| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| finansal, kontrolleri, sermaye, ulusal | 
|  | Finansal Sermaye Kontrolleri Ulusal Sermaye Kontrolleri |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Finansal Sermaye Kontrolleri Ulusal Sermaye KontrolleriUlusal Sermaye Kontrolleri Tanım Spekülatif sermaye hareketlerinin dizginlenmesine yönelik 2 türlü önlem olduğunu bilinir  Uluslararası finansal reform, dünya ekonomisini çok derinden etkileyecek bir kriz gelene kadar rafta kalacaktır  Bu bakımdan, gelişmekte olan ülkelerin tümünün ya da bireysel ülkelerin spekülatif sermaye hareketlerini dizginlemek için ulusal düzeyde sermaye kontrollerine başvurması gereklidir  Sermaye kontrolleri, ülkelerin yerleşik ve yerleşik olmayanların gerçekleştirdiği sermaye işlemleri üzerine getirdiği kısıtlama ve düzenlemelerdir  Sermaye kontrollerinin en etkin ve en sert biçimde uygulamaları Merkantalist dönemde yapılmıştır  Bu dönemde değerin kaynağı değerli madenler olarak görülmektedir  Bu dönemde ülke dışına çıkan değerli madenler ülke adına bir kayıp olarak düşünüldüğünden devletler özellikle sermaye çıkışları üzerine sıkı kısıtlamalar getirmişlerdir (Acar, 2000: 9)  Ulusal Sermaye Kontrollerinin Tarihsel Gelişimi Modern sermaye kontrolleri savaş harcamalarını finanse etmek için gerekli vergi tabanını sağlamak amacıyla birinci dünya savaşında kullanılmıştır (Nelly, 1999: 15)  1929 yılında dünyayı derinden etkileyen buhranın etkisiyle bazı ülkeler tekrar sermaye kontrollerini uygulamaya başladılar  "Amerika sadece 1929 ve 1970'lerde sermaye işlemleri üzerinde kontroller uygulamıştır" (Schiffrin 2001:1)  1930'larda ikinci dünya savaşına hazırlanan Avrupa ülkelerinin rakip ülkelere sermaye işlemleri yoluyla zarar vermekte olduklarını görmekteyiz  Yerel para üzerine yapılan ataklar ülkenin askeri harcamalarını azaltmasına ve kırılganlığının artmasına neden oluyordu  1930'lu yıllarda dalgalı sermaye hareketlerinin yaşandığı bazı olaylarda stratejik yaklaşımlar göze çarpmaktadır  Fransızların, Avustralya-Alman gümrük birliğini önlemek için 1931'de iki ülke üzerinde finansal atak gerçekleştirmeleri, Nazilerin ise 1933 sonrası Fransızların askeri hazırlıklarını zayıflatmak için gizli girişimleri örnek gösterilebilir (James, 2003: 5)  Nazilerin gizli girişimlerinin yanı sıra ülkeden sermaye çıkışını ölümle cezalandırdıkları bilinmektedir  "Nazi Almanyası sermaye çıkışlarını ölümle cezalandırmasına rağmen, sermaye çıkışlarını durdurma da başarılı olamamıştır" (Gottschalk, 2003: 11)  İkinci dünya savaşının hemen sonrasına yöneldiğimizde ülkelerin parasal sistemin bir düzen içine girmesi amacıyla Bretton Woods anlaşmasını devreye koyduklarını görmekteyiz  Bu anlaşma sonucunda yeni bir parasal sistem ve iki uluslararası kurum kurulmuştur  Bu kurumlar ; Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'dır  Bretton Woods üzerine birçok araştırması olan Cohen: "Birçok insan IMF'in orijinal amacının serbest sermaye hareketliliği olduğunu düşünerek hata yapmaktadır  Tam aksine, 1920 ve 1930'larda parasal ilişkileri bozan sıcak para akımlarına karşı nefreti yansıtmaktadır" (Cohen, 2001: 7) şeklinde görüşünü belirtmektedir Bretton Woods anlaşmasının ana metnini hazırlayan Amerikalı hazine bakanı Dexter ile İngiliz temsilci Keynes'in bazı ortak noktalarda birleştiği bilinmektedir  Bu noktalardan biri spekülatif sermayenin sınırlanması konusundadır  "Keynes ve White, eğer finansal sermaye yüksek faiz ve düşük enflasyon arayışında ülkeler arası sınırları özgürce aşabilirse, ülkeler tam istihdam hedefini asla yakalayamayacaklardır" (Crotty, 2000: 6)  Aşağıda yapılan alıntı Keynes'in savaş sonrası dönem için sermaye hareketleri hakkındaki görüşünü açıkça ortaya koymaktadır  "Sermaye hareketlerinin merkezi kontrolü, hem iç hem de dış ilişkilerde soğuk savaşın sürekli özelliği olmalıdır" ( Crotty, 1995: 7)  Sermaye kontrolleri, Bretton Woods anlaşmasından kabaca 1980'lerin başına kadar kullanılmaktadır  1980 sonrası ise liberalleşme ve entegrasyon kavramları ışığında kontroller yavaş bir biçimde kaldırılmaya başlamıştır  Çok uzun bir süre sonra değil, 10 yıl sonra sermaye kontrolleri tekrar uygulanmaya başlamıştır  Bu uygulamaların,altın çağ dönemindeki uygulamalarından farkı ise geçici uygulamalar olmalarından kaynaklanmaktadır  Ulusal Sermaye Kontrollerinin Teorik Nedenleri İkinci en iyi teorisi Bilindiği üzere finansal piyasalar da bilgi asimetrisinden kaynaklanan sorunlar finansal piyasaların eksik piyasa koşullarında faaliyet göstermesine neden olur  Sermaye kontrolleri bu noktada ikinci en iyi çözüm olarak görülmektedir  "İkinci en iyi teorisi, iktisadın ideal şeması olan tam rekabetin, bütün sektörlerin hepsinde gerçekleşmediği zaman, elde edilebilen en iyi çözümün ne olacağına, bu çözüme nasıl ulaşılacağına ışık tutmaktadır" (Acar, 2000: 208)  Ekonomik bağımsızlık Altın Çağ içerisinde sermaye hareketlerinin üzerine getirilen kontroller ülkelerin bağımsız faiz ve döviz kuru politikaları uygulamalarına izin vermekteydi  Böylece ülke içinde düşük faiz oranlarıyla yatırımlar yükselirken, döviz kuru politikası da ihracatın artması yönünde hiçbir baskı olmadan düzenleniyordu  Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile ülkeler bu iki politika aracının birlikte kullanmadan mahrum kalmışlardır  "İmkansız üçleme hipotezine göre, aşağıdaki üç hedeften sadece ikisi aynı anda gerçekleştirilebilir: döviz kuru istikrarı, faiz politikası, sermaye hareketlerinin serbestisi" (Joshi, 2003: 2)  İmkansız üçleme hipotezinin güncel yaşama yansımalarını döviz rejimlerinde görmekteyiz  Sabit kur rejiminde, ülke faiz politikasını, Serbest kur rejiminde ise döviz kuru üzerindeki yetkilerini piyasaya bırakmaktadır  Sabit kur rejiminde faiz serbest kur rejiminde ise döviz kuru piyasaya bırakılmaktadır  Türkiye'nin yaşadığı engin deneyimlerden yola çıkarak bu üçleme hipotezini netleştirelim  2000 yılında Türkiye'de basitçe sabit kur uygulandığını söyleyebiliriz  Üçlemeye göre bu durumda Türkiye'nin bağımsız faiz politikası yürütmesi imkansızdır  Faizin seyri sermaye hareketleri tarafından belirlenecektir  Eğer sermaye girişi artarsa faiz düşecek, sermaye girişi azalır ise faiz yükselecektir  Faiz değişkenini dengeleyici bir unsur olarak görebiliriz  Sermayenin yüksek miktarda girişi faizin düşmesi ile azalacak, sermayenin yüksek miktarda çıkışı ise faizin yükselmesi ile azalacaktır  İşte bu noktada para otoritesinin faize müdahale de bulunması bu mükemmel denkliği bozacaktır  Kriz sonrası Türkiye'nin serbest kur rejimi uyguladığı görülmektedir  Üçlemeye göre bu durumda Türkiye'nin döviz kurunu belirlemek gibi bir gücü yoktur  Döviz kurunun seyri sermaye hareketleri tarafından belirlenecektir  Sermaye girişleri yüksek olduğu takdir de yerel para değer kazanır aksi takdirde ise yerel para değer kaybeder  Türkiye'nin teoriye göre bu durumda faizler üzerinde tüm kontrolü elinde tutması gerekir  Ne yazık ki faiz konusundaki teorinin parlak yaklaşımı gerçeği yansıtmamaktadır  Türkiye'nin faiz oranı sermaye girişleri ile ilişkili olarak oluşmaktadır  Bu durumda bağımsız yerel faiz politikasından bahsetmek yanlış olacaktır  1990'lı yılların en belirgin özeliği para politikasının yerel amaçları göz ardı ederek uluslararası sermayenin isteklerine boyun eğmesidir  Uluslararası sermayenin faizlerin yüksek seviyede korunması ve enflasyonun düşük tutulması istekleri yerine getirildiği sürece ülkenin genişleyici makro politikalar uygulaması imkansızlaşacaktır  Bunun tek sebebi daraltıcı para politikasının spekülatif sermayenin ihtiyaçlarına cevap vererek herhangi bir çıkışı önlemeye çalışmasıdır  Sonuç olarak sermaye kontrolleri ülkenin döviz kuru ve faiz araçlarını eş zamanlı olarak kullanabilmesine olanak tanımaktadır  Sermayenin çıkış tehditleri karşısında para politikasının çaresizliğini gidermektedir  "IMF'den finansal yardım almanın ön şartı ya da ülkeye sermaye çekmenin sinyali olan daraltıcı mikro-makro-sosyal politikaların hükümetlere zorla uygulatılması olasılığını azaltmaktadır" (Ocampo, 2000)  Finansal istikrarı sağlama Sermaye kontrolleri, finansal istikrarsızlığın ana unsurları olan döviz riskini, yatırımcının kaçış riskini, kırılganlık riskini ve bulaşıcılık riskini azaltılmasını sağlayacaktır  (Grabel, 2003) Döviz riski: Dövizin çok kısa bir vadede önemli derecede değerlenmesi ve değer yitirmesini belirtmektedir  Döviz riski, yatırımcılar tarafından yerli enstrümanların ani büyük alım satımlarını kısıtladığı takdirde azalacaktır  Sermaye kontrolleri yerli paranın konvertibilitesini sınırlayarak ani dalgalanmalardan korur  Yatırımcının kaçış riski: Likit finansal değerler tutan yatırımcının herhangi bir sorun karşısında yoğun biçimde elindekileri çıkarmasıdır  Sermaye kontrolleri sermayenin girişi esnasında kısa vadeli yatırım tiplerini sınırlayarak kaçışı engelleyecektir  Aynı zamanda çıkışta, çıkış yollarını kısıtlayarak riski azaltabilir  Kırılganlık riski: Ülkenin özel ve kamu borçlularının cari ödemelerini karşılama yeteneklerini engelleyecek iç ve dış şoklara karşı kırılganlığını belirtir  Kırılganlık riski çok farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır  Borçluların vade ve para birimi uyuşmazlıkları içinde olması ve borçluların özel yatırımlarını kaçış riskine eğilimli sermaye ile yapmaları örnek gösterilebilinir  Yatırımcıların belli sektörlerde aşırı yatırım yapması, sonucu yapay büyümelerin ortaya çıkmasıdır  Sermaye kontrolleri kırılganlık riskine giren sermayenin miktarını ya da yatırım kararlarını ve borç vermelerini etkileyerek azaltır  Bulaşıcılık riski: Ülkenin herhangi bir yerden doğan istikrarsızlığa istemeden maruz kalmasıdır  Sermaye kontrolleri bulaşıcılık riskini finansal bütünleşme düzeyini düzenleyerek ya da yukarıda dile getirdiğimiz riskleri azaltarak önleyebilir  1990'lı yılların en önemli özelliği gelişmekte olan ülkelerin sürekli finansal krizlere sürüklenmeleridir  1945 öncesi rakip ülkelerin finansal atakları ve gizli planları yerini sayısız finansal fonun bir arada toplandığı büyük spekülatör fonlara bırakmıştır  Bu fonların iyi ya da kötü niyetli her eylemi gelişmekte olan ülkeleri etkilemektedir  Bu fonların hareketleri diğer küçük yatırımcıları da etkilemektedir  Küçük yatırımcılar özellikle büyük çaplı hamlelerde hamleyi aynı yönde takip etmektedir  Tipik bir "sürü psikolojisi" örneği olarak görülebilir  "Keynes piyasanın hayvani içgüdüleri yoluyla hareket eden özel sermayenin hükümdarlığına bırakılmayacağını belirtmektedir" (Onaran, 2001: 75)  Bebek endüstriler tezi Bebek endüstriler tezi, Birinci dünya savaşı öncesinde sanayisi henüz gelişmemiş olan Almanya'nın dış rekabete karşı kendini gümrüklerde koruyarak sanayisini belli bir düzeye getirme çabasını teorik düzeyde tanımlayan kavramdır  "Nasıl ki bir bebek önce anasının korumasında gelişir, sonra kendi gücüyle varlığını sürdürebilirse, yeni kurulan sanayilerinde gelişinceye kadar korunması gerekir  Sanayi gelişince gümrükler kalkabilir" (Acar 2000:209) Çok hızlı bir biçimde yerel finansal piyasalarını kuran ve bu piyasaları yabancı spekülatif sermayeye açan gelişmekte olan ülkelerin hata yaptığını hem liberal teorisyenler hem de liberal görüşün öncüsü durumundaki kurum olan IMF kabul etmektedir  Bu noktada gelişmekte olan ülkelerin yerel finans piyasalarını bir bebek gibi korumaya ihtiyaçları vardır  Koruma ise sermaye kontrolleri yoluyla gerçekleştirilecektir  Ülke içerisindeki sermayenin vergilendirilmesi Günümüzde önem verilmemesine rağmen ülke içerisindeki sermayenin çıkışları hem vergi tabanında bir boşluk hem de ülkenin dış dengesini etkileyen bir unsur olarak görülmelidir  Ülke içinden dışarıya akan yerli sermaye hareketleri vergilendirilmeyen kazanç olarak görülmelidir  Özellikle kriz zamanlarında yerli sermayenin ülke dışına çıkması ülkelerin içine düştüğü durumu daha ciddileştirecektir  Somut olarak, ülkenin ödemeler bilançosunun içerisinde bulunan hata ve net noksan hesabının yerleşiklerin kayıt-dışı hareketlerini gösterdiği bilinmektedir  Bu hareketin hacmi küçümsenemeyecek kadar büyüktür  Bu noktada yerleşiklerin kayıt-dışı sermaye hareketlerini sınırlama ya da vergilendirme hem ülkenin vergi gelirini artıracak hem de sermayenin başına buyruk hareket etmesi sonucu oluşan finansal sorunlarının önüne geçilecektir  Ulusal Sermaye Kontrollerinin Türleri Bu başlık altında hali hazırda uygulanmakta olan sermaye kontrolleri doğrudan ve dolaylı kontroller olmak üzere sınıflandırılacaktır  Doğrudan Kontroller Doğrudan kontroller sermayenin doğrudan yasaklanması, sermaye üzerinde belli limitler koyma ve sermaye hareketi için belli izin alma gerekliliği gibi uygulamalarla gerçekleşir  Doğrudan kontrollerin yaptırım gücü çok daha keskin ve güçlü görünmektedir  Dolaylı Kontroller Dolaylı kontroller ise sermaye işlemlerinin maliyetini yükselterek dolaylı yoldan sermaye hareketlerini azaltmaktadırlar  İkili ya da çoklu döviz kuru sistemleri, açık veya dolaylı vergileme, yerel finansal düzenlemeler yoluyla dolaylı sermaye kontrolleri gerçekleştirilir  Çoklu Döviz Kuru Uygulaması İkili (çoklu) döviz kuru uygulamasında ticaret ve sermaye işlemleri için ayrı döviz kurları öngörülmektedir  Hükümet ticaret için kullanılan kurun istikrarını sağlamaktadır  Sermaye işlemleri için kullanılan kur ise dalgalanmaya bırakılır  Sermaye çıkışı yerel para biriminin değerini kaybetmesine neden olsa da ticaretle uğraşan kesim hükümetten istikrarlı kur şartlarında döviz alacaktır  Özellikle ithalatın maliyetinde bir artış olmayacaktır  Özünde ikili piyasa, yerli para cinsinden açık pozisyon da kalmak için yerli kredi ihtiyacı olan spekülatörün maliyetini yükseltirken, spekülatif olmayan kredi talebinin normal piyasa fiyatından karşılanmasını sağlar Vergileme Diğer bir dolaylı sermaye kontrolü uygulaması ise doğrudan vergileme yöntemidir  Sermaye hareketlerinin doğrudan vergilendirilmesi konusunda, Tobin'in 1978 yılında önerdiği vergi günümüzde "Tobin Vergisi" olarak adlandırılmaktadır  "Prof James Tobin, döviz işlemleri üzerinden küçük bir oranda vergi alınmasını ilk kez 1972'de Princeton Üniversitesinde bir konferans içinde gündeme getirmiş, 1978'de ise öneri olarak açıklamıştır" (Smith, 1997: 1)  Prof  Tobin'in asıl vurgusu döviz alım satım işlemleri üzerine vergi konulması yönündedir  Prof  Tobin'i bu düşünceye iten en önemli faktör Bretton Woods sonrası dönemde spekülatif döviz alım-satım işlemlerinin kur dalgalanmalarına neden olmasıdır  Ünlü iktisatçının "Fazla kayganlaşmış olan uluslararası döviz spekülasyonu çarkının dişlileri arasına bir miktar kum serpilmesi" kendi adını taşıyan verginin en basit açıklamasıdır  Tobin vergisi, spot döviz alım işlemleri üzerine getirilen sabit fakat düşük oranlı ad-valorem bir vergidir  Prof  Tobin vergi oranını yüzde 2, 0  5 ve 1 olarak değişik alternatifler şeklinde önermiştir  " 1995'de Fransa Başbakanı Lionel Jospin hükümetin 1995-2000 yıllarına ilişkin projeksiyonlarını açıkladığı konuşmasında "10 yıllık yatırımı caydırmayacak ancak 10 günlük işlemleri cezalandıracak yüzde 1 oranında bir Tobin vergisi önermiştir" (Yılmaz, 2001: 5)  "Tobin 1996 yılında dövizin swap ve forward işlemlerine de uygulanmasını önermiştir" (Grabel, 2003: 15)  Fakat yazarın ölmeden önce yayınlanan beyanatlarında kendi adını taşıyan verginin amacının dışına çıktığını ve bu vergiyi sahiplenmediği görülmektedir  Prof  Tobin'in izinden gittiği ünlü akıl hocası J  M  Keynesâ??in sermaye işlemlerini vergileme konusunda daha geniş fikirler öne sürdüğünü görmekteyiz  Keynes genel teori adlı eserinde, spekülatif hareketleri minimize etmek için hükümetin transfer vergisi almasını dile getirmiştir  Heteredoks iktisatçılar tarafından bu düşünce "Keynes vergisi" olarak adlandırılmıştır  Keynes vergisi, Tobin vergisinin doğal tamamlayıcısıdır  Zira büyük miktarda dövizin ülkeyi terk etmesi spekülatörlerin ellerindeki kağıtları boşaltması ile gerçekleşecektir  Keynes ve Tobin vergilerinin, spekülatif sermayenin saldırısına maruz kalan ülkelerin üzerindeki yükü azaltacağı düşünülmektedir  Llene Grabel iki verginin temel eksiklikleri olduğunu belirtmektedir  Bunlar aşağıda gösterilmiştir  Vergiler, yapay şişmelere eğilimli bütün sektörlerde spekülasyonu durduracak şekilde tasarlanmamıştır  Bu sektörlerde spekülasyon azaltılsa da, spekülasyonun tamamen yok edilmesi olanaksızdır  Spekülasyon dan sağlanacak gelirin vergiye nazaran yüksek olması durumu örnek gösterilebilir  (Grabel, 2003: 15)  İki verginin (Keynes ve Tobin) öngördüğü vergilemenin ülkeye para girişi-çıkışını büyük spekülasyonların olduğu dönemde durduramayacağı açıktır  Bu noktada, Crotty ve Epstein iki verginin birlikte uygulanmasının tekil sorunları gidereceğini düşünmektedirler  1990 sonrası ise Spahn adlı iktisatçı iki vergiye bazı eleştiriler getirmiştir  Bunlar aşağıda sunulmuştur  Bütün işlemlere vergi uygulanması, spekülasyonla ilgisi olmayan finansal kurumları ve piyasa yapıcılarını cezalandıracaktır  Vergilendirilecek işlemler spot işlemlerle sınırlı kalırsa, işlemler finansal türev işlemlere doğru yönelebilir  Küçük oranlı bir vergi büyük spekülatif kazançların olduğu bir durumu engelleyemeyecektir  Çok yüksek bir vergi ise finansal aracılık sektörünü olumsuz yöne etkileyecektir (Altınkemer, 2003: 5)  ise iki aşamalı(ayaklı) bir Tobin vergisi önermiştir  Bu öneri aşağıdaki gibidir  Her zaman uygulanan düşük oranlı bir genel Tobin vergisi Spot döviz işlemleri üzerinden yüzde 2 oranında Türev işlemlerden yüzde 0  1 Spekülatif işlemlerin yoğunlaştığı dönemlerde uygulanacak yasaklayıcı ek vergi (Yılmaz, 2000: 13)  Breton ise benzeri bir öneriyi Asya krizi sonrasında yapmıştır  Önerilen vergi normal zamanlarda yüzde 0  1 oranında uygulanacak, ancak belli bir para biriminin spekülatif saldırı altında bulunduğu tehlikesi hissedilince vergi oranı yüzde 1 ve yüzde 10 arasında caydırıcı bir orana çıkarılacak, kriz dönemlerinde ise vergi oranı yüzde 50 gibi yüksek bir oranda sabitlenecektir  Kazançsız Rezerv Gereksinimi Sermaye kontrollerinin, sermayenin dolaylı yoldan vergilenmesi yoluyla da yapılabileceğini söylemiştik  Dünya üzerinde herkes tarafından kabul gören dolaylı vergileme yöntemi rezerv gereksinimi uygulamasıdır  Bu rezerv gereksinimini, ulusal düzeyde bankalara getirilen rezerv zorunluluğunun bir bakıma ülke içerisinde gerçekleştirilen sermaye işlemlerine uygulanması olarak görebiliriz  Uygulamada yerleşik ve yerleşik olmayanların yaptıkları sermaye işlemlerinin belli bir tutarı kadar miktarı(yerel para ya da döviz) merkez bankası hesabında faizsiz bir biçimde tutulması şart koşulmuştur  " Bu şekildeki bir uygulama "Asimetrik Tobin vergisi" olarak da adlandırılmaktadır  Tobin vergisi sermaye akımının sabit bir oranı kadar bir vergileme yaparken, asimetrik Tobin vergisi , sermayenin giriş ya da çıkışına fark gözeterek uygulanmaktadır" (Ariyoshi, 2000: 70)  Rezerv gereksinimi sermayenin türüne, miktarına ve süresine göre değişiklik gösterebilir  Gereksinimin esneklik özelliği sabit oranda vergilemeye oranla onu daha cazip kılmaktadır  Uygulamada rezerv gereksinimin, Merkez bankası bünyesindeki bir hesapta kazançsız olarak tutulduğunu söylemeliyiz  Bu uygulama, kazançsız rezerv gereksinimi olarak adlandırılmaktadır  "Kazançsız rezerv gereksiniminin amacı; kısa vadeli sermaye girişlerini uzun vadeye yaymak, borç yaratan enstrümanlardan borç yaratmayan sermayeye prim vererek ülkeyi spekülatif sermayenin zararlarından korumak" olarak görülebilir" (Le Fort, 1998)  Şili 1991 yılında ve Kolombiya 1993 yılında rezerv gereksinimini uygulamaya koymuşlardır  İki ülke uygulama sırasında gereksinimin ağırlığı, zamanlaması konusunda değişik rotalar çizmiştir  Her iki ülkenin düzenlemeleri 3 noktada birleşmektedir  Düzenlemeler miktar bazlı değil, fiyat bazlı uygulanmıştır  Düzenlemeler sermaye çıkışlarını değil, sermaye girişlerini etkilemiştir Düzenlemeler kısa dönemli girişler üzerinde etkili olmuştur  (Davis ve Villar, 2003: 20)  Yerel Finansal Düzenlemeler Yerel finansal düzenlemeler ise dolaylı yoldan sermayenin spekülatif hareketlerine sınırlamalar getirmektedir  Asya krizi sonrasında ortaya atılan, ahlaki çöküntü ve ters seçim olguları ışığında yerel finansal düzenlemelerin gelişmekte olan ülkelerin finansal entegrasyonlarını daha sağlamlaştıracağı düşünülmüştür  Bu çerçevede finansal sektörün gelişmekte olan ülkelerdeki lokomotifi sayılan bankaların sermaye yeterlilik rasyolarını yükseltmeleri, yapılan işlemleri raporlamaları, risk yönetimine önem vermeleri ülkenin karşılaştığı riskleri sınırlayacaktır  Yerel finansal düzenlemeler vade ve para cinsi uyuşmazlıklarını ve ülkeye akan spekülatif sermayenin içeriğini düzenleyerek ülkeyi finansal çalkantılardan koruyabilir  Bu düzenlemeler sermaye kontrollerinden ayrı görülmektedir  "IMF ve diğerleri yerel finansal düzenlemelerin "iyi", sermaye kontrollerinin "kötü " olarak göstermesi ideolojik bir ayırımın göstermektedir" (Epstein, 2003b: 2)  "Yerel finansal düzenlemelerin sermaye kontrollerinin tamamlayıcısı olduğu çok açıktır  Pratikte de yerel finansal düzenlemeler ile sermaye kontrolleri birbirinden ayrılamaz" (Ocampo, 2000)  Kaynak : Wikipedia | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |