G Deyimler |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
G Deyimler"G" harfiyle başlayan deyimler G Gafil avlanmak: Hiç beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız olduğu sırada zor duruma düşürülmek "Ben gafil avlanacak bir insan değildim ama oldu bir kere "Gaflet basmak: Uykusu gelmek "Siz konuşurken beni bir gaflet bastı ki hiç sorma, sizin konuştuklarınızı anladım diyemem "Gam yememek: Kaygılanmamak, tasa etmemek, üzülmemek "Seni bir kez daha gördüm ya, artık gam yemem "Gani gönüllü: Cömert, eli bol, vermekten kaçınmayan "Gani gönüllü insanlara artık günümüzde pek rastlanmıyor "Gâvur etmek: Boşuna harcamak, işe yaramaz duruma getirmek, yerinde harcamamak "Onca parayı bu eve verip gâvur etti "Gâvur inadı: Yok edilemeyen, önüne geçilemeyen, yumuşatılamayan inat "Adamın yine gâvur inadı tuttu, gelmem deyip duruyor "Gazel okumak: 1 Gazel söylemek 2 Kandırmak ve oyalamak için boş sözler söylemek "Boşuna gazel okuma, kandıramazsın beni!"Gece kuşu: Geceleri gezip dolaşan, bunu huy edinen kimse "Bizim oğlan iyice gece kuşu oldu "Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden, devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek "Geceyi gündüze katıp çalıştık ve bu evi yaptık "Geçer akçe: Herkesçe aranılan, beğenilen, değerli (şey) "Elimizdeki tek geçer akçemiz şu arabadır "Geçimini sağlamak: Yaşamak için gerekli olanı elde etmek "Geçimini sağlamak için hemen her yola başvurdu "Geçmişini karıştırmak: Birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek ![]() Geçti Bor`un pazarı (sür eşeğini Niğde`ye): "İş işten geçti artık, fırsatı kaçırdın" anlamında kullanılır ![]() Gel gelelim: "Fakat, ama, ancak" ve "Ne çare ki ![]() " anlamlarında kullanılır "Gel gelelim onlara, daha teklifimizi kabul etmediler "Gelip çatmak: Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak, çok yakında olmak "Ödeme gününün gelip çatacağını hiç düşünmedin mi?"Gel keyfim gel: Bir durumdan duyulan memnunluk, işlerin yolunda gitmesi anlatılır ![]() Gel zaman git zaman: Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra "Gel zaman git zaman bu ikisi beraberce yaptılar bu evi "Gemi azıya almak: 1 Söz dinlemez olmak 2 At, gemi azıları arasına alıp etkisiz bırakarak süvarisinin yönetiminden çıkmak ve kendi istediğince koşmak![]() Geniş gönüllü: Heyecan ve telâş göstermeyen, merak etmeyen, olayları hoş karşılayan "Geniş gönüllü olmak benim için o kadar kolay değil "Geri basmak: Geri geri gitmek "Heyecanlanınca geri basmaya başladı "Geri çekilmek: 1 Kaçmak, bulunduğu yerden arka arkaya doğru gitmek 2 Karıştığı bir işi sürdürmekten ya da sürdürenler arasında bulunmaktan vazgeçmek "Düşmanın çokluğu karşısında geri çekilmekten başka çaremiz kalmamıştı "Geri çevirmek: 1 İade etmek, geldiği yere göndermek, kabul etmemek "Ona aldığım hediyeyi rüşvettir diye geri çevirdi "Geri durmamak: Bir işe girmekten kaçınmamak, o işe girişmek "Ona bu işi yapmaktan geri durmamasını söyle, sonunda başaracaktır "Geri hizmet: 1 Ordunun çeşitli gereksinimleri ile ilgili işlerin tümü 2 Etkinliği ikinci dereceden sayılan, kolay görev "Senin bu savaşta, geri hizmette bulunacağını söylediler bana "Geri kafalı: Yenilikleri kabul etmeyen, bağnaz, kafası hurafelerle dolu ![]() Gıcık tutmak: Bir süre boğaz gıcıklanmasına yakalanmak, konuşamamak "Gıcık tuttuğu için konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı "Gıcık vermek: 1 Birini kızdırıp sinirlendirmek 2 Boğazı yakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak "Gıcık veren bu tatlıyı yiyemiyorum "Gık dememek: Hiç sesini çıkarmamak, yakınmamak, karşı çıkmamak "Bütün hepsi üzerine yürüdü ama o gık demedi "Gına gelmek: Usanmak, bıkmak "Bu işten gına geldi artık "Gırla gitmek: 1 Bol bol ortaya dökülüp harcanmak 2 Uzun sürmek![]() Gırtlağına kadar borca girmek: Pek çok, ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak "Nasıl gülerim, gırtlağıma kadar borca girdim "Gırtlak gırtlağa gelmek: Kıyasıya dövüşmek ya da dövecek hâle gelmek "Komşumla gırtlak gırtlağa gelecektik az kalsın "Gidiş o gidiş: "Gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı" anlamında kullanılır ![]() Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek için çok uğraşmak, pek çok çaba sarf etmek "Onu razı edeceğim diye göbeğim çatladı "Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad "Senin göbek adın