4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıMalatya Tarihi (Malatya Adının Aslı) Malatya, kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir Kültepe vesikalarında "Melita" şeklinde görülen Malatya'dan Hitit vesikalarında "Maldia" olarak bahsedilmektedir Asur lmparatorluk devri vesikalarında ise Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia olarak geçmektedir Urartu kaynaklarında ise Melitea denilmektedir Malatya kelimesinin Hititçe "bal" anlamana gelen "Melid"den türediği anlaşılmaktadır Hitit hiyeroglif kitabelerinde Malatya şehri, bir öküz başı ve ayağı ile ifade edilmektedir Eski çağ coğrafyacılarından Strabon (MÖ 58- MS 21) Malatya'yı sürekli "Melitene" adı ile zikretmiştir Kesin olarak yerini vermediği geniş bir alan içerisinde "Kataonia" ile Fırat Nehri arasında Kommagene sınırında Kapadokya Krallığı'nın (MÖ 280-212) on Valiliğinden birisi olarak gösterir Ona göre Melitene, Sophene (takriben bugünkü Elazığ ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi ifade eder) nin karşısında kurulmuş bir eyalet olduğu kadar kentleri bulunmayan bir bölgenin adıdır Strabon'a göre bu yöre; zeytin-üzüm ve meyva ağaçlarıy1a bezenmiş, Kapadokya'da bir benzeri bulunmayan tek yerdir (Malatya merkez gece manzarası) Pline'ye dayanarak Malatya'nın Asur kraliçesi Semiramis tarafından "Meliten" adıyla kurulduğunu kayıt eder Bu bilgi, daha sonraki çalışmalarda aynen doğrulanmıştır Gelişen Maldia-Melite ne (Malatya), Kalkomik çağdan beri iskan görmüş ve bugünkü Aslantapede 27 kültür katı bırakmıştır Buradan 4 km kuzeyde yer alan Battalgazi'ye MS 79-81 yıllarında Roma kralı Titus zamanında lejyon karargah olarak taşınmıştır Yine şehre bu dönemde de Melitene adı verilmiştir Artık bundan böyle bir şehir adı olarak bu isim kullanılmaya başlanacaktır Roma şehir surları bu dönemde yapılmaya başlamıştır Burası Roma devrinde, Hudutlarının korunması, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi dikkate alınarak mühim bir merkez olarak muhafaza edilmekteydi Bizans döneminde de bu değerini siyasi iktisadi bakımdan da korumuştur (Malatya Belediye Binası-Merkez) Bizans-Arap mücadelesi sonucunda şehir" İslam hakimiyetine geçmiştir (MS 659) Bizans kaynaklarında da Melitene şeklinde kullanılan Malatya şehir adı, Araplar tarafından, kadim şekline yakın bir imla ile "Malatiyye" adıyla anılmaya başlanacaktır Araplar, "Sugür EI-Cezeriye "nin merkezi haline getirdikleri bu şehri aynı zamanda bölgenin en büyük ve mamur bir beldesi yapmışlardır Abbaslerden Harun Reşit döneminde (MS 786-809) "EI-Avasım" adıyla oluşturulan müstakil bir idari bölgenin merkezi olma hüviyetini kazanır Böylece Malatya, 1stanbul'a kadar uzanan Rum kazalarının hareket üssü olma özelliğini de taşır Bu merkezin bir diğer özelliği ise Tarsus, Adana, Maraş şehirleri gibi Horasan'dan nakledilen Türkler'in önemli bir yerleşim yeri durumuna gelmiş olmasıdır Malatya'ya çok eski zamanlardan beri çeşitli sebeplere bağlı olarak Türk yerleşiminin olduğu bilmekteyiz Bu bölgede Türk varlığı, Arap - Bizans mücadeleleri sırasında ortaya çıkmıştır Türkler, bu güzel ve önemli beldenin adını değiştirmeyerek Araplardan aldıkları Malatya şekliyle günümüze taşımışlardır 11 yüzyıl başlarından itibaren Anadolu bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır Bu bölge de Türk-Bizans mücadelelerinin odaklaştığı şehirlerden biri olmuştur 1056-1101 yılları arasında birkaç defa el değiştirmiştir 1101 yılında Danişmenli Melik Muhammed Gazi'nin hakimiyetine geçen Malatya, bir daha kayıp edilmemek üzere Türk Beldesi haline getirilmiştir Selçuklular döneminde "Vilayet-i Malatya" olarak anılan şehir, bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak "Daru'r-Rifa" (Saadet, mutluluk yeri) olarak anılmıştır (Aspuzu bağları, şimdilerde "Battalgazi" olarak bilinen yer) Memlüklü devleti kaynaklarında, DulkadirIiler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır Osmanlılar döneminde aynı adla anılan şehirde , daha önce belirtildiği gibi, 1838 yılında Osmanlı ordusu ikamet ederek kışlamıştır Yöre insanı Aspuzu bağları olarak bilinen yazlığa göç etmiş, orada yerleşerek bugünkü şehir oluşmuştur Malatya, günümüze modern bir yapılanma ile gelirken asıl tarih çekirdeğini oluşturan Battalgazi (Eski Malatya), yöre insanının deyimi ile "Aşağı Şeher”, bugün turistik bir ilçe olarak varlığını sürdürmektedir Bu bilgiler ışığında Malatya, isim olarak fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir (Uçaktan Malatya'ya bakış) Malatya; Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Havzasında ve Adıyaman, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Van çöküntü alanının güneybatı ucunda yer almaktadır Çevresini doğuda Elazığ ve Diyarbakır, güneyde Adıyaman, batıda Kahramanmaraş, kuzeyde Sivas ve Erzincan illeri çevirir İl topraklarının yüzölçümü 12313 km2 olup, 35 54' ve 39 03' kuzey enlemleri ile 38 45' ve 39 08' doğu boylamları arasında kalmaktadır Malatya, Sultansuyu ve Sürgü çayı vadileri ile Akdeniz'e, Tohma vadisi ile İç Anadolu'ya, Fırat vadisi ile Doğu Anadolu'ya açılarak bu bölgeler arasında bir geçiş alanı oluşturur Malatya'da hemen hemen tüm büyük toprak türlerine rastlanır Büyük kesimi dik evim, sağlık ve erozyon nedeniyle sorunlu olan bu toprakların başlıcaları ve özellikleri şöyle sıralanabilir İl alanında değişik yaşlı kireç taşlarının üzerini koyu, organik madde yönünden zengin kahverengi orman toprakları kaplar Bu olgun topraklar, hafif eğimli kesimlerde kalın, daha eğimli kesimlerde ise ince tabakadır Bu topraklar yükseltinin 1000-2000 metre arasında değiştiği ve yıllık yağış ortalaması 7800 mm'nin üzerinde olan alanlarda yayılır (Beydağları) Malatya'daki Dağlar Güneydoğu Torosları, Gaziantep Gölbaşı'nın kuzeyinde yer alan Kapıdere boğazından sonra çeşitli kollara ayrılır Dağ kütlesinin güney kolunu oluşturan ve batı-doğu yönünde uzanarak Besni, Adıyaman ve Kâhta ile Malatya ovasını dolduran dağlara Malatya dağları adı verilir Yüksek ve çok dalgalı olan Malatya dağları çeşitli yönlerde inen akarsularla parçalanmıştır Bu sebeble Malatya dağlarında önemli düzlükler yoktur Doğanşehir ovasının doğusunda düzenli sıralar oluşturmaya başlayan bu dağlar, Fırat vadisine kadar zaman zaman genişleyerek, zaman zaman daralarak uzanır (Karakaya Dağları) Malatya dağları üzerindeki en önemli doruklar, batıdan doğuya doğru;
(Malatya Ovası) Vadiler ve Ovalar Malatya il alanında vadilerin önemi büyüktür, ildeki bütün vadiler Fırat ana vadisine açılmaktadır Bunlardan özellikle Tohma vadisi, yan vadileri ile geniş bir ağ oluşturur Bu vadilerin tabanları Fırat vadisine yaklaştıkça genişler ve ilin önemli ovaları ortaya çıkar Bu vadilerin büyük bir bölümü günüümüzde Karakaya Baraj Gölü alanında kalmıştır Öbür vadiler de yer yer genişleyerek çeşitli yükselti basamaklarında sıralanan büyüklü küçüklü düzlükler oluşturur Başlıca ovaları;
(Fırat Vadisi) Mandıra, Tafta ve Milli Yazıları Yarı ova nitelikli alanlardan Mandıra düzü, Sultansuyu ile Beylerderesi arasında; ötekileri ise, Beylerderesi doğusunda kalmaktadır Malatya ovasının güney uzantıları durumundaki bu alanlar, daha yüksek ve daha dalgalıdır
(Söğütlü Çayı) Başlıca Akarsuları:
(Fırat Nehri) Fırat Nehri Keban Barajı'ndan çıkan nehir Malatya'nın Elazığ ile sınırını oluşturacak şekilde güneybatıdan güneydoğuya doğru genişçe bir yay çizerek akar Önce Kuruçay'ı sonra Tohma suyunu alarak akan Fırat, zaman zaman kollara ayrılarak adacıklar oluştururdu Bu alan günümüzde Karakaya Baraj Gölü sahası içinde kalmıştır Fırat nehri, Kömürhan mevkiinde Doğu Anadolu'nun en uzun ve en derin boğazlarından biri olan Kömürhan boğazına girerek akmasına devam edip, boğazdan sonra Malatya-Diyarbakır sınırını oluşturmaktadır Diyarbakır Çüngüş ilçesi yakınlarında Karakaya Barajı kurulmuştur (Tohma) Tohma Suyu Malatya'nın doğu sınırını oluşturan Fırat nehrinden sonra ilin büyük akarsuyu Tohma'dır iki koldan oluşmaktadır En uzun kolu olan Ayvalı, Tohma çayı, Uzunyayla'dan diğer kolu olan Hacılar Tohması ise Tahtalı dağlarından doğar Bu iki kol Malatya il sınırına girerek Mığdı üzerinde birleşip dar ve uzun Şuğul boğazından geçtikten sonra Malatya ovasından geçerek Fırat nehrine katılır Tohma suyunun Şuğul boğazından kurtulduğu yerde Medik barajı kurulmuştur Tohma suyu Malatya ovasından akarken kuzeyde Halavun çayı ile Epreme çayı, güneyde Dipsiz çayı, Sultansuyu, Beylerderesi Horata çayı ile Orduzu çayını alarak Fırat nehrine dökülmektedir Bu sular Sultansuyu, Doğanşehir ve Malatya ovalarının sulanmasında önemli yer tutmaktadır Barajlar Sürgü, Medik, Polat ve Sultansuyu barajları olmak üzere 4 baraj bulunmaktadır Polat ve Sultansuyu barajları sulama amaçlı, Medik Barajı Sulama + Elektrik amaçlı ve Sürgü Barajı da Sulama + Taşkın koruma amaçlı olarak inşa edilmiştir (Orduzu) Göller Malatya'da önemli bir tabii göl yoktur Yalnızca dağlık kesimlerden akan suların kaynak alanlarında ve düşük yükseltiri plato basamaklarında yüzeye çıkan suların oluşturduğu küçük göller vardır Bunlar dışında sulama amaçlı 5 gölet vardır Bunlardan; Orduzu Sulama Göleti, Orduzu Zorbalı Sulama Göleti ve Hançayı II Sulama Göleti, Malatya Merkezde, İsaköy sulama göleti Arguvan ilçemizde; bir sulama göleti de Darende ilçesinde bulunmaktadır Karakaya Baraj Gölü Malatya merkez ilçesinde 42, Pütürge ilçesinde 15, Akçadağ ilçesinde 2, Arguvan ilçesinde 6, Arapgir ilçesinde 2 köy olmak üzere toplam 67 köy göl alanı içerisinde kalmış olup, baraj gölü Malatya il sınırları üzerinde 150875583 m2'lik bir alanı kaplamaktadır Malatya toprakları önemli bitki örtüsünden yoksundur Eskiden il alanının önemli bir bölümü ormanlarla kaplı iken sonucu bu örtü zamanla yok olmuştur Doğal şartlar ormanların kendi kendisini yenilemesini büyük ölçüde güçleştirdiğinden yer yer bozkırlar ortaya çıkmıştır |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıMalatya İlçeleri Akçadağ: Cumhuriyet döneminde de Malatya'ya bağlı ilçe merkezi olan Akçadağ'ın Malatya'ya 37 km batı ve kuzey batısında 850 ile 1660 rakımları arasında, ilçenin doğusunda Malatya merkez ilçesi, güneyinde Yeşilyurt ve Doğanşehir ilçesi, batısında Kahramanmaraş iline bağlı Elbistan ilçesi, kuzeyinde Darende ve Hekimhan ilçeleri bulunmaktadır (Akçadağ Tren İstasyonu) İlçenin yüzölçümü 1193 km2 olup denizden yükseldiği 925 metredir İlçe, ova ve dağlık bir konumda kurulmuştur, ilçeye karasal iklim hakimdir Çiftçiliğin her türlüsüyle uğraşılmakta, genellikle aile ekonomisi tarıma dayanmaktadır Eğitim ve kültürel faaliyetler ile halkın büyük şehirlerle fazla ilişki kurması, çok sayıda halkın Avrupa ülkelerine işçi olarak gitmesi, ilçenin kısıtlı olan sosyal hayatını modern hale getirmiştir Okuma yazma oranı %98 gibi yüksek bir rakama ulaşmıştır (Akçadağ Öğretmen Lisesi) İlçe sınırları içerisinde Tigem'e bağlı Sultan Suyu üretme Çiftliği mevcut olup, bu çiftlikte tarım ve meyvecilikle birlikte hayvancılık yapılmaktadır Ülkemizin ünlü yarış atları burada yetiştirilmektedir İlçe, tarihi eser bakımdan eski konaklama merkezi olan han kalıntıları açısından zengindir Bunlardan Sarıhacı, Bekiruşağı ve Esenbey köylerinde, yine Kürecik bucağına bağlı Düvencik köyü civarında Hititler devrinden kalma Ferik Kalesi ile kaya manzaralarını sayabiliriz (Sultansuyu Harası) Gezilebilecek Yerleri : Başpınar, Akpınar, Karadağ eteklerinde Yaylak köyünün üzerinde yaklaşık iki metre çapındaki yapay mağara ile Sultansuyu sayılabilir Arapgir: Arapgir'in eski adı Daskuza'dır Daskuza (Arapgir) civarındaki yerleşim birimlerinin en eskilerinden olup, Malatya ili ile yaşıt sayılabilir Arapgir'in ilk yerlileri Muşkilerdir Şehrin MÖ 1200 yıllarında kurulduğu sanılmaktadır (Arapgir beyaza bürünmüş) İlçe, engebeli ve dağlık bir bölgeye sahiptir İlçenin kuzeyinde Erzincan iline bağlı Kemaliye ilçesi, Sivas iline bağlı Divriği ilçesi, güneyinde Elazığ iline bağlı Ağın ve Keban ilçeleri, batısında Arguvan ilçesi bulunmaktadır İlçe merkezinde rakım 1250 metredir İlçe, coğrafi yapısı nedeniyle yazın hareketli; kışın, tabiat şartlarının çetin geçmesi sebebiyle hareketsizidir Halk, gelenek ve göreneklerine bağlıdır İlçede okuma yazma oranı 2000 yılında %99 'a ulaşmıştır (Arapgir) İlçenin tarihi eser olarak Ulu Camii bulunmaktadır Bu eserin 14 yy yapısı olduğu sanılmaktadır Yine Yeni Camii'nin Akkoyunlular döneminde (1389-1551) yapıldığı söylenmektedir Cafer Paşa Camii, 1694 tarihinde Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır Mirliva Ahmet Paşa Camii, Mirliva Ahmet Paşa'nm yaşadığı 17 yüzyıla aittir Gümrükçü Osman Paşa Camii 1823 tarihinde yapılmıştır Çobanlı Camii'nin yapım tarihi 1893 olarak belirtilmektedir Ayrıca Molla Eyüp Camii, Osman Paşa Camii ve çarşı hamamını sayılabilir Gezilebilecek Yerler : 19 yüzyıl ortalarında eski Arapgir terk edilerek bugünkü yerine taşındığından sanat değeri yüksek birçok tarihi yapı eski Arapgir'de kalmıştır Bu tarihi eserlerin birçoğu harap haldedir Eski Arapgir'de Hanikah, Cafer Paşa Camii, Osman Paşa Hamamı, Çarşı Hamamı, Miran Çayı kıyısındaki Harap Pazar harabeleri, Brenge Deresi boyunca uzanan vadi ile Kaynarca, gezilecek ve görülecek yerler olarak sayılabilir Arguvan: İl Merkezine 64 km uzaklıktadır Doğuda Arapgir, batıda Hekimhan, kuzeyde Sivas ile Divriğ ilçesi, güneyde Malatya merkez ilçe ile Elazığ topraklarıyla çevrilmiştir İlçenin yüzölçümü 1037 km2'dir Arguvan ilçe merkezi devamlı yer kayması sebebiyle iki defa değişmiştir Yeni yerleşim yeri, eskisinin 2 km kuzeyinde yer almaktadır Yüzey şekilleri açısından genellikle engebeli olup, kuzeyi dağlık güneyi ise plato özelliği taşımaktadır Doğu Anadolu Bölgesi'nin iklim özelliklerini gösterir Yazları çok sıcak ve kurak, kışları çok soğuk ve yağışlı geçmektedir Yöre halkı tarım üretimi olarak meyvecilik, hububat ve baklagiller ile meşgul olmaktadır Okuma yazma oranı % 95-98 arası seyretmektedir, ilçenin kırsal kesimlerinde arazinin azlığı ve genelde susuz oluşu sebebiyle geçimini sağlayamayan halk, istikbâli okumada aramıştır Bu sebeple okuma - yazma oranı yüksektir İlçede tarihi eser bulunmamakla beraber arkolojik alan bulunmakta bunlar ise İsa köy, Karahöyük ve Tarlacık Höyüğüdür (Malatya Arguvan çarşısı) Gezilebilecek Yerler : İlçe merkezine 10 km uzaklıktaki Kızık köyünde bulunan Balıklı Çeşme, yine ilçeye 10 km mesafedeki Bemara Çayı'nın geçtiği yeşilliklerle dolu vadi, ilçenin 3 km uzağında Dolaylı Mahallesinde Büyük bağ adındaki kaynak ile Görge köyündeki Deliklitaş belli başlı gezinti yerleridir Darende: İlçenin yüzölçümü 1350 km2 dir Darende'nin kuzeyinde Kuluncak, kuzey batısında Gürün, batısında Elbistan, güneyinde Akçadağ ve doğusunda Hekimhan ilçeleri bulunmaktadır İlçenin rakımı 950-2150 arasında değişmektedir Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer, ilçede sulanabilir arazi olarak Tohma Çayı boyundaki araziler sayılabilir Genelde Yeniköy, Balaban, Ağılyazı ovalarında tarım yapılmaktadır, ilçenin tahıl ambarı olarak Yeniköy ve Başdirek ovası bulunmaktadır, ilçenin en büyük gelir kaynağı kayısıcılıktır Halkın büyük bölümü gurbetçilik ve ticaretle uğraşmaktadır, ilçe sürekli büyük şehirlere göç vermektedir İlçede sosyal hayat hızla gelişme ve değişme göstermektedir Eğitim ve kültür yönünden de zengin bir yapıya sahiptir (Günpınar Şelalesi) Darende, tarihi ve turistik yönünden de oldukça zengin bir yapıya sahiptir Bunlardan Ulu Camii ve minaresi, Dânâbey Minaresi, Hacı Müsrif Camii, Taceddin Mescidi, Somuncubaba Camii ve Külliyesi, Çilehanesi, Ozan Mescidi, Senkbar (Zengibar) Kalesi, Bedesten, Hantarıs Boğazı ve Kalesi, Günpınar Şelalesi, Arslan Taşlar ve Dum Dum, Mehmet Paşa Külliyesi, Balaban Içmeceleri, Uzunok Köprüsü, Hacılar ve Nadir Köprüsü sayılabilir (Balaban Camii dışı) (Balaban Camii iç kısmı) Gezilebilecek Yerler : Eski yerleşim yerlerimizden biri olan Darende ilçesinde birçok turistik değeri olan yer mevcuttur Bunları kısaca belirtmekle yetineceğiz: Zengibar Kalesi (Taşkale), Karahisar, Kızılhisar, Kötü Kale, Balaban Çayı etrafında rastlanan sütunlar, Kaletepeler, Aslantaşlar, Ulu Cami Minaresi, Bedesten Hacı Müşrif Camii, Taceddin Mescidi, Balaban kasabasında Abdurrahmani Erzincani Camii, Köprügözü, Somuncu Baba Camii, Balıklı Kuyular, Gürpınar Şelalesi, Mehmet Paşa Külliyesi, Balaban İçmeleri, Uzunok Köprüsü Doğanşehir: İlçe, Malatya'ya 58 km uzaklıkta, deniz seviyesinden yüksekliği 1290 metre olup, ova ve dağlık bir kısımda kurulmuştur, İlçenin doğusunda Adıyaman ilinin Çelikhan ilçesi, güneyinde Adıyaman ili Besni ve Gölbaşı ilçeleri, batısında Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesi, kuzey doğusunda Akçadağ ve Yeşilyurt ilçeleri bulunur İlçenin yüzölçümü 1290 km2'dir İlçenin en önemli gelir kaynağı tarımdır Son yıllarda önemli gelişme gösteren meyvecilik bir geçim kaynağını oluşturmaktadır Hayvancılık genel olarak köylerde yapılmaktadır İlçe merkezi ve köylerinde geleneksel değerlere, mahalli örf ve âdetlere önem verilmektedir (Doğanşehir-Erkenek) İlçe tarihi ve mesire yerleri açısından zengindir İlçe merkezinde tarihi sur kalıntıları MÖ 66 yılında Bizans döneminde yapılmıştır Mesire yeri olarak Erkenek vadisinde bulunan şelale ile tabii yerleri, Sürgü kasabası içinde yer alan Pınarbaşı sayılabilir (Sürgü) Gezilebilecek Yerler : Sürgü Barajı, Polat Balık Yaylası, Sulu Mağara, Şakşak, Sürgü, Takas, Harapşehir İçmeceleri, Beypınarı, Acıpınar Yaylası, Sıtmapınarı, Yıldızsubaşı, Çığlık Ağaçlıkları, Kayapınarı, Sürmeli Pınarı, Erkenek, Sakaltutan Suyu, Değirmen Deresi, Reşadiye Pınarı, Topraktepe'de Kayapınar |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıDoğanyol: Osmanlı İmparatorluğu zamanında şimdiki Adıyaman ilinin Kâhta ilçesine bağlı olan Doğanyol, daha sonra Elazığ iline, Cumhuriyetten sonra da Malatya iline bağlanmıştır İlçe Malatya'ya 120 km mesafede olup, ilçenin doğusunda Diyarbakır ilinin Çüngüş ve Çermik ilçeleri, batıda Pütürge ilçesi, güneyde Adıyaman ilinin Gerger ilçesi, kuzeyde Elazığ ilinin Sivrice ilçesi ile komşudur İlçenin yüzölçümü 233 km2 dir İlçenin tarihi çok eskiye dayanmasına rağmen kayda değer tarihi eser bulunmamaktadır Kale: İlçe Malatya'ya 33 km uzaklıktadır Doğusunda Elazığ, batısında Malatya il merkezi, kuzeyinde Karakaya Baraj Gölü sahası ile Elazığ ilinin Baskil ilçesi, güneyinde Pütürge ilçesi bulunmaktadır (Baskil) İlçe; iklim bakımından kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak bir özellik göstermektedir Malatya merkezine göre kışları daha ılıman geçmektedir Nüfusunun tamamı tarımla uğraşır Özellike de kayısıcılıkla uğraşan halk az da olsa hayvancılık ile uğraşmaktadır, ilçede okuma yazma oranı 1980'de %79, 1985'te %83, 1994'de %86 olarak tesbit edilmiştir Arkeolojik çalışmalarla Kale köyünde 1 adet Kale kalıntısı ve eski Pilot köyünde (Karakaya Baraj Gölü'ne su tutulmadan önce) yapılan kazılar sonucu çıkarılan eserler mevcut Kuluncak: İlçenin adı, kuytu bir alanda olduğu için kuytucak kelimesinden geldiği sanılmaktadır Daha sonra Kuluncak olarak değişmiştir Önceleri Darende ilçesine bağlı bir kasaba olan Kuluncak, 20 Mayıs 1990 tarihinde ilçe statüsünü almıştır (Kuluncak genel görünüm) İlçenin yüzölçümü 681 km2'dir İlçe Malatya'ya 110 km uzaklıkta olup, 1270 metre rakımındadır İlçede temel ekonomik gelir, tarıma dayalı bahçecilik, az da olsa hayvancılıktır Coğrafi bakımdan dağlık ve engebeli olması sebebiyle arazi azdır Bu sebeple son yıllarda büyük şehirlere göç akımı hızlanmıştır, geçim kaynaklarının en önemlileri tarımdan elde edildiği için ekonomik yapısı toprağa dayalıdır Çevrede Kuluncak'a yakın yerlerde Krom, Demir, Çinko, Bakır elde edilir İlçede el sanatlarından biri olan halıcılık gelişmiştir (Kuluncak-Alvar) İlçede tarihi yer olarak Mehmet Halife türbesi, halk arasında Siyahi baba olarak bilinen türbe, Çiritbelen köyünde Leylek denilen kaybolmaya yüz tutmuş tepe üzerinde bulunan türbe ile Alvar köyü ilçe merkezi arasında romatizma hastalıklarına şifalı olduğu söylenen hamamı sayılabilir Merkez: Sanayi tesislerinin ve Malatya Ovası'nın burada bulunması nedeniyle nüfusun büyük bir kısmı burada yaşamaktadır (Malatya Belediye Binası ve Yeni Camii Gece Görünüm) İlde nüfusun en yoğun olduğu ilçe Merkez ilçedir İlçe topraklarının büyük bir bölümünü oluşturan Malatya Ovası ilin en önemli düzlüğüdür Fırat'ın kollarından biri olan Tohma ile ona karışan birçok büyük-küçük akarsu ovayı sular Ovanın sulanan kesimlerinde şeker pancarı, tütün, sebze, meyve ve tahıl üretimi önemli oranda yapılır Yaylalarda hayvancılık yapılır Son yıllarda besicilik gelişmeye başlamıştır Pütürge: İlk adı güzel yer, istenen yer anlamına gelen (Imrun) Pütürge, bundan 300 yıl önce köy olarak kurulmuş, 1877 yılında bucak haline getirilerek Adıyaman'ın Kâhta ilçesine bağlanmıştır 1892 yılında ilçe olarak mülki taksimatta Elazığ iline bağlanan Pütürge Cumhuriyetin ilanıyla "Malatya'ya bağlanmıştır Malatya'ya 74 km mesafede olup, yüzölçümü 1181 km2'dir Denizden yüksekliği 1250 metredir İlçe, arazi olarak engebeli ve sarptır Düz arazi yok denecek kadar azdır İlçe toprakları Fırat Nehri'ne dökülen Şiro çayı’nın geniş vadisinin tabanı ile bu vadi etrafında bulunan dağlık kesimlerden oluşur Yerleşim yerleri dağlık ve tepelik alanlarda yoğunlaşmıştır Bunun için tarıma elverişli arazileri dağ ve tepelerin yamaçlarında bulunmaktadır (Pütürgede dalında cam üzümü off off olsada yesek ) İlçeye bağlı köylerin tamamında tarım ve hayvancılık yapılmaktadır Bölge halkı gelenek ve göreneklerine bağlıdır Yine dünyanın 7 harikası olarak bilinen Nemrut Dağı'nın doğu yakası ilçe hudutları içerisinde bulunmaktadır Ayrıca Gerar Kalesi Nan-ı Guni ve Battalgazi ziyareti gibi tarihi yerler vardır Gezilebilecek Yerler : Şiro Çayına bakan Gerar Kalesi harabeleri, Tepehan'daki han, Ormaniçi köyündeki aslan kabartması, Nan-ı Guni, Battalgazi ziyareti, Kubbe Dağı ile oradaki kaynak, yemyeşil sırtlardaki ve düzlüklerdeki yaylalar, gezilebilecek yerlere örnek verilebilir Yazıhan: İlçenin yüzölçümü 618 km2/dir İlçe, yeryüzü şekli itibariyle güneyden kuzeye bir eğim göstermektedir Kuzey tarafından dağlık ve vadilik alanlar, arazinin % 50'sini oluşturmaktadır İlçenin % 50'si yarı sulu düz arazi olmakla beraber tarıma ve yerleşime müsaittir İlçe arazisinin % 6O'ı dağlık, % 40'ı ise tarıma elverişlidir İlçede tarihi eser olarak Fethiye köyü Hasan Patrik Camii, 1556 yılında Beylerbeyi Abdullah Selamoğlu Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır MÖ'sine ait olduğu kabul edilen İriağaç köyü Ünür mezrası kalesini sayabiliriz Yeşilyurt: İlçenin kesin tarihi bilinmemekle beraber Şabandede mevkiinde yer alan Kaletepe'de yapılan yüzey araştırmaları yöredeki ilk yerleşimin 8-9 yüzyılda Bizanslılar döneminde başladığını göstermektedir Bu yerleşimin daha sondaki dönemlerde de gelişerek devam ettiği görülmüştür (Yeşilyurt Sokakları) İlçenin gelişmesinde sanayinin büyük bir etkisi vardır İrili ufaklı dokuma ve tekstil, özel sektöre ait fabrikalar mevcuttur İlçenin ova köylerinde kaysı, tütün ve hububat hasadı yapılmaktadır Kırsal kesimlerde ise gözle görülebilir bir göç yaşanmaktadır İlçe, tarihi ve turizm yönünden oldukça fakirdir Eski eser olarak Osmanlı Tarzı ev ve yapılar olup, turistlik amaçlı hiç bir kalıntı yok denecek kadar azdır Ancak ilçemizin mesire yeri özelliği taşımasından yaz aylarında büyük bir canlılık göze çarpar Gezilebilecek Yerler : Derme Suyu'nun geçtiği yerlerdeki bahçeler, Gündüzbey kasabası, Kıpılık, Derme Suyu'nun kaynağı olan Pınarbaşı, Kozluk köyü, Şabandede, Davulpınar İnekpınarı, İnek Çayı'nın geçtiği benzersiz vadi, Koru Deresi, Güvercin Pınarı gezilebilecek yerler arasında sayılabilir |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıBattalgazi: Malatya’nın ikinci yerleşim yeri olan ve 1988 yılına kadar Eski malatya ismi ile anılan ilçenin tarihi çok eskidir Malatya şehrinin ilk kuruluş yeri bugünkü Bahçebaşı Kasabası içinde yer alan Aslantepe Höyüğüdür Bu alan özellikle MÖXX ve XIX yüzyıllarda işlek kervan yollarının kesiştiği bir bölümdür O zaman ki Asur ve Urartu kaynaklarında bu yöre Maldia, Melit, Melide ve Melitea olarak değişik biçimlerde isimlendirilmiştir MS I y yda Aslantepe Höyüğündeki bu yerleşim birimi bugünkü Eskimalatya üzerine kaymıştır Dolayısıyla bu tarihten itibaren 1836 yılına kadar geçen ve Malatya tarihi olarak anlatılan bölüm aslında Battalgazi İlçesinin tarihidir (Eskimalatya Evleri) Romalılar ve Bizanslılar döneminde büyük bir şehir haline gelen Eskimalatya etrafı surlarla çevrilmiş, doğuda askeri bir üs olarak önem kazanmıştır Bizans egemenliğinde olduğu halde yıllarca Sasanilerin akınına uğramış, VII yydan Xyya kadar Araplarla Bizanslılar arasında el değiştirmiştir Araplar tarafından MALATİYA adıyla anılan kent 1101 yılında Danişmentlilerin, 1105 yılında Anadolu Selçuklularının, 1399 yılında ise Osmanlıların eline geçmiştir 1401 yılında Timur’un ordusu tarafından yağmalanmıştır Daha sonra Osmanlılarla Memluklular arasında çekişmeye konu olmuş ve Dulkadiroğullarının yönetimine girmiştir 1515’de I Selim’in Osmanlı topraklarına kattığı kent daha sonra Dulkadiriye Eyaletine bağlı Malatya Sancağının Merkezi yapılmıştır (Ulu Camii) XIXyyın başında sürekli ayaklanma ve eşkiya saldırıları yüzünden şehir harap duruma düşmüş ve halk kent çevresindeki bağlarda yaşayınca kentin gelişmesi durmuştur Doğu Anadolu’daki Osmanlı orduları komutanı Hafız Mehmet Paşa karargahını Harput’tan Malatya’ya taşıyınca halk kenti terketmiş ve boş kalan evlere askerler yerleştirilince bağların yoğun olduğu Aspusu yöresine giden halk geri dönmemiş ve bu mahalde yeni Malatya gelişmeye başladı Ordu Nizip savaşı için Eskimalatya’dan ayrılınca kent boş kaldı Halk harabeye dönmüş evlere dönmedi 1839 Mayıs’ından sonra Eskimalatya eski bir yerleşim birimi olarak varlığını sürdürdü (Eskimalatya-Battalgazi) Cumhuriyet Döneminde Malatya’nın il olmasından sonra Eskimalatya’da 1928 yılında belediye, 1932 yılında nahiye oldu 1987 yılında Eskimalatya Belediyesi Encümeninin ittifakla aldığı kararla “Eskimalatya” ismi ünlü Türk İslam Komutanı ve Kahramanı Battalgazi’nin burada yaşamasından dolayı değiştirilerek “Battalgazi” adını aldı Eskimalatya Kasabası 19061987 tarih ve 3392 sayılı kanunla (04071987 tarih ve 19507 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) ilçe oldu 01051988 tarihinden itibaren İlçede kuruluşlar faaliyetlerini sürdürmeye başladılar (Eskimalatya-Battalgazi Surları) Eskimalatya Kalesi: Bugünkü Battalgazi-Malatya karayolunun Doğu kenarı ile Derme Çayı arasında kalan ovanın geniş düzlüğünde yer alır MS79-81 yıllarında Roma İmparatoru Titus zamanında bir garnizon olarak yaptırılmıştır Roma İmparatoru Trajan (MS98-117) tarafından büyütülmüş ve daha sonra inşaat geliştirilerek MELİTENE’nin şehir suru şekline dönüştürülmüştür Abbasiler, Selçuklular, Anadolu Beylikleri, Memluklular ve Osmanlılar zamanında çeşitli onarımlar ve eklemeler yapılmıştır Bugün harap vaziyette olmakla birlikte tek tük kalıntılarına rastlanmaktadır (Battalgazi-Eskimalatya) Eskimalatya: 1838 yılına kadar şehir Merkezi olup, yarım metreden çıkabilecek uygarlık izlerini yansıtan seramik parçaları ile ilgi çekmekte, çevrede bulunan han, camiler, türbeler, Namazgah ve hamam kalıntıları ile yıkılmış anıtlar mevcut olup, bunların çoğunun İslam Uygarlığı yapıtları olduğu yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır (Ulu Camii içi) Ulu Camii: Türkler, Selçuklu İmparatorluğu döneminde İran’daki dikdörtgen bir avlunun dört yanına birer eyvan olan Medrese şemasını camilere uygulamışlardır Bu nedenle böyle camilere Eyvanlı veya Medrese planlı camiiler denmiştir İran’da bu plan camilerin ana planı olmuş, malzeme olarak tuğla tercih edilmiştir Anadolu’nun fethinden sonra Anadolu Selçukluları teni yurtlarında daha bol olan taşı kullanmışlar, yeni planlar uygulamışlardır (Ulu Camii giriş kısmı) Ulu Camii Selçuklu geleneğini ilde temsil eden tek eser olarak önem taşımaktadır 1224 yılında Anadolu Selçuklu hükümdarı 1Alaeddin Keykubat tarafından Mimar Yakup Bin Ebubekir El Benna El Malati’ye yaptırılmıştır Bu camiinin kitabesini hala Malatya Saray Mahallesi Camiinde olduğu bilinmektedir Ulu Camiinin 1247 yılında tadilatı ve tamiratı yapılmıştır 1515 yılında Memluklular, 1649 yılında Osmanlılar, 1903 ve 1966 yıllarında ise Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarımı yapılmıştır Avlulu, Eyvanlı, Mihrapönü, Tuğla Kubbeli, Çini İşlemeli, Taş Duvarları ince işçiliği bakımından zengin, Kubbesi 16 köşeli, tavanı Nesih yazılı bir Ayet, koyu kahverengi parlak çini Mozaiklerle süslüdür Yazı Ustası Ahmet Bin Yakup’tur Minberi hala Ankara Etnografya Müzesindedir Büyük ölçüde restorasyona ihtiyaç vardır Melik Sunullah Camii / Vaiz Baba / Vaiz Ocağı: Bazı kaynaklarda Karacaköy Camii ismi ile anılmakta olan bu esere halk arasında, Vaiz Baba veya Vaiz Ocağı ismi de verilmektedir (AGabriel'in Adile Camii ismi ile andığı bu eseri "Koca Vaiz Türbesi" şeklinde adlandıranlar da vardır) (Melik Sunullah Camii) (Memlük Kitabesi) Korkusu olanları buraya götürürler Önemli bir ziyaretgahtır Son zamanlarda yeniden inşa ile küçük bir mescit haline getirilmiştir Minare kaidesi üzerindeki Memluk kitabesi 796 h(1394 m) tarihlidir Bu kitabe, minarenin Memluk Sultanı Melikül-Zahir Berkuk zamanında Abdullah Hüsnü oğlu Çerkeş tarafından yaptırıldığı bildirilmektedir (Akminare Camii) Akminare Camii: Surun dışında Derme Deresi kenarında tek minaresi ve tek kubbesi vardır1573 yılında Zaim Yusuf oğlu Hikmet Bey tarafından yaptırılmış bir Osmanlı eseridir Meydanbaşı Mahallesindedir Gelecek kuşaklara kalabilmesi için restore edilmesinde yarar vardır Karahan Camii : 1589 yılında Abdullah oğlu Hüsrev Bey tarafından yaptırılmış olup, İlçemiz Karahan Mahallesinde bulunmaktadır Toptaş Camii: Surlar dışındadır Toptaş mahallesinde olup kimin veya kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir 1581 yılında Miralay Hüsrev Bey tarafından 1827 yılında Musullu İsmail ve Mustafa Efendiler tarafından onarılmıştır Klasik bir Osmanlı Camisidir Alacakapı Camii: Alacakapı Mahallesindedir 1585 yılında mescit olarak yaptırılan bir Osmanlı eseridir (Sütlü Minare Camii) Sütlü Minare Camii: Meydanbaşı mahallesinde surların dışında tek kubbeli ve minareli camiidir Yapılış tarihi bilinmemektedir 16yy Osmanlı dönemi eseridir (Halfetih Minaresi) Halfetih Minaresi : Selçuklular zamanından kalmıştır Tamamen tuğladan yapılmıştır Ulu camiinin benzeridir 13yy’da yapıldığı sanılmaktadır Sekizgen tuğla kaide üzerine silindirik olarak yükselir Firuze renkli çiniler ve Şerefe altındaki Kufi Kitabe dikkati çekmektedir Restore edilmesinde yarar vardır Emir Ömer Camii ve Türbesi : 1556 yılında yapılmış bir Osmanlı eseridir Ali Baba Namazgahı: 1243 tarihinde Sacettin İshakoğlu Kemalettin Kamyol tarafından yaptırılan bir Selçuklu eseridir Şehir surları dışında Meydanbaşı mahallesindedir Sahabbiye Kübra Medresesi: 13yy’da Alaeddin Keykubat dönemi Selçuklu eseri karakterinde olmakla birlikte 14yy’da Emir Cemalettin Hızır tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Ulu Camiinin güneyindedir Ahmet Duran Türbesi: 18yy’da yapıldığı sanılan bir Osmanlı eseridir Seyit Battalgazi’nin arkadaşı Ahmet Duran’a ait olduğu bilinir Karababa Türbesi: Battalgazi Türbesi girişinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindeki türbedir Karababa’nın asıl adının Şeyh Hasan olduğu son zamanlarda ele geçen bir şiirden anlaşılmıştır Edir ile Bedir Türbesi : Battalgazi İlçesinde Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun kuzey batısında bulunmaktadır Dairesel bir duvarın önünde bulunan tek mezardır (Beş Konaklar-Restore edilmeden önce) (Beş Konaklar-Restore edildikten sonra) Beş Konaklar: Battalgazi İlçesinde Ulu Camii karşısındadır Harap bir vaziyette bulunmaktadır Seyit Battalgazi’nin çocuklarının bu yerde yattığı söylentisi yaygındır (Battalgazi Türbesi) Seyit Gazi: Seyit Battalgazi’nin namaz kıldığı yer olarak bilinmektedir Kırklar Tepesi altında Orduzu yolu üzerinde olup İlçe Merkezine uzaklığı 2 Km’dir (Hasan Basri Türbesi) (Türbenin etrafındaki mesire yeri) Hasan-i Basri Türbesi : MS7yy’da Basra’dan geldiği, Malatya çevresinde yaşadığı rivayet olunur Ermiş bir kişi olarak bilinmektedir Türbesi Korucuk üzerindeyken Karakaya Baraj Gölünün oluşmasıyla Battalgazi İlçesi Kırkkardeşler mevkiindeki yere taşınmıştır Türbeye çok sayıda ziyaretçi, gelmektedir (Sıddı Zeynep Kümbeti) Sıddı Zeynep Kümbeti: 12yy Selçuklu eseri olduğu sanılmaktadır Battalgazi’nin hanımı olan Zeynep adlı bir kadına ait olduğu söylenir (Kanlı Kümbet) Kanlı Kümbet: 13 ve 14yy ‘a ait mimarisinden Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır (Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı) Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı: 637 yılında IVMurat’ın Vezirlerinden Silahtar Bosnalı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır 68x76 metrelik bir alanda yer alır Avluya giriş doğusundadır Kervansaray kesme taştan yapılmış üzeri Tonoz sistemi ile örtülmüştür Yazlık (açık) ,kışlık (kapalı) mekanları vardır Her ikisi de dikdörtgen planlıdır Doğudaki giriş üzerinde yer alan ve bir yandaki basamaklarla çıkılan mescidin konumu özgündür Revaklı cephenin ortası havuzludur Ana kapının iki yanında iki hancı odası bulunur Doğuya bakan Revaklı cephede altısı bir yanda , altısıda diğer yanda olmak üzere 12 ocaklı dükkan veya oda vardır Turizm: Battalgazi turizm bakımından zengin bir ilçedir Özellikle tarihi eserlerin her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından gezilir Coğrafi Durumu: Battalgazi İlçesi; Malatya İlinin Kuzey Doğusunda, Kuzey Yarımkürede 38-39 Derecelik Doğu Meridyenleri ile 38-39 Derecelik Kuzey Paralelleri arasında yer almaktadır Doğusu: Elazığ İli (Bugünkü Karakaya Baraj Gölü) Batısı : Akçadağ Ovası (Dilek Kasabası)Kuzeyi : Arguvan İlçesi, Tohma Çayı (Bugünkü Karakaya Baraj Gölü) Güneyi : Malatya İli Hanımın Çiftliği Kasabası, Bahçebaşı Kasabası Dağlar-Ovalar-Akarsular: Yer şekilleri bakımından Güneydoğu Torosların devamı olan Beydağlarının çevrelediği Malatya Ovasının kuzeyinde yer almakta ve önemli bir dağı olmayıp tamamen düzlüktür Önemli akarsuyu yoktur İklimi: Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı geçer Yağışları Akdeniz üzerinden gelen alçak basınç sağlar Doğu Anadolu üzerinde bulunan basınç etkisiyle alçak basıncın hareketini ağırlaştırarak devamlı yağış alır Bununla beraber hangi mevsim olursa olsun her türlü iklim hareketine elverişlidir Yıllık sıcaklık ortalaması 135 derece civarında olup en sıcak günler Haziran-Temmuz aylarında 27-30 derece olduğu görülür En çok yağış İlkbahar ve Sonbahar aylarında yağar Yıllık ortalama yağış miktarı 400-500 mm’yi bulmaktadır Deniz seviyesinden yüksekliği 900 metredir (Karakaya Baraj Yolu) Gezilebilecek Yerler : Karakaya Barajı, Kırkgöz Mevkii, Battalgazi’ye 8 km uzaklıktadır Karakaya Barajının eski Sıvas yolunun kestiği mevkiidir İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından bir dinlenme tesisi yaptırılarak halkın hizmetine sunulmuştur Yaz aylarında baraj gölünde yüzmek, gemi ve sal gezintileri yapmak mümkündür Kayserici Çeşmesi: Battalgazi’ye 15 km uzaklıkta, demiryolu hattının yakınındadır Çeşme temizliği ve soğuk suyu ile iyi bir mesire yeridir (Ulu Camii) Battalgazi ilçesinin tarihi çok eskilere dayanır Bundan dolayı ilçemiz açık bir müze görünümünde olup gezilecek ve görülecek yerleri hayli çoktur Bunları kısaca belirtelim: Ulu Cami 1224 yılında Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır Eskimalatya Kalesi şu an çok harap bir haldedir Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı 1637 yılında yapılmıştır Musalla Namazgâhı kervan yolları üzerinde yapılan bir ibadet yeridir Selçuklu eseri olup kitabesinde 640 Hicrî tarihini taşımak* tadır Melik Sunullah Camii, halk arasında "Vaiz Ocağı" veya "Vaiz Babâ' adıyla da anılır Hicrî 796 yılında yapılmıştır Toptaş Camii ile Karahan Camii 1583'te yapılmıştır Emir Ömer Mescit ve Türbesi 1563'te yapılmıştır Alacakapı Camii 1592'de yapılmıştır Sütlü Minare Camii, Sahabiye'i Kübra Medresesi harap haldedir Sıddı Zeynep Kümbeti, Kanlı Kümbet, Çingene Hanı, Hötüm Dede Minaresi, Ahmed-i Turan Türbesi, Karababa Türbesi, Edir ile Bedir Türbesi, Beş Kardeşler, Üç Kardeşler, Karahan, Seyit Gazi, Abdülvahap Gazi, Hasanbasri (Korucuk), Kırkgöz Köprüsü (Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı) Böylesi köklü bir tarihi geçmişe sahip, çeşitli medeniyetlerin beşiği olmuş bu ilçede tarihi ve turistik değerlerin yeterince bakımlı olmadığı bir gerçektir Malatya Valiliği ile ilçe belediyesinin, atalarımızın yadigârı olan bu önemli yapılara mutlaka sahip çıkmaları gerekir Özellikle son birkaç yıldır kendi kaderi ile baş başa bırakılan Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, bir şekilde özel sektör ile işbirliği yapılarak gelecek kuşaklara aktarılmalıdır (Baraj Gölü) Bunların dışında büyük bir doğal güzelliğe sahip olan ilçenin hemen hemen her yerinde piknik yapmak mümkündür |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıHekimhan: Hekimhan ilçesinin bir yerleşim yeri olarak “1656- 1661” yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa tarafından kurulduğu bilinmektedir Kuruluşu tamamen askeri amaçlıdır İlçe merkezindeki kitabeden Selçuklular devrinde yapıldığı anlaşılan eski bir hamam mevcuttur Halen halk dilinde “ TAŞHAN” olarak bilinen bu handa Mısırdan Malatya ‘ya sürgün edilip Malatya da cezasını çektikten sonra İstanbul ‘a dönmekte olan Emrullah isimli hekim bir süre konaklamış, konakladığı bu süre zarfında hanın yıkılan yerlerini tamir ettirerek üzerine ismini yazdırmıştır Daha sonraları konaklamaya gelen gelenler, üzerindeki yazıyı okuyarak tamir ettiren kişiye izafeten Hekimin Hanı demeye başlamışlar, bu isim zamanla değişikliğe uğrayarak “HEKİMHAN” şekline dönüşmüştür (Kayısı Bahçeleri) İlçe çevresindeki köylerde bulunan eski eser kalıntılarından genelde ilçe tarihinin eskilere dayandığı, eski “İPEKYOLU “ ve LİKYA KRALI GİGES tarafından yaptırılan “KRAL YOLU “ nun ilçeden geçtiği bilinmekte olup, hatta Etiler ve Persler arasında yapılan KADEŞ SAVAŞI “nın İlçeye bağlı “BOĞAZGÖREN” köyünde yapıldığı yörede halen mevcut kitabelerden anlaşılmaktadır İlçe merkezi 16 Yüzyıldan beri köy olarak Keban’a daha sonra bucak olarak Akçadağ’a 1915 yılında ise ilçe olarak Malatya ‘ya bağlanmıştır (Kocaözü) Hekimhan ilçesi Doğuda Arguvan,Batıda Kuluncak ve Darende, Kuzeyde Sivas ilene bağlı Kangal ilçesi, Güneyde Yazıhan, Akçadağ ve Malatya ile çevrili olup, çoğrafi yapısı dağlık ve engebelidir Dağlarda genellikle orman yok denecek kadar azdır Dağların çok dik ve ormansız olması sağanak yağışlarda taşkınlara ve hızlı erozyona sebep olmaktadır (Kurşunlu) Tarım genellikle yüksek dağlar arasındaki dere yataklarında bulunan sınırlı arazilerde yapılmaktadır İlçeye bağlı Kurşunlu kasabası ve çevre köyleri çok yüksek plato görünümünde olup, buralarda hububat ekimi yapılmaktadır (Ayranca) Zurbahan, Ayranca, Leylek, Kırankaya ilçenin belli başlı tepelerindir Merkezden geçen Kuruçay ve Yağca çayı ilçenin akarsuları olup İlkbahar aylarında suları kuruyacak kadar azalır İlçedeki tipik kara iklimi hüküm sürmektedir Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise kar yağışlı ve çok soğuk geçer; düşen kar yaklaşık üç ay kalmaz, Nisan ayı sonuna kadar don olayı görülmektedir Gezilebilecek Yerler : Güzelyurt, Ilıcak, Şıpşıpı, Yücekaya, Sürbelıan mesire yerleri, Han Camii ve Kaletepeler gezilip görülecek yerlerin başında yer alır |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıMalatya Ve Kültür Malatya tarih boyunca çeşitli kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır Aslantepe, Nemrut Dağı, Fırıncılar Höyük, Bayramtepe Höyük, Ören Höyük, ikinciler Höyük, Aslantaş, Kağköy Kaya Kabartmaları, Levent Vadisi, Ansur ve Kaletepe Höyük görülebilecek arkeolojik alanlardır Halk Oyunları: Malatya, halay bölgesinde yer alır Ancak, halay dışında oyunlara da rastlanmaktadır Diğer illerde yapılan kültür alışverişi sonucu oyun çeşitleri artmıştır Örneğin, Elazığ'da delilo, Adıyaman'da beşayak, papurinin ise Bitlis'te oynandığı görülür (Delilo oyunundan bir fotoğraf) Halaylar, davul-zurna eşliğinde oynanır Yörede halay çekmeye "Dillân Çekme" denilir Beş kişiyle oynanan halayın başını çeken oyuncuya "halay başı" sonundaki oyuncuya "Pöççü" denilir Her ikisi de elinde mendil bulundurur (Davul-Zurna) Çalgı olarak; davul, zurna, kaval başta olmak üzere bağlama, cümbüş ve darbuka çalınmaktadır Arapgir ilçesinde klarnet daha yaygındır Diğer taraftan halayların yanısıra toplu oynanan ve törensel bir karakter arzeden semahlar vardır Malatya ve çevresinde Hızır Semahı, Bozok Semahı, Demdem Semahı, Arguvan Semahı, Kırat Semahı oynanmaktadır Kına havası olarak bilinen "Yüksek Ayvanlarda Bülbüller Öter" türküsü genç kızlar ve kadınlar tarafından kına yakılırken oynanır Malatya'da oynanan oyunlarda giysiler bu yöreyi tamamen yansıtmaz İlçeler arasında değişik giysilere rastlanır Genellikle halk oyunlarında, erkekler başlarına "Küm" denilen ak işlemeli "Papak" takarlar, Ancak, zaman zaman oyunlarda erkeklerin başı açıktır Bayanlarda başta "Küllük" adı verilen etrafı altın liralarla çevrili fes, fesin üstüne "Pusu" takılır En üstü ise dolak, ya da yazma bağlanır "Şalvar", "Üç etek" ve üç eteğin üzerine bernavile denilen önlük giyilir Bele sarılan renkli şalın kenarına beyaz ve kırmızı renkli mendil takılır Ayakta ise nakışlı çorap ve siyah renkli yemeni bulunur Üç Ayak Oyunu-Malatya Malatya Bulunmaz Eşin Videoyu Göremeyenler Tıklayınız Oyunların başlıcaları şunlardır:
Geleneksel Giyim: Kültürel hayat içerisinde, giyim-kuşam bölgeye yönelik özelliklerle biçimlendirilmiştir Cumhuriyet dönemiyle beraber erkek kıyafetinde değişmeler olmuş, kadın kıyafeti ise ağır bir gelişim göstererek, sosyal yapıdaki değişmelere ayak uydurarak bir gelişim yaşamıştır Geleneksel giyimde pamuklu, yünlü dokumalar ağırlık taşımaktadır Ev tezgahlarında dokunan "Arapgir Kemhası", culfa tezgahlarında dokunan şalvarlıklar, abalar, göyneklikler giyimin ana malzemeleri olmuştur, il merkezine en yakın Yukarı Banazı, Yakınca (Kilayik), Gündüzbey, Barguzu, Yeşilyurt (Çırmıhtı) gibi yörelerde dokunan kalın peştemal, çinko peştemel kadın giyiminde 1975'lere kadar kullanılmıştır Günümüzde az da olsa devam edegelmektedir Özetle, geleneksel giyim ve kuşamda mahalli dokumalar, çubuklu keten, keçi kılı kumaşlar kullanılmıştır Çinko denilen ince dokumalı peştemallıklar, akkaralı, damalı alaca çarşaflar ile pazen, keten ipekliden çıbın, yine peştemal olarak da "Bervanik" yaygın olarak giyimde görülmüştür " Giyimi tamamlayan bir unsur olarak da işlemeli (Nakışlı) çorap giyilmektedir Günümüzde ise kıyafetler, günlük çağdaş giyimin özelliklerini yansıtmaktadır Geleneksel Erkek Giyimi: Şalvar, gömlek, yelek, belkuşağı, nakışlı çorap, ayakkabı olarak da siyah renkli yemeni yörenin erkek giyimini oluşturur Geleneksel Kadın Giyimi: Kadınlar; başa "küllük" denilen ve keçeden yapılmış, çene altından "Sakındırak" adı verilen "fes" giyerler, iple tutturulan fesin üst tepesine "tepelik" adı verilir Bunun üzerine gümüş veya bakırdan yapılan işlemeli ince bir tabaka yerleştirilir Bazan tepelik denilen bu bölümün ön kısmına bir sıra altın da dizilir Tepeliğin üzerine yazma veya siyah beyaz ve mor renkli "poşu" ince bir kasnağa geçirilerek oturtulur Uçlar, arkadan bağlanır, küllüğün üzerine 1 -15 metre ebatlarında beyaz ince tülbentten yapılma "İzar" örterler Sırt tarafına gelen kısım ise uzun bırakılır ve bel hizasını geçer Geleneksel El Sanatları: Yöreye yönelik el sanatları, günümüzden 25-30 yıl öncesine kadar canlılığını sürdürürken teknolojik gelişmeler ve değişen ihtiyaçlar sonucu unutulmaya, hatta kaybolmaya yüz tutmuştur Özellikle küçükbaş hayvancılıkla uğraşılan köylerde halı, kilim ve heybe dokumacılığı yapılmaktadır Yine bazı köylerde geçmişte yaygın olan culfa dokumacılğı ve çarpana dokumacılığı bugün özelliğini kaybetmiştir (Halı-Kilim Dokumacılığı) Bakırcılık sınırlı olarak sürdürülürken; ahşap oymacılığı, arabacılık, semercilik, yemenicilik gibi iş kolları kalkmıştır Bunlardan sadece semercilik alanında birkaç usta mesleğini sürdürmeye çalışmaktadır Kuyumculuk alanında önceleri önemli bir yeri olan Halep işi, Şam işi diye bilinen bilezikler ile hap denilen burmalı inci gerdanlıklar şimdi önemini kaybetmiştir Ağaç işleri olarak; Malatya konaklarında ahşap oyma süslemeleri ile birlikte diğer ağaç işleri kullanım sahası yaygın bir görünüm arz ediyor Tahılların saklanıp korunduğu üç bölmeli "Ambar", yemeklerin saklandığı tel dolaplar, içi oyuk yayık olarak kullanılan güğüm, tekneler, yün çıkrıkları, harman savurma makineleri, kaşıklar, yine harman savurma makineleri, kaşıklar, yine harman savurmada kullanılan yaba, ahşap işlemeli kahve ve tahıl havanları, ocak davlumbazları bulunmaktadır Bugün bunlar önemini yitirmiştir Geçmişte yaygın bir fonksiyonu yerine getiren Bakırcılar Çarşısı günümüzde hediyelik eşya yapımına yönelmiştir Bugün bakırın kullanım alanı yerine porselen, çelik, alimünyum, cam eşyanın yaygınlaştığı görülmektedir (Bulgur Kazanları) Daha yakın yıllara kadar teşt, kazan, (don kazanı, bulgur kazanı, kuşgana, cıngırlı kazan), sitil, sini (büyük sini, orta sini, tepsi) çeşitli boyutlarda tas, sehen (tabak), ibrik, eleğeni yapıldığı görülmüştür Bunlar; Selçuklu, Osmanlı bezekleriyle bezendiği, stilize edilmiş çiçek ve geyik, karaca, kuş motifleriyle süslenmiştir Çömlek eşyalar olarak kırmızıya çalan topraktan fırınlanarak yapılan su testileri, içi yayvan tavalar, tencereler görülmektedir Bu meslek dalı da günümüzde tamamen fonksiyonunu yitirmiştir Ahşap kalıplar yapılan bez ve kumaş baskıcılığı olarak çit baskıcılığı, perde, sofra bezi, yazmacılık gibi zenaat kolu Malatya ve Arapgir ilçesinde yakın yıllara kadar önemini korumuştur Günümüzde sofra bezi baskıcılığı ve özellikle yaşlı kadınların halk oyunları ekiplerindeki bayanların önlük/peştemal olarak kullandıkları ve giyim eşyası olarak yaygınlaştırılmaya çalışılan "bervanik" yapımcılığı bir usta tarafından devam ettirilmektedir Dokumacılık sahasında gelişmeler geniş bir görünüm arzeder Halı çeşitlerinin yanı sıra kilim ve cicim dokumacılığını yitirmiştir Culfa türür dokumalar önemini kaybetmiş, bu tezgahlarda yolluk ve sofralık az da olsa yapılır Diğer taraftan Yeşilyurt ilçesinde geçmiş yıllarda el tezgahlarında dokunan "cırmıktı" dokuması diye tanınan dokumalar kaba giyside ve yaygı yapımında kullanılmaktadır (Sofra Bezi) Arapgir ilçeside geçmişte geniş bir iş sahası olarak "Manusa Dokumacılığı" 1100'e varan düz tezgâh ve jakarlı tezgâh çevrenin kumaş ihtiyacını karşılamaktaydı Bu tezgâhlarda dokunanlar Anadolu'nun birçok yöresine ve kervanlarla Halep'e götürülüp satılmaktaydı Malatya dokumacılık ürünleri içerisinde kilim ve halı dokumacılığında Ören, Kürecik, Dirican, Parçikan, Başören, Sinan Köyü halıları ünlüdür Malatya kilimleri; dikdörtgen yüzeyi çeviren ve Kale burçlarını andıran sularıyla ayırt edilir Orta bölümlerinde altıgen ve sekizgen madalyonlar bulunur Kuş ve deve boynu, akrep ayağı, koç boynuzu ve geometrik şekillere rastlanır Alın yanında kara, kahverengi, bej, lacivert, ak renk sık kullanılır Kilimlere yörede "Yedi dağ çiçeği" denilmektedir Dirican kilimleri "Dirican gözü ak kilimi" ve "sandık kilim" olarak tanınır Sandıklı kilimler ise zemin dikdörtgenler ile bölünmüş, her bölüme sandık adı verilmiştir Sinan kilimlerinde ise kemer suyu, eşkenar dörtgendir Kilimin ana deseni güldür Cicim dokumaları yapılan Malatya'da dokuma işi yataş tezgahlarda olur Cicim dokumasında sergi, çuval heybe torba, çoban çantası yapılmaktadır Malatya, halılarıyla da ünlü bir kentimizdir Özellikle Ören, Başören, Dirican, Parçikan, Kürecik halıları adını duyurmuştur Günümüzde devlet desteği ile açılan ve Halk Eğitim Merkezi'nin köylerde kurduğu tezgâhlarda dokunan halılar geniş bir gelişim göstermektedir Yörenin ünlü Ören halıları bordürlüdür Ortada madalyonlar bulunur En çok koç boynuzu, ejderha pençesi, stilize çiçekler, bitki filizleri gibi bezekler; ak, kara, al ve lacivert renkler olduğu gibi, çözgüsü pamuk olanlar da vardır Halı ve bu teknikle dokunan ürünler; yan halısı, taban halısı, divan halısı, seccade, halı yastığı çanta, heybe gibi zengin çeşitleriyle bir kullanım sahası yaratmıştır Malatya halılarının bir dm2'sindeki düğüm sayısı 700 civarındadır Halıların bazılarının saçakları düz, bazılarının ise örgülüdür Kullanılan yün geçmiş yıllarda tamamen kök boyalarla boyanırken, günümüzde bu boyama azalmıştır Yerini hazır boyalar almıştır Sivil Mimari: Malatya evlerinde kerpiçten sonra en çok kullanılan "ahşap" malzemelerdir Duvarları bağlayan hatıllar, iç ve dış doğramalar, döşemeler, tabanlar, pencereler, kapılar, merdivenler, dolaplar tamamen ahşap malzeme ile yapılmıştır Demir ise sadece kapılarda, pencerelerde ve kapı üstü havalandırmada parmaklık olarak kullanılmıştır Malatya evlerinin genellikle konak adı verilen büyük evlerinde "Selamlık Bölümü" bulunur Geniş sokak kapısından bu bölüme girilir Bu bölüm, evin misafir odasıdır ve büyüktür (Beşkonaklar) Günümüzde geleneksel Malatya evleri hızla yok olmaktadır Özellikle konaklar sinema caddesindeki "Beşkonaklar" ve diğer mahallelere serpilmiş vaziyettedir, ilçelerde Yeşilyurt ve Arapgir'de bu özellik az da olsa korunmuştur Mutfak Kültürü: Malatya geleneksel evlerinde mutfak ve kiler bulunur Mutfak genellikle evin kuzeye bakan yönündedir Kiler ise ya mutfağa bitişik ya da iki katlı evlerde alt katta bir bölümde bulunur Mutfakta "Kaplık" ya da "terek" denilen raflar içerisinde kaplar bulunur Mutfak veya kilerin bir tarafından "Aşlık"lar sıralanır Kilerde yiyecek malzemelerinin yanı sıra kurutmalıklar, fazla eşya, buğday ve bunların elenmesinde kullanılan kalbur ve elek bulunur Yatakların bulunduğu yüklük bu bölümde yer alır Ocak mutfağın bulunduğu uygun bir yerde bulunur Ocağın bir metre üzerinde davlumbaz vardır Zahire ve kışlık yiyecekler, kilerin serin bir yerinde muhafaza edilir Turşular ve reçeller bidonlara konularak burada saklanır Kışlık et kavurması tenekelere basılarak kilerde yerden yarım metre yüksekte bulunan kerevetlerin üzerine sıralanır Yemekler, yere serilen sofra bezi üzerinde konulan siniler üzerinde yenilir Malatya mutfak kültürü, zengin bir görünüm arzeder ve genellikle bulgur ağırlıklıdır Özel günlerde yapılan kutlama, tören, çocuk görme, adak adama gibi günlerde yemeklerin çeşitliliği gözlenir Doğum yapan lohusa kadını görmeye gidildiğinde Kuymak (Herle) götürülür (Kömbe) Eve misafir geldiğinde, Hıdırıllez haftasında, bir rüya görüldüğünde hayıra çıkması dileğinde ise "Kömbe" yapılır Ayrıca, Hıdırellez'de "Hızır Kömbesi", "Sehen Kesmesi" gibi yiyecekler yapılarak en az yedi komşuya dağıtılır Düğünlerde yemek türleri üç ana çeşit üzerinde yoğunlaşmıştır Bunlar; etli bulgur pilavı, tiritli yemek ve mevsimine göre meyve, cacık ve salatadan oluşur Ölü ardından verilen yemekler ise düğünlerdeki yemek çeşitleri gibidir Buna, "can aşı" veya "kırk yemeği" gibi genel ad verilir (Un Helvası) Bu tür yemeklere ek olarak "un helvası"da yapılır Yeni bir işe başlama, eve yeni birşey alma, kemer atma gibi durumlarda kömbe yapma ve kurban keserek komşulara dağıtarak geleneği sürdürmektedirler (Yufka ekmek yapılırken) (Yufka ekmekler) Mutfak kültüründe önemli bir yeri ekmek çeşitleri tutar Bunlar;
(Tarhana Çorbası) Çorbalar;
(İçli Köfte) Köfteler; Malatya mutfağında önemli bir yer tutar Ana malzeme bulgurdur Malatya'da 70'den fazla köfte çeşidi olduğu bilinmektedir Bazılarının isimleri şöyledir:
(Zeytinyağlı asma yaprağından sarma) Sarma ve dolmalar:
(Sac Kavurma) Et ve sebze ağırlıklı Yemekler:
Elma, ayva, kabak, çilek, erik, gül vb gibi türlerden reçel yapılır Yine üzümden kızılcık, vişne, erik, gül gibi türlerden şuruplar hazırlanır Ayrıca; biber, salatalık, domates gibi sebzelerden turşu yapılır Tatlı olarak dut helvası, üzüm pestili, köpük pestili, üzüm sucuğu, pekmez, çir kavurması, peynir tatlısı, deli kız baklavası, kaymaklı kayısı tatlısı, Arapgir'in peynir helvası, Halbur tatlısı, dolma tatlısı, sütlaç ve çiğdemli sütlaç sayılabilir |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıTurizm ve Malatya Binlerce yıllık tarihi eserleri ve eşsiz doğal güzellikleri sunan turizm kenti Kayısı, tekstil ağırlıklı sanayisi, dinamik ekonomisi, 800 bini aşan nüfusu, Türkiye'nin dört bir yanına açılan yolları, tarihi ve kültürel değerleriyle Malatya Doğu Anadolu'nun turizmde söz sahibi illerinden birisi olmak istiyor Pütürge İlçesi Tepehan beldesi üzerinden ulaşılan Nemrut ile Eskimalatya ve Aslantepe ve Arkeoloji Müzesi'nde bulunan eserler kültür turizminin, zenginlikleri olarak dikkat çekerken; Sultansuyu, Karakaya Barajı ve Levent Vadisi doğa turizmi kapsamında Malatya'nın keşfedilmeyi bekleyen değerleridir Malatya'nın, Anadolu ile Mezopotamya arasında geçit veren yol güzergâhında olması, tarihin ilk çağlarından bu yana çeşitli medeniyetlerin, il ve çevresinde yaşamasına sebep olmuştur Hitit, Asur, Med, Pers, Roma, Arap ve Bizans uygarlıkları Malatya'dan gelip geçmiş, son olarak Türkler bu bereketli topraklar üzerinde yerleşip, hüküm sürmeye başlamıştır Torosların devamı olan Beydağlarının çevrelediği Malatya'yı kıvrımlarla bölen akarsular ve dağ eteklerinden çıkan kaynak sularının bolluğu, yörede meyva bahçelerinin ve ova içerisinde yeşil bir örtünün yaygınlaşmasına sebep olmuştur Malatya'da, turunçgiller ve muz gibi az sayıda meyvenin dışında, hemen hemen bütün meyveler yetişmektedir Dünyaca ünlü kaysısından kirazına, elmasından armuduna kadar her meyveyi yetiştirmek ve taze taze bulup yemek mümkündür İşte Malatya'nın bu doğal güzelliği, topraklarının verimliliği ve tarihsel dokusunun yanı sıra, şehre 100 km mesafedeki Nemrut Dağı'na bağlantısı turizm çekiciliğini arttırmaktadır Doğal Güzellikler Ve Mesire Yerleri: (Orduzu) Orduzu Pınarbaşı Orduzu Pınarbaşı, Malatya merkezinde adı en çok bilinen mesire yeridir MalatyaElazığ karayolu üzerinde, merkeze 5 km mesafede Bahçebaşı (Orduzu) semtinde kaynak sularının önüne set çekilerek bir gölet oluşturulmuştur Yamaçları çam ağaçlarıyla çevrili olan bu yer yaz aylarında şehir halkının dinlenme yeridir Yazın sıcak günleri Malatyalılar ve zaman zaman da dışarıdan gelenler Pınarbaşı'na akın eder ve göl kenarında piknik yapıp dinlenirler Yazlık gazinolar, Malatya Belediyesi tarafından göl kenarında yaptırılan dinlenme tesisleri ve Mişmiş park'ta inşa edilen Kayısı Fuarı alanı Orduzu Pınarbaşı'nı, kentimizin en gözde dinlenme alanı haline getirmiştir Ayrıca, yörenin güzelliği ve sakinliği göz önüne alınarak, buraya Malatyaspor Kulübü, Spor Kompleksi ve yüzme havuzu yaptırmıştır Futbolda kentimizi temsil eden Malatyaspor, yıl boyunca söz konusu tesislerden yararlanır (Orduzu-Mişmiş Park Fuar Alanı) Kompleksteki çim saha, Malatyaspor tarafından antrenman alanı olarak kullanılırken, toprak saha amatör takımların hizmetindedir Ek olarak, açık yüzme havuzu yaz aylarında yüzme müsabakalarına sahne olduğu gibi, halkın kullanımına da sunulur (Horata) Horata İl merkezine 5 km mesafedeki Konak Kasabası'nda, Beydağ’ının eteklerinde çıkan Horata suyunun çevresinde bir mesire yeridir Yaz aylarında kent merkezinden Horata'ya akın eden Malatya halkı, durgun, temiz ve soğuk suların yanında dinlenme fırsatı bulmaktadır (Gündüzbey) Gündüzbey Malatya'ya 8 km uzaklıktaki Yeşilyurt İlçesi'nin kasabası olan Gündüzbey, Derme Deresi'nin kaynak yeridir Yeşile bezeli doğal güzellik, suyun bolluğu ve kasabanın sakinliği halkın ilgisini çeker ve yaz aylarında ziyaretçi akınına uğrar Kasaba içindeki ve yakınındaki parkların yanı sıra, Kapılık adıyla bilinen mevki görülmeye ve dinlenmeye değer yerler arasındadır Davullu Pınar Yeşilyurt ilçe merkezine 2 km mesafedeki Taftacık mevkiinde kaynak sularının kayaların arasından çıkıp dereye karıştığı bir dinlenme yeridir (İnek Pınarı) İnek Pınarı Yeşilyurt İlçesindeki İnek Çayı'nm kaynağındadır İlçeye 5 km mesafede, Kadir Uşağı köyüne giden yol üzerindeki, Altmalı mevkiindedir Doğal güzelliği, sakinliği ve yöredeki meyve bahçelerinin bolluğu, İnek Pınarı'nı görülmeye değer kılar İnek Pınarı, yaz aylarında ilçedeki vazgeçilmez piknik yerlerinden biridir Sürgü Takas Doğanşehir llçesi'nin, Sürgü Kasabası'nda kaynak sularının çıktığı Sürgü Vadisinde yer alır Malatya'ya 70 km mesafededir Asfalt yol ile ulaşılan mesire yeri bol, temiz ve soğuk sulu Takaz kaynağının oluşturduğu doğal bir akvaryum görünümünde olup, alabalık üretme tesisleri de bulunmaktadır (Sürgü Takaz) SürgüTakaz, halkın, piknik için ilgisini çekerken, yöreyi ziyaret edenler, lezzetli alabalıkların tadına bakmaktan geri kalmazlar (Sulu Mağara) Sulu Mağara Doğanşehir İlçesi, Polat Kasabası'na 6 km mesafede olup, mağara içerisinde sarkıt ve dikitler mevcuttur Görülmeye değer doğal bir mağaradır (Günpınar Şelalesi) Günpınar Şelalesi Darende Ilçesi'nin 10 km batısmdadır Günpınar Çayı, kaynağından çıktıktan sonra kayalar arasında oldukça yüksek bir düşüş yapar Şelalenin çıkardığı ses, toz halinde çevreye yayılan su zerreciklerinin kayalar üzerinde akışı izlenmeye değer görüntüler ortaya çıkarır Şelalenin çevresini kaplayan ağaçlar, Günpınar'ın görünümünü daha da muhteşem hale getirir Şelale, her yıl çok sayıda ziyaretçinin akınına uğramaktadır Günpınar'ın çevre düzenlemesi Özel İdarece yaptırıldıktan sonra, şelalenin cazibesi daha da artmış bulunmaktadır (Somuncu Baba) Somuncu Baba ve Çevresi Darende ilçesi, eski Darende mevkiinde yer alan Somuncu Baba Camii önünde bulunan balıklı havuzu, balıkların çıktığı kuyu ile, caminin hemen yanında akan Tohma suyunun geçtiği vadi ve Tohma kenarındaki Kudret hamamı görülmeye değer yerlerdir (Somuncu Baba Türbesi) Yukarıda sayılanların dışında, Arguvan ilçe merkezine 10 km uzaklıktaki Kızık Köyü'nde bulunan, Balıklı Çeşme ile Bemara Çayı'nın geçtiği yeşilliklerle örtülü vadi, ilçenin 3 km uzağındaki Dolaylı Mahallesi'nde Büyük Bağ adındaki su başı ile Gürge Köyü'ndeki Deliklitaş Arguvan Ilçesi'nin; Güzelyurt, Ilıcak, Uğurpınar, Şıp Şıp, Zurbahan ve Yücekaya Hekimhan ilçesinin mesire yerleridir İçmeler ve Dağ Turizmi İmkanı (Doğal Şifa Mekanları) İspendere İçmesi MalatyaElazığ yolu üzerinde Malatya'nın 28 km doğusunda İspendere köyündedir içme, ağaçlar arasında açık bir alanda olup, üç kaynaktan çıkan su hem içme, hem de banyo yapma amaçlı kullanılmaktadır Suyu; sindirim sistemi, idrar yolları ve karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir, il Özel idaresince yaptırılan bir motel ve gazinosu mevcuttur Balaban İçmesi Darende ilçesi, Balaban bucağına 1 km uzaklıktadır Mide, böbrek rahatsızlıkları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir Harap Şehir İçmesi Doğanşehir ilçesindeki bu içmenin suyu, idrar yolları hastalıkları ve böbrek rahatsızlıklarına iyi gelmektedir Av Turizmi Ve Balıkçılık Malatya'da kara avcılığının yanı sıra, Karakaya Baraj Gölünde su ürünlerinin yetiştirilmesi, balıkçılığın gelişmesini sağlamıştır Kara avcılığı, keklik avına dayanır, ilin her bölgesinde dağlık ve meşelik kesimlerdeki kekliklerin bilinçsizce avlanması, bu hayvanın sayısında azalmaya yol açmıştır Arapgir ve Pütürge ilçesinde yaban domuzu ve tavşan avlanması da yapılmaktadır Su avcılığı için Fırat Nehri, Tohma Çayı ve Karakaya Baraj Gölü'nden yararlanılmaktadır Söz konusu yerlerdeki avcılık, yöre insanına ekonomik katkı sağlamaktadır Gençlik, Spor ve Kongre Turizmi Amatör spor ve halk oyunları çalışmalarının yoğunlaşması, bölge ve Türkiye birinciliklerinin zaman zaman Malatya'da yapılması gençlik turizmine hareket katmaktadır Ayrıca, inönü Üniversitesi'nce 2224 Ekim tarihleri arasında düzenlenen "Battal Gazi Malatya Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu" ilde kongre turizmine katkıda bulunmaktadır |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıGelenek Görenek: Doğum ve Çocukla İlgili Gelenekler Doğum; insan hayatının üç önemli safhasından ilkidir Doğum-evlenme-ölüm Bu önemli üç safha etrafında birçok gelenek görenek, adet, töre ve tören oluşturulmuştur Evlenen çiftlerin evliliklerinin en geç 1-2 yılında çocukları olması beklentisi vardır Bu süre içerisinde çocuk olmayınca, özellikle geleneksel kültürde halk hekimliği ilaçlarına dayalı çeşitli çarelere başvurulduğu, ziyartelere, köy ebelerine gidildiği görülür Bu uygulamaların yanı sıra doktora başvurmalar da artmıştır Hamile kadına yörede "İki canlı, hamile, yerikli" adları verilir Hamilelik süresi içerisinde doğacak çocuğun kız mı, oğlan mı olacağını hamilenin yediği yiyecekler, baktığı, dokunduğu vb ile ilgili olarak birçok uygulama ve inanışlar mevcuttur Hamile kadın elma yerse kızı, çok tatlı yerse oğlu olur Rüyasında boynuna altın takılmışsa kızı, el bileğine altın takılmışsa oğlu olurmuş Hamilelik döneminde baykuşa, yılana, çirkinlere bakamamaya dikkat edilir Çünkü, bakıldığında çocuğun bunlara benzemesi inancı hakimdir Bu dönemde güzel şeylere bakılmaya dikkat edilir Kırdan toplanan çiğdem destesi bir metre kadar yüksekten atılır, eğer top yere düşerse oğlan, dağılırsa kız olacağı inancı mevcuttur Kadının aşerme döneminde canının çektiği yiyecekleri temin etmek için ailesi büyük çaba sarfeder Doğum yaklaştıkça, çocuk için hazırlıklar da yoğunlaşır Evde beşik donatma, bebek için yorgan, yastık, yatak, giysiler ve bezler hazırlanır Doğumu yaptıran kadına "ebe" denilir Çocuğun göbeği kesildikten sonra ya bir cami duvarı dibine, ya da ayak değmeyecek bir yere dua okunarak gömülür Yeni doğan çocuk tuzlanır Bu işlem çocuğun pişmemesi, terlememi ve çiğ kalmasını önler Yeni doğan çocuk önceleri "öllük" denilen kırmızımsı bir toprak ile belenir Bu pratik günümüzde ortadan kalkmıştır Yeni doğum yapmış kadına yörede "loğusa", ya da "Dığasken" adı verilir Loğusa kadına ilk önce undan hazırlanan ve içerisinde pekmez katılarak yapılan kuymak yedirilir Bu, özel gün yemeği sayılır Doğum yapan kadınla çocuğu, inanışa göre kırk gün dış zararlardan ve tehlikelerden korunur Kırkgün boyunca yattıkları odanın ışığı söndürülmez Yastıklarının baş tarafına Kur'an-ı Kerim konulur İki kırklı kadın birbiriyle karşılaştıklarında iğne değiştirirler ki, kırkları birbirini basmasın Evde değirmenden un, bulgur Sünnetten bir görünüm getirildiğinde çocukla kadın birkaç adım dışarı çıkarılır Yine yakın bir evden cenaze çıkmışsa, kırkı çıkmamış loğusayla çocuğu cenaze oradan götürülürken dışarı çıkarılır Bu âdetler kırk basmaması için yapılır Yine kırk basmaması için "kırklama" yapılır Çocuğun yıkanacağı suya yirmi ve kırkıncı günde kırk kaşık şu, ya da kırk tane arpa sayılarak atılır Çocuğun başı üzerinde bir kalburdan su dökülür Böylece kırk çıkarılır Kırk çıktıktan sonra çocuk ve anneye zarar verecek etkenler de ortadan kalkmış olur Lohusalık döneminde geleneksel kültür içerisinde anne ve çocuğa zararı dokunacağına inanılan "Alkarısı" adını verdikleri saçı başı dağınık, dişleri iri, parmakları çok uzun çirkin bir yaratığın olduğundan da söz edilir Buna karşın geçmişte annenin ve çocuğun yatağının çevresine kıl ip bırakıldığı, yastığına iğne takıldığı görülmüştür Böylece alkırısı denilen mahlûkun zarar veremeyeceği inanışı yaygınken, günümüzdeki bu tür uygulamalar kalkmış olup, yatılan yerin başucuna Kur'an-ı Kerim konulmaktadır Yeni doğum yapmış lohusayı ve çocuğunu görmeye gitme âdeti vardır Bu gidişle birlikte giyim eşyası vb götürülür Özellikle ilk doğumda kadının annesi tarafından beşik donatılır (Hedik) Çocuğun ilk dişi çıktığında buğday kaynatılarak hedik yapılır Bazen hedik taneleri bir ipliğe dikilerek bebeğin boynuna takılır Çağırılan akraba ve komşulara "Diş Hediği" ikram edilir Çocukluk çağı içerisinde birçok geleneklere dayanan uygulamaların varlığı da dikkati çeker Doğup yaşamayan çocuklara "Tıpkı" oldu derler ve tıpkı çeşmesi denilen suda yıkarlar Hekimhan'ın Güzelyurt beldesindeki Tıpkı/Tıpka çeşmesine bu gaye ile gidilir Konuyla ilgili olarak bir kişi yılanın veya yengecin ağzında bir böcek görürse çocuğu doğup yaşamayanın adını seslice söylediğinde yılan veya yengeç ağzındakini bıraktığında Tıpkı'nın geçeceğine inanılır Çocuk yürümede geç kalmışsa, iki ayak bileğine ip bağlanır, hızla biri gelerek ayağındaki bu ipi keserek kaçar buna "Duşak Kesme" denilir Geç konuşan, konuşma güçlüğü olan çocuklar için ziyaretlere gidildiği görülür Uyumayan, korkan çocuklara "okutulur"; çocuğa korkularının geçmesi için geleneksel bazı pratikler uygulanır Nazar değmemesi için kulak memesinin ardına kara çalınır Omuz başına ya da giysisinin iç tarafına nazarlık takılır Bebeklik çağındaki sancılarına, kulak ağrılarına ve rahatsızlıklara yönelik uygulamalar günümüzde az da olsa devam etmektedir Şehirleşmenin hızlandığı yörelerde doktora başvurmalar artmıştır Sünnet ve Kirvelik Gelenekleri Malatya ve köylerinde dinî vecibeler gereği erkek çocuklarına yapılan sünnet ve geleneksel bir kurum olarak kirvelik önemli bir yer tutar Kirvelik: Yerleşik ve kurumlaşmış bu özelliğiyle, çocuğun sünneti ile birlikte ve hatta kirveliğin kurulmasıyla da daha önceden doğarak pekiştirilmiş yakın dostluklar, ilişkiler bütününü oluşturur Yörede erkek çocuğu sünnette tutan kirve, çocuğun manevi babası sayılır Bu kişiye kirve, kivre gibi isimler verilir Kirveliklerin kurulmasında, seçim ve teklifin geleneksel bir yeri vardır Kirve, çocuğun babasının sevdiği bir dostu, arkadaşı olabilir Bu teklif geleneğe göre reddedilmez Kirvelik "Peygamber Dostluğudur" derler Onun için kirve olmaya karar verenler, kendilerini artık birbirileriyle akraba sayarlar Çocuklar ise birbirleriyle kardeş sayılır Bazı yöreler de ise çocuk, kirvenin kızıyla evlenemez Bu âdetin temelinde çocuğun kanının kirvenin kucağına düşmesi yatar Sünnet: Bebeklik çağı ile 11-12 yaşlarına kadar olan dönemde gerçekleştirilir Düğüne davet ya okuyucu vasıtasıyla, ya da davetiye gönderilerek yapılır Sünnet düğünleri çalgılı veya çalgısız yapılır Mevlüd okutulur Düğüne davet edilenlere yemek verilmesi âdeti yaygındır Sünnet olacak çocuğun giysisi kirve ta rafından alınır Kirve çocuğa altın, saat vb gibi armağanlar getirir Çocuğun babası tarafından kirveye halı, elbise vb: gibi armağan verilir Çocuk otomobille ya da atla gezdirilir Sünneti, sünnetçi veya sağlık memuru yapar Son yıllarda doktora yaptırılan sünnetlerde artış görülmektedir Çocuk sünnet edilirken acıyı fazla duymasın diye ağzına lokum verilir Bazen de çocuk, eline aldığı bir çiğ yumurtayı şaka olsun diye sünnetçinin kafasına atar Sünnetten sonra çocuğu ziyarete gelirler, çeşitli armağanlar verirler Sünnetle birlikte iki kirve ailesi arasındaki dostluk ilişkileri daha da pekiştirilmiş olur Artık sünnet olan çocuk, geleneğe göre erkekliğe ilk adımı atmış sayılır Evlenme Adet ve Gelenekleri Evlenme, hayatın üç önemli safhalarından biridir Bu dönemlerde doğum, evlenme ve ölüm etrafında birçok gelenek, görenek, âdet, töre ve tören oluşturulmuştur Malatya'da evlenmeler; görücü usûlünün yanı sıra karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak gerçekleşmektedir Bunların dışında "Kaçmak" yoluyla evlenmeler az da olsa olmaktadır Görücü usûlünde isteklerin aileye duyurulması ilk basamağı oluşturur Gençler, evlenme isteklerini direkt olarak babaya açamazlar İstekler, ya anne vasıtasıyla, ya da başka vasıtalarla duyurulur Evlenme yaşı, erkeklerde "18 yaş civarında başlar Bu yaş genellikle ailenin ekonomik durumu, bazı erken evlendirmeyi gerektiren şartlarda ön plana çıkar Ortalama evlenme yaşı ise askerlik sonrası başlar Kızlarda ise önceleri 15-16 yaşlarında evlenme yaygınken, bu yaş sınırı 18-19 yaşa çıkmıştır Gençler, evlenme isteklerini duyururken gelenek gereği bazı davranışlarda bulunurlar Eve geç gelme, bıyık bırakma, huysuz davranışlar gösterme, hastalık bahanesiyle işe-güce gitmeme, pişirilen yemeği beğenmeme gibi davranışların yanı sıra ev eşyası almak, giyimine özen göstermek gibi hareketler sergiler Genç kızlarda ise bu gibi davranışlara pek rastlanmaz Davranışları aşikar değil, imalıdır Hiç olmadık zamanlarda yakınmalar, serzenişler görülür Evlenme geleneği içerisinde aile tarafından gencin evlendirilmesine kesin karar verilmişse, "Görücü Gezme" ya da bir diğer söylenişle "Kız Bakma" başlar Evlendirilecek gencin ailesi çocukları için temiz süt emmiş, kendilerine lâyık bir kız bulmak için düğün, nişan komşu gezmeleri, akraba ve tanıdıklarının tavsiyeleri vb vesilelerle kız beğenirler "Kız bakmaya" gitmeden önce tanıdıklar vasıtasıyla el altından kız tarafına haber gönderilir Kız evine gidildikten sonra, genç kız el öper ve misafirlere kahve ikram eder Bu ziyaret sırasında kız yakından incelenir Kızın bir sakatlığı var mı, hamarat mı öğrenilmeye çalışılır Kızın niyeti yoksa görücülere asık suratlı davranır Ayakkabılarını dağınık bırakır ve yanlarında pek durmaz Bu görücü gezmelerinde, kız beğenilmişse durum aile içerisinde tekrar görüşülür, danışılır Kızı istemeye karar verilir Kız evine haber gönderilir Aile kızı vermeye niyetli ise, "Kız evi naz evi" deyiminden hareketle kendilerini naza çekerler Hele bir danışalım-görüşelim hayırlı ise olur, derler, Neticede kız evine gidiş-gelişler birkaç sefer tekrarlanır Gün kararlaştırılır Daha sonra kızı istemeye giderler Her iki tarafın yakın akrabaları bu istemede hazır bulunurlar Kız istenirken, oğlan ve kız babasını temsilen birer kişiye vekâlet verilir Oğlan tarafını temsil eden kişi kızı "Allah'ın emriyle, Peygamberin kavliyle" üç kere ister Üçüncü tekrarın sonunda, kız babası "Allah yazdıysa bize diyecek söz yok, biz de verdik" diyerek cevaplar Orada bulunan hoca dua okuyarak "Allah hayırlı eylesin" der Bu törenin Malatya köylerindeki adına kız isteme, söz kesme veya el öpme adı verilir Kız istenildikten sonra, köylerde görülen bir âdet ise gencin kulağının çekilmesi ve bahşiş alınması geleneği vardır Ayrıca, "Süt hakkı" adıyla kızın annesine hediye verme adeti vardır Söz kesildikten sonra ağız tatlılığı için şerbet ezilerek dağıtılır Ardından "başlık" görüşülür Başlığın, yöredeki adı "Galin" dır Bu gelenek bazı köylerde devam etmektedir Birçok yerde ise kalkmıştır Başlık istenen yörelerde babanın isteği orada bulunanların ricasıyla makul bir seviyeye indirilir Başlık geleneğinin kalktığı yörelerde liste verme geleneği vardır Bu listeye istenilen ev eşyaları, altın vb yazılır Başlık geleneğinin sürdürüldüğü köylerde kaçırma yoluyla yapılan evliliklerde normal durumda alınan başlığın iki katı miktarda "Kan" adı verile n başlık alma geleneği de görülebilmektedir Söz kesmenin ardından belirlenen bir günde nişan takılır Bu törene bazı köylerde göreye gitme, şerbet içme gibi isimler verilir Nişanda oğlan tarafı bir heybe hazırlar, bir gözüne şirincelik denilen çerez konulur, diğer gözüne ise kız ailesine gömlek ve kumaş gibi hediyeler konulur Şirincelik, misafirlere dağıtılır Kız anasına götürülen hediyeye ise, "Ana keteni" denir Kız, nişanda oğlan tarafının aldığı elbiseleri giyer Büyük teştlerde şerbet ezilerek dağıtılır Yüzükler kadınlar tarafından takılır Nişanlılara para ve altn gibi hediyeler verilir Bundan sonra erkek tarafı nişanlı kızdan söz ederken "bizimgelin" der Nişanlılık döneminde gençlerin birbirlerini serbestçe görmeleri hoş karşılanmaz Bu yasaklama şehirleşmenin başladığı yörelerde zayıflamıştır Nişanlılık döneminde kız tarafına dini bayramlarda koç gönderilir Ayrıca altın, saat, elbiselik gibi hediyeler de götürülür Bu hediye götürme âdeti erkeğin nişanlısını ziyaretinde de geçerlidir Nişanlılık dönemi "evli evinde gerektir" düşüncesinden hareketle fazla uzatılmaz Nişandan sonra gelen tören düğündür Düğünler köylerde hasat sonuna rastlar Şehirlerde ise bahar ve yaz aylarında yapılır Düğün günü kararlaştırıldıktan sonra kız tarafından da nişanlı kızla beraber 3-4 kişi alınarak şehre düğün pazarlığına gidilir Geline, eşya, elbise, altın vb alınır Bazı köylerde buna "yük" de denilmektedir Düğünden önce oğlan tarafından aldığı yün ile kız tarafı yatak yapar Düğün öncesi bir gelenek de "Yolların sağlanması" adı altında kızın amcasına, dayısına ve erkek kardeşine hediye alınarak onların gönüllerini almaktır Bunlara emmi yolu-dayı yolu denilir Bu gönül alma işi bir elma götürülerek de para götürülerek de olur Düğüne davet; köylerde "okuntu' denilen çağırma şekliyle olur Okuntu dağıtana bahşiş verilir Bu adet yerini davetiyelere bırakmıştır Düğünler önceleri çarşamba ve perşembe günleri yapıldığı gibi Cuma, cumartesi, pazar günleri de yapılmaktadır Düğünün başladığını belli etmek için oğlan evinin damına Türk bayrağı asılır Bayrağın asıldığı uzun sopanın ucuna bazı köylerde elma konur Düğünlerde özellikle köylerde davul-zurna çalgısı bulunur Düğün sırasında özellikle yörenin seyirlik oyunları oynanır Şehirde ise davul-zurna yerine orkestra ağırlıktadır Arapgir ilçesinde klarnet, keman cümbüş vb çalgılar kullanılmaktadır Köylerde; bayraktar, düğün vekili, aşçı, kahveci gibi hizmet grubu misafirlerle ilgilenir Gelin getirmeye gitmeden önceki gün, kız tarafına "kınacılar" ve "ekmekçiler" gönderilir Kınada, oyunlar oynanır ve gelin kıza kına yakılır Kına yakımanda tepsi başlar üzerinde dolaşırken Malatya'nın kına havası olan "Yüksek eyvanlarda bülbüller öter" türküsü söylenir Gelin kızın önce sağ eline kına yakılır, içerisine bir madeni para konularak dolakla (yazma) sarılır Sonra diğer eline yakılır Kınadan bir bölümü oğlan tarafına gönderilir Kına sırasında "gelin övme" ya da "gelin ağlatma" törenleri yapılır Bu törenler sırasında çeşitli türküler ve maniler söylenir Kına gecesinin sabahı oğlan evinde toplanan gelin alayı dağlık yörelerde at ile diğer yörelerde traktör ve otomobil ile gelin almaya giderler Gelincik adı verilen gelin arabası dikkatle süslenir Kızın köyüne yaklaşıldığında gelin alayı durdurularak "sapancalık" denilen bahşiş alınır Ayrıca kız evinin kapısı kapatılarak bahşiş alınır, sonra açılır (Yüksek Eyvanlarda Bülbüller Öter-Kına Gecelerinin Türküsü) Videoyu Göremeyenler Tıklayınız Düğünden üç gün sonra kız tarafı oğlan tarafına tatlı gönderir Bir hafta sonra gelinle kocası kız tarafını ziyaret ederler Buna "Haftasına gitmek" adı verilir Kız tarafı ise onbeş gün sonra karşı tarafı ziyaret eder Önceleri çok yaygın olarak görülen evin büyüklerine karşı "gelinlik etme" âdeti bugün önemini kaybetmiştir Gelinlik etmek; kaynana, kayınbaba ve diğer aile büyüklerinin yanında sofraya oturmamak, çok sessiz konuşma gibi davranışlardır Ölümle İlgili Adetler İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür Bu dönem içerisinde birçok inanç, âdet ve pratiklerin gelişmiş olduğunu görürüz Ölümle ilgili inanç ve uygulamalar ölüm öncesi, ölüm sırası ve ölüm sonrası olmak üzere üç bölümde incelenebilir Ölüm Öncesi: Yöredeki halkın inanışlarına göre ölümün habercisi olarak adlandırılan hayvanlarla ilgili düşünceler bulunmaktadır Bunlar; köpeğin gereksiz yere uzun uzun uluması, evin damına baykuşun kaçıp ötmesi Bu gibi durumlar bir kara haberin geleceğine ve ölü olacağına yorumlanır Ölüme yorumlanabilecek rüyalar da vardır: Önceden ölen bir yakınının kendisini de yanma çağırması, rüyasında evin orta direğinin yıkılması, evin bir yanının yıkılarak göçmesi, gibi rüyalar ölüme yorumlanır Hastanın öleceği düşüncesi şu belirtilerle anlaşılır: Gözleri kayar ve soğur, burnu çöker, nefes alıp vermede hırıltı olur, daha önceden ölen bir kimsenin kendisini çağırdığını söyler, gurbette olan çocukları varsa onları sayıklar, su ister, yanındakilerden helallik alır, ağzına köpük yığılır Ölüm Sırası: Bir kişinin öldüğü, vücudunun hareketsiz ve kaskatı kesilmesinden, göğüs kafesinin inip kalkmasından, bakışlarından ve vücudunun soğumasından anlaşılır Ayrıca, şu pratiklere de başvurulur, Ağzına ayna tutulur, Aynada buharlaşma olursa yaşadığı, yoksa öldüğü anlaşılır Ayrıca nabzına da bakılır Ölüm haberi çabuk duyulur, derler Yakın çevrelerine ya telefon edilerek, haberci gönderilerek ya da camiden duyuruda bulunulur Öldüğü anlaşılır anlaşılmaz çenesi çekilir ve bağlanır Gözleri açıksa kapatılır Elleri yanlara getirilir, ayak başparmak uçları bir iplikle bağlanır Gözü açık ölmüşse bir beklediği var düşüncesiyle ve gözü arkada kalmasın duygusuyla elle sıvazlanarak kapatılır Temiz bir yatağa alınır, buna 'rahat döşeği' denilir Ölen kişinin üzerindeki giysiler yırtılarak çıkarılır Bu giysilere ölünün soykası da denildiği olur Yatakta sağ yanı kıbleye gelecek biçimde bırakılan ölünün üzerine çarşaf serilir Bazen karnının üzerine, şişmemesi için bir bıçak veya makas konulur Yatağın etrafında halka biçiminde oturularak beklenir Yakınları tarafından kefen hazırlanır Kara kazanda su ısıtılır Ölü evinin pencereleri açılarak havalandırılır Bu arada ölenin giysileri, yatak ve yorganı bir kadın tarafından yıkanır Bu kadına birkaç kalıp sabun verilir Akşam gün batımına yakın zamanda cenaze defnedilmez İnanışa göre, gün batımından sonra yer mühürlüdür, kimseyi kabul etmez inancı hakimdir Ertesi sabah defnedilir Bu beklemenin bir amacı da uzaktaki yakınlarının gelmesi içindir Erkek cenazesini erkekler, kadın cenazesini kadınlar yıkar Abdesti aldırılır Yıkama işi "Teneşir" denilen bir tahta kerevet üzerinde yapılır Ölen kişi nişanlı veya yeni gelin ise yanma gelinliğinin konulduğu, saçının ardına kına yakıldığı da olur Saçları örülür veya boynuna dolanır Kefenlenen cenaze çam veya kavak ağacından yapılmış kapaklı tabuta veya "Salaca" denen dört kollu tabuta konur Ölen kadın ise tabutun üzerine yazması atılır Erkek ise giysisi çoğu zaman konulmaz, üzerine bir örtü atılır 3-4 aylık çocuklar bir kişinin kolları arasında mezara götürülür Yıkama işlemi bittikten sonra bazı yörelerde kazan ters çevrilir Gece orada ışık yakılır Cenaze yıkandıktan sonra bekletilmeden mezara götürülme işlemi başlar Kadının mezarı göğüs hizası yüksekliği kadar, erkek mezarı göbek hizası yüksekliği kadar derinlikte eşilir Eşilen mezarda başkasına ait kemik çıkmışsa bunlar bir köşeye toplanır Bazı yörelerde âdet gereği mezara madeni para atılır (Böylece inanışa göre o yer alınmış sayılır) Cenaze namazı kılındıktan sonra mezara indirilir Mezar, oradakiler tarafından hızlı bir şekilde toprak atılarak kapatılır Kapatma işlemi bittikten sonra üzerine su dökülür Bu inanış bazı yörelerde sorgusunun ve sualinin çabuk ve kolay verilmesi içindir Mezarın yanında gün batınımdan sonra ateş yakmak geleneği yaygındır Bunun amacı yabani hayvanlar tarafından cenazeye zarar gelmemesi içindir Mezar Sonrası Yapılan İşlemler: Mezar dönüşü cenaze evine gelinir ve Kur'an okutulur Kadınlar tarafından ağıtlar yakılır Yaygın bir gelenek olarak, ölen kimse kadın ise sağlığında komşularından ödünç bir şeyler almıştır ve hakkı geçmesin düşüncesinden hareketle kadınlara sabun, iplik gibi şeyler dağıtılır Daha önceleri mezar dönüşü cenaze çıkan ev tarafından bir yemek verme âdeti vardı Bazı köylerde bu, bugün de devam etmektedir Ölü evinde üç gün ile yedi gün arası yemek yapılmaz, komşular tarafından getirilir Ölü sahipleri, ikinci günün sabahı mezarı ziyaret ederler Ölü çıkan eve komşu, tanıdık, akraba gelerek başsağlığı diler Cenaze çıkan evin erkekleri en az bir hafta sakal traşı olmazlar Kadınlar ise alınlarını siyah veya beyaz bir yazma ile bağlarlar Ölümün üçüncü ya da yedinci günü ölü evi yemek yaparak mevlüd okutur Helva dağıtılır ve yemeğe köyün tamamı katılır Üçüncü günü ile kırkıncı günü arası hatim indirilir İnanışa göre elliikinci günde et kemikten ayrılır Bu günün akşamı Kur'an okutulduğu görülür Ölümden sonra gelen Ramazan ve Kurban Bayramı ölen kişinin "İlk Yas Bayramı"dır Köylerde bayramlaşma ilk önce bu evlere ve hasta olanlara gidilerek yapılır İlk yas bayramında mezara gidilerek şeker, leblebi gibi yiyecekler dağıtılır Ölü - Ölüm - Mezarlıkla İlgili İnanışlar 1- Mezarlık, parmakla işaret edilerek gösterilmez, unutularak gösterildiğinde parmak ısırılır 2- Gece sakız çiğneyene "Ölü eti çiğniyorsun" diye müdahale edilir 3- Mezardaki ölünün canına batar düşüncesiyle gece şiş ile çorap örülmez 4- Mezar ziyaretinde ağlayıp kendini kaybedenlerin başı üzerine toprak serpilir |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıUlaşım: Arazisinin engebeli oluşundan dolayı Malatya, yakın tarihe kadar ulaşımı zor bir ilimizdi Şu an Malatya'ya ulaşım kara, hava ve demiryolu, Malatya, İç Anadolu'dan ve Akdeniz Bölgesi'nden gelerek Güneydoğu Anadolu'ya yönelen kara ve demir yolları üzerindedir Malatya, hava yolu ile Ankara ve İstanbul'a, kara ve demir yolları ile ülkemizin bütün illerine doğrudan bağlıdır Hatta kısmen de yapay Karakaya Baraj Gölü üzerinden su yolu ile de sağlanmaktadır İl merkezine 30 km uzaklıktaki Erhaç Havaalanı'ndan, THY'nın belirlediği yaz ve kış tarifelerine göre, Ankara ve İstanbul’a uçak seferleri yapılmaktadır Asfalt yollarla, başta büyük kentler olmak üzere, yurdun dört bir yanma düzenli otobüs seferleri vardır Ayrıca, Malatya, demiryolu ile çevre illere ve diğer bölgelere bağlanmıştır (Maşti-Otogar) Tüm köyleri ile karayolu ulaşımı sağlanmıştır Doğudan, batıdan, kuzeyden ve güneyden gelen ana karayolları ile bağlantısı bulunmaktadır Malatya'nın ilçeleri içerisinde yalnız Doğanşehir, Hekimhan, Yazıhan ve Battalgazi'nin Malatya ile demiryolu bağlantısı bulunmaktadır Öteki ilçelerimizin bağlantısı karayolu ile sağlanmaktadır Erhaç Havaalanı yılın her mevsimi ve ayında, her türlü uluslararası büyük uçakların bile inip kalkmalarına uygundur Haftanın her günü düzenli uçak seferleri sürdürülmektedir (Havaalanına Giriş Bölümü) Bütün bunlar Malatya ekonomisini olumlu yönde etkilemekte, bu düzgün ulaşım ağı Malatya'nın bölge içerisinde bir ticaret ve sanayi merkezi olması yolunda önemli etken olmaktadır (Malatya Tren Garı) Yollara paralel olarak kurulmuş bulunan nakliye ambarları ve kargo firmaları her türlü taşıma hizmeti verebilecek kapasitededir Son yıllarda kurulan Gümrükler Başmüdürlüğü ve açılmak üzere bulunan gümrük giriş-çıkış kapıları, Malatya'da yapılacak ihracat işlemleri için büyük kolaylıklar getirecektir Yapımına hız verilen Malatya-Adıyaman karayoluyla, bu iki il arasındaki mesafe 75 km daha kısalmış olacak, GAP'a ve güneydeki komşu devletlerimize en kısa yoldan ulaşılabilecektir |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıKayısı Ve Malatya Tarihi kaynaklara göre Türkistan, Orta Asya ve Batı Çin'i içerisine alan çok geniş bir bölgenin kayısının ana vatanı olduğu sanılmaktadır Günümüzden 5000 yıl gibi çok uzun bir zaman önce kayısı bu bölgede bilinmekte ve tarımı yapılmaktaydı Büyük İskender'in seferleri sırasında kayısı MÖ IV'yy'da Anadolu'ya getirilmiş yetişmesi için uygun iklim ve toprakları Anadolu'da bulunduğundan Anadolu kayısının ikinci vatanı olmuştur MÖ I Yy'da Roma ve Pers savaşları sırasında Ermeni tüccarlar tarafından önce İtalya'ya sonra da Yunanistan'a götürülmüştür İtalya ve Yunanistan'dan diğer Avrupa ülkelerine geçişi uzun yıllar almış 13 Yy'da İspanya ve İngiltere, 17 Yy'da da Fransa ve Amerika'ya da götürülmüştür Kayısı, coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her yerine dağılmış olsa da daha çok Akdeniz'e yakın olan ülkelerde Avrupa, Orta Asya, Amerika ve Afrika kıtalarına yayılmış ve burada yetişme alanları bulmuştur Dünya yaş kayısı üretiminde Türkiye birinci sıradadır Türkiye'yi İspanya, İtalya, birleşik devletler topluluğu, İran Fransa, Yunanistan ve ABD izlemektedir Bu birinci grup ülkelerin yaş kayısı üretimleri 100 bin tonun üzerindedir Birinci gruba Fas, Pakistan, Suriye, Çin, Güney Afrika, Macaristan, eski Yugoslavya, Romanya, Avustralya, takip etmektedir Dünya yaş kayısı üretiminin yaklaşık % 10-15'inin yapıldığı Türkiye'de 6 kayısı bölgesi bulunmaktadır Bu bölgeler;
Bu bölgeler içerisinde Malatya, Elazığ, Erzincan bölgesi dışındaki bölgelerin üretimleri sofralık tüketime yöneliktir Birinci bölgedeki kayısıların çoğunluğu kurutulmakta ve bu bölge dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık % 85-90'ını karşılamaktadır Kayısı, derin, iyi geçirgen, iyi havalanan, sıcak ve besin maddelerince zengin, kumlu, tınlı, humuslu toprakları seven bir meyvedir Ağaçlar kuvvetli, büyük, yayvan taç teşkil eder 8-10 metreye kadar boylanabilir Kışı soğuk, yazı sıcak iklimlerin meyvesidir Yaz aylarında nem oranının düşük olması meyvelerin kalitesi için önemlidir Kayısılar taze, kurutulmuş veya meyve suyu olarak bütün yıl boyunca tüketilebilen meyvelerdendir Kayısı yetiştiriciliği uzun vadeli ve pahalı bir yatırımdır Bu sebeple bahçe kurarken çok iyi planlama yapılmalıdır Yapılacak hata, toprak, para ve emek israfıdır Bu nedenle, bahçeler kurulmadan önce Tarım Kuruluşlarıyla sıkı işbirliği yapılarak, çalışmalara başlanılmalıdır Bahçe Yerinin Seçimi:
Dikime Hazırlık Kayısı bahçesi tesis edilecek arazi ilkbaharda krizma edilerek veya derince birkaç kez alt üst etmek suretiyle işlenir, toprak sonbahara kadar dinlenmeye bırakılır İmkanlar elverirse arazi tesviye edilmelidir Yamaç araziler, arazinin meyil durumuna göre teraslama yapıldıktan sonra bahçe tesisi yapılmalıdır Ağır topraklarda dönüme 2-3 ton kadar çiftlik gübresi serpilip sürümle toprağa karıştırılmalıdır Dikim Şekilleri Bahçe tesis edilecek yerin şekli, arazinin meyili, ara ziraatı yapılıp yapılmayacağı gibi durumlar göz önüne alınarak dikim şekillerinden biri tatbik edilir Ayrıca, toprağın verimlilik derecesi, sulama imkanları ve dikilecek kayısı çeşidine göre aralık verilir Kare Şeklinde Dikim En çok kullanılan dikim şeklidir Bu usulde dikilen ağaçların sıralar arası ve sıra üzeri mesafeler birbirine eşittir Bu mesafeler 10x10 veya 12x12 metre olarak uygulanmalıdır Uygulamada ilk sıra, tarla kenarından itibaren bir aralık boyunun yarısı kadar içeriden işaretlenir Bir aralık boyu 10 m bırakılacaksa tarla kenarından 5 m içeriden ilk işaretleme yeri tespit edilir Dikdörtgen Şeklinde Dikim Bu şekilde dikim ara ziraatı yapılmak istenildiğinde tercih edilir Dikdörtgen şeklinde tesis edilen bahçelerde sıralar arasındaki mesafeler, sıra üzeri mesafelerden daha fazladır Bu mesafeler toprağın yapısına göre değişmekle beraber ortalama sıra arası 12 m sıra üzeri 10 m olarak tesis edilir Üçgen Şeklinde Dikim Üçgen şeklindeki dikim, meyilli ve yamaç araziler için uygundur Bu usulde bahçe tesis etmek için fidanlar eşkenar üçgenin köşelerine dikilir Köşeler arasındaki mesafe 8 veya 10 m olmalıdır Fidan Seçimi
Dikim Zamanı Kış soğuklarının fazla olmadığı yerlerde sonbahar dikimi yapılmalıdır Çünkü;
Fidanın Dikilmesi
Aşı yerinin toprak hizasından 2-3 parmak yukarıda bulunacak şekilde dikim yapılmasıdır Malatya'da Yetiştirilen Kayısı Çeşitleri Malatya'da üretilen kayısı çeşitlerinin başında Hacıhaliloğlu çeşidi gelir Malatya'da üretilen kayısının % 90'ına yakını bu çeşitten yapılmaktadır Son yıllarda Kabaaşı, Soğancı çeşitlerinin de yaygınlaştığı görülmektedir Ayrıca Hasanbey, Çöloğlu, Çataloğlu, Şekerpare, Yeğen, Hacıkız, Paşamişmişi ve Turfanda diğer önemli Malatya kayısılarındandır Bu çeşitlerden Hacıhaliloğlu, Kabaaşı, Soğancı ve Çataloğlu kurutmalığa elverişli, diğerleri ise sofralık çeşitlerdir Kurutmalık çeşitleri diğerlerinden ayıran en önemli özellik, kuru madde oranlarının yüksek oluşudur Bu çeşitlerde kurumadde oranı % 24-30 arasında değişmektedir Diğerlerinde bu oran genellikle % 18-20'ye çıkmaktadır Kurutmalık çeşitlerden Hacıhaliloğlu, Soğancı, Çataloğlu ve Kabaaşı orta irilikte meyve oluşturmaktadır Kayısı çekirdeği kabuk ve içten meydana gelmiştir Meyve ağırlığının % 12'sini oluşturur Çekirdek içi bileşim olarak Glikozit, Amigdalin, Nişasta, Yağ ve benzeri maddelerden meydana gelmiştir Acı çekirdek ilaç ve kozmetik sanayiinde; tatlı çekirdek ise gıda sanayiinde kullanılmaktadır Çekirdek içi (tohum) alındıktan sonra, geriye kalan kabuk yakacak olarak kullanılmaktadır |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıAtatürk'ün Malatya'ya Gelişleri Büyük Önder Atatürk, Ege Vapuru ile 12 Şubat 1931 günü Mersin ilimize gelmiş, aynı gün saat 1800'de özel treni ile yeni hizmete açılan Fevzipaşa-Malatya demiryolunu takip ederek Malatya'ya gelmek üzere harekete geçmiştir 13 Şubat 1931 günü saat 1730'da Malatya garına gelen Atatürk, burada büyük bir törenle karşılanmış, halk büyük bir sevgi ve saygıyla bağrına basmıştır O gün ilimizin büyük caddeleri ve resmi daireler bayraklarla donatılarak şükranlarını ifade etmişlerdir Mustafa Kemal, trenden indikten sonra hem Malatya halkını görmekten duyduğu memnuniyeti ifade etmek, hem de demiryollarının önemini belirtmek üzere o dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye çekilmek üzere Malatya valisi sayın Mehmet Tevfik'e bir telgraf vermiştir Atatürk telgrafında şöyle diyordu; "Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine, Yeni yapılan tren yolu ile Malatya'ya vardığım bu günde size takip ettiğiniz pek isabetli imar faaliyetlerinden dolayı, bir daha tebrik ve takdirlerimi arz ederim efendim Malatya - 13 Şubat 1931 Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal" Tren garından ayrılan Atatürk, otomobile binmedi, İstasyon virajına kadar Malatya halkı ile birlikte yaya yürüdü Daha sonra yeni açılan Atatürk caddesini otomobili ile geçerek, bugünkü "Atatürk Evi ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü" binası olarak kullanılan o günkü adı ile "Türk Ocağı" binasına geldi Atatürk, burada halka hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi; "Malatya'yı görmek, Malatya'lılarla daha çok görüşmek için bu kadar zaman yeterli değildir İleride daha uygun bir zamanda belki Başvekil İsmet Paşa ile gelip, sizlerle görüşmek fırsatını bulurum" Malatya Belediye Başkanı Mustafa Naim (Karaköylü), Atatürk'e hiç olmazsa Malatya'da birkaç gün kalmasını arz edince; Atatürk demiryollarının önemini belirten şu konuşmayı yaptı: "Arkadaşlar, önemli bir ilimizin merkezine bizi getiren, demiryolu olmuştur Bugüne kadar bu önemli ve feyizli Malatya'ya gelmek isteyenler, bu medeni vasıtanın bulunmamasından dolayı isteklerine kolaylıkla muvaffak olamamışlardır Yeni eser bu genel isteği tatmin edecektir, ümidindeyim Türkiye Hükümeti'nin tespit ettiği projeler dahilinde belirli zamanlar içinde, vatanın bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır Bütün vatan bir demir kitle haline gelecektir Demiryolları memleketin tüfekten, toptan daha önemli bir koruma silahıdır Demiryollarını kullanacak olan Türk Milleti doğuşundaki ilk sanatkarlığının, demirciliğinin eserini göstermiş olmakla övünecektir " "Demiryolları, Türk Milletinin refah ve medeniyet yollarıdır" Geceyi Malatya'da geçiren Atatürk, 14 Şubat 1931 günü Adana'ya gitmek üzere özel treni ile Malatya'dan hareket etmiştir 12 Kasım 1937 günü Ankara'dan özel treni ile hareket eden Atatürk, 13 Kasım 1937 günü saat 940'da Sivas'a geldi Aynı gün saat 1110'da yeni açılan Sivas Malatya demiryolu ile Malatya'ya gelmek üzere Sivas'tan hareket etti 14 Kasım 1937 günü saat 13:00'de Malatya'ya ikinci defa gelen Atatürk, tren garında Malatya Valisi sayın İ Ethem Akıncı, Belediye Başkanı Sayın Teyfik Temelli, milletvekilleri, askeri yetkililer, öğrenciler, izciler ve Malatya halkı tarafından parlak bir törenle karşılandı Bu karşılama töreni sırasında 21 pare top atışı yapılarak Atatürk'e olan saygı ifade edildi Malatya garından şehre hareket eden Atatürk, 25 Mayıs 1937 günü temeli atılan ve inşaatına devam edilen Malatya Bez Fabrikası inşaat alanına uğramış, ilgililerden bilgi almış, biran önce bitirilmesi talimatını verdikten sonra İş Bankası Genel Müdürü Muzaffer Eriş'le görüşerek, Malatya'nın sınaı kalkınması ile ilgili bir rapor hazırlayıp kendisine vermelerini söylemiştir Buradan doğruca, inşa halindeki Malatya Devlet Hastanesi'ne gidilmiş, gereken bilgi alındıktan ve gerekli talimatları verdikten sonra Halk Evi'ne gelinmiştir Burada kısa bir süre kalan Atatürk ve yanındaki heyet, kendilerini görmek için toplanan halkın alkışları arasında otomobillere binerek istasyona gelmişler, saat 1400'ü biraz geçe "Yaşasın Atatürk'ümüz" sedaları ve alkışları arasında özel treniyle Diyarbakır'a hareket etmişlerdir Malatya Atatürk Evi Eski Halkevi binası 1981 yılında düzenlenerek Malatya Atatürk Evi olarak ziyarete açılmıştır Atatürk, Malatya'ya iki kez gelmiştirİlkin; Malatya'yı Adana'ya bağlayan Demiryolunun 1931 yılı başlarında tamamlanması üzerine Atatürk, 13 Şubat 1931 günü trenle Adana'dan Malatya'ya gelmiş, Malatya'da bir gece kalmıştır 1937 yılında Sivas Malatya Demiryolunun tamamlanması ile de 14 Kasım 1937 günü Sivas'tan Malatya'ya gelmiş, incelemelerde bulunarak aynı gün Diyarbakır'a hareket etmiştir Atatürk'ün Malatya'ya ilk geldiği zaman bir gece kaldığı eski Türk Ocağı, daha sonra Halkevi Binası'nın giriş katındaki iki oda, 1981 yılında Atatürk Evi olarak düzenlenmiştir Girişte, sağdaki ilk oda Atatürk'ün Halkevi'ni ziyaret ettiği sarada kullandığı masa ve koltukla döşenmiş, işlemeli bir sehpa konulmuştur Girişin solundaki odada, Atatürk Kitapları sergilenmiştir Kaynak |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımıİnönü Üniversitesi, 28 Ocak 1975 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 3 ay sonra yani 25 Mart 1975 tarihinde de Cumhuriyet Senatosu'nda kabul edilmiştir ve 3 Nisan 1975 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girerek 1872 Sayılı İnönü Üniversitesi Kanunu ile kurulmuştur Üniversitede ilk olarak 1975 yılında Temel Bilimler Fakültesi ve Eğitim Fakültesi kurulmuştur 28 Şubat 1977 tarihinde Temel Bilimler Fakültesi'nin Fizik, Kimya ve Matematik bölümlerine öğrenci alınmasıyla da fiilen eğitim ve öğretime başlanmıştır İnönü Üniversitesinin ilk meslek yüksekokulu olan Malatya Meslek Yüksekokulu, 1976'da Milli Eğitim Bakanlığı Örgün Yüksek Öğretim Daire Başkanlığına bağlı kurulmuştur 20071982 Tarih ve 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üniversitemize bağlanmıştır |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıTürkiye çapında kutlanan belirli günlerin yanı sıra,
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıBölükkaya Köyü--Pütürge Bu köyün insanları, secerelerden elde edilen bilgilere göre; İran'ın Horasan kentinden gelmiştirler Köydeki insanların çoğunun kökeni Ali'ye dayanıyor Dolayısıyla köyün insanları aleviliği benimsemişlerdir (Hızır Taşı-Hızırın Geldiği Yer Olarak Kabul Ediliyor) Elde ki kaynaklara göre; Muhammet'in vefatından sonra, 12 imam döneminde, Suudi Arabistan'dan göç eden, 12 imamdan İmam Rıza, ilk önce Horasan'a gelir Uzun bir süre sonra da, oradan göç ederler Göç edenlerin bazıları, Tunceli'ye, bazıları Sivas'a ve bazıları da Malatya'ya göç ederler Bölükkaya Köyü, Malatya Dağlarının Kuzeyinde ve tepelerin arasında bir köydür Karakaya Barajının yakınlarındadır Ayrıca, civarında Karşıyaka, Kızılkaya köyleri vardır Etrafı ağaçlıktır (Hasan Baba Türbesi) Köyde, en başta kayısı üretimi olmak üzere, bunun yanında Buğday üretimi de vardır Köyde, gezilecek yerleri vardır Ancak, Nemrut Dağı'na yaklaşık 3 saatlik uzaklıktadır Ayrıca, köyün dağında, çok güzel yerler vardır Köyün, en yüksek tepelerinden olan bir tepeye "Ziyaret" denmektedir Burada, küçük çaplı bir türbe vardır Bu türbe de Evliya Hasan Baba, yatmaktadır Hasan Baba, hakkında ki bilgiler yok denecek kadar azdır (Nemrut Dağının görünümü) Köyde, her ailenin arazisi var denebilir Köyde ki tarımcılık, değişim göstermiştir Özellikle, son yıllarda bu köyde ki kayısı üretimi azalmıştır Birkaç yıl öncesine kadar 2000 m2 lik alandan en az 40 kasa dolusu kayısı çıkarken özellikle 2007-2009 yıllarında, bu üretim yarıya düşmüştür Bunun sebebi olarak ise, son yıllarda ki anormal kuraklık ve iklim değişimleri gösterilebilir (Köydeki Evlerden Bir Tanesi) Hayvancılık ise, çok büyük bir düşüş göstermiştir 1990 yılından önce, köyde ki hayvanların sayısı, 150'i aştığı düşünülüyordu Ancak, şimdi ise bu sayı 15'i geçmediği tahmin ediliyor Bunun sebebi ise; 1990 tarihinden sonra, artan yoğun göçler ile köydeki nüfus düştüğü için, hayvancılık büyük bir düşüş göstermiştir (Köydeki Evlerden Birinin İçinden Bir Bölüm) Köyün ulaşımı, özel servislerle olmaktadır Köyün, en az 4 tane servisi ve 2 tane taksisi vardır Pötürge'nin, garajından kalkan bu servisler, her gün ve ehr saat başı, köye ulaşımı rahatlıkla sağlamaktadır Ancak, köyün yolu çok uzun ve engebeli olduğu kadar, uzun bir kısmı asfaltsızdır Bunun nedeni ise; yolun bu kısmının, dağlık arazilerden geçmesidirAncak, köye ait olan tüm yollar asfaltlıdır 1990 tarihine kadar, köyde elektrik yoktu Daha sonra, köyün her yerine elektrik bağlandı Ayrıca, köyün su sorunu yoktur Uzun zaman önce, saygın bir muhtar olan Hacı Mustafa Doğan, köye çeşmeler getirmiştir Köyde çeşme boldur Köyde, telefon ve internet bağlantısı vardır Kanalizasyon Hattı da vardır Ayrıca, köyde gelişmiş ilkokul vardır Okulda, Bilgisayarlar ve ısıtmalı sınıflar bulunuyor Köyde ki öğrenci sayısının, sadece 12 civarında olduğu biliniyor Köy için asfaltlı yollar vardır Malatya'da ki en gelişmiş köylere örnek olarak bu köy gösterilebilir Çünkü; her eve telefon, su, elektrik ve kanalizasyon vardır Ayrıca, köyün tarlalarının bazılarında fiskeli sulama sistemi vardır Ayrıca, yolları asfaltlıdır Uyarı : Çok sevdiğim birisi için bu köyü özellikle ayrıca anlatmak istiyorum Umarım okuyordur Resim pek yok ama |
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi Tanıtımı |
08-04-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
4*4 Lük Şehir (44) | Kayısı Kenti Malatya | Tarihçesi TanıtımıBelediye Binası Yapım Aşamasındayken Belediye Binasının Arka Tarafı Günpınar Şelalesi Hasan Gazi Türbesi Aqua Su Parkı İnönü Üniversitesi Kampüsü Kanal Boyu Mevsimlerden Kış Kanal Boyu Mevsimlerden İlkbahar Kanal Boyu Mevsimlerden Sonbahar Kanal Boyu Mevsimlerden Yaz Malatya TOKİ Evleri Sanayi Bölgesi Şerbet Çeşmesi - (Ramazan ayında iftardan sonra bu çeşmeden şerbet akıyor) |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|