Sarı Zeybek Kitap Özeti |
12-26-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
Sarı Zeybek Kitap ÖzetiYirmi dakika kadar süren bu sancı Atatürk’e epey sıkıntılı anlar yaşatmıştı Aynı sancı iki gün sonra tekrarlamış ve doktorların ilk muayenesinden, kalbinin çok çalışmaktan yorgun düştüğü teşhisi koyulmuştu Atatürk’ün kalbinin dinlenmesi için istirahat etmesi ve perhiz gerekiyordu Sigara azaltılmalıydı Fakat yakın çevresi dahil Atatürk’e bunları yaptırmak kolay değildi Sonunda Atatürk’e hakim olunamayacağı anlaşılınca, İzmir seyahati önerildi Atatürk İzmir’de 50 günlük bir istirahat sonunda, Ankara’ya dinlenmiş olarak geri döndü ve hemen işe koyuldu Atlatıldı sanılan bu ilk kriz, yazara göre Atatürk’ün ölümle ilk randevusu idi İkinci kriz, 3,5 yıl sonra 22 Mayıs 1927 tarihinde Atatürk’ü gece, yatağında yakaladı Şikayet gene aynıydı : Sol kolunda ve göğsünde şiddetli bir ağrı vardı Teşhis aynıydı: Yorgunluk, fakat bu kez hükümet olaya el koydu Berlin’den doktor getirtildi Doktorlar Atatürk’ün çok sigara içmekten dolayı göğüs anjini geçirmiş olduğuna karar verdi Tedavisi de aynıydı Fakat Atatürk’e bunları yaptırmak hemen hemen imkansızdı O kendinin hasta olduğuna inanmıyordu Gerçekte de teşhis doğru değildi Çünkü hasta olan kalbi değil, karaciğeriydi Atatürk bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ve çok çalışıyordu Ayrıca sigara içkiyi de çok kullanıyordu Dinlenmeye ise hiç zaman ayıramıyordu Atatürk, bir gün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a neden içtiğini şöyle açıklamıştı: “İçiyorum, çünkü: Bu vücut artık bu kafayı taşımıyor Kafam vücudumun çok önünde gidiyor Beynimi huzura kavuşturmak, biraz dinlendirmek için içiyorum” Ancak, burada da dinlenmek pek mümkün olmuyordu Çünkü Atatürk’ün sofrası, sadece yemek yenen içki içilen bir yer değildi Burası, bir “Bilgeler Meclisi” ya da bir “Danışma Kurulu” ydu Ülkenin her meselesi orada gündeme gelir, Atatürk orada devlet adamları ve düşünce adamlarıyla sabahlara dek süren tartışmalar yapardı Bu çalışmalar sabahın ilk ışıklarıyla son bulurdu Atatürk, konuklarını uğurladıktan sonra çoğu zaman yüzünü yıkar, tıraş olur ve yeni güne başlardı Fakat, Atatürk 1936’dan itibaren yorulmaya başlamıştı Çalışma arkadaşları, masadaki devin mavi gözlerinde yanan ışıkların sönmeye yüz tuttuğunu fark ettiler Artık öğleden sonra uyanıyor, küçük gezintiler yapıyor ve çabuk yoruluyordu Çehresi müthiş değişmiş, benzi solmuş, hatları keskinleşmişti İlk kriz bir Kasım günü gelmişti İlk ateş de bir Kasım günü geldi Tıpkı son sancının bir Kasım sabahı geleceği gibi… 21 Kasım 1937 sabahı, Atatürk şiddetli bir titremeyle uyandı Zatürre kapıdaydı Ateşi 39’u vurmuştu Göğsünün sağ tarafında bir ağrı vardı Ciğeri kan toplamıştı Doktorlar bu kez işin çok ciddi olduğunu anlatıp, kesin perhiz istediler Atatürk izleyen beş günde dinlendi, perhize uydu ve hızla iyileşti ve yeniden hiçbir şey olmamış gibi işe koyuldu 1938 başında hastalık iyiden iyiye “geliyorum” demeye başladı Uzun süredir hissedilen halsizlik ve iştahsızlığa şimdi iki yeni illet eklenmişti: Burun kanaması ve kaşıntı Sol bacağının kasık bölgesiyle diz kapağı arasında müthiş bir kaşıntı başlamıştı Atatürk sözde devamlı doktor kontrolü altındaydı Ama şikayetlerine karşı devamlı anlık tedaviler uygulanıyordu Doktorlar iştahsızlığına iştah açıcı meze tavsiye ediyor, burun kanamalarına da tamponla çare bulmaya çalışıyorlardı Kaşıntının da sebebi bulunmuştu: Kırmızı karıncalar Atatürk, hemen kaplıca tedavisi için, gerçek teşhisle yüzleşeceği Yalova’daki kaplıcaya gönderildi Atatürk, derdini bir kez de kaplıca müdürü Doktor Belger’e anlattı İşte gerçek hüküm anı gelmişti Dr Belger, karaciğerden kuşkulandı ve büyümeyi fark etti Karaciğer kaburga altını 3 parmak kadar aşmış ve sertleşmişti Karaciğerdeki büyüme “Siroz başlangıcı”nın işaretiydi ve bu teşhiste en az bir yıl gecikilmişti Tarih: 22 Ocak 1938 Şubat sonlarında, Atatürk’ün hastalığının vehameti hükümete iletildi Başvekil Celal Bayar, Atatürk’ün muayene ve tedavisi için Almanya’dan ve Fransa’dan doktor getirtmek istediklerini Atatürk’e söyledi Fakat Atatürk yabancı doktorları istemedi Atatürk’e göre, ortada Hatay meselesi vardı ve hastalığının hariçte duyulması hiç de iyi olmazdı Nihayet, Türk hekimleri 6 Mart 1938 günü Atatürk’ü muayene ettiler, uzun uzun tedavi üzerine konuştular Hastalığın sonunda mutlaka “ölüm” olduğunu hepsi biliyordu Yapılacak tek şey, bu feci akıbeti geciktirmekten ibaretti Bütün bu bilgiler Atatürk’e iletildi Atatürk’e içkiyi bırakması gerektiği bildirildi Atatürk, her ne kadar doktorların, hastalığını içkiye bağlamalarına inanmasa da, o günden ölünceye kadar yani 9 ay süreyle ağzına içki koymadı Atatürk’ün sağlığı üzerine üretilen dedikodular iyice artmıştı Avrupa gazetelerinde Ata’nın sağlığına ilişkin karamsar haberler çıkıyordu Fransızlar, Hatay meselesinin bizzat içinde olduklarından, Atatürk’ün sağlık durumunu merak ediyorlardı Gazetelerde Atatürk’ün ağır hasta olduğu yazılıyordu Anadolu ajansı her ne kadar bunları tekzip etse de böyle haberlerin tek bir tekzip şekli olurdu: Atatürk’ün ortaya çıkması Bunu Atatürk’ te biliyordu Hem milletine söz vermişti Hatay’ı geri alacaktı 19 Mayıs onun doğum günüydü Ankara’daki kutlamalardan sonra Mersin’e hareket etti Dünyaya yaşadığını ve gücünü gösterecekti İşte bu tam bir çılgınlıktı Üç ay boyunca her günün 23 saatini yatarak geçirmesi gereken bir adam, Mayıs sıcağının kavurduğu Mersin’e gidiyordu Hatay sorunu böylesine gündemdeyken, ülkesinin ona ihtiyacı varken nasıl yatıp dinlenebilirdi? Ve Mersin seyahati, bu yüzden O’nun için “son darbe” oldu Yabancı basındaki hastalık haberleri kesilmişti Kısa bir süre sonra Fransız ve İngilizler Hatay konusunda tüm koşullarımızı kabul ettiklerini bildirdiler Beklenen sonuç alınmıştı Ama bu güç gösterisi Atatürk’ün canına mal olacaktı Karaciğerinde büyüyen hastalık ikinci ve şifasız devresine girerken, Atatürk 1 Haziran 1938’de Savanorasına, sadece 55 gün kullanabileceği yüzer sarayına kavuşuyordu Atatürk hala hastalığını ciddiye almıyor ve çok çalışıyordu Sonunda, Savanora’da fazla kalamayacağı anlaşıldı ve 25 Temmuz günü Dolmabahçe Sarayına taşındı Hastalığı üçüncü ve son aşamasına böylece girmiş oluyordu Atatürk’ün karnı iyice şişmişti Doktorlar bu suyun alınması gerektiğine karar verdiler Operasyon başarı ile tamamlanmıştı ve Atatürk’ün karnından tam 12 litre su çıkartılmıştıO geceden itibaren doktorlar, Atatürk’ün devamlı istirahat etmesi gerektiğini belirterek, ziyaretleri yasakladılar Çok zorunlu haller dışında hastanın yanına kimse alınmayacak, fazla konuşturulmayacaktıBu tavsiyelere harfiyen uyulması için de en yakınındaki 5 kişi o geceden itibaren yan odada nöbet tutmaya başladılar Bu nöbetler, 10 Kasım’a dek aralıksız devam etti Ekim’e girilirken Atatürk derin uykular uyuyor, sabahları bitkin uyanıyordu Geceleri inlemeye ve sayıklamaya başlamıştı Atatürk’ün sıhhi durumu iyice kötüleşmişti Nihayet ilk ağır koma 16 Ekim Pazar günü geldi Durumu bir bildiriyle halka anlatıldı Ülke ayağa kalkmıştı Ülkenin üstüne adeta ölü toprağı serpilmiş gibiydi Türkiye nefesini tutmuş, Atası için dua ediyordu Korkulan olmadı Atatürk ölümü yenmişti Nihayet 29 Ekim gelmişti Cumhuriyet 15 Yaş gününü kutluyordu Atatürk ise Saray’da yatağında “Ah Ankara… Ah Ankara’ya gidemedik” diye yakınıyordu Atatürk 29 Ekim’den 7 Kasım’a kadar ki 10 günü yarı uyur, yarı uyanık halde geçirdi Genellikle kendinde değildi 7 Kasım sabahı arkaüstü yatarken tükürmeye başladı Tükürüğünde kan vardı Atatürk karnındaki suyun çekilmesini istedi Doktorlar, onun son buyruğunu yerine getirdiler Rahatlamıştı 8 Kasım’a girilirken kendini bilmiyordu Saat 1900’da ikinci ağır komaya girdi Gece Anadolu Ajansı durumun ciddiyetini bildiriyordu Artık bütün ülke, Ata’sının son saatlerini yaşadığını biliyordu Ama ağlamaktan ve dua etmekten başka kimsenin elinden bir şey gelmiyordu 9 Kasım Çarşamba sabahı, Atatürk’te adale kasılmalarıyla istem dışı hareketler ve inlemeler görüldü Akşama doğru Atatürk yeni bir komaya girmişti Nefes borusundan hırıltılar işitilmeye başlandı Baş ucundaki doktorlar müşahade defterine “Agani” diye not düştüler Agani: Can çekişme demekti Resmi Tebliği: 9 Kasım – Saat 2400, saat 2000’den itibaren dalgınlık artmıştır Umumi ahval vahamete doğru seyretmektedir 10 Kasım sabahı Ulu Önderin, boğazındaki hırıltılar azalmıştı Saat 0900 olduğunda göğsü hızla inip çıkmaya başladı Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu KİTABIN YAZARI: Can DÜNDAR Doğan Yayın Holding AŞ Güneşli / İSTANBUl Ekim 1994 KİTABIN YAYIM MAKSADI Atatürk’ün Ölümüne Kadarki Son 300 Gününü İnceleyerek, Atatürk ’Ün Her Zaman Var Olmuş Fakat Pek İşlenmemiş Olan İnsancıl Yönlerini Anlatmak, Atatürk’ü Sevdirmek
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|