Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
geçmiş, kuran, olayların, sırrı

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



HAMAN VE ESKİ MISIR YAZITLARI

Kuran'da Eski Mısır hakkında verilen bilgilerin bazıları yakın zamana kadar gizli kalmış bazı tarihsel gerçekleri açığa çıkarmaktadır Bu gerçekler, Kuran'daki her kelimenin belirli bir hikmete göre kullanıldığını da bize göstermektedir
Kuran'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden birisi "Haman"dır Haman, Kuran'ın 6 ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir
Buna karşılık Tevrat'ta Hz Musa'nın hayatını anlatan bölümde, Haman'ın adı hiç geçmez Fakat Haman ismi Eski Ahit'in sonraki bölümlerinde, Hz Musa'dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir
Kuran hakkında akıl dışı yorumlarda bulunan bazı gayrimüslimlerin iddialarının dayanaksız olduğu bir Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla ortaya çıktı 18 yüzyıla dek Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürmüştü Fakat MS 2 ve MS 3 yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu; yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…




19 yüzyılda Mısır hiyeroglifleri çözülene dek "Haman" kavramı bilinmiyordu Hiyeroglifler çözülünce, Haman'ın Firavun'un yakın bir yardımcısı ve "taş ocaklarının başı" olduğu anlaşıldı (Üstte, Mısır'daki inşaat işçileri) Dikkat edilmesi gereken nokta, Kuran'da da Haman'ın Firavun'un emrinde inşaatları yöneten bir kişi olarak anılmasıdır Yani Kuran'da, o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek bir bilgi verilmiştir


Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu Bu sayede eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında bir çok şey öğrenildi
Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: "Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu 93
Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyordu 94
Ortaya çıkan sonuç önemli bir gerçeği ifade ediyordu Haman, aynen Kuran'da geçtiği gibi Hz Musa zamanında Mısır'da yaşayan bir kişiydi Kuran'da bahsedildiği gibi, Firavun'a çok yakındı ve inşaat işleriyle ilgileniyordu
Kuran'da, Firavun'un kule yapma işini Haman'dan istemesini haber veren ayet, bu arkeolojik bulguyla tam bir uyum içindedir:

Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka İlah olduğunu bilmiyorum Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın İlahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum" (Kasas Suresi, 38)

Sonuç olarak, Eski Mısır yazıtlarında Haman'ın adının bulunması, Kuran'ın, gayba hakim olan Allah katından indirilmiş olduğunu bir kez daha ortaya koydu Zira Kuran'da Peygamber Efendimizin yaşadığı devirde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgi mucizevi şekilde bizlere aktarılmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



HZ MUSA VE DENİZİN YARILMASI


Firavun olarak bilinen Mısır kralları, eski Mısır'ın çok tanrılı batıl dininde, kendilerini ilah olarak kabul etmekteydiler Allah, hem Mısır halkının hak dine karşı batıl bir sistemi benimsemiş olduğu, hem de İsrailoğulları'nın köleleştirildiği bir dönemde, Hz Musa'yı elçisi olarak Mısır kavmine göndermiştir
Ancak eski Mısırlılar -başta Firavun ve çevresi olmak üzere- Hz Musa'nın hak dine davetine rağmen putperest inançlarından vazgeçmiyorlardı Hz Musa Firavun'a ve yakın çevresine de sakınmaları gereken şeyleri açıklamış ve onları Allah'ın azabına karşı uyarmıştı Buna karşılık onlar isyan edip, Hz Musa'yı delilik, büyücülük ve yalancılıkla suçlamışlardı Firavun ve kavmine çok sayıda bela verilmesine rağmen, onlar Allah'a teslim olmamışlar; Allah'ı tek İlah olarak kabul etmemişlerdi Hatta başlarına gelenlerden ötürü Hz Musa'yı sorumlu tutarak, onu Mısır'dan sürmek istemişlerdi Fakat Allah Hz Musa'yı ve onunla birlikte iman edenleri kurtararak, Firavun ve kavmini helaka uğratmıştı Kuran'da Allah'ın bu yardımından şöyle bahsedilir:

Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu Ötekileri de buraya yaklaştırdık Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk Sonra ötekileri suda boğduk Şüphesiz, bunda bir ayet vardır Ama onların çoğu iman etmiş değildirler Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir (Şuara Suresi, 63-68)
Bu konuyla ilgili olarak yakın geçmişte bulunmuş, Firavun zamanından kalma papirüslerde şöyle bir izaha rastlanmaktadır:
Sarayın beyaz odasının muhafızı kitaplarının reisi Amenamoni'den katip Penterhor'a :
Bu mektup elinize ulaştığı vakitte ve noktası noktasına okunduğu zaman, kalbini müteessir edecek bir halde olan müellim felaketi, girdaba gark olma felaketlerini öğrenerek kalbini kasırga önündeki yaprak gibi en şiddetli ızdıraba teslim et
Musibet şiddetli zaruret birdenbire onu zabtetti Sular içinde uyku, anlıyı acınacak bir şey yaptı Reislerin ölümünü, kavimlerin efendisinin şarkıların ve garpların kralının mahvolmasını tasvir et Sana gönderdiğim haber hangi habere kıyas edilebilir?
Kuran'da geçmişle ilgili bildirilen olayların, günümüzde tarihi kanıtlarla aydınlanması kuşkusuz ki Kuran'ın önemli bir mucizesidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



FİRAVUN VE YAKIN ÇEVRESİNE GELEN BELALAR

Firavun ve yakın çevresi kendi çok tanrılı sistemlerine, putperest inanışlarına öylesine bağlılardı ki, Hz Musa'nın mucizelerle gelmesi bile onları bu batıl inançlarından döndürmemişti Üstelik bunu açıkça ifade ediyorlardı:

Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler (Araf Suresi, 132)

Bu tutumlarının karşılığında Allah, onlara dünyada da bir azap tattırmak için ayetin ifadesiyle "ayrı ayrı mucizeler" (Araf Suresi, 133) olarak felaketler yolladı Bunlardan ilki kuraklık ve dolayısıyla elde edilen ürünlerin azalmasıydı Konuyla ilgili Kuran ayeti şöyledir:

Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık (Araf Suresi, 130)

Mısırlılar tarım sistemlerini Nil Nehri'ne dayandırmışlardı ve bu sayede doğal şartların değişimi onları etkilemiyordu Ancak Firavun ve yakın çevresinin Allah'a karşı büyüklenmeleri ve Allah'ın peygamberini tanımamaları sebebiyle kendilerine beklenmedik bir felaket gelmişti Fakat ayette de belirtildiği gibi "öğüt alıp düşünmeleri" gerekirken, bu olanları Hz Musa'nın ve İsrailoğulları'nın getirdiği bir uğursuzluk olarak kabul ettiler Ardından Allah, bir seri felaket gönderdi Bu felaketler Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular (Araf Suresi, 133)

Kuran'da Mısır halkının başına gelen bu belalarla ilgili bildirilenler, 19 yüzyılın başında, Orta Krallık devrinden kalma bir papirüsün Mısır'da bulunmasıyla bir kez daha tasdik edilmiş oldu Bu papirüs bulunduktan sonra, 1909 yılında Leiden Hollanda Müzesi'ne götürülüp A H Gardiner tarafından çevrildi Papirüs'te Mısır'daki kıtlık, kuraklık gibi felaketler ve Mısır'dan kölelerin kaçışı anlatılmaktadır Ayrıca söz konusu papirüsün yazarı İpuwer'in de bu olayların tanığı olduğu anlaşılmaktadır

Mısır'da, 19 yüzyılın başlarında, Orta Krallık döneminin sonlarına ait bir papirüs bulundu Bulunan papirüs Hollanda'daki Leiden Müzesi'ne götürüldü ve A H Gardiner tarafından 1909'da tercüme edildi Papirüsün tamamı Admonitions of an Egyptian from a Heiratic Papyrus in Leiden (Leiden'deki Papirüste Bir Mısırlının Nasihatleri) adlı kitapta yer almaktadır Papirüste Mısır'daki büyük değişimler; açlık, kuraklık, kölelerin Mısırlıların servetleriyle kaçışı ve ülke çapındaki ölümler tarif edilmektedir Papirüs, Ipuwer adındaki bir Mısırlı tarafından yazılmıştı ve buradaki anlatımlardan bu kişinin Mısır'daki felaketlere bizzat şahit olduğu anlaşılmaktaydı 102 Bu papirüs çok anlamlı olarak felaketleri, Mısır sosyetesinin ölümünü, Firavun'un yıkımını anlatan bir el yazmasıdır

Mısır halkının başına gelen felaketler zinciri, Kuran'da anlatılan kıtlık, kanın musallat kılınması gibi belalarla son derece mutabıktır 96 Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu felaketlerden Ipuwer papirüslerinde şöyle bahsedilmektedir:
Felaketler tüm memleketi sarmıştı Her yerde kan vardı 97
Nehir kan oldu 98
Böyle dün gördüğüm herşey helak oldu Biçilmiş gibi her toprak çırılçıplak 99
Mısır'ın aşağısı mahvoldu Tüm saray ıssız kaldı Sahip olunan herşey: buğday ve arpa, kazlar ve balıklar 100
Gerçekten ekin her yerde mahvoldu 101
Topraklar- tüm kargaşaya ve gürültüye rağmen… Dokuz gün boyunca saraydan hiçbir çıkış yoktu ve kimse o şahsın yüzünü göremedi Şehirler kuvvetli akıntılar tarafından yerle bir oldu Yukarı Mısır harap olmuştu… her yerde kan vardı… ülkede salgın hastalıklar baş gösterdi… Bugün gerçekten kimse kuzeye Byblos'a gidemiyor Mumyalarımız için ne yapacağız? Altın azalıyor…103
İnsanlar sudan korkar oldu Su içtikten sonra bile susadılar 104
İşte suyumuz! Mutluluğumuz! Yapabileceğimiz ne var? Herşey talan 105
Şehirler yıkıldı Yukarı Mısır kurudu 106
Yerleşim alanları bir dakika içinde altüst oldu 107
20 yüzyılda bilgi sahibi olduğumuz bu papirüste Firavun ve kavmine isabet eden felaketlerden Kuran'la büyük bir paralellik içinde bahsediliyor olması, Kuran'ın İlahi kaynaklı olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



HZ MUSA'DAN SİHİRBAZ OLARAK BAHSEDİLMESİ

Firavun zamanından kalma papirüslerde, Hz Musa'dan "sihirbaz" olarak bahsedilmektedir (Söz konusu papirüsler İngiltere'de British Museum'dadır) Firavun ve yandaşları bütün çabalarına rağmen, Hz Musa'nın karşısında hiçbir zaman üstün gelememişlerdir
Bu adaletin idarecisi Güneş'in oğlu Ammon'un büyük biraderi olan ve pederi Güneş gibi daima yaşayan Ramses'in krallığı zamanında yedinci paynı ayının, ikinci günü yazıldı Bu mektubu aldığın vakit kalk, işe başla tarlaların nezaretini üzerine al Hububatın hepsini mahveden bir su basması gibi yeni bir belanın haberini aldığında kafanı çalıştır (Yani düşün), Hemton onları hırsla yiyerek mahvetti, mabarlar delindi, fareler tarlalarda yığın halindedir, pireler kasırga şeklindedir, akrepler hırsla yiyorlar, küçük sineklerin açtığı yaralar sayılmayacak kadar çoktur Ve ahaliyi mahzun ediyor Scribe, (Scribe İngilizce Yahudi alimi demektir Burada kastedilen muhtemelen Hz Musa'dır) külli miktarda hububatı mahvetmek maksadına nail oldu Sihirler onlar için ekmekleri gibidir Scribe yazmak sanatında insanların birincisidir"
Hz Musa'dan "sihirbaz" olarak bahsedilmesi Kuran'da Zuhruf Suresi'ndeki şu ayetlerde haber verilir:

Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız" (Zuhruf Suresi, 49)

Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler (Araf Suresi, 132)


KURAN'DA FİRAVUN KELİMESİ


Eski Ahit'te Hz İbrahim ile Hz Yusuf zamanındaki Mısır hükümdarından Firavun diye bahsedilir Halbuki Firavun hitabı her iki peygamberden çok sonra kullanılacaktır
Kuran'da Hz Yusuf dönemindeki Mısır yöneticisinden söz edilirken "hükümdar, kral, sultan" anlamlarına gelen Arapça "El melik" kelimesi kullanılır:

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin" (Yusuf Suresi, 50)

Hz Musa dönemindeki Mısır yöneticisinden ise "Firavun" kelimesi ile bahsedilir Kuran'da yapılan bu ayrım, Eski ve Yeni Ahit'te ya da Musevi tarihçilerce yapılmaz; sadece Firavun ifadesi kullanılır
Nitekim gerçekten de Mısır tarihinde "Firavun" teriminin kullanımı sadece geç döneme aitti; Firavun hitabı ilk olarak MÖ 14 yüzyılda Amenhotep IV döneminden itibaren kullanılmaya başlamıştır Hz Yusuf ise bu tarihten en az 200 yıl önce yaşamıştır 108
Encylopedia Britannica'da, Firavun kelimesi için yeni krallıktan itibaren (18 Hanedandan başlar; MÖ 1539-1292) 22 hanedana dek (MÖ 945-730) kullanılan bir saygı ünvanı olduğu, daha sonraları bu hitabın kralın ünvanına dönüştüğü, daha önceleri ise bu ünvanın hiç kullanılmadığı ifade edilir Bu konudaki başka bir bilgi ise Academic American Encyclopedia'da verilir ve Firavun lakabının Yeni Krallık'tan itibaren kullanılmaya başlandığı belirtilmiştir
Görüldüğü gibi Firavun kelimesinin kullanımı belli bir tarihten itibaren söz konusu olmuştur Dolayısıyla Kuran'da bu ayrımın tam olarak yapılması -Hz Yusuf zamanındaki hükümdardan hep "Kral" olarak söz edilirken, Hz Musa zamanındaki hükümdardan her seferinde "Firavun" olarak bahsedilmesi- Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan bir başka delildir

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



İREM ŞEHRİ

1990'lı yılların başında dünyanın tanınmış gazeteleri çok önemli bir arkeolojik bulguya "Muhteşem Arap Şehri Bulundu", "Efsanevi Arap Şehri Bulundu", "Kumların Atlantisi Ubar" başlıklarıyla yer verdiler Bu ilginç arkeolojik bulguya daha önemli hale getiren, isminin Kuran'da anılıyor olmasıydı O güne kadar Kuran'da bahsi geçen Ad kavminin bir efsane olduğunu veya hiçbir zaman bulunamayacağını düşünen birçok kişi, bu yeni bulgu karşısında hayrete düştü Kuran'da sözü edilen bu şehri bulan kişi, amatör bir arkeolog olan Nicholas Clapp idi
Bir Arap uzmanı ve belgesel yapımcısı olan Nicholas Clapp, Arap tarihi üzerine yaptığı araştırmalar sırasında, 1932 yılında İngiliz araştırmacı Bertram Thomas tarafından yazılmış Arabia Felix adında bir kitaba rastlamıştı Arabia Felix Romalıların Arap Yarımadası'nın güneyinde bulunan ve günümüzdeki Yemen ve Umman'ı kapsayan bölgeye verdikleri isimdi Bu bölgeye Yunanlılar "Eudaimon Arabia", Ortaçağdaki Arap bilginleri ise "Al-Yaman as-Saida" ismini veriyorlardı Bu isimlerin tümü "Şanslı Araplar" anlamına geliyordu Çünkü eski zamanlarda bu bölge, Hindistan ve Kuzey Arabistan arasında yapılmakta olan baharat ticaretinin merkezi durumundaydı Ayrıca bölgede yaşayan kavimler "kehribar" isminde nadir bulunan ve o zamanlar altın değerinde olan bir bitkinin üretimini yapıyorlardı
Kitabında bu bilgilere kapsamlı olarak yer veren İngiliz araştırmacı Bertram Thomas, Ad kavminin yaşadığı Ubar kentinin kalıntılarının bulunduğu bölgeye bir araştıma gezisi yapmıştı Gezisi sırasında çölde yaşayan Bedeviler, Umman'ın sahile yakın bir yerinde bulunan bu bölgede, eski bir patika yolu göstermişler ve bu patikanın Ubar isimli çok eski bir şehre ait olduğunu anlatmışlardı

Yukarıdaki uydu fotoğraflarında Arap Yarımadası'nın güneyinde yer alan Ürdün'den bir kesit görülmektedir 1992 yılında NASA'nın uzaydan görüntülediği Ubar Şehri'ne ait fotoğraflarda, antik çöl yollarına ait izler tespit edilmiştir Kuran'da 1400 yıl önce haber verilen Ad kavmi, günümüzün teknolojik imkanları ile bir Kuran mucizesi olarak ortaya çıkmıştır

Ubar'da yapılan kazılarda Kuran'da belirtilen şekliyle birçok sanat yapıları ve yüksek medeniyet eserleri bulundu İngiliz araştırmacı, Ubar'ın varlığını kanıtlamak için iki ayrı yola başvurdu Önce Bedeviler tarafından var olduğu söylenen patika izlerini buldu NASA'ya başvurarak bu bölgenin resimlerinin uydu aracılığıyla çekilmesini istedi Daha sonra da California'da Huntington Kütüphanesi'nde bulunan eski yazıtları ve haritaları incelemeye başladı Kısa bir araştırmadan sonra Mısır-Yunan coğrafyacısı Batlamyus tarafından MS 200 yılında çizilmiş bir harita buldu Haritada, bölgede bulunan eski bir şehrin yeri ve bu şehre doğru giden yolların çizimi gösterilmişti Bu arada NASA'nın çektiği resimlerde, yerden çıplak gözle görülmesi mümkün olmayan, ancak havadan bir bütün halinde görülebilen bazı yol izleri ortaya çıkmıştı Hem eski haritada belirtilen yollar hem de uydudan çekilen resimlerde görülen yollar birbirleriyle kesişiyorlardı Bu yolların bitiş noktası ise eskiden bir şehir olduğu anlaşılan geniş bir alandı
Böylece Bedevilerin sözlü olarak anlattıkları hikayelere konu olan efsanevi şehrin yeri bulunmuş oldu Yapılan kazılarda kumların içinden eski bir şehrin kalıntıları çıkmaya başladı Bu nedenle de bu kayıp şehir "Kumların Atlantisi Ubar" olarak tanımlandı
Bu eski şehrin Kuran'da bahsedilen Ad kavminin şehri olduğunu kanıtlayan asıl delil ise şehrin kalıntılarıydı Yıkıntıların ilk ortaya çıkarılışından itibaren, bu yıkık şehrin Kuran'da bahsedilen Ad kavmi ve İrem'in sütunları olduğu anlaşılmıştı Zira kazılarda ortaya çıkartılan yapılar arasında Kuran'da varlığına dikkat çekilen uzun sütunlar yer alıyordu Kazıyı yürüten araştırma ekibinden Dr Zarins de, bu şehri diğer arkeolojik bulgulardan ayıran şeyin yüksek sütunlar olduğunu ve dolayısıyla bu şehrin Kuran'da bahsi geçen Ad kavminin kenti İrem olduğunu söylüyordu Kuran'da, İrem'den şöyle söz ediliyordu:

Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? 'Yüksek sütunlar' sahibi İrem'e? Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi (Fecr Suresi, 6-8)

Görüldüğü gibi Kuran'da geçmişle ilgili verilen bilgilerin tarihsel bilgilerle böylesine bir mutabakat içinde olması, Kuran'ın Allah Kelamı olduğunun ayrı birer delilidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



SODOM VE GOMORRA ŞEHİRLERİ





Ölü Deniz'in yüksekten çekilmiş fotoğrafı


Lut Peygamber, İbrahim Peygamberle aynı dönemde yaşadı Hz Lut, Hz İbrahim'e komşu kavimlerden birine elçi olarak gönderilmişti Bu kavim, Kuran'da belirtildiğine göre o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı, eşcinselliği uyguluyordu Hz Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah'ın İlahi tebliğini getirdiğinde onu yalanladılar, Hz Lut'un peygamberliğini inkar ettiler ve sapıklıklarına devam ettiler Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak edildi

Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? "Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz" Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte (Araf Suresi, 80-84)

Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz" Andolsun, Biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır (Ankebut Suresi, 34-35)

