Hermann Hesse Hermann Hesse Nin Tüm Eserleri |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hermann Hesse Hermann Hesse Nin Tüm EserleriHermann Hesse'nin tüm eserleri 1904 Peter Camenzind 1906 Çarklar Arasında 1910 Gertrud 1912 - 1913 Rosshalde 1915 Knulp 1919 Demian 1922 Siddharta 1927 Bozkırkurdu 1930 Narziss und Goldmund 1932 Doğu Yolculuğu 1943 Boncuk Oyunu İlk Gençlik Yıllarım Klingsor'un Son Yazı Öldürmeyeceksin! Şeftali Ağacı Kaplıcada Bir Konuk Nürnberg Yolculuğu İnanç Da Sevgi De Aklın Yolunu İzlemez Gençlik Güzel Şey Bir Büyücünün Çocukluğu Küçük Dünyalar Hermann Lauscher Masallar Seçilmiş Şiirler 1896-1962 Siddhartha Siddhartha Bir Hint Destanı, Hermann Hesse'nin bir anlatısıdır ve Berlin'deki S Fischer Verlag isimli yayınevi tarafından 1922 yılında ilk defa yayımlanmıştır İçeriği Brahman Siddhartha Kitap Siddharta ismindeki genç bir Brahman'ı ve arkadaşı Govinda'yı anlatmaktadır Herkes tarafından değer gören ve hayran olunan Siddharta, hayatını her insanın içinde var olan Atman'ı, yani canda bütünlüğü aramaya adar Samana Siddhartha= Siddharta'nın canda bütünlüğü araması onun Brahmanlıktan vazgeçip bir samana, bir gezgin çileci ve dilenci olmasını gerektirir Ancak Siddharta samanayken bir süre sonra hayatın onu hedefine götürmeyeceğini hisseder Govinda ile beraber Gotama'nın, yani Buda'nın yanına gitmiştir (Hesse kitabında bu kelimeyi Pali dilinde yazıldığı gibi yazmayı tercih etmiştir; Gotama, bu kelime Sanskritçede Gautama diye yazılmaktadır) Ancak Siddharta Buda'nın öğretisini kabullenemez Siddharta Gotama'nın aydınlığa erişmeyi arzu ettiğinin farkına varır ve Gotama'nın öğretisinin doğruluğundan kuşku etmez; ancak Siddharta bu öğretinin sadece Gotama için geçerli olduğuna inanır İnsan sadece öğreti sayesinde Buda olamaz, öğretilerin yanı sıra bu hedefine kendi deneyimleriyle erişmek durumundadır Arkadaşı Govinda, Gotama'nın yanında kalırken Siddharta kendi deneyimlerini edinme bilinciyle yeniden yola koyulur Siddhartha "Çocuk İnsanlar"'ın yanında Siddharta kendi çevresinin ve önceleri samana olarak gözlemlemeyi öğrendiği doğanın güzelliğini yoğun bir şekilde tecrübe eder Kayıkçının ona kehanetini sunduğu bir ırmaktan karşıya geçer (kehanete göre Siddharta bu ırmağa geri dönecektir) ve büyük bir şehre ulaşır Metres Kamala ona aşk sanatının öğretmeni olmayı teklif eder Siddharta Kamala'nın isteklerini yerine getirebilmek için tüccar olur İlk başlarda başarıya ulaşılırken gösterilen çabayı görür ve dünyevi şeylere bağlanıp kalmış insanlara taktığı isim olan "çocuk insanların" ilginç bir özelliği olarak paraya bağlılığı tanır Ancak onun ilk başlardaki tavırları sonradan kibre dönüşür ve kendisi de gittikçe aynen çocuk insanlar gibi olur Gördüğü bir rüya onu kendine getirir ve ona tekrar aydınlığa erişme arayışını hatırlatır Siddharta bunun üzerine Kamala'yı terk eder ve onun kendisinden hamile olduğunun farkında değildir Daha önce tattığı yaşamın ve ölümün; ayrıca tüm varlıkların döngüsü olan Sansara duygusundan daha derin bir duygu içinde uzun bir zaman önce üzerinden geçtiği ırmağa tekrar varır Asıl amacı olan Nirvana'ya erişmekten ne kadar uzakta olduğunun farkına vardığında ırmakta boğulmanın eşiğinde durmaktadır Aslında intiharından sonra Sansara'ya daha sıkı bir şekilde yakalanacak, yeniden doğacaktı Yeniden kendine gelmesi üzerine mutlu bir şekilde tekrardan inzivaya çekilmeye başlar ve uyuyakalır Uyandığında yanında onun Siddharta olduğundan haberi olmayan keşiş Govinda'yı bulur Govinda da henüz bir Buda olamamıştır ve diğer yandaşlarıyla birlikte Buda'nın yanına göç etmektedir Siddharta, Govinda'nın yanında şimdiye kadar yaşadıklarını gözünün önüne getirir: "O Brahman Siddharta nereye gitti?", "O Samana Siddharta'ya ne oldu?", "O zengin Siddharta nerede şimdi?", "Ölümlü nesneler hızlı bir değişim içindedir, Govinda, biliyorsun bunu" (Siddharta, Şipal Kamuran, Can Yayınları, 2006, 7Basım, s 97/98) Siddharta inzivaya dalar ve bir zamanlar Gotama'nın yanından ayrıldıktan sonra nasıl bir haldeyse, şimdi de onu tekrardan gelişiminin tam başında durduğunu ve yeni bir hayatın başında olduğunu hisseder Öğretilen bilginin hiçliği hakkındaki bilgisi ve kısmen deneyimin önemi ona önceye göre daha açık bir şekilde malum olmuştur Bu zamana ilişkin düşünceleri birçok bakımdan onu Gotama'nın yanında kalmaya zorlayan şeylerin uygunluğunu oluşturur; ancak bu uygunluklar o zamanlar daha çok kuramsal düşüncelerken Siddharta bu düşünceleri dünyayı tanıdıktan sonra tecrübe eder Kayıkçı Siddhartha Siddharta yeni yolunu arayışında ırmağa kadar gelir ve orada tekrar kayıkçı Vasudeva ile karşılaşır, Vaseduva ona yanında yardımcı olarak kalmasını teklif eder Aydınlığa erişmiş Vasudeva Siddharta'ya ırmağın sesini dinlemeyi ve o sesten bir şeyler öğrenmesini öğretir Baba Siddhartha Siddharta kayıkçıyken ölen Gotama'nın yanına giden Kamala ile tekrar karşılaşır Kamala babası ile aynı ada sahip oğlunu, Siddharta'yı, yanında götürmektedir; fakat ırmağın kenarında bir yılan tarafından sokulduktan sonra ölür Siddhartha şimdiye kadar şehrin lüks hayatına alışmış olan oğlunu yanına alır, ona yetingenliği ve huzuru öğretmek ister Siddharta burada farkında olmadan Gotama'nın yaptığı hatayı yapar: Küçük Siddharta'ya gerçek bilgiyi öğreteceğine ve kendisinin şu ana kadar yaşadıklarını ona aktaracak durumda olduğuna inanır Küçük Siddharta babasının söylediklerine aklı yatmayınca nehri geçerek oradan kaçar Siddharta oğlunu, Vasudeva'nın gitmemesine ilişkin öğüt vermesine aldırmadan takip eder; fakat şehre varmadan bu arayışının anlamsızlığının farkına varır Kamala ile ilk karşılaştığı yerde oğlunun peşinden gitmekten vazgeçer ve Nirvana'ya giden yolunu takip etmek için geri döner Bu olay uzun yıllar Siddharta'nın içini kemirir ta ki o bilgeliğin ne olduğu olgunluğuna erişinceye ve kendi kendinin rehberi oluncaya kadar Bu olgunluk ona, durmadan dönüşse de sürekli aynı kalan ırmağı dinlemeyi ve onu gözlemlemeyi öğretir Siddhartha kendi yaşamının karmaşasında kendisini çocuk, genç ve ihtiyar olarak tanımlar Siddharta ve Vasudeva aydınlığa eriştikten sonra Vasudeva ormana gider Siddharta kayıkçı olarak işini devam ettirir Aydınlığa erişen Siddhartha kitabının son bölümünde Hesse gençlik arkadaşları Siddharta ve Govinda'nın tekrardan buluşmasını gösterir Govinda, olgunluğunu tamamlamıştır ve hala aramaktadır Kitabın başından beri farklı kısımlarda göze görünen bu zıtlık kitabın son kısmında ortadan kalkmaktadır Hesse, başlarda Siddharta'nın sözlerini ne anlayabilen ne de o sözlerine inanabilen arkadaşı için Siddharta'nın nesnelerin gerçek doğasına bir anlığına da olsa bir bakış sunduğunu yansıtmaktadır Gertrud Hermann Hesse'nin 1910 yılında yayımlanmış romanıdır Müzisyen Kuhn güzel Gertrud Imthor'u sevmektedir, fakat artık Gertrud'un arkadaşı olarak kalamaz Konu Kuhn müzik bölümünde eğitim gördüğü sırada güzeller güzeli Liddy'yi kendine ayarlar Cilveli kız olan Liddy onu yarı karanlıkta riskli bir kızak partisine götürür Kuhn partide sol bacağını kırar ve o andan itibaren felç olur Konservatuardaki kuram öğretmeni Kuhn'a onda beste yeteneği olduğunu söyler Kuhn çığ şarkısını besteler Varlıklı bir ailenin oğlu olan Kuhn Graubünden'de tamamen iyileşir Kuhn son eğitim yarıyılında başarılı opera şarkıcısı Heinrich Muoth ile tanışır Eğlenceli bir mizaca sahip ve *****a düşkün Bariton Kuhn'un arkadaşı olur Muoth'un ölümüne kadar süren bu sıkı dostlukta Kuhn hep çekingen olandır Muoth sevgilisini dövmekte, buna rağmen sevgilisi onun peşinden ayrılmamaktadır Kuhn söylentiyi şaşkın bir vaziyette karşılamaktadır Muoth Kuhn'un yeteneğinin farkına varırken onun çığ şarkısını birçok kez insanlara duyurur ve bir işi olmayan topal Kuhn'u sahnesindeki orkestrada kemancı olarak işe alır Kuhn tiyatro alıştırmasında çalgıların önemini kavrar ve bir viyolin sonatı yazar Kuhn müzik dostları arasında tanınır; zengin bir fabrikatör ve aynı zamanda müziksever Imthor'un villasında diğer müzisyenlerle birlikte keman çalar Bu arada Imthor'un kızı Gertrud ile tanışır Kuhn ve genç kız bundan böyle birlikte villada yüksek, hafif ve mükemmel bir sesle müzik yaparlar Yaşlı Imthor bu gelişmekte olan arkadaşlığa göz yumar, arkadaşlıklarına karışmaz Kuhn ilk operası üzerine çalışır Gertrud heyecanlı ve sevinçli bir şekilde Kuhn'a soprano şarkısını söyler Kuhn Gertrud'u dudağından öper, Gertrud kendini salar ve bu duygunun bir seromoni havasında geçmesini sağlar Kuhn Gertrud'u arzular, fakat güçlü ve gittikçe alevlenen bu duygusunu müzik fantezileriyle bastırır Kuhn sakatlığından ötürü kendini küçük görmektedir Ancak Kuhn, aşkını yazılı bir şekilde açıklamaktan kendini alamaz Gertrud kaçamak sözler söyler; başlarda arkadaş kalmak ister Kuhn aldığı ret cevabını saygıyla karşılar Muoth Kuhn'un operasındaki erkek başrolü için uygun kişidir Kuhn aynı zamanda Gertrud ve Muoth beraber çalışsın diye Muoth'u Imthor'lara götürür Yaşlı Imthor içgüdüsel anlamda Muoth'a karşıdır; ancak gençlerin beraber çalışmasına gönlü razı gelmese de izin verir ve Kuhn'un endişesine karşılık Gertrud'un sempatisini kazanır Topal Kuhn kendisini geri çeker; Gertrud'u bıkkınlıkla, korkuyla ve tiksintiyle gözlemler Kuhn Gertrud'u kaybetmiştir Gertrud Mouth'un karısı olur Kuhn'un bestelediği ve Muoth'un büyük bir yıldız olduğu opera başarılı olur Kuhn bu çiftin nasıl acılar çektiğini görür, fakat yardım edemez, Gertrud bir kez Muoth'u sevdiğini ve onu asla aldatmayacağını temin eder Gertrud evliliğe dayanamaz, geçici olarak babasının yanına taşınır Kuhn Gertrud'un verdiği biricik öpücüğü düşünür ve ara sıra kafasında günlük hayaller kurarken Gertrud'u kazanmaya çalışır Ayrıca bu arzunun bir fantezinin ötesinde olduğunu da bilmektedir Gertrud erişilmez olur Kuhn Münih'e Mouth'un yanına gider; fakat orada Mouth'u ziyaret etmek istediğini mektupla daha önceden bildirir Mouth eskiye göre daha fazla içki içmektedir Bir zamanların muhteşem yıldızı çok nadir de olsa ayık olduğu zamanlarda sahnede sadece şarkı söylemektedir *****e bağımlı hale gelmiştir ve kendisini göz göre göre perişan eder Kuhn arkadaşının villasında geceler Muoth canına kıyar ve ölür Gertrud gelip ölünün dudaklarından öper Kuhn bunu şöyle özetler: "O benim arkadaşımdır" RoÃ?halde RoÃ?halde Hermann Hesse'nin 1924 yılında yayımlanmış romanıdır Roman bir sanat öğretmenin başarısızlığını anlatmaktadır Konu Uluslararası öneme sahip bir ressam olan Veragut, eşi Adele ve oğulları Pierre ile birlikte tenhada bir yerde olan Rosshalde köşkünde oturur Sonradan olan oğlu Albert'i yatılı okula gönderir Veragut atölyesinde çalışır ve orada yaşar Köşkü Adele'ye bırakır Pierre birbirine uzak ve onunla ilgilenmeyen ebeveynleri arasında arada kalır Adele yaptığı evlilik dolayısıyla hayal kırıklığına uğrar, fakat son ana kadar Veragut'un onu düşündüğü umudunu saklar Veraguth'un Adele'yi kendi başına bırakma ve ona yüklü bir tazminat ödeme düşüncesi Adele'nin sinirlerini taşırır Adele bir anne olarak, eşler her ne kadar yıllardır birbirleriyle anlaşamadan yaşamış olsa da aileyi bir arada tutmak ister Ressam, eşinin yanında sadece Pierre'yi aşırı bir şekilde sevdiği için kalır Adele normal şartlar altında boşanmaya razı olabilirdi, ancak küçük Pierre'yi koruyamazdı Bu yüzden evin babası, Pierre onu ya da annesini seçinceye kadar Rosshalde'de kalır Klein und Wagner Klein und Wagner Hermann Hesse'nin 1919 yılında yayımlanmış öyküsüdür İçeriği Aile babası, aynı zamanda bir banka memuru olan Friedrich Klein bir miktar parayı zimmetine geçirdikten, evraklarda sahtecilik yaptıktan sonra trenle güneye doğru kaçar Tüm kuşkusuyla yaptığına bir anlam yüklemeye çalışır, içinden gelmese de yaptığını düşünür ve sonunda kendisini tesadüfen bir İtalyan kentinde bulur Burada aradan kısa bir süre geçtikten sonra dansçı Teresina ile karşılaşır ve bu karşılaşmadan sonra içindeki derin istekler ile halkın ahlakı arasında gidip gelmesi daha bariz ortaya çıkar Klein'ın aklına sürekli olarak cinnet geçirdiği bir sırada ailesini öldüren ilkokul öğretmeni Ernst August Wagner gelir ve kendisini "bir nevi onunla bağlantıymış gibi" hisseder Klein kendisini halkın yaşamına adamıştır; bir başka boyutuyla bu durum, kendi kimliğini bulmadaki ve (Carl Gustav Jung bağlamında) kendi içerisinde yaşamadaki geç kalmış çabaları boşuna çıkardığı anlamını içerir Hiç durmadan kuşkuya düşer, korku ve suçluluk duygusu hiç peşini bırakmaz Sonunda uzun süredir aklında olan intihar isteğine kulak verir ve kaçışından bir hafta sonra yakınlarda bulunan gölde boğulur Öykü Klein'in son anlarını aydınlatıcı bir şekilde sona ermektedir Kısa analizi Hesse bu kitabında kullandığı özgün ve dolaylı anlatım sayesinde ve iç çatışmanın, yerin ve kahramanın ayrıntılı bir şekilde ele alması yoluyla yeni bir yazı tarzı ve anlatı türü geliştirmiştir En başta insanın gözünde basit polisiye romanı canlansa da bunun arkasında James Joyce'un 1922 yılında yayımlanan romanı Ulysses'i andıran bir çağdaş psiko-dram kendisini belli etmektedir Bozkırkurdu romanından bilindiği üzere yazar, anlatısında dil akışını ve ritmini kahramanın hislerine göre ayarlamaktadır Klein und Wagner bir antagonist (karşı kahraman) ile erken Modernizm'deki yaşamın bir portresini ortaya çıkarmaktadır Friedrich Klein bir yandan halkçı değerlere uygun biri olarak karşımıza çıkarken diğer yandan bir anda kendi içinde kaybolup gitmektedir Halkçı dünya, geleneksel yaşam kuralları, değerler ve hedefler Klein için onu sıkan, zorlayan bir korse gibi olmuştur Bu halkçı ve Klein için çok dar ya da tamamen yanlış seçilmiş bir hayat onun halkçı yaşam kurallarını ve değerlerini ihlal etmesine neden olmaktaydı Yaşam kurallarına kendisini uydurmadaki aşırı tutumu onun başarısız ve rahat bir yaşamı elde etmesine neden olsa da kaçmasına neden olan, gittikçe artan huzursuzluğunu da tetiklemiştir Klein'ın onu daraltan halkçı korseyi üzerinden atma girişimi onu kendi içine yönlendirmiştir; ancak bu Klein'ın kendisini çaresiz ve işe yaramaz olarak görmesine, sonunda ise ölmesine neden olmuştur Klein halkçı dünyayı küçümsese de kendisini gelecek korkusundan ve geçmişin yükünden kurtaramamaktadır; ayrıca bu duyguların onu esir almasına engel olamamaktadır Klein peşin hükümlü birisidir; hayatının tüm evrelerinde halkçı dünya ona kendisini tanıma, kendisini sevme ve yaşamayı öğrenme olanağı sunmamaktaydı Öğretmen Ernst August Wagner figürü ile birlikte Hesse kendi zamanında medyaya da yansıyan cinnet olaylarına bir göndermede bulunmaktadır Ernst Wagner olayı popüler olması nedeniyle tartışmaları bireyin ve aynı şekilde toplumun yükümlülüğü üzerinden ilgi çekici hale getirmeye uygundur Otobiyografik İlişki Hesse 1919 yılının Nisan ayında Güney İsviçre'ye gelip sonunda Montagnola'ya yerleştiğinde karısını ve üç oğlunu terk etmede zor bir karar vermek durumunda kalmıştır Bern'de savaş esirlerinin bakımı için bir merkez kurulmuştur Bu merkezin kurulması Hesse'nin ailesinden ayrılmasını gerektirmiştir Hesse, ilk karısı Maria'nın 1918 yılının ocak ayında ağır bir psikolojik rahatsızlığa yakalanması ve depresif tutumlarının 1925 yılına kadar bir hastanede tedavi edilmek zorunda kalması sonucu bir buçuk yıl boyunca psiko-analiz ile meşgul olmak zorunda kalmıştır Karısının tedavisini yürüten Carl Gustav Jung Hesse'nin çocuklarının velayetini karısına bırakıp yazarlık yolunda devam etmesi sonucuna varmıştır Fakat Maria çocuklarının arkadaşlarının yanında, bakıcı ailelerin yanında ve yetiştirme yurtlarında bakımının sağlanabilmesi için çocuklarının geçimini sağlayamayacağını kabul etmiştir Hesse evliliğinin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenini karısında değil, kendisinde aramıştır Onu en çok üzen şey çocuklarından ayrı kalmak olmuştur Hesse, karısı ve üç çocuğunun öyküsü birebir Klein und Wagner kitabında yer almakta ve bir şekilde kendini belli etmektedir Kitapta Klein karısını ve çocuklarını öldürmüştür ve gerçekleştirdiği bu canice olaydan Wagner takma ismini kullanarak kaçıp kurtulmak istemiştir Klingsors letzter Sommer Klingsors letzter Sommer (Klingsor'un son yazı) Hermann Hesse'nin 1919/20 yıllarında yayımlanan anlatı kitabıdır Ortaya çıkış tarihçesi 1919 yılı Hermann Hesse'nin hayatında birçok açıdan yeni bir kesit anlamına gelmekteydi İlk karısı Maria Bernoulli; iyileşmesi konusunda umut kesildikten sonra bir rehabilitasyon merkezinde bulunmaktaydı Hesse ilkbaharda Birinci Dünya Savaşı boyunca çalıştığı savaş esirlerinin bakımının sorumluluğunu taşıdığı görevinden kovulmuştur Mayıs ayında Bern'den Tessin'e, yani yeni evini bulduğu Montagnola'daki Casa Camuzzi'ne taşınmıştır Temmuz ayında 1924 yılında evleneceği şarkıcı ve ressam Ruth Wenger ile tanışmıştır Tüm bu durumlar, yeni kazanılmış özgürlük, yeni aşk, her şeyden önemlisi iklim olarak uygun bir çevre Hesse'nin Tessin'de resim yapmakla, şiir yazmakla ve grotolara gitmekle geçirdiği yılın, hayatının en dolu, en etkin, en çalışkan ve en parlak zamanı olmasını sağlamıştır Temmuz ve ağustosta birkaç hafta içinde yazdığı "Klingsors Letzter Sommer" adlı anlatısına bir anıt dikmiştir 1919 yılının Aralık ayında bu anlatısı bir Alman gazetesi olan Deutsche Rundschau'da yayımlanmıştır 1920 yılında Kinderseele ve Klein und Wagner isimli eserlerini S Fischer Verlag yayınevi aracılığıyla bir derlemede yayımlamıştır İçeriği Anlatının kahramanı ressam Klingsor, Hesse'nin 1932 yılında yayımlanan "Doğuya Yolculuk" romanında sonradan ortaya çıkan bir figürdür Yaratıcı ve sanatsal oluşturma süreci ve bununla bağlantılı enerji harcaması ve de bu enerji boşalmasıyla bağlantılı düşünceler, umutlar, hatta korkular konu başlıklarıdır Klingsor'un yaşam tarzı Anlatı Klingsor'un son aylarını konu almaktadır Önünde duran ölüm korkusunu içinde yaşasa da geriye kalan zamanını mümkün olduğu kadar en iyi şekilde geçirmeye çalışmaktadır Son günlerini sanatına sarhoşvari bir şekilde düşkünlük göstererek geçirmektedir Klingsor çevreyi güneyin özelliklerini Pambambio, Karino ve Laguna'yı "erguvan, kızıl kayın ve okaliptüs ağaçlarıyla" anlatarak renkli bir şekilde tuvale dökmektedir Geceleri Grotto'da güzel kadınların kollarında ve şarapla geçirmektedir Geriye kalan zamanını düşündükçe uyuyarak daha az zaman geçirmektedir, bu durum onun sağlığını doğal olarak daha da kötüleştirmektedir Günler uzun olduğu sürece Klingsor kendini Azrail'in pençesinden daha uzak hissetmektedir Kareno'daki günler Kareno'da yaşadığı günler anlatıda en çok vurguyla anlatılan yerdir Tanıdıkları arasında sadece Ersilia ile ara sıra ölüm ve fanilik üzerine yaptıkları ateşli konuşmalar yapmaktadır, Klingsor küçük bir şehir olan Kareno'ya arkadaşlarıyla beraber gezinmek için gider, orada "Dağların Kraliçesi"ni ziyaret eder Dağların Kraliçesi bir insanın gençlik çağına ait tüm özelliklerin bir sureti gibi görünmektedir Hesse'nin birebir yansıttığı öğle sonu ile akşam, huzur içinde bir gezinti ve ruhani bir derinlik içinde ekmek şarapla geçirilmektedir: "Altın kafesteki kuşlar () egzotik şarkılar söylüyordu () Cevap yıldızdan ve aydan, ağaçtan ve dağlardan geldi, Goethe orada oturuyordu, Hafız da yanındaydı, Mısır'dan sıcak bir rüzgar ve Yunanistan'dan hoş bir esinti duyulmaktaydı, Mozart gülümsedi, Hugo Wolf bu saçma gecede kanatlarını oynattı" Klingsor Edith'e yazdığı kısa mektubunda her biçimiyle ve canlı duyguların gezintilerinde hissettiği aşkı savunmaktadır Çöküşün müziği "Çöküşün müziği" adlı bölümde Klingsor ve kendisine Çinli şair Li Tai Pe ve Thu Fu ismini veren şair dostu ve Ermeni bir yıldız falcısı ile buluşurlar Ermeni falcı ölümü çok yakınında hisseden, şair dostuna bir veda yemeği düzenleyen Klingsor'a onun içini ferahlatacak bir gelecek hakkında fal bakar Klingsor bu bölümde Ermeni falcı ile eski Avrupa'nın bir çöküş sürecine gireceği ve Asyalıların bunun hemen sonrasında Avrupalıların yerini devralacağı üzerine uzun uzadıya tartışır Klingsor'un kuşku ile birlikte içinde hissettiği inadına yaşama hırsı bu tartışma ile birlikte yeniden alevlenir Yanan yüreğinin ateşini üç yüz bardak içki içerek söndürmek ve her bardakta ayın şerefine kadeh kaldırmak ister Klingsor'un Ölüm Korkusu "Abend im August" bölümünde okuyucu Klingsor'un kısa süren ölüm düşüncesine kapıldığı aşk macerasını hissetmektedir Bunun sonrasında Klingsor ilk kez anılan o yaz kendisinde patlak vermiş gibi birden ortaya çıkan sanatı hakkındaki düşüncelerini Louis'ye yazdığı mektupta kelimelere dökmektedir Klingsor Louis'ye yakında artık doğa boyamaları yapmayacağını, aksine içindeki fantezileri ve anıları resmedeceğini de anlatmaktadır Bunun biraz sonrasında mektubu, sürekli içen ve ölüm korkusuna kapılmış olan Klingsor'u nesne edinen Tang-Poesie tarzında bir şiir izlemektedir Kendi resmini yapma Klingsor yaşamının son günlerinde nihayet kendisinin resmini çizmektedir Alışılagelmiş bir renklilik, fakat sanatı için tipik olmayan bir tarzda ilginç bir yüz "kırlara benzeyen bir çehre () yaprakları ve ağaç kabuklarını anımsatan saçlar, kaya çukurlarına benzer göz çukurları" kendini belli etmektedir Kendi portresinin içine bir sürü yüz çizmiştir, tatlı ve masum çocuk yüzleri, hayal dolu ve ateşli gençlik hayalleri, aptal aptal bakan ayyaş gözleri, susayan, kovuşturulan, tutkusu olan, arayan, mecnuna benzer birisinin ve "kaybolmuş çocuk'nun dudakları Bazı gözlemcilere göre bu ressamın korumasız psikolojik öz analizi olarak değerlendirilmektedir, diğerlerine göre bunun tam tersi olarak Klingsor'un akıl almazlığının kanıtı olarak görülmektedir Resmini bitirdikten sonra onu bir yere kapamıştır ve kimseye göstermemiştir Resim ancak onun ölümünden sonra keşfedilecektir Klingsor'un kendi resmi onun son eseridir Hermann Hesse romanı şu cümle ile bitirmiştir: "Sonra yıkandı, traş oldu, yeni çamaşırlarını ve elbiselerini giydi, şehre gitti ve Gina'ya göndermek üzere meyve ve sigara satın aldı" Günlük hayata bu geri dönüş sadece kısa bir süreliğine olacaktır; çünkü yaz mevsimi artık sona ermek üzeredir ve Klingsor, daha önce de belirtildiği üzere, en geç sonbaharın sonunda öleceğini bilmektedir Yorum Klingsors letzter Sommer eseri Hesse'nin otobiyografik karakterinden güçlü yansıtmalarda bulunmaktadır Klingsor ismi Wolfram von Eschenbach'ın Parzival" eposundaki çok yönlü edebi bir derinliğe sahip bir büyücüye dayanmaktadır Hermann Hesse kendisini de aynen bu şekilde tanımlamaktadır, bu noktada insanın aklına Kindheit eines Zauberers eseri gelmektedir Aynı zamanda yazar yıldız falcısı sahnesinde "Şair dostu Hermann" (Thu-Fu) olarak ortaya çıkmaktadır Fakat arda kalan figürlerin arkasında Hesse'nin çevresinden kişilere rastlanmaktadır: Kederli Louis ressam Moilett'in sadece adını değil, aynı zamanda onun karakterini de yansıtmaktadır Ermeni karakterinin arkasındaki isim Hesse ile arkadaşları bulunan mimar Josef Englert'dir, Dağların Kraliçe kişisinin arkasında ise Hesse'nin ikinci karısı Ruth Wenger bulunmaktadır Anlatıda senaryonun geçtiği yer Hesse'nin 1919 yılından itibaren yaşamaya başladığı Tessin'i anımsatmaktadır Eserde "Laguno" olarak geçen yer aslında yakınlarında Hesse'nin yaşadığı Montagnola bulunan bir İsviçre kenti olan Lugano'dur Ruth Wenger'in ebeveyninin yazlık evinin bulunduğu Carona köyü romanda Kareno'ya dönüşmektedir Hesse'nin Klingsor'da tanımlandığı çevre otobiyografik kısa anlatısında tanımladığı çevreye kızıl kayın ve erguvan ağaçlarıyla benzemektedir Hermann Hesse nihayetinde yazarlığının yanı sıra resim de yapmıştır- hem de kendi tarzında boyamalar yapmıştır, bu da Klingsor'un tarzına çok benzemektedir Hesse'nin bu özeliğine 1928 yılında kaleme aldığı Malfreude, Malsorgen (resim yapma neşesi ve kaygıları) işaret etmektedir Renkler Klingsors letzter Sommer kitabında renkler merkezi bir rol oynamaktadır Okuyucu uzun soluklu bir okuyuşta kendisini bu renklerin içinde boğulmuş hissetmektedir Aşağıdaki metin eser hakkında açıklamalarda bulunmaktadır: "Ve şimdi büyük renk taslakları, su renklerinde parlayan renk düzlemleriyle beyaz yapraklar: ahşaptan kızıl villa, yeşil kadife yakut gibi ateşli bir şekilde parıldayan ve Castiglo'daki demir köprü, mavi yeşil dağdaki kızıllık, onun yanındaki erguvan rengindeki gölet, güllerle kaplı sokak Dahası: kiremithanenin bacası, açık parlak ağaç yeşilinin önündeki kızıl maytap, dalga dalga duran kalın bulutlarla kaplı açık erguvan rengi gökyüzü" Klingsor'un sanat eserleri için araç olarak işlev görmelerinin yanı sıra renkler insanların hislerini ve duygularını ifade etmektedir Onun her küçük farkı bağlamında kırmızı rengin oldukça özel bir anlamı ortaya çıkmaktadır İnsan onun anlatılarında sürekli kırmızı çiçeklere, kiremitlere, dağlara, kiliselere ve sokaklara rastlamaktadır Bu renk karşımıza Klingsor ve arkadaşların sürekli içtikleri kırmızı şarap olarak da çıkmaktadır, daha da önemlisi Kareno'nun "Kızıl Kraliçesi" derken de kırmızıyı görmekteyiz Kırmızı, tutkuyu, aşkı ve ateşli gençliği, hatta agresifliği ve öfkeyi simgelemektedir Her iki mizacı da Klingsor'da bulmak mümkündür Onun aşkı ve tutkusu kadınlara ve doğaya karşıdır Öfkesi ve agresifliği de kendi portresini çizdiğinde ölüme karşı bir duruş olarak ortaya çıkmadır Kırmızı resmedilen şehveti ve yaşama hevesini Klingsor ölüme karşı bir ***** olara kullanmaktadır "Erguvan ölümün inkarıdır, boş laf ise cesedin çürümesiyle dalga geçmektir" Ölümü Tüm anlatıda geçtiği üzere Klingsor'un yaşama arzusu dik başlılığa dönüşmektedir, fakat ölümün gölgesi kendini belli etmektedir Anlatıcı önsözde arkadaşları Klingsor'un ölümünü sonbaharın sonlarına doğru öğreneceklerini bildirmektedir Sürekli yok oluş ve hasret çekmenin mecazi anlatımı kendini göstermektedir, "alevlenen bayrak" ile başlayan bu mecazlar "yanan mumun her iki sonu" ile Klingsor'un hayatını ifade etmektedir Ermeni yıldız falı bakıcısı ölüm haberini getirmektedir Kareno yolunda renklerin ve resimlerin faniliğine, hatta esmer kızın saçlarının geçiciliğine ve de geçen her günün geri getirilemezliğine içten içe üzülmektedir Hatta orada "ekmek ve şarap" ile yediği akşam yemeği İsa'nın Juda tarafından ihanete uğramasından ve çarmıha gerilmesinden önce havarileriyle yediği son yemeği hatırlatmaktadır Klingsor sonunda "kurban" gibi ölmeliydi, sanatına kendisini kurban etmiş biri gibi ölmeliydi Ölmekte olan Avrupa üzerine gönderme yapması yoluyla ölüm motifi yeni bir bakış açısı kazanmaktadır Birinci Dünya Savaşının ardından eski kıtanın (Avrupa'nın) yüzyıllardır elinde bulundurduğu hakimiyeti kaybettiği, genel anlamda kabul edilmekteydi Bunun ilintili olarak Ermeni yıldız falcısı anlatıda çok kez güncel olarak ele alınan Asya'nın yükselişe geçeceğine işaret etmektedir Klingsor ve Louris bu arada Çinli şairin ismini taşımaktadırlar, özellikle Arap Yarımadasını canlandıran Kareno günleri bağlamında, kıyıda köşede de Hindistan'ın ve Japonya'nın ismi geçmektedir Sanatçılığı Klingsor birçok bakımdan parçalanmış olarak betimlenmektedir Bir taraftan ölümün eşiğinde olduğunun bilincindeyken diğer yandan bitip tükenmeyen bir yaşama hırsıyla ölüme karşı koymaktadır, her anının tadını çıkarma niyetinde; buna karşın hayatın tek damlasını dahi heba etmemeye özen göstermektedir Romantizm dolu iç bunaltısı ve dışa vurumcu isyan arasında gidip gelmektedir Farklı kutuplar arasındaki bu dalgalanması sanatçının yalnız, tutkulu klişesine hitap etmektedir Narsizmi Klingsor aynı zamanda örnek teşkil eden bir biçimde kendini beğenmiş bir mizaca da sahiptir Bu durum kadınlara karşı tavırlarında kendini belli etmektedir İlk bölümün sonunda yansıtılan rüyasında bu durum gün yüzüne çıkmaktadır Bu rüyada yazar onu seven ve yazarında onu sevdiği aynı yaştaki kadınlarla ve onların saç renkleriyle gönül eğlendirmektedir Anlatının ilerleyen bölümlerinde yazarın Edith'i ve Gina'yı, Nina'yı, Hermine'yi ve Elisabeth'i kendi egosunun tatmini olarak kullandığı aşikar olmaktadır Klingsor bir mektupta şöyle yazmaktadır: "Aslında sevebilir miyim hiç bilmiyorum Arzu edebilirim ve kendimi başka insanlarda arayabilirim, egomu sorgulayabilirim, bir ayna talep edebilirim, heves arayabilirim ve bunun hepsi aşk gibi görünebilir" Bu kesitte onun aşık olmada oldukça yeteneksiz olduğu ortaya çıkmaktadır, biraz önce sevgilisine, Gina'ya kuşkuyla baktığını açıklamıştır Dağlar Kraliçesinin aşkını kendine sormaksızın yaş farkı nedeniyle küçümseyerek reddettiği jestleri Klingsor'un egosuna çok bağlı birisi olarak kendine çok değer verdiğini işaret etmektedir Klingsor'un kendini beğenmişliği kendine ait resimleri değerlendirirken de ortaya çıkmaktadır Kendisini rengin doğallığının sanatını özgürlüğüne kavuşturan Avrupa sanatının büyük bir yenilikçisi olarak görmektedir Kederli Louis ile ortak olarak kendisinin bir yüzyıl sonra okullarda profesörler tarafından okutulacağına ve Goethe ve Schiller gibi anıtlarının dikileceğine inanmaktadır Fakat anlatının anıtsal olarak değerlendirdiği ve kahramanın kişiliğini bir kez daha özetleyen Klingsor'un kendi portresi onun kendini beğenmişliğine en etkili kanıtını bize göstermektedir Van Gogh'u anımsatan oluşturma sürecinde kahraman kendisini şöyle tanımlamaktadır: "O kafayı ihtişamlı ve vahşice inşa etmiştir, bir orman putunu, aşık olunan birisini, kıskanç Yehova'yı, bebeklerin ve bakirelerin önünde kurban edildiği bir hayaleti çizmiştir" Buna ilişkin olarak daha sonralardan bir eleştirmenin yargısı şu yönde olmuştur: "Bir tür kendine tapma, tanrıya küfretme ve kendini tanrının yerine koyma, bir çeşit dini inkar etme" Kaynak Kaynak : Wikipedia |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|