07-14-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Rüya Ve İslam
islam âlimlerinden bazıları rüyanın, rüya melekleri tarafından gösterildiğine inanırlar Bunun da insana rüyasında refâkat eden rüya meleklerinin, insan ruhuna refâkat ederek değişik yerlere götürülüp gezdirilmesi şeklinde olduğunu söylerler Bu seyahat sırasında ruhun gördüğü olaylar, akıl veya zihin olarak tabir edilen hafıza tarafından kaydedilir, sonra yeri ve zamanı geldikçe veya uyandıktan sonra bir şekilde hatırlanır Rüya hakkında hemen herkes bir şeyler söylemiş ve özellikle islam alimleri, rüya tabircileri ve filozoflara varıncaya kadar herkes, rüya üzerine değişik yorumlar yapmışlardır Burada Risale-i Nur külliyatından Mektubat isimli eserde geçen ve üstat Bediüzzamanın naklettiği güzel bir rüyayı ve rüyalara ait bazı ilmi gerçekleri ifade eden bir bölümü nakletmek yerinde olacaktır Å?öyle ki: "Bir zaman kalp ehli iki çoban varmış Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar Kaval tabir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı Birisi "Uykum geldi" deyip yatar Uykuda bir zaman kalır ötekisi yatana dikkat eder, bakar ki; sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp, süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır Der ki: "Ey arkadaş! Acayip bir rüya gördüm" O da der: "Allah hayır etsin, nedir?" Der ki: "Sütten bir deniz gördüm üstünde acayip bir köprü uzanmış O köprünün üstü kapalı, pencereli idi Ben o köprüden geçtim Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altın dolu bir hazine gördüm Acaba tabiri nedir?" Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır O köprü de, şu kavalımızdır O başı sivri meşelik de şu gevendir O mağara da, şu küçük deliktir işte kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim" Kazmayı getirir O gevenin altını kazdılar, ikisini de dünyada mesut edecek altınları buldular işte yatan adamın gördüğü doğrudur, doğru görmüş, fakat rüyada iken ihatasız olduğu için tabirde hakkı olmadığından, âlem-i maddî ile âlem-i manevîyi birbirinden fark etmediğinden, hükmü kısmen yanlıştır ki, "Ben hakikî maddî bir deniz gördüm" der Fakat uyanık adam, âlem-i misal ile âlem-i maddîyi fark ettiği için tabirde hakkı vardır ki, dedi: "Gördüğün doğrudur, fakat hakikî deniz değil; belki şu süt kâsemiz senin hayaline deniz gibi olmuş, kaval da köprü gibi olmuş ve hakeza" Demek oluyor ki; âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden fark etmek lâzım gelir Birbirine karıştırılsa, hükümleri yanlış görünür Meselâ: Senin dar bir odan var; fakat dört duvarını kapayacak dört büyük âyine konulmuş Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün Eğer desen "Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum", doğru dersin Eğer "Odam bir meydan kadar geniştir" diye hükmetsen, yanlış edersin çünkü âlem-i misali, alemi hakikiye karıştırırsın"
|
|
|