Hz Lut'un içinde yaşadığı ve sonra helaka uğrayan bu şehrin Eski Ahit'te geçen ismi Sodom'dur Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin, Kuran'da yazılanlara uygun bir şekilde helak edildiği anlaşılmıştır Yapılan arkeolojik çalışmalardan anlaşıldığına göre, şehir, bugünkü İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün (Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır Bilim adamlarının bulgularına göre bu alan oldukça fazla miktarda kükürtle kaplıdır Bu sebeple, tüm bölgede hayvan veya bitki olarak hiçbir hayat formuna rastlanamamaktadır ve bu bölge yıkımın bir sembolü durumundadır
Bilindiği gibi kükürt volkanik patlamalarla ortaya çıkan bir elementtir Nitekim Kuran'da bildirilen helak şekli deprem ve volkanik patlamalar olduğuna dair apaçık deliller taşımaktadır Alman arkeolog Werner Keller bu bölge hakkında şöyle demektedir:
Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan çok büyük bir çökmede patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim Vadisi ile birlikte Lut kavminin şehirleri yerin derinliklerine gömülmüşlerdi Bu deprem sırasında, yerkabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanlara serbest yol vermiştir Şeria'nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lav kütleleri ve bazalt katmanları yer almıştır 109
İşte bu lav ve bazalt katmanları, zamanında burada volkanik bir patlamanın ve depremin olduğunu gösteren en büyük kanıtlardır Zaten Lut Gölü ya da öteki adıyla Ölü Deniz, aktif bir sismik bölgenin, yani bir deprem kuşağının tam üstünde yer almaktadır:
Ölü Deniz'in tabanı Rift Vadisi denilen tektonik kökenli bir çöküntü içinde yer alır Bu vadi kuzeyde Taberiye Gölü'nden, güneyde Arabah Vadisi'nin ortasına kadar 300 km'lik bir uzantıda yer alır 110
Lut kavminin uğradığı felaketin teknik yönü, jeologların araştırmalarından anlaşılmaktadır Buna göre, Lut kavmini yok eden deprem, oldukça uzun bir yerkabuğu çatlağı (fay hattı)nın sonucunda oluşmuştur: Şeria Nehri'nin yatağını oluşturan 190 kilometrelik mesafe boyunca Şeria Nehri toplam 180 metrelik bir düşüş yapar Bu durum ve Lut Gölü'nün deniz seviyesinden 400 metre alçak olması, burada bir zamanlar büyük bir jeolojik olayın meydana geldiğini gösteren önemli delillerdendir

Şeria Nehri ile Lut Gölü'nün bu ilginç yapısı da, yerkürenin bu bölgesinden geçen bir yarık ya da çatlağın ancak bir parçasından ibarettir Bu çatlak Toroslar'ın eteklerinden başlayıp güneye doğru Lut Gölü'nün güney kıyılarından ve Arap Çölü üzerinden Akabe Körfezi'ne uzayıp oradan da Kızıldeniz'i geçerek Afrika'da son bulmaktadır Bu uzun çöküntünün uzayıp gittiği yerlerde kuvvetli yanardağ hareketlerinin olduğu anlaşılmaktadır Öyle ki, İsrail'deki Celile Dağları'nda, Ürdün'ün yüksek yayla kısımlarında, Akabe Körfezi ve diğer yakın yerlerde siyah bazalt ve lavlar bulunmaktadır
Tüm bu kalıntılar ve coğrafi özellikler, Lut Gölü'nde büyük bir jeolojik olayın yaşandığını göstermektedir
National Geographic dergisinin Aralık 1957 sayısında bu konuyla ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır:
Sodom Tepesi, Ölü Deniz'e doğru yükselir Hiç kimse şimdiye dek yok olan şehirler Sodom ve Gomorrah'ı bulamadı, fakat bilim adamlarına göre bu şehirler kayalıkların karşısındaki Siddim Vadisi'nde duruyorlar Büyük ihtimalle Ölü Deniz'in taşkın suları ve depremin altında kaldılar 111
Yıkıma uğramış bu şehirle ilgili işaret edilen bilgilerden biri de, Hicr Suresi'nin 76 ayetinde bildirildiği gibi bu şehirlerin halen anayol üzerinde bulunmasıdır Coğrafyacılar bu bölgenin Arap Yarımadası'ndan Suriye ve Mısır'a kadar uzanan, Ölü Deniz'in güneydoğusundaki bir anayol üzerinde bulunduğunu tespit etmişlerdir

Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır (Hicr Suresi, 74-77)




Yukarıda görülen fotoğraflarda, Vezüv Yanardağı çevresindeki antik yerleşim alanı görülmektedir Bu bölgedeki kalıntılardan, burada yaşamış olan Pompei halkının çok büyük bir lüks ve ihtişam içinde oldukları anlaşılmaktadır


Alt resimde görülen taşlaşmış beden ise, Pompei halkının başına gelen felaketleri gösteren bir kalıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



SEBE HALKI VE ARİM SELİ

Sebe halkı, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan biridir Sebe kavmini anlatan tarihi kaynaklar, bu kavmin Fenikeliler gibi yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olduğunu söylerler Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmişlerdir Sebe hükümdarlarının yazıtlarında "onarma", "vakfetme", "inşa etme" gibi kelimeler ağırlıktadır Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir

Sebe Devleti, bölgenin en güçlü ordularından birisine sahipti Ordusu sayesinde yayılmacı bir politika izleyebiliyordu Gelişmiş kültürü ve ordusuyla Sebe Devleti, tam anlamıyla zamanında o bölgenin bir "süper gücü" idi Sebe Devleti'nin bu güçlü ordusundan Kuran'da da bahsedilmektedir Sebe ordusunun komutanlarının Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun kendisine ne kadar güvendiğini göstermektedir Komutanlar, Sebe'nin kadın yöneticisine (Melikesi'ne) şöyle derler:

"Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız)" (Neml Suresi, 33)

Sebe halkı, o döneme göre oldukça ileri bir teknoloji ile kurdukları Marib Barajı'yla birlikte büyük bir sulama kapasitesine sahip olmuştu Bu yöntemle elde ettikleri bol ürünlü toprakları ve ticaret yolu üzerindeki kontrolleri, onlara görkemli ve refah dolu bir hayat yaşatıyordu Ancak, bütün bunlar nedeniyle Kendisine şükretmeleri gereken Allah'tan, Kuran'ın ifadesiyle "yüz çevirdiler" Bunun üzerine barajları yıkıldı ve "Arim seli" bütün topraklarını yerle bir etti
Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağı'nın çok yakınındaydı Bu nehrin Cebel Balak'a girdiği nokta, baraj yapımına çok uygundu; bundan yararlanan Sebeliler de daha uygarlıklarını kurma aşamasındayken buraya bir baraj inşa etmişler ve sulama yapmaya başlamışlardı Bu baraj sayesinde de çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı Başkent Marib, o dönemin en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi Bölgeyi gezen ve bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, buranın ne kadar yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi
Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9600 hektardı ki, bunun 5300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi, muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı Fransız J Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib setinin çok eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat ettiler Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı
MS 542 yılında yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen "Arim seli"ne yol açmış ve büyük tahribata neden olmuştu Sebe halkının yüzlerce seneden beri işletmekte olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen yok olmuştu Barajın yıkılmasından sonra Sebe kavminin de hızlı bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla başlayan bu sürecin sonunda Sebe Devleti'nin de sonu gelmiştir
Yukarıda belirttiğimiz tarihsel gerçekler ışığında Kuran ayetlerini incelediğimiz zaman, ortada çok somut bir uyum olduğunu görürüz Arkeolojik bulgular ve tarihsel gerçekler, Kuran'da yazanlara işaret etmektedir Ayette belirtildiği gibi, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Rabbimizin nimetine nankörlük eden halk, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırılmıştır Kuran'da Sebe Devleti'ne gönderilen sel felaketi şöyle tarif edilmektedir:

Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi (Onlara demiştik ki "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)" Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Biz de onlara Arim selini gönderdik Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi, 15-17)

Yukarıda ve yanda yıkıntılarına ait resimleri görülen Marib Barajı, Sebe halkının en önemli eserlerinden birisiydi Kuran'da bahsedilen Arim seli ile beraber bu baraj yıkıldı ve Sebe Devleti ekonomik yönden zayıflayarak bir süre sonra yıkıldı


Kuran'da Sebe kavmine gönderilen azaptan "Seyl-ül Arim" yani "Arim seli" olarak bahsedilmektedir Kuran'da geçen bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini göstermektedir Zira "Arim" kelimesinin anlamı, baraj ya da settir "Seyl-ül Arim" kelimesi de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır Bu konuyla ilgili İslam yorumcuları da Kuran'da Arim seli ile ilgili olarak kullanılan terimlerden yola çıkarak, konuyla ilgili tutarlı yer ve zaman tespitlerinde bulunmuşlardır Mevdudi, tefsirinde şöyle yazar:
Metindeki (Seyl-ül Arim) ifadesinde kullanıldığı gibi "arim" kelimesi "baraj, set" anlamına gelen ve Güney Arapçasında kullanılan "arimen" kelimesinden türemiştir Yemen'de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan harabelerde bu kelime sık sık bu anlamda kullanılmıştır Mesela Yemen'in Habeşli hükümdarı Ebrehe'nin büyük Marib Seddinin tamirinden sonra yazdırdığı MS 542 ve 543 tarihli bir kitabede, bu kelime tekrar baraj (set) anlamında kullanılmıştır O halde Seyl-ül Arim, "bir set yıkıldığında meydana gelen sel felaketi" anlamına gelir " Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli , acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük" (Sebe Suresi, 16) Yani setin (barajın) yıkılmasından sonra meydana gelen sel sonucu bütün ülke harab oldu Sebelilerin dağların arasına setler inşa ederek kazdıkları kanallar yıkıldı ve bütün sulama sistemi bozuldu Bunun sonucu daha önceden bir bahçe gibi olan ülke yabani otların yetiştiği bir cangıl haline geldi ve küçük bodur ağaçların kiraza benzer yemişi dışında yenebilecek hiçbir meyve kalmadı 112
Sütunların yüzeyinde Sebe dilinde yazılmış yazıtlar bulunuyor Kutsal Kitap Doğruyu Söyledi (Und Die Bibel Hat Doch Recht) kitabının yazarı Hıristiyan arkeolog Werner Keller de, Arim selinin Kuran'a uygun olarak gerçekleştiğini kabul ederek şöyle yazar:
Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kuran'daki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor 113
Arim seliyle beraber gelen felaketten sonra bölgede çölleşme başlamış ve tarım alanlarının yok olmasıyla Sebe kavminin en önemli gelir kaynağı da ellerinden çıkmıştı Allah'ın kendilerini iman etmeye ve şükretmeye çağırmasını göz ardı eden halk, sonunda böyle bir felaketle cezalandırıldı

Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı

Eski 07-30-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an Ve Geçmiş Olayların Sırrı



HİCR HALKI


Günümüzde Semud kavmi, Kuran'da bahsi geçen kavimler içinde hakkında en fazla bilgiye sahip olunanlardan bir tanesidir Tarih kaynakları Semud isimli bir kavmin gerçekten yaşadığına işaret etmektedir Kuran'da bahsi geçen Hicr halkı ve Semud kavminin aslında aynı kavim oldukları tahmin edilmektedir; zira Semud kavminin bir başka ismi de Ashab-ı Hicr'dir Bu durumda "Semud" kelimesi bir halkın ismi, Hicr şehri ise bu halkın kurduğu şehirlerden biri olabilir Nitekim Yunan coğrafyacı Pliny'nin tarifleri de bu yöndedir Pliny, Semud kavminin oturmakta olduğu yerlerin Domatha ve Hegra olduğunu yazmıştır ki, buralar günümüzdeki Hicr kentidir
Semud kavminden bahseden bilinen en eski kaynak, Babil Kralı II Sargon'un bu kavme karşı kazandığı zaferleri anlatan Babil devlet kayıtlarıdır (MÖ 8 yüzyıl) Sargon, Kuzey Arabistan'da yaptığı bir savaş sonunda onları yenmiştir Yunanlılar da bu kavimden bahsetmekte ve Aristo, Batlamyus ve Pliny'nin yazılarında isimleri "Thamudaei", yani "Semudlar" olarak anılmaktadır Peygamberimiz (sav)'den önce, yaklaşık MS 400-600 yılları arasında ise izleri tamamen silinmiştir
Günümüzde Ürdün'deki Rum Vadisi ya da diğer bir adıyla Petra' da bu kavmin taş işçiliğinin en güzel örneklerini görmek mümkündür Nitekim Kuran'da da Semud kavminin taş işçiliğindeki ustalıklarından şöyle bahsedilir

(Salih kavmine dedi ki: Allah'ın) "Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın" (Araf Suresi, 74)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.