|  | Tarihten Geleceğe Türk Dili |  | 
|  10-24-2008 | #1 | 
| 
KRDNZ   |   Tarihten Geleceğe Türk Dili(Prof  Dr  Ahmet B  ERCİLASUN) Türk dilinin en eski izleri Sümer kaynaklarındaki Türkçe sözlerdir  M  Ö  3100-M  Ö  1800 yılları arasına ait Sümerce metinlerde 300′den fazla Türkçe söz yer almaktadır  Sümerceyle Türkçedeki ortak sözler ya ortak kökenden gelmektedir ya da alış veriş sonucu ortaya çıkmıştır  Hangi ihtimal doğru olursa olsun Türkçenin ilk verileri M  Ö  2000-3000 arasına çıkmakta, yani bundan 4-5000 yıl geriye gitmektedir  Ortak sözler Türklerle Sümerlerin komşu olduklarını da gösterir  Türklerin hiç olmazsa bir bölümü M  Ö  2000-3000 yılları arasında, belki de daha önce Ön Asya’da yaşamış olmalıdır  M  Ö  7  -3  yüzyıllar arasında Karadeniz’le Hazar’ın kuzeyinde ve Kuzeydoğusunda yaşayan Sakaların önemli bir bölüğü ve yöneticileri de büyük ihtimalle Türktü  M  Ö  6  yüzyılda yaşamış olan Sakaların kadın hükümdarının adı Yunan kaynaklarında Tomiris olarak geçer  Bu kelime Türkçe Temir (demir) olsa gerektir  Dîvânü Lûgati’t-Türk’te anlatıldığına göre İskender’in Türkistan seferi sırasında (M  Ö  330′lar) Türklerin bir kısmı, hükümdarları Şu yönetiminde Hocent civarında, yani Seyhun’un yukarı havzalarında idiler  İskender’in gelişiyle Şu ve idaresindeki Türkler Altaylara çekildiler; Oğuzlar ise Hocent civarında kaldılar  Çin kaynaklarındaki ilk bilgilere göre Türkler Çin’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı  M  Ö  220′lerde ortaya çıkan Tuman (Teoman) Yabgu ve M  Ö  209′da hükümdar olan oğlu Motun (Mete) Yabgu, Hunların büyük hükümdarları idiler ve merkezleri bugünkü Moğolistanda bulunan Orhun vadisinde idi  Hunlardan sonra da Topalar, Avarlar, Göktürkler, Uygurlar dönemlerinde, M  S  840′a kadar Türklerin merkezi Orhun vadisinde olmuştur  M  Ö  220 - M  S  840 arasındaki 1000 küsur yıllık dönemde Türkler kudretli zamanlarında Okyanus kıyılarından Hazar’a, hatta bazen Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan topraklara hükmediyorlardı  Türklerden bir bölüğü M  S  370′lerde İdil’i geçmiş ve Kafkaslarla Karadeniz’in kuzeyine ulaşmıştı  Batı Hunları, Bulgarlar, Avarlar, Peçenekler ve Kıpçaklar 370′ten başlayarak yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa ve Balkanları yönetimleri altında bulundurmuşlardır  Asya ve Avrupa Hunlarına ait herhangi bir Türkçe metin elimizde bulunmamaktadır  Ancak Çin ve Bizans kaynaklarına geçen bazı özel adlar ve kelimeler onlara ait Türkçe veriler olarak kabul edilmektedir  Çin kaynaklarında geçen tehri, kut, yabgu, ordu, temir gibi sözlerin Çinceleşmiş biçimleri, milât yıllarına ait Türkçe verilerdir  Attilâ’nın babasının adı olan Muncuk (Boncuk) ve oğullarının adları Dehizik, İrnek, İlek Türkçeyle açıklanabilmektedir  6  -9  yüzyıllardaki Tuna Bulgarlarından yıl ve ay adları ile birkaç kelimelik bazı küçük metinler kalmıştır  Yıllar hayvan adlarıyla adlandırıldığı için yıl adları aynı zamanda çeşitli hayvanların adlarını gösteriyordu  Aylar sıra sayılarıyla ifade edildiği için Bulgar Türkçesindeki sayıların adlarını da böylece öğrenmiş oluyorduk  Moğolistan’da bulunmuş olan 6 satırlık Çoyr yazıtı tarihi bilinen en eski metindir  İlteriş Kağan’a katılan bir askeri anlatan metin 687-692 arasında yazılmış olmalıdır  Orhun anıtları olarak bilinen İşbara Tamgan Tarkan (Ongin), Köl İç Çor (İhe-Huşotu), Tonyukuk, Köl Tigin, Bilge Kağan anıtları 719-735 yılları arasında yazılmışlardır  Uygurların ikinci kağanı Moyun Çor Kağan’a ait Taryat, Tes ve Şine-Usu anıtları 753-760 arasında dikilmiştir  Moğolistan’da, Yenisey vadisinde, Kazakistan’da, Talas’ta (Kırgızistan), Kuzey Kafkasya’da, İdil-Ural bölgesinde, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Polonya’da Göktürk harfleriyle yazılmış daha yüzlerce yazıt bulunmuştur  Bu küçük yazıtların 7  -10  yüzyıllar arasında yazıldığı tahmin edilmektedir  Demek ki bu yüzyıllarda Doğu Avrupa ve Balkanlardan, hatta Macaristan’dan Güney Sibirya’ya ve Moğolistan içlerine kadar uzanan sahada Türkçe, Göktürk harfleriyle yazılan bir yazılı dil olarak kullanılmaktaydı  9  yüzyıldan itibaren Türkçenin yazılı ürünlerini daha güneyde, Tarım havzasında da görmeye başlıyoruz  840′ta Tarım havzasında ve Gansu bölgesinde devletler kuran Uygurlar; Göktürk, Uygur, Soğdak ve Brahmi alfabeleriyle kâğıt üzerine yüzlerce eser yazdılar, yüzlerce belge bıraktılar  Hatta bunların bir kısmı yazma değil, basma eserlerdi  Uygur yazılı eserleri, Gansu bölgesinde 17  yüzyıla kadar devam etmiştir  11  yüzyılda Kâşgar ve Balasagun çevresi de bir Türk kültür çevresi olarak ortaya çıkar  1069 tarihli Kutadgu Bilig Balasagun’da yazılmaya başlanmış, Kâşgar’da Karahanlı hükümdarına sunulmuştur  1070′lerde Bağdat’ta kaleme alınan Dîvânü Lûgati’t-Türk de aslında Kâşgar muhitinin eseridir  Türkler 10  yüzyılda Müslüman oldukları hâlde 11  yüzyılda Arap yazısı henüz Türklerin yazısı hâline gelmemişti  Kâşgarlı Mahmud 1070′lerde Türk yazısının Uygur yazısı olduğunu kesin şekilde kaydeder  Kâşgarlı Mahmud Türklerin 20 boy olduğunu yazar ve onları batıdan doğuya doğru şöyle sıralar: 1  Beçenek, 2  Kıfçak, 3  Oğuz, 4  Yemek, 5  Başgırt, 6  Basmıl, 7  Kay, 8  Yabaku, 9  Tatar, 10  Kırkız, 11  Çigil, 12  Tohsı, 13  Yağma, 14  Uğrak, 15  Çaruk, 16  Çomul, 17  Uygur, 18  Tangut, 19  Hıtay  Listedeki Hıtay’ı Kâşgarlı’nın ifadesiyle “Çin ülkesi” olarak ayırmak gerekir  Bu sıralamadan az sonra Kâşgarlı Beçeneklerle Kıfçaklar arasına Suvarlarla Bulgarları yerleştirir  Kâşgarlı’nın iki dilli oldukları için dillerini bozuk saydığı Soğdak, Kençek, Argu ve Tangutlardan Arguları da Türk boyları arasında saymalıyız  Demek ki 11  yüzyılda Balkanlardaki Bizans sınırından Çin ve Moğalistan içlerine kadar Türkçe konuşuluyordu  13  yüzyılda Türk yazı dilinin merkezîleştiği bölge Aral’ın güneyindeki Harezm bölgesidir  13  -14  yüzyıllarda Altınordu’nun merkezi olan Hazar’ın kuzey kıyısındaki Saray’dan hatta daha batıdaki Kırım’dan Tarım havzasının doğusundaki Gansu’ya kadar Türk yazı dili kesintisiz olarak kullanılıyordu  Tarım havzasıyla Gansu’da kullanılan dile Türkoloji literatüründe Uygur Türkçesi, Altınordu ve Türkistan sahasında kullanılan dile ise Harezm Türkçesi denmektedir  Ancak ikisi arasında ses ve gramer yönünden hemen hemen hiç fark yoktur  Yazıları ise farklıdır  Birincisi Uygur, ikincisi Arap yazısını kullanır  13  ve 14  yüzyıllarda Türk yazı dili, bu ana sahadan başka üç coğrafyada daha kullanılıyordu  Bunlardan biri Yukarı İdil (bugünkü Tataristan) sahasıdır  Burada bulunan mezar kitabelerinin dili İdil Bulgarcası idi  İkincisi Mısır ve kısmen Suriye idi  Buradaki yazı dili Harezm Türkçesine çok yakındı ve Kıpçak Türkçesi adını taşıyordu  Üçüncü saha Azerbaycan ve Anadolu sahasıydı  13  yüzyılda bu alanda Oğuz ağzına dayanan yeni bir yazı dili doğmuştu  Bu yazı dili Balkanlara doğru sahasını genişleterek kesintisiz şekilde bugüne dek sürmüştür  Sadece mezar kitabelerinde gördüğümüz İdil Bulgarcası 14  asırdan sonra yerini Kıpçakçaya bırakır  Mısır ve Suriye’de ise 15  yüzyıldan sonra Kıpçak Türkçesi kullanılmaz olur  Karadeniz, Kafkaslar, Hazar denizi ve İran, Kuzey-Doğu Türkçesi ile Batı Türkçesini ayıran tabiî sınırlardır  11  yüzyıldan itibaren Oğuzlar İran’ı aşarak Azerbaycan ve Anadolu’ya gelmişler ve Batı Türklüğünü oluşturmuşlardır  Batı Türklüğü 14  yüzyılda Balkanlara taşmış, daha sonra Macaristan sınırına dayanmıştır  Bugünkü Irak ve Suriye’nin kuzey bölgeleri de Batı Türklerinin 11  yüzyıldan itibaren yerleştikleri yerlerdi ve buralardaki nüfus Anadolu Türklüğünün tabiî uzantısıydı  Öte yandan Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine de önemli miktarda Osmanlı Türkü yerleşmişti  Bütün bu sahalarda Batı Türkçesi ortak bir yazı dili olarak kullanılmıştır  13  ve 14  yüzyıllarda Anadolu ve Azerbaycan’da yazılan eserleri, yazı dili olarak birbirinden ayırmak kolay değildir   Bu asırlarda yazı dili henüz standartlaşmamıştır; esasen Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlarda henüz siyasî birlik de yoktur; bölgede çeşitli Türk beylik ve devletleri hüküm sürmektedir  15  yüzyılda Osmanlılar güçlenerek birliği kurmaya yönelirler ve yeni oluşmaya başlayan İstanbul ağzı esasında Osmanlı Türkçesi standart hâle gelir  16  yüzyılda Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile birlikte Suriye ve Irak da Osmanlı topraklarına dahil olur; böylece bu bölgeler de Osmanlı Türkçesi alanı içine girerler  Kuzey ve Güney Azerbaycan, İran’la birlikte bir başka Türk devletinin, Safevîlerin yönetiminde kalır  Ancak yine de 16  asırda Azerbaycan ve Osmanlı yazı dillerinin kesin şekilde ayrıldığını söylemek doğru değildir  Hatayî ve Fuzulî her iki çevrenin de şairidir  17  yüzyıldan sonra iki yazı dilinin ayrıldığını söylemek mümkündür; ancak aralarındaki fark yok denecek kadar azdır  Kuzey ve doğu Türklerinde Harezm Türkçesinin devamı niteliğindeki Çağatay Türkçesi tek ve ortak yazı dili olarak 15  yüzyıldan 20  yüzyıl başlarına kadar sürdü  Bunun bir tek istisnası vardı: Kırım Hanlığı  Osmanlı idaresinde bulunduğu için Kırım Hanlığında kullanılan yazı dili Osmanlı Türkçesi idi  13  yüzyıldan itibaren iki ayrı yazı dili hâlinde gelişen Doğu ve Batı Türkçeleri sürekli olarak birbirleriyle temasta olmuşlardır  Çağatay sahası eserleri, özellikle Nevayî Osmanlı ve Azerbaycan Türklerince hep okunmuştur  Buna karşılık Osmanlı eserleri de özellikle İdil-Ural bölgesinde sürekli okunmuştur  Osmanlı ve Azerbaycan sahasında Nevayî’ye Çağatayca olarak nazireler yazılmış ve bu 19  yüzyıla kadar sürmüştür  1552′de Kazan’ın düşmesiyle başlayan Rus yayılması 1885′te Batı Türkistan’ın işgaliyle tamamlanmıştır  Doğu Türkistan 1760′larda Çin işgaline uğramıştı  19  yüzyılın sonuna gelindiğinde bağımsız olan Türkler sadece Osmanlı Türkleriydi  19  yüzyılın ortalarında Türk yazı dilleri için yeni bir süreç başlar  Kazan Üniversitesinde hocalık yapan müsteşrik ve papaz İlminski, her Türk boyunun konuşma dilinin ayrı bir yazı dili hâline gelmesi gerektiği görüşünü ortaya koyar ve bunun için çalışmaya başlar  Özellikle Tatar aydınlarıyla Kazan’da okuyan Kazak aydınları üzerinde etkili olur  Bu iki Türk boyunun bazı yazar ve şairleri, ortak olan Çağatay yazı dili yerine kendi konuşma dillerini yazı dili hâline getirmeye çalışırlar  Yüzyılın sonlarına doğru Tatar ve Kazak yazı dillerinin ilk eserleri verilmeye başlar  İlminski’ye karşılık Gaspıralı İsmail, 1884′te Bahçesaray’da (Kırım) çıkarmaya başladığı Tercüman gazetesi ve Türk dünyasının her tarafında açtırdığı usûl-i cedit okulları vasıtasıyla ortak yazı dilini savunur; bütün Türk dünyasının sadeleştirilmiş İstanbul Türkçesinde birleştirilmesini ister   Rusya’da Meşrutiyetin ilân edildiği 1905 yılından itibaren Kırım, İdil-Ural, Azerbaycan ve Türkistan bölgelerinde Türk yazı dili konusu sıkı bir şekilde tartışılır  Gaspıralı İsmail’in tesirinde kalan Türk aydınları yazı dilinde birlik fikrini savunurlar ve buna uygun eserler verirler  İlminski’nin fikirleri ise başka müsteşrikler ve Çarlık memurları tarafından yayılmaya çalışılır  İlminski gibi bir papaz ve müsteşrik olan Nikolay Ostroumov 1870′ten 1918′e kadar Türkistan Vilâyetinin Gazeti’ni çıkararak bu gazete vasıtasıyla İrancalaşmış Özbek ağızlarını yazı dili hâline getirmeye çalışır  1888-1902 arasında çıkarılan Dala Vilâyeti gazetesi Kazakçayı, 1905-1908 arasında çıkarılan Mecmûa-yı Mâverâyı Bahr-ı Hazar Türkmenceyi yazı dili yapmaya uğraşır  Her üç gazete de Çar idaresince çıkarılmaktadır  Yüzyılın başındaki bu tartışma ve uygulamalar kaynaklara ulaşmanın zorluğu yüzünden bugüne kadar ciddî şekilde araştırılmış değildir  Ancak 1917′deki Bolşevik ihtilâlinden sonra serbest tartışma ortamı yok edilmiş, İlminski ve Ostroumov’un fikirleri zorla uygulanarak her Türk boyunun konuşma dili ayrı yazı dili hâline getirilmiştir  Bu süreç Sovyetler Birliği’nde 1930′larda tamamlanmıştır   Çin idaresindeki Doğu Türkistan’da ise Uygurca, Çağatay yazı dilinin devamı olarak sürerken 1949′daki komünist idareden sonra mahallîleştirilmiştir  Alfabe değişiklikleriyle bu süreç hızlandırılmış, her Türk yazı dili için ayrı alfabeler oluşturularak farklılık artırılmaya çalışılmıştır  Bütün bu çalışmalar sonunda bugün 20 Türk yazı dili ortaya çıkmış bulunmaktadır: 1) Türkiye Türkçesi, 2) Gagavuz Türkçesi, 3) Azerbaycan Türkçesi, 4) Türkmen Türkçesi, 5) Kırım Tatar Türkçesi, 6) Karaçay-Malkar Türkçesi, 7) Nogay Türkçesi, 8) Kumuk Türkçesi, 9) Kazan Tatar Türkçesi, 10) Başkurt Türkçesi, 11) Kazak Türkçesi, 12) Karakalpak Türkçesi, 13) Kırgız Türkçesi, 14) Özbek Türkçesi, 15) Uygur Türkçesi, 16) Altay Türkçesi, 17) Hakas Türkçesi, 18) Tuva Türkçesi, 19) Saha (Yakut) Türkçesi, 20) Çuvaş Türkçesi  Rusya bugün dahi yeni yazı dilleri oluşturma fikrini bırakmış değildir  Tataristan Cumhuriyeti dışında kalan Batı Sibirya Tatarları ile Güney Sibirya’daki Şorların ağızları bazı fonlar ve yardımlar yoluyla yazı dili hâline getirilmeye çalışılmaktadır  Türk dünyasında 1990′dan beri yeni bir süreç başlamıştır  Beş Türk cumhuriyeti bağımsız olmuş, diğerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarına kavuşmuştur  Şimdi artık kendi kültür politikalarını kendileri tayin edecek duruma gelmişlerdir  Nitekim bunun etkisi de kısa zamanda görülmeye başlanmıştır  1991 Aralığında Azerbaycan, 1993 Nisanında Türkmenistan, 1993 Eylülünde Özbekistan, 1994 Şubatında Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme kararı almışlardır  Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konmuştur  Öte yandan Kırım Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazı süreli yayınlarını yeni alfabeyle basmaya başlamışlardır  “Dil dışı şartlar” dediğimiz siyasî, iktisadî ve kültürel ilişkiler de Türk yazı dilleri arasında yeni etkileşim ve oluşumlara yol açmaya başlamıştır  Türkiye’de Türk cumhuriyetlerinin edebiyatlarına ait bazı parçalar lise edebiyat kitaplarına konmuştur  Türk Ocakları, Kültür Bakanlığı, TÖMER gibi kuruluşlarca Türk lehçelerini öğreten kurslar açılmıştır  Nihayet dört üniversitede (Ankara, Gazi, Muğla, Atatürk) Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri açılmıştır  Pek çok Türkiyeli genç Türk cumhuriyetlerinde öğrenim görmektedir  Sayıları az da olsa sosyal bilim dallarındaki bazı genç araştırıcılar Türk toplulukları arasında araştırmalar yapmaya başlamışlardır  Avrasya televizyonunun bazı genç yapımcıları da Türk dünyasına sık sık giderek yeni yapımlara imzalarını atmaktadırlar  Siyasî, iktisadî, ilmî ve kültürel heyetler de sık sık bu dünyaya yolculuk etmektedir  Türk cumhuriyet ve topluluklarında uzun süreli kalan iş adamları ve görevliler de az değildir  Bütn bu teşebbüs ve ilişkiler Türk lehçelerinin Türkiyeli aydınlar ve gençler tarafından öğrenilmesine yol açmaktadır  Türkiye Türkçesinin diğer Türklerce öğrenilmesi ise çok daha büyük ölçülerde karşımıza çıkmaktadır  Türkiye’de öğrenim görerek bizim lehçemizi öğrenen öğrencilerin sayısı 10  000′i geçmiştir  İktisadî, kültürel veya ilmî sebeplerle Türkiye’ye gelip kısa veya uzun süreli ülkemizde kalan ve Türkiye Türkçesiyle bizlerle anlaşabilen pek çok insan vardır  Öte yandan Türk cumhuriyet ve topluluklarında pek çok okul açılmıştır ve bu okullarda on binlerce öğrenci okumakta, Türkiye Türkçesini öğrenmektedir  Doğrudan doğruya Türk televizyonlarını izleyebilen Azerbaycan veya Avrasya yayınlarına bakan Türkistan cumhuriyetleri bu kanalla da Türkiye Türkçesine aşina olmaktadır  Bütün bu temas ve faaliyetlerin sonuçlarını önümüzdeki yıllarda görebiliriz  Türk televizyonlarını izleyen Azerbaycanlı çocuklar daha şimdiden Türkiye Türkçesindeki farklı kelimeleri tanımaya ve hatta kullanmaya başlamışlardır  Samaylot yerine uçak kelimesi pek çok Türk topluluğuna ulaşmıştır  Türkiye Türkleri de artık orun (yer), kıyın (zor), çalar(nüans), kayıtmak (geri dönmek), aylanmak (çevresinde dönmek), uçraşmak(karşılaşmak), tapmak(bulmak) gibi kelimeleri tanımaya başlamalıdırlar  Eski Sovyetler dışındaki Türk dünyası ile ilişkilerimiz de artmıştır  Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Romanya gibi Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerle artık daha sık temas hâlindeyiz  Balkanlardan gelen pek çok Türk genci de Türk üniversitelerinde okumaktadırlar  Bu ülkelerin çoğunda ilk ve orta dereceli okullarda Türkçe öğretim yapılmakta, Türkçe gazete ve dergiler çıkarılmaktadır  Hemen hemen hepsinden Türk televizyonları izlenmektedir  İran’da da Azerbaycan Türkçesiyle (Arap harfleriyle) dergi ve kitaplar yayımlanmakta, belirli saatlere mahsus olarak radyo ve televizyon yayınları yapılmaktadır  İran’da artık Türkçe eğitim talepleri başlamıştır  Irak’ta, 36  paralelin kuzeyinde birkaç yıldan beridir Türkçe öğretim yapılmaya başlanmıştır; Türkçe gazete ve televizyon yayınları yapılmaktadır  Türk dili yarın nasıl olacaktır? Yukarıda sayılan gelişmeler elbette Türk dilinin yarınını büyük ölçüde belirleyecektir  20 yıl sonra Türkiye Türkçesi, Türk dünyasındaki pek çok aydın tarafından bilinen ve Türkler arası plâtformlarda kullanılan bir iletişim dili olacaktır  Bu süre içinde Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş olması da muhtemeldir  Türk dünyasının bazı genç aydınları az da olsa makale, şiir, hikâye ve kitaplarını Türkiye Türkçesiyle yazmaya başlayacaklardır  Onların, bizim yazı dilimizle yazdıkları eserlerde kendi lehçelerine ait bazı kelimeler, hatta fonetik ve morfolojik özellikler bulunabilecektir  Böylece bizler de o lehçelerden küçük tatlar almaya başlayacağız  Şüphesiz Türkiye Türklerinden yetişmiş bazı şair ve yazarlar da eserlerine Türk lehçelerinden kelimeler ve bazı özellikler serpiştireceklerdir  Bu hem Türkiye Türkçesinin kendi kaynaklarından beslenerek zenginleşmesine, hem de yeni tatlarla çeşitlenmesine yol açacaktır  Böylece 4000 yıl önce Sümer kaynaklarında görülen agar (ağır), di- (demek), dingir (tenri-tanrı), dug- (dökmek), men (ben), zae (sen), zag (sağ), gişig (eşik-kapı) gibi kelimeler önümüzdeki bin yıllarda sonsuzluğa doğru yollarına devam edeceklerdir | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |