|  | Yumuşakçalar |  | 
|  04-17-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   YumuşakçalarYUMUŞAKÇALAR Ev Akvaryumundaki küçük bir salyangozdan 15 metre boyundaki dev mürekkep balığına; tüm yaşyasakı boyunca aynı kayaya ya da kabuğa sıkıca yapışan istiridyeden serbestçe yüzen tarağa ve etobur sümüklüböcekten etobur ahtapota kadar olan canlılar, boyutları, görünüşleri ve yaşyasak alanları bakımından çok farklı hayvanlardır  Ancak yinede tümü Mollusca filumuna, yumuşakçalara girer  Bu filum, hayvanlar dünyasının en büyük topluluklarından biridir  Şimdiye dek 70  000’den fazla tür saptanmıştır  Yumuşakçaların çoğu denizlerde, bir bölümü tatlı su göllerinde, havuzlarda ve ırmaklarda, bazıları ise karada yaşarlar  Yumuşakça adı Latince’de yumuşak anlamına gelen molluscus sözcüğünden gelir  Bu ad, yumuşakçaların gövdeleri yumuşak olduğu için verilmiştir  Çoğu türde gövde, önemli ölçüde kalsiyum karbonattan oluşan bir kabuk ile korunur  Bu kabuk, manto adı verilen gövde örtüsünün salgılarından oluşur  Çoğu yumuşakçadan ayrıca “ayak” adı verilen olağandışı bir yapı bulunur  Bu ayak, çeşitli türlerde farklı biçimlerdedir  Sözgelimi, taraklarda bu ayak, gövdenin kassal bir uzantısıdır ve çamurda, kumda yol açıp ilerlemek için kullanılır  Salyangozlarda ise yassıdır ve sürünmek için kullanılır  Mürekkepbalıkları ve ahtapotlarda kurbanları yakalama işlevi gören çok sayıda kollar biçimindedir  Bazı istiridyelerde ayak yoktur  Yumuşakçalar filumu, beş sınıfa ayrılır  Kafadan-ayaklılar (Cephalopoda) sınıfında mürekkepbalığı,ahtapot, supya ve notilus yer alır  Balta-ayaklılar (Pelecypoda) yada diğer adıyla çift kabuklular (Bivalvia) sınıfında istiridye, tarak, deniz yelpazesi, midye, teredo (bir tür deniz kurdu) bulunur  Karından-ayaklılar (Gastropoda) sınıfı salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, denizkulağı, sarmal sedef kabuklu gibi hayvanları kapsar  Scaphopoda sınıfında diş kabukluları bulunur  Amphineura sınıfında ise en ilkel yumuşakça türü olan kitonlar vardır  Çoğu yumuşakçanın eti besin maddesi olarak, kabukları da ekonomik açıdan önem taşır  KAFADAN-AYAKLILAR Mürekkepbalığı ve ahtapot en çok bilinen yumuşakçalardır  Bunlar kafadan-ayaklılar sınıfına girer  Terimin bilimsel adı olan Cephalopoda, Yunanca’da kafa-bacak anlamını taşır  Hayvanlara bu adın verilmesinin nedeni, çok sayıda “kola” ayrılan bacaklarının baş çevresinde bulunmasından kaynaklanır  Kafadan-ayaklılar, öenmli bir noktada öteki yumuşakçaların çoğundan ayrılırlar  Genelde kabukları yoktur  Bunun yerine, manto, çıplak gövdelerinin dış bölümünü oluşturur  Bazı türlerde ise bir iç iskelet bulunur  Tüm kafadan-ayaklılar denizde yaşar  Emme yada yakalama yada her iki iş için kullandıkları, çoğunlukla dokunaç adı verilen kolları vardır  Hemen hemen tümü, özel bir kesede saklanılan mürekkep benzeri bir sıvı salgılar  Düşmandan korunmak için mürekkep salgılayarak suyu bulandırırlar  Bazı kafadan-ayaklılar, bukalemun gibi renk değiştirme özelliğine sahiptir  Derilerinde kromatofor (renk-taşıyıcıları) adı verilen ve farklı