Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
antik, hakkında, şehirlerimiz

Antik Şehirlerimiz / Antik Şehirlerimiz hakkında

Eski 06-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Antik Şehirlerimiz / Antik Şehirlerimiz hakkında



Astivatas'ın Seslenişi






Ben gerçekten Asativatas'ım
Güneşimin adamı, Fırtına Tanrısı'nın kulu
Avariku'sun büyük kıldığı, Adanava hükümdarı
Beni Fırtına Tanrısı Adanava kentine ana ve baba yaptı ve Adanava kentini ben geliştirdim
Ve Adanava ülkesini genişlettim, hem gün batısına, hem de gün doğusuna doğru
Ve benim günümde Adanava kentine refah,tokluk, rahatlık tattırdım, ve Pahara depolarını doldurdum
Ata at kattım, kalkana kalkan orduya ordu kattım, herşey Fırtına Tanrısı ve Tanrılar için,
çalımlıların çalımını kırdım
Ülkede kötü olanları ülke dışına attım
Kendime bey konakları kurdum, soyumu rahata kavuşturdum ve baba tahtına oturdum, bütün krallarla barış kurdum
Krallar da beni ata bildiler, adaletim, bilgeliğim, ve iyi yüreğim için
Bütün sınırlarımda güçlü kaleler kurdum, kötü kişilerin, çete başlarının bulunduğu sınırlarda;
Mopsos evine boyun eğmeyenlerin hepsini ben , Asativatas, ayağımın altına aldım
Buralardaki kaleleri yok ettim, kaleler kurdum ki Adanavalılar rahat ve huzur içinde yaşaya
Gün batısına doğru benden önceki kralların alt edemediği güçlü ülkeleri alt ettim
Ben Asativatas, bunları alt ettim, kendime kul ettim ve onları ülkemin gündoğusuna doğru, sınırlarımın içine yerleştirdim
Ve günümde Adanava sınırlarını gün batısına, gerekse gün doğusuna doğru genişlettim
Öyle ki, önceleri korkulan yerlerde, erkeklerin yola gitmekten korktukları ıssız yollarda, günümde kadınlar kirmen eğirerek dolaşmaktadır
Ve benim günümde bolluk, tokluk, rahat ve huzur vardı
Ve Adanava ve Adanava ülkesi huzur içinde yaşıyordu
Ve bu kaleyi kurdum ve ona Asativadaya adını vurdum,
Fırtına Tanrısı ve tanrılar beni buna yönelttiler, ta ki bu kale Adana ovasının ve Mopsos evinin koruyucusu olsun
Günümde Adana ovası topraklarında bolluk ve huzur vardı,
Adanava'lılardan günümde kılıçtan geçen kimse olmadı
Ve ben bu kaleyi kurdum, ona Asativadaya adını vurdum
Oraya Fırtına Tanrısı'nı yerleştirdim ve ona kurbanlar adadım; yılda bir öküz, çift sürme zamanı bir koyun, güzün bir koyun adadım
Fırtına Tanrısını takdis ettim, bana uzun günler, sayısız yıllar ve bütün kralların üstünde büyük bir güç bahşetti
Ve bu ülkeye yerleşen halk öküz, sürü, bolluk ve içkiye sahip oldu, dölleri bol oldu, Fırtına Tanrısı ve tanrılar sayesinde
Asativatas'a ve Mopsos evine kulluk ettiler
Ve eğer krallar arasında bir kral, prensler arasında bir prens, hatırı sayılır bir insan Asativatasan'ın adını bu kapıdan siler, buraya başka bir ad yazar, bunun ötesinde bu kente göz diker ve Asativatas'ın yaptırdığı bu kapıyı yıkar, yerine başka bir kapı yapar ve ona kendi adını vurursa, aç gözlülük, kin ya da hakaret amacıyla bu kapıyı yıkarsa, o zaman Gök Tanrısı, Yer Tanrısı ve Evrenin Güneşi ve bütün tanrıların gelen kuşakları bu kralı, bu prensi ya da hatırı sayılır kişiyi yeryüzünden sileceklerdir
Yalnızca Asativatas'ın adı ölümsüzdür, sonsuza dek,
Güneşin ve Ayın adı gibi


Kültepe Örenyeri








Kayseri-Sivas karayolunun 20 kmsinde yolun 2 km kuzeyindedir Yüksekliği 22 m çapı 50 metreyi bulan bir höyük tepe ile onun etrafını çeviren "Karum" adı verilen aşağı şehirden ibarettir
1948 yılından beri Prof Dr Tahsin Özgüç başkanlığındaki heyet tarafından sistemli olarak kazılmaktadır Kazılarda höyükteki en eski yerleşimin Geç Katolik Çağ (MÖ300-2500) olduğu, onu Eski Tunç Hitit, Frig, Hellenistik-Roma çağlarının takip ettiği tespit edilmiştir
Karum sahası; höyüğün doğu ve güneydoğu eteklerini çevirmektedir MÖ 1950-1650 yıllarında Anadolu'ya ticaret maksadıyla gelen Assurlu tüccarlar tarafından iskân edilmiştir Höyük ve Karum alanında açığa çıkarılan büyük dinsel ve resmi yapılar, evler, dükkanlar ve atölyelere ait mimari kalıntılar açık hava müzesi olarak sergilenmektedir
Soğanlı Örenyeri
Kayseri-Adana karayolu üzerinde bulunan Yeşilhisar İlçesi'ne bağlı, ilçeye 15 km mesafede Soğanlı Köyü'nün içindedir
Ürgüp, Göreme, Ihlara ve Zelve vadilerinin benzeri doğal oluşum ile kaya kilise ve mağaralarının, bugünkü köy evleriyle iç içe girdiği bir yerleşim yeridir
IV yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın Kappadokya'daki merkezlerinden biri olmuş, VII ve VIII yüzyıllarda önemini sürdürmüştür
Elliye yakın kaya kilise ve mağarası bulunduğu anlaşılmakla beraber, ancak Balıklı Gök, Tokalı, Karabaş, Yılanlı, Kubbeli, Geyikli ve St Barbe kiliseleri gezilebilmektedir Bu kiliselerin hepsinde de İsa ve havarilerini konu alan freskler bulunmaktadır
VIII ve XIII yüzyılda Kappadokya bölgesinde yapılan kilise (şapel) ve manastırlardan en ilginç plan ve görünüşe sahip olanları Soğanlı'dadır Ayrıca Soğanlı'nın eski halkı da kayalara oyulan ev ve barınaklarda yaşamıştır
Halen Kappadokya bölgesinde dini amaçlı binlerce kaya olukları ve sivil amaçlı kaya yerleşimleri bulunmaktadır Bu oyuklardan 600 kadarı Soğanlı ve Erdemli köylerindedir Soğanlı Kayseri'den 80 km, Göreme ve Ürgüp'ten 70 km, Derinkuyu ve Doğanlı yeraltı şehrinden 35 km uzaklıktadır
Soğanlı yer hareketleri sırasında çökmelere uğramış ve çöken yerler sel suları ile daha da derinleşmiş; burada uçurumları olan derin vadiler meydana gelmiştir
Yer hareketleri ve erozyon sonucu ortaya çıkan en ilginç doğa manzarası masa biçimli dağlardır Masa biçimli tepeler ve kubbeli kaya kiliseleri Kappadokya'dan başka bir yerde görülmeyen kültür ve doğa varlıklarıdır
Soğanlı kaya kilisesinin duvarları değişik renklerle boyanmış durumdadır ve üzerine resimler yapılmıştır Ayrıca bu kiliseler içinde ve bazı kaya oluklarında dini resimlerin yasaklandığı ikonoklastik döneme ait tek renkli geometrik motifler ve haç resimleri bulunmaktadır
Duvar resimlerindeki konular İncil'den alınmıştır İsa peygamberin doğumu, vaftiz edilişi, mahkemesi, mucizeleri, çarmıha gerilişi, Hz Meryem'in başından geçen olaylar, at üzerinde Kudüs'e gidişi ve azizlere ait freksler vardır
Soğanlı kiliseleri arasında Tokalı, Gök, Karabaş, Canavar, Meryem Ana, St Barbe ve Geyikli kiliseleri en fazla ilgi çeken ve gezilen yerlerdir
Kültepe-Kaniş-Karum Örenyeri
Kayseri Müzesi'ndeki eserlerin kaynağını temsil eden Kültepe, eski ismiyle Kaniş, Kayseri'nin 21 km kuzeydoğusunda eski Kayseri-Sivas; Kayseri-Malatya anayolu üzerindedir Kültepe, biri yerlilerin oturduğu höyükten, öteki aşağı şehir veya Asur'lu tüccarların yerleştiği Karum alanından oluşmuştur Höyüğün çapı 500 m, ova seviyesinden yüksekliği 20 m dir Tepeyi dört yanından aşağı şehir/Karum çevirmiştir Karum, üç yönünde düz ova şeklinde görülmekle beraber, doğu yönü ova seviyesinden 15-25 m lik bir yüksekliğe sahiptir Çapı 2 kmyi bulan Karum, höyük ve ortasındaki kalesi sağlam birer sur ile çevrilidir
Kültepe, araştırmacıların dikkatini 1881 den sonra çekmiştir O zamana kadar benzerlerine rastlanmamış olan çivi yazılı tabletler müzelere akıyordu 1893 ve 1894'de E Chantre, 1906'da H Wickler, H Grothe yaptıkları kazılarda tabletlerin bulunduğu yeri tespit edemediler B Hrozny 1925'te tesadüfen, tabletlerin çıkarıldığı yeri ve dolayısıyla Asur Ticaret Kolonileri'nin merkezini/Karum'u keşfetti
1948 yılında Türk Tarih Kurumu ve Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına höyükte ve Karum'da başlatılmış olan sistemli kazılar, kesintisiz olarak sürdürülmektedir
Eski dünyanın ünlü ticaret merkezi Karum Kaniş'te sonuncusu iki safhalı olmak üzere dört yapı katı vardır (I-IV) Günümüzden dörtbin yıl önce Kuzey Mezopotamyalı/Asurlu tüccarların Anadolu'da kurdukları aşağı yukarı yüzelli sene süren bu uluslararası ticaret ilişkileri döneminde, Anadolu Mezopotamya'nın eski uygarlığına açılmış, onlardan yazıyı öğrenmiş, kültür seviyesini yükseltmişti II ve I katlarında keşfedilen eski Asur dilinde yazılmış çivi yazılı tabletler, Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret hakkında detaylı bilgilerin yanı sıra, borç alıp-verme, faiz, evlenme-boşanma, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ve yerli beylerle yapılan yazışmalar hakkında da canlı bilgiler vermektedir Bunlar arasında, daha az sayıda, edebi metinler ve okul temrin metinleri de bulunmaktadır Anadolu'yu tarih aydınlığına bu vesikalar kavuşturmuştur Bunlar Anadolu'nun en eski yazılı belgeleridir Anadolu tarihi burada başlamıştır Kaniş'in en önemli özelliği budur Kültepe-Kaniş Anadolu'daki bu ticaret sisteminin baş şehridir Aynı zamanda Kaniş Krallığı'nın da merkezidir I ve II katlar arkeoloji, filoloji ve şehircilik bakımından en zengin ve en önemli olanlarıdır Bu iki şehrin birbirinden taş döşeli sokaklarla ayrılan büyük mahalleleri, tam planlarıyla açığa çıkarılmıştır Eski dünyanın ayrı dilleri konuşan bu iki ülkesinin temsilcileri bu şehirlerde yan yana yaşamışlardır Onların planları açıkça belli olan evleri, arşivleri, atölyeleri, depoları, dükkanları gün ışığına çıkarılmıştır İki katlı evlerin çoğunda oturma odaları, arşiv ve kiler/depolar bir birinden ayrılmış durumdadır Her iki şehir de çıkan bir yangın sonucunda yok olmuştur
Hitit kültürü ve sanatı, eski Babil sanatını temsil eden Asurlularla yerlilerin karışmasından meydana gelmiş bir sanattır Hitit sanat üslubunun Eski Hitit Krallığı (1650) kurulmadan önce geliştiğini kanıtlayan buluntuların, -damga mühürlerin, kurşun, tunç, fildişi, gümüş kadın ve erkek tanrı heykelciklerinin- sayısı az değildir Bunlar arasında eski Babil tesirini gösteren heykelciklerin yanı sıra Kuzey Suriye'den ithal edilmiş fayans heykelcikleri de vardır Bu, uluslararası bir ticaret merkezinde beklenmesi gereken bir özelliktir
Hitit seramik sanatı, Kültepe'de teknik ve şekil açısından en yüksek noktasına erişmiştir Seramiğin bir bölümü günlük işlerde kullanılmaya uygun değildir Onlar törenlerde ve özel durumlarda kullanılmış olmalıdır
Kültepe ustaları topraktan hayvan şeklinde içki kapları yapmakta usta idiler Ayakta duran, yatan, diz çökmüş durumda tasvir edilmiş bu içki kaplarının yanında, hayvan başı şeklinde olanları da vardır Bu kutsal hayvan biçimli kaplar, kıymetli madenlerden yapılmış olanların taklididir En çok rastlanan ritonlar; aslan, boğa, antilop, kartal biçimli olanlardır
İçine tabletlerin konulduğu pişmiş topraktan, mühür baskılı binlerce zarf bulunmuştur Mühür ve baskıları sosyal yapıya uygun olarak çeşitli üsluplardadır Her iki katta da üslupların gelişimini izlemek ve bunları kronolojik biçimde göstermek mümkündür
Silindir baskıların büyük çoğunluğu ikinci kattadır Bu çağda Mezopotamya ile kurulan sıkı ilişkiler, Anadolu'da da silindir mühür kullanımını yaygınlaştırmıştır Bu çağ mühürleri; 1 Eski Babil, 2 Eski Asur, 3 Eski Suriye, 4 Eski Anadolu üsluplarına ayrılır II kattaki silindir mühür baskılarının çoğu eski Asur üslubundadır
Eski Anadolu üslubu, Mezopotamya düşünce tarzının Anadolu'ya yerleşmesinden sonra olgunlaşmıştır Hitit sanatının kaynağını oluşturan bu üslup dini, mitolojik, savaş ve av sahnelerinden oluşur Mitolojik sahnelerde Mezopotamyalı Anadolulu unsurlar yan yana görülmektedir
I katında çivi yazılı tabletlerde görülen değişiklikler, mühürlerde de tespit edilmektedir Bu çağın üslupları II kattakilerden farklıdır Ayrıca tabletler de mühürlenmeye başlanmıştır
Anadolu üslubunu taşıyan mühürler iki türlüdür:
1 Geleneğe bağlı kalanlar
2 Eski Hitit mühürleri

