|  | …Aflarına Sığınarak… |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   …Aflarına Sığınarak……aflarına sığınarak… İnsanoğlu yeryüzünü cennete çevirmenin hayallerini kurmuş, hep cennet vari bir dünya tasavvur etmişlerdir  Bu amaçla nice yazarlar “ütopya” adı verilen eserler ortaya koymuşlar  Nice sistem ve ideolojiler bu amaçla ortaya çıkmışlardır   Bunların birçoğu, hayal olarak kalırken, hayata geçirilmeye çalışılan bir kısmı da yeryüzünü kana boğup gitmişlerdir  Farabi Medinetü’l Fazılası’nda ütopik kalmış, Eflatun (Platon) Cumhuriyetinde yine ütopik devlet yapısını anlatmıştır  20  yüzyıl boyunca dünyanın yarı coğrafyasına hükmeden Karl Marks’ın “komünist ütopyası” da, insanların iki dünyasını da karartmış ve dünyayı kan gölüne çevirmekten başka bir işe yaramamıştır  Yine daha önceki yazımızda belirttiğimiz üzere dünyada kapitalizm’e geçiş de çok ağır bedeller karşılığında olmuş ve bu bedeller hala ödenmektedir   Anlatacağım dünya; “Bizim dünya” yukardaki dünyalardan farklı, başka bir dünya  Cennetin küçük bir katresini gösteren ve insana cenneti soluklatan bir dünya  Evrensel değerleriyle; insana, öteleri gösteren bir dünya  Yaşama, kainata ve insana bakışıyla; insana kim olduğunu, nerden geldiğini, nereye gideceğini ve gerçek yurdunu gösteren bir dünya  “Bir Yeryüzü Cennet” projesi diyebileceğimiz, bizim dünya başlangıçta ütopik gelebilir  Oysa o bir sistemin, yeryüzünü; belli zaman ve mekanları itibarıyla cennete çeviren gerçek bir yansımadır   Bizim Dünyamız; bizi yoktan var edip, bizi bizden daha iyi bilen, sonsuz ilim sahibinin, mutlu olmamız için koyduğu ilkelerine ve kaynağına (Kur’an), Habib’inin getirdiği pratiğine (sünnet), ümmetin üzerinde birleştiği doğrulara (icma) ve bu üç kaynak esas alınarak ortaya konan diğer esaslara (kıyas) bağlıdır   Bu kaynaklardan mahrum insanların, ortaya koydukları sosyal ve ekonomik sistemlerin, insanlığa mutluluk ve huzur getirdiği görülmemiştir   Nitekim hasta bir insan için uygulanan tedavi yöntemi, sağlıklı insan için hastalık sebebi olabileceği gibi, toplumun sancılı dönemlerinde ortaya konan gözlem ve tespitler de, sağlıklı dönemler için geçerli olmayacaktır  Bu sebeple sancılı dönmelerde ortaya konan bütün beşeri sitemler, zaaflardan kurtulamamışlardır  Dahası, defalarca yaşanan acı tecrübeler, tüm zamanlar ve tüm insanlar için mutluluk ve huzur getirmesinin mümkün olmadığını göstermiştir   İlahi Vahye dayanan Kur’an ve onun pratiği sünnet ise, Allah’ın her şeyi kapsayan ilminden kaynaklanması ve her şeyi mazi ve geleceği de kapsayacak şekilde baktığı için her türlü zaaftan ve arızadan münezzehtir  Allah zaman ve mekandan münezzeh olarak her şeyi iç içe görmekte ve ona göre hüküm vermektedir  Onun hükümleri, her türlü krizlerin ve buhranların üstünde kalabilecek niteliktedir   Bizim dünyamızda, gökyüzünü, kainatı, bütün insanlığı ve bütün canlıları kuşatan bir merhamet ve hoşgörü vardır  Necip Fazıl’ın Reis Bey’inin ifadesiyle; “Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum  Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Merhamet   Alem bu temel üzerinde! Eğer toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet pırıltılı, ışıltılı su…“ Ne duruyorsunuz! Sökün sahte su borularını! Ev ev merhamet şebekesi kurun! Tepelerinizdeki çatıları da yıkın! Göklerle temasa geçin! O zaman göreceksiniz ki; acı su borularından, kendi kendine tatlı su akacak… Ve başlar üzerinde güneşe yol veren kubbeler yükselecek…” İşte böylesi merhamet yangının çıktığı bir dünya bizim dünyamız   Bizim dünyamızda, fertler ve toplumlar eşittir  Bu hukuk karşısında, istisnasız herkesin canı, malı, ırzı garanti altına alınmıştır  Platon’un dünyasında kurmaya çalıştığı, şeytani üstünlük davasına referans olmuş ırkçılık akımlarına yer yoktur  Üstünlük tende, renkte, kanda aranmamış, üstünlük Allah ile olan yakınlıkta, samimiyette ve takvada aranmıştır  İnsan; eşrefi mahluk, Allah’ın yarattığı en değerli varlık olarak, yaratılışından gelen fıtri yapısıyla, eğilimleriyle, alışkanlık ve zaaflarıyla, ümit ve korkularıyla olduğu gibi kabul edilmiştir  Bütün getirilen evrensel değerler ve düzenlemeler, onun bu özellikleri dikkate alınarak getirilmiştir  İnsanın bu özelliklerini dikkate almayan en kuvvetli sistemler dahi, paramparça olmuş ve tarihin çöplüğünü boylamıştır   Bizim dünyamız, ekonomik refah ve huzuru sağlam temellere oturtmuş topluma , toplumu da sağlam aile yapısına ve en önemlisi Allah’tan başkasına kulluk etmeyen, bütün varlığa karşı sevgiyle yaklaşan, yaşamaktan çok yaşatmayı hedef almış fedakar, gönül erlerine dayanır  Bu dünyanın fertleri, Allah’tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyecek kadar özgürdür  Fani, geçici ve süfli arzularına esir düşmeyecek, en geniş özgürlüğü tatma bahtiyarlığına ermişlerdir   Bizim dünyamızda insan, Hak karşısında gerçek yerinin şuurundadır ve kendini insanlardan bir insan veya varlığın herhangi bir parçası kabul eder  O, kendinde zâtî hiçbir kıymet görmez  Şöhretperestliğe pirim vermez  Üstün sıfatlarla yaratılmış olduklarına inanmaz, kendilerini farklı görüp, gösterip ve çevrelerine birer misyon adamı olduklarını empoze etmez  “Ben bilirim, ben yaparım, ben yanılmam” demez  Gurur, kibir ve bütün bunları küfür ve nifak sıfatı sayar  Dolayısıyla da, methedilmekten hiç hoşlanmaz, övülmekten memnun olmaz  Evet, o büyük insan da hiçbir zaman takdir beklememiştir  Hatta kendisine takdir hissiyle bakan talebelerini hemen tekdir etmiş; “Niçin yüzüme öyle bakıyorsunuz? Ben kendimi sevmiyorum  Bana haddimden fazla makam vereni de sevmiyorum” demiştir Bizim dünyamızda; bir insanın canı, bütün insanlığın canı gibi aziz tutulmuş, bazı büyük suçlara verilen ağır cezalar da fert ve toplumun hukukunu korumaktan başka amaç taşımamıştır  Bu dünyada suçluya verilen cezalar, ona acı çektirmek için değil, suçtan caydırmak içindir  Masumları ve toplumun huzurunu korumak içindir   Bizim dünyamızda; fert ve toplumlara zarar veren davranışlar; doğrudan doğruya zorla yasaklama yoluyla değil, yavaş yavaş ve aşama aşama, zamana yayılan eğitim, ikna ve kendi iradeleriyle fertlere evrensel, insani ve ahlaki değerleri benimsetme yöntemiyle tedavi edilmiştir   Bizim dünyamız; en büyük hakikat olan Allah inancının hakim olduğu, bunun yanında farklı düşünüş ve inançlarında temsil edildiği ve dile getirildiği ve herkesin din ve vicdan hürriyetine sahip olduğu bir toplumun huzur ve refah dolu dünyasını bütün yönleriyle temsil eder  Bu dünya alabildiğine geniştir  Çünkü o; toplumların diline, dinine, rengine, milliyetine bakmaksızın istinasız herkese kucak açmıştır  Bu farklılıkları bir zenginlik bilip, herkesi aynı çatı altında barış ve refah içerisinde yaşatmayı hedef alır  Yine bütün farklılıklarıyla bütün insanlığı tek bir aile gibi düşünür  Bu dünyadaki farklılıkları, bir bahçeyi bütünleyen rengarenk çiçekler gibi görür, insanların birbirlerini tanıma vesilesi ve yeryüzünün imarında iş bölümü gereği sayar   Bizim dünyamızın hakim özelliği; bütün inanç ve fikirlerin açıkça ve özgürce ifade edilmesi ve yaşanması, kimsenin ve hatta kurumların, fertlere ya da toplumlara zorla fikirlerini veya yaşam tarzlarını empoze etmeye kalkmamasıdır  Düşüncelerin açıkça ve özgürce ifade edilmesi, toplumda hakkın er ya da geç üstün gelmesi demektir  Çünkü eşit şartlar altında Hak batıla, aydınlık karanlığa galebe çalacaktır   Bizim dünyamızda; bütün insanlar, Allah’ın kulu ve Habib’inin getirdiği evrensel değerlerin tebliğine muhatap olarak düşünülmüştür  Kendi inançlarını paylaşmasalar bile barış ve huzur içerisinde beraber yaşamaya istekli ve arzulu bir şekilde, dünyalarını herkese açmışlardır  Çünkü bu onlara hayatlarının gayesi olan Hakkı tebliğ fırsatını tanır  Sadece tebliğini yapar  Hidayeti Allah’tan bekler  Gerisine karışmaz   Bizim dünyada; kadın ve erkek bir bütünün iki eşit yarısı olarak görülmüş ve bunların kurduğu sıcak yuvada yetişen yavru sağlam toplumun yapı taşı olmuştur  Bu sağlam toplumda tam bir eşitlik yardımlaşma ve dayanışma hüküm sürmüştür  Erkekle birlikte kadına da mülk edinme ve miras hakkı tanınmış ve kadın toplumda hak ettiği yeri almıştır  Bizim dünyada kadın, cenneti ayakları altına serecek kadar abideleşmiştir  Bütün insanlık tek bir aile, bütün yeryüzü de tek bir ülke gibi görülmüştür   Bizim dünyamızda fertler; kötülüğe ve haksızlığa karşı oldukça duyarlıdır  Vicdan muhasebeleri daima işler vaziyettedir  Hukuk ve kanunlar önünde, hükümdar ile köle eşit muamele ve haklara sahiptir  Üstünlük Allah’a yakınlıkta aranmıştır  Yöneticilik, sadece bir sorumluluk ve halka hizmet aracı görülmüştür  Ateşten bir gömlektir yöneticilik   Bizim dünyamızda ferdin mutluluğu, içinde yaşadığı toplumun refahı, huzuru ve mutluluğu ile ayrılmaz bir bütündür  Çünkü İslam insanların sadece ahiret mutluluğunu esas almamış aynı zamanda ahirete hazırlık yeri olan dünyayı da esas almıştır  Ona göre dünya ve ahiret bir evin iki odası gibi yan yanadır ve birbirinin tamamlayıcısıdır   Bizim dünyamızda; insanoğlu için çalışmaktan başka bir şey yoktur  Ancak insan bu çalışmayla birlikte iyi ve kötü amellerinin karşılığını mutlaka alacağının ve Allah’a hesap vereceğinin bilincindedir  Fert bu hayatı, daima öbür hayata göre tanzim ederek toplum içinde dengesiz bir fert olmaktan kurtulmuştur  Bu prensiplerle iktisat da payını almıştır  Böylece insan süfli arzuların peşinden koşan “homoeconomicus” olmaktan, Allah’ın rızasına talip kutlu varlık haline gelmiştir   Sınırsız ve çılgın tüketimin yerini, kanaat ve tutumluluk almıştır  Toplum içinde dayanışma ve yardımlaşma zirvededir   Zira ekonomik sistemlerin başarısı; toplumun ihtiyaç duyduğu mal ve hizmet üretiminin sağlanması ve bu gelir dağılımının, toplumun fertleri arasında dengeli ve adil bir şekilde paylaşımı ile ölçülür  Beşeri sistemlerden liberal eğilimli olanlar üretim problemini çözerken, gelir dağılımda sınıfta kalmıştır  kolektivist eğilime sahip olanlar gelir dağılımı problemini çözerken, üretim problemlerini aşamamışlardır   Herkes için maksimum ekonomik refahın hedeflendiği bizim dünyamızda, her iki problem de çözülmüştür   Geniş ekonomik özgürlüklerin tanınması, çalışmanın teşvik edilmesi “yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz” düsturuyla öz kaynakların atıl vaziyete getirilmeMEsi, millet ve milletler arası ticaretin önünü tıkayan engellerin kaldırılması ile üretim problemi çözülmüştür  Temelde faiz yasağı ve zekat esasına dayanarak ve daha çok çeşitli gelir dağılım sistemleriyle paylaşım problemleri de ortadan kaldırılmıştır  Bizim dünyamızda, servet, zenginlerin elinde dolaşan bir güç olmaktan çıkmış, başkalarını kendi nefsine tercih etme duygusunun hakim olduğu bir dünyadır   Elhasıl; Savaş meydanında yaralı bir şekilde yerde yatan birkaç sahabenin su diye inlerken, su hakkını bir diğer kardeşine öncelik vererek, son nefeste dahi kardeşini kendi nefsine tercih edenlerin ve sonuçta bu tercihlerin karşılıklı olması neticesinde, hiçbirinin de su içmeye muvaffak olamadan canını Rahman’a teslim edenlerin dünyasıdır bizim dünyamız   İnsandı, beşerdi ve kardeşine cahiliye adedinde görülen bir cümle sarfetmişti “Siyah kadının oğlu ” diyerek hakaret etmişti  Sonunda kendini kardeşine affetirebilmek için evinin kapısının önüne yüzünü toprağa yapıştırır  Ardından şöyle der: ” Ayağın ile yanağıma basıp çiğnemedikçe, vallahi yüzümü yerden kaldırmayacağım” Bunun üzerine kardeşini affeden mübarek insan, “bu yüz basılmaya değil, öpülmeye layıktır” diyerek onu bağrına basar  Karşılıklı ağlaşıp sarılırlar  İşte böyle bir dünya, bizim dünyamız   Bizim dünyamız, devlet başkanlarının makamında kaynaklanan gururu kırmak için, pazara çıkıp sırtında çuval taşıyacak kadar bir vicdan duruluğuna sahip olduğu; çok geniş bir coğrafyada devlet başkanından başka, zekat verilecek kimsenin kalmadığı; eyaletteki fakirler listesinin başında, yine o eyaletin valisinin yer aldığı; devlet başkanı ile hizmetçisinin bir tek bineği nöbetleşe kullandığı; yine devlet reisinin, evinde hasta yatanları kimseye hissetirmeden yaralarını sardığı, yaşlı ninenin sütünü sağdığı; hükümdarın bir azınlık mensubuyla aynı sandalyeye oturtularak mahkeme edildiği ve hükümdarın aleyhine karar verilerek elinin kesilmesine karar verilecek kadar adalet düşüncesinin zirveye ulaştığı bir dünyadır   Bizim dünyamız; aç insanların bile yolda buldukları büyük miktardaki parayı dahi el sürmeden getirip sahibine verdiği; fertlerin sofrada kaşıklarını boş götürüp getirerek, kendileri ve çocukları aç kalarak, misafirlerini doyurmaya çalışan ve bu hareketleri dolayısıyla haklarında ayet nazil olan kutlularla dolu, yaşamayı değil, yaşatmayı düşünen bir dünyadır   Bizim dünyamız, haklarının zayi edilmeyeceğine inanan işçilerin, işverenlerinin kendilerine takdir ettiği ücreti hak etmedikleri düşüncesiyle fazla bulup itiraz bile ettikleri; işverenin bir koyunluk ücretini almadan giden işçisinin ücretini nemalandırarak sürüye dönüştürdüğü ve yıllar sonra bu tek koyununu almaya gelen işçisine bu sürüyü teslim edecek kadar “hak” düşüncesinin bayraklaştığı bir dünyadır   Bizim dünyamız, sabahleyin siftahını yapan bir satıcının, komşusunun da siftah yapmadan başka bir müşteriyi kabul etmediği ve kimsenin aç açıkta kalmaktan korkmadığı ve toplum fertlerinin hiçbirinin tek kuruş ödemeden sosyal ve ekonomik güvencesinin sağlandığı bir dünyadır   Anlatılan dünya ütopik bir dünya değil  Masallar diyarı da değil  Bir film, bir roman da değil  Anlatılan dünya, insanların en hayırlısının ve O’nun sahabelerinin, tabiinlerin, Allah dostları ve İslam alimlerinin, Hz  Ömer’lerin, Ömer bin Abdülaziz’lerin, Bilal-i Habeşi’lerin, Ebu Zerr’lerin, Halid bin Velid’lerin, Cüleybib’lerin, Zübeyr bin Avvam’ların, Mus’ab bin Umeyr’lerin, Fatih’lerin…dünyası  Yaşanmış ve hala yaşanabilecek, yeryüzünü cennetlere çevirebilecek gerçek bir dünya… Not : Bu yazı, Prof  Dr  İsmail Özsoy’un yazısından ilham alınarak yazılmıştır  Ayrıca Derin Düşünce Grubu üyeleri ve yorumcuları ile yaptığımız hasb-i hal neticesinde böyle bir yazıya karar verilmiş Ve Sanayisiz Osmanlı adlı makalenin yorum kısmında “Aziz Yılmaz ” Beye verdiğim sözün gereği olarak düşünülmüştür  Bu vesileyle başta “Aziz Yılmaz” Bey kardeşime ve ismini sayamadığım diğer değerli yorumcu kardeşlerime teşekkürü borç bilirim  ALINTI | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |