Prof. Dr. Sinsi
|
Ledün Ve Havass İlmi Ve Esmaların Okuma Usulleri
Başlangıç ve her şeyin evveli nihayetsiz her şeyin sonu, Kadim, Kerim, Fazilet ve Cömertlik sahibi, varlığı kendinden, Alemlerin yegane gerçek hükümdarı, Rabbi olan ’a Hamd ve Senalar olsun Kıyamete dek salât ve selam rahmet Nebisi, Ümmetin şefaatçisi, halkın aynasında Hakkın Kâinattaki tecellilerinin en mükemmeli olan Peygamberimiz, Seyidimiz, Rehberimiz Hz Muhammed Mustafa’ya (s a v) ve onun pak temiz, şerefli Âlinin ve Güzide Ashabının, Salihlerin ve onlara uyanlara olsun Amin
Bilki Hak Sübhanehu ve Teala her şeyi yarattıktan sonra sırrı Rabbani den olan harf ilmini Esmanın ve Eşyanın ilmini Hz Adem Safiyyullah (a s ) öğretmiş ve buyurmuştur ki:
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا
Ademe Bütün Esma ve Eşyayı Varlıkları öğretti (Bakara 31) Hak Teala bütün varlıklara bu sırrı yerleştirmiştir kainatta hiçbir varlık Esmaların ve harflerin emrinden dışarı çıkamaz Bu harflere ve esmalara havass ilminin inceliklerini ve esrarını koymuştur (c c) bu ilmi Ademe (a s) öğretmiş (Kalbine yerleştirmiş) meleklere ise öğretmemiştir Onun için yeryüzünde Ademi (a s) Hilafete ve vekilliğe layık görüp Meleklerden üstün kılmıştır Bu Havass İlmini Rabbimiz Teala seçkin kullarına ihsan eder Havass İlmi Kuranda Kehf suresinde Musa Aleyhisselam ve Hızır Aleyhisselamın Buluşmasından bahseden ilgili ayetlerde(bknz Kehf 65) ve Neml suresinde(bknz Neml 40) Belkızın Tahtının Süleyman Aleyhisselamın Veziri tarafından üç aylık bir mesafeden getirildiğini anlatan ayetlerde bildirdiği üzere ve Âlimlerin Vehbi İlim, Ledün İlmi dediği ilmin şubelerindendir Ledün İlmi içinde Esmaların sırrını, Kimyanın ve Simyanın sırrını, İdris Aleyhisselam ve Musa Alehisselamın kavimlerine verilen Nucum ve Sihir ilminin inceliklerini ve daha nice Ğaybi 72 ilmi içinde barından ve Ruhun arınmasından sonra Rabbimizin kuluna Lütuf ve İhsanı olan İlhami ve Vehbi bir ilimdir Her ne kadar günümüzde Havass İlmi genelde Sihir, Büyü, Celp vs Kuranın ve Dinin Haram kıldığı bir uygulama ile anılıp alanı daraltılsa da Hakikatte isminden de anlaşılacağı üzere Seçilmişler, İlimde ve tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaşmış olanlar demek olup Rabbimizin Adem Aleyhisselama Öğretmiş olduğu Esma ve Eşyaların sır ve hakikatlerini Anlamaya, ve kişiyi İmani ve Manevi noktada ilerlemeye ve yaratılış gayesi olan kulluğa, Halifeliğe ( Ehass-ül-havâss) makamına kavuşmaya yardımcı olan üstün bir ilimdir Esmaların, Ayetlerin Zahiri ve Batini bir çok sırları vardır bu bilinen bir şeydir nasıl ki Havass ilmi İlmi Ledünnin bir parçası ise ve Bu ilmi bilene tam anlamıyla Ledün ilmi sahibi denmiyorsa işte günümüzde de Sihir, Büyü, Celp vs ilimleri Havassın bir alt basamağı olup bunları uygulayanlara da tam anlamıyla Havas âlimi denmez Bunlar Havass ilminin aslı olmadığı gibi bir Havass Aliminin de ın ( Celle Celaluh) Kuranda açıkça Haram kıldığı bir fiili yapması mümkün değildir Nitekim Zahiri ve Batını İlimler de söz sahibi olan Âlimlerimizin de bu hususta açıklamaları bizim sözümüzü doğrular Huccetül İslam İmamı Gazali Hazretleri Sultanlar, milletin malını zalimler ve haydutlardan korudukları gibi; havâss da, avâmın (dînî ilimlerden haberi olmayan câhillerin) îtikâdını (inancını) bid’atçilerin (sapıkların) şerrinden korurlar Üç çeşit oruç vardır: Birincisi avâmın yâni câhillerin orucudur Bunların orucu; yemek, içmek gibi şeylerle bozulur İkinci derece, havâssın orucudur Bunların orucu, fıkh kitaplarında bildirilen şeylerle bozulduğu gibi gıybet (başkasının dedi-kodusu nu yapmak), yalan söylemek, söz taşımak ve harâma bakmakla bozulur Üçüncü derecede de Ehass-ül-havâssın (cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazananların en hâlisi olanların) orucudur ki, bunların orucu, ü teâlâdan başka bir şeyin kalbe girmesi ile bozulur buyurarak bu farkı çok güzel izah etmiştir
Yine bu hususta Zünnüni Mısri Hazretleri de Avam ve Havassın arasında ki farkı “Avâmın tövbesi günâhtan; havâssın tövbesi gafletten ü teâlâyı (bir an) unutmaktandır” buyurarak dile getirmiştir
Şimdi bu ifadeler de geçen Havass Âliminin özellikleri nerede günümüzde Havass Âliminin ve İlminin, Sihir ve Büyü gibi Şer işlerle uğraşanlara Havass ilmi ve Âlimi denmesi nerede Bunun kıyasını size bırakıyorum
Bu noktada Şöyle bir soru Akla gelebilir madem bu İlim Sihir, Büyü vs ile anılmayacak yüce bir İlimdir neden Havas eserlerinde bunlar vardır ve Havas Alimleri bunlardan da eserlerin de bahsetmişlerdir Deriz ki Kuranı Azimde Rabbimiz Teala Bakara 102 ayetinde: “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı Hâlbuki onlar, ’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! Buyurarak ayette de açıkça ifade edildiği üzere Bu İlmin yeryüzüne insanlara fayda vermesi için indirildiğini ama insanların o ilimde ki faydalar yerine tersine içinde ki şerri Sihre ve Büyüye bakan tarafını şeytana uyarak öğrenmeyi istediklerini ve öğrendiklerini dile getirmiştir İşte Şeytana uyanların bu ilimin içine aldığı şer işleri öğrenip öğrettikleri gibi Havas Alimleri de Bu İlmin Faydalı olan Hayır getiren ve yukarda da izahını ettiğim bir üst makama çıkmanın yollarını usullerini Eserlerinde neşretmişler kendilerinden sonra gelenlerin hem Sihre, büyüye karşı bilgilerinin olması ve ne yapmaları gerekeceğini öğrenmeleri hemde bu ilimden asıl maksadın ne olduğunu öğretmek adına bunlardan eserlerinde bahsetmişlerdir
Nitekim Gerçek Havass Alimlerinin orijinal eserleri incelendiğinde bir çoğu Kuranın sure ve ayetlerinin ve Esmaların veya Seçkin Alimlerin Evrad ve Ezkarlarında ki fazilet ve hikmetlerini ele almışlar konu edinmişler ve sonraki nesillere bu ilmi taşımışlardır
Evet, konumuza dönecek olursak Bilindiği üzere melekler ömürleri boyunca ilim öğrenmişler, birçok ilmî hakikatleri bulmuşlar hatta mahlûkatın en âlimi, mevcudatın en arifi olmuşlardı Oysaki Hz Âdem (a s) hiçbir ilmi bilmiyordu Çünkü o ana kadar herhangi bir öğreticiyle karşılaşmamış, ilim tahsil etmemişti Bu sebeple melekler büyüklük tasladılar, gururlanıp kibirlenerek ” “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz ” (Bakara 30) dediler Eşyanın hakikatini bildiklerini söylediler Âdem (a s) ise kalbinden bütün mükevvenatı kovmuş bir vaziyette yaratıcısının kapısını çaldı, ondan yardım diledi Teâlâ da Âdem’e (a s) bütün isimleri öğretti ve meleklere eşyayı göstererek “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi (Bakara 31) Bunun üzerine meleklerin Âdem’in (a s) yanındaki dereceleri azaldı Melekler, ilimlerinin yetersizliğini fark ettiler Rablerine“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler Teâlâ da Âdem’e (a s) hitaben,
“Ey Âdem Eşyanın isimlerini meleklere söyle”dedi Âdem Aleyhisselam’da ilmin sırlarını ve işin hakikatini onlara anlattı (Bakara 32 33 )
Bu ayetlerden kısaca anlaşılan şudur ki kaynağını vahiyden alan Gaybi ilmin, çalışılarak kazanılan ilimden daha efdal ve mükemmel olduğudur
Evet Vahiyden hasıl olan ilme nebevi ilim dendiği gibi Vahyin gölgesi olan ve ilhamdan beslenen ilmede Ledünni İlim denir Ledün ilmi, gayb lambasından ışıyan latif, saf bir kalbe düşen ışık gibidir ki, Teâlâ ile ruh arasında hiçbir vasıta olmaksızın elde edilir
Ledünnî ilim, Hızır Aleyhisselamda olduğu gibi nübüvvet ve velayet ehline mahsustur Teâlâ bunu haber vererek “Ona tarafımızdan bîr ilim öğrettik” buyurmaktadır (Kehf 65)
Rivayet edilir ki Hz Ali Radıyallahu anh şöyle demiştir: “Dilim ağzıma konulunca kalbimde bin tane ilim kapısı açıldı Her bir kapının da bin tane kapısı vardı ”
Yine Hz Ali (r a) bir başka sözünde “Benim için bir minder konsa ve ben onun üzerine otursam Tevrat ehline Tevratlarıyla, İncil ehline İncilleriyle ve Kur’an ehline Kur’anlarıyla hükmederdim ” Buyurmuştur Yine Hz Ali (r a) “Hz Musa Aleyhisselam zamanından beri Tevrat’ın şerhinin kırk deve yükü olduğu anlatılır Eğer Teâlâ bana izin verseydi, sadece Fâtiha’nın elifinin şerhi kırk deve yükü olurdu” demiştir (Gazali Ledün Risalesi)
İşte bu mertebeye insanî öğrenimle nail olmak mümkün değildir Yalnızca kendisine ledün ilmi verilenler buna erişebilir Ancak bu ilahi ikrama vasıl olmak için yukarda da dediğimiz gibi Vahyin gölgesi olan ve asıl kaynağı Nübüvvet olan bu ilmin geçiş kapısı Kurani ilimleri bilmektir Nitekim Huccetül İslam İmamı Gazali bu hususta ihyada buyurur ki: Unutmayın ki ilham nurunun sirayetinden ibaret olan ledün ilmi ruhun arınmasından sonra meydana gelir Nitekim “Nefse ve onu düzeltip olgunlaştırana andolsun“Şems 7 âyeti buna işaret etmektedir Ruhun aslına dönüşü ise üç şeyle olur:
a Bütün ilimleri tahsil etmek, aşk ve şevk ile onlardan bolca nasiplenmiş olmakla
b Gerçek bir riyazet ve sağlam bir murakabe ile Peygamber Efendimiz (s a v) bu konuda şöyle buyurur: “Kim ilmi ile amel ederse, ona bilmediklerini öğretir ” yine
“Kim ’a kırk gün ihlâslı bir şekilde kulluk ederse Teâlâ hikmet pınarlarını onun kalbinden lisanına akıtır
c Tefekkür ile Çünkü ruh, ilim öğrendikten, riyazetle meşgul olduktan sonra sistemli bir şekilde tefekkür ederse ona gayb kapısı açılır
Eğer kişi Kurani İlimleri öğrenmez Nefsiyle mücadele etmezse bu nimetlere ulaşması muhaldir
Evet unutulmamalıdır ki İnsan yaratılış itibariyle günaha meyyal bir varlıktır Nitekim ayette ‘‘Yemin olsun o nefse ve onu düzenleyene ve sonra da ona isyanı ve takvayı ilham edene’’Şems 9)buyurulur
İşte insanı ’tan uzaklaştıran ve azaba götüren bu özelliğidir Onun için kişi nefsiyle mücadele ederek şevk ve azimle ibadet ve taatle Hikmet ehlinin velilerin Âlimlerin ipine sımsıkı sarılacak ki Kuranda “ , hikmeti dilediğine verir Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir Bunu ancak akıl sahipleri anlar (Bakara 269) ayeti tecelli etsin bu hayrın verildiği Nefis hikmeti öğrendiği anda yumuşar Rabbin feyzi ve Rahmetiyle ruhu Ruhlar alemine iştiyak edip, cismi şehvetlerden vazgeçer Ulvi ve Sufli alemlerin sırlarına erer Hakkın Esmalarının Kainatta hikmet ve tecellilerine vakıf olur Doktorların bile aciz kaldıkları hastalıklar da Esmaların, ayetlerin sır ve hikmetlerinden faydalanıp insanlara faydalı olur Rabbim bizleri de bu hayırları ihsan ettiği kullarından eylesin Amin Ya Mucibu Ya Muin
Evet, yeri gelmişken Havass ilminde ve eserlerin de sıkça ifade edilen Riyazet ve Halvetin aslına ve Esmaların zikir ve dua da Kullanılış şekilleri ve izleneceği yollara da kısaca değinmek istiyorum nitekim su istimal edilen konulardan biride budur şimdi insanlar havassı sihir, büyü gibi şer işlerde kullandıkları gibi riyazeti de ulvi makamlara nefsi temizleme ve kemal derecelerine yükselmede uygulamak yerine cinlerle temas ve iletişim kurmak için veya duru görü, 6 ncı his, keşif vs için uygular oldular oysa hata etmekteler ve şeytanın onları kandırabilmesi için bilmeden şeytana yardımcı olmaktalar
Riyazet ve Halvet
Riyazetin ger çek anlamı Zühd ve takva maksadıyla dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışmadır Tasavvufi hal ve makamları elde etmek için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir Riyazet daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak; mücahede ise Ahlâk değişmesini sağlamak demektir Riyazet ve mücahede yolu tasfiye yoludur Bu yolda olanlar gerek hak, gerekse halk ile olan muamelelerinde sadakât üzere olurlar Çünkü bu yol ebrâr*yoludur İnsanın dünyaya bağlı bütün eğilimlerinden sıyrılması, kendini ’a adaması anlamına gelen riyazetin amacı, insan nefsini eğitmek, sevgisi dışında kalan bütün istekleri yok etmektir ’tan başka bir şey düşünmemek, daima zikir ve ibadetle meşgul olmaktır Netice olarak riyazet, genellikle takva ve vera; doğruluk; keşf ve ilham sahibi olmak için yapılır (Kuşeyri risalesi, (Terc ) Süleyman Uludağ, 21-22; Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi, 185; H Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdai, 213)
Demek ki riyazetin gerçek amacı hiçbir zaman cinlerle irtibata geçmek için değildir Tersine İlahi yakınlığı elde etmektir asıl olanda budur Riyazetlerde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta daha önce amel ve taat yapmamış şahısların bazı hususiyetleri elde etmek için girdikleri birkaç günlük riyazetlerde tehlikeye düşme ihtimallerinin olmaları ve muvaffak olamamalarının en büyük sebebi riyazetlerde belli bir ilim ve amel birikiminden sonra riyazete girmemeleri ve dinin edebine uygun riyazeti uygulamamalarıdır Bilinmeli ki Şeriat edebine Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Selemin sünnetine uygun olmayan bir halvet ve riyazet enfazla nefiste bir iç temizliği ve Hint fakirlerinde olduğu gibi şeytanın ilhamını ve kandırmasını kazandırmak ve ahretten nasibi kesmekten başka bir şey değildir Şeytan Ona iyi ve güzel gibi bir çok sonu kötü olan şeyleri süslü gösterir Nitekim ayetlerde:
Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar ” (Neml 24)
Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor (Nisa 120)
“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır Bana kulluk edin İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” (Yasin 60) buyurulur
Demek ki Riyazetlerde hasıl ola bilecek harikulade şeylerde mesela iler de olacak şeylerin kendisine belli olması bunu bilmesi gibi durumlarda kişi bunları İlahi ikramlar sayacak ve nefsine mal etmeyecek yaptığı ameli görmeyecek ve asıl olan şeyin dinde istikamet olduğunu bilecek Keşfen gelen bilgilerin doğruluğunu Kurana ve Sünnete arz edecek eğer onlara uyuyorsa kabul edecek Tersi bir durum da ise dinin edep ve ölçülerine riayet etmezse kişi böyle harikulade şeyler yaşadığında onun Haktan daha çok sapacağına uzaklaşmasına nefsine ve şeytana aldanmasına insanları küçük görmesine sebep olacak ve bu halde devam ede, ede sonunda İslam dairesinden bile çıkacak ibadetlerden maksadın sadece ı (c c) zikretmek olduğunu zannedecek Rasülüllah Sallahu Aleyhi ve selleme Mutaabatı uymayı bile terk edecek Ve sapıtacak Rabbim muhafaza buyursun
Diğer bir hususa, Sufilerin ve Havass Alimlerinin Riyazet ve Halvette genel de kırk gün bulunmaları ve ölçü edinmelerinin sebebine gelince Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Sellemin: “Kim kırk gün için İhlasla amel ederse kalbinden diline doğru Hikmet pınarları fışkırır buyurması ve benzer hadislerdir (Ebu Nuaym Hilye 5,189 Acluni Keşful Hafa 2-224 Hads no:2361)
Kuranda da Teala Musa Aleyhisselamın kıssasını anlatırken Kırk günü özellikle zikretmiş ve : “ Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı (Araf 142) Buyurmuştur Tenhada oruçla ibadet ve taatle meşgul olmaya bu ayet teşvik etmiş ve bir sırra işaret etmiştir midenin aç kalması ( Manevi terbiye ve Terakkide) büyük bir esastır Nitekim Hz Musa Aleyhisselam da Teala (c c) ile bu kırk günün sonunda Vasıtasız konuşmuş ve Kelimullah Vasfı ile vasıflanmıştır Arifler bu kırk günde Tela ile kulun kalbi arasında bulanan perdelerin her gün birinin kalkacağını ve kırk günün sonunda kurbiyetin hasıl olacağını zikreder Tabi bunda daha nice rabbimizin ve dilediği kullarının bildiği Hikmetler ve sırlar vardır Vallahu Alem
Son olarak deriz ki bu İlmi Havassa meraklı olan bu ilimlerde Alim olanların Ariflerin dizin dibinin de onlara tam ittiba ile bu ilmi öğrenecek, onların verdiği usullere harfiyen uyacak ki maksada ulaşabilsin Bilmediğiniz bir şehir de size yol gösteren rehber ne ise bu Alimler de Nefs ve Ruh eğitimi yolunun etrafında şeytan ve daha nice tehlikeleri bulunan bir tarafı zulmet bir tarafı Nura bakan bu yolda rehberinizdir Bu bin bir tuzakla çevrili yolları tek başına gitmeniz mümkün değildir ( Bu raya kadar anlattığımız konularda Daha geniş bilgi edinmek isteyenler tasavvuf kaynaklarına müracaat edebilirler ) Şimdi de gelelim Esmalar ile dua ve zikir de izlenecek usule
Esma-ül Hüsna ile Dua ve Zikir
Rabbinize gizli ve gönülden dua edin ” Ara’f: 7/55
De ki, dua ve ilticanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” Furkan: 25/77
Kullarım sana benden sordukları zaman (bilsinler ki) şüphesiz: Ben onlara yakınım Ben isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim Artık onlarda benim davetime icabet etsinler ” Bakara: 2/186
Dua: Seslenmek, yardıma çağırmak, ’a yalvarmak, O’ndan dilekte bulunmak, Bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için ü teâlâya yalvarması
Evet Dua, insanda fıtrî bir olgudur Bu sebepledir ki, bütün dinlerde ve ilk insan ilk peygamber Adem (a s) ile başlayan ve ebede doğru devam eden olgudur Bütün mevcudatın ortak dilidir dua Kulun inandığı Rabbine seslenmesi, zikretmesi, darda kaldığı ve çıkış yollarının daraldığı zamanlarda o yüceler yücesi sultanın makamına aşağıların en aşağısından yükselen feryadı, ahı, arzu hali ve inandığı varlıktan yardım talebidir Bu talep ile aczini, beşeriyetini, kulluğunu ve ona muhtaç olduğunu itiraftır İşte bu sebeplerden dolayı İnsanlar inandıkları Üstün bir varlığa şu veya bu şekilde dua ederler Çünkü İnsanlar hayatları boyunca, üstesinden gelemeyecekleri birçok şeylerle karşılaşmakta, keder, sıkıntı, acz ve ümitsizliklere maruz kalmaktadırlar İşte rabbin rububiyyetini izhar etmesi için bu çıkılmaz haller tezahür eder ve rabbin samed(Yarattığı hiç varlığa muhtaç değil tüm yaratıkların ihtiyacını gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulandır aksine yaratılanlar ona muhtaçtır) esmasının en bariz tezahürüne bir sebeptir Hal böyle olunca yüce rabbimizde kuranda bu ibadete insanları çağırmış ve bize yol göstermiştir ki Rahmaniyetini, samed oluşunu kullarına göstersin izhar etsin ve Karşılaştıkları sıkıntılar karşısında ezilen ve çöken ruha nefes aldırtma bir nevi doping ve manevi yardım olsun diye bize teşvikte bulunmuş ve ayette:
”Rabbiniz, şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim (duanızı kabul edeyim)” (Mü’minûn, 23/60) Ey râsûlüm! Kullarım sana benden sorarlarsa, (onlara bildir ki) şüphesiz ben, (kendilerine) çok yakınımdır Bana dua edenin duasını kabul ederim (Bakara/186)
İlahi fermanıyla ezilen gönüllere çıkış yolu göstermiş ve müjdelemiş Çünkü insan Dua ettikten sonra gönlünde bir ferahlık ve serinlik hisseder İsteğinin yerine getirileceği konusunda ümidi artar Yalnız olmadığını ve daima kendisini gözetip ve koruyan yüce varlığı ruhunun derinliklerinde hisseder Bu yönüyle dua, insana bir şifa ve rûhî bunalımlara karşı koruyucu bir sağlık tedbiridir de Bu nedenledir ki, dua etmeyen toplumlar rûhen çökmüş toplumlardır
Rabbimiz Teala inananları bu ibadete çağırırken kuranda önemli bir noktaya temas eder Ayette: De ki: “(Rabbinizi) ister diye çağırın, ister Rahman diye çağırın Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur (İsrâ, 1 7/110) buyurmuş, Peygamber (s a v) efendimiz de bir hadislerinde şöyle: “ u Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider şüphesiz, tektir ve tek olmayı sever” (Buhârî, Daavât, 6
Buyurarak çok ince ve hassas bir noktaya temas etmiş ve yukarda anlattığımız dua sırlarından olan ’ın (c c) isimlerinin kullanılmasıyla duaya icabetin daha da çabuk olacağının mesajını vermiş ve gerek ihtiyaç zamanlarımızda gerekse zikir kastı ile bu esmaların kullanılmasını tavsiye etmiştir Evet dualarımızda izlememiz gereken en önemli noktalardan bir tanesi kulun ne gibi ihtiyaçları, sıkıntıları var ise ’ın (c c) o sıkıntıya çare olan esmasını kullanmak ve duada vesile kılmaktır Bunu yaparken de sünnetin ve Alimlerin öğretilerinden sapmamak en doğru ve sağlam yoldur Çünkü bu Alimler ( onlardan razı olsun) ın bir lütfu olarak bu ümmete esmalarda ki incelik ve sırlarını kuran ve sünnette tesbit etmiş tecrübe ve yaşantılarıyla basiret ve keşifleriyle ortaya koymuşlardır İşte zamanımızda her şey bir birine girdiği gibi bu okumalarda kullanılan ayet, esma ve zikirlerin farklı anlaşılmaları da olmuş ve bazı noktalar karıştırılmıştır mesela bazı insanlar izinsiz zikir çekmek kişiye fayda yerine zarar getirir ve cinleri, şeytanileri tetikler harekete geçirir ve kişiyi sıkıntıya sokar derken sadece zikirde ehliyet sahiplerine müracaat edileceği ve ehli tarikin haricinde yapılınca zarar görüleceğini söylemiş, bir gurupta hiçbir şekilde esma okumaları kişiye zarar vermez demenin yolunu tutmuşlardır Bu konu aslında geniş ve şümullü bir konudur İşte bu hususta anlaşılmayan orta noktayı kısaca izah etmeye çalışalım kısaca diyorum çünkü bu meselenin iyi anlaşılması için nefs terbiyesi, tasavvufta ve şeriatta zikir, velilik gibi kavramlara da girmek gerekir ki bu yazımızda bunların hepsini toplamamız mümkün değildir Bunlar hacmi geniş konulardır ve tek,tek irdelenmesi ve incelenmesi gerekir
Bilinmelidir ki esmaların belli bir amaçta, sıkıntılarda ve ihtiyaçlarda hacet amaçlı kullanılması farklı şeydir zikir olarak daimi şekilde çekilmeleri nefs terbiyesiyle seyr yollarını kat edip a gerçek anlamda kulluğa ve dostluğa ulaşmak için yapılması çok farklı şeydir ’ı (c c) zikretmek elbette ki en faziletli ameldir bu bilinen bir şeydir ve bütün ümmete şamil bir ibadettir Ama esmaların zikir olarak yapılması şartları vardır bu da ehli tarik olan Alimlerimizin her nefsin makamında nefsin ve şahsın mizacına meşrebine uygun esmayı telkin ederek kişiyi eğitmeleridir Çünkü beş parmağın beşi bir olmadığı gibi insanların meşrepleri, mizaçları, istitaatları ve kabiliyetleri de bir değildir İşte bu hususiyetten dolayıdır ki Rasulullah (s a v) Hz Ebu Bekre (r a) öğrettiği bir zikri diğer halifelere öğretmemiş Raşit halifelere ( onlardan razı olsun) öğrettiği zikri ashabın tamamına öğretmemiştir Kimine sesli zikri belli bir esmayı telkin ederken diğerine sessiz zikri daha başka bir esmayı telkin etmiştir Aynı şekilde sahabenin bazılarına böyle gizli zikirler verirken ümmetin geneline de hitap eden zikirler, tespihler bildirmiş ama gizli olarak verdiklerini herkese umuma aşikar etmemiş ki İlahi sevk ile herkes meşrebine uygun olanda yoğrulsun ve kulluğunu yapsın, bilmeden kendilerini bir külfete ve sıkıntıya sokmasınlar Bu bilgilerden sonra bilinmelidir ki Esmaların nefsi terbiye tezkiye amaçlı kullanılması devamlı günlük vird haline getirilmesi için ehli olan Tasavvuf Alimlerinden izin ve onay alınmalı onların tavsiye ve telkinleri doğrultusunda yapılmalıdır Bizlerin zikirlerde ve okumalarda şeytani ve sufli varlıklardan zarar görmememiz için çünkü şeytanilerin vazifesidir amelleri ifsad etmek ve bu hususta her yolu denemek şartlarına uygun(O şartlar sırasıyla aşağıda anlatılacaktır ) yapılmayan veya kişinin kafasına göre yaptığı zikirlerde şeytani ve cinni varlıklar kişiye zamanla sıkıntı vermeye ve bunu genelde şeytanın şeytani vesveseleri yanı sıra rahmani vesveselerini de kullanarak kişinin yapısına göre yapmaya başlarlar Unutulmamalıdır ki ehli keşif şeytanın 500 bin civarında rahmani vesvesesi olduğunu bildirir ve en tehlikeli çeşidi de budur derler İşte kişiye verilen sıkıntıların bazıları uyuşukluk, sebepsiz korku, titreme, rüyalarda sayıklama vs veya bazı bilgilerin gönle kalbe bırakılması ayan olması gibi kişinin hayır diyemeyeceği ve başkalarından farklı bir özellik kazandırıcı şeyler telkin ederler ki kişi bunları rahmandan zannetsin ve ağlarına düşsün İşte bu tür sıkıntılara maruz kalmamak için izlememiz gereken yol üçtür birincisi tarikat yolunda ilerleme ve zikirleriyle meşgul olmamız çünkü başımızda ki öğretici alim senin nefsinin neye ihtiyacı olduğunu bilir aynı bir doktor gibi nasıl mide ağrısında doktorun mide ilacı vermesi kişinin kendi kendine tedavisinden daha faydalıysa ve kişi bilmediği bir ilim dalında olduğundan kendisine faydalı zannıyla mideyi iyice ifrazata ve daha başka hastalıklara götürecek ilaçlar esmalar kullanacağından zarar görmemesi için bu bir şarttır İkincisi havas Alimlerinin sünnet ve kurandan alarak tecrübe ve yaşantılarıyla tespit ettikleri bilgileri uygulamak Bunlarda zaten her bilgiyi eserlerinde aktarmadıkları ve açıkladıkları bilgileri bir nevi tarikatlardaki izin gibi olduğundan uygulamakta bir sıkıntı olmaz eğer bu Alimler zarar verecek olsaydı veya umuma şamil olmayan meseleleri açıklamadıkları gibi bu bilgileri de saklar açıklamazlardı Zaten bu verilen bilgilerin çoğu incelendiğinde Selef ve Halefin rivayetleri, Alimlerin uygulamaları ve umuma tavsiyeleridir
Bir hususu daha zikretmekte fayda var havass alimlerinin tavsiye ve öğretileri genelde belli zamanlarda belli ihtiyaçlar için okunduğundan mesela besmelenin veya Rezzak ismi şerifinin rızık darlıklarında okunması gibi bunlar devamlı olmadığından vird haline getirilmediğinden dolayı kişiye hiçbir tersi durum zarar söz konusu değildir bu uygulama bir dua ve hacet olduğundan tam tersine kabul edilmese bile faydası vardır İmam Ahmed b Hanbel’in Ebû Saîd el-Hudrî’den (r a ) rivâyet ettiği bir hadiste “Duanın karşılıksız kalmayacağı, bilâkis üç şeyden birinin mutlaka meydana geleceği; ya kabul ya âhirete bırakma yahut eda edilen dua oranında günahın affedileceği” beyan edilmiş bir diğer hadiste: Hz Peygamber (s a s ) ” katında duadan daha şerefli bir şey yoktur ” (Tirmizî, Daavat,1; İbn Mace, Dua,1) Dua aynı zamanda bir ibadettir “Dua ibadetin ta kendisidir ” (Tirmizî, el-Bakara Sûresi Tefsiri, 16) buyurarak bizleri duaya ihtiyaçlarımızda a yönelmeye tavsiye ve teşvik etmiştir
Evet yukarda verdiğim İsra suresi 110 ayetinde bildirilen ifadeye göre esmaların okunmaları kişinin hangi sıkıntısı varsa tan o sıkıntısını giderecek olan ismi ile duaya zikre yönlendirir işte bu husustan dolayı en önemli nokta esma okumalarında “Ya Mevcûd! Ya Şeyh veya Ya Zât bana merhamet et!” denilmez Bilakis her istek, o isteğe uygun ve münasip olan bir isimle istenilir İsteyici O’na bu isimle tevessül eder Peygamberlerin, özellikle Peygamberimizin Sallahu Aleyhi ve sellem duaları üzerinde düşünen bir kimse onların hepsinin bu kaideye uygun olduğunu görür
misal olarak rızık sıkıntısı varsa Rezzak ismi okumak hastalık sıkıntısı varsa Şafii ismi okumak maddi darlık ve sıkıntıların dağılması için Basit Selam gibi isimleri okumak gerekir Bu usul ümmetin her gurubuna açıktır
İşte bu durumlarda havass alimlerinin bildirdiği esmaların değil de kafamıza göre kendimizi teşhis ve tedavi edercesine okumalara gidersek hata ederiz unutmayın ki esmaların zıt yönde tecellileri de vardır eğer kişide gerçekten misal görme sorunu yokken basir ismi okumaya başlarsa görme kuvvetim artsın diye bir müddet sonra zıttı olan tecelli etmeye başlayacaktır çünkü havas alimi eserinde görme kuvveti az olanlar için bu esmanın yapılış adet ve şeklini vermiş yoksa sağlam göz için bu uygulamayı vermemiş sağlam olana da maneviyatı görsün diye başka bir uygulama ve şartlar sunmuş eğer aradığın hususiyet oysa o verilen uygulamayı yapacaksınız ki fayda hasıl olsun Veya bazı sırlara rüyada vakıf olmak için Ya Musavver ismini verilen adet ve saatin haricinde ihtiyacının dışında zikriyle meşgul olursan bir müddet sonra her yer de suretler görmeye başlarsın ve bu sana sıkıntı verir Onun için bildirilen adet ve bilgiler aynen bir ilaçta kullanılan maddeler gibidir uygulamaya sıkıntıya tam fayda verecek şekilde ayarlanmış dozajlardır İşte bu sebeplerden dolayı dikkat etmek gerekir Birde
Teâlâ’nın isimleri içinde öyleleri de vardır ki bunlar ancak o isimlerin karşıtlarıyla birlikte söylenebilirler el-Mani, ed-Dârr, el-Müntekim gibi Bu isimleri karşıtlarından ayrı olarak tek başına söylemek caiz değildir Örnek vermek gerekirse bunlar el-Mu’ti, en-Nâfi’ ve el-Afûvv isimleriyle birleştirilirler el-Mu’tıyyü’1-Mâni/veren ve engelleyen, ed-Dârru’n-Nâfi/zarar veren ve fayda veren, el-Muntekimü’1-Afüvv/intikam alan ve affeden, el-Muızzü’l-Müzill/yücelten ve alçaltan gibi Yani veren de O, mani olan da; zarar veren de O, fayda veren de; intikam alan da O, affeden de; yücelten de O, alçaltan da… Mükemmellik vasfı ancak bu isimlerin kendi karşıtlarıyla birlikte zikredilmesiyle ortaya çıkar Yoksa Müzil alçaltan Müntekım İntikam alan şeklinde zikredilmeleri caiz değildir Yine Alimlerimizin ifadesiyle Esma Okumalarında bir husus daha belirteyim ki Tealanın İsimlerini Saymak Kur’ân’da “Haşr” sûresinin sonundaki Esmâü’l-Hüsnâ’yı okuduğumuz gibi bütün isimleri birbirine birleştirerek okumak caizdir Bunun aksine olarak her ismi diğerinden bölerek teker, teker ve her birinin sonunda durarak okumak da caizdir Bâzıları Esmâü’l Hüsnâ’yı harf-i tarif dediğimiz elif-lâm ile okumuştur Nitekim âyette ve hadîste de böyle gelmiştir Bâzıları da elif-lâm’a bedel olarak (yâ) harf nidâsıyla okumuşlardır Yâ , yâ Rahman, yâ Rahîm, Ya Kerim Ya Şekür gibi Demek ki, Esmâü’l-Hüsnâ’yı okuma şekli geniş ve müsaittir Asıl mühim olan şey, okurken kalbin şuurlu ve uyanık bulunmasıdır Bir de her ism-i Şerîf i okudukça (Celle Celâlühû) tazîm cümlesini tekrarlamak edep ve saygı iktizâsındandır (Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 14-15 )
Üçüncü yol Rasulullah (s a v )den bazı zamanlar bazı şeylere tavsiye ve kendi uyguladığı zikirler dualardır ki bunları yukarda anlattığım gibi özel olarak bazı sahabelere değil ümmetin her gurubuna açıkladığı tavsiyelerdir Bu uygulamalarda da Rasulullahın Sallahu Aleyhi ve sellem izni ve onayıyla olduğundan hiçbir şekilde zarar görülmez Bu mevzuda çok rivayetler vardır ama biz bir kaçını aktarmakla yetineceğiz
Ebu Hüreyre Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Söylenmeleri kolay olup mizanda ağır gelen iki kelime vardır ki bunlar, Rahmân olan ’ın nezdinde de sevimli kelimelerdir Bu iki kelime, Sübhânallâhi ve bihamdihî (Kendisinin hamdiyle ’ı her türlü eksiklikten tenzih ederim) ile Sübhânallâhi’l-azîm (Azîm olan ’ı her türlü eksiklikten tenzih ederim) kelimeleridir (Buhari ve Müslim)
Hz Peygamber şöyle buyurmaktadır:
Her namazdan sonra otuzüç defa sübhanallah, otuzüç defa elhamdülillah ve otuzüç defa Allâhu Ekber deyip yüz sayısını da lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr ile tamamlayan kimsenin, deniz köpüğü kadar dahi olsa bütün günahları bağışlanır (Müslim Ebu Hureyreden)
Peygamberimiz (s a v) uykudan kalkınca şöyle dua ederlerdi:
Elhamdülillâhillezî ehyânâ bade mâ emâtenâ ve ileyhinnuşûri”
“Bizi öldürdükten sona dirilten ’a hamd olsun Ölümden sonra dirilmek haşr ü neşr olmak da yine ’ın huzurunda olacaktır ”
(Ebû Dâvud, Tirmizi, İbn Mâce’den naklen Tuhfetû’z-zâkirîn 72)
“Subhânellezî yuhyil mevtâ ve huve alâ kulli şeyin kadîr”
”Ölüyü dirilten ’ı tesbîh ederim ve O her şeye kaadirdir ” demesidir (Ebû Dâvud, Vitr, 32)
İbn-i Abbas -radıyallahu anh- der ki: Resûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-Hazretleri üzüntülü ve sıkıntılı halinde şöyle duâ ederlerdi:
La ilahe illallahul azimul halimul la ilahe illallahu rabbul arşil azimi la ilahe illallahu Rabbus semavati ve rabbül erdi ve rabbül arşil kerim
“El-Azîm, el-Halîm(olan) ’dan başka bir ilâh yok! Arş-ı Azîm’in sahibi ’dan başka ilâh yok! Bütün semâların ve arzın ve çok şerefli Arş’ın sahibi ’dan başka ilâh yok!” (Buharî, Deavât, 27, Müslim, Zikir, 83)
Rasulullahın (s a v) Hz Aliye (r anh) öğrettiği ezber duası
Cuma gecesi olduğu vakit gecenin üçte biri olunca eğer kalkamazsan yatmadan önce 4 rekat rızası için namaz kıl Birinci rekatta fatihadan sonra yasin ikinci rekatta fatihadan sonra duhan suresi üçüncü rekatta fatihadan sonra secde suresi ve dördüncü rekatta fatihadan sonra tebareke mülk suresini okuyacaksın (bunu 3-5- veya 7 Cuma yapacaksın ın izniyle duan müstecab olacak ) namazın bitiminde şu dua yapılır
ümmer hamni biterkil measi ebeden ma ebgayteni verhamni en anakellefe mala ye’nini verzugni husnen nazri fima yürdıke anni allahümme bediassemavati vel ardi zel celali vel ikram vel izzetilleti la türamu eselüke ya ya rahman bicelalike ve nuri vechike en tülzime galbi hifza kitabike kema allemteni verzugni en etlüvehu alennehvillezi yürdıke anni allahümme bediassemavati vel erdi zel celali vel ikram vel izzetilleti la türamu eselüke ya ya rahman bicelalike ve nuri vechike en tünevvira bi kitabike besari ve en tüdliga bihi lisani ve en la yuinuni alel haggi ğayruke vela yutihi illa ente vela havle vela guvvete illa billahil aliyyil azim
Anlamı: ım ey gökleri ve yeri yoktan var eden ey celal ikram ve erişilmez izzet sahibi ya ya rahman celalin ve nuri vechin hakkı için senden kalbimi kitabını bana öğrettiğin şekilde bellemeye ilzam etmeni dilerim Seni benden hoşnut edecek şekilde onu okumayı bana nasip et ım et gökleri ve yeri yoktan vareden ey celal ikram ve erişilmez izzet sahibi Ya ya rahman celalin ve ve cemalinin nuru hakkı için senden gözümü kitabınla aydınlatmanı dilimi onunla söyletmeni, kalbimden onunla üzüntüyü gidermeni, gönlümü onunla açmanı ve bedenimi onunla yıkamanı dilerim Nitekim hak uğrunda bana senden başkası yardım etmez ve hakkı yalnız sen verirsin Kudret ve kuvvet ancak yüce iledir (Tirmizi cilt 5 dua babı)
Örnekleri çoğaltmamız mümkündür son olarak deriz ki unutmayın esma okumaları yukarda izahını yaptığımız üç şart ve yol doğrultusunda uygulandığında bunlar birer hacet, dua ve ’a (c c) sığınmaktır Bu üç şartın dışında kalan okuma şekilleri ya dinen caiz değildir ya da kişiye fayda yerine sıkıntı verecektir Bu zamanda her yerde esmalarla ilgili bilgiler verilmektedir ve doğru yanlış ayrımı yapılmadan bilenlere danışılmadan tavsiyeler yapılmaktadır her hangi bir forum sitesinde ben şunun için şu esmayı okudum oldu sizde yapın gibi bilgilere rastlamak mümkündür Bu konuyu açmamıza sebep bu tarz şeylerdir istedik ki esma okumalarında izlenecek yolu her kes bilsin fayda beklerken zarar görmesin, usulüne uygun hareket etsin Her esma herkese aynı faydayı ve açılımı yapacak diye bir kaide yoktur bu sebeple sıkıntılarını bilenlere danışıp onların yapacağı tavsiyelere uymak en sağlam yoldur Vesselam Veddua
El-Müntehabatu Min Ulumil Havas-Havas İlimlerinden Seçmeler
Haydarı KERRAR
|