Antalya Genel Bilgi

Eski 08-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Antalya Genel Bilgi



Antalya Genel Bilgi


İl alanının 3/4'ünü kaplayan Torosların birçok tepesi 2500-3000 metreyi aşar Batı'da ki Teke yöresinde geniş platolar ve havzalar yer alır


Yüzölçümü 2051 km2 olup, Türkiye yüzölçümünün %26'sı kadardır Antalya'nın kara sınırlarını Toros dağları meydana getirmektedir İl arazisinin ortalama olarak %778'i dağlık, %102'si ova, %12'si ise engebeli bir yapıya sahiptir Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında, kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar, düdenler, su çıkaranlar, dolinler, uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü, küçüklü karst şekilleri çok yaygındır


İlin ekonomisi tarım ve turizme dayalıdır Antalya bitkisel üretim yönünden Türkiye'nin en gelişmiş illeri arasındadır Özellikle sebze ve meyva bunların başında gelmektedir Kıyı kesiminde içerilere doğru pamuk, susam yer fıstığı ve soya gibi sanayi bitkileri, muz, portakal, limon, mandalina, turunç, greyfrut gibi sıcak iklim meyvaları ve çeşitli sebzeler yetiştirilir Zeytincilik de yapılmaktadır Hayvancılık oldukça geri plânda olup, üretimi düşüktür

Attalos'dan gelmektedirEski çağlarda Attaleia olarak bilinen şehir Türkçe çoğu eser de dahil olmak üzere doğulu kaynaklarda Adalya olarak, batı kaynaklarda ise Adalia ve bazen de Satalia, 20 yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren de "Antalya" olarak adlandırılmıştır


Antalya, antik bölgelerden Kilikya'nın batı kesimini, Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktadır Antalya Türkiye'de bugüne kadar bilinen en eski yerleşmelerin bulunduğu en önde gelen illerimizden biridir Antalya'da ilk yerleşim izleri Karain'de ortaya çıkmıştır


Antalya'ya 20 km uzaklıkta ve Torosların Akdeniz'e bakan yamaçlarında yer alan mağara, 1946 yılından beri sürmekte olan araştırma ve kazılar, özellikle de 1990 yılından bu yana Prof Dr Işın Yalçınkaya'nın yaptığı kazılar sonrasında Antalya ilinde Paleolitik yerleşmenin varlığını ortaya çıkartmış ve bölgenin tarihini İÖ 220 bin yılına kadar indirmiştir

Ayrıca Bademağacı Höyüğü'nde yapılan kazılarda Cilalı taş çağı na ait yerleşimleri ortaya çıkarmıştır Böylece ele geçen buluntular yörede yerleşik düzene geçildiğini de göstermiştir Bunlara Karataş, Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bu bölgede Paleolitik çağdan günümüze değin kesintisiz bir uygarlığın var olduğu bilimsel yönden kanıtlanmıştır Antalya'da son dönemlerde yapılan kazılarla bölgenin karanlık olan erken tarihi de aydınlığa kavuşmuştur


Hitit çivi yazılı belgelerinde, adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu da ileri sürülmüştür Konya'nın Yalburt'unda bir Hitit tabletlerinde Patara'nın "Pataf" biçiminde geçmesi bu savı kanıtlamaktadır Hititler, "Lukka Ülkesi" diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmıştır İÖXIV ve XIII yüzyıllar, Miken kolonistlerinin Anadolu'nun güney sahillerinde en etkili oldukları dönemlerdir Anadolu'nun batı ve güney bölgelerinde bazı Miken yerleşmeler olduğu halde, Antalya' da henüz Miken kalıntılarına rastlanmamıştır




Perge'nin Parha, Aspendos'un Estvedüs, Selge'nin Estlegiis, Silyon'un Selyuüs sözcüklerinden kaynaklanmış olmaları da yörenin yerli halk tarafından iskân edildiğini göstermektedir


Antalya sınırları içinde yerleşen Likyalı'ların kökenleri tartışılmakla birlikte, Hitit ve Mısır kaynaklarında (İÖ 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmektedir Bu kavim, kendilerini "Termili" olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likyalılardır 1200'lerde başlayan kolonizasyon hareketi, İskender' in bölgeyi ele geçirmesi ile tarihte yörenin ismi ön plana çıkmıştır Anadolu'nun bu bölgesinde yeni kentler kurulmuştur

Ö547 yıllarında Pers kralı Kyros tarafından Pers topraklarına katılmıştır Böylece Pamfilya'daki Side ve Aspendos gibi şehir devletleri, bir Pers eyâleti haline getirilmiştir Pers egemenliği sırasında Aspendos ve Side, sikke basmaya kadar varan büyük bir özgürlüğe sahip olmuştur MÖ 334'de, Makedonya Kralı Büyük İskender, Likya' dan sonra Pamfilya üzerine yürümüştür Büyük İskender, Pamfilya'nın güney kıyılarındaki Perge, Aspendos ve Side' yi kolaylıkla ele geçirmiş ise de, doğusu ve batısı dik yamaçlı dağlara, kuzey ve güneyi çok dar bir vadiye açık, tek giriş yolu bulunan Termesos'u günlerce kuşatmış, bir sonuç alamayacağını anlayarak, civardaki zeytinlikleri ve ormanları ateşe verip seferine devam etmiştir Bu şehir devletlerini İskender'in ele geçirmesinden sonra onların yönetimlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır Pamfilya, İskender' in ölümünden MÖ 2 yüzyıla kadar çeşitli krallıkların egemenliğinde kalmış, bu tarihte, Roma senatosu kararıyla Bergama Krallığına verilmiştir Sonraları, Bergama Kralı II Attolos, Bölgenin yarısına sahip olduğu halde Side'yi alamamış, bir liman şehrine olan ihtiyacı için, kendi adıyla anılan "Attaleia"yı (Antalya) kurmuştur

Pergamon krallığı vasiyet üzerine topraklarını Romalılara bırakınca da Attaleia'da Romanın sınırları içerisinde kalmıştır102'de Romalılar Kilikya eyaletini kurunca Pamfilya da bu eyalete bağlanmıştır MÖ36 yılında Roma İmparatoru Antonius Pamfilya'yı Galatya Kralı Amyentas' a vermiş, bu durum MÖ 25 yılına kadar sürmüştür Likya kentlerinin Roma imparatorluğuna tam olarak bağlanması İmparator Cladius zamanına rastlamaktadır


Bundan sonra Cladius her iki eyaleti birleştirerek Pamfilya-Likya adı altında tek eyalet haline sokmuştur Bu dönemde başkent Patara'dır Bu tarihten itibaren Anadolu'nun öteki kısımlarında olduğu gibi bölgede de barış ve mutluluk dönemi başlamıştır MSII ve III yüzyıllardan sonra Antalya İli, Roma İmparatorluğu' nün bir parçası haline gelmiştirYalnız yönetim yönünden bazı değişiklikler olmuştur MS3 15'de Likya ve Pamfilya birbirlerinden ayrılarak başlıbaşına birer eyalet durumuna gelmişlerdir

IV yüzyıldan sonra gelişmeye başlayan Hıristiyanlık yayılmıştır MSVyüzyılda Antalya Bizansın bağımsız bir piskoposluk merkezi olmuştur Nitekim bu dönemde gerek Likya ve Pamfilya bölgesindeki birçok kentin ismi İznik Konsül listelerinde görülmektedir Bizans İmparatorluğunun egemenliği altında yöre önemini korumuş, MSIIyüzyıldaki parlak dönemini tekrar yaşamıştır MSVIIyüzyılın ortalarında Arapların sürekli yağma ve saldırıları yöreye büyük zarar vermiş, bunu önlemek isteyen Bizanslılar, bölgeyi korumak amacıyla özel bir donanma kurmuşlardır


Roma İmparatorluğunun bölgeye kesinlikle egemen olmasından sonra, stratejik yerler veya kentlerin bazıları, ufak keşişlikler halinde Bizans egemenliği sırasında yaşamalarını sürdürmüşlerdir Ayrıca, Rodos, Venedik, Ceneviz korsanlarının talanları, Kıbrıs Krallarının saldırıları ve Haçlı seferi sırasındaki yağmalar, bölgenin ekonomik gücü kadar kentleri de yıpratmıştır Bu sırada özellikle Rodos ve Cenevizliler koruma ve saldırma için, uygun kıyılarda üsler kurmuşlardır Antalya, Batı Akdeniz kıyısındaki stratejik bir liman şehri olma özelliğini sürekli korumuştur Bu yüzden de tarih boyunca daima istilalara, yağmalara maruz kalmıştır

Rüknettin Süleyman Şah zamanında (1076-1086) Antalya Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir Bu durum 1096 yılında başlayan Haçlı seferine kadar sürmüştür Iİzzeddin Mesud, Haçlılardan Antalya'yı geri almışsa da 1120'de Bizanslılar yeniden yöreye egemen olmuşlardır Kara ve deniz ticaretini geliştirmeye çalışan Selçukluların en önemli hedeflerinden birisi de Akdeniz ticaretini ele geçirmekti Stratejik öneminin yanı sıra, ticari açıdan Anadolu'yu diğer Akdeniz ülkelerine bağlayan bir liman olması nedeniyle de Antalya'nın alınması gerekiyordu Mısır ve Suriye'den gelen tacirler, Anadolu'ya geçiş yolu Antalya'yı kullanıyordu Nitekim, l 182 yılında Selçuklu sultanı II Kılıçarslan (1115-1192) Antalya'yı kuşatmış, fakat alamamıştır Haçlıların 1191 yılında Kıbrıs adasına yerleşmelerinden sonra, Antalya'ya gelen tacirlerin malları çalınmaya başlamıştır Bunun üzerine Selçuklu Sultanı lGıyaseddin Keyhüsrev, ikinci sultanlığı sırasında (1205-121 I) Antalya'nın fethine karar vermiş ve iki aylık bir kuşatmadan sonra, yerli halkın da yardımıyla şehri ele geçirmiştir (5 Mart 1207) Böylece Selçuklular'a Akdeniz yolu açılmış; Antalya, Avrupa ve Mısır'la yapılan ticaretin merkezi olmanın yanı sıra, Selçuklu donanmasının üssü haline gelmiştir 1212 yılında, Antalya'nın yerli halkı isyan ederek yöneticileri öldürmüştür Bunun üzerine, Selçuklu Sultanı lİzzeddin Keykavus (121 1-1220) Antalya'nın yeniden fethine karar vermiş ve 22 Aralık 1216' da şehir Selçuklular'ın eline geçmiştir Hıristiyan ve Müslümanların birlikte yaşama deneyimi başarısızlıkla sonuçlanınca, güvenliğin sağlanması amacıyla şehir ikiye bölünmüştür Müslümanlarla, Hıristiyanların yaşadıkları mahalleleri birbirinden ayırmak için bir iç sur yapılmış; Hıristiyanlar şehrin doğusuna, Müslümanlar batısına yerleşmişlerdir Kentin batısında Türk nüfusunun artmasıyla yeni bir sura gerek duyulmuş, Selçuklu Sultanı lAlâddin Keykubat döneminde (1220-1237) 1225 yılında daha doğuda, denize doğru ikinci bir sur yapılmıştır Böylelikle şehir Selçuklu Sultanlarının kışlık merkezi haline gelmiş, kışları çoğu zaman Antalya'da ve 1223 yılında fethedilen Alanya'da geçirmeye başlamışlardır

Her fırka diğer fırkalardan tamamen ayrıdır Hıristiyan tüccarları "Mina" adıyla bilinen mahallede oturmaktadır Mahallenin etrafı bir surla çevrilmiş olup geceleri ve cuma vakitleri kapıları kapanır Şehrin eski sakinlerinden olan Rumlar, diğerlerinden ayrı olarak, başka bir mahallede otururlar Bunların mahallesi de bir surla çevrilmiştir Aynı şekilde Yahudilerin de sur içinde ayrı bir mahallesi bulunur Şehrin hakimi ile ailesi ve devlet ricali de yukarıda açıkladığımız şekilde, şehrin öteki mahallelerinden ayrı olarak etrafı surla çevrilmiş olan kalede oturmaktadır Müslümanlar ise asıl şehirde ikamet etmektedirler Bu beldede bir cami ve medrese ile bir çok hamam, gayet tertipli ve geniş çarşılar vardır Şehrin etrafı, yukarıda zikrettiğimiz mahalleleri de ihtiva eden büyük bir surla kuşatılmıştır"


Selçuklulardan sonra yöreye Hamidoğulları hakim olmuş, 1389 yılında Osmanlı sultanı Yıldırm Beyazıd tarafından fethedilen Antalya ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır

"Salname-i Vilayeti Konya" adını taşıyan ve 1869' da çıkan bu salnamede, Teke Sancağının idari ve mülki teşkilatı, coğrafi, tarihi, iktisadi durumu açıklanmaktadır IDünya Savaşına kadar bir Osmanlı Sancağı olan Antalya, 1917-1921 arasında İtalyanların işgalinde kalmış, Cumhuriyeti'in ilanından sonra 1921 yılında il merkezi olmuştur


Antalya'dan Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait önemli eserler günümüze gelebilmiştir Roma dönemine ait eserlerden Kale, Hadrianus Kapısı; Selçuklu eserleri arasında Alaeddin keykubat'ın yaptırmış olduğu Yivli Minare, Hamam, Şeyh Suca Türbesi, Ahi Yusuf Mescidi (1249) ve Türbesi, İmaret Medresesi, Atabey Armağan Medresesi (1239), Ulu Cami, Kale Camisi (1530-1566), Karatay Medresesi, Korkuteli yolu üzerindeki Evdir Han (1214-1218), Manavgat yakınındaki Alara han, Alaeddin Camisi, kente 24 km uzaklıktaki Kırkgöz Han; Hamidoğulları dönemine ait Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi (1377); Osmanlı dönemine ait Bali Bey Camisi, Korkut Camisi (HzMeryem adına yapılmış panagia Kilisesi), Mehmet paşa Camisi, Müsellim Camisi, Murat Paşa Camisi, Şeyh Sinan Camisi, Ömer Paşa Camisi, Elmalı'da Eski Cami, Akseki'de Ulu Cami, Ulu Cami Medresesi, Mevlevi Tekkesi eserlerden başlıcalarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.