Devlet Kavramı

Eski 08-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Devlet Kavramı



DEVLET KAVRAMI



GİRİŞ

Genel bir tanımlamayla devlet, "Belirli bir ülkede yaşayan ve bir üstün iktidara (otoriteye) tabi, örgütlenmiş insan topluluğunun meydana getirdiği sürekli ve hukukun kendisine kişilik tanıdığı siyasal bir varlıktır

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere devlet, insanların toplum yaşamında başvurdukları bir örgütlenme biçimidir Devlet her şeyden önce sosyal ve tarihsel bir gerçekliktir Nitekim insanlık tarihinin belli bir aşamasından sonra devlet ortaya çıkmıştır

Devleti öteki sosyal kurumlardan ayıran en önemli özellik, devlet örgütünün hacminde göze çarpmaktadır Bir toplumda örgütü devletinkinden daha geniş, daha yaygın ve daha kapsayıcı başka bir sosyal kurum yoktur Devlet için çoğu zaman "Kurumlar Kurumu" denmesinin ardında da bu gerçek vardır

Devlet kurumunun içinde, çok ileri bir iş bölümü mevcuttur Yöneticilerin bir kısmı toplumda uygulanacak hukuk kurullarını saptar (Yasama organı); bir kısmı bu kuralları yönetilenlere uygular (Yürütme organı ve idare); bir kısmı ise bu kuralların uygulanmasından doğan ya da bireyler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözer (Yargı oranı)

Ancak asıl önemli özellik devletin elinde üstün bir yaptırma gücü ve zorlama olanağı olmasında ortaya çıkar Devlet yasal güç kullanma yetkisine sahip tek kurumdur Nitekim birer güç kullanma aracı olan polis, jandarma ve ordu yalnızca devleti yönetenlerin elindedir

Devletin kökeni ve ortaya çıkış nedenleri hakkında birçok görüş ortaya atılmıştır Ancak çoğunlukla kabul edilen anlayışa göre; devlet kavramının temelinde güvenlik ihtiyacı yatar İnsanlar canlarına ya da mallarına yönelik tehlikelerden korunmuş oldukları inancına her şeydan çok önem verirler Kişisel anlamda korunma, kendini savunma ve güvenliğini sağlama, insanın karşı karşıya bulunduğu tehlikelerin büyüklüğü karşısında çok yetersizdir İnsanların toplu yaşama anlayışının nedeni bu açıdan düşünüldüğünde, kolektif yani ortaklaşa güvenlik ve savunma ihtiyacının karşılanması olarak belirmektedir Anlaşılacağı gibi bu düşüncenin çıkış noktası insanların bir düzen ve güvenliğe ihtiyaç duymaları ve bu noktada devleti düzen ve güvenlik sağlayıcı bir araç olarak ortaya çıkarmalarıdır

Bunun yanında insanın akıl sahibi olması dolayısıyla hür olması, kendini koruma içgüdüsüne sahip olması ve toplum içinde yaşama zorunluluğunda olması gibi özelliklerinin toplumda düzeni sağlayacak bir otorite olarak devleti ortaya çıkardığı görüşü de yukarıdaki görüşü tamamlamaktadır



DEVLETİN ÖĞELERİ

Yukarıda devletin kökenini incelerken de gördüğümüz gibi devletin niteliği ve kökeni hakkında bir fikir birliği yoktur Buna karşın devletin unsurları hakkında bir uzlaşma vardır Yukarıda verdiğimiz devlet tanımında da görüleceği gibi devletin öğeleri: ÜLKE, İKTİDAR (otorite ya da egemenlik) ve HALK’ tır

a Ülke :

Bir ulusa ait coğrafi bir bütünlük oluşturan ve sınırları belirlenmiş topraklar anlamındadır ülke üç boyutludur Yalnızca topraktan ibaret değildir Kara parçasıyla, bunun üzerindeki hava alanı ve açık denize doğru belirli bir genişlikteki karasuları alanı ülkeyi oluşturur Devletin egemenliği, ülke sınırları içinde tek ve kendine rakip tanımayan bir otorite olarak anlam taşır

b İktidar :

Devletin, ortaya çıkış nedenleri olarak da görülen düzen ve güvenliği sağlama işlevini yerine getirebilmesi için zorlayıcı, emredici ve maddi bir güce gereksinimi vardır Gerçekten de böyle meşru bir güce sahip olmaksızın devletin kamu yararını gerçekleştirebilmesi, kamusal hizmetleri başarabilmesi beklenemez Nitekim yukarıda da açıklandığı gibi devletin birer güç kullanma aracı olan polis, jandarma ve orduyu elinde bulundurması da bu güce sahip olma yetkisinin bir sonucudur

Egemenlik kavramı ise iktidar kavramını da içeren daha geniş bir kavramdır Egemenlik kavramıyla, devletin hiçbir bağ ya da koşula bağlı olmaksızın bağımsız olduğu, diğer devletler karşısında saygınlık ve hukuksal kişiliğe sahip olduğu, ülke içinde tek, rakipsiz ve en üstün buyurucu güç, iktidar, kudret ya da otorite olduğu anlatılmış olur

Görüleceği gibi egemenlik kavramı otoriteden farklı olarak ülke içinde meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken ülke dışında (uluslararası alanda) bağımsız olmak anlamına gelmektedir

Öte yandan egemenlik kavramı, egemenliğin kaynağı açısından da önem kazanmaktadır Geçmişte egemenliğin kaynağı olarak çoğu kez ilahi nitelikli kaynaklar ya da Tanrı gösterilirken, günümüz toplumu akla dayanan, insan onuruna değer veren bir niteliğe sahip olarak ulusal egemenlik anlayışını kabul etmiştir Bu açıdan ulusal egemenliğin bir türevi olan devlet iktidarı, tek bir kişiye, zümreye veya çoğunluğa ait değildir Ulusun tümüne aittir Böylece iktidarın gizli bir kudret olmadığı, bireylerin gönüllü itaati esasına dayanan, sınırlı ve hukuka uygun bir kudret olduğu sonucuna varılır Egemenlik, ulus adına ulus tarafından yetkilendirilen yasama, yürütme ve yargı organlarınca kullanılır

c Halk :

Devletin insan unsurunu oluşturan halk, sıradan bir topluluk değildir Bu topluluğun ulus (millet) biçiminde oluşmuş, örgütlenmiş olması gerekir Devlet, öğesi olan insan topluluğunun örgütlenmesini de sağlar

Ulus yani millet, ortak bir geçmiş ya da tarihe sahip olmak ve birlikte yaşama isteğiyle bu ortak geçmişi sonsuza değin sürdürmek amacı ve bir ülkeye bağlılığın etkisiyle farklı bir toplum oldukları düşüncesini paylaşan insanların oluşturduğu toplum demektir Dil birliği, tarih birliği ve kültür birliği ulus olmanın başlıca gerekleridir Halk ise ulusun bugün yaşayan bölümünü ifade eder

Yukarıda incelediğimiz, ülke, iktidar ve halk kavramlarının hiçbiri tek başına devletin oluşması için yeterli değildir Devletin oluşabilmesi için bu üç unsurun varolması gerekir Bununla birlikte devlet hukuken hem ulusal hem de uluslararası düzeyde haklara ve borçlara sahiptir Oysa bir hakkın sahibi olabilmek için kişilik sahibi olmak gerekir Bu nedenle devlet hukuken bir "Tüzel Kişi" olarak kabul edilmiştir

Böylece devletin sahip olduğu kudretin bir kişi, zümre ya da gruba ait değil, devletin manevi ve hukuki kişiliğine, yani siyasi teşkilatlanmaya tabi olan millete ait olduğu sonucuna varılır

DEVLET VE HUKUK İLİŞKİSİ
Yukarıda açıkladığımız gibi bir kere devletin kendisi "Tüzel Kişilik" olarak hukukun kapsamı içindedir Modern toplumlarda, devlet faaliyetlerinin büyük bir bölümü, hukuka dayanarak, hukuksal biçimler altında yerine getirilir Anayasalar, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, mahkeme ilamları vb devlet iktidarının temel araçlarıdır Devlet, fonksiyonlarını kendi koyduğu ve uyduğu hukuk kuralları çerçevesinde ve bu kurallara dayanarak yerine getirir

Toplum yaşamında ilişkiler, dinsel, ahlaksal ve hukuksal kurallara bağlıdır Hukuku öteki kurallardan ayıran en önemli özellik yaptırımın niteliğidir Dinin yaptırımı uhrevi, ahlakın yaptırımı vicdani iken hukukun yaptırımı maddidir Yani devletçe güçlendirilmiştir Hukuk kurallarına uymayanlara devlet müdahale eder Hukuka uymayı zorla sağlar Bu anlamda hukuku devlet yaratır

Devlet hukuk kuralları koyma gücüne ve tekeline sahiptir Bu hukuk kurallarına pozitif hukuk denir Pozitif hukuk devletin koyduğu ve tanıdığı hukuktur

Hukuk bir yandan iktidarı örgütleyip kurumlaştırarak onu meşru kılmaya çalışırken; öte yandan iktidara karşı bireyin hakları için güvence oluşturur

Hukuk iktidarı örgütlerken aynı zamanda kurumsallaştırarak birey olarak yönetenlerin yaşamını aşan bir süreklilik sağlar Modern devletlerde kişilere değil kurumlara baş eğilir Bireyselleşmiş iktidara karşı devlet iktidarı kurumsallaşmış iktidardır

Bunun yanında hukukun gelişmesi iktidara karşı bireylere bir takım güvenceler sağlamıştır Çünkü, iktidarın hukuka dayanması-bir ölçüde- keyfiliği azaltır Pozitif hukuk her şeye karşın onu koyan iktidarı da bağlar

DEMOKRATİK DEVLET KAVRAMI

Demokratik devlet kavramı ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte bu kavramın asgari şartı olarak kabul edilmesi, gereken bazı unsurlar da vardır Bunların en önemlileri, siyasal sistemdeki temel siyasal karar organlarının genel oya dayanan serbest seçimlerle oluşması, serbestçe örgütlenen siyasi partiler arasında eşit şartlarda yürütülen iktidar yarışması ve tüm vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin tanınmış ve hukuki güvence altına alınmış olmasıdır

Görüldüğü gibi demokratik devletten söz edilebilmesi için gerekli dört temel özellik ortaya çıktı Bunlar; Milli egemenlik, serbest seçimler, çok partili siyasal yaşam, insan haklarına saygılı olma olarak adlandırılabilir

a Milli Egemenlik :
Türk hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında ifadesini bulan daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anasayalarında da tekrarlanan "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" kuralı demokratik devleti öngören, onunla özdeşleşen bir niteliğe sahiptir

Egemenliğin millete ait olduğu bir devletle hükümet sisteminin de halkın kendi kendisini yönetmesine dayanan demokratik bir rejim olması gerekir

Genel oya, serbest ve yarışmacı seçimlere, temel hak ve hürriyetlere dayanmayan bir siyasal sistem demokratik olmadığı gibi milli egemenliğe dayandığını da ileri süremez

Milli egemenlik anlayışına göre milli egemenlikle temsili rejim arasında da ilişki vardır Demokratik rejimde egemenliğin kaynağı olan millet, egemenliğini seçilmiş organları veya temsilcileri aracılığıyla kullanır Ancak günümüzde temsili rejim içinde halk oylaması gibi doğrudan doğruya halkın iradesini kullandığı demokratik yollara da başvurulmaktadır

b Serbest Seçimler :
Demokrasi en basit anlamıyla yöneticilerin tüm yönetilenler tarafından serbest ve dürüst seçimler yoluyla seçildikleri bir rejim demektir Öyleyse seçme hakkı ve seçim hürriyeti demokratik bir devlet için vazgeçilmez şartlardır

Anayasamıza göre seçimler ve halk oylaması; serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır

Görüldüğü gibi Anayasamızın 67 nci maddesi seçme hakkı ve seçim hürriyetini güvence altına alacak ilkeleri benimsemiştir Bu ilkeler seçmen iradesinin çarpıtılmadan yasama organına yansıması için gerekli önlemleri içermektedir Halk iradesinin yasama organına doğru yansımadığı bir rejim temsili olma özelliğini yitirir Temsili olmayan bir rejimin de demokratik olduğu söylenemez

c Çok Partili Siyasal Hayat :

Seçim serbestliğinin gerçek bir anlam taşıması seçmenlerin çeşitli alternatifler arasında serbest bir seçme yapabilmesine bağlıdır Çağdaş demokratik devlette, bu alternatifler siyasal partiler tarafından oluşturulur

Günümüzde seçmenler adayın kişiliğinden çok partilerin ortaya koyduğu programlara oy vermektedir Bu anlamda partilere dayanan demokrasi, halk özlemlerinin devlet yönetimine yansımasını ve bu özlemlerle kamusal politikalar arasında bir paralellik kurulmasını sağlar Partisiz bir toplumda buna imkan yoktur

ç İnsan Haklarına Saygılı Devlet :
1982 Anayasasının 2 nci maddesine göre insan haklarına saygılılık cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin diğer nitelikleri yanında insan haklarına saygılı bir devlet olduğu belirtilmiştir

İnsan haklarına saygı ilkesi, insanların insan olmaları nedeniyle doğuştan sahip oldukları dokunulmaz, devredilmez bir takım hakları olduklarının kabulünü zorunlu kılar Devlet her düzeyde düzenlemeler yaparken ve kurallar koyarken bu haklara saygılı olmak zorundadır Saygılı olmak bu hakların keyfi olarak ortadan kaldırmamayı ve konulan kurallarla, bu hakların fiilen kullanımını imkansızlaştırmamayı ifade eder

İnsan haklarına saygılı devlet anlayışında alınan önlemler ve yapılan düzenlemelerin sınırı insan haklarıdırBu haklar ancak anayasanın gösterdiği durumlarda ve ölçüler içinde kısıtlanabilir

TÜRK ANAYASASININ TEMEL ÖZELLİKLERİ

a Anayasacılık Hareketleri, Anayasal belgeler, Anayasalar :

Anayasalar, devletlerin temel yapılarını örgütlenişlerini, işleyiş kurallarını ve yasaların uymak zorunda olduğu temel ilkeleri gösteren, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan yasal metinlerdir

Türk tarihinde anayasacılık hareketlerinin başlangıcı olarak 1808 tarihli Sened-i İttifak gösterilir 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ve 1856 tarihli Islahat Fermanı birer anayasal belge olmakla birlikte ilk Osmanlı Anayasası 1876 tarihli Kanun-u Esasi'dir

Milli mücadele döneminde TBMM tarafından kabul edilen 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yasama ve yürütme kuvvetinin yasama organında toplandığı "Meclis Hükümeti" sistemini benimsemiştir

Cumhuriyeti ilan eden İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 20 Nisan 1924 tarihli Anayasa ise meclis hükümeti ile parlamenter rejim arasında karma bir sistem kurmuştur

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ikinci anayasası olan 1961 Anayasası çoğulcu demokrasi anlayışını benimsemiş, Anayasa Mahkemesini kurarak kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini kabul etmiş, yargı bağımsızlığını gerçekleştirmiş ve çift meclisli bir yasama organı kurmuştur

b 1982 Anayasının Başlıca Özellikleri :

(1) 1982 Anayasa dar anlamda anayasa ve hukuk ötesi sayılabilecek toplumsal sorunları da kapsamına alarak ayrıntılı düzenlemeler getirmiştir,

(2) Değiştirilmesi normal kanunlardan daha güç şartlara bağlanmak suretiyle "Katı Anayasa" sistemini benimsemiştir

(3) 1982 Anayasası geçici hükümleri ile siyasal hayatın tam normalleşmesi açısından bir geçiş dönemi öngörmüştür

(4) 1982 Anayasası devlet yapısı içinde yürütme organını güçlendirmiştir

(5) 1982 Anayasa Siyasal Karar alma sürecindeki tıkanıklıkları giderici hükümler getirmiştir

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının benimsemiş olduğu ilkeleri Başlangıç Kısmı ile Birinci Kısımda yer alan hükümlerden çıkarmak mümkündür

Yeni Anayasamız, Türkiye Devletinin bir cumhuriyet olduğunu daha birinci maddesinde ifade ettikten sonra, cumhuriyetin ilkelerini belirleyen 2 nci maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" Öte yandan Anayasamızın "başlangıcında da "Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri" nden söz edilmektedir

Atatürk Milliyetçiliği, "ırk, din, dil ayrımı yapılmaksızın, Türk vatan ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu, Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması gerektiği temel inancına dayanır"

O halde, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı devlet, bütün fertlerini milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde, millet hayatının her türlü tecellisinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan devlettir Anayasamız, 66 ncı maddesinde "Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı bulunan herkes Türk’tür" demek suretiyle, din, dil ve ırk farkı gözetmeksizin devlete vatandaşlık bağıyla bağlı bulunan herkesi Türk sayarak "Atatürk Milliyetçiliğine bağlı devlet" anlayışını benimsemiş olmaktadır

Demokratik devlet, halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlet demektir Yeni Anayasamız bu ilkeyi 2 nci maddesinde açık ve seçik biçimde belirttiği gibi "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" diyen birinci maddesiyle de ifade etmektedir

Anayasamız demokratik devlet ilkesini kabul etmiş olduğu içindir ki, siyasi partileri, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olarak görmektedir (m68/II) Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilir (Anym75) Vatandaşların seçme ve seçilme hakları ile halk oylamasına katılma hakları vardır Seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır (Any m67)

Siyasi partilerin tüzük ve programları, Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine uygun olmak zorunda olduğu gibi (Any m 66/IV), sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri de Anayasa da belirlenen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz (Anym51/VIII)

Laik devlet, toplum ve devlet hayatının akıl ve bilime dayandırıldığı devleti ifade eder Laik devlet düzeninde devlet her dine, inanca ya da inanmayanlara eşit mesafededir Devlet herhangi bir din ya da inancı esas alarak düzenleme yapamaz Devlet dinin varlığını ve toplumlar için gerekliliğini kabul eder Din insanlara özgü bir inanç kurumudur Bu nedenle devletin resmi bir dini de olamaz

"Laiklik" dinsizlik demek de değildir Bu nedenledir ki, devletin dini inanç ve ibadetlere karışmaması, onları engellememesi ve engel olmaya çalışanları önlemesi de gerekir Nitekim Anayasamız 24 ncü maddesinde "herkes, vicdan ve dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir 14 ncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz" demek suretiyle bunu sağlamaktadır

Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir

Anayasamız 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin "sosyal bir devlet" olduğunu açıkça belirtmektedir Anayasamız bunun yanında sosyal devlet anlayışının gerçekleştirilmesini sağlamak üzere çeşitli hükümler de getirmiştir Bunlara örnek olarak ailenin korunmasını (md41), topraksız çiftçilerin topraklandırılmalarını (md44), çalışanların sosyal ve ekonomik tedbirlerle korunması ve adaletli bir ücret rejiminin uygulanmasını (m49,55) herkesin sosyal güvenlik içinde, yaşamasını sağlamak üzere gerekli önlemlerin alınması ve teşkilatın kurulmasını (md60) öngören hükümleri gösterebiliriz

Hukuk devleti, vatandaşlara temel hak ve hürriyetleri tanıyan, yürütme organlarının ve idare makamlarının hukuka bağlılığını sağlamak suretiyle vatandaşlara "hukuki güvenlik" bahşeden devlettir

Anayasamız 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir "hukuk devleti" olduğunu belirttikten sonra, hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesine yönelik çeşitli hükümler getirmiştir

Gerçekten, Anayasamız temel hak ve hürriyetleri oldukça geniş bir biçimde düzenlediği gibi (md12 vd) kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüklerinin Anayasaya uygunluğunu denetleyecek Anayasa Mahkemesine yer vermiş (md146 vd), ayrıca idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunu açık tutmuştur (md125)

Türk Anayasal sistemi, özde batı demokrasilerini örnek alır Dolayısıyla çoğulcu sistem içinde genel oy esası temel ilkedir Temsili sistem içinde Parlamenter Hükümet sistemine uygun bir kuvvetler ayrılığı söz konusudur Klasik ve çağdaş batı demokrasilerinin ana ilkesi olan temel insan hakları ve özgürlükleri Türk anayasal sisteminin belirleyici özelliğidir Bunun sonucu olarak insan haklarını güvence altına alan herkese, hatta devlete karşı bu haklara dokunulmazlık kazandıran Hukuk Devleti esası vazgeçilmez bir öğedir Ayrıca, insan hak ve haysiyetine verilen önem nedeniyle, insanca yaşama koşullarını yaratmak devletin başlıca ödevi olduğundan, "Sosyal Devlet" anlayışı anayasal bir ilke olarak, Türk Hukuk sisteminin, zayıfı kuvvetliye karşı koruyucu özelliğinin bir ifadesini oluşturmaktadır

Devlet organları kural olarak "yasama organı", "yürütme organı" ve "yargı organı" olmak üzere üçe ayrılmaktadır Anayasamız da bu üç organa yer vererek onları ayrıntılı biçimde düzenlemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.