|  | Söz Sanatları Ve Örnekleri |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Söz Sanatları Ve ÖrnekleriSÖZ SANATLARI MECÂZLAR Mecâz, bir kelimeyi hakikî anlamı dışında kullanmaktır  Mecâz sanatları da kelimenin mecâzî anlamı ile ilgilidir  Biz bu bölümde kelimelerin mecâzî ve hakikî anlamları ile alâkalı sanatları vermeyi hedef aldık  Bu bahisde ele aldığımız teşbih sanatı, her ne kadar bir benzetme sanatı olsa da yine kelimenin anlamı ile alâkalı olması yönünden bu bölümde ele alınmıştır  Bu bâbda incelenen sanatlar şunlardır: 1  Teşbih 2  Mecâz-ı Mürsel 3  İstiâre 4  Kinâye 5  Teşhis ve İntâk 6  Tarîz 1  TEŞBİH Sözü daha etkili bir hale getirmek için, aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçlü olanı, nitelik bakımından daha güçlü durumda olana benzetmektir  Teşbih sanatında amaç, bir anlamda anlama güç katmaktır  Teşbih sanatında dört temel öğe vardır  Bu temel öğelerin kullanılıp kullanılmamasına göre teşbihin çeşitleri belirlenir  Bu temel öğeler şunlardır: 1  Benzeyen (Müşebbeh): Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha güçsüz durumda olanıdır  2  Kendisine Benzetilen (Müşebbehün-bih): Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün, daha güçlü olan, kendisine benzetilen unsurdur  3  Benzetme yönü (Vech-i şebeh): Birbirine benzetilen şeyler arasındaki ortak ilgi ve benzeyiştir  4  Benzetme edatı (Edat-ı teşbih, Vasıta-i teşbih): Kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran edat ya da edat görevinde olan kelimelerdir  Benzetme uygulanırken şu edatlar kullanılır: gibi, kimi, sanki, meğer ki, gûyâ, tıpkı, gûne, gûnâ, misl, misillü, niteki, nitekim, misâl, sıfat, mânend, âdetâ, çü, çün, tek, andırır, benzer, -veş, -âsâ, -vâr  Teşbih Çeşitleri Teşbihin çeşitleri daha önce söylediğimiz gibi teşbih öğelerinin birinin veya bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre belirlenir  1  Ayrıntılı Teşbih Dört öğesi de bulunan teşbihtir  Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime, Bir eski çıban gibi işliyor içerime  (Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek) Benzeyen: Sesler Kendisine benzetilen unsur:Eski çıban Benzetme yönü: Ağrımak Benzetme edatı: Gibi 2  Kısaltılmış Teşbih (Teşbih-i mücmel, Teşbih-i muhtasar) Benzetme yönü anılmadan yapılan benzetmedir  Ben gideyim; yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin İki yanımdan aksın , bir sel gibi fenerler  (Kaldırımlar/ Necip Fazıl Kısakürek) Benzeyen: Sel Kendisine benzetilen unsur: Fener Benzetme edatı:Gibi 3  Pekiştirilmiş Teşbih (Teşbih-i müekked) Benzetme edatı bulunmayan benzetme  Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık (Çile/ Necip Fazıl Kısakürek) Benzeyen:Ufuk, yollar Kendisine benzetilen unsur: Tilki, yumak Benzetme yönü: Kaçak, kurnaz; uzun, dolaşık 4  Güzel Teşbih (Teşbih-i beliğ) Benzeyen ve kendisine benzetilen öğelerle yapılan , benzetme yönü ve edatı söylenmeyen benzetmedir  Gül yüzlü bir âfetti ki, her bûsesi lâle; Girdik zaferin koynuna, kandık o visâle  (Mohaç Türküsü/ Yahya Kemal) Benzeyen: Zafer, bûse Kendisine benzetilen unsur: Sevgili, lâle Kendisine benzetilen unsur: Gül 5  Yaygın Teşbih (Teşbih-i temsîlî) Benzeyen ve kendisine benzetilenler arasında birden fazla ortak nitelik ve özellikleri sırayla ifade edilerek yapılan teşbihtir  Temsilî teşbihte her iki öğenin, ortak benzerlikleri anlatıldıktan sonra , manzumenin en sonunda ilgili olan temel öğe açıklanır  Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi Namık Kemal’in Nevha adlı şiirinde vatan bir sevgiliye benzetilmiştir  Benzeyen unsur olan vatan söylenmeyip , şiirin başından itibaren kendisine benzetilen unsur olan sevgilinin çeşitli özellikleri sıralanmıştır  Vatan şiirin en sonunda söylenmiştir  Nevha I Feminin rengi aks edip tenine Yeni açmış güle misâl olmuş İn’itâf ile bak ne al olmuş, Serv-i sîmîn safâlı gerdenine O letâfetle ol nihâl-i revân Giriyor göz yumunca rüyâma Benziyor, aynı kendi hülyâma, Bu tasavvur dokundu sevdâma Âh böyle gezer mi hîç cânân?    Gül değil arkasında kanlı kefen    Sen misin, sen misin garîb vatan?    (Namık Kemal) 2  Mecâz-ı Mürsel Hemen hemen her dilde bir kelimenin ifâde ettiği bir anlam vardır  Zamanla bazı kelimelere mecâzî anlamlar yüklenmiştir  Mecâz-ı mürsel sanatı da kelimenin mecâzî anlamı ile ilgilidir  Bir sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden kullanmadır  Günlük konuşmada doğal olarak yaptığımız bu türlü mecâza, özellikle deyimlerde bol bol rastlanır  Mecâz-ı mürsel sanatı aradığımız kelimelerde, şu iki özelliğin olmasına kesinlikle dikkat etmeliyiz  Kelimenin gerçek anlamının dışında kullanılmış olmasına  Sözün gerçek anlamını düşünmemize engel bir düşünce olmamasına  “Göze girmek” ve “ayağa düşmek” deyimlerinde mecâz-ı mürsel vardır  Çünkü, her iki deyimde de “göz” ve “ayak” kelimeleri hakikî anlamının dışında kullanılmıştır  “Göze girmek” deyiminde bir insanın gözüne girmek mümkün değildir  Nitekim “ayağa düşmek” deyiminde de birinin ayağına düşmek düşünülemez  Buna göre “göze girmek” deyimi “başkalarının beğenisini ve sevgisini kazanmak”, “ayağa düşmek” deyimi de “rezil rüsva olmak” anlamındadır  Mecâz-ı mürsel, kavramlar arasında çeşitli ilgiler kurularak aktarılır  Bu ilgiler, nesne ve kavram arasında benzetmeden başka ilgilerdir ve çok çeşitlilik arz eder  Gerçek ve mecâzlı anlamlar arasında öncelikle parça-bütün ilişkisi söz konusudur  Parça-bütün alâkası parçayı söyleyerek bütünü kasdetmek; bütünü söyleyerek parçayı kasdetmektir  Durum-yer ilgisinde ise , durumu söyleyerek yeri kasdetmek, yeri söyleyerek durumu kasdetmektir  3  İSTİÂRE Bir unsuru kendi adının dışında başka bir adla anmadır  Ancak anılan unsurlarla bir ilgi yönünün olmasına dikkat edilir  İstiâre hem bir mecâz, hem de bir benzetme sanatıdır  Gül yanaklı kızım örneğinde olduğu gibi kız, gül yanaklı olarak düşünülmüş yani bir teşbih sanatı yapılmıştır  Bir kişi kızına sadece Gül yanaklım derse o zaman istiâre yapmış olur; bir anlamda da mecâz sanatına başvurmuş olur  Bir kelimenin istiâreli kullanılıp kullanılmadığı anlamak için şu tespitlerde bulunmalıyız; bir başka deyişle istiârede şu noktalara önemle dikkat etmek gerekir  1  İstiâre içeren kelime, kendi anlamında değil , gerçek anlamının dışında kullanılmış olmalıdır  2  İstiâre olan yerde benzetme amacının bulunması gerekir  İstiâre teşbihin iki unsuru ile yapılır  Benzeyen ve kendisine benzetilen  Bu öğelerden birinin söylenip söylenmemesine göre de istiâre çeşitleri belirlenir  1  Açık İstiâre (İstiâre-i musarraha) Teşbihin sadece benzeyen unsuru ile yapılan benzetmedir  Bu türlü istiârede benzeyen söylenmez  Divan edebiyatındaki mazmun (klişeleşmiş mecâz) ların çoğu istiâre durumundadır  Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi, solgun ukde ile sabır anılmıştır  Sabır, solgun ukdeye benzetilmiştir  Sabır söylenmemiş solgun ukde söylenmiştir  Yani sadece teşbihin benzeyen öğesi kullanılmıştır  Gönlüme sığınmış o solgun ukde Kim tanımaz sevdâ taşıyan sesi İşte tam o anda bir gül pembesi (Gül ve Sabır/ İhsan Sezal) 3  Kapalı İstiâre (İstiâre-i mekniye) Kendisine benzetilen unsuru kullanılarak yapılan istiâredir  Bu istiâre çeşidinde kendisine benzetilen unsur gizlendiği , söylenmediği için diğer istiâre çeşidine göre tespiti daha zordur  Bundan dolayı açık istiâreye göre dîvân şiirinde örneklerine az rastlanır  Aşağıdaki beyitte görüldüğü gibi bahçedeki ağaçlar, tecrid hırkasını giymiş dervişlere benzetilmiştir  Benzeyen unsur olan eşçâr-ı bağ söylenip, dervişler anılmıştır  Dervişle alâkalı olarak tecrîd hırkası zikredilmiştir  Çenâr ile de şeyh hatırlanmalıdır  Şeyhe gönderme yapmak için el almak tabiri kullanılmıştır  Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan 4  Yaygın İstiâre (İstiâre-i temsîliye) Temel öğelerden sadece birisi ile yapılan istiâredir  Bu temel öğenin, çeşitli benzerlikleri sıralanarak yapılan istiâredir  Bunu yaygın benzetme ile karıştırmamak gerekir  Zira yaygın teşbihte her iki öğe de anılır  Temsilî istiâre ise sadece bir öğe ile yapılır  Yahyâ Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirinde müşâhede edildiği gibi “ölüm”, “tabut” bir “gemi” ye teşbih edilmiş  Ancak ölüm anılmadan gemi zikredilmiştir  Sessiz Gemi Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhûe giden bir gemi kalkar bu limandan Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol  Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli, Bîçâre gönüller ! Ne giden son gemidir bu! Hicrânlı hayatın ne de son mâtemidir bu! Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler, Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler  Birçok gidenin her biri memnûn ki yerinden Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden  (Yahyâ Kemâl) 4  KİNÂYE Bir sözcüğü ya da sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden ve sözün gerçek anlamını düşünmemizi engelleyici ipucu (karîne-i mânâ’) olmaksızın mecazlı anlamda kullanmadır  Kinâyede sözün gerçek anlamı da kasdedilmiş olabilir  Başka bir deyişle, gerçe-ği mecâz yoluyla dolaylı olarak anlatmaktır  Ancak, sözün gerçek anlamından bir sonuç çıksa da , asıl geçerli olan mecâzlı anlamıdır  Deyimlerin çoğu mecâzlı anlamlar içeren kinâyeli sözlerdir  Nitekim “âteş basmak” deyimi kinâyeli bir sözdür  İnsan ayağı ile ateşe basabilir  Ancak âteş basmak ile kasdedilen birinin hararetlenmesidir  Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın Zevk u şevk ile verir cân u seri döne döne (Necâtî) ( Senin saçına asılan kişinin ayağı yere mi basar; canını ve başını zevk ve şevk ile döne döne verir  ) 5  TEŞHİS VE İNTAK Teşhis, kişileştirmektir  İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları, düşünen, duyan ve hareket eden bir insan kişiliğinde göstermektir  Bu sanat, yapılırken teşbih ve istiâre gibi diğer mecâz sanatlarından da istifâde edilir  İntak da konuşturmaktır  İnsan dışındaki varlıkları insan gibi konuşturmaktır  İntakta kesinlikle teşhis, kişileştirme vardır  Fakat teşhiste her zaman intak olmayabilir  Masallar ve fabllarda teşhis ve intak sanatına sık sık başvurulur  Ben gidersem sazım sen kal dünyada, Gizli sırlarımı âşikâr etme  Lâl olsun dillerin, söyleme yâda, Garip bülbül gibi âhuzâr etme  (Sazıma/ Aşık Veysel) 6  TA’RĪZ Sözlük anlamı “ söz söylemek, sataşmak, ilişmek” anlamındadır  Edebiyat terimi olarak bir kavramın bir şeyi söyleyip , onun büsbütün tersini kasdetmektir  Sözün gerçek anlamı doğru gibi görünse de , asıl amaç , sözün ters anlamına yüklenmiştir  Bu amaçla ta'rîz sanatı , bir kişiyi ya da durumu alaya almak ve iğlenemek amacıyla yapılır  Aşağıdaki Ters Öğüt Destanı adından da anlaşılacağı gibi verilen öğütlerin ters anlamları zikredilip; ta’rîz sanatına en güzel örnektir  Ters Öğüt Destanı Bir nâsihâtım var zamana uygun Tut sözümü yattıkça yat uyanma Meşhûr bir kelâmdır sen kazan sen ye El için yok yere âteşe yanma ANLAMLA İLGİLİ SANATLAR Bir kelimenin anlamını esas alan sanatlar bu bölümde incelenir  Bu sanatlardan bazıları, kelimenin hem anlamı hem de mecazî anlamı ile ilişkilidir  Bu bölümdeki bazı sanatlarda ise bir duygu ve düşünceyi nükteli bir biçimde söylemek esastır  Bu babda incelenecek sanatlar şunlardır: 1  ÎHÂM İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını tebliğ ederek bildirme sanatıdır  Bu sanatta önemli olan husus, beytin umumî anlamıyla , kelimenin diğer anlamları uyuşmasıdır  Îham sanatını tevriye ve kinâye sanatları ile karıştırmamak gerekir  Her üç sanatta da kavramların birkaç anlamı kullanılır  Ancak tevriye sanatında kasdedilen ikinci anlamdır; kinâye sanatında ise mecâzlı anlamdır  Bu beyitte ayak sözcüğünde iham sanatı vardır  Ayağın lügat anlamı “ insan uzvu; kadeh”tir  Beyiti kelimenin her iki anlamıyla da düşünmek mümkündür  Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Câmlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sâkîler meclisten çekmiş ayağı (Bayburtlu Zihni) İhâm sanatı, tenâsüp ve tezat sanatlarına bağlı olarak da yapılır  Tenâsüble birlikte yapılan îhâma îhâm-ı tenâsüp tezatla birlikte yapılan îhâma ise îhâm-ı tezat denir, a  Îhâm-ı tenâsüb Birkaç anlamı olan bir kelimenin dize ya da beyit içinde söylenmemiş anlamıyla, diğer kelimeler arasında anlam ilgisi kurmaktır  Bu sanat, îhâm ve tenâsüb sanatlarının birleşmesinden meydana gelmiştir  Ehl-i aşkın nâlesin ney kâmetin çeng eyledin Pâdişehsin ettiğin şimden gerü kânûn olur (Bâkî) (Aşıkların feryâdlarını ney, boyunu da çenge benzettin; sen padişahsın, şimdiden sonra senin bütün yaptıkların kanundur  ) Kanun kelimesinin yasa anlamı kullanılıp; musıkî âleti olan kânûn ile nâle, ney, çeng arasında îhâm-ı tenâsüb sanatı vardır  b  Îhâm-ı tezat Îhâm-ı tezat sanatı da bir bakıma îhâm-ı tenâsüb gibidir  Aradaki tek fark, birden fazla anlamı olan bir kelimenin söylenmeyen anlamı ile tezad ifade eden bir kelimeyi bir beyit ya da mısra’içinde birlikte kulllanmaktır  Serverlik ister isen üftâdelik şi’âr et Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde (Fuzûlî) ( Başa çıkmak istersen alçak gönüllüğü düstur edin; ki şarap kadehe konulmadan başa çıkmadan  ) Ayak kelimesi, bilindiği gibi hem kadeh hem de ayak anlamındadır  Beyitte ayak anlamı ile baş arasında tezad sanatı vardır  2  TEVRİYE Tevriye, iki anlamı olan bir kelimeyi uzak anlamını kasdederek kullanmaktır  Tevriye sanatında kelimenin beyitteki görünen anlamı değil, daima uzak anlamına gönderme yapılır    Tevriye sanatında her zaman önemli olan kelimenin uzak anlamıdır  Bu sanatta çoğunlukla îhâm sanatı ile karıştırılır  Îhâm sanatında, birden fazla anlamı olan bir kelimeyi beyit ya da dize içinde her iki anlamıyla düşünmek mümkündü  Yani beyit ya da dize kelimenin her iki anlamıyla açıklanabilir  Aşağıdaki örneklerde de görüldüğü gibi koyu harfle belirtilen kelimelerin, öncelikle beyitte, görünürdeki anlamları kullanılıp uzak anlamları kastedilmiştir  Birisi kâlû belâda biri bâb-ı yârda Pâdişâh-ı aşk-ı pâk ancak iki dîvân eder (Yahyâ Bey) (Halis aşk padişahı, biri kâlû belâda biri de sevgilinin kapısında olmak üzere iki dîvân tertipler  ) Dîvân, toplantı yeri; şâirlerin şiirlerini topladıkları eserin adıdır  Beyitte görünürdeki anlam toplantı yeri, kasdedilen anlam ise şâirlerin şiirlerini topladıkları eserdir  3  TENÂSÜB Herhangi bir konu hakkında birbiri ile alâkalı kelimeleri herhangi bir düzene riâyet etmeden bir beyit ya da mısra’ içinde kullanmaktır  Tenâsüb, Mürâ’ât-ı Nazîr sanatı olarak da bilinir  Kızarmış terleyip ruhsârın ey meh tâb göstermiş Halîl-âsâ cemâlin âteş içre âb göstermiş (Rahşânî) ( Ey ay yüzlü güzel, yanağın kızarmış terleyerek hararet kazanmış; yüzün de Hz  İbrahim gibi ateş içindeki su haline gelmiş  ) 4  LEFF Ü NEŞR Leff, toplama; neşr de yayma, saçma demektir  Bir beyitte , birinci dizede en az iki kavramı söyleyip , ikinci dizede bunlarla alâkalı kavramları vermektir  Dîvân şiirinde çok sevilmiş ve kullanılmış bir sanattır  Çoğunlukla klişe haline gelmiş mecâzlarda uygulanır  Leff ü neşr sanatı teşbih ve istiâre sanatları ile yakından ilgilidir  Leff ü neşr , birinci dizede söylenenlerin , ikinci dizede düzenli ve düzensiz açıklanışına göre ikiye ayrılır  A  Leff ü neşr-i müretteb Birinci dizede söylenen kavramların karşılıkları ikinci dizede aynı sırayı izlerse düzenli leff ü neşr sanatı yapılmış olur  Yüzün ile gözün katında anmak Gül ile nergisi terk-i edebdir (Ahmedî) ( Senin yüzünün ve gözünün huzurunda gül ve nergisi anmak, edebi terk etmektir, saygısızlıktır  ) B  Leff ü neşr-i gayr-i müretteb Düzensiz leff ü neşrde ise birinci dizede verilen kavramların tekâbülleri , ikinci dizede ters ya da karışık olarak bulunur  Gülşene nergis ü gül hayli letâfet verdi Şimdi açıldı dahi yüzü gözü gülzârın (Bâkî) ( Gül bahçesine nergis ve gül hayli güzellik verdi, şimdi gül bahçesinin yüzü gözü açıldı  ) 5  TECÂHÜL-İ ÂRİF Bilinen bir hakikati , bilmiyormuş gibi söylemektir  Tecâhül-i ârif ne hiç bilmemektir ne de bildiğini saklamaktır  Bir anlamda bildiğini türlü sebeplerle saklamaktır, imâlı yoldan anlatmaktır  Bu sanatı icrâ ederken mübâlağa ve istifham sanatlarından faydalanılır  Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı (Fuzûlî) ( Ayrılık gecesi, canım yanar, ağlayan gözlerim kan döker; figanlarım halkı uyandırır, kara bahtım uyanmaz mı?) 6  HÜSN-İ TA’LÎL Hüsn-i ta’lîl, hakikî bir hadisenin meydana gelmesini, hayâli ve güzel bir sebebe bağlamaktır  Bu sebebin kesin bir hükmü ihtivâ eder nitelikte olması gerekir  Bu sanatta, hakikati, hayale dayandırma söz konusudur  Bu bakımdan edebiyatımızda en çok tecâhül-i ârif sanatı ile karıştırılır  Tecâhül-i ârifte meşhur, hakikî bir olayı bilmezden gelme durumu vardır  Güzel bir sebebe bağlama hadisesi yoktur  Hüsn-i ta’lîl de ise kesinlikte hayâlî ve güzel bir sebeb aranır  Bâğ-ı âlemde yüzün mânendi bir gül isteyip Cüst u cû edip gezer gülzârı bülbül şâh şâh (Avnî) ( Bülbül, dünya bahçesinde yüzüne benzer, bir gül bulma arzusu ile gül bahçesini araştırarak dal dal gezer  ) Beyitte bülbülün gül bahçesine bulunma hakikati , sevgilinin yüzüne benzeyen bir gül bulma gibi hayalî ve güzel bir sebebe isnâd edilmiştir  7  SİHR-İ HELÂL Sihr-i helâlin bir lügat anlamı güzel şiir söylemedir  Edebiyat terimi olarak, her iki tarafa bağlanması mümkün olan bir kelime veya kelime öbeklerini bir ara cümle olarak ya da bir mısra’ sonunda kullanılmaktır  Muhtevî mısra’da kullanılan bu kelime ve kelime öbeklerinin diğer mısra’ başındaki ifade ile kaynaşmış olmasına mümkün mertebe dikkat etmek gerekir  Âkıl isen vahş u tayrın şâhı ol Mecnûn gibi Başına mürg âşiyânından külâh-ı devlet al (Hayâlî) ( Mecnûn gibi akıllı ise vahşi hayvanların ve kuşların şahı ol; Mecnûn gibi başına kuş yuvasından saadet külâhı al  ) 8  MÜBÂLAĞA Mübâlağa bilindiği gibi küçük bir şeyi abartma, olduğundan daha büyük, daha aşırı göstermedir  Mübâlağadan kasıd söylenen sözün tesirini güçlendirmektir  Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok ve pek az göstermektir  Ancak bu aşırı anlatma soğuk olmamalı, nükteli ve zarif olmalıdır  Aşırılığının derecesine göre mübalağa üçe ayrılır  Tebliğ, iğrak, gulüv diye  Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni (Fuzûlî) ( Vücudumu öylesine zayıf hale getir ki, sabah rüzgârının beni sana ulaştırması mümkün olsun  ) 9  TEZÂD Tezâdın kökü “zıdd”dır  Edebiyat terimi olarak, anlam bakımından iki zıd kavramı bir arada kullanma sanatıdır  Ancak sıcak soğuk, kuru yaş gibi birbirine zıd iki kelimeyi bir arada bulundurmak, tezâd sanatının oluşması için yeterli değildir  Tezâd sanatında aranması gereken bir önemli özellik, zıd iki anlamın veya kavramın beyit ya da dize içindeki anlam bakımından da zıd olmasıdır  Çeşm-i âşıkta imtizâc etmiş Âb u âteş olup berâber dost ( Su ve âteş âşığın gözünde birbirine karışarak, dost hale gelmiş  ) Bu beyitte, su ve âteş kelime olarak birbirine zıd iki kelimedir  Ancak beyit içinde su ve âteş gibi iki zıd ifâdenin bir arada bulunması tezâd sanatını oluşturur  Nasıl dersek? Gözyaşı sıcak olması bakımından hem âteştir, hem de sudan ibâret olması bakımından sudur  Su ve âteşin bir arada bulunması mümkün değildir  Ancak beyitte bu mümkünmüş gibi gösterilir  10  TEKRÎR Bir beyit ya da dize içinde ifâdenin tesirini güçlendirmek amacı ile aynı anlama gelen kelime veya kelime öbekleri arka arkaya tekrarlamaktır  Tekrirde de tekrarlanan sözlerin anlama güç katmasına önemle dikkat edilir  Bu sanatta diğer sanatlar gibi güzel kullandığı zaman ifadeyi zenginleştirir  Yüzün berg-i gül-i tedir gül-i ter Boyun serv ü sanavberdir sanavber (Nesimî) (Yüzün taze gül yaprağıdır, taze güldür; boyun servi ve sanavberdir, sanavberdir  ) 11  NİDÂ Nidâ bir ünlemdir, bir sesleniştir  Şâirin bir hadise karşısındaki heyecanlarının tezahürüdür  Bu tezahürün neticesinde “ey, hey” gibi ünlem edatlarını şiirinde anmasıdır  Merhabâ hoş geldin ey rûh-ı revânım merhabâ Ey şeker-leb yâr-ı şîrîn lâ-mekânım merhabâ (Nesimî) ( Ey ruhum , merhaba hoş geldin , merhaba; Ey dudağı şeker gibi olan tatlı yarim, hiçbir mekanı olmayan sevgilim, merhaba  ) 12  İSTİFHAM İstifham, soru sorma sanatıdır  Şâir bir duygu ve düşünceyi soru halinde sorarak anlamı daha da kuvvetlendirmek amacındadır  İstifham sanatında sorulan süale cevap bekleme niyeti yoktur  İstifham sanatı ile tecâhülü ârif sanatı arasında bir nüans vardır  Her iki sanatta da süal bulunur  Ancak istifhamda anlamı kuvvetlendirme ve cevap alma kaygısı yoktur  Tecâhülü ârifte ise süal sorulurken bilinen bir gerçeği saklamak esastır  Nedir bu handeler bu işveler bu nâz u istiğnâ Nedir bu cilveler bu şîveler bu kâmet-i bâlâ (Bâkî) ( Bu gülüşler, bu nazlar, bu işveler, bu göz süzüşler nedir? Bu cilveler, bu nazlanmalar, bu uzun boy nedir?) 13  RÜCU’ Rücû’ söylenen bir sözden vazgeçmektir  Bu sanat ifade edilmek istenen fikre bir kuvvet vermek maksadı ile kullanılır  Güzel ve yerinde kullanıldığı takdirde anlamı kuvvetlendiren belirtilen fikrin tesirini arttıran bir sanattır  Rücû’ sanatının tespiti zordur  Öncelikle bu sanatı tespit ederken şâirin söylediği sözden vazgeçtiğini “yok yok”, “yok öyle değil”, “galat ettim” gibi ifadeleri kullanmasından anlarız  Sordum meğer bu dürc-i dehendir dedim dedi Yok yok devâ-yı derd-i nihânın durur senin (Fuzûlî) ( Sordum, meğer bu bir mücevher kutusu mudur? Yok yok senin gizli derdinin ilacıdır, dedi  ) 14  KAT’ Kat’, kesmektir  Sözün tesirini arttırmak amacı ile belli bir noktada susmaktır  Orhan Veli’nin şu şiiri de kat’ sanatına güzel bir örnektir  Şâir şiirin soz dizeleri olan “İki gözüm, İki çeşme    ” Derken, ağladığını ifade eder  Ama ağlıyorum demez  15  TELMİH Geçmişteki bir hadiseye, mühim bir şahsa, meşhur bir atasözüne gönderme yapmaktır  Telmih sanatında hatırlatılan şey uzun uzun açıklanmaz, bir iki kelime ile işaret edilir  Gökyüzünde İsâ ile Tûr dağında Mûsâ ile Elindeki asâ ile Çağırayım Mevlâm seni (Yunus Emre) 16  İRSAL-İ MESEL İrsâl “gönderme”, mesel de “atasözü” demektir  İrsâl-i Mesel atasözü kullanmaktır  Şiirde bir düşünceyi desteklemek, belli bir fikri kuvvetlenlendirmek amacı ile meşhur bir atasözüne gönderme yapmaktır  Ey güzellik göğüne hurşîd olan yakma beni Yerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı âhı kimsenin (Necâtî) (Ey güzelliğin gökyüzüne güneş olan sevgili, beni yakma; çünkü kimsenin âh dumanı yerde kalmaz  ) 17  İKTİBAS İktibas, bir kelimeyi, bir cümleyi veya bunların mânâlarını olduğu gibi bir mısra’da kullanmaktır  İktibâs’ın lügat anlamı “ aktarma, ödünç alma” dır  İkilik yok birlik var Yalnız bunda dirlik var Yalnız bundadır felâh “Lâ-ilâhe illa’llâh” Orhan Seyfi Orhon Lâ-ilâhe illa’llâh : “Allah’tan başka tapacak yoktur  ” 1  CİNAS Şekil, telaffuz ve yazım bakımından aynı sadece anlam yönümden farklı kelimeleri bir manzume içinde kullanmaktır  Cinas, Dîvân şirinde olduğu gibi yeni Türk şiirinde sevilerek kullanılan bir sanattır  Cinas sanatını çeşitli bölümlerde incelemek mümkündür  Ancak biz burada cinasın yedi çeşidini belirtmekle yetiniyoruz  1  Cinas-ı tam (Tam cinas) Şekil, telaffuz ve yazım bakımından aynı olan kelimeleri bir arada kullanmaktır     Gelir desen dar gelir; Gün aşırı alacaklılar gelir  Anam anam, Dayanamam, Bu iş bana zor gelir  (Orhan Veli) 2  Cinas-ı mürekkeb Cinaslı kelimelerden biri, iki ayrı kelimeden oluşan cinastır  Bu kendi arasında ikiye ayrılır  Birincisinde cinaslı kelimelerden biri iki ayrı kelimeden oluşur  Diğerinde ise cinaslı kelimelerden biri diğer bir kelimenin bir hecesinin birleşmesi ile yapılır  Aşkın yolunda hicre tahammül günâh imiş Uşşâkın işi anın içün her gün âh imiş (Ahmet Paşa) Kaynak : Edebiyatdiyari | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |