|  | Yunus Emre Efsanesi |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Yunus Emre EfsanesiÇağlar boyunca Halk Edebiyatı ve folklor bakımından Eskişehir ve çevresinin yaşantısına kuş bakış bakılırsa, bu açının gerek eser, gerek şahsiyet, gerekse çeşitli örnekler bakımından büyük bir alanı kapsadığı görülür   Halk Edebiyatımızın biricik siması Yunus Emre, çağlar boyunca bu topraklardan seslenmiştir   Sarıköy’de ekincilikle geçinen ve gayet yoksul olan Yunus Emre, bir kıtlık yılında buğday istemek üzere, Suluca Karahöyük’te Hacı-Bektaş Veli Dergahı’na giderken, eli boş gitmemek için dağdan alıç toplayıp götürür  Geldiğini ve ziyaret sebebini kendisine bildirdiklerinde Hacıbektaş Veli, adamaları vasıtası ile sordurur: - Buğday mı verelim, nefes mi? Yunus: - Nefesi ne yapayım bana buğday gerek  Hacıbektaş: - Buğday gerekse verelim  Fakat nefes gerekse getirdiğin alıçın her tanesine bir nefes verelim  Yunus yine: - Nefes neme gerek, der  Hünkar bu kez de: - Buğday gerekse verelim  Fakat nefes gerekse getirdiğin alıçın çekirdeği başına on nefes verelim  Yunus bu söze karşı dayatır  Çoluk çocuğu olduğunu, nefesin onların karnını doyurmayacağını söyler  - Ben nefesi neyleyim? İhsan ederlerse bana buğday versinler, der  Hünkar’ın emriyle öküzünün götürebileceği kadar buğday yüklenir  Yunus veda edip yola koyulur, fakat köyden biraz uzaklaşınca aklı başına gelir  - Eyvah ben ne olmayacak iş ettim  Bana nasip sundular kabul etmedim  Hem de alıçın her çekirdeği başına on nefes sundu da kabullenmedim  Buğday bir nice gün sonra tükenir  Nefes ölünceye dek tükenmez  Geri dönüp erenlerin eşiğine varayım  Belki bana himmet ettikleri nasibi verirler  Diyerek dönüp dergaha gelir  Öküzüne yüklediği buğdayı indirir  - Erenler bana himmet ettikleri nasibi versinler, der  Halifeler bu hali hünkar’a bildirirler  Hacıbektaş Veli buyurur ki : - Bundan artık bu iş burada olmaz  Biz onun kilidi anahtarını Tapduk Emre’ye verdik  Varsın nasibini ondan alsın  Yunus tekrar yola düşüp Sarıköy’e gelir  Araya araya Tapduk Emre’yi bulur  Hünkar’ın selamını söyler  Tapduk Emre: - Safa geldin, kadem getirdin  Olanı biteni biliyoruz  Hizmet et emek yetür, nasibini al, der  - Yunus kırk yıl Tapduk Emre’ye canla başla hizmet eder  Dağdan sırtı ile dergaha odun taşıya taşıya sırtı kabarır, hatta yara olur  Fakat kimseye bir şey demez  Tapduk Emre de Yunus’u sever  Bu hal öteki dervişleri kıskandırır  Şeyhin kızını seviyor da ondan bu derece hizmet ediyor gibi sözler alttan alta söylenmeğe başlar  Yunus’ta böyle bir art düşünce yoktur  Şeyhi de bunu bilir  Bir gün Yunus tekkeye yine odun getirmiştir  Tapduk Emre sorar: - Bunlar ne düzgün odunlar  Yunus dağda eğri odun yok mu? - Var amma kapınızdan içeri eğri girmez  Bu kapıya eğri yaraşmaz  Soru da cevabı da aslında, o yersiz düşünce ve dedikodulara karşıdır  Bir gün dağda hazırladığı odunları sarmağa elindeki kıldan ip yetişmez  Yılanlar gelip birbirine düğümlenir, boylu boyunca ip gibi uzanırlar  Yunus onlarla odunları sarıp sırtlar ve Tapduk Emre’nin dergahına getirir  Odunları yere bırakınca yılanlar çözülür, kaybolup giderler  Tapduk, Yunus’un doğruluğunu biliyor, ondan şüphe etmiyordu  Bu gerçeği belirtmek için Yunus’u konuşturmuştu  Bir gün kardeşler yalancı çıkmasın diye kızını Yunus’a verdi  Tapduk Emre’nin kızı bilgili, iyi yetişmiş bir kızdı  Ulu mertebelere ulaşmıştı  O Kur’an okurken akan sular durur, dinlerdi  Yunus:”Ben bu nimete layık değilim  ” diyerek ömrü boyunca kıza dokunmadı  Yunus yıllar yılı şeyhine hizmet etti  Fakat beklediği himmeti bulamadığı ve bulamayacağı sanısına kapıldı  Kaçıp dağlara düştü  Bir rivayete göre bir mağarada, bir başka rivayete göre de yolda yedi erle buluştu  Her gece onlardan biri dua ediyor, ortaya bir sofra yemek geliyordu  Sıra Yunus’a gelince düşündü: <Ne ideyim, ne diyeyim?> diye  İçinden onlar kimin adını vererek dua etti ise ben de öyle yapayım dedi ve öyle yaptı  O gece önlerine iki sofra yemek geldi  Erenler şaşırıp sordular: - Kimin yüzü suyu hürmetine dua ettin? Yunus: - Önce siz söyleyin, dedi  - Tapduk Emre’nin kapısında kırk yıl hizmet eden erin yüzü suyu hürmetine dua ederiz  Yunus bu cevabı alınca koşa koşa tekkeye dönüp Tapduk Emre’nin karısına sığınır: - Beni bağışlat, diye yalvarır   Ana Bacı : - Tapduk birazdan sabah namazına abdest almak için kalkar  Kapının eşiğine yüzükoyun yat uzan, üstüne basınca: - Bu kim? diye sorar   Ben: -Yunus, derim  - HangiYunus, diye sorarsa bil ki gönlünden çıktın  Artık buralarda eğlenme, durma git  - Yok, bizim Yunus mu, derse ayaklarına kapan kendini bağışlat  Yunus, Ana Bacının dediği gibi yapar   Tapduk’tan: - Bizim Yunus mu? Sözünü işitince davranıp ayaklarına kapanır, kendini bağışlatır  Tapduk elindeki asayı uzağa doğru fırlatıp atar  - Git asayı nerede bulursan oraya yerleş, der  Yunus yola çıkar  Asayı Sarıköy’de bulur  Oraya yerleşir  Halkı irşada başlar  Yunus Emre göçtükten sonra bir gün Molla Kasım adında biri su başına oturmuş Yunus şiirlerini okuyor, düşüncesine aykırı gelenleri yanan ateşe atıp yakıyormuş  Böylece bin tanesini yakmış, bin tanesini yel uçurmuş  Bin tanesini de suya atmış  Geride kalanları okumağa devam ederken: Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sıygıya çeker bir Molla Kasım gelür Beyitine gelince aymış ve Yunus’un mertebesini anlamış  Fakat olan olmuş  Ateşte yanıp duman halinde göğe ağanlar meleklere, havaya uçanlar kuşlara, suya atılanlar balıklara gitmiş  Elde kalanlar da ademoğullarına kalmış  Yunus’un şiirlerinden herkes nasibini almış  Yine rivayet olunur ki; Mevlana bir gün yanındakilere: - Manevi mertebelerden hangisine vardımsa Türkmen kocasını önde buldum   Diyerek Yunus’u övmüş, kadrini yüceltmiş   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |