ßikac Filozof Hayatı |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ßikac Filozof HayatıRene Descartes , Fransız filozof ve matematikçisi (1596-1650) Descartes, 1628'den itibaren, on beş yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek, her şeyden kuşkulanmağa başladı Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı («düşünüyorum, o halde varım!») Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı Metot Üzerine Konuşma'da (1637) hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya yarayacak kuralları bir bir saydı Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma indirgedi Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur Ona göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla ilişki kurmuştur Ona hayran olan İsveç kraliçesi Kristina, Descartes'ı sarayına davet etti Descartes, elli dört yaşında Stockholm'de öldü ESERLERİ Aklın idaresi için Kurallar, Metafizik Düşünceler, Felsefenin ilkeleri, Ruhun Tutkuları Agrippa (MS I ya da II yüzyıl) Yunanlı şüpheci filozof Ainesidemos'un şüphe etmekte haklı olduğumuzu göstermek için ileri sürdüğü on sebebin sayısını beşe indirdi Genel olarak Yunan kuşkucularının yöntemini özetleyen beş kanıt şunlardır: 1) Hem gündelik yaşamda, hem de filozofların tartışmalarında düşünceler çatışır 2) Hiç bir şey kendi kendini açıklayamaz, çünkü her açıklama ayrıca açıklanması gereken bir ikinci önermedir ve bu sonsuza değin böyle gider 3) Gerek algı, gerekse de yargı iki anlamda görelidir: İkisi de özneye göre değişir ve ikisi de kendileriyle birlikte bulunan başka algılardan etkilenir 4) Dogmatik filozoflar, önermeler dizisinde sonsuza değin geriye gitmekten kaçındıkları için kanıtlayamayacakları varsayımlar ileri sürerler 5) Filozoflar, duyularla ilgili olanları akılla, akılla ilgili olanı ise duyularla kanıtlamaya çalıştıklarından çifte tuzağa düşerler Hem duyuların tanıklığından, hem de insanın anlama olanağından kuşku duyan Agrippa, bilgi edinmenin bir başlangıç noktası olmadığı sonucuna ulaşır Ondan öncekiler, hakikati bilmediğimizi söylerlerdi; Agrippa ise bilemeyeceğimizi ispata çalıştı Antisthenes (MÖ 444- 365) Yunan filozofu Atina'da doğan, Gorgias ve Sokrates'den ders alan Antisthenes, Tanagra savaşında (MÖ 426) çarpışmıştır Sokrates'in ölümünden sonra kendi okulunun başına geçip Kinik felsefenin kurucusu oldu Sokrates'in en çok kanaatkârlık öğretisinden etkilenmiştir Özellikle uygulama yönü ağır basan bir ahlak anlayışını benimseyerek, gerçek erdemin kişinin kendine egemen olmasına, tutkularından ve öbür insanlara bağımlılıktan kurtulmasına dayandığını savunmuştur Kinikler gerçek mutluluğun maddi olanaklar, politik güç ya da sağlıklılık gibi dış özelliklerden oluşmadığını vurgularlar Onlara göre gerçek mutluluk bu tip rastlantısal ve geçici şeylere bağımlılıktan kurtulmakla edinilir Mutluluk tam da bunlara dayanmadığı için herkes tarafından elde edilebilir Bir kez ele geçirilince de elden gitmez Kinikler insanın sağlıklı olmaya kafa yormalarının gerekmediğini söylüyorlardı Acı ve ölümü de dert etmeye gerek yoktu Aynı şekilde başkalarının acılarıyla da ilgilenmiyorlardı James Beattie İskoçyalı filozof, şair ve eleştiricisi 1735'te Kincardine kontluğundaki Lawrencekirk'te doğdu, 18 ağustos 1803'te Aberdeen'de öldü İlköğretim önemimde gösterdiği başarılar dolayısıyla Aberdeen Üniversitesi'nin açtığı parasız öğretim müsabakasını kazanmış ve dört yıl Mreschall Kolejinde okumuştur Sonra da öğretim mesleğine girmiştir Aberdeen'de Latin grameri profesörü olmuş, bir taraftan da şiirler yazmıştır Virgile'in Eglogues'unu çevirmiştir Ahenk, zarafet ve duyarlılıkla süslü olan bu gençlik yazılarından utanmış ve bu eserlerin anısını unutturmak için çok çalışmıştır Mevki ve servetini korumak için arkadaşları ona, kendinden fazla ilgi gösterdiler ve 1760'ta Mareschall Koleji'nde mantık ve ahlak profesörlüğüne tayin ettirdiler Hocalığının ilk dönemlerinde pek de başarı gösteremedi 1766'da evlendi,İki oğlundan biri 1789'da diğeri de 1796'da ölünce Beattie teselli edilemez bir melankoliye düştü ve hayatının son yıllarını yalnızlık ve inziva içinde geçirdi Beattie'nin İskoçya felsefesinde kendisini onurlu bir yer sağlayan düşünceleri şunlardır; 1- Kamul duyunun verdiği gerçeklerle aklın gerçekleri arasındaki derin farkı göstermiştir Bu farklardan birincileri apaçıktırlar, ispata gerek duymazlar İkincileri ise, ancak alıl yürütmeyle bu nitelikleri kazanabilirler İskoçya felsefe sisteminde büyük bir rol oynayan bu farkı derinden göstermek isteyen Beattie, kamul duyuyu şöyle tanımlar: "Eğitim ve alışkanlıktan doğmayan fakat doğadan meydana gelip birdenbire içgüdüyle ve direnilemez bir içtepi ile gerçeği algılayan veya inanca kumanda eden bir ruh fakültesidir" Aklı da şöyle tanımlar: "Bize bildiğimiz düşünce veya oranları arama yeteneğini veren fakülte Onsuz, ilk ilkelerin ve sezgisel aksiyomların ötesinde, gerçeği keşfetmek için bir adım bile atamayacağımız fakülte 2- Berkeley'in tinselci şüpheciliğiyle Hume'un evrensel şüpheciliğine ve herşeyi ispata çalışmak suretiyle çağdaş şüpheciliği yaratmış olan Descartes'a karşı giriştiği tartışmalardır Bu son filozof hakkındaki düşüncelerinde Reid gibi hareket eder Şüphecilikle savaşı amansızdır Beattie, şüpheciliğin daha çok yeni zamanda bulunduğunu, bu sistemin Descartes'ten başlayarak Hume'de en yüksek gelişmesine ulaştığını, aynı zamanda matematikçilerle fizikçilerin araştırmalarını yöneten ilkelere büsbütün zıt ilkeler kabul ettiğini, kamul duyunun apaçıklığı yerine akıl yürütmenin apaçıklığını koyduğunu ve nihayet şüpheciliğin beşeri inançların en meşru ve evrensel ilkeleriyle çelişik olan sonuçlara ulaştığını iddia eder Cerinthe Miladın I yüzyılında yetişen irfancılardandır Mısırlıdır Öğrenimini İskenderiye'deki Philoncu Okulda tamamlamış sonrasında da Kudüs, Sésarée ve Antakya'yı ziyaret etmiştir Geleneğe göre Saint-Pierre ve Saint-Paul ile bir sünnet olma olayı ve bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı arası açılmıştır Saint-Paul'e karşı olan bu düşmanlık havası dolaştığı yerlere o kadar çok yayılmıştır ki, saint-Paul'ün mektuplarında, Cerinthe'e taş atan bir çok parçalar vardır Cerinthe, Saint-Mathiu incilinden başkasını kabul etmezdi Epiphane'ye göre Cerinthe, Kudüs'ten ayrıldıktan sonra Anadolu'ya geçmiş ve orada kendi, "Kafirliğinin uçurumu"nu yaymıştır Doktrinini yaymak için şehirleri dolaşmış ve Ephése'deki seyahatlerinden birinde hamamda havari Saint-Jean'la karşılaşmıştır Havari, onu görünce çıraklarına: "İçeriye gerçeğin düşmanı girdiğinden, bina yıkılıp altında kalmamak için çabuk buradan çıkalım" demiş Cerinthe'nin en çok beynini yoran şey, âlemdeki kötülüğün nereden geldiği sorunudur Cerinthe'nin sistemi bu sorunu çözme iddiasındadır O, kendisinin üstün bir varlık olmadığını sadece göksel bir takım vahiylere nail olduğunu söylerdi Varlığın doruğundaki her türümün kaynağı olan bir tek Tanrı'nın bulunduğunu ve bunun maddeyi yaratmadığını; bunun türüm merdiveninin aşağı basamağında bulunan ve tanrı varlığını bilmeyen meleklerin eseri olduğunu iddia eder Ona göre diğer irfancı okul şeflerinin öğrettiği gibi, Yahudilerin Tanrısı, yaratıcı meleklerin şefi değildir Din kanunlarını vahyeden melektir Sisteminin bu noktasına da Cerinthe, Philon'un sadık bir çırağıdır Sistemin diğer bölüğünde, İsa'nın bir bakireden doğmuş Tanrı olmadığını, belki diğer insanlardan daha yetkin olan Yusuf ve Meryem'den doğmuş bir adam Olduğunu, vaftiz edildikten sonradır ki, kutsal ruha ve her şeyin bilinmeyen babasının vahiylerine nail olduğunu iddia eder Neander, Ewald, Gieseler, Lipsius, Kurtz, Baur, Dorner, Uressensé, Robertson, Woscott gibi tanınmış kişiler Cerinthe'in düşüncelerinin gerçek niteliğini araştırmışlardır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|