Dualar Ve Sureler Kamer Suresi Arapça Yazılışı Okunuşu Kamer Suresi Türkçe Meali |
08-05-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Dualar Ve Sureler Kamer Suresi Arapça Yazılışı Okunuşu Kamer Suresi Türkçe Mealiarapça yazılı sureler arapça yazılı kamer suresi kamer suresi türkçe meali kamer suresi arapça harflerle yazılışı okunuşu kamer suresi türkçe meali kamer suresi bilgileri arapça yazılı sureler kamer suresi oku kamer suresi turkçe anlami kamer suresi arapca yazilisi arapça yazılı açıklamalı sureler kurani kerim arapça yazılı sureler oku Kamer Suresi (سورة القمر) Kur'an-ı Kerim'in 54 suresidir Mekke devrinin ilk yıllarında Tarık Suresi'nden sonra nazil olmuştur Sure 55 ayetten oluşur Sure adını ilk ayetinde ayın iki parçaya bölünmesinden bahsedildiği için Arapça’da ay anlamına gelen kamer kelimesinden almıştır Kamer Suresi'nde, kıyamet gününden, peygamberleri yalanlayan çeşitli kavimlerin cezalandırılmasından, inkarcılara yönelik ikazlardan, Allah’ın emirlerine uyanların cennete gideceklerinden bahsedilir Kamer Suresi Arapça / Türkçe / Yazılışı / Okunuşu / Meali Kamer Suresi سورة القمر بسم الله الرحمن الرحيم Bismillāhirahmānirahīm Rahmân Rahîm ALLAH'ın Adı İle 1 اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ Ikterabetis saatu venşakkal kamer Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı 2 وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ Ve iyyerav ayetey yu'ridu ve yekulu sıhrun mustemir Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "Süregelen bir sihirdir" derler 3 وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular Halbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir 4 وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ Ve le kad caehum minel embai ma fihi muzdecer Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi 5 حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ Hıkmetum baliğatun fema tuğnin nuzur Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor! 6 فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ Fe tevelle anhum yevme yed'ud daı ila şey'in nukur O halde sen de onlardan yüz çevir Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün 7 خُشَّعاً أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ Huşşean ebsarıhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradum munteşir gözleri düşmüş bir halde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar 8 مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ Muhtıyne iled a' yekulul kafirune haza yevmun azir Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler 9 كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ Kezzebet kablehum kavmu nuhın fekezzebu abdena ve kalu mecnunuv vezducir Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir delidir" dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu 10 فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ Fe dea rabbehu enni mağlubun fentesır O da Rabbine, "Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et" diye dua etti 11 فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ Fe fetahna ebvabes semai bimaim munhemir Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık 12 وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ Ve feccernel erda uyunen feltekal mau ala emrin kad kudir Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti 13 وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ Ve hamelnahu ala zati elvahıv ve dusur Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik 14 تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ Tecri bi a'yunina cezael li men kane kufir Gemi, inkar edilen kimseye (Nuh'a) bir mükafat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu 15 وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad teraknaha ayeten fe hel mim muddekir Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık Var mı düşünüp öğüt alan? 16 فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ Fe keyfe kane azabi ve nuzur Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)! 17 وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad yessernal kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık Var mı düşünüp öğüt alan? 18 كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı Azabım ve uyarılarım nasılmış! 19 إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحاً صَرْصَراً فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik 20 تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ Zenziun nase ke ennehum a'cazu nahlim munkaır İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu 21 فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ Fe keyfe kane azabi ve nuzur Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)! 22 وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık Var mı düşünüp öğüt alan? 23 كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ Kezzebet semudu bin nuzur Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? 24 فَقَالُوا أَبَشَراً مِّنَّا وَاحِداً نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذاً لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ Fe kalu ebeşeram minna vahıden nettebiuhu inna izel lefi dalaliv ve suur (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz" 25 أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ Eulkıyez zikru aleyhi mim beynina bel huve kezzabun eşir "Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir" 26 سَيَعْلَمُونَ غَداً مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ Seya'lemune ğadem menil kezzabul eşir Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık! 27 إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekıbhum vastabir (Salih'e şöyle demiştik "Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz Şimdi onları gözetle ve sabret" 28 وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ Ve nebbi'hum ennel mae kısmetun beynehum kullu şirbim muhtedar "Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun" 29 فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ Fe nadev sahıbehum fe teata fe akar Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar O da işe koyuldu ve deveyi kesti 30 فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ Fe keyfe kane azabi ve nuzur Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! 31 إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ İnna erselna aleyhim sayhatev vahıdeten fe kanu ke heşimil muhtezir Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular 32 وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel min muddekir Andolsun, biz Kur'anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık Var mı düşünüp öğüt alan? 33 كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ Kezzebet kavmu lutım bin nuzur Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı 34 إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ İnna erselna aleyhim hasıben illa ale lutnecceynahum bi sehar Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderdik Yalnız Lût'un ailesi başka 35 نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ Nı'metem min ındina kezalike neczi men şeker Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık Şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız 36 وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar 37 وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ Ve le kad raveduhu an dayfihi fe tamesna a'yunehum fe zuku azabi ve nuzur Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler Biz de onların gözlerini silme kör ettik "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik 38 وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ Ve le kad sabbehahum bukraten azabum mustekirr Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi 39 فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ Fe zuku azabi ve nuzur "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik 40 وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir Andolsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık Var mı düşünüp öğüt alan? 41 وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ Ve le kad cae ale fir'avnen nuzur Andolsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti 42 كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ Kezzebu bi ayatina kulliha fe ehaznahum ahze azizim muktedir Bütün âyetlerimizi yalanladılar Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık 43 أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ E kuffarukum hayrun min ulaikum em lekum beraetun fiz zubur (Ey Mekkeliler!) Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var? 44 أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ Em yekulune nahnu cemium muntesır Yoksa onlar, "Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz" mu diyorlar? 45 سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ Seyuhzemul cem'u ve yuvelluned dubur O topluluk yakında (Bedir'de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır 46 بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ Belis saatu mev'ıduhum ves saatu edha ve emerr Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır 47 إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ İnnel mucrimine fi dalaliv ve suur Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler 48 يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ Yevme yushabune fin nari ala vucuhihim zuku messe sekar Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek 49 إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ İnna kulle şey'in halaknahu bi kader Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık 50 وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ Ve ma emruna illa vahıdetun ke lemhım bil besar Emrimiz ancak bir tek emirdir Göz kırpması gibidir (Anında gerçekleşir) 51 وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ Ve le kad ehlekna eşyaakum fe hel mim muddekir Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik Fakat var mı düşünüp öğüt alan? 52 وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ Ve kullu şey'in fealuhu fiz zubur İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır 53 وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ Ve kullu sağıyriv ve kebirim mustetar Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır 54 إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve neher Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar 55 فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ Fi mak'adi sıdkın ınde melikim muktedir Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|