Alaçatı |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
AlaçatıAlaçatı’nın, sıtma kaynağı bataklıktan kurtulup uluslararası cazibe merkezi olma yolundaki hikayesi… 1850’lerin ortalarında, Osmanlı’da kırk gün Sadrazamlık yapmış Hacı Memiş Ağa’nın teknesi, Cezayir dönüşü fırtınaya yakalanır Hacı Memiş Ağa efradı ile birlikte küçük bir limana sığınır Birkaç parça önemli geminin bir anda bu limana gelmesi olağan değildir Bu durum bölgenin ileri gelenlerinin dikkatini çeker “Gelenler kimdir, sorunlarımıza çare olurlar mı?” diye merak ederler Ve bugün Alaçatı adıyla bildiğimiz bölgenin misafirperver insanları bu beklenmedik ziyaretçileri misafir ederler Onların kaderlerini değiştireceğini bilmeden… Alaçatılıların müzmin bir sorunu vardır Limandan içeriye doğru uzanan Yumru Deresi bataklıktır ve bataklık sıtmaya, sıtma da ölümlere neden olmaktadır… Alaçatı ileri gelenleri, fırtına yüzünden limana sığınmak zorunda kalan bu önemli misafirlerden bataklığın kurutulmasını, ölümlerin önüne geçilmesini isterler Hacı Memiş Ağa da emrini verir; “Bataklık tiz kurutula!” Ve bataklığı kurutma çalışmaları başlar Çevre adalardan Rum işçiler getirtilir Buca Deresi, Osman Ağa, Sülemiş Dereleri kazılarak, yağmur sularının bataklığa ulaşması sağlanır Bataklıktan denize uzanan Yumru Deresi’nin kenarlarına duvar örülür Bataklıkla deniz arasında irtibat sağlanır Doğal dolaşım ve yağmur sularının da yardımı ile bataklık temizlenir Adalardan getirtilen işçiler Alaçatı’ya yerleşir ve yöre halkıyla kaynaşır TOPRAKLA TANIŞMA Alaçatı, fırtına nedeniyle limanına sığınan bir devlet büyüğü aracılığı ile kötü talihini yenmiş, insan kırımına yol açan bataklığından kurtulmuştur Alaçatılılar, bölge coğrafyasını çok iyi bilen adalılar eliyle bölgenin temiz ve bol rüzgârlı havasının biçimlendirdiği tarım koşullarına uygun ürünler yetiştirerek uluslararası üne kavuşacak yeni ekonomik düzene yelken açtılar Alaçatılılar, süratle bağlar diktiler, zeytin, sakız, incir badem diktiler Bağlardan elde ettikleri üzümü limana kurdukları fabrikada işlediler Ürettikleri hurma zeytini, zeytinyağını, kuru inciri, bademi limandan yurt dışına sattılar… Keyifle yaşanacak, taş duvarlı, ahşap cumbalı, kırma çatılı evlerin sıralandığı dar sokaklı bir kasaba yaptılar Evlerini rüzgârın yönüne uygun, güneşi az görecek şekilde yaptıkları gibi sokakları da adeta kaderlerini değiştiren rüzgârı davet eden, esintiye uygun doğrultularda konumladılar Kâh çatılarında üzüm kurutarak, kâh bodrumlarındaki küplerini havalandırarak toprak, iklim ve emekle şekillenen yeni bir hayat kurdular 1914 yılında Balkanlar’dan Arnavut, Boşnak asıllı Müslüman göçmenler geldiler Alaçatı’ya… Bu göçmenlerin yaşam biçimlerine hayvancılık şekil veriyordu Buna karşın Alaçatı’da farklı bir ekonomik ve sosyal düzen mevcuttu 1924 ilkbaharında Mübadele Anlaşması ile Selanik’ten ikinci dalga göçmenler geldi Selanikli mübadiller beraberlerinde tütüncülüğü de getirdiler Alaçatı’ya… Hem toprak, hem de üzerindeki eski sakinleri yabancısı oldukları tütünle tanıştı ve yaşadı Alaçatı’da Bu durum Alaçatı’nın ekonomik yapısını da değiştirdi Bağlar, zeytinlikler, incir, badem, sakız yerini tütüncülüğe bıraktı Bölgenin iklim özellikleri tütün yetiştirmek için yeterli olmadığından Alaçatı uzun yıllar boyunca “kendi yağı ile kavrulabildi” Bir ara köyden kente göç oldu Alaçatı; kente; demir ve çimento fabrikalarına işçi verdi 1970 yıllarında bu defa Alaçatı göç aldı Anadolu’dan… Az bir zaman kavun üretildi, gönderildi yurt dışına… SÖRFLE GELEN TALİH 1990’lı yılların başlarında Alaçatı’nın kaderi yine çakıştı rüzgârla, adeta ruhu olan rüzgâr, bu kez sörfle çıktı karşısına… Alaçatı’nın sürekli esen ama dalga olmayan limanı, dünyada sörf yapmaya uygun çok önemli birkaç yerden biri imiş meğer… 1993 yılında Alaçatı’da ilk rüzgâr sörf kulübü açıldı Üç tarafı kapalı olan, yalnızca güney tarafı denize açılan, doğusundaki dağın güvenlik hissini pekiştirdiği Yumru Koyu’nda, koyun büyük bir kısmı sığ ve kum olduğu için neredeyse hiç yüzme bilmeyenler dahi kolaylıkla öğrendi sörf yapmayı 2000‘li yılların başında Alaçatı taş otelleri ve sörf alanı ile birlikte çok hızlı bir dönüş yaptı dünya gündemine… Geçmiş yılların acısını çıkarırcasına, uykusundan uyandı… Alaçatılılar’ın deyimiyle “korumacı turizm” ekonomisini kendiliğinden yarattı… Sahiller korundu, rüzgâr sörfü, kite sörf kulüpleri açıldı, dünya şampiyonaları düzenlendi; taş evler birer birer restore edildi, birbirinden güzel küçük oteller açıldı; restoranlar lezzette ve hizmette birbiriyle yarışır oldu; sakız ağacı, bağlar, zeytin, lavanta ülke gündemine tekrar girdi… ALAÇATI’NIN ŞÖHRETLERi Türkiye’nin en güzel küçük otelleri artık Alaçatı’da Birçoğu 150 yıl öncesinden kalan taş evlerin restorasyonuyla oluşan bu otellerde eskiyle yeninin uyumu insanı büyülüyor adeta İşletmeciliğe değen kadın eli sayesinde bu oteller, Alaçatı’nın yerel tatlarıyla donatılmış kahvaltı hizmeti sunuyor misafirlerine Ev reçelleri, yalnızca Yarımada’da yetişen hurma zeytin, köy yumurtası ile unutulmaz kahvaltılar sunuluyor Alaçatı otellerinde Eğer bir gün yolunuz düşerse Alaçatı’ya, yaşınız kaç olursa olsun, yediden yetmişe her yaşta gence hizmet vermeye hazır sörf okullarına uğramadan geçmeyin Çarşısında şöyle bir dolanırken sakızlı, limonlu dondurmasını, sakızlı muhallebisini yememezlik etmeyin Kara fırınlarından köy ekmeğini, Cumartesi pazarından izmir tulumunu, liman ovası domatesini, beyaz soğanını tatmazsanız mutlaka pişman olacağınızı bilin Aylardan Ekim, Kasım ise hurma zeytini sorun… Yalnızca Sakız Adası ve Çeşme – Alaçatı’da yetişen sakız ağaçları ile tanışın Kendine has rüzgâr kokulu lavantasından hediye paketi yaptırın Sokak aralarındaki bahçeli, taş otellerinde dinlenmenin, uyumanın keyfini yaşayın, dostlarınızla restoranlarında buluşup hoş vakit geçirin, cafelerinde çay, kahve yudumlayın Alaçatı’da üretilen seramiklerden ısmarlayın… Hacı Memiş Ağa’nın yolunu kesip, limanına sığınmasını sağlayan rüzgâr, Alaçatı’nın kötü talihini yenmişti 150 yıl önce Sonrasında sakızını, bağını, zeytinini, lavantasını farklı kılan rüzgâr, şimdilerde Alaçatı ile dansına devam ediyor hâla… Sörfçüleri ile oynaşıyor, lavanta kokusunu yayıyor, hurma zeytinini olgunlaştırıyor Ovalarında yetişen sebzesinin tadını farklı kılıyor Rüzgâr değirmenlerinde elektrik üretiyor… Mimari dokusu, çevresi, sosyal yapısı korunarak oluşturulan “korumacı turizm” ekonomiye hayat verirken, rüzgâr değirmenleri aracılığıyla elde edilen elektrik, enerji alanında sürdürülebilir kaynak yaratıyor Sörf istasyonları rüzgâr sayesinde turizme önemli katkılar sağlıyor… Kim bilir belki Alaçatı, gelecekte huzur, dinginlik, yaşama keyfi veren bir “yavaş şehir” olarak çıkacak karşımıza… skylife dergisinden |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|