Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı

Eski 02-01-2009   #1
Equinox
Icon3

Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı



Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

Üsküdar İdadisi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı (1916-17) İkdam gazetesinde çalıştı Yeni Mecmua’da Erenlerin Bağından yazılarını yayımladı (1918-19) Tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı Mütareke devrinde İkdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdığı yazı ve öyküleriyle Kurtuluş Savaşı’na destekledi İkdam’da Kiralık Konak (1920), Akşam’da Nur Baba (1921) romanlarını tefrika ettirdi 1921′de Ankara’ya çağrıldı

Toplumsal yapıdaki bu değişimi öykü ve romanlarında yansıtan Yakup Kadri, hayata bakışını, bu farklılaşma durumlarının ondaki yansılarını şöyle dile getirmektedir: “On sekiz yaşımda iken şeyda (deli) bir anarşist idim Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adamı yere sermek en büyük gayemdi

Sonradan bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın bir ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek istedim Otuzumda bunların hepsinden vazgeçmiş, hiçbir şeye inanmaz olmuş ve kendimi cismani hazlara terk etmiştim

Fakat etin bu iltihabından ruhun başka türlü bir iltihabı ile uyandım Mistik bir sevda can evimi bir yangının alevi gibi sarmıştı Bu alevle tutuştukça hayat buluyordum Ve ılık uzletimi (toplum hayatından uzaklığımı) yüzleri berrak su kaynaklarını andıran hayaletlerle dolduruyordum İşte, millet aşkına ben bunlar arasında vasıl oldum Ve bu aşk yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim

Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim Onun için ruhum imansız kalan cemaat gibi perişandı Ne vakit ki Anadolu yaylalarının maverasından (ötesinden) O’nun (Atatürk’ün) sesini duydum; Nur ile ateş, vecd (kendinden geçme) ile humma (ateş) arasındaki farkı o vakit bildim Ancak bu millet mürşidinin emri altındadır ki, kısır bir ateşle beyhude yere yanıp tutuşmaktan ve yıpratıcı ihtilaçlar içinde beyhude yere kıvranıp durmaktan kurtuldum Ruhum, hemen ilâhî diyebileceğim bir nizam (düzen) içine girdi

Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerine gezi Garp cephesinin bulunduğu mevkide olup bitenlere tanıklık etti Anadolu gerçeği ile yüzleşen Yakup Kadri; Kurtuluş Savaşı’nın yansılarını yakından gözledi Cumhuriyet’in kuruluşunda Mardin (1923-1931), daha sonra da Manisa milletvekili oldu (1931-1934) 1923-25 arası Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdı Burada iki yıl kaldı İstanbul’da çıkan Milliyet’te yazdı Hüküm Gecesi romanını bu gazetede tefrika ettirdi (1927) Sodom ve Gomore’yi yazdı (1928)

1932′de yazdığı Yaban birçok tartışmalara neden oldu Roman, 1942′de CHP Roman Armağanı’nda ikinciliği kazandı Aynı yıl Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı Dergi, 1934′te kapanmak zorunda kalınca, Tiran elçiliğine atandı Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri izledi

1961′de Kurucu Meclis üyeliğinde, 1961-1965′te de Manisa milletvekilliğinde bulundu Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman; Kadro, Varlık, Hayat, Meydan gibi gazete ve dergilerde makale, roman ve anıları yayımlanan Yakup Kadri, 13 Aralık 1974′te Ankara’da öldü

Romanlarında, ülkenin yaklaşık yüz yılı aşkın zaman dilimini (1861-1950) konu edindi Toplumsal değişim sürecinin toplumun farklı kesimlerindeki yansılarını gerçekçi bir bakışla yansıttı Tarihe tanıklıkla birlikte, insan-toplum ilişkilerinde bu süreçte biçimlenen durumları irdeledi Tanık olduğu olaylar, yaşadığı ortam onun edebiyat anlayışını biçimlendirmiştir Fecr-i Âtî içinde ’sanat sanat içindir’ anlayışından yola çıkan Yakup Kadri, koşulların gücü içindeki değişimi de yıllar sonra şöyle dile getirecektir: “Bu coşkunluğum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiliğim, ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi’ne kadar, bütün ateşiyle devam etti Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düşman toplarının sesini ta yatağım içinden işitmeğe başladım, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptığım mücadeleden daha mühimleri vardır Balkan Harbi’ni daha bir sürü millî felâketler takip etti Ben gene ‘Sanat şahsî ve muhteremdir’ diyordum Fakat onun yanı başında, hiç değilse onun kadar ‘şahsî’ ve ‘muhterem’ şeyler olabileceğini düşünmeğe başlamıştım

Öykü ve romanlarında dilde sadeleşme ve yeni bir edebiyat anlayışının örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakıma değişim döneminin romancısıdır Romanlarında, ülkenin Batılılaşmadan Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına değinki değişim ve dönüşüm süreçlerini konu edinir Çözülme ve yeniden yapılanma… Bu süreçteki insan ve toplum gerçeğine gerçekçi bir bakışla yaklaşır Yakup Kadri, romanlarının yapısal oluşumunu değerlendirirken, şunları söyler: “Romanlarımın kronolojik mahiyeti benim istek veya kararımla meydana gelmiş bir şey değildir

Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatın heyecanını verebilmek ve canlı tipler yaratmaktır Bunda ne dereceye kadar muvaffak olduğumu bilmiyorum Roman yazarken tanıdığım kimseleri ve yaşadığım hayat safhalarını bir ham madde olarak kullanırım Romanlarımı uzun müddet tasarlarım Fakat not alıp materyal toplamak adetim değildir

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî Edebiyat cereyanına katıldı
İlk eserlerinde mistik bir hava vardır
1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır
Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır Eserleri teknik bakımdan sağlamdır Karakterleri başarıyla anlandırmıştır
Titiz bir üslûpçudur

Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama…
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı,
Vatan Yolunda…



Halide Edip Adıvar (1884-1964)

Romancı ve hikâyeci Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır Sosyal çevreye önem verir Dili kullanmada başarılı değildir Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır
Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler


Beş Hececiler

Şiire 1 Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır
Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir



Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir
Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu



Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)

Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır
Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti



Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır Ferî konuları da işlemiştirbaşlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras Lirik şiirleri vardır
Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle
Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman



Enis Behiç Koryürek’in (1892-1949)

Şiire aruzla başlamıştır Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir
Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü



Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)

“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet




Dönemin Bağımsız İsimleri

Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)

Dinî, millî şiirleriyle tanınır Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine) İslâmcılık akımının temsilcisidir Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır Nazmı nesre yaklaştıranlardandır Manzum hikâye şeklinde şiirleri vardırBu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir

Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler
Makaleleri A Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır



Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

Şair ve yazar Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir Parnasizmin en önemli temsilcisidir Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul’u da şiirde en çok işleyen şairdir O tam bir İstanbul aşığıdır Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul’u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir

Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer
Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair

__________________
CHP’siz Atatürkçü,MHP’siz milliyetçi,AKP’siz Müslümanım,Allah istismarcılardan korusun
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.