Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dostlugu, ermeni, masalı, soykırımı, türk

Ermeni Soykırımı Masalı ve Türk Ermeni Dostlugu

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni Soykırımı Masalı ve Türk Ermeni Dostlugu



Osmanlılar Tarafından "Millet-i Sıdıka" ünvanına layık görülen Ermeniler, Türklerle Yüzyıllar Boyunca Dostluk İçinde Yaşamışlardır


Bu yılın Nisan ayın da önceki yıllarda olduğu gibi ABD Temsilciler Meclisi'nde Ermeni soykırımı karar tasarısının onaylanıp onaylanmaması konusundaki tartışmalar gündemin bir numaralı konusu oldu Bu dönem içinde Türk ve Ermeni milletlerinin ilişkilerini konu alan çok sayıda yazı yazıldı, tartışmalar yapıldı ve türlü tezler önü sürüldü Her biri derin bir araştırma konusu olan bu tartışmaların dönüp dolaşıp geldiği nokta ise hep aynı oldu: "Ermeniler asırlar boyunca, önce Selçuklu daha sonra da Osmanlı'nın adil yönetimi altında çok büyük bir hoşgörü ve huzur ortamında yaşamışlardır"
Bu gerçek yüzyıllardır Türk-Ermeni ilişkilerini araştıran tarihçilerce-hatta Ermeni tarihçilerin büyük bir bölümü tarafından da- tasdik edilmektedir Gerçekten de Osmanlı yönetimi farklı dillerde konuşan, farklı dini görüşleri olan ve farklı etnik kökenlere sahip çok sayıda milleti asırlar boyunca hoşgörü içinde yönetmeyi başarmış çok güçlü bir devletti Zaten dört kıtada kurduğu güçlü imparatorluğun temelinde de İslam ahlakının getirdiği bu büyük hoşgörü, adaletli ve barışçıl tutum yatıyordu Peki yıllardır Türkiye'nin önüne farklı vesilelerle getirilmeye çalışılan bu sözde soykırım konusunun aslı neydi? Asırlar boyunca barış içinde ve kardeşçe yaşayan Türk-Ermeni halkları arasında nasıl bir ilişki vardı? Ne olmuştu da Osmanlı yönetimi tarafından "millet-i sıdıka" ünvanına layık görülen Ermeni toplulukları sadakatları sorgulanan bir halk haline gelmişti?


Ortaya atılan iddiaları anlayabilmek ve sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için Ermenilerle Türklerin ortak tarihlerini incelemek gerekir Çünkü bu iki kardeş halkın tarihlerinin kesiştiği noktadan günümüze uzanan bin yıllık dönemin incelenmesi, iddiaların cevabını da kendiliğinden ortaya koymaktadır
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilerde diğer gayri Müslimler gibi örflerinin ve inançlarının gereğinin rahatlıkla yapabiliyordu Yandaki resimde 1910 yılında kiliselerinden çıkmakta olan bir grup Ermeni görülüyor
Ermenilerle Türklerin Tarihlerinin Kesiştiği Nokta
Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konum dolayısıyla tüm dünyanın dikkatini çeken bir ülkedir Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprüdür, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan boğazlara sahiptir, Ortaasya, Ortadoğu ve Kafkasya'daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği bir noktadadır Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu, günümüzde ise Türkiye Cumhuriyeti bu kritik konumu nedeniyle çeşitli ülkelerin ilgi alanı olmuş, plan ve entrikaların hedefi haline gelmiştir Türkiye üzerindeki planlarını uygulamak isteyen ülkeler, bu hedeflerine ulaşmak için türlü yollara başvurmuşlardır Osmanlı imparatorluğu içinde huzur içinde yaşayan azınlıkları yönetim aleyhinde kışkırtmış, kendi hedeflerini gerçekleştirmek için onları kullanmışlardır Ermeniler de bu halklardan biridir Özellikle de Rusya ve İngiltere Ermenileri kendi hedefleri uğrunda bir piyon gibi kullanmışlardır
Ancak asırlardır süregelen Türk-Ermeni ilişkilerini, sadece 1 Dünya Savaşı yıllarındaki kısa dönem çerçevesinde değerlendirmek çok sağlıklı olmaz Çünkü Ermenilerle Türklerin dostlukları bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır


Bugün Ermenilerin öne sürdükleri sözde soykırım senaryosunun temeli Doğu Anadolu topraklarının Ermeni anayurdu olduğu iddiasına dayanmaktadır Buna senaryoya göre Türkler, Selçuklular ve Osmanlılar ile başlayarak Ermeni topraklarını işgal etmişler ve her zaman zulmetmişlerdir Hatta bu zulüm hala devam etmektedir Ancak Türk-Ermeni ortak tarihini incelemek bu iddiaların tamamen asılsız olduğunu delilleriyle ortaya koymaktadır Üstelik Ermeni halkının da 1 Dünya Savaşı'na kadar böyle bir iddiası olmamıştır Öncelikle, Doğu Anadolu topraklarının Ermeni anayurdu olduğu iddiası tarihi gerçekleri yansıtmamaktadır Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölge tarihin kaydettiği dönemlerde MÖ 521'den 344'e kadar bir Pers vilâyeti, 344'den 215'e kadar Makedonya İmparatorluğunun bir parçası, daha sonra sırasıyla Selefkitlere tâbi bir vilâyet, Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık el değiştiren bir bölge, Sasani vilâyeti, daha sonra da bir Bizans vilâyeti olmuştur Bu toprakların 7 yüzyıl sonlarından itibaren sahibi Emevilerdir Onlardan sonra 10 yüzyıl sonlarına kadar Abbasilerin elinde kalmış, 10 yüzyılın sonlarına doğru Anadolu'nun tamamına Bizans İmparatorluğu yeniden hâkim olmuştur 10, yüzyıldan itibaren de bölgeye Türkler gelmişlerdir Ermeniler çok eski tarihlerden beri bölgede varlığı devam eden, medeni ve kadim bir millettir Ancak tarih boyunca çeşitli egemenlikler altında yaşamış, hiçbir zaman bağımsız ve sürekli bir devlete sahip olamamışlardır Dolayısıyla Doğu Anadolu'nun bir Ermeni anayurdu olduğu iddiası gerçeklerle örtüşmemektedir Bu husus Ermeni tarihçi Kevork Aslan'ın şu sözleriyle de doğrulanmaktadır:
"Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlardır Birbirlerine vatan hisleriyle bağlı değildirler Aralarında siyasi bağlar yoktur Yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar Vatanseverlikleri de bu nedenle bölgeseldir Birbirleriyle bağlarını siyasi ilişkiler değil, dilleri ve dinleri oluşturur" 1
Ermeniler en büyük zulmü Bizans İmparatorluğunun yönetimi altında yaşarken görmüşlerdir Bu konu ile tarihçiler tarafından da sıkça dile getirilmiştir Ünlü Ermeni tarihçisi ve aynı zamanda Urfalı olan Mateos halkın buralardan sürüldüğünü, evlerinden zorla çıkarıldıklarını ifade etmektedir Mateos "İki yıl sonra (993-994) büyük Roma dükü, büyük bir ordu ile beraber Ermenilere karşı yürüdü, Hristiyanların üzerine atılıp onları kılıçtan geçirdi ve esaret altına aldı O, zehirli bir yılan gibi her yere ölüm ***ürdü ve böylelikle, dinsiz milletlerin yerini tutmuş oldu" sözleriyle Bizanslıların Ermeni halkına karşı uyguladığı şiddeti dile getirmiştir
10 yüzyıl Bizans yönetiminde iç karışıklıkların yaşandığı ve istikrarın bozulduğu bir dönemdir İşte bu karışık dönem içinde Selçuklular Anadolu topraklarına girmişlerdir 26 Ağustos 1071 tarihinde, Malazgirt yakınında, Van Gölü'ne yakın bir yerde Bizans İmparatorunun ordusunu bozguna uğratan Alparslan sayesinde Türkler Anadolu'ya adım atmış ve Ermenilerin çok büyük sevinç gösterileriyle karşılanmıştır Tarihçi Mateos Selçukluların Ermenilere karşı tavrını "Melikşah'ın kalbi Hıristiyanlara karşı şefkat ve iyilikle doluydu İsa'nın evlatlarına çok iyi davrandı Ermeni halkına refah, barış ve mutluluk getirdi" sözleriyle ifade eder 2 Mateos, Sultan Kılıç Aslan'ın ölümünden sonra ise şunları yazmıştır:
"Kılıç Aslan'ın ölümü Hıristiyanları yasa boğmuştur Zira bu Sultan yüksek karakterli ve hayırsever bir insandı"
Yukarıdaki ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi Selçuklu Türkleri, Ermenilere çok büyük bir hoşgörü göstermiş, onların dinlerini, törelerini ve sosyal yaşantılarını korumalarını sağlamıştır Bu anlayış, Anadolu Selçukluları döneminde de devam etmiştir Ermeni tarihçi Asoghik'in "Ermeniler, Bizans'a olan düşmanlıkları nedeniyle, Türklerin Anadolu'ya gelmesine sevinmişler, hatta Türklere yardım etmişlerdir" şeklindeki sözleri bu gerçeği doğrulamaktadır
Selçukluların ilerlediği topraklar, üzerinde diğer kavimlerin yanı sıra Ermenilerin de yaşadıkları Bizans topraklarıdır Yani Selçuklular herhangi bir Ermeni devletine ya da prensliğine karşı savaşmamış, onların topraklarını ele geçirmemiş, karşılarında düşman olarak sadece Bizanslıları görmüşlerdir Bunun dışında öne sürülecek her türlü iddia tarihi gerçekler karşısında yaşayamayacaktır Üstelik tarih, Ermenilerin Bizans zulmüne karşı Selçukluların yanında yer aldıklarını, onlara yardım ettiklerini ortaya koymaktadır Ortada Türk-Ermeni çatışması değil, asırlar sürecek olan bir kardeşlik yolunda atılan ilk adımlar vardır

Ermeniler Osmanlı Topraklarında Aradıkları Hoşgörüyü, Güvenliği ve Barışı Bulmuşlardır
Ermeniler, Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında bazı küçük devlet ve beyliklere bağlı bir şekilde hayatlarını devam ettirmişlerdir Osmanlılarla ilk ilişkileri ise Osman Gazi döneminde başlamıştır Osman Gazi 1324 yılında Bursa'yı merkez yaptıktan sonra, Kütahya'da yaşayan Ermenileri ve ruhani reislerini buraya nakletmiştir Bu güçlü ilişki Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine kadar hiçbir kesintiye uğramadan devam etmiştir Özellikle de Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u almasıyla başlayan dönem, Ermeniler için adeta bir altın çağ olmuştur
Fatih Sultan Mehmet kendi talebi ile Ermenilerin Bursa'daki ruhani reisi Hovakim'i İstanbul'a getirtmiş, Rum Patrikliği'nin yanında, bir de Ermeni Patrikliği'ni 1461'de kurdurmuştur Patrik, padişahın fermanıyla Ermeni cemaatinin lideri ilan edilmiş ve Ermeniler tamamen onun yönetimine bırakılmıştır Bu dönemden sonra çeşitli ülkelerden İstanbul'a büyük bir Ermeni göçü yaşanmış, İstanbul'da güçlü bir Ermeni topluluğu oluşmuştur Yavuz Sultan Selim'in Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'yu fethetmesiyle birlikte, buradaki Ermeniler de İstanbul'daki
cemaatin bünyesine dahil olmuş, İstanbul Patrikliği'ne bağlanmışlardır Osmanlı yönetimi boyunca Ermeniler dinsel, siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan çok büyük bir özgürlük yaşamışlardır
Bu büyük hoşgörü ve iyi niyet Fatih Sultan Mehmet'ten sonra da devam etmiştir Diğer gayrimüslim toplulukların olduğu gibi, Ermenilerin de dini ve toplumsal işlerine kesinlikle karışılmamıştır Ermeniler gerek yönetimde, gerek sanat alanında, gerekse ticari hayatta çok önemli bir yer edinmişler ve toplumun en müreffeh sınıfı haline gelmişlerdir Osmanlı Devleti'ne sadakatleri, güvenilir olmaları, iyi niyetli tavırları, Türk adetlerini benimsemeleri, hatta iyi Türkçe konuşmaları, Ermenilerin devlete ait resmi veya özel işlere atanmalarına sebep olmuştur Ermenilerin Osmanlı yönetiminden memnuniyetleri geçtiğimiz yıl, yani Osmanlı'nın 700 kuruluş yılında, İstanbul Ermeni Patrikhanesi 538 doğum günü kutlanırken de çeşitli şekillerde ifade edilmiştir Türkiye Ermenilerinin 84 Patriği II Mesrob bu törenler çerçevesinde 22 Mayıs 1999 tarihinde yapılan bir törende duygularını şu şekilde ifade etmişti:


"… Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni Episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü… Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz…"
Patrik II Mesrob'un bu sözleri aslında Türk-Ermeni ilişkilerinin gerçek boyutunu da gözler önüne sermesi bakımından çok önemlidir Çünkü gerçekten de Osmanlı hoşgörüsü dünyada eşi benzeri olmayan, çağlar üstü bir yaklaşımı ifade etmektedir

