Duyguların Suyu:Ağlamak...

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Duyguların Suyu:Ağlamak...



Bu nasıl bir kaynak böyle? Duyguların inişi ve çıkışıyla besleniyor, gözlerde buğuya, rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşüyor Bedenimiz ve ruhumuz bu ıslak temizliğe neden ihtiyaç duyuyor? Araştırmacılar, ağlama davranışıyla ilgi sorulara yanıt ararken şaşırtıcı gerçeklere ulaştılar

İstatistikler, insanın yaşamı boyunca 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı döktüğünü söylüyor Bu veriler, kuşkusuz genel bir bilgi sunuyor Çünkü konuya ilişkin rakamlar insana ve kültürlere göre değişiyor Yetişkinler, duygu yoğunluklarını gözyaşına aktarmak için genellikle 19-22 saatleri arasını seçiyorlar Oturup ağlamaya başladıklarında, kadınlar yaklaşık 5 dakika boyunca 50 damla gözyaşı akıtırken, erkekler olayı nemli gözlerle sınırlı tutmayı tercih ediyorlar Bir damla gözyaşı 15 miligram ağırlığında Öyle küçük göründüğüne bakmayın, yarattığı etki çok büyük Özellikle ağlayan bir kadın ya da bir çocuk, herkesin şefkat ve koruma duygularını harekete geçiriyor Ancak, bazen ters etki de yaratabiliyor Araştırmacılar 274 tecavüz olayını mercek altına almışlar ve görmüşler ki; kurban ne kadar çok ağlarsa, suçlu da o oranda saldırganlaşıyor

Ağlama, insanın doğuştan getirdiği bir davranış motifi Avusturyalı davranış bilimci Irenaeus Eibl-Eibesfeldt, yeni doğan bebeklere bant kayıtlarından sesler dinletmiş Bazı seslere bütün bebekler ağlayarak tepki vermişler Yine, kör doğan bebekler de, gören bebekler gibi içgüdüsel olarak gülmüş ve ağlamışlar

Çocuk doktorları, yeni doğan bebeklerin ağlarken, yüzde 12 oranında daha çok enerji kullandıklarını belirtiyorlar Ağlamak için yetişkin insanlar da dikkate değer bir zaman ve enerji harcıyorlar Bu zahmete katlanmanın mutlaka bir nedeni olmalı değil mi? Var da Bebekler, gözün kornea tabakasını nemli tutan ve enfeksiyonlara karşı koruyan gözyaşını doğuştan itibaren üretiyorlar Ama, gözyaşı bezlerine giden sinirler altı haftalık olduklarında olgunlaşıyor Gerçek gözyaşı dökmeye o zaman başlıyorlar Bebekler, engel tanımadan ve toplumsal kuralları gözetmeksizin ağlıyorlar

İhtiyaç duydukları ilgi kendilerinden uzun süre esirgendiğinde, gülme davranışı giderek kayboluyor, ağlama davranışı kalıyor Yardıma muhtaç bebek için ağlama, önemli bir iletişim aracı Anne, bebeğinin ses tonunu tamamen içgüdüsel olarak tanıyor ve süt üretimindeki artışla tepki veriyor Terk edilmişlik duygusundan kaynaklanan ağlamanın, doğuştan gelen bir hayatta kalma stratejisi olduğu düşünülüyor Tensel temas yaşayamayan bebek, unutulduğunu ya da terk edildiğini sanıyor Kulakları tırmalayan bir ağıtla ebeveyninin ya da çevresinin dikkatini çekmeye çalışıyor

Bir başka varsayıma göre, bebekler hayatta kalabilmek için bu yolla kardeşlerini dışlamaya çalışıyorlar Yeterli besin maddesinin bulunamadığı dönemlerde kardeşler önemli bir rakipti: Anne, bebeğe her ağladığında meme verdiği için, buna bağlı gerçekleşen hormon üretimi, yeni bir kardeşe dönüşecek yumurtanın olgunlaşmasını engelliyordu Ayrıca, eski çağlarda ağlayan bebek çevrede bulunan vahşi hayvanların dikkatini çekeceğinden, susturabilmek için annesi sürekli yiyecek bir şeyler veriyordu

Peki yetişkin insanları ağlamaya iten şey ne? Akraba ya da arkadaşların ölümü, aşk acısı, ayrılık, kavga, dışlanmışlık gibi acı deneyimler; evlenme, terfi, ödül gibi mutluluklar; müzik, duygusal filmler

Hayvanlara bakıldığında, onlar bu nedenlerle gözyaşı dökmüyorlar, ama her geçen gün daha çok insan, fillerin ağladığına tanık olduğunu iddia ediyor Hayvan terbiyecisi George Lewis, kızdığı için Sadie adlı genç filin gözyaşına boğulduğunu söylüyor Serengeti Ulusal Parkı'nın yöneticisi Dr Michael Boer, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde fillerin ağladığından emin "Timsah gözyaşları" deyimi aslında gerçeklere dayanıyor Yalnız, gözyaşları çeşitli duygusal heyecanlar nedeniyle değil, avını yemek için gösterişli ağzını açtığında ortaya çıkıyor Bu hareket, gözlerine o kadar büyük baskı yapıyor ki, hayvanın gözyaşı dışarı akmak zorunda kalıyor

Ağlamak evrensel bir olgu Her kültür, duygusal gözyaşını tanıyor Bu konudaki en eski edebi bulguya, Sümerlerin yaklaşık 4000 yıl önce yazdığı Gılgamış Destanı'nda rastlanıyor: Karamsarlığa kapılan Gılgamış'ın nasıl gözyaşı döktüğü ayrıntılı tasvir ediliyor

Ağlama konusuna Eskiçağ'da yaşayan bilgeler de açıklık getirmeye çalışmışlardı Sokrates ile aynı dönemde yaşayan Yunanlı hekim Hippokrates, MÖ 5 yüzyılda ağlamanın nedeniyle ilgili şöyle bir tahmin yürütmüştü: "Ağlamanın merkezi beyinde gizli Gözyaşı dışarı akarken beyindeki fazla sümüksü sıvıyı da birlikte atıyor ve beyni hasta olmaktan koruyor" Dönemin bilimsel bilgilerine göre, insanın karakterini belirlediği düşünülen dört vücut sıvısı (kan, sümüksü sıvı, siyah ve sarı atık) vardı Bu sıvıların dengesi bozulduğunda insan hastalanıyordu

İyileşebilmesi için fazlalığın dışarı atılması gerekiyordu Hippokrates, bu olayı tanımlamak için, "temizlenmek" anlamına gelen "katarsis" kelimesini kullanmıştı Sümük birikimi olmasa bile, ağlamak yararlıydı Ne de olsa sürekli gözyaşı üretiliyor ve bunların dar kafatasından dışarı atılması gerekiyordu Bu düşünce, Avrupa'da geçerliliğini Rönesans dönemine kadar korudu Bu başarının nedeni, tezin insan fizyolojisiyle uyumlu olmasıydı: Ağlamak da kusmak, dışkı ve idrar atımı gibi işliyordu Dolayısıyla, neden o da istenmeyen atıkları vücuttan uzaklaştırıyor olmasın? Gerçi gözyaşı diğerleri gibi kötü kokmuyordu, hem zaten duygular kötü kokamazdı ki

Vücut sıvılarıyla ilgili bu tez, bilimsel çalışmalara 17 yüzyıla kadar temel oluşturdu1662 yılında Danimarkalı anatomi uzmanı Niels Stensen, kadavra üzerinde çalışırken gözyaşı bezlerini keşfetti Nihayet, gözyaşının nereden geldiği ortaya çıkmıştı Ancak ağlama eyleminin nedeni aydınlatılamadı

Birçok filozof, bilim insanı ve şair, gözyaşının bir "katarsis", yani temizlik etkisi olduğu fikrinde birleşiyorlardı Fransız filozof René Descartes, ağlayabilen insanın sevme ve merhamet etme becerisine sahip olduğunu düşünüyordu Ağlayamayan insanın içi sürekli artan bir nefret ve korkuyla doluyordu Romalı şair Ovidius, 2000 yıl önce: "Ağlamak, öfkeyi siler", demişti

Erkekler ağlamaz, değil mi?
Ünlü filozof Aristoteles'e göre, kadınlar erkeklerden daha heyecanlı yapıya sahip; yıkılmaya ve ümitsizliğe daha yatkın ve "utanma, özsaygı" gibi duygulara sahip olmayan canlılardı Daha çok ağlamalarının nedeni de buydu Bugün araştırmalar, ağlayan kadınların hayata, erkeklerden daha olumlu baktıklarını gösterdi
Öyleyse farklılık biyolojik yapı farklılığından mı kaynaklanıyordu? Uzmanlar, kısa süre önce gözyaşı bezlerinin cinsiyete göre değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardılar Ama bu bulgu, bazı şeyleri aydınlatmak yerine daha da karmaşık hale getirdi, çünkü erkeklerin gözyaşı üretim sistemi kadınlara göre çok daha belirgin bir yapıya sahipti

Ağlamak konusundaki davranış farklılığı, belki de hormonlara, örneğin prolaktine bağlıydı Çocuklar ve gençlerde prolaktin düzeyi cinsiyetlere göre farklılık göstermiyor, ağlama davranışlarında da bir farklılık yok Kadınlar ancak 13 yaşından sonra erkeklerden daha fazla prolaktin üretmeye başlıyorlar Gözyaşındaki değişiklikler de bu yaştan itibaren başlıyor Bu teze hamile kadınlar da uyuyor: Çok fazla prolaktin hormonu üretiyor ve daha sık ağlıyorlar Ancak, bu tez henüz somut kanıtlarla desteklenemedi Hollanda'da yapılan bir araştırmada, bir hastalık nedeniyle normalden çok daha fazla prolaktin üreten kadınlar, sağlıklı kadınlara oranla daha fazla ağlamıyorlardı

Geleneklerin etkisini de unutmamak gerek Birçok kültürde aileler erkekleri sert, kadınları zayıf ve narin yetiştiriyor Yine istatistiklere göre, Çinli erkekler ancak üç ayda bir kez, Amerikalı erkekler aynı dönemde 5-6 kez, Alman erkekler 4-5 kez, İspanyol erkekler 1-2 kez ağlayabiliyorlar

Yaşanan zamanın koşulları ve din kültürü de dikkate alınmalı 16 yüzyılda hem kadınlar hem erkekler çekinmeden ağlıyorlardı Bu, güçlü dini duyguları ve güçlü bir kişiliği simgeliyordu Müslümanlarda da, söylenen ilahiler, vurgulu okunan Kur'an ve dini öyküler cinsiyet farkını hemen ortadan kaldırıyor Dini inancı güçlü kişiler ibadetlerini gözyaşıyla daha da pekiştiriyorlar

Yaşamımıza makinelerin girmesiyle birilikte, ortaya çıkan rekabetçi ve acımasız koşullara kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya çalışan kadınlar da uyum sağladılar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.