|
|
Konu Araçları |
asit, çevreye, etkisi, nelerdir, yağmurları |
Asit Yağmurları Ve Çevreye Etkisi - Asit Yağmurları Ve Çevreye Etkisi Nelerdir |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Asit Yağmurları Ve Çevreye Etkisi - Asit Yağmurları Ve Çevreye Etkisi NelerdirASİT YAĞMURLARI VE ÇEVREYE ETKİSİ Asit Yağmurları kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfürik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe yol açmasıdır Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da, petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksidin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir Kirliliğe yol açan tanecikler, kaynaklarından binlerce kilometre uzağa rüzgarla taşınabilir Sözgelimi ABD‘nin kuzey doğusundaki asit yağmurlarına, Kanada'dan yayılanlar da katılmış, Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış, ABD 'den kaynaklanmıştır Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için bir an önce yasalar çıkarılmasını istemektedirler Ne var, ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalar çok yüksektir, bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir Ekonomik faaliyet, kıtlığa karşı yapılan bir savaştır İnsan bu savaşta bir takım değerleri üretip tüketirken başka bir değer olan kaliteyi ÇEVRE ’yi de tüketmektedir Hava, su, yeşil ve toprak gibi Biri kirlendiği zaman beraberinde, zincirleme olarak, diğerleri ve bunlardan yararlanan insanlar da kirlenmekte ve yok olmaktadır Görüldüğü gibi hava doğal ve yapay etmenlerce kirletilmektedir Yapay etmenlerin temelinde insan bulunmaktadır Fabrikadan, evlerden ve araçlardan çıkan dumanlar tarafından atmosfer durmadan kirlenmektedir Bu kirlilik doğrudan olduğu gibi asit yağmurları yoluyla da bitkiye, insana, suya, toprağa ve taşa etki etmektedir Termik santrallerde, ısıtmada ve endüstri kurumlarında kullanılan kömür atmosfere kül (kadmiyum, arçelik, kurşun) CO2 ve SO2 yaymaktadır Dünyada olduğu gibi Türkiye’de kömür ve petrol tüketimi giderek artmaktadır Artan taşıt sayısı da petrol tüketimini dolayısıyla atmosferdeki karbon monoksit gazını yükseltmektedir Yanardağlar da havadaki SO2 ve CO2 gibi gazların miktarını arttırmaktadır Bu gazlar havadaki su buharı ile birleşirler H2O+SO2 ______ H2SO4 (sülfirikasit) ve H2O+NO2 ______ HNO3 (nitrik asit) olarak yere düşerler Hava kirliliği, ışınların yere ulaşmasını ve atmosfere yayılmasına da engelleyerek iklim üzerinde olumsuz etki yapmaktadırAsit yağışları yapraklardaki klorofilin bozulmasına ve bitkinin sararıp kurumasına neden olmaktadır Bilindiği gibi bitkiler, fotosentez sırasında CO2 tüketir Asit yağmurları, bitkileri kurutarak, diğer yandan atmosferdeki CO2 (karbondioksit) tutarının artması için ortam hazırlamaktadır Başka bir anlatımla, bir olumsuzluk bir başka olumsuzluğu üretmektedir Bu asit yağışlarının etkilerini görebilmek için iki aşamadan oluşan deneylere girişilmiştir : Birinci aşamada 16 saksıya kızıl çam, 20 saksıya fasulye ve nohut ekildi Kızıl çam ve fasulyeler 4 ’er saksıdan oluşmak üzere 5 ’er gruba ayrıldı Her grup PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu ve çeşme suyu gibi asidik değeri farklı sularla sulandı Çalışma 2 ay sürdü Çalışmalara çeşitli sınıflardan 15 öğrenci katıldı Çalışmalarımızda kullanılmak üzere, topladığımız yağmur suyunun asidik değeri ölçüldü: İlk yağış PH5,5, ikinci ve daha sonraki yağışlar PH6 olarak saptandı Bu da bize hava kirliliği ve onun oluşturduğu asit yağmurlarının çevremizde bir realite olduğunu kanıtlamaktadır AŞAMA A ) TOHUM GRUBU 20 saksıya fasulye ile nohut karışık olarak ekildi Bu 20 saksı, her biri 4 saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı Ekildiği tarihiden itibaren, her grup asidik değeri PH3, PH4,5, PH6 olan sularla, normal su (musluk) ve yağmur suyu ile sulandı Her grupta 3 saksı esas alındı İki ay boyunca gözlem ve ölçümler yapıldı Tohum – 1 Grubu (Yağmur suyu) 15111999 22121999 03012000 24012000 1 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 22 cm Fasulye = 4 cm Nohut = 23 cm Fasulye = kuru 2 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 30 cm Fasulye = 5 cm Nohut = 30 cm Fasulye = 17 cm İkisi de solgun 3 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 26 cm Fasulye = 8 cm Nohut = 38 cm Fasulye = 8 cm Tohum – 2 Grubu (PH3) 15111999 22121999 03012000 24012000 1 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 20 cm Fasulye = 4 cm Nohut solgun, Fasulye kuru, toprakta beyazcıklar 2 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 31 cm Nohut = 24 cm Fasulye yok Sararmış ve kurumuş 3 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 10 cm Nohut = 10 cm Fasulye yok İkisi de kurumuş Tohum – 3 Grubu (PH4,5) 15111999 22121999 03012000 24012000 1 Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok 2 Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok 3 Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok Tohum – 4 Grubu (PH6) 15111999 22121999 03012000 24012000 1 Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 20 cm 22 cm 23 cm 2 Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 18 cm Fasulye = 11 cm 19 cm 13 cm 20 cm 135 cm 3 Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 19 cm Fasulye = 19 cm 20 cm 20 cm 21 cm 21cm Tohum – 5 Grubu (PH6) 15111999 22121999 03012000 24012000 1 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 18 cm Nohut = 21 cm 2 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 9 cm Fasulye=11 cm 3 Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 5 cm Fasulye=7 cm GENEL GÖZLEMLER : a) Gövde ve renkte görülen değişimler • PH3 = Çimlenme yavaş, önce hızlı olan büyüme yavaşlıyor İki ay sonra sararma ve kuruma başlıyor • PH4,5 = Çimlenme yok • PH6 = Fasulye ve nohut diğer gruplara göre erken çimleniyor ve hızla büyüyor • Normal su : Nohut ve fasulye normal sürede çimleniyor ve büyüyor • Yağmur suyu : Normal sürede çimleniyor Büyüme hızı normal Ancak 2 ayın sonunda sararma başlıyor b) Bazı bitkiler topraktan çıkarıldı ve kök gelişmeleri incelendi • PH3 = Köklerin ince, seyrek ve yukarıya doğru kıvrıldıkları gözlendi • Yağmur suyu (PH5,5-6) = Gövde daha kalın, köklerin sık ancak kısa olduğu gözlemlendi • Normal su = Köklerin uzun, kalın ve sık olduğu gözlendi • SONUÇ = Suyun asitlik değeri arttıkça köklerin uzunluk, kalınlık ve sıklık özelliklerinde normal olmayan gelişmeler görülmektedir B) KIZILÇAM GRUBU Kızıl çam –1 Grubu (PH3) 91299 221299 12012000 Fark 1Saksı 85 cm 95 cm 98 cm 13 mm 2 Saksı 15 cm 155 cm 16 cm 10 mm 3 Saksı 2 cm 22 cm 23 cm 3 mm 4 Saksı 1 cm 15 cm 19 cm 9 mm Ortalama Büyüme : 875 mm Aylık Büyüme : 71 mm Kızıl çam –2 Grubu (PH4,5) 91299 221299 12012000 Fark 1Saksı 8 cm 8 cm 8 cm 0 mm 2 Saksı 6 cm 6 cm 7 cm 11 mm 3 Saksı 45 cm 45 cm 5 cm 11 mm 4 Saksı 5 cm 5 cm 6 cm 11 mm Ortalama Büyüme : 85 mm Aylık Büyüme : 6083 mm Kızıl çam – 3 Grubu (Normal Su) 91299 221299 12012000 Fark 1Saksı 5 cm 55 cm 6 cm 11 mm 2 Saksı 1 cm 3 cm 4 cm 21 mm 3 Saksı 55 cm 6 cm 8 cm 25 mm 4 Saksı 4,5 cm 5 cm 6 cm 15 mm Ortalama Büyüme : 18 mm Aylık Büyüme : 14875 mm Kızıl çam – 4 Grubu (PH6) 91299 221299 12012000 Fark 1Saksı 3 cm 37 cm 5 cm 20 mm 2 Saksı 3 cm 38 cm 4 cm 20 mm 3 Saksı 15 cm 2 cm 25 cm 15 mm 4 Saksı 5 cm 6 cm 66 cm 16 mm Ortalama Büyüme : 1775 mm Aylık Büyüme : 38416 mm Tablolardan ve grafikten de anlaşılacağı gibi kızıl çamlardaki büyüme oranı, PH değeri arttıkça azalma gösteriyor Ayrıca renkte koyulaşma ve az da olsa yaprak azalması görülüyor Bilindiği gibi hava kirliliği ve asit yağışları öncelikle yapraklardaki klorofili olumsuz olarak etkilemekte, bu nedenle yaprak fotosentez yeteneğini yitirmekte; besin üretemez duruma gelen bitki kurumaktadır Gerçekten, asit yağışlarının yaygın olduğu yerlerde çamların gövdesi kesilmek suretiyle incelenecek olursa (Resim – 5) yalnız kabuk çevresi (2 ile gösterilen yerler) kuru, orta kesimler aşırı derecede ıslaktır Böyle bir ağacın kereste değeri yoktur Halk arasında bu şekilde hiçbir işe yaramayan insanlar için “su yutkunan adam” nitelendirilmesi yapılır Görülüyor ki hava kirliliği ve yağışlar bitkilerin yalnız morfolojik yapısını bozmakla kalmıyor, aynı zamanda örneğin bir ağacı “ekonomik” olmaktan da uzaklaştırabiliyor Araştırmalar, iğne yapraklı ağaçların geniş yapraklara göre daha çok etkilendiği yargısını güçlendirmektedir YATAĞAN ZİRAAT MD’DEN YÜKSELEN SES Yatağanda da termik santralin yarattığı hava kirliliği ve oluşan asit yağmurları çevreye büyük zararlar vermektedir Yatağan Ziraat Müdürlüğü’nden gelen feryada kulak verelim : “TERMİK SANTRALİNİN BİLİNEN BAZI BİTKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ” Zeytin ağacının yapraklarında SO2 etkisiyle çeşitli form ve büyüklükte, kırmızı kahve renkli parankima dokusunun tahribi ve çekmesi sonucu oluşmuş lezyonların meydana getirdiği, bu lezyonların birleşmesine takiben normalde ağaçta 18-20 ay kalması gereken yaprakların erkenden döküldükleri, böylelikle ağaçların çıplaklaştığı ve verimlerinin azaldığı kaydedilmiştir SO2’nin (kükürt dioksit) neden olduğu bu prim er belirtiler yanında, yine yaprak kaybı ve bunun sonucunda beslenme yetersizliğine bağlı olarak sürgün uzunluğunda ve yaprak boyutlarında küçülme şeklinde sekonder belirtileri de oluşmaktadır Badem ağaçlarının yapraklarının damarlarında renk açılması, şeklinde beliren SO2 yanıkları oluşmakta bu, ağaçların erken yaprak dökmelerini ve meyve tutumlarının azalmasına neden olmuştur Tütün Bitkisi : Kükürt dioksit (SO2) gazının hassas olan tütün bitkilerinin özellikle sulama sonrası açık durumda olan yapraklarındaki stomalarından tolore edilebilir Dozun üzerinde alınan SO2 hücreler ve yaprak dokusu düzeyindeki kimyasal ve fizyolojik reaksiyonları etkileyerek akut bir şekilde tütün yapraklarında kahverengi, eşit taraflı, yaprak leke ve yanıklarının oluşmasına neden olmaktadır” Bu feryat bindiği dünya gemisini delen insanoğlunun çığlığıdır Bu ses, çevresel intiharın resmen belgelenmesidir MURGUL BAKIR İŞLETMELERİNİN ETKİNLİKLERİ Murgul bakır fabrikalarının, çevresine günde 560 mg/m3 SO2 yaymakta olduğu bildiriliyor Çevredeki tarım alanlarında armut, kiraz, elma, erik ve ceviz gibi meyve ağaçları bakır fabrikasının açılmasından sonraki 5 yılda kurumuştur Kurum, zarar eden köylülere tazminat ödemek zorunda kalmıştır Göktaş vadisindeki ormanlar büyük zarar görmüştür Ankara’da topoğrafik etkilerin sonucu (çukurda bulunması), 698 mg/m3’e kadar yükselen SO2, rüzgar tarafından dağıtılamamış ve çevredeki ibreli ağaçlara zararlı olmuştur Yer yer kuruma olayları görülmüştür Ankara’da olduğu gibi, İstanbul’da da kış mevsiminde SO2 tutarı yükselmekte, insan ve bitki sağlığını tehdit etmektedir Soma, Tavşanlı ve Elbistan santralleri da atmosferdeki kükürt toz ve CO2 tutarını artırarak canlı yaşamı riske sokmaktadır Kentlere göç, plansız kentleşme, yakıt olarak kullanılan niteliksiz linyit tutarının artması ve alternatif enerji yerine elektrik üretiminde fosil kaynaklara (kömür, petrol) ağırlık verilmesi; gelecekte hava kirliliğinin daha da artacağını göstermektedir Ülkemizde demiryolları ve denizyolları gibi toplu ulaşım sistemleri yerine, karayollarına önem verilmesi, dumandan ve asitten daha uzun yıllar zarar göreceğimizin habercisidir AVRUPA ORMANLARI Avrupa’da Büyük Sanayii Devrimi ile insanoğlu mal ve para olarak büyük kazanımlara kavuşurken, diğer taraftan “ çevre” gibi doğal bir zenginliği yitirdiğinin farkında değildi Yalnız kazanmaya ve zengin olmaya koşullanmıştı Zenginleştiği o ölçüde saldırgan tutumunu artırıyordu 20 yy başlarına gelindiğinde Avrupa Kıtası ormanlarını büyük ölçüde yitirmiş bulunuyordu Geniş orman alanları, yer yer yangın görmüş gibi örselenmişti Günümüzde dünyanın en kirli kentlerini Avrupa kentleri oluşturuyordu : Milano : 195 mgrS (mgKükürt) Paris : 83 mgrS Madrid : 71 mgrS Frankfurt : 67 mgrS Brüksel : 59 mgrS Glasgow : 62 mgrS Londra : 57 mgrS New York : 55 mgrS Okumamış bir Crée Kızılderilisi ’nin sözleriyle gelişmiş olduğu söylenen Avrupa uluslarının yaptıklarıyla karşılaştırırsak: “okumuş” ya da “yüksek öğrenim görmüş” Avrupa ’lının bizde olduğu gibi yanlışlar içinde bulunduğunu görürüz O zaman en büyük doğal felaketlerin eğitimin içeriğine bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz Eğitim sistemlerimizi gözden geçirmek durumundayız! Avrupa kentlerinin uzak olduğuna bakarak kendimizi asit etkisinden korumuş ya da kurtulmuş saymamalıyız Çünkü SO2 ve CO2 gazları, rüzgarlar tarafından 2000 – 3000 km ötelere taşınabilmektedir Örneğin; İstanbul’a kuzey ve kuzeybatı rüzgarları ile gelen yağışlar 4,2 PH – 4,5 PH arasında değişirken, güneyden esen rüzgarlarla gelen yağışların PH oranı 6 – 7 düzeyine inmektedir Hava sisli olduğu zamanlarda bu oran 3,8 PH olarak gerçekleşmektedir Görüldüğü gibi asit yağmurları, günümüzde ulusal olmaktan çok, uluslar arası bir özellik taşımaktadır Her ülke kendisi bazı önlemler alırken, bütün dünya ülkelerinin birlikte almaları gereken daha büyük ölçekli önlemler bulunmaktadır EĞİTİM VE ÇEVRE Eğitim ile çevre arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla bir anket düzenlendi Anket, İzmir’de yapıldı ve ankete 117 kişi katıldı Katılanlardan 75’i yüksek okul mezunu idi Asit yağmurları konusunda bilginiz var mı,sorusuna 62 kişi “evet” yanıtı verdi Yüksek okul mezunu (75-62=) 13 kişinin asit yağmurlarından habersiz olduğu anlaşıldı Eğitim bu ise, bu nasıl eğitim? Bu değilse, eğitim nedir? Asit yağmurlarından etkileniyor musunuz, sorusuna 45 kişi “evet” yanıtını verdi Yüksek okul mezunu (75-45=) 30 kişi başına yağan asit yağmurlarından bihaberdi Başına düşenin asit mi, yoksa su mu olduğunu bilmeyen yüksek okul mezunu olan 30 kişi eğitimli midir? Çevre sizin için önemli mi, sorusuna 45 kişi yanıtsız bırakmış, 3 yüksek öğrenimli de çevrenin önemini kavrayamadığı için “ evet” diyememiştir 27 kişinin herhangi bir çevre örgütünü tanımadığı 4 sorunun yanıtından anlaşılmaktadır Gerçek nerede? Eğitim nerede? Çevre ile girişimleri olmayan veya çevre koruma ilgili girişimlerin ne olduğunu bilmeyen 71 kişinin bulunduğu, 5 sorunun yanıtından anlaşılmaktadır Okuduğunu yaşama uygulayamayan yüksek okul mezunu da olsa eğitimli midir? 6 soruda belirtilen hava kirliliği ve asit yağmurlarının nasıl önlenebileceği, sorusuna büyük bir çoğunluk (43 kişi) “eğitimle” yanıtını vermiştir “Eğitimle” diyenlerin büyük bir bölümü de “mevcut eğitim sistemiyle değil” uyarısında bulunuyordu Crée Kızılderilisi’nin ülkesinde, 19yy kadar Avrupa’da ve 20 Yy kadar Türkiye’de hava kirliliği ve onun etkisiyle oluşan asidik yağışlardan eser yoktu: Orman kurumuyor, toprak kirlenmiyor, bitkiler, hayvanlar ve insanlar zehirlenmiyordu Endüstrinin, zenginliğin ve buna bağlı olarak eğitimin gelişmesiyle daha sağlıklı bir çevre beklenirken, insanoğlunun havayı solunamaz, suyu içilemez ve bitkiyi yenilemez duruma getirdiğini görüyor ve dehşete düşüyoruz Eğitim yükseldikçe havada duman, suda asit artıyor! Murgul’u, Ankara’yı, Soma’yı, Elbistan’ı, Yatağan’ı, kirletenler Gökovayı kirletecek olanlar mühendis, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi “okumuşlar” değil mi? “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir” Sen kendin bilmezsen bu nice okumaktır” Diyebildiğimiz zaman yemek yediğimiz sofraya bıçak sokmaktan vazgeçeriz Aksi takdirde biz karadumanı yaratmaya, karaduman da bizi karartmaya devam edecek; bir olumsuzluk başka bir olumsuzluğu üreterek : Ankete katılanların eğitim durumu : İlkokul: 17 kişi Ortaokul: 25 kişi Yüksek okul: 75 kişi II AŞAMA (KONTROL) DENEMELERİ Kontrol amacını güden ikinci aşama çalışmalarımız 26022000 de başladı, 12042000 tarihine dek sürdü Yine, her birine hem fasulye ve hem de nohut ekilmiş, her biri 4’er saksıdan meydana gelecek şekilde 5 grup oluşturuldu Nohut – fasulye (tohum) gruplarına ilk asit (PH) uygulaması 15 gün sonra başlatıldı 15 gün boyunca normal su ile sulandı Bu durum, II Aşama çalışmaları ile I aşamadakiler arasındaki farklılıktır Amacımız; topraktaki tohuma 15 gün boyunca çimlenme olanağı sağlamaktır Sonra PH değeri farklı olan (PH2, PH3, PH4,5, PH6, normal su, yağmur suyu) sularla sulandı Yine kızıl çamlar da, her biri 4’er saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı, bunlarda asidik değeri farklı sularla (PH2, PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu, normal su) ile sulandı Periyodik aralıklarla boyları ölçüldü, renk değişimleri gözlendi Her grup için elde edilen sonuçlar uygun olarak kaydedildi Bu sonuçlara uygun tablolar çıkarıldı Genel sonuçlara erişilmeye çalışıldı İtiraf etmek gerekir ki bu süre, çalışmalarımız için yeterli olmamıştır TOHUM GRUBU Tohum Grubu – 1 (PH2) 17032000 30032000 12042000 1 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 2 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok Tohum Grubu – 2 (PH3) 17032000 30032000 12042000 1 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 2 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3 Saksı Yabani ot (çayır) çıktı Çayır 10 cm Çayır 10 cm Tohum Grubu – 3 (PH4,5) 17032000 30032000 12042000 1 Saksı 3 fasülye: (2,5 cm, 2,6 cm,2,5 cm) 3 nohut : (15,5 cm, 10,5 cm,10,5 cm) 3 fasülye: (6 cm, 4 cm,4,5 cm) 3 nohut : (21 cm, 20 cm,16 cm) Fasülye sarardı Nohut : (22 cm, 21 cm, 17 cm) 2 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3 Saksı 1 Fasülye (4 cm) 1 Nohut : (8 cm) 1 Fasülye : 5 cm 1 Nohut : 18 cm 1 Fasülye : 5 cm Nohut : 26 cm Tohum Grubu – 4 (PH6) 17032000 30032000 12042000 1 Saksı Yalnız nohut var ve 3 cm Nohut : 4 cm Nohut : 6 cm 2 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3 Saksı 1 Fasülye (5 cm) 1 Nohut : (10 cm) 1 Fasülye : 10 cm 1 Nohut : 13 cm 1 Fasülye : 12 cm Nohut : 17 cm Tohum Grubu – 5 (PH5,5-6 = Yağmur suyu) 17032000 30032000 12042000 1 Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme Yok 2 Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3 Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme yok SONUÇLAR : Yüksek asitlerde (PH) çimlenme olayı bile görülmedi PH4,5 asidik durumunda çimlenme tam gerçekleşmedi (bazı saksılarda yok) Çimlenip büyüyenlerde de gövde ince uzun ve cansız kaldı PH6 durumunda da çimlenme yok Fasulye ve nohut orta asitlikteki sulardan (Ör: PH4,5) hoşlanmıştı, az aitli sularda (Ör PH6) hiçbir gelişme göstermedi Yağmur suyundaki PH oranı çimlenmeye bile fırsat vermedi Nohudun, fasulyeye göre asitli sulara daha dayanıklı olduğu gözlendi Asidik değeri PH2 olan sularla sulanan saksı açıldığında tüm tohumların, asidik değeri PH3 olan sularla sulanan saksılarda ise bazı tohumların çürüdüğü görüldü Çayırların asidik yağışlardan etkilenmediği gerçeği ortaya çıktı b) KIZILÇAM GRUBU Kızıl çam –1 Grubu (PH2) 17032000 30032000 12042000 1Saksı 41 cm 41 cm 41 cm 2 Saksı 37 cm 37 cm 37 cm 3 Saksı 45 cm 45 cm 45 cm 4 Saksı 33 cm 33 cm 33 cm Kızıl çam –2 Grubu (PH3) 17032000 30032000 12042000 1Saksı 30 cm 305 cm 31 cm 2 Saksı 35 cm 35 cm 355 cm 3 Saksı 40 cm 40 cm 40 cm 4 Saksı 29 cm 295 cm 30 cm Kızıl çam – 3 Grubu (PH4,5) 17032000 30032000 12042000 1Saksı 35 cm 36 cm 37 cm 2 Saksı 31 cm 32 cm 33 cm 3 Saksı 355 cm 355 cm 365 cm 4 Saksı 32 cm 32 cm 33 cm Kızıl çam – 4 Grubu (PH6) 17032000 30032000 12042000 1Saksı 36 cm 37 cm 375 cm 2 Saksı 35 cm 355 cm 36 cm 3 Saksı 37 cm 38 cm 385 cm 4 Saksı 34 cm 355 cm 36 cm Kızıl çam – 5 Grubu (PH5,5 -6) 17032000 30032000 12042000 1Saksı 30 cm 31 cm 31 cm 2 Saksı 34 cm 345 cm 345 cm 3 Saksı 37 cm 38 cm 38 cm 4 Saksı 33 cm 33 cm 335 cm SONUÇLAR : PH2 olan sularla sulananlarda hiçbir gelişme olmadı Yapraklarda dökülme görüldü İkinci ayın sonunda renkler matlaştı PH4,5 asitli sularla sulananlar, ikinci ayın sonunda sarardılar Yağmur suyu ile sulananlarda normal suya göre daha yavaş bir gelişme görüldü Tuğlarında küllenme ve dökülmelere rastlandı Kökler içeriye doğru kıvrılma özelliği gösterdi Hava Kirliliği ve Asit Yağmurlarının Oluşturduğu Diğer Zararlar: Hava : Ozan tabakası incelir Böylece güneşten gelen ültraviyole gibi zararlı ışınlar yere kadar ulaşır Bu da deri kanseri ve göz kataraktlarının oluşumuna yol açar CO2, SO2 ve karbon monoksit gibi gazlar solunumu zorlaştırır Solunum yollarında çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur İklim : CO2 ve SO2 gazlarının artması, sera etkisi yaparak, atmosfer sıcaklığının yükselmesine neden olur Bu durum, buzulların erimesine; deniz suyunun yükselmesine yol açar Kıyı ovaları sular altında kalır Bazı ürünlerin üretilmesi güçleşir Su : Asitik yağışlar yerüstü ve yeraltı sularını kirlendirir Arkasından, bu suların ulaştığı göl ve denizler buralarda yaşayan canlılar (balık, bitki, kuş ) zarar görür Kirlenmiş kaynak suyunu içen, kirlenmiş göl veya denizdeki balıkla beslenen insan da bu kirlilikten nasibini alır AntikYapıtlar : Atmosfer Yağış Taş ve metal Sonuç H2O+SO2 H2SO4 + Ca CaSo4+H2 (Sülfirikasit) (Kalker) H2O + SO2 H2SO4 + 2Al Al2(SO4)3+3H2 (Aliminyum) H2O + NO2 HNO3 + Al Al(NO3)2+3/2H2 (nitrikasit) Görüldüğü gibi yere düşen asitli sular, taş ve metallerden yapılmış olan antik yapıtlarımızı da bozabilmekte, böylece insanlığın ortak mirasına zarar vermektedir Tarihi bina ve yapılar son 20 yılda bir önceki 2000 yılına göre daha çok yıpranmıştır Efes’i ve Bergama’yı düşünün; bir süre sonra İngiltere’deki Westminister Manastır’ı gibi kopyalarını yapmak zorunda kalacağız Kaybettiğimiz geçmişimizi kaç dolara geri alabiliriz? Kağıt ve tekstil de SO2 ve NOx gazlarını emiyor; emdikçe gevriyor Gerçekten, Britanya kütüphanesindeki kolleksiyonlardan % 5’i sülfür gazından zarar görmüştür Toprak : Asit yağmurları topraktaki minarellerle tepkimeye girerek toprağın yapısını bozmaktadır Ayrıca, topraktaki su asitik özellik kazanmaktadır Yeni asitik ortama uymayan bitki türleri yok olurken, bir bölümü de asitli suyu bünyesinde depolamaktadır Böylece; Bitki örtüsünün azalması, bir taraftan erozyon ortamını hazırlarken, diğer taraftan da fotosentez olayının azalmasına ve sonucuda atmosferdeki CO2 tutarının artmasına neden olmaktadır Asitli su ile sulanan sebze ve meyvelerle beslenen insan zarar görmektedir ÖNLEMLER : Hava kirliliği ve asit yağışlarının çevreye, özellikle bitkilere olan etkisinin kesin sonucu ve buna karşı isabetli önlemler alınmak isteniyorsa, çok sayıda bilimsel denemenin yapılması gerekir Yakıtların (araç ve meskenlerde) kalitesi kontrol edilmeli A ) Hava kirliliğine dayanıklı bitkiler (böğütlen, ıspanak, kızılcık,) ekilmeli B) Kışın yaprak döken bitkiler ekilmeli Kentlerin kurulma yerleri topografik açıdan iyi saptanmalı Başka bir anlatımla Yerleşmeleri (kent, köy,) çanak şeklindeki alanlardan uzaklarda kurmalıyız Bacalara filitre takılmalı Araçların bakımı zamanında yapılmalı Alternatif enerji kaynakları kullanılmalı (Güneş, rüzğar, gelgit, akıntılar, biyokütle, end ve evsel atıklar gibi) Tüketim toplumu olduğumuz sürece yeni üretimlere yeni kirlenmelere neden olmamız kaçınılmazdır Onun için tüketim çılgınlığı yerine mevcutlardan haz almayı öğrenmeliyiz Yakıtlardaki kükürt oranı azaltılmalı Çevre insanlara öğretilmemeli; insanoğlu çevreyi içselleştirecek şekilde bizzat kendisi öğrenmeli Kısaca; konunun sosyolojik, ekonomik ve politik boyutları aynı anda alınmalı ve hemen uygulamaya geçilmelidir Bunların içinde en önemli olanı ise yaşam ve eğitimi el ele tutuşturan uygulamalar olacaktır Bu önlemler alınmadığı zaman en temiz kalan yerlerimizden biri olan Gökova Körfezi ve çevresi de son kurbanlardan biri olmaktan kurtulamayacaktır Kirli hava ve asitik yağışlara etkileri yerel değildir Çünkü rüzgar kirli hava ve yağışları çok uzaklara taşıyabilmektedir Asit yağışları, düştüğü yerde kalmayıp akarsular ve denizler yoluylada dünyaya yayılmaktadır Onun için çözümler yerel değil, küresel olmalıdır Ancak öncelikle yerel düşünmeyi ve yerel davranmayı öğrenerek bu felaketten kurtulabiliriz Asit Yağmurları Kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfirik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe verilen genel