|  | Türbanı Nereden Aldık? |  | 
|  08-03-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türbanı Nereden Aldık?Türbanı Nereden Aldık?  Gazeteci, “Türban…” diye söze başlayınca, Başbakan uyardı: “Başörtüsü…” Biz de yıllardır bu iki örtüyü aynılaştırmaya çalışanları uyaralım: Başörtüsü ile türban kesinlikle eşanlamlı değildir  Dahası kullanılma biçimleri  de aynı değildir   Başörtüsü, Azerice gibi kimi lehçelerde de olan Türkçe bir sözcük  Adı üstünde, başı örter  Kadınların yüzyıllardan bu yana  kullandıkları bu örtüyü erkekler de harmanda tozdan, kışın ayazdan korunmak için  bazen kullanırlar  Anadolu’da kadınlar başını bir yazma ya da tülbentle  örterler  Biz, öteden beri başka dillerden aldığımız sözcükleri daha çok  severiz  “Pamuktan, ince ve seyrek dokunmuş hafif ve yumuşak bez” olan  tülbenti, Farsçadan almışız  Anadolu’da en çok ve en sık kullanılan örtüdür  tülbent  Gerçekte bir tür “yazma”dır  Yazma da “Bohça, yemeni, başörtüsü,  yorgan gibi şeyler yapmakta kullanılan, üstüne boya ve fırça ile ya da tahta  kalıplarla desen yapılmış bez”dir ve bu bezden yapılan başörtülerin  renkleri, desenleri, kıyılarındaki oyaları kadınlarımızın yaratıcığını yansıtır  Avrupa ile ilişkilerin sıklaştığı bir dönemde, o dönemin “entel”leri başörtüsünü  küçümsemiş, sıradan bulmuş olacaklar ki bu kez her tür kumaştan fabrikalarda  dokunan Fransızca “eşarp” girmiş dilimize   Eski, sararmış resimlere baktığımızda, anasından atasından gördüğü gibi giyinen ninelerimizi ilkin yazmalı, tülbentli görüyoruz  Sonra “eşarp”lı olanlar giriyor resimlere  Eski  resimlerde çoktandır “türban” diye adlandırdığımız örtü türünü görmek, en  azından çoğumuz için olanaklı değil  Ben 60 yaşımdayım; 95 yaşında ölen babaannemin,  köyümüzdeki ve kasabamızdaki, beş altı yıl yaşadığım gecekondu mahallesindeki  kadınların başında böyle bir örtü türünü hiç görmedim  Gören varsa beri gelsin!  Ama şimdilerde gecekonduda oturan, geçen yıl alnına düşen perçeminden sakınmayan  ve başkalarının evini temizleyen Ayşeler kaynana, Elifler koca baskısıyla  başörtüsünden “türban”a geçiyorlar  Fildişi kulesinden çıkıp işine, gazetesine  ya da bir TV kanalına dek giderken yorulan özgürlükçü kadınların kulakları  çınlasın! İstediği gibi örtünmek özgürlükmüş ya; görünen görünmeyen eş, baba, kardeş, emmi dayı ve komşu baskısıyla her kesimden  kadın, artık tek tip örtüsüyle sokakları dolduruyor   Anadolu’nun birçok kentine, ilçesine çok gittiğim için gözlemlerim beni ve aynı gözle bakanları doğruluyor  Son 15-20 yıl içinde “gelenek” diye savunulan ve AKP iktidarıyla  iyice yaygınlaşan bu örtünme biçiminin “siyasal simge” olduğuna inanıyor,  “türban”ı “kadınlarımızın geleneksel örtüsü” gibi göstermeye çalışanları  anlamakta zorlanıyorum  Nitekim sözlükler, kaynaklar, eski resimler ve anılar da  benim gibi düşünenleri doğruluyor  Ayrıca “türbanlı” pek çok kadına sordum;  anne ve babalarının annesi, yani büyükanneleri gerçekten böyle mi örtüyordu  başını? Yanıt