nedir?"Göğsü kabarmak: İftihar etmek, övünç duymak "Senin başarılarınla göğsüm kabarıyor oğlum "Göğüs geçirmek: Üzüntülü bir şekilde soluk almak, içini çekmek "Eski hatıraları gözünde canlanınca derin derin göğüs geçirdi "Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak, karşı koymak "Bu güne birçok zorluklara göğüs gererek geldik "Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek "Adamı bu basit iş için göklere çıkartıp şımarttıkça şımarttılar "Gökten zembille mi indi?: "Ona niçin ayrıcalık gösteriliyor?", "Onun ne özelliği var ki ona özel imkânlar tanınıyor?" anlamında kullanılır ![]() Gölge düşürmek: Bir şeyin önemini ve değerini azaltacak, ününü düşürecek işler yapmak ![]() Gölge etmek: 1 Işığa engel olmak 2 Bir işin yapılmasına engel olmaya çalışmak "Gölge etme de şu işi zamanında yapayım "Gölgesinden korkmak: Çok korkak olmak, en basit işlere bile girmekten korkar olmak "Gölgesinden korkan adamlarla hiçbir işe girilmez "Gönlü bol: Yeterli imkânlardan mahrum olmasına rağmen eli açık davranan, cömert ![]() Gönlü kalmak: 1 Gücenmek 2 İstediği hâlde elde edemediği şey üzerinde isteği devam etmek "Gönlüm o vitrindeki elbisede kaldı "Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen, onların iyiliğini istemeyen ![]() Gönülden geçirmek: Bir şeyi yapmayı düşünmek, olmasını istemek, o şeyi düşünür olmak "Ben de o işi yapmayı gönlümden geçirmiştim "Gönlünden kopmak: Birine iyilik yapma ya da bir şeyi verme isteği, içinde aniden doğuvermek "Gönlünden kopanı vermek kadar güzel bir şey olamaz "Gönlüne göre: İsteğine uygun olarak, dilediğine göre "Allah gönlüne göre verir inşallah "Gönlü tok: Fazla para ve mal istemeyen, zorunlu ihtiyacı kadarı ile yetinen, imkânları az da olsa bunu hissettirmeyen, bu durumda dahi cömert olan "Onun kadar gönlü tok bir adam görmedim "Gönül almak: 1 Sevindirmek, hoşnut ettirmek 2 Kırılan, gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek "Daha fazla uzatmadan o çocukların gönlünü almalısın "Gönülden çıkarmak: Anmaz ve sevmez olmak "Onu gönlünden çıkarmışsın anlaşılan "Gönül eri: Açık yürekli, güvenilir, hoşgörüsü geniş, ehli dil (kimse) "O ihtiyar adam tam bir gönül eriydi "Gönül kırmak (yıkmak): Birini çok üzecek, gücendirecek davranışta bulunmak "Gönül kırmakta üstüne yoktur onun "Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak ![]() Gönül okşamak: Birini hoş bir davranış ve sözle sevindirmek "Gönlünü okşamak mı istiyorsun, bir gül uzat ona "Gönül yapmak: Hoşa giden davranışlarla veya sözle birinin kırgınlığını gidermek ![]() Görüş açısı: Bir soruna yaklaşma, onu ele alma biçimi "Dar bir görüş açısı ile sorunlar çözümlenemez "Gövde gösterisi: Belli bir amaç için güçlerini birleştiren kalabalıkların yaptıkları gösteri "![]() ![]() partisi büyük bir gövde gösterisi yaptı "Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu sebebiyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak "Şu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum "Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk, kısa bir zamanda "O işi göz açıp kapayıncaya kadar yaparız "Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek "Çalışan işçilere hiç göz açtırmadı "Göz alıcı: Alımlı; şekli, rengi ve güzelliği ile dikkat çekici "Oldukça göz alıcı bir elbise "Göz atmak: Kısaca, dikkatli değil de şöyle bir bakıvermek; üzerinde fazla durmadan elden geçirmek "Kütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti "Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak ![]() Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen (kimse) "Babam benim göz bebeğimdir "Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak "Ona öyle bir gözdağı verin ki bir daha buralara ayak basmasın!"Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak "Evi ister istemez gözden çıkardılar "Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek "Eskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü "Gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu incelemek 3 Niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak "Yapılan işleri gözden geçirdiniz mi?"Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak "Adam biraz önce buradaydı ama gözden kayboldu "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: "Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır" anlamında kullanılır ![]() Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemek "Nasıl oldu da gözden kaçırdık onu "Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek "Yıllardan beri gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!"Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak "Komşusunun tarlasına göz dikti "Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden çok etkilemek "Vitrine konan elbiseler göz dolduruyor "Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek "Vatan için kim ölümü göze almaz ki?"Göze batmak: 1 Başkalarını aşırı söz ve davranışlarıyla tedirgin etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmak "Her davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver "Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek "O uzun boyuyla hemen göze çarpıyordu "Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak "Kısa zamanda göze girmeyi başardı "Göze göz, dişe diş: Misilleme; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma "Düşmanla artık göze göz, dişe diş mücadele edilecektir "Göz gezdirmek: 1 Derinlemesine incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri pek fazla dikkat etmeden çabucak incelemek "Raftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım "Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde "Göz göre göre yaktılar zavallının evini "Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak "Sokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu "Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça "Çocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın "Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak "Askerler, kaçak mahkûmun sığındığı evi bir saat kadar göz hapsine aldılar "Göz kamaştırmak: 1 Hayran bırakmak 2 Güçlü, parlak bir ışığın kısa bir zaman için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesi "Kapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar "Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlama "Kumaşı göz kararı ölçüp verdi "Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak "Yoldan geçen adama göz kesildi "Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp çekinmeden 2 Acımadan, merhamet etmeden "Çocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler "Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak işaret vermek, bu şekilde meramını anlatmaya çalışmak; bir şeyi onayladığını ya da doğru olmadığını gözünü açıp kapayarak belirtmek "Kalabalık içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler "Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamak "Bu gece hiç göz kırpmadım, hep seni düşündüm "Göz kulak olmak: 1 Korumak, bakmak, gözetmek 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye çalışmak "Yolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin "Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek ![]() Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi olmak, göz pınarlarına yaş yürümek "Hiç beklemediği bir anda beni karşısında görünce gözleri dolu dolu oldu "Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak ![]() Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, çabuk çabuk dönerek her tarafa bakmak ![]() Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması ![]() Gözleri kapanmak: 1 Çok uykusu gelmiş olmak 2 Ölmek "Yemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı "Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, bu sebeple gördüğünün gerçek olduğuna inanmamak "Gözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?"Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok öfkeli, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle gelmek "Bir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir "Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmek "Sınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu "Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek "Gurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı "Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek ![]() Göz nuru dökmek: Göz emeği harcamak; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir iş yapmak ve işte uzun süre çalışmak "Onca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu "Göz önünde tutmak (bulundurmak): Dikkate almak Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak "Yola çıkıyorsunuz ama yağmuru da göz önünde tutun "Göz ucuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmak "Yabancı askerlere göz ucuyla bakmaya başladı "Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen "Gözü aç insanlar topluma huzur vermezler "Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki "Senin çocuk gözü açık birisi olacak galiba "Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek "Halam `gurbete giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi "Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek "Yaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı "Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan sonra, bıraktığı şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmek "Köyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı "Gözü bağlı: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan "Hiçbir zaman gözü bağlı biri olmanı istemem senin "Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın bakmak "Zavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu "Gözü doymak: Çok istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma gelmek "Sanırım şimdi gözün doymuştur, daha istemezsin artık "Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek "Çocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız "Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek "Kendinden öylesine geçmişti ki gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu "Gözü ısırmak: Bir kimseyi sanki tanır gibi olmak ![]() Gözü ilişmek: İstemeden, birdenbire, rastgele görmek ![]() Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine güvenmek "Onca işi yapmaya gözün kesiyor mu?"Gözü kara (veya pek): Cesur, atak, korkusuz, tehlikeli işlere tereddüt etmeden girebilen "O gözü kara bir insandı "Gözü korkmak: Daha önce başından geçen kötü bir denemeden sonra, birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek ![]() Gözünde büyümek: Olduğundan fazla büyük ya da güç görünmek "Onca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor "Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi veya işi abartmak ![]() Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi olmak "Çocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın "Gözüne bakmak: 1 Verilen emri yapmak üzere işaret beklemek, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup gözetmek "Üç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden "Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü " Allah, bu nankörlüğünün cezasını versin " anlamında kullanılır![]() Gözüne girmek: Birinin sevgi ve ilgisini kazanmak ![]() Gözüne sokmak: 1 Görmek istemediği bir şeyi zorla göstermek 2 Bir çaba sonucu, bir kimseyi büyüğünün beğenmesini sağlamak "Kalemi gözüne sokarcasına uzattı "Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamak "Gözüme uyku girmedi bu gece "Gözünü açmak: 1 Uyanık, dikkatli olmak 2 Birisine bilgiler vererek görüşünü genişletmek "Gözünü aç, işini kimseye kaptırma "Gözünü ayırmamak: Bir şeye devamlı bakmaktan kendini alamamak "Devamlı yola bakıyor, gözünü ayıramıyordu "Gözünü çıkarmak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde yapmak, iyi yerine kötüyü seçmek "Öyle bir taş attı ki az kalsın kuzunun gözünü çıkaracaktı "Gözünü daldan budaktan esirgememek (veya sakınmamak): Tehlikeli işlere girişmekten çekinmemek "Sen ki gençliğinde gözünü daldan budaktan sakınmazdın, ne oldu sana böyle?"Gözünü dört açmak: Bir hileye düşmemek, aldanmamak için çok dikkatli olmak "Gözünü dört aç da kuru odun yerine yaş odun koymasınlar "Gözünü kan bürümek: Birisini öldürecek kadar öfkelenmek "Katillerin gözünü kan bürümüştü, önlerine çıkanı öldürüyorlardı "Gözünü kapamak: 1 Görmezlikten gelmek, yapışına ses çıkarmamak 2 Ölmek "Dedem gözünü kapayınca o koca aile birdenbire dağılıvermiş "Gözünü korkutmak: Yıldırmak, karşı duramaz hâle getirmek "İlk işi, adamlarıyla kasaba halkının gözünü korkutmak oldu "Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her an görür gibi olmak "Gözümün önünden gitmiyor onun hayâli "Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, merhamet etmemek "Gözünün yaşına bakmadan hapse attılar adamı "Gözü pek (kara): Korkusuz, atılgan, cesur, tehlikelere aldırmayan "Gözü pek insanlardan korkulmaz, çünkü onlar kartlarını açık oynarlar "Gözü sulu: En küçük sevinç ya da üzüntü karşısında hemen ağlayıveren, gözyaşlarını tutamayan "Senin kız da amma gözü sulu biriymiş "Gözü tok: Elinde imkânlar olsun olmasın, mal-mülk veya paraya düşkün olmayan, cömert "O mu? Gözü tok bir insandır, inanın "Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek "O adamı gözüm tuttu benim "Gözü üzerinde olmak: Bir şeye, bir kimseye sık sık bakarak ne durumda olduğunu kontrol etmek, dolayısıyla kötü bir sonuca meydan vermemeye çalışmak "Gözünüz üzerinde olsun, devamlı izleyin onu "Gözü yılmak: Daha önce denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek "Sebzecilik işinden gözüm yıldı, bir daha bu işe girişeceğimi sanmıyorum "Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmek "Bundan böyle küçük şeylerle yetinme, gözün yükseklerde olsun daima "Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek, bağışlamak "Sana bu yaşa gelinceye kadar göz yumdum, ama artık yeter "Göz yummamak: 1 Hoş görmemek, bağışlamamak 2 Hiç uyumamak "Sabaha kadar gözlerimi yummadım "Gururunu okşamak: Bir kimseyi yüzüne karşı överek, becerilerini söyleyerek duygulandırmak ![]() Gücüne gitmek: Bir söz, bir davranış bir kimsenin onuruna dokunmak, o kimseye ağır gelmek "Doğrusu onun bu sözleri gücüme gitti, çünkü hak etmedim o sözleri "Güllük gülistanlık: Sorunları bulunmayan; neşe, bolluk ve huzur içinde olan yer "Ne zaman güllük gülistanlık içinde olacağız acaba?"Gülmekten kırılmak: Aşırı ölçüde gülmek, çok gülmekten halsiz düşmek "Ne matrak adamdı, hareketlerine gülmekten kırıldık hepimiz "Gülüp geçmek: Bir durumu umursamamak, aldırış etmemek, gülünç bulup üzerinde durmamak "Gülüp geçilecek bir iş sanmayın sakın, ciddi durun üzerinde "Günaha girmek: Dini bakımdan suç sayılacak bir iş yapmak ya da söz söylemek "Sebepsiz yere adam öldürmek, günaha girmek demektir "Günaha sokmak: Günah işlemesine yol açmak, dinin buyrukları dışına çıkmasına zemin hazırlamak "Kes sesini de bizi günaha sokma "Günahını vermez: "Çok cimri, eli sıkı, hasis" kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Günah işlemek: Dince suç sayılan bir iş yapmak "Yetimlerin malını yiyerek günah işleyenlerden mutlaka hesap sorulacaktır "Gün almak: 1 Bir iş yapmak için ilgili kişiden gün ayırmasını; belirli bir tarih tespit etmesini istemek, randevu almak 2 Yaşını bitirip daha sonraki yılın bir ya da birkaç gününü almak "Doktordan gün almayı unutmamışsındır umarım "Gün batmak: Güneş batmak "Gün batmadan yola çıkmalıyız "Güneş almak: Bir yere güneş ışığı ulaşmak "Evin bir odası güneş almıyor "Gün görmek: Bolluk, mutluluk, esenlik içinde huzurlu günler geçirmek "Kaygılanma evlâdım, daha çok günler göreceksin inşallah "Gün görmüş: Başından nice işler geçmiş, tecrübeli, görüp geçirmiş, çok yaşamış "Gün görmüş insanlarla konuşmaktan zevk alırım "Gün ışığına çıkmak: Aydınlanmak, açıklığa kavuşmak, anlaşılır olmak "İşlediği tüm suçlar yakında gün ışığına çıkacaktır "Günleri sayılı olmak: 1 İçinde olunan günlerde ölecek olmak 2 Bulunduğu yerde kalmak için birkaç günü kalmak "Doktorlara bakılırsa anneannemin günleri sayılıymış "Günü birliğine: Sabah gidip akşam dönmek üzere "Size günü birliğine konuk olmak istiyoruz "Günün adamı: 1 Zamanın gereğine göre tutum ve yön değiştiren, çıkarını gözeten kimse 2 Kendisinden o günlerde çok söz edilen![]() Gününü doldurmak: Bir işin gerçekleşmesi için geçmesi gereken zamanı tamamlamak "Gününü doldurur doldurmaz senetleri avukata verin "Gününü gün etmek: Eline geçen imkânları değerlendirmek, hiçbir şeyi dert edinmeyip hoşça vakit geçirmek "Gününü gün eden yöneticilerden kurtulacağımız günler yakındır "Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak: Korkutmalara, tehditlere aldırış etmeyip dilediği gibi davranmak "Öyle her gürültüye pabuç bırakacak bir adam mı sanıyorlar beni?"Güven beslemek: Bir kimseye, bir şeye güven duymak, inanmak, itimat etmek "O adama güven beslediğiniz için pişman olmayacaksınız "Güvendiği dağlara kar yağmak: Güvendiği kimselerden yardım alamamak, güvendiği bir şeyin işe yaramadığı anlaşılmak "Çok umutlusun, inşallah güvendiğin dağlara kar yağmaz "Güven kazanmak: Söz, davranış ve yaptığı işlerle çevresindekileri kendisine inandırmak "İnsan, önce güven kazanmalıdır "Güven vermek: Kendisinin güvenilir bir kişi olduğu, kendisine itimat edilebileceği duygusunu uyandırmak "Oldukça güven veren birisin "Bugün tekil 3233 ziyaretçi siteye giriş yaptı
|
|
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
| Görünüm Modları | |
|
|