ad Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da,petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksitin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir Kirliliğe yol açan tanecikler,kaynaklarından binlece kilometre uzağa rüzgarla taşınabilirSözgelimi ABD'nin kuzey doğusundaki asit yağmurlarına,Kanada'dan yayılanlar da katılmış,Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış,ABD'den kaynaklanmıştır Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için biran önce yasalar çıkarılmasını istemektedirlerNe var,ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalarçok yüksektir,bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir ASİT YAĞMURLARI BÖLÜM - 1 KÜKÜRT DÖNGÜSÜ VE BOZULMASI İLE OLUŞAN SORUNLAR Kükürt yaşam için gerekli kimyasal maddelerden biridir Tüm canlılarda bulunan bazı amino asitlerin yapısında bulunur Taşkürede bol miktarda bulunduğundan genellikle sınırlayıcı maddelerden biri sayılamaz Bu nedenle önemi daha çok hava kirliliği açısındandır Kükürdün başlıca doğal kaynakları yanardağlar ve bataklıklardan çıkan hidrojen sülfit gazı (H2S) ve kayalardaki demir sülfit (FeS) gibi kükürtlü bileşiklerdir Bu bileşikler jeolojik aşınma sonucu taşkürenin yüzeyine çıkarlar : denizlerde sedimanter kayaların oluşması ile taşküreye geri dönerler Taşkürenin yüzeyine çıkan kükürtlü bileşiklerdeki kükürt, havadaki oksijenle reaksiyona girerek kükürt dioksit (SO2), kükürt trioksit (SO3) ve sonunda su buharı ile temas edince sülfirik asit (H2SO4) şeklini alır Havadaki kükürt genellikle bu biçimiyle, Şekil –1 yani sülfirik asit olarak yağmurlarla toprağa döner ve çevrime girer (Kükürt Döngüsü Karadeniz’in dip suları ve Haliç’in bazı yerlerinde olduğu gibi, oksijensiz sistemlerde organik maddelerin ayrışmasından hidrojen sülfit (H2S) gazı oluşur Tipik çürük yumurta kokusu veren madde işte bu gazdır Oksijensiz sistemlerde kükürt, iki grup bakteri arasında değişik kimyasal şekillerde alınıp verilmektedir Bazı çeşitleri (sülfür bakterileri), SO4 içeren (sülfatlı) maddelerdeki oksijeni kullanarak, hidrojen sülfüre dönüştürürler Değişik çeşit bazı bakteriler de, H2S gazını enerji kaynağı olarak kullanırlar Bu bakteriler kemosentetik bakteriler olarak adlandırılır Son iki yüzyılda gerçekleşen sanayileşmenin kükürt dengesi büyük etkileri olmuştur Fosil yakıt kullanımı ve madencilik atmosferdeki H2SO4 miktarını çok artırmıştır Dolayısıyla kükürt, hava kirliliğine neden olan başlıca maddelerden biri haline gelmiştir Bazı şehirlerde insan sağlığını, bazı ülkelerde de asit yağmuru denilen bir olay sonucu göl ve kara ekosistemlerini etkilemeye başlamıştır BÖLÜM – 2 ASİT YAĞMURU SORUNU Kükürt döngüsünün bozulması, bir yandan hava kirliliği gibi yerel sorunlar yaratırken, diğer yandan bazı bölgelerde asit yağmuru gibi uluslararası sorunlara da neden olmaktadır Yağmur suyu, normal olarak hafifçe asitlidir Bunun nedeni havada doğal olarak bulunan CO2 ve gene doğal olarak az miktarda bulunan kükürt ve nitrojen oksitlerin su ile reaksiyona girmesinden oluşan asitlerdir Ortama çok miktarda kükürt dioksitin eklendiği bölgelerde yağmur suyundaki asit oranı da artmakta, yer yer keskin bir sirke kadar asitli yağmurlar yağmaktadır İlk kez Kuzeybatı Avrupa’da ortaya çıkan ve etkileri bilimsel olarak saptanan asit yağmuru, 1972 Birinci Uluslararası Dünya Çevre Kongresi’nde İsveçliler tarafından gündeme getirilmiştir İsveç ve Norveçliler asit yağmurunun iç suları etkilediğini, yüzlerce, hatta binlerce göl ve nehirin doğal dengesinin bozulduğu ; bu göllerin giderek canlıların barınamayacağı ölü sular haline dönüştüğünü kanıtlamışlardır Daha sonra Kanada ve İskandinavya’ya yapılan araştırmalar, iç sulardan başka, karasal ekosistemlerin bitki örtülerinin de zarar gördüğünü ; yağmurdaki asidin fotosentezi etkiledikten başka, topraktaki besleyici tuzların akıp gitmesine neden olduğunu göstermiştir (Whelpdale, 1983) 1980’li yıllara girerken, dünyanın en fazla sanayileşmiş bölgeleri olan Kuzeybatı Avrupa ile Kuzeydoğu Amerika’da yağmur suyunun ortalama pH değeri 4’e inmişti Suyun nötral pH değerinin 7, yağmur suyunun da pH değerinin 6 olduğu düşünülürse ; pH 4 değeri, normal suyun yüz katı kadar asitli anlamına gelir Çünkü pH ölçümünde birimler logaritmik ölçeğe göre ayarlanmıştır Örneğin, pH 5 değeri, pH 6’ya oranla on kat fazla asitli bir ortamı gösterir Hemen hemen tüm Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’nın doğu yarısı pH 4 ile 5 değerinde yağmurlar almaktadır Türkiye ise pH 5,5 değerinde asit yağmuru alan kuşak içinde yer almaktadır (Whelpdale, 1983) Sayfa 4’de Şekil-2‘de Kuzeybatı Avrupa’ya düşen yağmurdaki asit oranının yıllara göre artışı gösterilmektedir 1956’dan bu yana, asit yağmuru en fazla pH 4 ila 5 değerlerinde, etkilenen bölge miktarı da nispeten azken; 1961’den sonra asitlik derecesi ilk kez pH 4’ün altına düşmüş, etkilenen bölge alanı da genişlemiştir Asit yağmurunun uluslararası bir sorun olarak ortaya çıkmasının başlıca nedenlerinden biri, 1960’lı yıllarda şehirlerin havasını SO2’den arıtmak için yüksek baca yapımı uygulamasının yaygınlaşmasıdır İçinde önemli miktarda kükürtlü maddelerin bulunduğu nikel ve bakır cevherleri işleyen fabrikalar, petrol ve kömür yakan termik santraller, daha önceleri yerel çevre sağlığını etkilemekteydiler Bölgesel zararları etkileri azaltmak için teknik bir çözüm olarak, bu kuruluşlara yüksek bacalar takılmıştır Bazıları 300 metreyi bulan bu bacalar, yerleşim merkezlerini SO2’den korumuş, ancak bu kez de atmosfere yayılan SO2 geniş bölgeler üstüne asit olarak yağmaya başlamıştır Çevre bilimlerinin temel konularından biri Birinci Termodinamik Kanunu’dur Enerji ve Maddenin Sakınımı olarak da bilinen bu kanuna göre, enerji ve maddeler hiçbir yolla yok olmaz Seyreltilip dağıtılması için atmosfere atılan SO2, ergeç ekosferin başka bir yerinde ortaya çıkacaktır Dolayısıyla, kaynakları belli SO2’in yarattığı ve çevre sağlığı sorunu, yüksek bacaların yapımı sonucu kaynağı belli olmayan bir uluslararası asit yağmuru sorununa dönüşmüştür BÖLÜM – 3 ASİT YAĞMURU SORUNUN ULUSLARARASI VE EKONOMİK BOYUTLARI İsveçliler 1972’de asit yağmuru sorununu Stokholm Konferansı’nda uluslararası platforma getirirken, bu sorunun uluslararası boyutlarının bilincindeydiler İskandinavya’ya yağan asidin büyük kısmı Kuzey İngiltere ve Kuzey Almanya’dan kaynaklanıyor ; rüzgarlar ile İskandinav yarımadasına taşınıyordu Dolayısıyla, bu sorunun çözümü İsveç ve Norveçlilerin elinde değildi Aynı şekilde, 1978’den başlayarak, Kanada da topraklarına yağan ABD kaynaklı asit yağmurunu önlemek için ABD’ye baskı yapmağa çalışmış ; ancak etkili olamamıştır Ekonomik açıdan sorun, zararı kimin ödeyeceği konusunda ortaya çıkmıştır Kanada’ya yağan asidin büyük bir kısmını üreten ABD termik santrallerini işleten kuruluşlar, kendileri bu asitten zarar görmüyorlardı Oysa, Kanada’da göl balıkçılık sanayii, turizm işletmeleri, ormancılık sektörü büyük ölçüde zarar görüyor ; fakat yabancı bir ülkede, ABD’de olan kuruluşlara bir şey yapamıyorlardı Kanada doğa koruma kanunları ABD’de geçerli olmadığına göre ; ABD makamlarının önlem almalarını beklemekten başka çareleri kalmıyordu Oysa, ABD makamlarının atmosfere verilen SO2 miktarını kısıtlamak için önlem almaları ; hatta yalnızca yürürlükteki kanunları tam olarak uygulamaları halinde, ABD termik enerji sanayinin masrafları çok artacaktı Çünkü SO2 atıklarını önlemek için kullanılan teknoloji çok pahalıydı Dolayısıyla, ABD makamları ülke ekonomilerini etkileyecek pahalı önlemleri almaktan kaçınmakta ; böylece ABD’nin atmosfere attığı kükürt oksitlerin çevreye verdiği zarardan doğan masrafları yabancı bir ülke olan Kanada’ya ödetmekteydiler Aynı şekilde Almanya da, İsveç’e yararlı olacak SO2 önlemlerini almamakta direniyordu Ancak, 1980’den sonra, Almanya’nın çevreye eklediği SO2 gazının gene Almanya’nın ormanlarını olumsuz şekilde etkilediği kesinleştikten sonra Almanya önlemler almaya başladı Asit yağmuru öyküsünde önemli çevre etkenlerinden biri elbette ki rüzgar yönüdür Diğer önemli bir husus da bölgenin jeolojik koşullarıdır İskandinavya ve Kuzeydoğu Kanada’nın jeolojik yapısında kalkerli kayalar yani kireçtaşı çok azdır Dolayısıyla, göllerde asidi nötralize ederek zararsız hale getirebilecek kireç (sudaki CaCO3 ve türevleri) çok kısıtlıdır Oysa, ABD ve Almanya’daki sularda kireç miktarı yüksek olduğu için, bu ülkelerin iç suları komşularında olduğu kadar etkilenmemektedir Avrupa’dan gelen asit yağmuru Türkiye’de Trakya ve Karadeniz bölgelerini etkilemektedir (Çakır, 1988) Ancak, D Karadeniz hariç, çoğu bölgelerimizin kireçli olması nedeniyle asit, nötralize olmaktadır Nitekim, Rodhe’nin (1989) hazırladığı asit yağışı dünya haritasına göre, Türkiye problem bölgeler arasında değildir Ancak, Türkiye’de de yer yer asit yağmurunun etkilerine, örneğin Ergani bakır madenlerinin yöresindeki çıplak arazide rastlanmaktadır Yine asit yağmurunun bitki örtüsüne verdiği büyük zarararın yurdumuzdaki örnekleri, Murgul (Göktaş) Bakır Fabrikası, Samsun ve Gelemen’de Bakır İzabe ve Azot Gübresi Fabrikaları çevrelerinde sergilenmektedir (Çepel, 1983) Bu nedenle, Gökova Termik Santralı gibi büyük ve yeni SO2 kaynaklarının etkileri izlenmeli ; bu gazların doğal çevre ve tarıma verebileceği zarar ülke ekonomisi içinde değerlendirilmelidir Çevre ekonomistleri dış ekonomi ya da dışsal ekonomi deyimini, bir kişi veya bir kuruluşun başka bir kişi veya kuruluşun faaliyetlerini etkilemesi anlamında kullanırlar Bu durumda yarar sağlayan taraf, bunun maddi karşılığını piyasa ekonomisi içinde ödememekte, zararı ödeyen taraf ise bu zararın maddi karşılığını gene piyasa ekonomisi içinde alamamaktadır (Mishan, 1967) ABD kökenli asit yağmuru, Kanada için dışsal ekonomidir Çünkü asidi üreten ABD kuruluşları, SO2 denetimi için harcama yapmadıklarından, ürettikleri enerjiyi aslında çok ucuza mal etmektedirler Buna karşılık Kanadalı balıkçılar ve ormancılar gördükleri zararın karşılığını asit üreten kuruluşlardan alama-maktadırlar Bu analiz ulusal ekonomi içinde geçerlidir Örneğin, bir termik santral da yakıt olarak kullanılan linyitten çıkan zehirli gazlar yöre tarımcılığını ve turizmini olumsuz biçimde etkiliyorsa ve zarar gören kişi ve kuruluşların zararları karşılanmıyorsa, aslında bu elektrik gerçek maliyetinin altında bir fiyata satılmaktadır Çünkü, santraldan çıkan kirliliğin dış ekonomisi, yöre halkına sosyal maliyet olarak ödetilmektedir Örneğin, Samsun ve Gelemen’deki fabrikalardan kaynaklanan asitli yağışların yöredeki tütünlere verdiği zarar için her yıl 100 milyon TL’den fazla tazminat ödenmektedir (Çepel, 1983) Bu örnekte tütün çiftçisinin zararı bir sosyal maliyettir Ödenen tazminat parasını tazmin edilmeyen diğer zararlarla birlikte fabrikalarda üretilen ürünlerin maliyeti içinde düşünmek gerekir Çevre ekonomistleri sosyal maliyet konusunda dışsalları içselleştirmek yaklaşımını önermektedirler Bu durumda, yukarıda verilen santral örneğinde, santralın işleyişiyle çevrede yarattığı zarar ya tazmin edilir, ya da santral zarar yapmayacak şekilde inşa edilir Her iki durumda da bu önlemlerin bedeli üretilen elektriğin fiyatına yansıtılmış olur Bu durumda yarar da, zarar da piyasa ekonomisi içine alınmış olur Gerçekte gerek ulusal, gerek uluslararası kirlilik konularında dışsalların içselleştirilmesi çok zordur Örneğin, İsveçlilerin göllerini kurtarmak için gerekli önlemleri, yağışlardaki aside neden olan SO2’i üreten komşularına aldırtmayı henüz başaramamışlardır • Kaynaklar Ekoloji ve Çevre Bilimleri (Mine Kışlalıoğlu – Fikret Berkes) Asit yağmurlarının sebepleri ve zararları nelerdir Asit yağmurları, fosil yakıt atıklarının doğal su döngüsüne karışmasıyla oluşur Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir Bu gazlar havadaki su buharıyla birleşince bir kimyasal tepkime meydana gelir Bu tepkime sonucunda sülfürik asit ve nitrik asit damlaları oluşur Güneş ışığı bu tepkimelerin hızını artırır Yeryüzündeki sular Güneş’in etkisiyle ısınınca, bunların bir kısmı buharlaşarak yükselir ve atmosfere karışır Böylece yükselen nemli havadaki su buharı yoğunlaşarak yeniden sıvı durumuna geçer Bunlar da bulutları oluşturur Sonuçta oluşan, çok miktarda kükürt ve azot içeren bu tip yağmurlara “asit yağmurları”denir Atmosferdeki asit, yalnızca yağmurlarla değil, kar, sis, havadaki gazlar ve tanecikler yoluyla da yeryüzüne iner Asit yağmurlarının sonucuysa, yok olan ormanlar, hiçbir canlının yaşamadığı ölü göller, zarar gören sanatsal yapılar ve sağlıklarını yitiren insanlardırYer yüzeyine ulaşan asit, birçok bitki ve hayvana zarar verir Sonbahar yağmurlarıyla birlikte toprak üzerinde biriken su, ya akarsulara ve göllere akar ya da toprağın içine sızar Yağmurla gelen asit toprakta birikir Asitli su, topraktaki bitkiler için besin kaynağı olan önemli minerallerin çözünmesine yol açar ve bitkilerin bunları alabilmesini engeller Aynı zamanda, asit yağmurları, toprakta bulunan, ancak asit etkisiyle serbest hale geçtiğinde bitkilere zararlı olan alüminyum gibi maddelerin miktarının artmasına da neden olur Örneğin, toprakta biriken alüminyum,ağaç köklerinin gerekli besinleri almalarını engeller Besin eksikliği oluşur ve ağaçların büyümesi yavaşlar, hatta tamamen durur Zamanla, yaprakların dökülmesi gibi daha gözle görülebilir zararlar ortaya çıkmaya başlar Asit, yalnızca canlılara değil, aynı zamanda binalara ve arabalara da zarar verir Asit özelliğindeki maddeler kimyasal ayrışmayı artırırlar Bu, asidin herhangi bir yüzeye değdiğinde, onun özelliklerini değiştirmesi anlamına gelir Bu nedenle asit yağmuru oluşan bölgelerde bulunan bronz, mermer ve kireçtaşından heykellerin bozulmasına da neden olur Asit yağmurlarının zararları, bu kadarla bitmiyor, insan sağlığını da doğrudan etkiliyor Toprağın asitliğinin artması, yalnızca alüminyum ve cıva benzeri bileşiklerin sulara karışıp, kirlenmeye değil, aynı zamanda yediğimiz balıklar yoluyla da sağlığımızın bozulmasına neden olur Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da, aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur Atmosferde biriken kükürt dioksit ve azot oksit, sülfat ve nitratlara dönüşür Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur Ayrıca sülfat ve nitratlar sisli, puslu bir ortam oluşmasına neden olur Buna bağlı olarak görüş uzaklığı azalır Kaynak:www tubitakgovtr |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|