Zor Karar 3

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zor Karar 3



Babasının tavırlarındaki değişiklik o kadar göze çarpar hale gelmişti ki Her cep telefonu çalışında, ergenlik çağındaki delikanlı gibi ağzının kulaklarına varması Müge’yi şaşırtıyordu Hele bir sabah, bedenine yapışan siyah bir gömleği kotunun içine eliyle sıkıştırıp aynada göbeğini içine çekişini görünce gözlerine inanamamıştı


- Baba böyle mi çıkacaksın dışarıya


- Sana mı soracağım beyinsiz!


deyişi kurşun etkisi yapmıştı


Hayatında mekik çekerken hiç görmediği babasının sabahları halıların üstündeki ter atışı ve kapılara asılıp kas yapma çabalarını hayretler içinde izliyordu


Fakat sonra gördüğü bir kaç mesaj midesini bulandırmaya yetmişti Hayatında bir kadın vardı ve ne yazık ki bunu sadece kendi biliyordu Her türlü şiddeti göze alarak konuşmayı denedi fakat babası kocaman elleriyle boğazını sıkıp "annene söylersen seni şimdi şuracıkta gebertirim" sözü işinin ne kadar zor olduğunu kavramasını sağlamıştı Sinmişti bir kenara sessizce


Annesinin memleketten gelişine iki gün kalmıştı Yüreğinin penceresine sanki güneş doğmuştu Hasreti, yeni yağmış yağmurun kokusu kadar içine yayılmıştı Hem annesi gelirse babası belki kendine biraz daha çeki düzen verebilirdi


Okulunun eve mesafesi o kadar yakındı ki Tarih dersinde öğretmen:


- Mutlaka atlas getirin, dersi onun üzerinden işleyeceğim


sözünü dalgınlıkla unuttuğu için öğretmen sınıftan kovalamış ve sesinin son perdesinde;


- Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş Hadi bakalım doğru evine gidiyorsun Atlasını getirmeden asla derse sokmam


diye bağırmıştı


Müge, nefes nefese eve gelmişti Anahtarı çeviriyor ama lanet olası kapı bir türlü açılmıyordu Babasının gündüz vakti ne işi olabilirdi ki evde İçinden ılık ılık bir şeylerin indiğini hissetmişti


- Acaba işyerinde hastalandı da onun için mi eve erkenden geldi? Yok canım dün birşeyi yoktu Belki de banyo yapıyordur Sonra:


- Neden düşünüyorum ki bahçeyi dolaşayım! Zaten oturduğumuz kat zeminde! Yatak odasının camına tıklatırım daha olmadı taş atarım Uyuyorsa uyanır


diye düşündü


Oldukça eski yapı olan apartmanlarının bahçe katına inen demir merdivenleri hızlı adımlarla indi Sırasıyla önce mutfak penceresine başını dayadı Salonun perdesi komple çekildiği için bakmadı bile hemen arka cepheye döndü Apartman kottan kazandığı için yatak odasının camı biraz yüksekte kalıyordu Arkasını dönüp gözüne çarpan bir tuğlayı yere koydu ve üstüne çıktıktan sonra parmaklarının üstünde yükseldi yukarı doğru Salonun perdesi ve tülü tamamen kapalıydı Yalnız dip tarafta küçücük bir aralık kalmıştı Dikkatle bakınca yarı çıplak bir kadının antreye doğru yürüdüğünü farketti Allah’ım olamaz diyordu


"Ateş düştü içime" diyenlerin ne demek istediğini işte o zaman anlamıştı Sanki yüreği alev alev yanıyordu Gözlerinde kin ve nefret volkanı patlıyordu sanki Avazı çıktığı kadar bağırıp küfretmek istiyordu Ama ses tellerine değil sözcük bir harf bile uğramıyordu Sanki küçük dili set çekmişti konuşmasına Tuğladan ayağını çekmiş, yere yığılmıştı Sessiz sessiz orada ne kadar ağladığını kendi bile anımsayamıyordu


Yakılan ateş hemen söner mi? Ya da külü savrulur mu? Müge, iyice içine kapanmıştı Asıl kıyamet, annesi geldiği gün çıkmıştı Annesi, yatağa sinen parfümden yabancı bir kadının varlığını hemencecik sezmişti bile


Ana kız birbirlerine sarılarak hüngür hüngür ağlamışlardı Babası hem suçlu hem güçlü;


- Yaygara koparmayın! Kabul etmeyen defolur gider


demişti pişkin pişkin


Müge’nin gözünün önünden o kadın gitmiyordu Alışmıştı küçüklüğünden beri evdeki fırtınalara ama ihanetin ne demek olduğunu ilk kez görüyordu


Son zamanlarda sık sık düşünür olmuştu Acaba kapalı kapılar ardında mutlu muydu insanlar? Ya da kavga etmeyen çiftler hiç olur muydu? Edebiyat Derslerinde okutulan aşk şiirlerini yazan şairlerin uydurması mıydı yoksa efsane olmuş deli sevdalar?


Evden daha doğrusu babasından iyice soğumuştu artık Göz göze gelmemek için sofraya dahi oturmaktan kaçınıyordu


Okul onun için sakin bir limandı Fırtınada alabora olmuş bir gemiden sonra sükunet yuvası gibi geliyordu orası Uzaklara bakıp hayaller kuruyordu Her sınıf bir güverte, teneffüs zilleri gemilerin kalkış düdüğü, öğretmenlerini ise; rotasını ve kendini bilen kaptan gibi görüyordu Ne yazık ki bitiş zilinde zınk diye karaya oturuyordu Çünkü denizde değil evde boğuluyordu Hayat ona yüzmeyi denemeden dibine kadar batmayı öğretmişti


Okulda kendisinden iki sınıf büyük bir gencin yakın ilgisi içindeki sıkıntılara merhem gibi gelmişti Bir süre sonra içinde tarifsiz bir kıvılcım oluşmaya başlamıştı Onu görünce kalbi çarpıyor Eli ayağı titriyordu Kısa bir zaman sonra gizli gizli görüşmelere başlamışlardı Onu dert ortağı olarak görüyordu Herşeyini paylaşırken nereden bilebilirdi ki sınıfındaki sıra arkadaşını da paylaşacağını


Kayalığa çıktığı gün görmüştü ikisiniGüvendiği, gönlünü verdiği Salih’i Pınar’ı öpücüğe boğuyordu Yıkılmıştı o anda Annesini şimdi daha iyi anlıyordu İhanet ehliyetsiz sevdalara mı uğrardı acaba? Aşkı korumak için de emniyet kemeri mi takmak gerekiyordu yoksa? Kazalarda sakat kalmış insanlar gibi hissediyordu kendini


DEVAM EDECEK


Aysel AKSÜMER


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.