Damga şeklindeki eski Hitit mühürlerinin konularını dini sahneler, karışık varlıklar, heraldik kartallar, hayvanlar ve yıldızlı simgeler oluşturmaktadır Bu çağda Asur ile ticaret bağları çok zayıflamış; yerli özellikler artmış ve yerli krallar güçlenmiştir Anadolu birliğe doğru gitmektedir
II Kat MÖ 1920-1840; I katı 1798-1740 yılları arasına tarihlenmiştir II ile I arasında 50-60 yıllık bir boşluk vardır Kültepe Höyüğü'nün Roma-Hellenistik, Greco-Pers ve özellikle Tabal ülkesinin bir şehri olarak önemini Geç-Hitit Döneminde de koruduğu anlaşılmıştır Kalede Kaniş Kralı Varşama'nın sarayı keşfedilmiştir Sarayın büyük bir kısmı tahrip edilmiş olmasına rağmen zemin katın 50 odası ve arşiv vesikalarından bir kısmı açığa çıkarılmıştır I katı ile çağdaş olan saray, altındaki II kat sarayının enkazı üstüne kurulmuştur Saray eski Babil modasına göre inşa edilmiştir
Tepede bu çağın altındaki Eski Tunç Çağının son ve orta safhaları geniş bir alanda tetkik edilmiştir Kültepe'nin bu dönemi Sümer, Akad sonrası, Akad çağları ile çağdaştır Kuzey Suriye ve Mezopotamya'dan bölgenin tipik seramiği, altın, mücevherat, Akad sonrasına özgü silindir mühürler ithal edilmiştir Bunlar Anadolu Mezopotamya ilişkilerinin Asur Ticaret Kolonileri Çağından çok daha önceleri başladığını kanıtlamaktadır


Hattusaş




Boğazköy (Hattuşaş) örenyeri, Çorum İli'nin 82 km güneybatısında yer almakta olup Ankara'ya uzaklığı ise 208 km'dir Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy (Hattuşaş) örenyeri Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 m yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir

Hattuşaş örenyeri ilk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından gezilmiş ve dünyaya tanıtılmıştır Bu kalıntılarla Hitit devleti arasında ilk kez bir bağ kuran kişi Sayce'tır Bu zamana kadar Hitit'lerin merkezinin Suriye olduğu sanılmaktaydı 1882'de Carl Human, Otto Puchstein ile Boğazköy'e birlikte gelmiş ve ilk kez toplu bir plan çalışması yapmıştır Halen Pergamon Müzesinde bulunan Yazılıkaya'nın kalıplarını da çıkarmışlardır E Chantre ilk test kazısını 1893-1894'te gerçekleştirmiş, 1905 yılında ise Makridi ve H Winckler Boğazköy'ü gezmişler ve 1917 yılına kadar devam eden kazı çalışmalarını yürütmüşlerdir 1932 yılında ise Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Kurt Bittel tarafından başlanılan sistemli kazılara II Dünya savaşı sırasında bir süre ara verildikten sonra, yeniden başlanmış ve 1978 yılına kadar çalışmalar aralıksız sürdürülmüştür 1978 yılından 1993 yılına kadar Dr Peter Neve başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarını, 1994 yılından itibaren Dr Jurgen Seeher üstlenmiştir

Boğazköy (Hattuşaş) örenyerinde MÖ III binden itibaren yerleşim görülmektedir Bu dönemdeki küçük ve müstahkem yerleşmenin Büyükkale ve çevresinde olduğu tespit edilmiştir MÖ 19 ve 18 yüzyıllarda Aşağı Şehir'de Asur Ticaret Kolonileri Çağı yerleşmeleri görülmektedir ve şehrin adına ilk kez bu çağa ait yazılı belgelerde rastlanmıştır


Boğazköy (Hattuşaş) Sfenski




Kalker, MÖ 14-13 Yüzyıl, Yüksekliği 258 m, Boğazköy güney kapısının say yanındaki sfenks olup Almanya'da Berlin Müzesin'nde sergilenmektedir

Hattuşaş'taki ilk gelişme dönemi büyük bir yangınla sona ermiştir; bu yangının sorumlusu Kuşşara kralı Anitta olmalıdır Belgelere göre hemen bu tahripten sonra yaklaşık MÖ 1700 yıllarında yeniden yerleşime açılan Hattuşaş 1600'lerde Hitit devletinin başkenti olmuştur; kurucusu tıpkı Anitta gibi Kuşşara kökenli olan I Hattuşili'dir

Hattuşaş başkent olduktan sonra şehrin gelişmesinin en uç noktasında anıtsal bir yapılaşmayla karşılaşılmaktadır; 2 km genişliğindeki şehir saray, tapınak ve mahalleleriyle MÖ 13 yüzyıldaki haline kavuşmuştur Hattuşaş'ın ikinci gelişme döneminde imparatorluğun son yıllarında hem içte hem de dışta üç önemli Hitit kralı etkin olmuştur Bunlar III Hattuşili, oğlu IV Tudhalia ve onun oğlu II Şuppiluliuma'dır II Şuppiluliuma'nın son dönemlerinde (MÖ 1190) ekonomik sıkıntılar ve iç karışıklıklar nedeniyle yıkılan Hitit devletinden sonra Boğazköy 4 yüzyıl boyunca terk edilmiştir Daha sonra buraya Frigyalılar (MÖ 8 yy ortaları) yerleşmiştir Hellenistik ve Roma Döneminde (MÖ 3 - MS 3 yy) Hattuşaş küçük surla çevrili bir beylik merkezi, Bizans Döneminde ise bir köy durumundadır


Boğa Ritonları

(

Pişmiş topraktan törensel içki kapları, Eski Hitit Dönemi,
MÖ 16 yüzyıl, Yükseklikleri 90 cm,
Fırtına tanrısının iki boğasını simgelemektedir
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Hattuşaş'ın "Yukarı Şehir" olarak bilinen kesimi 1 km² den daha büyük bir yüzölçüme sahip, eğimli bir arazidir Bu alan MÖ 13 yüzyılda Geç İmparatorluk Çağında şehrin gelişmesine sahne olmuştur Yukarı Şehir'in geniş bir bölümü yalnızca tapınak ve kutsal alanlardan oluşmaktadır Yukarı Şehir geniş bir kavis halinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış olup, sur üzerinde 5 kapı mevcuttur Şehir surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastion ile sfenksli kapı yer almaktadır Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer almaktadır

Yukarı Şehir'de görülen yapılaşma üç evrelidir Birinci evre ilk surların inşaatı ile çağdaştır İkinci evre, surlarda görülen ilk tahribattan sonraki yeniden yapım ve tapınak kentinin son biçimini almış olması ile belli olan evredir Son evrede ise mevcut yapılarda görülen tadilat ve tamiratlar dışında dinsel amaçlar dışında bir yeni yapılaşma başlamıştır Yukarı Şehir'de "Mabedler Mahallesi" olarak bilinen alan sfenksli kapıdan; Nişantepe ve Sarıkale'ye kadar uzanır Bu alanda çeşitli evrelere ait bir çok tapınak açığa çıkarılmıştır Tapınak planlarının genel karakteri, bir orta avludan girilen ve birer dar ön mekân ile derin ana mekânlardan oluşan kült odaları grubunun yapıyı biçimlendirmesidir
Tapınaklarda ele geçen malzemeler beş gruba ayrılmaktadır



1- Seramikler,
2- Aletler,
3- Silahlar,
4- Kült objeleri,
5- Yazılı belgeler

Yukarı Şehir'in girişinde, Büyükkale'nin hemen önünde yer alan Nişantepe ve Güneykale'de Hitit sonrası yapılaşmalar dikkat çekicidir ve bu MÖ 7-6 yüzyıla tarihlenen Frig yerleşmesidir Hitit Döneminde bu alan topoğrafyaya göre üç bölümde incelenir:

Büyükkale'nin güneyindeki geçit (viaduct), Yukarı Şehir'e giden yolun iki tarafında ve Nişantepe'nin kuzeyinde önceden yerleşilen plato ile Güneykale'nin yerleşim alanı


Kadeş antlaşması Çivi Yazılı Tablet




Pişmiş toprak, MÖ 13 yüzyıl, 138x176x51 cm ve
92x4x27 cm, Hitit Kralı 3 Hattuşili ile Mısır Firavunu 2 Ramses arasında MÖ 1280-1269 yılları arasında yapılan dünyanın ilk yazılı antlaşmasından iki parça İstanbul Arkeoloji Müzesi

Kuzey ve güney binası dışında önemli bir yapı da Batı Binası ve Saray Arşividir Büyük bir yangınla tahrip olmuş binanın yamaçta iki bodrum katı olduğu düşünülmektedir Bu iki bodrum katında yaklaşık 3300 adet bulla ve 30 çivi yazılı tablet bulunmuştur Bullaların 2/3'ü büyük kral mühürleri taşımakta ve kronolojik listeye göre I Şuppiluliuma'dan Hattuşaş'ın son kralı ve onun torunu II Şuppiluliuma'ya kadar kralları temsil etmektedir Kral mühürleri yanında kraliçe mühürleri de açığa çıkarılmıştır

Güneykale'deki yapılaşma ise II Şuppiluliuma tarafından gerçekleştirilmiştir Bu alanda geniş bir gölet ile üç ayrı noktasında üç yapı mevcuttur Oda 1 ve 2 olarak adlandırılan ve ayakta duran iki yapıdan oda 2, göletin kuzey köşesinin batısında yer alır Tek mekânlı olan bu oda içe doğru daralarak küçülen parabol biçimli bir kubbeye sahiptir Oda 1'de ise in situ olarak az kalıntı ele geçmiştir Oda 2'nin duvarlarının üçü de kabartmalarla bezelidir Karşı duvardaki ana tasvirde sola dönmüş, uzun elbiseli bir figür vardır Yuvarlak başlığı üstünde kanatlı bir güneş kursu bulunmakta, sol elinde litus, sağ elinde ise ankh motifini tutmaktadır Doğu duvarında Şuppiluliuma'ya ait kabartma vardır Karşısındaki batı duvarında ise hiyeroglif kitabe yer almaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Antik Şehirlerimiz / Antik Şehirlerimiz hakkında

Eski 06-26-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Antik Şehirlerimiz / Antik Şehirlerimiz hakkında



Alacahöyük



Alacahöyük, Çorum'un 45 km güneyinde, Alaca İlçesi'nin 17 km kuzeybatısında yer almakta olup, Boğazköy'e 34, Ankara'ya ise 210 km uzaklıktaki Alacahöyük Köyü yerleşim alanı içerisindedir


Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yılında WC Hamilton tarafından tanıtılmış olup, bu yıllardan itibaren höyük Orta Anadolu'yu ziyaret eden bilginlerin uğrak yeri olmuştur 1861 yılında ise G Perrot Anadolu gezisi sırasında höyüğe gelmiş ve kapının sağ ve solundaki dört köşe kulenin planı ile orthostatlardan birini açığa çıkarmışır Perrot bu çalışmadan sonra bu kabartmaların hitit dönemine ait olduğunu da ilk olarak ileri süren kişi olmuştur





Törensel Sembol
Tunç, Eski Tunç Çağı, MÖ 3 Binin ikinci yarısı,
Yüksekliği 34 cm Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Anadolu'nun tarihi coğrafyasında emeği büyük olan W Ramsey de Wilson ile birlikte 1881 yılında höyüğü inceleyerek birkaç yeni kabartmayı daha önce bilinenlere eklemişlerdir 1893 yılında ise E Chantre Anadolu'ya geldiğinde ilk olarak höyüğe gelmiş ve o da sfenkslerin arasındaki dört köşe dehlizi ve onun gerisindeki ikinci kapıyı ve kapının sövelerini ortaya çıkarmıştır Kabartmaların mülajını alan Chantre, kabartmaların konularına bakarak, Perrot gibi burasının bir saraydan ziyade mabet kapısı olabileceğini ileri sürmüştür Sfenksli kapının güneyindeki aslanları da inceleyen Chantre bu kapılardan biri üzerinde yer alan yazının Frig yazısı olduğu görüşünü Ramsey'in yazısından sonra daha da kuvvetlendirmiştir

Daha sonra 1906 yılından beri Boğazköy'de çalışan H Winckler, Makridi Bey ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Halil Ethem Bey'in teklifi üzerine Höyük'te araştırma yapmaya karar vermişlerdir 1907 yılında Makridi Bey sfenksli kapıda yaklaşık 15 gün süren bir çalışma yapmış, bu çalışma sonucunda kapı önünde birkaç yeni orthostat daha bulmuştur Höyüğün birkaç yerinde sondaj çalışması yaptıktan sonra, höyüğün kuzey eteğindeki poterni (girişi) görerek bunu Boğazköy'deki poternle karşılaştırmıştır

Höyük'te gerçek anlamda ilk sistemli kazılar, Cumhuriyet Döneminde Atatürk tarafından başlatılmıştır 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına Hamit Zübeyr Koşay, Remzi Oğuz Arık ve Mahmut Akok gerçekleştirdiği ilk kazı çalışmaları 1983 yılına kadar sürdürülmüştür Bu tarihten itibaren ara verilen kazılara 1997 yılında Prof Dr Aykut Çınaroğlu tarafından tekrar başlanmıştır





Törensel Sembol
Tunç, Eski Tunç Çağı, MÖ 3 Binyılın ikinci yarısı,
Yüksekliği 24 cm Dövme ve dökme tekniğiyle yapılmıştır
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Yapılan araştırma ve kazılar sonucunda Alacahöyük'ün Kalkolitik Çağdan günümüze kadar kesintisiz olarak iskâna sahne olan höyükte 4 kültür katı tespit edilmiştir Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig dönemlerini kapsayan bu katlar kendi aralarında 15 ayrı mimari tabakaya ayrılmaktadır Buna göre;

Kalkolitik Çağ : MÖ 4000-3000 ana toprak üzerine 15-9 tabakada,
Eski Tunç Çağı : MÖ 3000-2000 8-5 tabakada,
Hitit Çağı : MÖ 1800-1200 4-2 tabakada,
Frig Çağı : MÖ 750'den itibaren 1 tabakada yer almaktadır

Höyük'te Kalkolitik Dönemde gerçekleştirilen ilk iskân kuzey kısımları tepeciklerle korunan ve su seviyesinden yüksek bir konumda güneye bakan bir alan seçilerek gerçekleştirilmiş olup, bu yerleşme küçük bir köy durumundan ileriye gidememiştir Bu dönemde mimari, taş temel ve kerpiçle örülen duvara dayanıyordu; çatı saz ve kamışla örtülerek, üzeri düz dam toprakla sıkıştırılıyordu





Geyik Heykeli
Tunç, Eski Tunç Çağı, MÖ 3 Binyılın ikinci yarısı,
Yüksekliği 525 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Kalkolitik Dönemi takip eden ve 4 yapı katı ile temsil edilen Eski Tunç Çağı Alacahöyük'te 13 kral mezarı ile önem kazanmıştır 5 ve 7 kata ait olduğu ileri sürülen mezarlar şehrin özel bir alanında yer almaktadır Bunlar biçimleri bakımından Anadolu'nun ve hatta Önasya'nın eşsiz mezar örnekleri olarak nitelenebilir Mezarlar yetişkin erkek ve kadınlara aittir Bu mezarlara çocuk ve bebek gömülmemiştir Ayrıca bu mezarlarda birden fazla gömüye de rastlanmamıştır Orta Anadolu'daki diğer mezar tiplerinin aksine Alacahöyük'te hem mezarların hem de ölülerin istikametinde bir birlik vardır Ölü hediyeleri Eski Tunç Çağında Ege ve Önasya'da bilinenlerin en zengini ve çeşitlisidir Bunların arasında bugüne kadar benzerlerine diğer kültür bölgelerinde rastlanmayan güneş kursları, geyik ve boğa heykelleri, süs eşyaları, kama, kılıç, balta gibi savaş aletleri ile pişmiş toprak, taş, altın, gümüş, tunç, bakır ve elektrondan yapılmış eserler de vardır Eski Tunç Çağında Alacahöyük'ün mimari sistemi, Anadolu'nun özgün yapı tekniğine dayanmaktadır; bu tekniğe göre yapılan taş temelli, kerpiç duvarlı, düz tavanlı, sıvalı taban ve toprak çatılıdır

Alacahöyük'ün şu an görülebilir kısmını oluşturan Hitit tabakaları üç yapı katından oluşmaktadır Bu dönemde, 250 m çapında daireye yakın şekildeki höyüğün kenarında bir savunma sistemi oluşturulmuş olup, savunma sistemi üzerinde şehre girişi sağlayan iki ana kapının varlığı tespit edilmiştir Bunlardan biri güneydoğudaki sfenksli kapı, diğeri höyüğün batısındaki kapıdır




Kadeh
Altın, Eski Tunç Çağı, MÖ 3 Binyılın ikinci yarısı,
Yüksekliği 139 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Höyük'te olası şehrin dinsel kapısını oluşturan güneydoğudaki sfenksli kapıda, iki sfenks yer almaktadır İki metreden yüksek olan ve monolit taş lentoları üzerine yontulmuş olan sfenks protomlarında başlar dikkati çekmektedir Dışarı taşkın şişkin gövdeli sfenksler ayrık ve kısa bacaklar üzerinde durmaktadır Doğu tarafındaki sfenksin iç yüzünde pençelerinde tavşan taşıyan çift başlı kartal bulunmaktadır

Sfenksli kapının doğu ve batısında yer alan kulelerin altında bulunan kabartmalar alçak kabartma tekniğiyle işlenmiş, ayrıntılar plastik olarak verilmiştir Batı kulesi orthostatlarının hemen hemen hepsi tüm bir friz olarak izlenir Bu kısımda altta kült-libasyon konularının ve üst sırada ise av sahnelerinin betimlendiği görülmektedir Fırtına tanrısı onuruna kutlanan ve Hitit dini metinlerinden de bilinen bayram törenlerinde başrahip ve rahibesi olan kral ve kraliçe burada boğa karşısında dua pozisyonunda gösterilmiş, bunu izleyen kabartmalarda ise törenin diğer bölümleri betimlenmiştir Doğu kulesindeki kabartmalarda oturan tanrıça önünde dua eden şahıslar yer almaktadır; bunlar kült törenlerinin devam ettiğini göstermektedirler






Gaga Ağızlı Kap
Altın, Eski Tunç Çağı, MÖ 3 Binyılın ikinci yarısı,
Yüksekliği 143 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Sfenksli kapıdan içeri girip, giriş kompleksini geçtikten sonra sağ tarafta "Mabet-Saray" olarak adlandırılan büyük bir Hitit yapısının temelleri görülmektedir Bu yapı, çeşitli depo odaları ve diğer komplekslerden oluşmaktadır


Çatalhöyük





Çatalhöyük, Konya'nın Çumra İlçesi sınırlarında olup, ilçenin 10 km doğusunda yer almaktadır Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan bir tepe şeklindedir Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal sıfatını almıştır Çatalhöyük 1958 yılında J Mellaart tarafından keşfedilmiş, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı yapılmıştır Yüksek tepenin batı yamacında yapılan araştırmalar neticesinde, 13 yapı katı açığa çıkarılmıştır En erken yerleşim katı (1) ise MÖ 5500 yıllarına tarihlenmektedir Stil kritiği yolu ile yapılan bu tarihleme, C 14 metodu ile de doğrulanmış bulunmaktadır İlk yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine ışık tutan bir merkezdir

Çatalhöyük'teki yerleşimin, yani şehirciliğin en iyi bilinen dönemi 7 ve 11 katlardadır Dörtgen duvarlı evlerin duvarları birbirine bitişiktir Ortak duvar yoktur, her evin kendi müstakil duvarı vardır Evler ayrı ayrı planlanmış ve ihtiyaç duyulunca yanına başka bir ev yapılmıştır Evlerin bitişik duvarları nedeniyle şehirde sokaklar mevcut değildir Ulaşım düz damlar üzerinden olmaktadır Şehri sınırlayan ve koruyan sur duvarları niteliğinde herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır Bina yapımında kullanılan malzeme kerpiç, ağaç ve kamıştır Evlerin temel derinlikleri azdır Duvarlar arasında ağaç dikmeler vardır Bu dikmeler üzerine gelen kirişler düz tavanı taşımaktadır Tavan üst örtüsü kamış üzerine sıkıştırılmış kil topraktır Evler tek katlı olup, eve giriş damda açılan bir delikten merdivenle olmaktadır Her ev bir oda ve bir depodan oluşur Odaların içinde dörtgen ocaklar, duvarların ön kısımlarında taban döşemesinden yüksekliği 10-30 cm arasında değişen sekiler ve duvar içinde dörtgen nişler bulunmaktadır Duvarlar sıvalıdır, sıva üzeri beyaza boyandıktan sonra sarı, kırmızı ve siyah tonlarda resimler yapılmıştır Kutsal odalar diğer odalara nazaran daha büyüktür Bu evlerin içindeki duvar resimleri yanında ise orijinal boğa başı, koç başı ve geyik başlarının sıkıştırılmış kil ile konserve edilmiş trofeleri duvarlara aplike edilmiştir Bunların yanında rölyef halinde insan figürleri ile hayvan figürleri de görünmektedir Çatalhöyük'te duvar resimleri en erken 10 en geç 11 tabakada bulunmuştur En güzel ve gelişmişleri ise 7 ve 5 tabakalara aittir Bu resimler paleolitik insanın mağara duvarlarına yaptığı resimlerin bir gelenek olarak devamıdır İnanç olarak avın bereketi için yapılan resimlerdir Geç döneme doğru duvar resimlerinde ev sahnelerinin azaldığı ve kuş motifleri ile geometrik desenlerin ortaya çıktığı görülür

Duvarlara resmedilmiş olan akbabalar tarafından parçalanan başsız insan figürlerinin ölü gömme adetleri ile ilgili olduğu sanılmaktadır Akbabalar tarafından et kısmı yenerek temizlenen kemikler toparlanarak hasırlardan yapılmış bir örtüye sarılır ve ev içindeki şekillerin altına gömülürdü Şekiller altında yapılan araştırmalarda çok sayıda iskelet ortaya çıkarılmıştır Ölü hediyesi olarak kemikten yapılmış aletler, renkli taşlar, kesici aletlerden taştan baltalar, deniz kabuğundan yapılmış boncuklar konmuştur Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler bize ana tanrıça kültürünün (tapınma) başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler vermektedir Pişmiş toprak ve taştan yapılmış bu heykelcikler 5 ila 15 cm arasında değişen büyüklüktedir Şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı ve zaman zaman doğum yapar vaziyette tasvir edilmişlerdir Bu özellikleri bolluk ve bereketi temsil etmeleri nedeniyledir Çatalhöyük'te ele geçen alet ve malzemelerin hemen hepsi taş, pişmiş toprak, baltalar, sığ tabaklar, yüksek kabartma bereket tanrıçası motifleri ile süs eşyası olarak kullanılan bilezik ve kolyelerdir Pişmiş topraktan iri taneli hamura sahip, çarksız siyah ve kiremit renkli kaplar ve çanaklar bulunmuştur Ayrıca ana tanrıça ve mukaddes hayvan figürü de pişmiş topraktan yapılmıştır Kemikten yapılmış kesici ve delici aletler ile obsidyenden yapılmış mızrak ve ok uçları Çatalhöyük'te kullanılan en önemli malzemelerdir

Çatalhöyük'te 1996 yılına kadar kazı yapılmamış; bu yıldan itibaren İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından Ian Hodder başkanlığında kazılara devam edilmiştir Kazı buluntuları Konya Arkeoloji Müzesi'ndedir Bunların bir kısmı teşhir edilmiş, diğerleri ise depolarda koruma altına alınmış durumdadır

Osmaniye-Karatepe Hitit Kalesi






Karatepe-Aslantaş; Adana (bugün Osmaniye) İli, Kadirli İlçesi sınırlarında MÖ 8 yüzyılda, yani Geç Hitit Çağında, kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (Pyramos), bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanında iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı'nın boy heykeli yer alıyordu Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş arslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştırBugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyelogrif (Luvca) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3 bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu'da MÖ2bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur MÖ 2 bin yılda Anadolu'ya hakim olan, başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattuşaş) olan Hitit İmparatorluğu MÖ 1200 yıllarında "deniz kavimleri" baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır Asativatas'ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından MÖ 720 sıralarında Salmanasar V, ya da MÖ 680 yıllarında Asarhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.