«»«» Çocukları Yoğurmak «»«» |
08-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
«»«» Çocukları Yoğurmak «»«»Ebû Hureyre radıyallahu anh, "Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" demiştir: "Her doğan çocuk, mutlaka İslâm fıtratı üzere doğar Ancak anasıyla babası onu yahudi veya hristiyan ya da mecusi yaparlar(1)" Nesiller üzerinde önceki kuşağın ya da yakın ve hakim çevrenin etkisini, ulaşabileceği en acı boyutuyla gözler önüne seren hadisimiz, geleceğin neslini yoğurma ve dolayısıyla nesli koruma görevinin ciddiyetine dikkat çekmektedir Bu arada insan fıtratının temizliğini, sadeliğini ve İslam'ın bu fıtrata hitab ettiğini ve uyum gösterdiğini belirlemektedir Hatta hadisin buraya almadığımız kısmında fıtratın temizliği, bütün organları tam olarak doğan hayvan yavrularına teşbih edilmekte, insanların bu tam yaratılışlara müdahale île kulaklarını, kuyruklarını kestikleri örnek verilmekte, İslam telkini dışındaki telkinlerin bu dış müdahalelere benzediği, temiz ve mükemmel yaratılışı bozduğu belirlenmektedir Bu arada hadisin ortaya koyduğu bir önemli gerçek de din duygusu ve hakikat aşkının insanın fıtratında, mayasında mevcut olduğudur Nitekim Allah teala Rum Suresi'nin 30 ayetinde bu gerçeği şöylece bildirmektedir: "Sen yüzünü dosdoğru dine, tam bir ihlas île çevir (Bu din) Allah'ın o fıtratıdır ki, insanları onun üzerine yaratmıştır Allah'ın yarattığı değiştirilmez En doğru din budur Fakat insanların çoğu bilmezler" Demektir ki müslümanlık, insan fıtratının doğruluğuna şehadet ettiği bir dindir Peki ya fıtrat nedir? Fıtrat aslî yaratılış (hilkat-i asliyye) demektir Fıtrat, hakkı kabul ve idrak kabiliyetidir Mealini verdiğimiz ayet-i kerimede fıtrat, her ferde has olan özel fıtrat değil, bütün insanlığın insan olarak yaratılışlarına esas olan ve hepsinde müştereken bulunan fıtrat-ı külliye, fıtrat-ı ula ve fıtrat-ı asliyye anlamındadır Fıtrattaki hakka temayül yeteneği, kulakların işitilebilecekleri işitmeye, gözlerin görülebilecekleri görmeye kabiliyetli olarak yaratılmış olması gibidir Yani dış müdahalelerden, şartlandırmalardan uzak fıtrat-ı selîme sahibinin, yaratanını tanımaması mümkün değildir Ne var ki böylesine fıtrat-ı selime sahibi olan çocuğun gelişme ve kainatı algılama çağında, yakın çevresi başına üşüşür ve onu kendi iç dünyaları doğrultusunda etkilemeye çalışırlar Bunda da genellikle başarılı olurlar Yakın çevrenin temel elemanları ise, anne ve babadır Hadisimiz, anne ve babanın tertemiz bir fıtrata sahip olan yavrularına, elbise giydirir gibi dinî kişilik kazandırdıklarını işaret etmekte ve tabiî dolayısıyla onlara sorumluluklarını hatırlatmaktadır Dînî şekillenmede tesirleri açık ve inkar edilemez olan ebeveyn'in geleceğin neslini yoğurmada ve yetiştirmede en büyük pay sahibi olduğu da böylece belirlenmiş olmaktadır Hadisimizde, insan özüne uygun olan İslam'a yönelebilecek çocukların Yahudi, hristiyan veya mecusî yapılmasından söz edilmesi, hiç şüphesiz o günkü müslümanların çevrelerinde bu inanç gruplarının bulunmasından dolayıdır Hadisimizin bazı rivayetlerinde "ya da müşrik yaparlar" kaydına da rastlamaktayız Bugün dinsizlik dahil, İslam dışı bütün inanç sistemlerini düşünebiliriz Yine bugün ana okullarını, mürebbiyeleri, okulları ve radyo-televizyon, teyp-video gibi iletişim ve haberleşme araçlarını da çocukları etkilemekte anne-babaya ilhak edebiliriz Zira, anne-baba fonksiyonunu ya doğrudan doğruya yada tercih ettikleri etkilenme ortamları vasıtasıyla gerçekleştirirler Sonuçtan sorumlu olan daima anne-baba, yani ailedir Kendilerini ve aile fertlerini, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden korumak ve kollamakla görevli bulunan günümüz müslümanları (3), nesillerini kendi inançları üzerinde yaşama azm ve iradesine sahip kılmanın, onlara bu bilgi ve iman donanımını temin etmenin fevkalade önem kazandığı bir zamanda yaşamaktadırlar Haberleşme ve iletişim vasıtaları çağımızda, tüm kesimleriyle dünyalıların adeta annesi-babası haline gelmiştir Bu güçlü tesir odaklarına karşı yeterli tedbir alınmaz, onların olumsuz etkilerinden çocuklar uzak tutulamazsa, hadisimizin ifadesiyle nesillerin yahudileşmesi, hristiyanlaşması ya da mecusîleşmesi veya müşrikleşmesi, dinsizleşmesi beklenmeyen değil, önceden bilinen acı sonuç olacaktır Gerek İslam'a gerek millî kültüre yabancı bu yıkım ve şartlandırmayı, daha önce böyle bir beyin yıkama ameliyesine tabi tutulmuş, gönülleri işgal edilmiş, böyle yapılmasının çağdaşlık, ilerilik ve fazilet olduğuna inandırılmış bizden kişilerin yürüttüğü düşünülecek olursa, mücadele ve mukavemetin ne derece zor ve fakat gerekli olduğu anlaşılacaktır Her milletin, her ümmetin kendi insanını yetiştirmesi hemen tabii hakkı hem de nesil ve değerlerini yaşatabilmek için en asil görevidir Bu konuda İslam ümmetine fıtrat en büyük yardımcıdır O halde bu büyük yardımcıya rağmen, müslümanlar, müslüman nesiller yetiştiremezlerse beyan edecekleri herhangi bir mazeretleri kalmamış demektir Zira hadisimiz açıkça, İslam'ın en büyük gücünün ve gelişme imkanının, insan özüne uygun olmasından kaynaklandığını ifade etmektedir Bunun için de "İslam, tabii ve fıtrî bir din" "sıbğatullah=(Allah boyası)" olarak tarif edile gelmiştir''4 Hicret'ten sonra Medine'de ilk doğan muhacir çocuğu Abdullah b ez-Zübeyr'in o günkü müslümanlar arasında sebep olduğu büyük sevinç, şirk ve küfre bulaşmadan yetişecek ilk müslüman neslin ufukta belirmiş olmasının sevinci olsa gerektir Unutmayalım ki, çocuklarımızı iyi birer müslüman olarak yetiştirmek, geleceğin neslini yoğurmak demektir Müslüman olmadıktan sonra nesiller, nerde nasıl yetişirlerse yetişsinler, ne farkeder? Hepsi yanlış, bütün emekler heder Rabbim, bize dinine hizmet edecek nesiller ver! Dipnotlar: 1Buharî, cenaiz 80, 93; sünne 17; kader 3;Müslim kader 22, 23, 24, 25; Ebû Davud, sünnet 17; Muvatta, cenaiz 52; Ahmed bin Hanbel, II, 233, 275, 315, 346, 393, 410, 481; III, 353 2 bk Müslim, kader 24; Ahmed b Hanbel, II, 410, 481 3 bk et-Tahrîm (66) 6 4 bk AHAkseki, İdim, 355-357 (İstanbul-1966) |
«»«» Çocukları Yoğurmak «»«» |
08-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
«»«» Çocukları Yoğurmak «»«»<"Cennet Çiçekleri"nin Terbiyesi > Şebnem - Efendim, bu sohbetimizin mevzuu, anne-baba ve çocuk ilişkileri üzerine olsun istiyoruz Arzu ederseniz önce çocuklardan başlayalım… Bir ana-baba olarak çocuğa bakışımız nasıl olmalı? Osman Nuri Topbaş - Evvelâ şunu ifade etmelidir ki, çocuklar, bizlere ilâhî birer emanet ve öz varlığımızdan teşekkül etmiş kıymet filizleridir Duygulu gönüllere göre; evlerin ilk seâdet mûsikîsi, doğan çocukların gönüllere huzur veren sadâları ile başlar Hadîs-i şerîflerde beyan buyurulduğu vechile çocuklar, "cennet çiçekleri", "kalb meyveleri", "ilâhî ihsân ve rızıklar"dır Bu itibarla çocuklar, Rabbimizin ne güzel lutuf ve ihsânıdır İlk çocuğumuz dünyaya geldiğinde ana-baba olmanın taze hatırası hiç unutulur mu? Onların gülüşlerindeki zevk ü safâ ışıkları cennet parıltılarına benzer Bir anne için en güzel meşgale onu yetiştirmek ve terbiye etmek, topluma armağan etmektir Emek verilip yetiştirilen sâlih evlâtlar, âhırette anne - baba ile cehennem arasında perde olacaktır Hülâsa çocuklar, âilenin seâdet meyvesi, zevc ve zevce arasında en köklü râbıtadır Şebnem - Çocuk terbiyesine nereden başlamak lâzım? Dayak bir terbiye çeşidi midir? Âilenin çocuk terbiyesindeki rolü ve dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir? Osman Nuri Topbaş - Çocuk terbiyesine, evvelâ ana-babanın terbiyesinden başlamalıdır Zîrâ bu yüce terbiye, mürebbî sıfatını kazanabilen olgun anne ve babaların gerçekleştirebileceği bir eğitimdir Şâirin: Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede, Nerede kaldı gayriye himmet ede! diye tavsif ettiği sınıfa giren anne ve babaların evlâtlarına verebileceği terbiye ne olabilir ki?! Hele bugün bazı âilelerde görüldüğü gibi rahatı için çocuk istememek; bundan daha vahimi, masumları ana karnında iken hayatî bir zarûret olmadan aldırmak, asrımızın bir cinâyetidir Bir yılan bile yumurtalarını emin bir şekilde saklar, onları muhâfaza eder Nesillerini koruma duygusu içinde çırpınan hayvanlar karşısında, kâinâtın en yüksek varlığı olan insanın bu şefkat ve merhamet hislerinden mahrûmiyeti pek acıdır… Kısacası çocuk terbiyesi, evvelâ anne-babanın yüreğindeki çocuk sevgisinden başlamalıdır Onları Allâh'ın bir emaneti olarak sevmeli; bu sevgiyi de, dünya ve âhiret seâdetini kazanmaya vesile kılmalıdır Bilhassa çocuklar ile daha yakından alâka fırsatına sahip olan anneler, göz nûru yavrularını terbiye hususta sahabî hanımlarını misâl almalıdır Şöyle ki: Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in terbiyesinde nümûne anneler hâline gelen sahabî hanımlar, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i görmekte geciken ve uzun zaman görüşmeyen evladlarını îkâz ederlerdi Nitekim Huzeyfe -radıyallâhu anh- birkaç gün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i görmediği için annesi onu azarlamıştır Kendisi bunu şöyle anlatır: Annem bana sordu: "- Peygamber Efendimiz'le en son ne zaman görüştün?" Ben de: "- Birkaç günden beri onunla görüşemedim" dedim Bana çok kızdı ve fenâ bir şekilde azarladı Ben de: "- Dur kızma! Hemen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in yanına gideyim, onunla beraber akşam namazını kılayım, sonra da hem bana, hem de sana istiğfâr etmesini ondan taleb edeyim" dedim (Tirmizî, Menâkıb, 30; Ahmed b Hanbel, Müsned, V, 391-2) Bu terbiye istikametinde çocuklarımızı havaîliklerden, haşarılıklardan, israftan korumamız gerekir Onlara güzel isim koymalı, Kur'ân'la tanıştırmalı, küçük yaşta kendilerine Rabbe kul olabilmenin, bilhassa namaz kılmanın zevkini; minicik, tozlanmamış ve kirlenmemiş yüreğine muhtaca infak etmenin sevincini tattırmalıyız Bu hususlarda yanlış davranışlardan, yâni bencilliği palazlandıracak menfîliklerden âzamî derecede kaçınmalıyız Çünkü çocuklar, birer video kaseti gibi anne ve babalarındaki bütün davranışları hiç süzmeden olduğu gibi taklit ederler Meselâ infakla alâkalı bir kötü davranışın çocuğun saf dimağını nasıl kuşatacağını tasavvur etmek için şöyle bir hâdise üzerinde düşünelim: Bir baba, kapıya gelen yaşlı, hasta ve perîşan durumdaki bir muhtacı küçük kızının yanında azarlıyordu Kızı da yaşının saflığı içerisinde: "- Babacığım, niye bu zavallının kalbini incitiyorsun?" diye sordu Katı kalbli baba: "- Bakma sen bunlara kızım! Böyleleri başkalarına yük olmaktan utanmazlar! Ellerine geçince de har vurup harman savururlar Bunlar bizden daha zengindirler" dedi Kapıya gelen kişi, çok fazla ihtiyaç sahibi olduğundan olacak: "- Allâh rızâsı için…" diye istemeye devam edince baba iyice öfkelendi ve: "- Defol artık utanmaz!" diye bağırdı… Bu hâdise karşısında küçük kız, ilk zamanlar acıma hissi ile dolu olsa da babasının bu tavır ve sözlerine şâhid ola ola yetiştiği için büyüdüğünde hiçbir muhtaca yardım etmeyen, üstelik onları duymayan, hissetmeyen, onların ızdırapları karşısında ürpermeyen bir kimse hâline gelmez mi? Bu itibarla merhum pederim Musa Efendi -kuddise sirruh-, bir muhtaca bir şey takdim edeceklerinde bazen küçük çocukların eliyle verir, onların infaka alışmasını temin ederlerdi Bir defasında mühim bir hizmet için bağış toplanırken gözlerini hemen yanı başında duran yedi-sekiz yaşlarındaki bir çocuğa tevcih etmiş bakıyordu Bu bakışlardan habersiz çocuk, büyüklerindeki infak seferberliği heyecanını hissetmiş olacak ki, küçük kalbinin büyük edâsı ile elindeki az miktardaki bozuk parayı yardım sandığına uzattı Bunu gören Musa Efendi -kuddise sirruh-, o çocuğu yanına çağırdı, başını okşadı, güzel iltifatlarda bulunduktan sonra latîfeli bir şekilde: "- Âferin evlâdım, deminden beri seni gözledim Eğer bir şey vermeseydin bu dedeni üzmüş olacaktın!" dedi Bunlar, çocukların büyüklerinin tavır, davranış ve ahlâklarını nasıl pürüzsüz bir ayna gibi yansıttıklarını ne güzel anlatıyor Diğer taraftan hadîs-i şerîflerde kız çocukları daha çok hizmet ve itinaya muhtaç oldukları için erkek çocuklarından farklı olarak tavsıye olunmuştur Hadîs-i şerîfte buyurulur: "Bir kimse üç kız çocuğunu yetiştirip terbiye eder de onları evlendirirse ve onlara iyilikte devam ederse, o kimseye cennet vardır" (Sünen-i Ebî Dâvûd) Bu hadîs-i şerîf, çocuklara ve hâssaten kız çocuklarına nasıl muâmele edileceğini bildiren mübârek bir beyandır Çocuk eğitiminde bilhassa dikkat edilmesi gereken husus ise, dayak meselesidir Bu, aslâ kabul edilemeyecek yanlış bir davranıştır Kötü alışkanlıklar kazanmasın diye çocuğa caydırıcı usuller uygulanabilir, ancak bunların arasında dayak aslâ olmamalıdır Çünkü o, istikbâlin gencini korkak ve ürkek, yahut da arsız ve yüzsüz bir hâle getirir Kaldı ki Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, değil bir insanın, hayvanın bile sertlik ve dayakla terbiyesini yasaklamıştır Nitekim henüz binmeye alıştırılmamış bir deveyi Hazret-i Âişe'ye hediye olarak verdiğinde binmeye sertlikle alıştırılmaması için şu îkazda bulunmuştur: "Ey Âişe! Yumuşak huyluluk bir şeye girdi mi, onu mutlaka tezyin eder; eğer bir şeyden de çıkarıldı mı, onu da mutlaka kusurlu kılar" |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|