Kinyas Ve Kayra'dan Alıntılar

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kinyas Ve Kayra'dan Alıntılar



Kinyas ve Kayra / Hakan Günday





sayfa 22-27

Benim adım Kinyas Gün ağrıyor Başım ağrıyor İsmimi kendime ben verdim Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi Bütün insanlara kızgınım Yaşadıkları için Hayattan midem bulanıyor

Ateşle oynarım Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim Benim adım Neron Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim Tokyo'da doğdum İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı Benim adım Steve McQueen Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum David Bowie'yi rüyamda gördüm Sabah bir gözüm yoktu Şiir yazdım Tam üç tane Birini rendeleyip makarna sosuma kattım Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum Biraz zaman kazandım böylece

Sonuncusunu ise şimdi yazdım İşte geliyor:

Sözlerimin sonunu duymadığın zaman
Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman
Değiştiriyorum son kelimelerimi
Değiştiriyorum sonumu

Kendimi ölümsüz olarak görüyorum Mekân ve zamandan kopalı yıllar oluyor Bir kıza âşık olmuştum Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu Bir sabah, treni kaçırdım Âşık olmaktan vazgeçtim Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bilirim Benim adım Kaygusuz Abdal Tanrı'dan vazgeçtim Ölmekten vazgeçtim Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti Ölmek istemiyorum, çünkü Tanrı'yı da öldürürüm diye korkuyorum Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz Platon'un Mağara İstiaresi'ne karşılık, ben de Kuyu İstiaresi'ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım Ve sordum, Tanrı'nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu Eskiden poker oynardım Şimdi de, Tanrı’nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum Hayatım masada, birkaç kırmızı oyun fişiyle

Az yedim, çok içtim Hâlâ içiyorum, içki ayırmadım Alkolü kendime yakıştırdım Her türlü uyuşturucudan tattım Bağımlılıktan nefret ettim Gitmemi, terk etmemi engeller diye Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlandım Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, âşık oldum, ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim Bugünü ise uyuyarak geçirdim Benim adım Houdini Dünyayı bir oyuncağa çevirdim Ayak basmadığım yer kalmadı Kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim! Duvarlara, bedenime resimler çizdim Bir gün öyle gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı Benim adım Hitler Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım

Şimdiyse ağlıyorum Hepimiz için Çünkü hiçbiri
işe yaramadı

Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim Gerçek adımı hatırlamıyorum Kimliğimi bir çocuğa sattım Çirkinleşmek için çok uğraştım İsteyene ruhumu kiraladım Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum Hayatımı diktiler Oysa yırtmak için çok uğraşmıştımBir psikiyatra tecavüz ettim, isminin ve unvanının üzerinde yazdığı, masasındaki mermer parçasıyla Hapse girdim Çıktım Hayat bitmedi Piyano çaldım Sattım Benim adım Deacn Moriarty 140'ı geçince direksiyonun üzerine yattım Bagajına ceset sığdırabileceğim arabayı seçtim Nargileyle sevişenleri seyrettim Beş bin film seyrettim Her şeyin farkına vardım Farkına varılacak bir şey kalmayınca da "Sıradaki hayat gelsin!" dedim Ne gelen var, ne de giden Sadece Kinyas ve ben Kendimi tanıyamadım Zamanım olmadı Binlerce dilim pizza yedim Pepperonni ve siyah zeytinli Benim adım Miss Piggy

Bütün hayatım boyunca kaçtım Önüme okyanus çıktı Daha ileri gidemedim İçinde boğulmak istedim Gözlerimi sahilde açtım

Uyumadım Pişman olmadım Kendimden bile Ben gerçektim Dünyanın en gerçek adamı! Bana ait bir gezegen bulana kadar insanlara ve kendime zarar vermeye devam edeceğim Biliyorum, beni linç edecekler Beni bütün dünya öldürecek En derinde benim cesedim olacak ancak bedenimi toprak bile kusacak Aranızdayım her gece Dolaşıyorum sokaklarda, sol elimde Şam'dan taşıyıp geldiğim yakutlu hançerimle

Gittim, caz dinledim Duke Ellington'ın plağıyla kendilerini kesen kadınları gördüm Benim adım yok Çünkü ben yokum Delir-dim Yetmedi Delirttim İğrendirdim Dünya bendim Acıyı inceledim üniversitelerde Üç ayrı okulda, üç yıl Sonra acıttım akademik kariyerleri ve tabiî ki kendiminkini Ne çalışmak, ne de bir işe yaramak Hiçbirine inanmadım Tespihle adam boğdum Ben doğdum ! Oysa güneş batıdaydı Ben geceye geldim Aya misafir oldum Bunları söylüyorum çünkü anlatılacak başka bir hikâyem yok Zaten yazma işlerinde de hiç başarılı olamadım Ben daha çok, fırça ve boyalarla ilgilenendim Ve dünyaya bırakabileceğim bir miras yok Bütün değerleri iyi bir pizzanın üstüne içtim

Japonya'dan Suriye'ye taşındığımızda on iki yaşındaydım Arapça öğrenmemek için elimden geleni yaptım Ama yine de sarmaşık gibi dilime dolandı Arap'ı ve Bedevi'yi T E Lawrence'tan öğrenmiştim Ve Arap yarımadasında var olabilmek için ya ibne ya da silah kaçakçısı olmak gerektiğini anladım Ben ikisi de değildim Ama adına çöl denilen, küreğin batmadığı denizde yaşayan insanların hiç de hak etmedikleri bir tarihleri vardı Bir zamanlar dünyaya hükmeden esmer savaşçıların düştükleri durumu görünce zamanın ne kadar nankör olduğunu anladım Geçmiş hiçbir şeydi Kuma kendini gömüp yeniden Arap medeniyetinin hüküm süreceği günleri beklemek ve o gün gelene kadar birbirlerini öldürmek yapabilecekleri tek işti Ben de onları seyrediyordum On altı yaşıma kadar hep seyrettim zaten Hep iyi bir izleyici oldum On altımda bozuk Arapça, pokerde kazanılmış bir hançer ve bronz bir tenle Avrupa'ya geldim

Eski kıta beni bekliyordu Bir dejenere sürüsünden başka bir dejenere sürüsünün içine düşmüştüm Burada silah kaçakçısı da yoktu Hepsi ilk gruba dahildi Ve daha yakınlaşmadan hiçbirine, nefret etmiştim hepsinden de iki dünya savaşını da bu geri zekâlıların başlatmış olmasına hiç şaşırmamak gerekiyordu Birbirlerinden o kadar korkuyorlardı ki aynı metroda beş yüz kişi yolculuk yaparken duyulan tek ses makine gürültüsüydü Halkı aptal ama azınlıkları var olma çabası içinde yarı tanrılar yaratmış bir toplum Bu yan tanrılar bugün üstünde yaşadığımız dünyanın edebiyatını, müziğini, resmini, politikasını belirlemiş olanlardı Ve ben onları sokakta göremiyordum Kapalı kapılar arkasındaydı Avrupa'yı yönetenler Halkın karşısına çıktıkları anda çiğ çiğ yeneceklerini bildiklerinden, ukalaca taktıkları yüksek kültür maskesini sadece birbirlerine gösteriyorlardı Sömürmeye ve sömürülmeye hayatın amacı olarak bakan bu açık tenli ırk, belki de doğanın en büyük hatasıydı Atom bombası oraya atılmalıymış Deniz olmalıymış oralarda Balıklar bile daha iyi geçinirmiş birbirleriyle!

Ama bütün bunların ne önemi var? Entelektüel sapkınlıklarıyla ve dünyanın diğer bütün kıtalarına karşı hissettikleri korku ve nefret kokteyli duygularıyla, son olarak da yeryüzünün görüp görebileceği en salak turistleri olma unvanlarıyla Avrupa halkı kendini öldürmek ya da öldürtmek için bütün nedenlere sahiptir Sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düştüğünde ambulans gelene kadar, yerde yatanın kendileri olmadığı için şükretmelerinden ibarettir Arap hiçbir sakınca görmeden hiç tanımadığı, kendinden geçmiş yerde yatan bir adamı sırtlayıp en yakın hastaneye koştururken Avrupa insanı aynı adama, adını yeni öğrendiği bininci mikrobu kapmamak için bir metreden fazla yaklaşamaz bile Çünkü Avrupalının altına yapacak kadar korkması için bir şeyin ismini bilmesi yeter, isimsiz canavarlar sadece Arap'ı korkutur Herkesin kendine göre bir paranoyası var iklimden, saç renklerinden, el parmaklan uzunluğundan ya da her neden kaynaklanıyorsa! Herkesin tercih ettiği bir ölüm var

Her neyse, zaten üzerinde yaşadıkları çirkin kara parçasına sıkışmış, birbirini yiyen, Ortaçağ'dan beri gelen eş değiştirerek yaptıkları salon danslarından ahlak anlayışlarını değiştirmemiş Avrupalıları hayatımın geri kalan kısmında da çok iyi tanıma fırsatım oldu

Genel olarak normal olmadığımı düşünerek kendimi meşrulaştırıyordum Anormalliğim o yaşlarda herkesin istediği şeylerden farklı hayaller kurmamla sınırlıydı Yani bir şeyleri arzulayabiliyordum o sıralar Gitmeyi, siyah giymeyi, bir kamerayla izleniyormuşçasına yaşamayı, güzel kadınlarla yatmayı, dünyayı çözmeyi, hayata başlama vuruşunu yapanı keşfetmeyi ve yaşıtlarımın çok azının kurgulayabildiği benzer kavramları hayal ediyordum Her zaman yalnız oldum Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gördüm Ama çevremde olup biteni kaçırmak ve yanımdan akıp giden hayat nehriyle yüzümü yıkamamak da bana aptalca geliyordu Bu nedenle evde çok az zaman geçirmeye ve sokaklarda yaşamaya başladım Fahişeleri keşfettim Silah kullanmayı öğrendim Poker oynamaya devam ettim Kitap okumayı bıraktım Artık en ufak boş zamanımda kilometrelerce uzakta olan bir kasabaya trenle gidip, birkaç kadehten ve caddelerini arşınladıktan sonra evime dönüp uyuyordum Rüyamda yüzleri, sokakları, tren camındaki pastel renkleri görüyordum, insanlardan istediğim ölçülerde, ilgilendiğim alanlarda yararlanıyordum İlişkilerim kontrolüm altındaydı Kimseyi kendime fazla yaklaştırmıyordum Dünyayı, hayatı olduğu gibi kabul ediyor ancak bütün bunların dışında da bir gerçeğin olması gerektiğinin üzerine yoğunlaşıyordum Yani bir şekilde, çok uzaklarda kimliğimi büyük bir seremoniyle yaktıktan sonra gözlerimi kapatıp son nefesime kadar huzur içinde yaşayabileceğim bir yer olduğunu düşünüyordum Aslında bu mümkündü Ve bir ara çok yaklaşmıştım Ama Kinyas hâlâ ortaya çıkmamıştı ve gerçekten böylesi bir hayat isteyip istemediğimi bilemiyordum

Bütün bunları yazmak o kadar zor ki Şu an bulunduğum noktada hiçbirinin olmadığım görmek Aslında bu kadar yükselmek ya da alçalmak, daha doğrusu bu kadar ileri gitmek istememiştim hiçbir zaman

Aynaya bakıp kendini tanıyamamak, insanın kendi anılarını bir başkası yaşamış gibi anlatması, dünyanın kendisi dahil üzerindeki hiçbir şeye kayda değer bir var oluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki!

Hava aydınlanıyor Kayra'nın yazdıklarını okuyormuş gibi yapıp ilgilendiğimi düşünmesini istemiştim Oysa tek bir kelimesine bile bakmadım Şimdi kaçamak bakışlar atıyorum ona ve görüyorum ki elinde başka bir votka şişesi, arkamdaki duvarda asılı olan afişleri seyrediyor Ne yazdıklarıma bakıyor, ne de burada olduğumun farkında Belki de dünyada sadece onun yanındayken kendimi hâlâ yalnız hissedebildiğim için böylesine garip bir dostluğumuz var Birbirimize anlatacak hiçbir şey yok ve her şeyimiz var Ve aynı zamanda, o kadar da umursamıyoruz ki söylenenleri, olanları, aynı odada bulunduğumuzu bile unutabiliyoruz

Onu sevdiğimi söyleyemem çünkü duygularım yok ama hayattaki tek bağımlılığım olduğunu itiraf edebilirim Yoruldum Çok yorgunum Yeryüzüne inme zamanı


"Kayra! Haydi çıkalım buradan Biraz dolanalım"


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.