yok; çünkü ninelerin başında böyle bir örtü yok… Türban “Türban” sözcüğünü de Fransızcadan almışız, günümüzdeki Fransızca-Türkçe sözlüklerin çoğu sözcüğü, “sarık” ya da kadınların başlarına sarığa benzer biçimde sardıkları örtü olarak da tanımlıyorlar  Türkçede halk adlandırması yaygındır; halk “buzdolabı, biçerdöver, çekyat,  dolmuş…” gibi onlarca sözcük yaratmıştır  “Türban”a karşılık bulmakta da  gecikmedi ve “sıkmabaş” dedi  “Sıkmabaş” pek çok yazı ve yapıtta yer alınca,  doğallıkla sözlüklerimize de girdi  Kenan Evren’in kurduğu Türk Dil Kurumu bu  sözcüğü, “İnce kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir tür baş örtüsü” diye;  Dil Derneği de “İnce kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir tür başörtüsü,  sıkmabaş” biçiminde tanımlıyor  Kenan Evren’in kurduğu Türk Dil Kurumu 2005 baskılı sözlüğünde, “türban”a açıkça “sıkmabaş” diyemiyor; ama “sıkmabaş”ı, “1  Kadınların ince bir kumaşla saçlarını sararak yaptıkları bir saç bağlama  biçimi  2  Bu biçimde taranan saçın bir örtüyle tamamen kapatılmış hâli  3  Bu  biçimde giyinen kimse” diye tanımlıyordu  Sonradan siyasetin akışına bakarak  tanımdaki 3  anlam olan, “Bu biçimde giyinen kimse”yi çıkardı   Şimdi bir kadın, “başörtüsü olan hemşirelere daha çok güvendiğini” söylerken, Başbakan “Velev ki siyasal simge…” derken, başka siyasetçiler, “geleneksel örtü” masalı anlatırken, “türban”ı “başörtüsü” ile eşanlamlı kılmaya çalışan aydınlara ne demeliyiz? Hepsinin ninesi Avrupalı değil ki… Futbol seyircisi gibi, “Hakeme gözlük” diye bağırsak, ayıp kaçar! Çünkü bugün başörtüsüyle eşitlenmeye çalışılan “türban” takanlara bakıyoruz; neredeyse bütün kadınlar aynılaştı… Tek tipleşti… Büyük örtünün altına, bütün saçları içine alan ve takke gibi başa geçirilen, bir parçası ve rengi alından görünen, bu baş bağlama biçimi bütün kadınlarda aynı… Yalnız “türban” dışındaki giyinme biçimi epeyce değişti; artık boz renkli uzun pardösüler yok… Modacı işini biliyor; kadının üstünden her türlü tüketim para ve “ikbal” sağlıyor çünkü   Kendine “türban”la yol açan siyasetçilerin, büyük büyükannelerinin resmini görmek istiyoruz! Görmesek de biliyoruz; çünkü hemen hepsi ya yazmalı ya tülbentliydi… Eşarp taktılar sonra… Tıpkı bizimkiler gibi… İstanbul gibi kentlerde bir dönem şapka giydi kadınlar; ama “türban” değil, başörtüsü vardı başlarında  Kadınlarımızın başını simgeselleşen bir örtüyle bağlama kavgası verenler kim? Kadının saçı başı, kaşı gözü, genel anlamda da inançlar üstünden siyaset yapanlar… Bu örtünme biçimi yaygınlaşmadı diyenler kusura bakmasın; onlara “Hakeme gözlük” demek bile az… Bugünlerde ilköğretimlerin önünden geçsinler; okul çıkışında telaşla örtünen parmak kadar kızları görsünler… Sonra düşünsünler… Bugün üniversite, yarın lise, öteki gün ilköğretimler… Sonra tüm analar ve anaokulları… Bütün kadınlar TV’lerde “ahkâm” kesenler kadar şanslı değil ki… Sevgi Özel Odatv  com | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |