Bilâl-İ Habeşî |
07-12-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilâl-İ HabeşîBilâl-i Habeşî Peygamber efendimizin müezzini Bilâl-i Habeşî hazretleri, ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi kişiden biridir Müslüman olmadan önce, Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden Ümeyye'nin kölesi idi O zamanlar, her yerde olduğu gibi, Arabistan'da da korkunç bir câhiliyet vardı İçki, kumar, zinâ, hırsızlık, zayıfları ezme, zulüm ve ahlâksızlık nâmına ne varsa hepsi yapılıyordu Güçlü kimseler, zayıf kimseleri köle olarak kullanıyorlardı İşte bu kölelerden birisi de, Bilâl-i Habeşî idi Fakat bunun diğerlerinden farklı bir hâli vardı Son derece mert ve dürüst idi Bunun için Ümeyye, bunu kervanının başını koyar, mallarını bunun vâsıtasıyla uzak yerlere gönderirdi Bilâl-i Habeşî hazretlerinin diğer bir özelliği de, sesinin çok güzel olmasıydı Bunun için düğün ve şenliklerde aranan bir kimseydi Hür insan gibi yaşardı Ticâret için uzun yol giden kervan yorgunluktan yürüyemez hâle gelince, bunun na'meleri ile canlanır, develer bile bunun güzel sesini işitince, coşup çatlarcasına yol alırlardı Onun bu özelliklerini bilen sâhibi Ümeyye, ona diğer kölelerden ayrı muâmele yapardı Sanki köle değil hür bir insan gibi yaşardı Bilâl-i Habeşî yine birgün, bir kervanla Şam'a gitmişti Bu kervanda, Hazret-i Ebû Bekir de vardı İkisi arasındaki dostluk bu yolculukta meydana gelmişti Bu sırada Mekkelilerin tek gelir kaynağı ticâretti İslâm güneşinin doğmasına ve âlemi aydınlatmasına çok az bir zaman varken, işte bu yolculuk yapılmıştı Hazret-i Ebû Bekir bu yolculukta gördüğü bir rü'yâ sebebiyle sefer dönüşü îmân nûru ile şereflenmişti Bir gece yarısı Bilâl-i Habeşî hazretlerinin kapısı çalındı Uyandığında, kapıdan fısıldayan bir ses duydu: - Bilâl! Bilâl! "Gecenin bu saatinde bu ses nedir" diye düşünürken, aynı ses tekrar etti: - Bilâl! Bilâl! Karanlıkta korkuyla sesin geldiği tarafa yöneldi Sesin geldiği tarafa yaklaşıp sordu: - Sen kimsin? - Ben Ebû Bekir - Gecenin bu saatinde ne istiyorsun? Söyliyeceklerini sabah söyliyemez miydin? Acelen nedir? - Sabahı beklemeden, sâhibin duymadan söylemem lâzımdı, onun için geldim - Beni meraklandırdın! Söyliyeceğini hemen söyle! - Yâ Bilâl! Bu ümmetin peygamberi geldi - Kimdir? - Ebü'l-Kâsım - Peki peygamber olduğunu nasıl anladın? Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir şöyle cevap verdi: - Şam yolculuğunda gördüğüm rü'yâyı anlattıktan sonra kendisine, "Yâ Ebe'l Kâsım, sen Allahın Resûlü olduğunu söylüyor, îmâna da'vet ediyormuşsun, öyle mi?" diye sordum O da, (Evet yâ Ebâ Bekir! Rabbim insanlara müjdeleyici ve korkutucu olarak, Hazret-i İbrâhim'i gönderdiği gibi beni de bütün insanlara peygamber olarak gönderdi) dedi Ben de, "Sen bugüne kadar yalan söylemedin İnanıyorum ki sen Allahın Resûlüsün" deyip huzûrunda Müslüman oldum Senin de Müslüman olmanı, ebedî saâdete kavuşmanı istiyorum Hazret-i Ebû Bekir'in bu cevâbı üzerine, onu yakînen tanıyan, samîmiyetinden hiç şüphesi olmıyan Bilâl-i Habeşî hazretleri, Kelime-i şehâdeti getirip Müslüman oldu Bilâl-i Habeşî, Müslüman olduktan sonra hayâtında bambaşka bir safha başladı Artık o, hak ile bâtıl arasında vukû bulmak üzere olan çetin bir mücâdelenin azimli bir kahramanı, yalnız bir mücâhidi olmuştu Zâlim Ümeyye; O'nun Müslüman olduğunu anladığı zaman, daha da hâinleşti Çâresiz kölesini sırtüstü veya yüzükoyun, kızgın çöllere yatırırdı Sonra da çıplak vücuduna, kocaman kaya parçaları koyar ve Peygamber efendimizi inkâr etmesini emrederdi Taş yürekliler Ama o Habeşli Mü'min, alnındaki boncuk boncuk terlerle inleyerek seslenirdi: - Allah birdir, Allah birdir Muhammed, O'nun elçisidir Ey topraklar, ey taşlar, ey taş yürekliler! Allah birdir ve O'ndan büyük yoktur Bütün bu işkencelerle hıncını alamayan Ümeyye , onu böylece bîtap düşürdükten sonra da, boynuna bir ip takıp çocukların elinde Mekke sokaklarında dolaştırırdı Müşrikler onunla alay ederlerdi Bilâl-i Habeşî garip ve kimsesiz olduğu için, diğer müşriklerden de işkence görürdü Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil'dir Bilâl-i Habeşî onun ağır işkenceleri karşısında da, "Allah birdir, Allah birdir" diyerek, dînindeki sebâtını gösterirdi Ümeyye bin Halef yine bir gün Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapmak için dışarı çıkarmıştı Üzerindeki elbiselerini çıkarıp sadece bir don ile, yakıcı sıcakta kızgın kumlar üzerine yatırıp, üzerine taşlar yığmıştı Müşrikler toplanıp ağır işkenceler yapıyorlar, "Ya dîninden dönersin veya seni öldüreceğiz" diyorlardı Bilâl-i Habeşî bu tahammülü zor işkenceler altında yine, "Allah birdir, Allah birdir" diyor başka bir şey söylemiyordu Bu sırada sevgili Peygamberimiz oradan geçiyordu Bilâl-i Habeşî'nin halini görerek üzülerek buyurdu ki: - Allahü teâlânın ismini söylemek seni kurtarır Evine döndükten biraz sonra da Hazret-i Ebû Bekir yanına geldi Peygamberimiz, Bilâl-i Habeşî'nin çektiği işkenceyi Hazret-i Ebû Bekir'e söyleyip, "Çok üzüldüm" buyurdu Hazret-i Ebû Bekir hemen Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapılan yere gitti Müşriklere dedi ki: - Bilâl'e böyle yapmakla elinize ne geçer? Bunu bana satınız! Müşrikler cevap verdiler: - Dünya dolusu altın versen satmayız Fakat, senin kölen Âmir ile değişiriz Bilâl için size verdim Hazret-i Ebû Bekir'in kölesi Âmir, onun ticaret işlerini yapardı Çok para kazanırdı Yanında şahsî malından başka, on bin altını vardı Ebû Bekir-i Sıddîk'ın önemli bir yardımcısı olup, her işini yürütürdü Fakat, kâfir idi Îmân etmiyordu Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir buyurdu ki: - Âmir'i bütün malı ve paraları ile, Bilâl için size verdim Ümeyye bin Halef ve diğer müşrikler çok sevinip, "Ebû Bekir'i aldattık" dediler Hazret-i Ebû Bekir, hemen Bilâl-i Habeşî'nin üzerine koydukları ağır taşları üzerinden alıp, ayağa kaldırdı Ağır işkenceler sebebiyle çok halsizleşmişti Elinden tutup doğruca sevgili Peygamberimizin huzuruna getirerek dedi ki: - Yâ Resûlallah! Bilâl'i bugün Allah rızâsı için âzâd ettim, Resûlullah efendimiz çok sevindi Ebû Bekir-i Sıddîk'a çok duâ buyurdu Hürriyetine kavuşan Bilâl-i Habeşî hazretleri, derhal Allahü teâlânın Resûlünün hizmetine koştu Vefâtlarına kadar da, hizmetlerinden ayrılmadı İzin verildiği halde, Habeşistan'a gitmedi Ancak sevgili Peygamberimizle birlikte, Medine'ye hicret (göç) ettiler Hicretten sonra Bilâl-i Habeşî hazretleri, birgün Mescid-i Nebî'de iken büyük bir neş'e içinde coşuyor, yerinde duramıyor, oynuyordu Hazret-i Ömer bu hâlini görünce sordu: - Yâ Bilâl, bu hâlin nedir? Burasının mescid olduğunu unuttun mu? - Benim hâlimde ne var ki? İstersen gidip hâlimi Resûlullaha arz edelim, yanlışım varsa tevbe ederim ve bir daha yapmam Ben oynamayım da Beraberce Resûlullahın huzûruna gittiler Hazret-i Ömer, Peygamber efendimize durumu arz etti: - Yâ Resûlallah, Bilâl, mescidin huşû'unu bozuyor Burada neş'elenip coşuyor, oynuyor Peygamber efendimiz Hazret-i Bilâl'e sordu: - Yâ Bilâl, böyle neş'eli olmanın sebebi nedir? - Yâ Resûlallah, cenâb-ı Hak bana hidâyet nasip etti Ben bir köleydim Mekke'nin ileri gelenlerinden nice kimseler bu saâdete eremediler Ebedî saâdetten mahrûm kaldılar Onlara hidâyet nasip olmadı Ben neş'elenmiyeyim de kim neş'elensin? Ben oynamıyayım da kim oynasın? - Bilâl'e dokunmayın! Sevinip neş'elensin Ezândan rahatsız olan Yahudîler Hazret-i Bilâl'in okuduğu ezânı işiten Müslümanlar, ne kadar aşka, şevke geliyorlarsa, Medîne'deki Yahûdîler de o kadar kahroluyorlardı Ezânı dinlememek için kendilerini zorluyorlar, fakat buna muvaffak olamıyorlardı İster istemez, durup dinliyorlardı Dinledikçe de kahroluyorlardı Bunu engellemek için çâreler aramaya başladılar Yahûdînin biri birgün Hazret-i Bilâl'i sıkıntı içinde görünce dedi ki: - Yâ Bilâl, ben sana istediğin kadar para vereyim, yeter ki sen sıkıntı çekme Maksadı başkaydı Hazret-i Bilâl de sıkıntıda olduğu için ondan çokça borç aldı Yahûdî parayı verirken ilâve etti: - Eğer bu parayı ödeyemezsen, seni köle olarak alırım Aradan bir zaman geçtikten sonra, Yahûdî gelip parasını istedi Bilâl-i Habeşî hazretleri, özür beyân ederek dedi ki: - Bana bir ay daha müsâade et, yine ödeyemezsem, beni köle olarak alıp götürürsün Son günü geldiği hâlde borcunu ödiyemiyen Hazret-i Bilâl, çâresiz kalıp, Resûlullahın huzûruna gidip durumu arz etti Peygamber efendimiz birşey buyurmadı Ümitsiz bir şekilde evine dönen Hazret-i Bilâl o gece uyuyamadı Artık ezân okuyamıyacağım Kendi kendine, "Artık bundan sonra ezân okuyamıyacağım" diye derin derin düşünüyordu Bu düşünceler içinde kendinden geçmiş hâldeyken kapı çalındı Gelen kimse seslendi: - Resûlullah seni çağırıyor, acele gel! Hemen kendini toparlayıp, huzûra koştu Peygamber efendimiz buyurdu ki: - Yâ Bilâl ticaretten dönen bir kervan var Kervana git, onların arasında üzerindeki yükleriyle beraber bana hediye edilmiş olan üç deve var, onları al senin olsun! Borcunu öde! Hazret-i Bilâl emredileni hemen yaptı Rahat ve huzûr içinde, gidip sabah ezânını okudu Namazdan sonra, mescidin kenarında onu köle olarak alıp götürmek için bekliyen Yahûdîyi gördü Namazdan çıkınca, yüksek sesle konuştu: - Bende alacağı olan kimseler gelsin, borcumu ödeyeceğim! Bunun üzerine Yahûdînin bütün hayâlleri yıkıldı Perişan oldu Parasını aldığı gibi oradan uzaklaştı Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber efendimizin vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu Medîne'de kaldığı müddetçe bu acının daha da artacağını biliyordu Çünkü, gördüğü her şey Resûlullahı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi Hazret-i Ebû Bekir'den izin aldı Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti Hazret-i Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı Hazret-i Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti Ayrılık yetmedi mi? Bir gece Rü'yâsında Resûlullah efendimizi gördü Sevgili Peygamberimiz kendisine sitem ettiler: - Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin? Zavallı yüreği, duracak hâle geldi Heyecan ve ter içinde uyandı Hemen hazırlığa başladı Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı Sonra da yanındakilere diyorlardı ki: - İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri Peygamberin Müezzini O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı kerîm okudu, okudu, okudu En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber efendimizin torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı Sanki dünyalar onun oldu Sarıldılar, kucaklaştılar - Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi Sonra biraz toparlandı: - Babanız (Hazret-i Ali) nasıl? - Babamız seni görmek diler, dediler Sonra Hazret-i Hasan sordu: - Dedemiz seni de çok severdi Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın? Hazret-i Bilâl çok şaşırdı: - Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem! - Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz Ricâmız sadece buydu - Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne! Medîneliler ayağa kalktı Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu Yanık ve hasret dolu sesiyle: "Allahü ekber! Allahü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı "Eşhedü en lâ ilâhe illallah!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar Sanki, Peygamber efendimiz yaşıyor zannettiler O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı 641 senesinde Şam'da vefât etti |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|