Ermeni sorunu Rusya ve İngiltere'nin tahrik ve vaatleriyle ortaya çıkmıştır
Selçuklu ve Osmanlı yönetiminin Ermenilere karşı hoşgörülü tutumunu dikkatle inceleyen bir kişi, bugün oluşan gerilim karşısında doğal olarak şaşkınlığa düşer Gerçekte ise bu gerilim yazının başlarında da ifade ettiğimiz gibi kimi ülkelerin bilinçli kışkırtmaları ve sahte vaatleri sonucunda ortaya çıkmış, zaman içinde gelişmiş ve bugünkü halini almıştır
Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma süreci, imparatorluk içindeki azınlıkların rahatsızlıklarından değil, Fransız Devrimi'nin doğurduğu bağımsızlıkçı ideolojilerden kaynaklanmıştır Bir başka deyişle Osmanlı azınlık isyanlarının hepsi temelde "dış kaynaklı"dır Bu isyanların sonuncusu sayılabilecek olan Ermeni bağımsızlık hareketleri de bu kuralı teyid eder

Rus harbine hazırlanan Osmanlı askerleri



Van'ın Rus ordusu tarafından işgalini kolaylaştırmak için isyan eden Ermenilerin Osmanlı askerlerine karşı siperlerindeki fotoğrafları Ermeni Sorununun ilk ortaya çıkışı Osmanlı devletinin zayıflamasıyla aynı tarihlere rastlar 1877-1878 yıllarındaki Rus harbini Osmanlı'nın kaybetmesinin ardından, Trabzon'a kadar olan bölge Rusya'nın yönetimine geçmiştir O döneme kadar Osmanlı tebaası olan ve huzur içinde hayatlarını devam ettiren Ermeniler, bağımsız bir devlet kurma vaatleriyle kışkırtılmış ve Rus askerleriyle işbirliğine girip, Türklere karşı savaşmışlardır Dolayısıyla bu dönemden sonra Rus-Ermeni ilişkileri, Türk-Ermeni ilişkileri üzerinde belirleyici bir rol oynamıştır
Osmanlı Devleti'nin zayıflaması dışarıdan yapılan müdahaleleri de artırmıştır Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşma niyetinde olan İngiltere, Fransa gibi ülkeler, imparatorluk içine soktukları provokatörler vasıtasıyla Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı kışkırtmaya çabalamışlardır Bu çabalar zaman içinde sonuç vermiş, oluşturan teşkilat ve komiteler, Ermeni cemaatini Osmanlı'nın Müslüman tebasına karşı tahrik etmiştir Çıkarılan isyan hareketlerinde iki toplum da çok fazla kayıp vermiş, iki kardeş halk birbiriyle savaşır hale gelmiştir
Ancak sorun 1 Dünya savaşı sırasında Ermenilerin düşman tarafında yer almalarıyla daha da kalıcı hale gelmiştir Yıllar boyunca Türklerle aynı cephede yer alan Ermeniler, İtilaf Devletleri'nin tahrik ve vaatleriyle yıllarca huzur içinde yaşadıkları Osmanlı topraklarını düşmanla birlik olup, yağmalamaya girişmişlerdir Bu girişimlerde Rusya çok önemli bir rol oynamıştır Çünkü dönemin Çarlık Rusyası Osmanlı Devleti'nin topraklarını kendine genişleme alanı olarak görmüş ve Osmanlı Hıristiyan cemaatini kendi himayesi altına almayı hedeflemiştir Bu amaçla da gerek Balkanlardan gerekse Kafkaslardan Osmanlı topraklarına girmeye çalışmıştır İngiltere'de aynı şekilde Doğu Anadolu topraklarının kendi kontrolünde kalmasını istemiştir
Rusya ve İngiltere'nin Doğu Anadolu'daki çıkarları Ermeni toplumunun Osmanlılara karşı kullanılması üzerine kuruluydu Bu gerçek şu ana kadar pekçok Batılı ve Ermeni tarihçi tarafından da dile getirilmiştir Ancak Osmanlı yönetiminden hiçbir şikayeti olmayan ve barış içinde yaşayan halk üzerinde bu girişimler ilk başlarda etkili olmamış, kurulan teşkilatları büyük bölümü zaman içinde yok olup gitmiştir Osmanlı toprakları içinde başarılı olamayınca, bu kez farklı ülkelerde Ermenistan hayalini gerçekleştirmek için teşkilatlar kurulmuştur Bu komiteler dışarıdan aldıkları destekle halkın büyük bölümü üzerinde etkili olmayı başarmışlardır Ermeni propagandasının bugünkü önde gelen kişilerinden Louise Nalbantyan kurulan bu komitelerin amacını "Ermeni halkının duygularını harekete geçirmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardı Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetinde yararlanılacaktı… Komite, Osmanlı hükümetini terörize etmeyi amaçlıyordu" şeklinde tanımlıyordu 3 Yani Anadolu'da isyanlar çıkartmak için yabancı devletler tarafından kışkırtılan Ermeniler kendilerine yöntem olarak "terörü" seçmişlerdi Bu komitelerin kurulmasını takip eden yıllarda Anadolu'nun dört bir yanında isyanlar çıkartılmıştır İsyanlarda pek çok masum insan hayatını kaybetmiş, bu isyanlar nedeniyle Anadolu topraklarında gerçek manada bir huzur sağlanamamıştır
1 Dünya Savaşı'nın başlaması Ermeni isyancılar tarafından büyük bir fırsat olarak görülmüştür Savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti'nin yanında yer alacakları vaadinde bulunan Ermeniler, kısa süre sonra bu vaadlerinden dönmüşlerdir Rus devletinin saflarında yer almış, Osmanlı'ya karşı savaşmışlardır Taşnak komitesinin örgütüne verdiği şu talimat Ermenilerin savaş sırasındaki politikalarını çok iyi ifade etmektedir:
"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretler iki ateş arasına alınmalıdır Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip, Ruslarla birleşeceklerdir" 4
Savaş başladığında tüm bu talimatlar uygulamaya geçmiş, Osmanlı ordusuna ve sivil Müslüman ahaliye karşı türlü saldırılar gerçekleştirilmiştir Sadece Türkler hedef alınmamış, Rumlar, Museviler ve bu politikayı desteklemeyen Ermenilere karşı dahi saldırılar düzenlenmiştir
Ermenilerden oluşan 'Doğu Lejyonu'nun geçtiği topraklarda uyguladığı vahşetin bir görüntüsü İngilizlerin geniş lojistik desteğiyle Doğu Cephesi'nde Türklere karşı savaşan bir Ermeni topçu birliği Bu sırada Osmanlı devleti İngiliz ve Fransız ordularıyla türlü cephelerde savaşmaktaydı İsyanların devam etmesi ve Anadolu'nun giderek daha da karışması üzerine Osmanlı hükümeti önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin Müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiştir Ancak bu barışçıl tavır bir sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Osmanlı devleti isyanları örgütleyen tüm Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhinde faaliyette bulunmak suçundan tutuklatmıştır Bu kararla Osmanlı hükümeti benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurmuştur Pek çok cephede devam eden savaşta başarılı olmanın ancak içte huzurun ve birliğin sağlanmasıyla mümkün olacağı açıktır Bu nedenle de savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir 5
Bu tehcir (göç ettirme), bir soykırım ya da bir katliam değil, güvenlik nedeniyle bir grubun başka bir toprakta ikamete mecbur edilmesi yönünde alınmış bir tedbirdir Düşmanla işbirliği yapan ve ülkenin birliğine zarar veren bir topluluğun zararlı faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla alınmış son derece akılcı bir karardır Kaldı ki Osmanlı devleti bu tehcir esnasında Ermenilerin mağdur kalmamaları için türlü tedbirler almıştır Osmanlı Bakanlar Kurulu'nun 30 Mayıs 1915 tarihli kararı Osmanlı yönetiminin bu konudaki adaletini gözler önüne sermektedir Bu kararda, Ermeniler canlarının ve mallarının korunmasını, göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardımın yapılmasını, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmasını, hükümet tarafından evler yapılmasını, alet ve teçhizat temin edilmesini, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının sağlanmasını, sağlık durumlarının her gün doktorlar tarafından kontrol edilmesini, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesini ve alınması gereken daha pek çok önlemi bildiren emirler yayınlamıştır Ayrıca, tehcir sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek, Divan-ı Harp Mahkemesine sevk edilmesi ve en ağır şekilde cezalandırılmaları karara bağlanmıştır Ortaya çıkan can kayıpları ise, savaş sırasındaki çarpışmalar, isyanları önleme girişimleri ve günün koşulları göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir Savaşın zor şartları altında ve Osmanlı hükümetince kontrol edilemeyen bazı fanatiklerin saldırıları neticesinde çok sayıda Ermeni hayatını yitirmiştir Ancak bu elbette bir soykırım değildir Bu gerçek dışı iftira, o yıllarda Osmanlı Devleti ile savaş halinde olan İngiliz ve Fransızlar tarafından bir propaganda malzemesi olarak ortaya atılmış ve günümüze kadar da yine benzeri siyasi amaçlarla taşınmıştır


Kısacası Osmanlı Devleti tarafından Ermenilere karşı bir soykırım gerçekleştirildiğini iddia etmek, tarihi gerçekleri saptırmaktır
Kaynak



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.