Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




VİRANİ

Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına
Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına
Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin
Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına

Virani, 16 yy'ın sonu ile 17 yy başlarında yaşayan güçlü bir ozandır

Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el almıştır Bir süre Necef-i Eşref de Hz Ali Türbesi'nde türbedarlık, babalık yapmıştır, (1587-1618) yıllarında İran'da saltanat süren Şah Abbas'la görüş­müştür Anadolu'nun bir çok yerlerini ve daha sonra da, Bulgaris­tan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaşmıştır Neceften dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba tekkesini ziyaret etmiş ve ondan bilgilenmiştir Demir Baba, soy zinciri itibariyle Peygam­ber'e ulaşır

Demir Baba Velayetnamesi'nde, Virani'nin Demir Baba ile görüşmesi şöyle anlatılır: Demir Baba'ya, Arap ve Açem dillerini bi­len bir kimse geldiği ve müridleriyle Rumeli'ye geçtiği ve bu kişi­nin adının da Viranı olarak söylendiği bildirilir Ancak gaflet içinde olduğu ve "Kutupluk'' davası güttüğü de ilave edilir Demir Baba manevi yönden kendisinin daha üstün olduğunu göstermek ister Demir Baba, o tarihlerde yüz yirmi yaşına ulaşmış ulu bir ihtiyar­dır

Virani, onun batın kılıcıyla yenilir, yere geçer Huzurunda di­van durup, niyaz eder Demir Baba'dan icazet ister Ancak, önce Virani'ye nasihatler verir ''kişi böyle sevdalarda olmasa gerek Kur'an'a uy Sure-i Fatiha'da ne kadar harf olduğunu bilir misin? Onlardan geçmeyen veli olmaz Bu kadar suhufla (hartle) dört kita­bı yutsa bile Kapıdan girmeyen, içeride ne olduğunu bilmez Bilen aşık da, dava kılmaz Kimse kusuruna kalmaz,'' Bu nasihatten sonra Demir Baba, Virani'ye icazet verir

Virani, oradan Otman Baba Sultan'ı ziyaret etmek için yola çı­kar Sabahleyin Karlıova'da Hafız Zade Türbesi'ne gelir Ancak Virani rahatsızlanır ve öğleden sonra orada hakka yürür Avlu kapısı önüne gömülür

Demir Baba Velayetnamesi'nde de söz edildiği üzere, Virani, Arapça, Farsça bilen güçlü bir şairdir "Virani Baba Divanı'' ile ''Virani Baba Risalesi''adlı basılmış eserleri günümüze kadar gelmiştir, Özellikle Hz Ali'yi öven, On iki İmam'ı dile getiren coşkulu methiyeleri vardır



Eserlerinden bazıları:


Dilinde canan olubdur

Dilinde canan olubdur
Sücudum sacidim insan olubdur
Vücudum şehrine Şahı-muhakkak
Bilin ki fazl-ı Hak Yezdan olubdur

Gönül didara karşı ol sebebden
Ayrılmaz Vallahi hayran olubdur
Virani dervişe lütfetti Haydar
Erişti üçlere Selman olubdur


İstemem alemde gayrı meyvayı

İstemem alemde gayrı meyvayı
Tadına doyulmaz balımdır Ali
İstemem eşyayı verseler dahi
Kokmazam sünbülü gülümdür Ali

Ali'mdir kadehim Ali'mdir şişe
Ali'm sahralarda morlu menekşe
Ali'm dolu yedi iklim dört köşe
Ali'm saki Kevser dolumdur Ali

Ali vahid şah-ı Resul kibriya
İmam Hasan Hüseyn Şah-ı Kerbela
İmam Zeynel-Aba ol sahib-liva
Büküldü kametim dalımdır Ali

Muhamrned Bakır'dır tendeki canım
Ca'ferüs -Sadık'tır dinim imanım
Musa-i Kazım'dır derde dermanım
Varlığım kalmadı malımdır Ali

Aliyyür -Rıza'dır Şah-ı Horasan
Taki ile Naki gösterdi burhan
Hasanül-Askeri mah-ı dırahşan
Yokladım talihim falımdır Ali

Muhamrned Mehdi'dir sahibüz-zaman
Oniki İmam'a kul oldum heman
Ma'sum-ı pakandır envar -ı cihan
Esrar-ı Huda'ya alemdir Ali

Virani'yem düştüm şimdi derdine
Vücudum gark oldu çile bendine
Gönül sormaz oldu kendi kendine
Söyler dehanımda dilimdir Ali
Gel Dilber Ağlatma Beni

Gel Dilber Ağlatma Beni Şah-I Merdan Aşkına
Dü Cihanın Ranimasi Şii Yezdan Aşkına
Şahım Hasan Pir Hüseyin Kerbela Meydan İçin
Lütfedip Bağışla Cürmüm Ali Süphan Aşkına

İmam Zeynel Abidin'in Abina Umdumusa
Arayıp Özünde Bakiri Buldunusa
Ceddin Evlad-I Muhammet Cafer'i Bildin İse
Rahme Gel Ol Şah-I Merdan Ali Ümran Aşkına

Seyit Musa'yı Kazım'dır Ehl-İ Beytin Serveri
Cani Aşkı Nuş Edenler Müpteladır Ekseri
Sahi Şehidi Horasan İmam Rıza'dan Beri
Müptelayı Merhamet Kıl Kalb-İ Viran Aşkına

Ey Virani Çıkma Yoldan Doğru Raha Gel Beri
Muhabbet Şevkat Senindir Ey Hasan-Ül Askeri
Evliyalar Serfirazi Haci Bektaş-ı Veli
Sen Ganisin Ver Muradı Devri Mihtan Aşkına


Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım

Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım
Haldan Bilmez Yar Elinden Dertliyim
Bu Aşkın Ateşi Yaktı Sinemi
Pervaneyim Nar Elinden Dertliyim

Gafletten Uyandım Gözümü Açtım
Aşkın Küresinde Kaynadım Piştim
Yavru Şahan Gibi Tuzağa Düştüm
Kurtulamam Tor Elinden Dertliyim

Binbir Niyaz Ettin Eğledin Beni
Bir Kadım İkrara Bağladın Beni
Gül Diye Tikene Dağladın Beni
Kokulatmaz Har Elinden Dertliyim

Çıktım Şu Alemi Seyran Etmeye
İkrar Verdim Bu İkrarı Gütmeye
İndim Bedest Ana Pazar Etmeye
Şenliği Yok Şar Elinden Dertliyim

Virani'yem Çekem Yarın Kahrını
Ver Doldur İçeyim Aşkın Zehrini
Muhabbete Saldık Gönül Bahrını
Geçti Zaman Zar Elinden Dertliyim



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




Umut Yurdusar

Bile, bile bataklığa
Yürüyende suç yokmudur
Elin açıp başına şal
Bürüyende suç yokmudur

Yurdusar’ım olma sefil
Herkes kendisine kefil
Karıncayı ezende fil
Koruyanda suç yokmudur

Umut Yurdusar, Türk Halk Ozanlığının, usta-çırak ilişkisinden yetişmeyen, bu deryanın sevdalılarındandır Ama aynı zamanda büyük ozanların eserlerinden beslenerek, bir nevi bu ilişkiyi yaşamıştır İlkokul çağlarında, her sabah, mahalli sanatçılardan oluşan radyodaki türkü demetlerini can kulağıyla dinlemiştir Yozlaşmamış köy kültürü, bin yıllık Anadolu kültürünü dört mevsim gürül gürül akan yayla pınarları gibi alıcısına sunmuştur Nice büyük ozanı yetiştiren ve büyük ozan Pir Sultan Abdal’ı veren, Onu ve yüzyıllar sonra sevenlerini, kara yüzüyle vahşice geri alan Sivas 05 Ağustos 1971 yılında Yıldızeli’nin Kale köyünde doğan bu genç Ozanla ozanlık zincirine günümüzün halkasını eklemiştir Asıl adı Hüseyin Sarıateş olan Yurdusar, umudumuz yurdu sarsın diye bu mahlası almıştır Halktan soyutlanmış sanatçılar ve halkı anlatmayan eserlerin revaçta olduğu günümüzde, Türk Halk Şiirinin tadında beş yüzü aşkın şiiri ve Halk Müziğinin otantik yapısında yüzü geçkin eseri bulunmaktadır Halk Ozanlığının ne kadar güç olduğu bariz örneklerle belli olan güzel ülkemizde, bu örneklerin en büyüğü çağımızın Pir Sultanı Aşık Mahzuni Şerif’i kendisine mürşit seçmiştir

Göksümün gururu azmimin feri
Umudumun cephanesi neferi
O Alidir ben aşkından kamberi
Yurdusar’ın sahibidir MAHZUNİ

diyerek kendi dünyasındaki O güzel insanın yerini açıklamıştır Yaklaşık 1987'den bu yana şiir yazan Yurdusar şiirinde bu tadı 2002 yılında mana aleminin yaratıcısını kaybetmenin şoku ile adeta pişirilmiştir (Aşık Mahzuni Şerif’i)

Yurdusar tutarım safın cengini
Bir Pir Sultan bir Mahzuni dengini
Seçemedim çiçeklerin rengini
Say ki benim gözlerimi aldı oy

diyerek acısını ifade etmiştir Halktan uzakta Hak da olmayacağını düşünerek

Biz Haktan bir şey ummayız,
Varlığıdır temelimiz
Yüceliğinde hay, hayız,
Ona ermek emelimiz

Cehennem narını bırak,
Ademdir en yüce durak,
Hak ararsan insana bak,
Şanındandır cemalimiz

Bir boşlukta dolaşan ay,
Yüz bin gözlü kubbe saray,
Varı elde tutmak kolay,
Yoktan var eder elimiz

İnsan ki hoş can yermeye,
Ey hak deyip hak yemeye,
Hiç kimseden bir kimseye,
Ne kuluz, nede kulumuz

Yurdusar'ım etme tıraş,
Kuru hayal bitmez telaş,
Eba Müslim, Hacı Bektaş,
Ali’ dendir kemalimiz

İnsan sevgisinin yüceliğini tatmıştır

Olmayan verir bolundan,
Gelin anlar mı dulundan
Hakta olsa kulluğundan,
İnsanım çekemem bıkarım

İnsanın ne efendisi ne de kulu olamayacağını söyleyenlere yürekten katılmıştır Evli ve iki kızı bulunan Yurdusar özel bir kuruluşta çalışmaktadır Ankara Dikmen’de tek odalı bir evde oturmaktadır

Tek odalı evim benim,
Saray dersin gör bakalım
Sende hani hamamlarda,
Dur bakalım, dur bakalım,

Çalışanda olmaz mı kir,
Hey suratsız bu ne kibir,
İki buçuk metre kabir,
Gir bakalım, gir bakalım

Hasan Harmancı

Eserlerinden bazıları:
Güzel

Bu beni bende koymayan
Esen sevda yeli güzel
Sen bir selvi uzun boylu
Ben gölgende çalı güzel

Felekten bir hal olmaya
Vakit olursa kalmaya
Şu seni benden almaya
Yetmez dünya malı güzel

Herkes bir sevdayı güder
Sevdasız baş canı nider
Telinden cayacak kadar
Değil aklım deli güzel

Düşme Yurdusar hışıma
Yarsız yarayı taşıma
Azrail ol geç karşıma
Saram ince beli güzel

02/07/2003


Var

Can bedende kazma yere değmeden
Dünyamız cehennem vebalimiz var
Kurulmuş mahkeme bizi yargılar
Bizim ol hakime sualimiz var

Dünyanın malının soyhalığından
Çaresiz binlerin marbalığından
Suçlu ve güzlünün zorbalığndan
Göğsümüz hiddetli celalimiz var

Ellerimiz çatlak göğsümüz diken
Beden yorgun düşer erken mi erken
Şu güzelim dünya bir cennet iken
Çekilmez bir yaşam ne halimiz var

Yurdusar’ım yok öyle bir Arasat
Hangi bir rezili kesmiş ol Sırat
Divanı alemde sorguyu başlat
Hakkı da yakacak zevalimiz var

03062003


Kadın

Gelip de dünyaya gözüm açınca
Gördüm yüce varlık anamdır kadın
Yaşamın anlamı hemi de tadı
Cennetten bir bahçe sunamdır kadın

Yüreğim bedenim inancım başım
Sevinçte yoldaşım dertte sırdaşım
Alın terim helalim ekmeğim aşım
Kızım bacım yarim ninemdir kadın

Evde emekçidir pek de bilinmez
Onsuz şu dünyaya asla gelinmez
Her cefayı çeker bağrı delinmez
Bendeki kanayan sinemdir kadın

İnsan ki bilmeli doğuranını
Ayırmadan yüceltmeli sanını
Doğumdan ölüme ağlayanını
İşte bu değişmez önemdir kadın

İnsan derim hepsine ben tek kalem
Maria Sonya’ya Vanda’ya selam
Yurdusar kadınsız yerde dert bulam
Leyla Aslı Şirin Senem’dir kadın

09/03/2004


Reziller

İşte bizim yıllar yılı çağımız
Çalışmaz yan gelip yatar reziller
Dürzülere dayanmadı dağımız
Çayırı çimeni yutar reziller

Kimi iş bitirdi görev başında
Kadeh vurdu çaresizin yaşında
Var mı alın teri bir tek taşında
Alıp geri vermez batar reziller

Bu mu sizin bayrak millet kavramı
Gavur sardı gavur balkonu damı
Neden bitmez bu milletin dramı
Bir gün tepenizde biter reziller

Binini bir aldı coştu doymadı
Benim dedi gayrısını saymadı
Bizim millet uyur gezer aymadı
Fırsatı fırsata katar reziller

Hemi Atatürkçü hemi de soycu
Hemi tarikatçı hemi futbolcu
Hemi ehl-i namus hemi o yolcu
Anasını bile satar reziller

Eli hırsız bir elinden çalıyor
Gözü açık kaz olanı yoluyor
Yurdusar’ım hepisini suluyor
Beni zindanlara atar reziller

28072002Utanmaz mı

Böyle açacına varsam
Tok kendinden utanmaz mı
Beni kula muhtaç eden
Hak kendinden utanmaz mı

Ömür bir anlık bin telaş
Hayat bize tam bir savaş
Hal bilmezi yavaş yavaş
Yak kendinden utanmaz mı

Bir de kırılmazı kırsa
Onu da ben gibi yorsa
Azın bir sebebi varsa
Çok kendinden utanmaz mı

Yurdusar ne hep bu yana
Acırım bunu kurana
Zincir vur zincir vurana
Bak kendinden utanmaz mi

10022003


Bilenlere

Her bir insan bir alemdir
Gezmesini bilenlere
Dost dili bitmez kalemdir
Yazmasını bilenlere

Dostta çirkin dil kesilir
Öter bülbül gül kesilir
Çiğdem çiçek bal kesilir
Süzmesini bilenlere

Yurdusar erlere erdir
Kendini kendine yerdir
Sevgi büyük mücevherdir
Düzmesini bilenlere

19/08/2003


Öğretmenim

Bütün kötülüğün özü anası
Cehalet ki sevgi yer öğretmenim
Karıncayı görse pireyi vursa
Sensiz gören gözler kör öğretmenim

Bizimle silinsin nefret kin hile
Bir dünya kuralım verip el ele
Bilim ile donat sevgiye bele
Bizi yarınlara sür öğretmenim

Fikirde babasın vicdan da ana
Yürek nasıl ılır sana kıyana
Öz vatanın Edirne’den Tatvan’a
Karış karış gezip dur öğretmenim

Şartlar ki yıldırsa dünyanı eğse
Fikirler çatlasa sabrına değse
Kanuna uymayan her kimse neyse
Bizler seninleyiz kır öğretmenim

Yurdusar’ım sana muhtaç bu eller
Öğretmensiz millet adı sefiller
Bilmese de emeğini cahiller
Var insan olandan sor öğretmenim

24/11/2003



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




TURABİ (TÜRABİ)

Gel gönül gidelim aşk ellerine
Maksudun yar ise bir tane yeter
Fikreyle kıldığın amellerine
Heva-yı çerh ile efsane yeter





Türabi sen özün payimal eyle
Hak yolunda yüzün payimal eyle
Şu fani dünyada bir hayal eyle
Geçen geçti gelen nişane yeter


Yaşantısı hakkında elde yeterli bilgi yoksa da; 1849'da Hacı Bektaş Tekkesi postunda oturduğunu ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belgeler vardır Bir şiirinde asıl adının Ali olduğunu söyler:

Mahlasım derler Türabi, namım el- hac Ali
Doğduğu yerde kesinlikle bilinmiyor Kimi kaynaklar Ankara'lı, Yanya'lı ve Koniçeli olduğunu belirtiyorlarsa da, aynı mahlas ile yazan birkaç ozanın bulunduğu sanılıyor Divanı basılmıştır (1294/1878) Divandaki şiirlerin çoğu aruzla yazılmıştır Heceyle olanlar da halk geleneği işlenmiştir; divan edebiyatı örnekleri pek başarılı değil Koşuk düzeni acemicedir Yine de Türabi, Bektaşilerin değerli ozanlarındandır Daha çok divan şairi Fuzuli'nin etkisinde kalmıştır (C Öztelli )

On dokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Bektaşi ozanı olarak bilinen Türabi bir Bektaşi ulusu Yanbolu'lu Hacı Türabi Dede-Baba olarak tanınır Çorum'lu Seyyid Hasan Hüsnü Dede- Baba'nın 1849'da ölümü üzerine, Hacı Bektaş dergahı postuna oturur 19 yıl meşihat ettikten sonra, 1868'de ölür Hacı Bektaş türbesinin girişinde sol yanda bulunan tümsek üzerinde gömülüdür

Bektaşi tarikatında Türabi mahlaslı yedi ozan gelip geçmiştir Fatih dönemi erenlerinden Türabi Baba, sonra Afyon'lu Türabi Baba, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış ve Koniça'da gömülü bulunan Yanya'lı Türabi Baba, yirminci yüzyılda yaşayan Kumluca'lı Türabi Baba, Girit'li Mustafa Türabi Baba, Süleyman Türabi Baba ve Kula'lı Mehmet Türabi Baba (T Koca)

Prof M Fuat Köprülü, İkdam gazetesinde yayınlanan bir yazısında; Türabi mahlaslı şiirlerin, hangi Türabi'ye ait olabileceğini belirleyememiş Ankara'lı bir Türabi'den söz etmiştir Sadettin Nüzhet Ergun, Üniversite kitaplığı memuru Sabri beyden şu bilgiyi aktardığını yazar Nereli olduğu bilinmeyen ve yaşam hikayesi hakkında bilgimiz olmayan Türabi'ye ait Üniversite kitaplığında bir divan bulunmaktadır Bu divanın 240 sayfasında kendisinin Pir evi dedikleri Kırşehir dergahının Babası iken, 1868'de öldüğü yazılıdır Bu divan yaklaşık 2800 beyitten oluşmaktadır İçinde: 1 Münacaat, 331 gazel, 1 Tarih, 1 Naat, 2 Mersiye, 1 Sakiname, 3 Terciibend ve terkibibend, 5 Müseddes 5 Muhammes, 20 Murabba, 23 Koşma bulunmaktadır Bu divan harf sırasına göre dizilmiştir Türabi, Kul Turab, Turab mahlaslarını kullanır

Nerede ve ne zaman doğduğu, kimin oğlu olduğu ve yaşamı konusunda bilgi yok Abdülbaki Gölpınarlı Yanbolu'lu olduğunu belirtiyorsa da kaynak göstermiyor (AleviBektaşi Nefesleri, s: 19 ) Hacı Bektaştaki Pir evinde postnişin olduğu (1849-1850) ve orada öldüğü biliniyor

Atilla Özkırımlı Alevilik- Bektaşilik Edebiyatı adlı yapıtında; Halk şairleri arasında büyük bir ün kazanmış olan Türabi, daha çok aruzla ve divan geleneğine bağlı şiirler yazmıştır Fuzuli'yi izlemeye çalışan bu tür şiirlerinin dışında heyecanla yazdığı nefesler, Bektaşi edebiyatının ortak özelliklerini taşır 1868 yılında vefat ettiği biliniyor
Divanının eksik bir basımı yapıldı (1877) diyor Çankırı'lı Aşık Ali Rıza bir şiirinde ondan sevgi ve saygıyla söz eder

Ali Rıza enginlerden enginim
Sermayem yok ama gayet zenginim
Hacı Türabi'den elim var benim
Türab ol ey gönül engine gel gel

Acaba bu Türabi Çankırı yakınlarında türbesi bulunan Türabi mi?
Rahmetli Turgut Koca Türabi hakkında ayrıca şu açıklamayı da yapar: "Amerikan dergahının babası olan Recep Ferdi Baba'nın bana yolladığı (İslam Tasavvufu ve Bektaşilik) adındaki Arnavutça kitabında, Türabi mahlaslı şiirlerin yazarını, Hacı Bektaş postnişini Hacı Ali Türabi olarak göstermektedir Bektaşilik geleneğinde de bu böyledir

Şimdi, Sadeddin Nüzhet Ergun'un, Sabri beyin ve Recep Ferdi Baba'nın belirlediği bu olguya biz de katılır, Türabi mahlaslı nefesleri yazan şairin, Yanbolu'lu Hacı Ali Türabi Baba olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz Hacı Ali Türabi Baba'nın bir divanı da Ankara Kütüphanesindedir Al 3/26 numarada kayıtlıdır Yine Ali Emiri kitapları arasında 656 numaralı dergide iki destanı vardır''

Şiirlerinde akıcı, sıcak, çekici, duru ve yalın bir dil kullanmıştır Tarikatın tüm güzellikleriyle, inceliklerini büyük bir başarı ve ustalıkla şiirlerine yansıtmıştır Din dışı sevgiyi bazı şiirlerinde derinlemesine ve vurgulayarak işlemiştir Hz Ali ve ehlibeytine duyduğu derin sevgi ve bağlılığı her an dile getirmeyi bilmiş, Hacı Bektaş Veli'nin ulu ve yetkin kişiliğinden saygıyla ve huşu içinde söz etmiştir Tüm şiirleri toplanıp yayınlanmıştır Aruz ve hece ölçülerini kullanmıştır Şiirlerinden kendisini her yönden yetiştirdiği, derin bilgi sahibi olduğu, yaşama iyimser ve umut dolu bir anlayışla baktığı, Bektaşi felsefesini tüm incelikleriyle yaşayıp uyguladığı anlaşılmaktadır

Türabi haline şükreyle herdem
Rıza-yı Hak gözet olagör ebsem
Surette zillette görünürse adem
Manada, Huda'da nimet bizimdir



Eserlerinden bazıları:


1
Dedim dilber senin aslın nereli
Konya tarafında Bor dedi bana
Dedim aşkın ile sinem bereli
Dermanı bulunmaz çor dedi bana

Dedim zülfün eyle boynuma zencir
Dedi var yıkıl git hey ihtiyar pir
Dedim talim edip ol sen muabbir
Bir rüya görmüşüm yor dedi bana

Dedim ruhun ahmer yoksa al mıdır
Dedi servi kaddim hub nihal midir
Dedim şirin lebin söyle bal mıdır
Şirin değil biraz şor dedi bana

Dedim bir busecik in'am edip ver
Dedi hışma gelip bu herif ne der
Dedim hem yanımda birdir simü zer
Derviş fakir sefil hor dedi bana

Dedim kemendimdir giyusu telin
Dedi Türabi çek sen benden elin
Dedim seyreyleyim gerdanda halin
İşte gözün görmez kör dedi bana


2
Seyid Ali Sultan himmet eyledi
Açıldı meydana çırağ uyandı
Münkirlerin özü gözü bağlandı
Şulesinden Sersem Ali Baba'nın

Taştı Kevseri bol Kızıl Deliden
Kanmıştır aşıklar Kalubeliden
Harici şaşırdı darbı Ali'den
Dehşetinden Sersem Ali Baba'nın

Mümine ezelden verildi murat
Gerçek aşık olanların gönlü şat
Sultanın elinden Yezitler feryat
Dehşetinden Sersem Ali Baba'nın

Zahide sen şöyle gezme bihaber
Riya kaplamıştır seni serteser
Bülbüllerin zar ü efganı biter
Dehşetinden Sersem Ali Baba'nın

Sadhezar Yezid'e olsun lanetler
Müminlere daim olsun rahmetler
Türabi' ye in'am olsun himmetler
Dehşetinden Sersem Ali Baba'nın


3
Erenler serveri gerçekler piri
Hünkar Hacı Bektaş erleriyiz biz
Balım Sultan Abdal Musa şahımız
Seyid Ali Sultan gülleriyiz biz

Kaygusuz Sultan'dır bir serdarımız
Kara donlu candır türbedarımız
Kanber Ali Sultan şehsüvarımız
Necef deryasının güheriyiz biz

Sarı İsmail Hacım Sultan ulumuz
Şah-ı Horasan'a çıkar yolumuz
Muhammed Ali'den kokar gülümüz
On iki tarikatın serveriyiz biz

Türabi üçlerin birisi oldu
Yedilerle kırklar meclise güldü
Horasan erleri azmedip geldi
Muhammed Ali'nin kullarıyız biz


4
Salma dil gemisin engine aşık
Erenler aşkına payan bulunmaz
Her yerde keşfetme sakın hakayik
Anı fehmeyliyen bir can bulunmaz

Arifin halini tarif ne hacet
Efsane sözlerden eyle feragat
Kande göster bana sahip keramet
Ali çoktur Şahımerdan bulunmaz

Muhtefi oldular alemde erler
Kıymetsiz olmuştur ilmü hünerler
Her kime sorarsan arifiz derler
Benden özge baktım nadan bulunmaz


Türabi cihanda olduk serseri
Fehmeden kalmamış dürrü gevheri
Kimsenin kimseden yoktur haberi
Böyle acaip seyran bulunmaz

5
Bir şah ki hükmünde olmazsa muhkem
Dağıtır askeri han üste gider
İşinin tedbirin bilmeyen adem
Şaşınr tedbiri yan üste gider

Hakikatsiz adem ne bilir kıymet
Deratı devlette bulunmaz kudret
Bir mert ki namerde ederse hürmet
Zayi olur emek, nan üste gider

Varıp boyun eğme namert payine
Mevla gazap eder kalbi haine
Akıllı Türabi uyma laine
Şaşırtır tedbirin can üste gider


6
Adem, huri şu dünyaya gelmeden
Muhammed Ali'nin nurun gördün mü
Hak nasibin almış kudret eliyle
Hünkar Hacı Bektaş Piri gördün mü

Şu dünyayı hamur edip yuğuran
Dokuz baba dört anayı doğuran
Hitabı Elestte bize çağıran
Can içinde canan yarı gördün mü

Gel gidelim Seyit Ali izine
Yüz sürelim ayağının tozuna
Kırklar meydanında pir niyazına
Dara Mansur olan eri gördün mü

Men'aref sırrına sırdaş kandedir
Senden sana yakın yoldaş kandedir
Yol gösteren sana kardaş kandedir
Ol şahı alamet Çarı gördün mü

Türabi Baba'nın dilde imanı
On iki imam on yedidir erkanı
Mihrabü minberde Seb'ulmesani
Cemalinde pirin varı gördün mü


7
Gel gönül gidelim aşk ellerine
Maksudun yar ise bir tane yeter
Fikreyle kıldığın amellerine
Heva-yı çerh ile efsane yeter

Meyl-i dünya için gel olma bed-nam
Kim aldı felekten muradınca kam
Ölüm var mı yok mu ahir-i encam
Vakit geçirmeğe virane yeter

Beyhude işlerin terkeyle mutlak
Küllü men aleyha fan dedi Hak
Cihan baki değil hikmetine bak
Bu bir söz arife bahane yeter

Türabi sen özün payimal eyle
Hak yolunda yüzün payimal eyle
Şu fani dünyada bir hayal eyle
Geçen geçti gelen nişane yeter


8
Şah-ı Merdanın kulları
Hacı Bektaş'ın gülleri
İlm- i ledün bülbülleri

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler

Her seher açılır meydan
Sürerler ayn-ı cem erkan
Ta ezel ahdiyle peyman

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler

Elif okurlar ötürü
Pazar ederler götürü
Yaradan Haktan ötürü

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler

Sekahüm Rabbihüm derler
Şeraben tahur içerler
Sır için serden geçerler

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler

Aşk-ı Allah kıblegahım
Vechullahtır secdegahım
Gönlümdedir beytullahım

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler

Türabi' nin sözü haktır
İster dinle ister bak dur
Gönlümde garazım yoktur

Kemer beste miyan beste
Gül destedir Bektaşiler



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




TOKATLI GEDAYİ

Ah u feryat eder gülün dalında
Bülbülün feryadı zarı vatandır
Derd ü hasret koymuş kendi halinde
Her garibin öz efkarı vatandır



Kimliği, eserleri ve gerçek yaşam öyküsü hakkında az bilgi bulunan Gedayi, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısı ile yirminci yüzyılın başında yaşamış bir Bektaşi saz ozanıdır 1826 yılında Tokat'ta doğmuş Bütün ömrünü İstanbul'da geçirmiştir Asıl adı Ahmed'dir Ona Gedayi mahlasını veren ünlü Bektaşi Baba'larından Sinop'lu Yesari Baba'dır Babasının adı Ahmed Muhtardır, babası kereste tüccarıdır Tokatlı Gedayi adıyla da anılır

İstanbul'a geldikten sonra, Rumeli Hisarı tekkesi postunda oturan Nafi Baba'dan el alarak, Bektaşi olmuştur Din dışı şiirleri de bulunmaktadır

Turgut Koca ile Sadeddin Nüzhet Ergun'un verdiği bilgilere göre Beşiktaş, Hasan Paşa fırını civarında oturduğu için "Beşiktaş'lı Gedayi" olarak tanınır Aşık kahvelerine çok gittiği için çağının bütün saz ozanlarını tanımıştır Yalnızca hece ölçüsüyle ürünler vermekle yetinmedi Divan türünde de hatırı sayılacak eserler verdi

Mehmed Ali Hilmi Dede ona Gedai adını taktı Bir süre Üsküdar çiçekçi kahvesini çalıştırdı Nefeslerinden başka halk şiiri geleneğine uygun söylediği şiirleri de vardır Sazda ustası Erzurum'lu Emrah'tır

Mir'ati, Fenni, Şevki, İşreti ve Şeyh Galib'in gazellerini tahmis etmiştir 1901 yılında İstanbul'da ölmüş ve Karaca Ahmed mezarlığında toprağa verilmiştir Asım Bezirci 1889 (ya da 1887) de öldüğünü belirtir Arapça ve Farsça sözlere şiirlerinde çok yer verir, ağdalı bir dili vardır

Şiirleri, Muhtar Yahya Dağlı ve Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından toplanmıştır Muhtar Yahya Dağlı'nın "Gedayi Hayatı ve Eserleri" adlı kitabı İstanbul Marif kütüphanesi tarafından yayınlanmıştır



Eserlerinden bazıları:



1
Bunca aşıkları sevdaya saldı
Hak cemaı-i paki dilbere verdi
Biçare bülbüller hayrette kaldı
Reng-i nıhsarını güllere verdi

Sevda çekip gözden dökenler pürnem
Hubb-i aşkı canandır Allah-ü alem
Nur-i Nübüvveti cümleden akdem
Taala Hazret-i Server'e verdi

Bağ-ı Nübüvvete halk etti bir gül
Sırrını anlamak bir nice müşkül
Eyledi Şeh-süvar göründü
Düldül Seyf-i zülfikarı Hayder'e verdi

Her derde sabr-eden olur imiş er
Razıyım Eyyüb'den olursam beter
Sabrım miftahını Şah-ı erenler
Ta ezelden Gedayi kemtere verdi


2
Beni mecruh etti hançer-i bürran
İki didelerim kanlı yaş döker
Rahmedip rize-i elmas her zaman
Gelir zahm-ı dile kalem kaş diker

Her dem bana ol şuh etmek ister naz
Bu pazarın zararı çok, karı az
Emsali bulunmaz rengi alınmaz
Vade-i vaslında ne kumaş diker

Gedai aleme bildirdin beni
Bütün halk-ı dehre güldürdün beni
Ecelimden evvel öldürdün beni
Hayatımda mezarıma taş diker
3
Ah u feryat eder gülün dalında
Bülbülün feryadı zarı vatandır
Derd ü hasret koymuş kendi halinde
Her garibin öz efkarı vatandır

Beni gurbet ele düşürdü kısmet
Ne tükenmez hasret bu nasıl kısmet
Kimseye yar olmaz diyar-ı gurbet
Herkesin sevdiği yarı vatandır

Gedai gurbete düşse bir insan
Gitmez hayalinden vuslatı cinan
Yeri gülşen olsa gülse her zaman
Fikri zikri yine dar-ı vatandır


4
Gamzen tiri ile kaşların keman
Bu dertli sinemi delmek yol mudur?
Yok mudur göğsünde din ile iman
Bendeni feryada salmak yol mudur?

Eşiğinde mesken tutar kalırdım
Ol rakipten intikamım alırdım
Ağa yollum seni benim bilirdim
Varıp ellere yar olmak yol mudur?

Nasihattır tut guşunu sözüme
Şikar eksik olmaz yavru bazıma
Tenhada gördüğüm vakit yüzüme
Hercailik edip gülmek yol mudur?

Her kaçan gördükçe sen yüzü mahı
Zayi olur gider aklım billahi
Der Gedayi behey hubların şahı
Sende hak nazarım kalmak yol mudur?






Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




Şeref Taşlıova


Kurumaz âşığın gözünde yaşı,
Gurbet ellerinde, han köşesinde
İçinden tükenmez âhı, ateşi,
Gurbet ellerinde, han köşesinde

Bu aşk ile ah çekerim inlerim,
Bir söylerim, iki durup dinlerim,
ŞEREF der ki böyle geçti günlerim,
Gurbet ellerinde, han köşesinde


Aşık Şeref Taşlıova, 10 Nisan 1938 yılında Kars iline bağlı Çıldır ilçesinin Gülyüzü köyünde dünyaya geldi Hacı Bey ve Nergis Hanım’ın üçüncü çocuğudur

Âşıklıkla ilgili bilgi ve terbiyesini, Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasında tanınan Çıldırlı Âşık Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’dan aldı

1958-1960 yılları arasında vatani görevini tamamladı 1964 yılında Kars Radyosu’na girerek “Âşık Programları” yapmaya başladı; bu çalışmaları radyo kapanıncaya kadar, aralıksız on yıl devam etti

İlk olarak 1971 yılında resmi görev ile; “Sanat Elçisi” olarak Almanya’dan başlayan yurt dışı seyahatleri, uzun bir zaman dilimi içinde tam olarak 25 kez gerçekleşti 1987 yılında Almanya’nın Marl Belediyesi tarafından davet edildi Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Fransa, İsviçre, Avusturya, Danimarka, Almanya, İngiltere, Singapur, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan ve Türkmenistan gibi ülkelere gitti

Yurt içinde ve uluslar arası düzeyde yapılanlar da dahil olmak üzere, gittiği çeşitli organizasyonlarda; 135 madalya, 66 plaket ve 180 taktir-teşekkür belgesi kazandı

Şiirleri ve gelenekten gelen biri olarak kağıda döktüğü bilgileri, Türk Edebiyatı, Çağrı, Maya, Tarla, Gülpınar, Pınar, Köz, maya, Türk Folkloru, Millî Kültür, Türk Folklor Araştırmaları gibi edebiyat tarihimizde önemli yere sahip dergilerle, çeşitli antolojilerde yayınlandı Bu arada, folklor ve halk edebiyatı üzerine yapılan sempozyum ve kongrelerde tebliğler sundu “Gönül Bahçesi” isimli şiir kitabını Kültür Bakanlığı yayımladı “Âşık Şeref Taşlıova, Hayatı ve Şiirleri-1” isimli kitabı yayın aşamasındadır Türk Dil Kurumu adına Prof Dr Fikret Türkmen ve Nail Tan tarafından hazırlanan “Âşık Şeref Taşlıova’nın Tasnif Ettiği Hikâyeler” isimli eser de 2004 yılı kapsamında kurum tarafından basılacaktır

Taşlıova’nın şiirlerinin bir kısmı, Amerika Indiana Üniversitesi tarafından derlenmiştir Almanya Berlin Üniversitesi International Instute For Tradational Music Instute tarafından yapılan çalışma sonucunda türküleri derlendi ve kitap haline getirildi Unesco’nun 1988’de hazırladığı Dünya Sanat Dizisi’nde, Türkiye’deki âşıkları temsilen rol aldı Birincisi 15-21 Kasım 1989’da, ikincisi 4-7 Temmuz 1996’da, üçüncüsü de 3-13 Temmuz 2003 tarihleri arasında İngiltere’de düzenlenen Uluslararası Hikaye Festivaline (International Story Telling Festival) katıldı Buradaki icrasının sonucu olarak, 21-23 Haziran 1996 tarihinde Danimarka’da yapılan ve 24 ülkenin iştirak ettiği Vikinglerin Doğuş Günü ve Gün Dönümü Geleneği Festivali’ne ve 1996’da Singapur’a davet edildi

Başta TRT olmak üzere, özel radyo ve televizyonlarda yapılan çeşitli programlara katıldı TRT tarafından hazırlanan “Ozanın Kopuzundan Âşığın Sazına” isimli programda danışmanlık yaptı Yine aynı kurumun hazırladığı “Âşıklık Geleneği” programının metin yazarlığını yaptı Japon NHK televizyonunun hazırladığı “İpek Yolu” ve İngiliz BBC televizyonunun yürüttüğü “İskender” (Aleksander) isimli dizilerde görev üstlendi Alman ATT ve ZDF radyolarında, İngiliz BBC TUR radyosunda programlara katıldı

1991 yılında Atatürk’ün doğumunun 100 yıldönümü münasebetiyle açılan yarışmada, Müzik-San Vakfı tarafından; 1996 yılında da Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Yılın Sanatçısı” seçildi 2000 yılında Türksav tarafından “Türk Dünyasına Hizmet Ödülü” ile ödüllendirildi

Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (Mesam) kurucu üyesi ve Teknik Bilim Kurulu başkanıdır


Mete Taşlıova
Ocak-2004





Eserlerinden bazıları:


BENİM

Bin dokuz yüz otuz sekiz
Nisan doğum ayım benim
Taşlıova soy adımız
Salihgiller soyum benim

Doğuda Serhat Kars ili
Meşhurdur Çıldır’ın gölü
Tabiat nakışlı halı
Gülyüzüdür köyüm benim

Anam Nergiz, babam Hacı
Üç kardeşiz iki bacı
Şeref der konuşmam acı
Yumuşaktır huyum benim
(Bir doksan bir boyum benim)


HAN KÖŞESİNDE

Kurumaz âşığın gözünde yaşı,
Gurbet ellerinde, han köşesinde
İçinden tükenmez âhı, ateşi,
Gurbet ellerinde, han köşesinde

Derdini anlatır, sözünü satar,
Erkenden yol alır, menzile çatar,
Ya hastalar, ya yorulur, ya yatar,
Gurbet ellerinde, han köşesinde

Âşıklar gurbette ağlamaz neyler,
Üç beş ahbap bulur derdini söyler,
Türküler çağırır, muhabbet eyler,
Gurbet ellerinde, han köşesinde

Gelin dostlar, benim derdim var diyer,
Geniş dünya tek başıma dar diyer,
Gündüz hayal eyler, gece yar diyer,
Gurbet ellerinde, han köşesinde

Bu aşk ile ah çekerim inlerim,
Bir söylerim, iki durup dinlerim,
ŞEREF der ki böyle geçti günlerim,
Gurbet ellerinde, han köşesinde HAYAL ŞEHRİ

Bir hayal şehrine uğradı yolum,
Topraktan yağmurlar yağar havaya
Serçe tırpan almış, ördek tırmığı,
Deve ayak üstü çıkmış yuvaya

Bir karınca gökte turna avlıyor,
Örümcekler kurt peşine havlıyor,
Fare gitmiş balinayı avlıyor,
Su içerken bir fil düşmüş kovaya

Zürafa teknede yoğurmuş hamur,
Sincap duvar yapar, aslan da çamur,
Leylek kaplanlara çıkarmış emir,
Demiş hemen, çadır kurun ovaya

Çekirgeyi çoban tuttum koyuna,
On beş metre şal istedi boyuna,
Topal sinek davet etmiş köyüne,
Akrep lokman olmuş, çıkmış devaya

Keklik otel açmış, ceylan müşteri,
Baykuş gelenleri alır içeri,
Geyik meddah olmuş açar hüneri,
Kelebekler el kaldırmış duaya

Âriftir benim bu sözümü bilen,
Anlayıp içinden hissesin alan,
ŞEREF bunu söyler sanmayın yalan,
Tabiatı birleştirdim rüyaya



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




Şemsi Yastıman

Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çugun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kısmet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kırşehir'e selam vermek istiyom

Yakın bir süre önce yitirdiğimiz Şemsi Yastıman, Türk Halk Müziği'ne ''kaynak kişi'', ''derleyici'' ve ''aşık'' kimliği ile emeği geçmiş bir usta halk sanatkarıdır Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve İlhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu Saza ve söze ilgisi Ortaokul yıllarında başladı Önce Kırşehir ve çevresinde ki ustalardan etkilendi Ankara'da bulunduğu yıllarda Yağcıoğlu Fehmi Efe ve Genç Osman'ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi Bu yıllarda sahneye çıkmaya haşladı Bir süre İzmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı Dönemi içinde basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın emisyonlarına davet edildi

Şemsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkarı olarak adından söz ettirdi Aşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi

Ayrıca, memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına, ''mahalli sanatçı'' kimliği ile ön-ayak oldu Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkanında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi Türk Halk Müziği konusunda çeşitli kitaplar ve notalar yayınlayarak kültür-san'at hayatına hizmetlerde bulundu Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti




Memleket Hasreti

Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çugun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kındam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Uğrayıp, hal-hatır sormak istiyom

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom

Sögürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dıranı üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom

Bir dügün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbısı dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom

Bilmem ki olur mu gine becerim?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyıp, karakıp, bir su içerim
Dalağım kabarıp, böğrmek istiyom

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yağlığım yoksa
(Başangı) dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçıyı yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çızgılı oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çik, opban, mirre bir aşşık atsam
Sakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
(Ne şişiyon la) dedirmek istiyom

Görür m-ola bu fakirin gözleri?
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri
Neyleyım denizi, ırmak istiyom

Kim sorarsa yazdın bunları niye
Gelecek nesile kalsın hediye
Kırşehir'de doğdum, Türkmen'im diye
Her yerde göğsümü germek istiyom

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kısmet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kırşehir'e selam vermek istiyom




Ankara’da Yedik Taze Meyvayı

Kaynak: Şemsi Yastıman
Derleyen: TRT Müz Dair Bşk

Ankara’da Yedik Taze Meyvayı
Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı
Keskin’den De Sildirmeyin Künyeyi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Ankara’yla Şu Keskin’in Arası
Arasına Kara Duma Durası
Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Babamın Oğlu Var Beni Neylesin


Trene Bindim De Tren Salladı
Zalim Doktor Ciğerimi Elledi
İyi-olursun Dedi Geri Yolladı
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Mezarım Başında Kuşlar Ötüşür
Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur
Ağlama Hatice, Sefer Yetişir
Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi
Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini


Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor
Annesinin Ciğerini Deliyor
Gelin Hatice’yi Eller Alıyor
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Gelin Hatice’yi Kimler Eylesin


Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun
Edirafıda Lale Sümbül Bağ Olsun
Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağolsun
Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı
Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı




Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




Sururi (Süruri)

Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
Garip öksüz melil yarsız Süruri
Gönül bahçesinde taze fidanlar
Meyvası tükenmiş narsız Süruri

Ezelden karımız bizim bu yanmak
Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
Ehli aşka göre nolsun utanmak
Ko desinler bana arsız Süruri

Süruri, 19 uncu yüz yılının başlarında, Sillenin Karhane şimdiki «Subaşı» mahallesinde doğmuş; ilk tahsilini Sille medresesinde yapmış, 19 uncu asrın yarısında İstanbula gitmiş, Saraya intisap ve yüksek bir mevki işgal etmiştir

Sururinin bu kudretini çekemiyen diğer halk şairleri onu genç yaşında zehirliyerek ve bu suretle daha önemli eserler vermesine mani olmuşlardır

Zehirlendiğini anlayan Süruri :

Süruriyim vatanım yok,
Eğlenecek mekanım yok,
Ölürsem bir nişanım yok,
Mezarım gurbet illerde

Feryadını kopararak 1272 hicri yılında gözlerini ebediyyen kapamıştır
Sürurinin sülalesine Kurt Mehmet Oğulları denmektedir Asıl adı Osmandır Kör Bekir «Zehri», Haci Musa, Berber Mustafa adında üç kardaşı vardır Bu dört kardaştan Süruri, Zehri, Berber Mustafanın oğlu Nigari şairdirler

Süruri henüz medrese hayatında iken şiirlerini sazile terennüm ederdi İlk eserlerinde üstadlarının, bilhassa Şeminin takdirini kazanmış ve muhitteki halk şairlerinin alakasını celbetmeye muvaffak olmuştu

Sürurinin kendi el yazısı ile yazılmış bir cönkünü, Silleli Abdülcelil efendiden merhum Babalık sahibi Mazhar bey almış geri vermemiştir Bu cönk, hali hazırda kimde olduğu malum olmamakla beraber neşredilmemiş, gizli olarak kalmıştır

Bu kıymetli şair hakkında değerli Folklorcularımızdan MFerit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun, Konya halk harsiyatında ve yine Sadettin Nüzhet Erğun «19 uncu asır şairlerinden Silleli Süruri» eserlerinde kıymetli fikirler, vesikalar, şiirler neşretmekle beraber; Abdülkadir Erdoğan da Konya mecmuasında neşretmişlerdir

Gerek MFerit Uğur, Sadettin Nüzhet Erğun ve gerekse MZeki bu kıymetli halk şairini Türk gençliğine tanıtmak için takdire şayan mesailerde bulunmuşlardır Bilhassa, MFerit ile MZeki Dalboyun arasında (1) bir münakaşa cereyan etmiştir

Ben burada Sürurinin kendi el yazıları ile (1250) hicri yılında yazdığı divanında mevcut olan Koşma, Divan, Semai, Kalenderi şiirlerini ve şimdiye kadar müteaddit mecmua ve kitaplarda neşredilen şiirlerini bir araya toplayarak neşredeceğim Bu suretle Türk halk ve hersiyatına ufak bir yardım yapabilirsem bana ne mutlu

(1) Yeni Fikir Mecmuası 27, 28, 29 sayılarında



Eserlerinden bazıları:
-1-
Düşürme sevdiğim beni dillere
Sırrımı aleme ifşadan sakın
Varupda meylini verme ellere
Sevdalı başımı kavğadan sakın

Derdü aşkın gibi bir müşkül beter
Varmıdır dünyada ey kalbi hacer
Hatıra gelmez mi ol havali mahşer?
Huzuru divanda davadan sakın

Bir ah etsem arşı alaye çıkar
Korkarımki çarhı gerdunu yıkar
Nari aşkım benim dünyayı yakar
A kuzum kendini cefadan sakın

Felekten başıma yağsa gam taşı
Dutarım daima açarım başı
Süruridir durmaz gözlerim yaşı
Akar deryalanır dalgadan sakın

-2-
Yine allar geymiş şahi hubanım
Günde yüzbin türlü elvan gösterir
Mestane bakışlı ahu ceranım
Gözleri bağdadı kalkan gösterir

Geyme güzel geyme telli kumaşlar
Aşıkın görürde fığana başlar
Seyfi acem gibi ol siyah kaşlar
Kalemdir katlime ferman gösterir

Aklımı şaşırdı bir hüsnü melek
Sarsılır yüzünü görse ne felek
Sırmalı sim düğme ilikli yelek
Geçer karşımızda pistan gösterir

Süruri derdine nice dayasun
Hicri firakınla game boyansun
Layıkmıdır böyle kül olsun yansın
Her bir edan günde bin kan gösterir

-3-
Selam eylen varın söylen o dosta
Garip halim gelsin seyran eylesin
Mihnet firaşında yatarım hasta
Çaresiz dertliyim derman eylesin

Feleğin sillesi eyledi sersem
İflah olman derler her kime sorsam
Beni bir ağlar yok eğer ölürsem
Meğer nazlı yarim figan eylesin

Bir nefri gam benim düştü tabrıme
Görse Lokman tahsin eder sabrıma
İhtimaldır bile gider kabrime
Başıma taş deyü nişan eylesin

Süruri der dilber konup göştükce
Unutmasın beni gelüp geştikce
Ziyaret etmiye yolu düştükce
Ruhuma fatiha ihsan eylesin

-4-
Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
Garip öksüz melil yarsız Süruri
Gönül bahçesinde taze fidanlar
Meyvası tükenmiş narsız Süruri

Temelden kurumuş olmuş tarumar
Kabil olmaz yüzbin eylesen timar
Zevalını bulmuş cümle hep eşcar
Evi harap bağı yarsız Süruri

Sırrını bildirme sakın namerde
Başını uğradır onulmaz derde
Olur olmaz elin erdiği yerde
Niçün böyle gezen karsız Süruri

Ezelden karımız bizim bu yanmak
Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
Ehli aşka göre nolsun utanmak
Ko desinler bana arsız Süruri-5-
Nazar etsem güzel yüzünü örter
Lebi mercan bana eylemez ülfet
Beraber taşila zümrüdü tutar
Cevahir incuye kalmadı rağbet

Fakirlik ademe olursa hail
Acep mümkünmüdür vuslata nail
Zemane dilberi zengine mail
Ederler itibar var ise devlet

Siyah zülfün gölğesinde dolanmaz
Safayı zevkedüp bir dem gülünmez
Hakikatli civan şimdi bulunmaz
Nafile kendine eyleme zahmet

Süruri söylenir aşka gelince
Arabi Farisi Yunan dilince
Erenlerden destur izin olunca
Benim sevdiğimi verirler elbet

-6-
Bu aşkın ateşi yaktı vücudum
Düşürdüm gönlümü mahi tabane
Bütün emlakimi yoluna koydum
Dahi canım feda şahi hubane

Bulandım bir zeman aktım duruldum
Kuytulara geçüp şimdi dur oldum
Yeni baştan bir huriye vuruldum
Keman ebru gözü ahu cerane

Cefakar okunu sıneme çaktı
Çevirüp yüzünü kahrile baktı
Derune göz koyup aşıkı yaktı
Bıraktı akibet ahu süzane

Camı fikrat beni eyledi berbat
Heman bülbül ğibi eylerim feryat
Süruri bendesin eylemez azad
Kah hapse koyar kah zindane

-7-
Kadir mevlam beni düşürdün derde
Bu derdime sen dermanı yetiştir
Beni muhtaç etma olur bir derde
İnayet et şol lokmanı yetiştir

Bahri sevmekten ilacın gönder
Dertli vücudumu sıhhata dönder
Ayni hayat şerbetin sen bana sundur
Hızır elidden şol peymanı gönder

Ecelin hırhasın egnime aldım
Ömrüm sefinesin engine saldım
Girdabı gam içre firkatte kaldım
Nuh gibi bir keşti bani yetiştir

Haşa kudretinden bahsetmek mehal
Bahri himmetinden olurmu süal
Hazreti Eyyube olursa misal
Süruriye sabrı ihsanı yetiştir

-8-
Dinlen hey ağalar derdimi bugün
Sözü şeker lebi bale vuruldum
Hatırımdan gitmez lalei gülgun
Ruylarında olan ale vuruldum

Eğnine geymiş mücevher diba
Maarif sadelik mahbubi ziba
Yaktı vücudumu kameti tuba
Boyu servi gibi dale vuruldum

Mecnun gibi daim gezerim sahra
Cihane gelmemiş böyle dilara
Kemandır ebruler ruhları hamra
Zenehdinde olan hale vuruldum

Süruri der aşkın bahrı boşandı
Beyaz gerdanına benler döşendi
Kırmızı levharı kuşak kuşandı
İnce belde olan şale vuruldum



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)

Eski 06-24-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(S-Ş-T-U-V)




Seyrani


Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imis
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imis

Seyrani'nin gözü gamla yaş imis
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş
XIX yüzyıl gizemci halk şiirinin büyük ustası, kuşkusuz, Seyrani'dir(1807-1866) Dahası, yergiciliği, taşlamacılığı, bir bakıma, gizemciliğini bastıran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal denge­sizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı gözünü budaktan esirgemeden, korkmadan, çekin­meden savaşım veren, bu arada inancının gereklerini de bir yana itmeden, şiirsel yapıdan, söyleyişten uzaklaşmadan, etkin, kalıcı şiirlerini sazıyla halk içinde sôyleyen güçlü bir ozan Seyrani Şiirlerinin çoğunun bugün de güncelliğini yitirmemiş olması, halk katında büyük saygınlık kazanması, Seyrani'nin gücünü belirlemesi bakımından ilginçtir

Seyrani, Kayseri'nin şimdiki adı Develi olan Everek ilçesinde doğmuş, gene doğduğu yerde ölmüştür Yoksul bir mahalle imamı olan Cafer Hocanın oğludur Asıl adı Mehmet'tir Bir saptamaya göre, 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür Ancak, bu tarihlerin doğruluğu üzerinde kuşkular da vardır Medresede birkaç yıl okuduktan sonra ayrılmış, İstanbul'a gitmiştir İstanbul'da yedi yıl kaldığı anlaşılıyor İstanbul'da ''bilimsel ve kültürel öğrenim'' gördüğünü şiirlerinde söylüyor Bir yandan da Alevi-Bektaşiliği seçmiş, tekkelere gitmiştir Yergici, taşlamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmemiştir Anlaşılan odur ki Seyrani, doğasal olarak her türlü yanlışlı­klara karşı çıkmadan, olayları, kişileri yermeden edememektedir Bu yüzden olacak İstanbul­'da seçkinleri yerdiği için hakkında kovuşturma açılmış, o da bir dostunun yardımıyla İstanbul­'dan kaçıp Develi'ye gelmiş, bir daha da İstanbul'a gitmemiştir Özellikle Orta Anadolu'da gezdiği anlaşılan Seyrani'nin ''Aşık Toplantıları''na katıldığı, düzenlenen türlü sazlı sözlü ya­rışmalarda hep önde gittiği anlaşılıyor

Yaşamının sonuna doğru bir sinir hastalığına da tutulan Seyrani'ye son döneminde "Deli'' dendiği saptanıyor Seyrani'nin yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmiştir Yaşamı böyledir de Seyrani, bütün bunlara karşın yaşama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir Direncini yitirmemiştir Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak da, pek yanlış olmaz Seyrani'nin yaşadığı dönemde ülkede de birtakım değişiklikler, yenilikler başlamıştır Çağdaş okullar açılmaya,yeni mahkemeler kurulmaya başlamış, Ülkeye telgraf gelmiş çeşitli yenileşme çabaları gözlenir olmuştur Bütün bunları Seyrani'nin yakından izlediğini, halkın üzerindeki etkileri gözlediğini, şiirlerinden, çıkarma olanakları vardır Bu bakımdan Seyrani, kendisinden önceki Ozanlar gibi alışılmış konu sınırlarını aşan, çağdaş olayların, oluşumların içine girmeye çalışan, bunları eleştirel gözle değerlendirmeye yönelen bir ozan olarak özellikle dikkati çekmektedir Seyrani'nin bu yergici, taşlamacı tavrının yanı sıra içtenlikli, duyarlılıklı bir yanı olduğu da görülüyor

Herhalde Seyrani, çağının da tüm halk şiirimizin de üzerinde önemle durulması gereken en güçlü, en ilginç ozanlarından biridir Güncelliğini yitirmeme başarısını göstererek, diliyle, deyişiyle, konusuyla, deme ustalığıyla güçlü, saygın bir ozan Seyrani



Eserlerinden bazıları:

Ağlar Gezerim

Askın Derdine Düşeli
Mecnunum Dağlar Gezerim
Katram Kaynayıp Coşalı
Sel Oldum, Çağlar Gezerim

Pîr Eşiğin Bildim
Kabe Hatası Var İse Tövbe
Derd İle Erdim Eyyüb'e
Yarimi Bağlar Gezerim

Kimi Beydir, Kimi Geda
Cümlesine Yaren Hüda
Yusuf'umdan Düştüm Cüda
Yakub'um Ağlar Gezerim

SEYRANİ, Aşkın Tur'unda
Tecelli Gördüm Nurunda
Gerçeklerin Huzurunda
Çürüğüm, Sağlar Gezerim
Aşıkın Gönlü

Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imis
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imis

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imis

Sevdiğim değildin böylece ezel
Askinim bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

SEYRANI'nin gözü gamla yaş imis
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.