Prof. Dr. Sinsi
|
Kayıp Masallar (Bir Varmış Bir Yokmuş) | Yörüklerden
Bir Varmış, Bir Yokmuş
Kayıp Masallar

Bir Yörük Tekerlemesi
Evvel biz üç kişiydik Gede gede üç eve vardık İkisi yıkık mıkık, birinin de dört duvarı yok Dört duvarı yoğun içinde üç adam yatıyor İkisi ölü mölü, birinin heç canı yok Heç canı yoğa bir depik vurduk Sen emret, biz tutalım dedik Ben emredip siz tutacağsanız kundaksız tüfeği alın dedi Anasından doğmadık, bitmedik, tespih dibindeki tavşanları vurun gelin dedi Gettik, vurduk, geldik Bir garıya gazan istemeye vardık Üç tencere verdi garı İkisi delik melik, birinin dibi yok Dibi yoğa gattık, ocağa goduk Pişiyor, biraz pişti Bunun kapağını bir açalım, tuzuna bir bakalım dedik Kapağını açtık Patladı, gaçtı davşan Bundan yok bize bir hayır dedik Bir al horozum var, bir de bal horozum var Al horoza bir gem taktım Üstüne bindim Çarşıya vardım Orda da bir değirmenci var Eey! Arkadaş, biz bunu ne yapacağız dedik Değirmenci dedi, geri dep geri geri (çuvala geri koy) Orda da bir ceviz ağacı var Taşlayı taşlayı ettiler bir tarla Tarlaya tuttuk bir karpuz ektik En büyüğü Hindistan cevizi gibi, en güççüğü eşek sıpası gibi Birini yuvarlaya yuvarlaya kölgeye (gölgeye) getirdik Kel anamın başı pekmez, çalarım çalarım ötmez, goca garılara gücüm yetmez, himdiki (şimdiki) devire akılım yetmez…
Yayık Soğutan

Bir ağanın Akgül adında bir kızı varmış Bir de ağanın Mehmet adında çobanı varmış Mehmet çok güzel goval (kaval) çalarmış Govalı dillendirirmiş Yani o kadar güzel çalarmış Öyle ki goyunlar onun çalışından her dediğini anlarmış Oğlan karşı tepelerden goval çalarmış, Akgül’e söylemek istediklerini hep böyle söylermiş Kız da oğlan ne söylerse anlarmış
Bir gün sürüyü eşkıyalar basmış Goyunları çalacaklarmış Mehmet’i de kolundan bağlamışlar Mehmet demiş ki, siz beni öldürmeye öldüreceksiniz de müsaade edin ölmeden önce bir goval çalayım, sonra bildiğinizi yapın Çoban başlamış govalı çalmaya Akgül de sabah yayığı kurmuş, yayık yayıyormuş Oğlanın kavalını duyuyor Gız govalı dinlerken yayık soğumuş gitmiş
Akgül’üm ağla akbeli bağla Kara köpek kan kustu Kıl bağcık kolumu kesti Eşkıyalar sürüyü bastı Tabii eşkıyalar bunu anlamamış Ama kız hemen anlamış Babasına kakıve (kalkıver) baba demiş, eşkıyalar sürüyü basmış! Babası, gızım nerden öğrendin, naal (nasıl) öğrendin demiş Mehmet goval çaldı, govalın içinde söyledi demiş Ağa fedailerine geliverin, gidiverin etmiş Çevirmişler eşkıyaları, belde yakalamışlar Eşkıyaları cezalandırmışlar
Ağanın çevresindekiler, Akgül’ü Mehmet’e vermelisin demişler Ağa, olur mu hiç, ben de ağa olayım çobanıma gız vereyim, olmaz demiş Bu sefer, ağa verelim, demişler Bak senin sürünü kurtardı Bu, bunun hakkı, demişler Neyse, ağayı yola getirmişler Ağa, bir şartım var demiş Mehmet şartımı kabul ederse kızımı verdim gitti
Şartın ne demişler Üç gün goyuna tuz yedirecek, su içirmeyecek Üç günün ardından goyunu dereye sürüp goval ile geri döndürürse gızımı verdim gitti demiş Mehmet’e ne dersin demişler Mehmet bir deneyelim demiş Tuzu bir gün vermişler, iki gün vermişler Üçüncü gün de verip goyunu dereye sürüyorlar Çoban taşın üstüne oturup govalı eline alıp bir çalmış Goyun suyu hiç içmeden geri dönmüş Bir kara goyun, tek bir kara goyun, ayağını suya batırırmış, çekermiş Batırırmış, çekermiş İçmemiş de üç sefer ayağını indirmiş, çıkarmış Adamlar bunun bir hikmeti var demişler Mehmet’e sormuşlar Mehmet bu kara goyunun ayağını batırıp batırıp suyu içmediğinin bir hikmeti var Nedir bu? Mehmet, goyun sağarken Akgül’ü biceez (bir kere) öptüm Ondan oldu, demiş Ondan sonra ağa da kabul etmiş Kırk gün kırk gece düğün etmişler
Kaynak Kişi: Abdullah Aydın (Honamlı Yörüğü, Yağcıoğlu Köyü, Polatlı, Ankara)
|