renk maddeleri içeren hücreler bulunur  Bu hücreler büyüdükçe yada küçüldükçe, derinin rengi de hızla değişir  Renk değiştirme özelliklerinden dolayı bu hayvanlar bulundukları çevreye kolaylıkla uyum sağlarlar  Mürekkepbalığı Mürekkepbalığı, kafadan-ayaklıların en usta yüzücüsüdür  Düzgün hatlı, mekik benzeri bir yapısı vardır  Suyun içindeki hareketinden dolayı bu hayvana kimi zaman “deniz oku” adı da verilir  Ayağı on kola ayrılmıştır  Bu kollardan iki tanesi ötekilerden daha uzundur; bunlarda emiciler bulunur ve avı yakalamakta kullanılır  Gözkapakları yoktur, ancak gözleri şaşılacak ölçüde insan gözüne benzer  Mürekkepbalığı, gövdesindeki merkezi bir oyuktan (manto oyuğu) suyu içeri çeker ve mantonun bozulmasıyla esnek bir borudan (sifon) hızla dışarı atar  Sifon, kolların hemen arkasında yer alır  Bunun içinden püskürtülen su, hayvanı hızla geriye doğru iter  Mürekkep de bu sifon kollarına boşaltılır  Mantonun uzantıları olan iki yüzgeç, temelde yönlendirme için kullanılır  Ayrıca mürekkep balığının yavaşça arkaya yada öne gitmesini de sağlar  En çok bilinen türlerinden biri, adi mürekkepbalığı (loligo pealei)’dır  Akdeniz, Doğu Asya denizleri ve Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında yaşar  Bazı balıkçılar bunları yem olarak kullanır  Özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde besin maddesi olarak da tüketilir  Uçan mürekkepbalığı (ommastrephes bartrami) olarak bilinen tür, uçan balıkla karşılaştırılabilir  Sık sık sudan dışarı fırlar ve kimi zaman gemilerin güvertelerine düşer  Mürekkepbalığının en korkuncu, dev mürekkepbalığı (Architeuthis princeps)’dır  Omurgasızların en iri türüdür  Kolları ile birlikte toplam uzunluğu 15m’yi aşabilir  Açık denizin derin sularında yaşar  Denizde, canlı dev mürekkepbalığı ile çok seyrek karşılaşılır  Ancak bazen sahile çıktıkları görülmektedir; kimi zaman özellikle Newfoundland kıyılarında görülür  Ahtapot Bu canlılara Yunanca’da Sekiz ayak anlamına gelen Ostopus adının verilmesinin nedeni ayaklarının sekiz kola ayrılmasıdır  Bu hayvan papağanınkine benzeyen ağzını, avını parçalamak için kullanır  Ahtapotların kol ve gövde uzunluğu 5cm ile 9m arasında değişir  Bazı yerlerde şeytan balığı denilen türlerinin ağırlığı 35kg’a çıkabilir  Ahtapot, deniz dibinde kolları üzerinde sürünür  Kimi zamanda suyu gövdesinin içine çekip dışarı püskürterek yüzer  Ahtapot, genellikle ürkek bir hayvandır gündüzleri yarıklara saklanır; geceleri avlanmak için bulunduğu yerden çıkar  Ahtapot eti, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın kıyı bölgelerinde sevilen bir yiyecektir  Uzak Doğu ile Güney Pasifik adalarının bazı bölgelerinde de aranılan bir besin maddesidir  Supya ve Notilus Mürekkepbalığı ve ahtapotların iyi bilinen bir akrabası supyaya da öteki adıyla kalamar (Sepiaofficinalis)’dir  15cm ile 25cm uzunluğunda olan bu canlı salgılama yoluyla kalkerli bir iç kabuk oluşturur  Bu madde, kanaryaların ve öteki kafes kuşlarının kireç gereksinimini karşılamak için yem olarak kullanılır ayrıca cila işlerinde de yararlanılır  Supya adı verilen boya maddesi hayvanın kaçışını izlemek için salgıladığı koyu kahverengi sıvıdan elde edilir  Bölmeli bir kabuğa sahip olan notilus (Nautilus pompilius) milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış grubun üyesidir  Büyük okyanusun güney batısı ile Hint okyanusundan yaşar  Günümüzde yalnızca birkaç türü kalmıştır  Kabuğu sarmal biçimli olup bölmelere ayrılmıştır  Her bölme,hayvanın belirli büyüme evrelerinde yaşadığı yeri gösterir  Doğal olarak hayvan en dıştaki bölmede bulunur  Ağzının çevresinde yaklaşık 90 dokunaç yer alır  Bu dokunaçlarda emiciler yoksa da katı nesnelere sıkıca sarılabilirler  Başını kabuğunun içine çekebilir  Başının arkasındaki bir kapak ile deliği bir ölçüde kapatabilir  Kağıt notilusunun (Argonauta argo) dişisi bir madde salgılayarak sarmal biçimli ve simetrik beyaz bir kabuk oluşturur  Bu kabuk bir yumurta kutusu işlevi görür; hayvan bunu istediği zaman bırakabilir  Dişilerin boyu 20cm’ye erişebilir  Erkekleri daha küçük olup 2cm ile 3cm uzunluktadır  Kabuk oluşturamazlar  BALTA-AYAKLILAR Tarak, istiridye, midye ve terodo gibi yumuşakçalar, balta-ayaklılar (Pelecypoda) sınıfına girer  Ancak kabukları iki bölüme ayrıldığı için daha çok çift kabuklular (Lamellibranchia ya da Bivalvia) adıyla anılırlar  Kabuğun iç yüzeyi, sedef maddesi olarak bilinen bir katman ile kaplıdır  Bu katman ince taneciklidir  Beyaz renkli olabildiği gibi gökkuşağının tüm renklerini de içerebilir  Bir iki güçlü kasla birbirine tutturulan iki kabuk sıkıca birbirlerine kapanabilir  Bir midye yada tarak açıldığı zaman kopan şey, bu kaslardır  Tarak gibi bazı çift kabuklularda hayvanın bir yerden ötekine gitmesi için kabuğun dışına çıkan, iyi gelişmiş bir ayak vardır  Ancak gerçek midyeler hareket edemezler  Deniz dibinde katı nesnelere sıkıca yapışırlar, çift kabuklularda ayrıca kafa yoktur  Bazı çift kabuklular, sifon adı verilen iki boruya sahiptir ve bunlarla suyu içeri çekip dışarı atarlar  İçe çektikleri suda bulunan bir hücrelileri, yumurtaları, larvaları, yosun sporlarını ve küçük bitkileri yerler  Ağızlarından giren bu besin maddeleri sindirim kanallarına gider  Oksijende iki solungaç aracılığı ile kana karışır  Artıklar ise sifondan atılan su ile çıkartılır  İstiridye Yenilebilen istiridyeler (Ostrea cinsi) su altındaki bir nesneye tutunarak yaşarlar  Kabukları oldukça asimetriktir  Deniz dibindeki bir nesneye yapışan bölümü büyük ve oldukça kalındır  Öteki kabuk ise daha küçük ve incedir  Kabuğun iki bölümü genelde “yürek” adı verilen ve bir kabuktan ötekine uzanan bir kas ile birbirine tutturulur  Gerçek istiridyeler dünyanın pek çok yerinde, özellikle de Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya kıyılarında yaşarlar  Kuzey Amerika anakarasına ayak basan ilk beyazlar, kıyılarda yaşayan kızıl derili kabilelerinin büyük oranda istiridye ile beslendiklerini gördüler  Öncüler ve izleyicileri, sığ körfezlerdeki istiridyeleri yağmaladılar  Uzun bir süre istiridye kaynaklarının hiç tükenmeyeceği sanıldı  Ancak, talebin gittikçe artması XIX  Yüzyıl sonlarında istiridyelerin aşırı bir biçimde tüketilmesine yol açtı  Bu yüzden deniz tabanın boş kısımlarında koylarda istiridye yatakları oluşturuldu  Günümüzde Kuzey Amerika’daki istiridye kaynağının önemli bir bölümü özel yataklardan sağlanmaktadır  Japonya, Fransa, Hollanda ve öteki Avrupa ülkelerinde istiridye yetiştirilmektedir  İstiridye yetiştiriciliğinde başarılı olmak için bu canlıların yaşyasak devresini iyi bilmek gerekir  Sözgelimi Ostrea Virginica türünün dişisi, Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında yaşar ve yılda milyonlarca yumurta yumurtlar  Dişinin suya bıraktığı bu yumurtalar erkek istiridyelerin bıraktığı sperm hücreleri ile döllenir  Döllenen yumurtadan küçük bir larva çıkararak hemen yüzmeye ve birkaç gün sonra da kabuğunu geliştirmeye başlar  Bir hafta içinde kabuğu tümü ile oluşur  Suyun dibine inerek bir kayaya da kabuk gibi katı bir nesneye yapışır  Yavru istiridye burada büyüyerek olgun bir istiridye olur  Dişi istiridyeler milyonlarca yumurta ürettiği halde istiridye sayısı sürekli artmamaktadır  Bunun nedenlerinden biri, bütün yumurtaların döllenmemesidir  İkincisi ise küçük larvaların yüzdükleri evrede balıklarca yenmesidir  Deniz dibine inip bir yere yapıştıklarında bile tam güvencede sayılmazlar  Kum yada çamur altında kalabilirler yada deniz yıldızı gibi doğal düşmanlardan kurtulamazlar  Tüm bunları atlatıp olgunlaşsalar bile bu kez, insanlar tarafından tüketilirler  Üreme döneminde, istiridye yetiştiricileri, deniz yüzeyinin istiridye larvaları ile kaplı olduğu yerleri saptayarak  Deniz dibine kırık tuğlalar, kiremitler, boş kabuklar vb  yerleştirirler  Larvalar kabuk geliştirip dibe indiklerinde bu nesnelere yapışırlar  Bu nesneler daha sonra denizden çıkartılır ve istiridye yatakları olarak seçilen yerlere götürülür  İstiridyeler genellikle dip zeminin sert çamurdan olduğu orta sığlıktaki sularda yetiştirilir  Böyle yerlerde istiridyelerin beslendiği mikroorganizmalar için gıda maddesi sağlayan deniz bitkileri olması gerekir  İstiridye yetiştiricileri kaygan çamur yada kum olan yerlerden, deniz yıldızı istiridyelerin öteki doğal düşmanlarının yaşadığı yerlerden ve kanalizasyon dökülen sulardan kaçınırlar  Piyasaya sunulacak istiridyeler, sığ sulardan özel maşalarla toplanır  Derin sularda ise tarama aleti ile toplanır  Fransa’da yavru istiridyeler kısmen kapalı büyüme havuzlarına götürülürler  Bu havuzlarda dalgaların girmesini sağlayan savak kapakları bulunur  Tümü ile büyüdüklerinde “Claries” adı verilen küçük havuzlarda semirilir  Japonya’daki istiridye çiftlikleri genellikle sığ, az tuzlu sularda kurulur  Her çiftlik, bir bambu çiti ile birbirinden ayrılır  Yavru istiridyeler toplanarak bambu kamışlarına tutturulur ve yataklara atılır  Tam olarak büyüdüklerinde tutundukları bambu kamışları çıkartılır ve istiridyeler toplanır  Tarak Bu Çift Kabukluların da pek çoğu yenilmektedir  En çok aranılan türlerden biri olan Mya arenaria, çok ince ve kırılgan kabuğundan dolayı yumuşak kabuklu tarak diye bilinmektedir  Avrupa’da ve Kuzey Amerika’nın Atlas ve büyük okyanus kıyılarında yaşar  Yumuşak kabuklu tarağa uzun boyunlu tarak adı da verilir  Boynu, birbiri ile birleşmiş ve üzerleri kalın bir deri ile örtülmüş boru şeklinde iki sifondan oluşur  Bu tarak, dil biçimindeki ayağı ile çamurun yada kumun içine 7-10 cm derinlikte yuvarlar açar  Deniz yükseldiğinde hayvan beslenirken “boynu” kumdan dışarı çıkar  Deniz alçaldığında ise çamur yada kum üzerindeki çukurlar, tarağın kendisini gömdüğü yeri gösterir  Sert kabuklu tarak (Venus mercenaria), pek çok yönden yumuşak kabuklu taraktan farklıdır  Kalın, katı kabuğu kirli beyaz renktedir ve üzerinde ortak merkezli daireler bulunur  Kabuğunun iç tarafı beyaz olup dış kenarlara doğru mor bir renk alır  Her iki Amerika anakarasında, kıyılarda yaşayan Kızılderililer, bu mor bölümü “wampum“ adı verilen para birimi olarak kullanırlardı  Sert kabuklu tarağa ayrıca küçük boyunlu tarak adı da verilir, çünkü yumuşak kabuklu taraklara göre sifonları oldukça kısadır  Sert kabuklu tarak, Kuzey Amerika’nın Atlas okyanusu kıyısında çok miktarda bulunur  Kumda ya da çamurda açtığı 15 m derinliğe kadar yayılabilen yuvalarda yaşar  Kum ya da çamurun içinde büyük ayağı ile ilerler  Tarak avcıları çoğunlukla sandalla denize açılır ve tırmık ya da tarama aygıtı kullanarak sert kabuklu tarakları toplarlar  Yarım kabukları içinde çiğ olarak ya da kızartma ve sebzeli tarak çorbası halinde yenir  Tarak grubunun belki de en gösterişli üyesi, Büyük Okyanus’taki mercan adalarında bulunan dev tarak (Tridacna gigas)’tır  Çift kabuklu hayvanların en büyüğüdür  Kabuğunun uzunluğu 1 m’ye, ağırlığı ise 200 kg’a ulaşabilir  Yenilebilir bölümü 9 kg’ı aşabilir  Dev tarak kabuklarının kiliselerde vaftis kurnası evlerde bebek banyo küveti olarak kullanıldığı görülmüştür  Deniz Yelpazesi Deniz yelpazesi adı verilen çift kabuklular, sığ sulardan açık denizlere kadar hemen her yerde yaşarlar  Kabukları yelpaze biçiminde olup kenarları kavisli ve yuvarlaktır  Kabuklarının birleştiği yerin her iki ucunda iki tane kanat benzeri çıkıntı vardır  Birleşme yerinden yaklaşık 20 tane çizgi çıkar ve dışarı doğru uzadıkça çizgi araları genişler  Deniz yelpazesi özellikle yavru iken iyi yüzücüdür  Kabuklarını açıp kapattıkça püskürttüğü su, gövdeyi iter ve sıçrayarak ilerlemesini sağlar  Birçok deniz yelpazesi türünün gıda maddesi olarak değeri yüksektir  Gövdesinin ancak küçük bir bölümü olan, iki kabuğu bir arada tutan büyük kas yenir  Midye Midyenin kama biçiminde siyah yada mavimsi bir kabuğu vardır  Byssus adı verilen bir iplik demeti, ayağın hemen arkasında bulunan bir bezin salgıları ile üretilir  Bu iplikler deniz suyu ile temas ettiklerinde sertleşir ve hayvanın kaya gibi sert bir nesneye sıkıca tutunmasını sağlar  İplik demeti hayvan tarafından koparılabilir  Bu durumda yerine yenisi çıkar  Böylece olumsuz koşullar doğduğunda yerini değiştirebilir  Yenilebilir midyeler (Mytilus edulis), Avrupa2nın çeşitli bölgelerine dağılmıştır  Atlas Okyanusu kıyılarında ve Akdeniz’de bol miktarda bulunur  Teredo Teredo (gemi kurdu), zararlı bir çift kabukludur  Deniz dibinde bulunan tahta parçaları içine yuva yapar  Kabuklarındaki ince çizgiler törpünün dişlerine benzer  Yumurtadan çıkar çıkmaz bir iskelenin, dalgakıranın ya da bir geminin karinasının tahtalarını bu çiftli törpüleri ile kazmaya başlar  Açtığı yuva derinleştikçe bunu inci benzeri bir sedefle kaplar  Kurt büyüdükçe uzun solucan benzeri bir hayvan halini alır  İncelen gövdesi, yuvanın en iç tarafındaki küçük kabukların büyümesini önler  Yuvanın dışına uzanan sifonları ile içeriye su ve besin maddeleri alır ve artıkları dışarı atar  Sifonlarını içeri çektiğinde gövdesinin arka ucunda bulunan iki plakayı kullanarak yuvanın ağzını kapatır  Dışarıdan bakıldığında teredoların saldırısına uğramış bir tahta parçasında yalnızca birkaç küçük delik görülür  İçten bakıldığında ise bal peteğine benzer o kadar çok delik görülür ki, kimi zaman bunlar arasında kağıt inceliğinde bir tahta kaldığı saptanmıştır  Zamanla en sert tahtalar bile dağılır  Tahtaları teredolardan korumak için metal ya da beton kaplamalar kullanılır  Katran ruhu ile doyurulmuş tahtaların da teredoları uzak tuttuğu kanıtlanmıştır  KARINDAN-AYAKLILAR Salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, ve sarmal sedef kabuklu, yumuşakçaların karından ayaklılar sınıfında yer alır  Bu hayvanlarda da öteki yumuşakçalarda olduğu gibi bir ayak ve bir manto boşluğu bulunur  Baş gölgeleri çoğunlukla iyi gelişmiştir ve tek parçadan oluşan sarmal biçimli bir kabukları vardır  Salyangoz Salyangozlar dünyanın her yerinde bulunur  Bazıları okyanuslarda, bazıları ise ırmak, göl ve benzeri tatlı sularda yaşarlar  Karada yaşayan sayısız salyangoz türü tropikal ormanlardan ılıman iklim kuşağının nemli bölgelerine dek uzanan geniş bir alanda bulunur  Salyangozun başında bir ağız ve bir ya da iki çift dokunaç bulunur  Gözleri bu dokunaçların üstünde yada altında yer alır  Yassı gövdesi üzerinde sürünerek ilerler  Ayağında bulunan bazı salgı hücreleri, salyangoz süründükçe yeri yağlayarak ilerlemesini kolaylaştıran bir sümüksü madde de salgılar  Düzgünce bir zeminde ilerleyen salyangozun arkasından parlak bir iz bırakmasının nedeni budur  Hem ayağını hem de başını kabuğunun içine çekebilir  Tatlı su salyangozlarının ve kara salyangozlarının tarih öncesi zamanlarda da insanlarca yenildiği sanılmaktadır  Günümüzde pek çok ülkede lezzetli bir yemek olarak kabul edilir  Piyasada çoğunlukla üretim çiftliklerinde yetiştirilen salyangozlar bulunur  En büyük üretim çiftlikleri Fransa, İtalya ve İspanya’dadır  8 ile 9 m²’lik bir bölmede yaklaşık 10  000 salyangoz yetiştirilebilir  Salyangozlar et, sebze ve kepek ile beslenir  Hayvanbilimde Buccinum undatum ve Littorina adı verilen deniz salyangozu türleri, Avrupa’da besin maddesi olarak tüketilir  Buccinum undatum çağunlukla Atlas okyanusunun kuzey kıyılarında bulunur  Besin maddesi ve morina avcılığında yem olarak kullanılır  Ilıman bölgelerde ve soğuk denizlerde de yaşar  Kayaların ve yosunların üzerine tutunur ve yosunla beslenir  Dişli dil adı da verilen uzun dili önemli bir özelliğidir  Bu dilde bir dizi keskin kavisli diş bulunur  İstiridye matkabı adıyla bilinen salyangozun dişli dili çok gelişmiştir  Uzunluğu 2,5 cm’den az olan bu küçük canlı, istiridyenin kabuğunun birleştiği yere bir delik açar ve buradan avının yumuşak gövdesini emer  İstiridye yetiştiriciliğinin başlıca düşmanlarından biri, bu istiridye matkabı adı verilen salyangozdur  Sümüklüböcek Sümüklüböcekler, salyangozların akrabalarından, 2-10 cm uzunluğunda, dış kabuksuz canlılardır  Kara sümüklüböcekleri nemli yerlerde yaşar  Taş altlarında, toprakta, deliklerde sıklıkla bulunur  Kimi zaman sebze bahçelerini sararlar  Deniz sümüklüböcekleri Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da kıyı boyunca sığ sularda, kayalıklarda, yosunlar arasında yaşayan otçul hayvanlardır  Koni Kabuklu Salyangoz Koni kabuklu salyangoz adı verilen karından-ayaklılar, sönmüş yanardağı andıran koni biçimli bir kabuğa sahiptir  Sığ sulardaki kayalara emici aykları ile öylesine sıkı sıkıya yapışırlar ki, dalgaların etkisi ile bile yerlerinden ayrılmazlar  Deniz yükseldiğinde, başlıca besin maddeleri olan yosunların peşine düşerler  Beslenmeleri bittikten sonra tekrar kayalara yapışırlar  Dünyanın pek çok yerinde bulunurlar  Denizkulağı Kabuğu, insan kulağına çok benzediğinden bu adı almıştır  Bunların büyük kabukları, özellikle pürüzlü dış yüzeylerinin cilalanmasından sonra süs eşyası olarak kullanılır  Uzakdoğu’da ve Amerika’nın Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus kıyılarında bulunur  Kıyıya yakın kayalar üzerinde yaşar ve yosunlar ile beslenirler  Rahatsız edildiklerinde şaşırtıcı bir kuvvetle kayaya yapışırlar  Etleri çoğunlukla güveç ve balıklı sebze çorbalarında kullanılır  Kimi zaman biftek şeklinde de pişirilirler  Uzakdoğu’da çoğunlukla kurutularak ya da tütsülenerek tüketilir  Sarmal Sedef Kabuklular Sarmal sedef kabuklu salyangozlar, özellikle ABD’nin güney kıyılarında ve Batı Hint Adaları’nda çok bulunan bir karından-bacaklılar türüdür  Kabuklarının uzunluğu kimi zaman 25 cm’e ve ağırlıkları da 2,5 kg’a varabilir  Ayaklarında pençe benzeri uzantılar bulunur  Sıçrayarak hareket eder ve yakalanmamak için kimi zaman hızla dönebilirler  Kabukları nefesli saz, kabartma ve düğme yapımında kullanılır  Bahama Adaları’nda ve Florida açıklarındaki mercan adalarında besin maddesi olarak tüketilir  DİŞ KABUKLARI VE KİTONLAR Scraphopoda adı verilen yumuşakçalar sınıfı, küçük bir grup olup yaklaşık 200 türü içerir  Bu türlerin çoğunda uzun, kavisli, gittikçe incelen fildişi rengindeki kabuk yabani domuz dişine benzer  Fildişi kabuklar adı verilen bir başka türün kabukları kavisli değildir  Dişli kabuklar genellikle çeşitli bölgelerde, oldukça derin sularda yaşarlar  Kitonlar ve akrabaları Amphineura sınıfını oluştururlar  Kuzey ve Güney kutup bölgeleri dışında dünyanın hemen her yerinde bulunurlar  Kitonlar üst üste binmiş plakalardan oluşan bir kabuğa sahiptir  Büyük kitonlar yenilebilir;etlerine çoğu zaman deniz bifteği adı verilir  Bu sınıfın bazı üyeleri kabuksuz olup kurtçuğa benzer   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |