Kuran &Quot;Kutsal Kitap&Quot; Mıdır? |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kuran &Quot;Kutsal Kitap&Quot; Mıdır?Recep İhsan Eliaçık'ın yazısını yorumsuz (sadece düşünelim diye ) aktarıyorum **** "En son söyleyeceğimi ilk başta söyleyerek başlayayım, sonra gerekçelerini sıralayacağım: İslam ‘dinlerden bir din’ olmadığı gibi… Hz Peygamber ‘din adamı’ olmadığı gibi… Kur’an da bir ‘kutsal kitap’ değildir! (“İslam dinlerden bir din midir?”, “Bir din hayattan nasıl çekilir?” ve “Hz Peygamber din adamı mıydı?” başlıklı makalelerde ilk ikisine dair yazmıştım) Bu konu neden önemli? Çünkü İslam’a “dinlerden bir din” muamelesi yapar ve onun Peygamberini de “din adamı” gibi görürseniz, her ikisini de gerçek hayat mecralarının dışına itmiş olursunuz… Kur’an’a da ‘kutsal kitap’ muamelesi yaparsanız, onu “tapınak ayinine” dönüştürür ve “ölü metin” haline getirirsiniz… Çünkü ‘kutsal kitap’ okunmaz, anlaşılması gerekmez, tapınmaya yarar Aklın ve tefekkürün konusu değildir Bu nedenle de içinde her türden ‘absürd’ geçse normaldir Zira nasıl olsa yaşamın konusu değildir Diriler için manevi tatmin, ölüler için de telkindir… Daha önceki dinlerin hayattan çekilişi hep böyle olmuştu Şu an Türkiye’de din buna dönüşmüş durumda İslam, dinler dünyasındaki reformcu özelliğini kaybederek, dinlerden bir din haline geldi/geliyor ve eski dünya dinlerinin akibetine doğru hızla ilerliyor Kanımca bunun panzehiri “Devrimci din”, “Arkadaş peygamber” ve “Yaşayan Kur’an” anlayışıdır ***** Düşünün… Bir sabah kalktınız Kur’an yeryüzünden (Türkiye’den) suların çekildiği gibi çekilmiş; nüshaları kalmamış, hafızlar unutmuş ve hiç bir yerde bulanamıyor… Sizce kim arar kim sorardı onu? Tüccarın çekini, yargıcın kanun maddelerini, öğretmenin tebeşirini, öğrencinin ders kitabını, aşçının kepçesini, kadının aynasını, erkeğin cüzdanını aradığı gibi kim arar kim sorardı onu? Eksikliği nerede hissedilirdi? Kur’an’ın hayatımızdaki yerini anlamak için bunun üzerinde biraz düşünmek yeterli Ne tüccar, ne yargıç, ne siyasetçi, ne komutan, ne gazeteci, ne öğretim görevlisi, ne yönetmen, ne öğretmen, ne öğrenci, ne aşçı, ne anne, ne baba, ne kadın, ne erkek “Daha dün buradaydı, Nerede bu Kur’an? Biz şimdi ne yapacağız?” diye sorar mıydı? Kim sorardı? Sanırım şunlar: Ölüsü olanlar, ölü yıkayanlar, cenaze kaldıranlar, mezara toplananlar, taziyeye gidenler… Ezber yapanlar, hatim indirenler… Mevlit okutanlar, mabede gidenler… Tıpkı Hristıyanların yaptığı gibi… Hatta ondan da geri çünkü hiç olmazsa onlar evlenirken hatırlıyor, papazdan İncil dinliyorlar… İşte tapınak kitabı, ölü metin dediğimiz şey budur ****** Kur’an’a “kutsal kitap” muamelesi yapmanın, kavramları yanlış anlamaktan kaynaklanan sebepleri olduğu gibi, tarihten gelen kutsiyetçi anlayışların da etkisi olduğunu görüyoruz Yahudiler, üzerinde “Kutsal Kitap” yazmasından da anlaşılacağı gibi, Tevrat’ı öyle kutsarlar ki Talmutçu tefsirlere göre Tanrı ilk önce Tevrat’ı yaratmış, alem Tevrat’da geçtiği için yaratılmıştır İnsanlardan bu Tevrat’ı kabul edecek kavim aranmış, hiç biri kabul etmemiş, nihayet İsrailoğulları kabul etmiş ve Tanrı “kutsal emaneti” onlara vermiştir… Malum, Hristıyanlar da İsa’yı “logos” (söz) yerine koyarak “Başlangıçta logos (söz) vardı” (Yuhanna; 1-3) ifadesinden de anlaşılacağı gibi İsa’ya ezeli ve ebedi kutsallık atfederler… Aynı şeyi Müslümanların Kur’an için yaptığını görüyoruz Öyle ki Kur’an topluca “Lehv-i mahfuz”da yazılmış, oradan dünya göğünün semasına indirilmiş, oradan da Hz Peygamberin kalbine ilka edilmiş… Kur’an lehv-i mahfuz da Kaf Dağı kadar büyük Arapça harflerle yazılmış… İçinde ezelin ve ebedin bütün bilgisi varmış… Kıyamete kadar olacak bütün olaylar ayetler içine yerleştirilmiş olup, bunları ebcet hesabı yaparak, şifrelerini çözerek bulabilirmişiz…Sonsuz anlam hazinelerine sahipmiş, çalkaladıkça kendisinden yağ çıkan bir kap gibiymiş… Batıda ortaya çıkan bilimsel keşifler zaten Kur’an’da haber veriliyormuş… Örneğin Ebabil kuşları füze başlıkları, Belkıs’ın tahtını getirme ışınlama demekmiş… vs vs Bu anlayışa göre yeryüzünde olaylar olmadan önce Kur’an vardı Kur’an’ın gerçekleşmesi için olaylar öyle olmak zorundaydı (!) Tıpkı önce Tevrat vardı, sonra alem ona göre yaratıldı veya önce logos (söz) vardı, sonra insanın sürgünü başladı gibi… Bu, sözü vakıaya, cevabı soruya önceleyen bir anlayıştır Allah’ı bırakıp kitabını, peygamberini ezeli ve ebedi görmektir İşaret edilen yöne gitmeyi bırakıp işaret parmağı ile uğraşmaktır Böylesi kutsal bir kitaba herkesin dokunması da düşünülemez herhalde Onun için de abdestsiz dokunulmaması gerekir Müslüman olmayan birisi “Şu sizin kitabınızda ne yazıyor, bir bakayım” dese mesela ona önce abdest alması gerektiğini söyleyeceksiniz (!) Eh, böyle olunca Kur’an alem yaratılmadan önce “lehv-i mafuz” da yazılır, ezeli ve ebedi “logos” olur Kutsal tapınma nesnesine dönüşür Yaş kuru ne varsa içinde onu ararsınız, abdestsiz dokunamaz, “nass” haline getirir; “dogma” yaparsınız Üzerinden tefekkür kalkar, teberrüken okunur Kutsalı anlamaya gerek yoktur, çünkü anlaşılacak bir tarafı yoktur, tapınmak için vardır Kutsala dokunamadığınız gibi hayatın içine de taşıyamazsınız çünkü kirlenir Kutsal yeryüzüne inmez, inmemelidir, o yüce ve ulvi yerinde durmalıdır Dünyanın pis işlerine, kirli siyaset ve devlet işlerine hele asla bulaştırılmamalıdır Çekildiği kutsal köşesinde tertemiz durmalı, ayinlerde anılmalı, tapınaklarda en ulvi duygular ile terennüm edilmelidir **** Oysa Kur’an’a abdestsiz dokunmanın bir sakıncası yoktur Ne Kur’an’ın bunu söylediğini, ne de sahabelerin böyle bir şey yaptığını görmüyoruz “Bu çok değerli bir Kur’an’dır Korunmuş bir kaynaktan (Lehv-i mahfuz) gelmektedir O (kaynağa) tertemiz olandan başkası dokunamaz” (Vakıa; 77-79) ayeti Kur’an’ın inişi ile ilgilidir Yani peygamber mecnun (cinlerle konuşan) veya kahin (kehanette bulunan) değildir Şeytanlarla veya cinlerle konuşmuyor; Allah’tan geliyor bu kitap demek istiyor Burada lehv-i mahfuz Allah’ın iradesi oluyor; korunmuş levha, sağlam kaynak anlamında… “Kur’an’ı biz indirdik (indirirken) koruyan da biz olacağız” (Hicr; 15/9) ayeti de böyledir Bunun gerekçesini de zaten bir önceki ayet veriyor: ‘Ey kendisine kitap indirildiğini söyleyen, aslında sen cinlerle konuşuyorsun Eğer doğru söylüyorsan melekleri neden göremiyoruz?’ diyorlar” (Hicr; 15/6) Böyle diyenlere diyor ki onu cinler indirmiyor, onu indirirken biz koruyoruz, cinler, şeytanlar araya giremez Keza Kur’an’ın kendisinden bahsederken “Kutsal Kitap” tabirini kullandığını da göremiyoruz Bu, eski dünya dinlerine ait bir tabir olup, altında, din adamlarının kendilerini kutsatma ve böylece bu kutsallığın gölgesinde otorite kurma, kendilerini tartıştırmama, aklı ve tefekkürü kaldırma amacı yatar “Kitap” kelimesi Sözlükte “yazmak, telif etmek, göndermek, kaydetmek, emretmek, farz kılmak” demektir Terim olarak Allah’ın kitabı kastedilir Özel olarak İbranice töre, gelenek, kanun, yol anlamına gelen Tevrat (Torâh), Arapça yazılan şey, kitap anlamına gelen Zebur, Aramice haberci, müjdeci, resul anlamana gelen İncil (Eski Yunanca Euangelion, Fransızca Evangile, İngilizce Evangel) ve Arapça okunan, toplayan anlamına gelen Kur’an kastedilir Kitap kelimesinin Kur’an lisanında aynı zamanda daha üst bir kavram olarak da kullanıldığını görüyoruz Elma, armut, ayva, kiraz kelimelerinin “ağaç” başlığı altında toplanması gibi, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an kelimeleri de “Kitap” başlığı altında toplanmaktadır Yani bütün bunlar bir ana “Kitap”tan (lehvi-i mahfuzdan/korunmuş kaynaktan/iradeden) çıkmakta ve tarihin belirli bir zaman ve mekânında yeryüzünün tozuna toprağına bulanarak Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an olmaktadır… Kuran’ın otuza yakın başka isimleri de vardır: Ayıran, fark koyan (furkan ), öğüt, hatırlatma (zikr), indirme (tenzil), söz (hadis), nasihat, vaaz (mev’iza), bilgelik kaynağı (hikmet), tedavi eden (şifa), doğru yolda yürüten, ona götüren (huda), doğruluk ve dürüstlük yolu (sırat-ı müstakim), ip (habl), sevgi ve merhamet kaynağı (rahmet), canlılık, soluk, nefes (ruh), gerçek yaşam öyküsü(kasas), açıklama (beyan), vicdanın sesi (besair), ayıran, karıştırmayan (fasl), parça, parça inen (necm), tekrarlayan, vurgulayan (mesani), iyilik, lütuf (nimet), delil, kanıt (burhan), hayatın içinden gelen, sapasağlam (qayyum), güvenli sığınak (müheymin), aydınlatan (nur), gerçeğin ta kendisi (haqq), güçlü, yüce, (aziz), cömert, asil (kerim), büyük, ulu (azim), kalıcı, sürekli, çağlar boyu yankılanacak (mübarek)… Görüldüğü gibi ısrarla “kutsal” denmiyor Çünkü daha önceki kitapların “kutsallaştırılarak” başlarına nelerin geldiğini çok iyi biliyor **** Demek ki Kur’an’a “kutsal kitap” muamelesi yaparak hayatın dışına itmek, “ulvi” yerlere göndermek ona saygı değil saygısızlık oluyor Ona saygı mı göstermek istiyorsunuz? Dokunun, açın, okuyun, anlayın, yaşayın, gereğini yapın… Ayetlerini tartışın, üzerinde tefekkür edin… Kur’an’ı hayat yolculuğunuzda “yoldaşınız” yapın… Duvarlardan indirin, başucunuza koyun… İyi günde kötü günde, hazarda seferde, savaşta barışta, özelde kamuda velhasıl hayatın akan bütün mecralarında onunla yürüyün… Korkmayın hiçbir şey olmaz Kur’an adamı çarpmaz; insandır kendini çarpan, bölen, çıkaran Kur’an toplumsal hastalıklara şifa, çözüm bekleyen ülke ve insanlık dertlerine devadır İnsanları dirilten, toplumları canlandıran, içimizi ısıtan, muhtaç olduğumuz ruhtur |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|