Prof. Dr. Sinsi
|
Allah'ı İnkar Etme, Allah'ın Varlığını Kabul Etmeme, Allah'ı Reddetme, Ateizm, Ateist
ateizm, ateist devamı  
Tabii o zamanlar psikoloji ve psikanaliz üzerine bugünkü kadar bilgi sahibi değildim Ama olayları bugün sahip olduğum psikoloji ve psikanaliz bilgi ve deneyimlerin gözlüğü ile değerlendirecek o zamana ait epey belge hafızamda bulunmaktadır
Öncelikle, bu görüşlerini sınıf ortamında ve arkadaşları çevresinde söyleyerek bizden daha çok özgür ve bağımsız olduğunu ifade ediyordu Bizden üstün oluğunu dolaylı bir biçimde vurgulamış oluyordu Arkadaşım böyle bir tavırla bize adeta “Ağzı süt kokan çocuklar!” diyerek hakaret ediyor, üstünlük duygusuna doyum sağlıyordu Bu vurgu ile karşı cins karşısında bir hayranlık uyandırmayı amaçladığını düşünmememiz için ortada bir neden yoktur Bu da ona büyük bir psikolojik doyum sağlıyor olsa gerekti Öyle yakışıklı; güçlü, kuvvetli birisi olmadığı gibi zengin bir ailenin çocuğu da değildi İçerisinde bulunduğu bu koşullarla karşı cinsin ilgisini çekemezdi Aksine bunlar karşı cins için itici şeylerdi Her genç kız haklı olarak yakışıklı; güçlü ve zengin bir erkek arkadaşın hayalini kurar
Sonra, arkadaşım Ateist olduğunu söyleyerek o yaşlardaki her genç gibi ebeveynlerden farklı bir kişilikte, özellikle özgür ve bağımsız bir durumda olduğunu ifade ederek üstünlük duygusuna başka bir açıdan da doyum sağlıyordu Aslında arkadaşım her gençte olan ebeveynle, toplumla ve onların değerleriyle çatışma içerisindeydi Onun anne ve babasıyla ilişkisinin kötü olduğunu belirtmiştim Kuşkusuz her gencin o oranda ve yoğunlukta olmasa da böyle bir çatışmayı yaşamasını bekleriz Bu gayet doğal bir durumdur İnsan gelişmesinde bir psikolojik evredir Ama o, bu çatışmayı dinsel alana da taşıyordu, Allah’ın (c c ) varlığını inkar ediyordu, O’ndan herhangi bir yardım ummak istemiyordu
Daha sonra başka Ateistleri de tanıma imkanım oldu Nedense Ateistler hakkındaki yargım hiç değişmedi Bu sefer bu yaşı ilerlemiş Ateistlerin çatışma alanları toplumsal gerçekler ile Allah’ın (c c ) emir ve yasakları idi Kimisi yaşamda umduğu zenginlik ve refaha kavuşamadığı için varlıklı insanların malına ve paralarına ortak olmanın tek yolunun Allah’ı (c c ) inkar etmek olduğunu düşünüyordu Kimisi Allah’ın (c c ) emirlerini yapmamanın ve yasaklarından kaçınmamanın verdiği ruhsal sıkıntıyı üzerinden atmak için Allah’ın (c c ) varlığını yok sayıyordu
Ateizm olgusu A Adler’in Bireysel Psikoloji ekolüyle daha iyi incelenebilir kanısındayım Bilindiği üzere A Adler bireyin hayat içerisindeki tüm faaliyetlerini ve çatışmalarını aşağılık kompleksinin seçilen bir hayat tarzıyla üstünlük kompleksi biçiminde telafi edilmesiyle izah eder Gerçekten bu yaşa değin gözlemlerimden artık o kadar net bir biçimde kavradım ki, Ateizm’in dayandığı psikolojik mekanizmanın temelinde üstünlük kompleksinin olduğunda hiç kuşkum kalmadı İlgili kişiler yaşamlarında aşağılık kompleksi duydukları çeşitli olayları, olguları düşünmemek, daha doğrusu dikkati bunların üzerinden çekmek amacıyla Ateist olurlar Psikolojik amaçları toplumun, bireylerin kendisini ezebilecekleri bazı zaafları ve kusurları gözlerden saklı tutmaktır Dikkatleri Ateizm gibi soyut bir kavramda toplayarak ne kadar değişik, renkli, zeki, kültürlü ve entellektüel birileri olduklarına vurgu yapmak isterler Lise arkadaşımın tek derdi de buydu Ateist olduğunu söyleyerek dolaylı bir yolla genç kızlara kur yapıyordu, ayrıca biz arkadaşlarına da hakaret ederek üstünlük duygusuna doyum bulmaya çalışıyordu Daha sonra tanıdığım Ateistler de başkalarına karşı, o lise öğrencisi gibi toy ve acemi olmasa da, aynı anlama gelen farklı bir tavır ve tutum takınmışlardı
İnanç, gerek bireyin gerekse toplumun en önem verdiği, dokunulmaz ve saygın bir alandır Bir Ateist bu konuda toplumun genelinden farklı olmakla sıradan insanların hayalinde bile göremediği bir entellektüel düzeye ulaştığını sanır Ona göre diğer insanlar anne-babalarından devraldıkları inancı sorgulayacak cesarete ve düşünsel düzeye sahip değillerdir Güya insan Ateizm ile kendi varoluşunu kendisi gerçekleştirmiş olur Bu da Nietszche’nin tabiri ile “üst insan”ın kimlik özelliğidir Halbuki bir insan anne-babasından devraldığı Müslümanlık dinini sorgulayarak onlardan daha dindar bir çizgi belirleyebilir Varoluşunu gerçekleştirmesi adına daha doğal ve anlamlı bir çizgiyi sürdürebilir Nedense anne-babaya, dine, toplumsal değerlere karşı çıkmak, aykırı düşmek daha dikkati çektiği ve nefsi okşadığı için insanlar bu tür yollara kayabilmekte, bunların etkisi altına girebilmektedirler Oysa bir insanın İslam dini ile barışık olması onu kendisinin ve evrenin yaratılış amacına götürecek, sadece kendi varoluşunu değil her şeyin varlık amacını kucaklayan bir bütünlüğe ve evrenselliğe ulaştıracaktır
Kuşkusuz çağımızın pek çok sanat dallarına ve düşünsel eserlerine sinmiş olan Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm) felsefe akımının da Ateizm’in yaygınlaşmasında payı çok büyüktür İlgili felsefe ekolünde dindar filozoflar da bulunmakla birlikte Ateizm’i bir yeni inanç sistemi olarak sunan ve bunun havarisi kesilenler daha çoğunluktadır Kendini özgürce var etmek adına bu filozoflar dine saldırmayı da bir maharet bilmişlerdir Kuşkusuz insanın anne-babasından, toplumdan devraldığı inancı sorgulaması dinimizin de bir emridir Ama bu filozofların yaptığı şey sorgulamaktan ziyade isyandır Anlamak yerine önyargılı bir biçimde reddetmektir Varoluş olarak da kutsadıkları özgürlük, birtakım bencilce zevklerin tatmininden ve kimseye bir yararı olmayan düşüncelerden başka bir şey değildir Dahası, gözlere ve gönüllere en çok hitap eden, insanların en çok ilgi ve beğenisini çeken insanın her eyleminden sorumlu olması, insanı eylemlerinin var etmesi gibi parlak düşünceleri de lafta kalmaktadır Aslında bu düşünceler kutsal kitaplardan aşırılmıştır Yeni hiçbir tarafları yoktur İlahi kitapların hepsi, özellikle Kuran-ı Kerim insana zaten bu düşünceleri aşılamaya çalışır
Kuran-ı Kerim insanı her ameliyle (eylemiyle) öyle bir sorumlu tutar ki, bu sorumluluk süreci, dünya yaşamını, ölümü, kabri, ölümden sonraki ebedi hayatı da içine alır Mahşer gününde bu ameller defter olarak insanlara takdim edilecektir Oysa varoluşçu filozoflar bu sorumluk anlayışını sosyal ve hukuk yaşamlarına bile aktaramazlar İşlediği bir suçu savcıya başvurup itiraf eden bir varoluşçu filozofa hiç rastlanmamıştır Oysa pek çok sahabe bizzat peygamberimize (s a s ) gelerek suçlarını itiraf edip cezalarını çekmişlerdir Bunlar içerisinde zina gibi dini açıdan ağır bir suçu işleyip recm (taşlanarak öldürülme) cezasını alanlar da olmuşlardır Tabii onların terk derdi, yaptıkları günahların (kötü eylemlerin) sorumluğunu duyup bundan temizlenmekti Ahirette Allah’ın (c c ) karşısına ak pak olarak çıkmaktı
İnsanın iyilik yapması doğasından gelmez İnsan iyilik yapmak için kendisini aşmak zorundadır Çünkü insan doğası (nefsi) cimri, bencil yaratılmıştır Onun için her iyiliğimizin altında bir çıkar vardır Bencil, cimri doğamızı (nefsimizi) aşıp da iyiliğe (ruhumuzun eğilimine) ulaşmak büyük bir mücadeleyi gerektirir Bu açıdan her insanın hizmet ve mal üreterek iş hayatında toplum yaşamına yardımcı olması, katkıda bulunması bir iyiliktir Bilindiği üzere dinimizde ibadetlerini yapan bir insanın çalışma yaşamı da bir ibadet hükmünde değerlendirilir Tabii iyiliklerin en ideali Allah (c c ) rızası için iş yapmaktır Bu, dünyevi bir çıkar gözetmeksizin Allah (c c ) yolunda nefsin cimri ve bencil doğası ile büyük bir mücadele yapılması demektir İşte gerçek varoluş, varoluşçuluk budur Bunun dışında insanın dünyevi çıkarların üzerine çıkmasını beklemek o insanı aptal yerine koymakla eşanlamlıdır
Ateizm’in bilimsel temelini Darwin’in “evrim kuramı” oluşturur İnsanın maymundan geldiği düşüncesi Ateistler için inançlarının iman esasıdır Oysa Darwin’in kuramlarını doğrulayan bir bulguya hiçbir zaman rastlanmamıştır Türler arasında keskin çizgi, her ele geçen fosilde tespit edildiği gibi maymunla insan arası bir varlık ne günümüzde ne de tarihte söz konusu olmamıştır
Ateistlerin Darwin’in evrim kuramına dört elle sarılmalarının elbette bir kısım nedenleri olabilir: Bunlardan biri de hayvanın insandan daha özgür ve bağımsız oluşudur Bir Ateist kendisinin maymundan türediğini iddia ediyorsa bununla bir maymun kadar çirkin olduğunu anlatmak istemiyordur elbette Doğadaki maymunun özgür ve bağımsız yaşamına imrendiğini vurgulamayı, toplumun, özellikle dinin onun yaşamına koyduğu emir ve yasaklarla bunları elinden almak istediğini yada kısıtladığını belirtmeyi amaçlamış olabilir Tabii tüm Ateistleri böyle değerlendirecek ölçüde elimizde bir çalışma ve anket mevcut değildir Çevremde tanıdığım bir kaç Ateist’ten hareketle böyle bir yargıya ulaştığımı özellikle belirteyim
Ateistler Allah’ın (c c ) varlığını inkar ederek Allah’ın (c c ) kimi sıfatlarını doğaya, doğa yasalarına ve olaylarına yansıtırlar Örneğin evrenin ezeli ve ebedi olduğuna inanırlar Bu yönüyle Ateizm materyalist bir dünya görüşüne sahiptir Yaratılışı, olay ve olguları, kavramları maddesel bir yaklaşımla, determinist (neden sonuç ilişkisi ile) bir görüşle açıklar Doğaya, doğa yasalarına ve olaylarına atfettiği ilahi sıfatlarla bunların yaratıcı olduğunu düşünürler: Onlara göre, içerisinde insan da olmak üzere tüm canlılar doğanın, doğa yasalarının ve olaylarının sonucu tesadüfen ortaya çıkmışlardır Allah (c c ) diye bir yaratıcı güç yoktur Her şey önce tek bir hücrenin meydana gelmesiyle başlamıştır Doğadaki tüm canlı varlıklar bu tek hücrenin evrimleşmesiyle meydana gelmiştir İnsan bu evrim zincirinin son halkasıdır Onun için mükemmeldir Düşünür ve hayal kurar Allah’ı (c c ) -haşa- insan zihni yaratmıştır
Oysa bilim, maddeden bu tek hücrenin meydana gelmesini onaylamamıştır Onca yapılan deneyler bunun imkansızlığını kanıtlamıştır Yaşam, Allah’ın (c c ) el-Hayy güzel isminin tecellisi ile meydana gelmiştir Fosil bilimin de kanıtladığı gibi her canlı tür de müstakil olarak yaratılmıştır Yani tek hücrenin evrimleşmesi ile diğer canlı türlerinin meydana geldiği iddiası da bilimsel değildir
Materyalizm ile eski kavimlerde ve bugün ancak yerlilerde görülen Putperestlik dini arasında bir ilgi bulunmaktadır Çünkü temelde her iki inanç sistemi de maddeye aşkın bir anlam, bir kutsallık yüklemektedirler Yalnız, putun kutsanması ve Allah (c c ) ile insan arasında ilişki kurması olarak tanımlanabilecek Putperestlik dini, materyalizmden biraz daha insaflı görünmektedir Çünkü Kuran-ı Kerim’deki onlarca ayet-i kerimeden de biliyoruz ki Putperest Araplar, Allah’ın (c c ) varlığını inkar etmiyorlardı Putlara da kendilerini Allah’a (c c ) yaklaştırsınlar diye tapıyorlardı Oysa materyalizmde Allah (c c ) inkar edilmekle kalmıyor, O’nun sıfatları ve güzel isimleri maddeye yansıtılmaktadır Yine Putperestler sadece birkaç nesneyi kutsallaştırırken materyalistler her maddeye, evrenin her atomuna kutsal bir anlam kazandırmaya çalışmaktadırlar
Her ne kadar Ateistler bilimsel olmak için determinist bir görüşe bağlı olmaya özen gösterseler de dayandıkları bilimsel kuramların (Örneğin evrim kuramı; yaratılışın, canlı varlıkların akıl ve mantığın aciz kaldığı, herkesi şaşırtan ve hayran bırakan özelliklerinin, güzelliklerinin, mükemmel oluşlarının tesadüfe bağlanması… gibi ) birer varsayım bile sayılamayacak denli gerçeklikten, mantıktan uzak oluşu, onların ciddiye alınmamalarına neden olmuştur
Ateistler, insanların Allah’a (c c ) ve dine gereksinim duymalarının nedeninin doğayı, doğa yasalarını, olaylarını anlayamamanın verdiği acziyet ve korku duyguları olduğunu düşünürler İnsanlık tarihini genellikle ilkel devir, dinsel devir ve bilim devri olarak üçe ayırırlar Bilim devrinde dinin gerekli olmadığını savunurlar Bir zamanlar dinsel olarak açıklanan kimi kavram, olay ve olguların şimdi bilimsel birer anlamları olduğunu düşünürler Bu yönüyle Ateizm’in manevi yönünü pozitivizm tamamlar Ateistler pozitivist felsefenin bu düşüncelerinin arkasında bilime dayandıklarını sanırlar Bilimsel bir düşünceye sahip olduklarını savunurlar Oysa ortada olan bilim değil bilim üzerine yapılan bir felsefedir Bu bilim üzerine yapılan felsefe ise bilimsel hiçbir temele dayanmamaktadır
İnsanlık tarihi boyunca çeşitli dönemlerde bireysel olarak Allah’ın (c c ) yokluğunu dile getiren kişiler olsa da bunun sistemli düşünceler bütünü olarak dile getirilişi on sekizinci yüzyılda olmuş ve Ateizm felsefe sözlüğüne ancak on dokuzuncu yüzyılda girmiştir Ondan önce dünya düşünce tarihinde bazı kişilerin (örneğin Ömer Hayyam gibi) Ateist olduğu ileri sürülse de bunların inançlarının tam olarak bilinemeyeceğini de iddia edebiliriz ve daha ziyade Deist bir inanca sahip olduklarını düşünebiliriz Peygamberler Ateist toplumlara değil, -ki yeryüzünde böyle bir toplumun tarih boyunca olmadığını belirtmeye gerek yoktur sanırım- genellikle Putperestlere (Allah’a [c c ] şirk koşanlara) gönderilmiştir
Çağımızda materyalist dünya görüşü, toplumsal yaşamda ilahi dinlerin emir ve yasaklarına saygı gösterilmemesi, insanların dünyanın gelip geçici zevklerine olan aşırı talepleri gençliğin büyük bir kısmını inanç ve maneviyat buhranına sürüklemiştir Artık gençlerin önemli bir kısmı, İslam dinini zamanı ve uygulaması geçmiş bir yaşam tarzı olarak görmektedirler Yaşamlarının Allah’ın (c c ) emir ve yasakları ile sınırlanmasına itiraz etmektedirler Bağımsız ve özgür yaşam adına sigara içme, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı gibi birtakım kötü alışkanlıklara yönelmektedirler, iç dünyalarındaki din ve maneviyat boşluğunu bu maddelerin verdiği geçici keyiflerle dindirmeye çalışmaktadırlar Kuşkusuz bir Müslüman’ın Ateist olması o kadar kolay bir biçimde gerçekleşmemektedir Gençler, önce Teist, sonra Deist bir yaklaşımla dini yaşamlarından uzaklaştırıyorlar, artık dinden tamamen soyutlandıkları zaman Ateist olduklarını söyleyebilmektedirler Dinden uzaklaşma bu noktada da kalmamaktadır Tüm dünyada olduğu gibi son yıllarda ülkemizde de kendilerini Satanist olarak tanıtan gençler, Allah (c c ) yerine Şeytan’a tapmakta ve buna kedi ve çeşitli varlıkları kurban kesmektedirler Hatta bu vahşet genç kızları Şeytan’a kurban etmeğe kadar ulaşmaktadır
Agnostizm (Bilinemezcilik), Allah’ın (c c ) varlığı ve yokluğunun kanıtlanamayacağını iddia eden bir felsefi görüştür Agnostizm’e göre, insan duyu organları ile elde ettiği bilgilerle düşünür Allah (c c ) duyu organları yolu ile algılanamadığına göre O’nun üzerinde düşünmek, varlığını yokluğunu kanıtlamak boşuna bir uğraştır Bu yüzden bu konu hiçbir zaman bilinemez Agnostizm, genellikle Ateizm ile aynı kefeye konur Aslında Allah’ın (c c ) varlığının, yokluğunun bilinemeyeceğini iddia etmek ile Allah’ın (c c ) yokluğuna inanmak arasında bir basamak fark bulunmaktadır Yani Agnostizm, Ateizm’i meşrulaştırmak için bir gerekçe olarak düşünülebilir Bu gerekçe güya bilimsel bir temele dayanmaktadır Oysa tüm olgular duyu organlarımıza hitap etmez Örneğin havadaki oksijeni, karbondioksiti duyu organlarımızla algılayamayız, ama bilimsel olarak varlıklarını ispat edebiliriz Yine maddenin en küçük yapı taşı olan atom bu konuda hemen akla gelen örnektir Atomu hiçbir duyu organıyla algılayamadığımız gibi gelişmiş hiçbir teknolojik alet de bize bunda yardımcı olamamaktadır Atomun varlığı için birtakım mantıksal çıkarımlarda bulunuruz Bilim çoğu bilgilerini bu yolla elde eder Bunun gibi yaratılmış olan her şey de mantığın ilkeleri ile Allah’ın (c c ) varlığı ve birliğine, sıfatlarına ve güzel isimlerine tercümanlık yapmaktadır
Ben Ateizm’i hep bir gençlik buhranı olarak gördüm Bu yargım da her yeni Ateist’i tanıdığımda daha da pekişti
Ateizm’in bilimsel ve mantıksal bir düşünce biçimi olmadığını, bir psikolojik savunma mekanizması olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum
|