|
|
Konu Araçları |
ariftelmih, dili, edebi, edebiyatında, sanatlaredebi, sanatteşbihmecaztecahüli, türk |
Türk Dili Edebiyatında Edebi Sanatlar-Edebi Sanat-Teşbih-Mecaz-Tecahül-İ Arif-Telmih |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Dili Edebiyatında Edebi Sanatlar-Edebi Sanat-Teşbih-Mecaz-Tecahül-İ Arif-TelmihEDEBİ SANATLAR • Teşbih • Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır Örneğin, "Tilki gibi kurnaz adam" bir teşpihtir İnsan kurnazlığıyla bilinen tilkiye benzetilmektedir Bir teşbih'te dört öğe bulunur: Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan Örneğimizde "tilki" Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan Örneğimizde "adam" Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik Örneğimizde "kurnazlık" Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük Örneğimizde "gibi" Örneğin "Yol yılan gibi kıvrılıyor" dendiğinde, "yol" benzeyen, "yılan" kendisine benzetilen, "kıvrılıyor" benzetme yönü, "gibi" ise benzetme edatıdır Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır: Dört öğenin de bulunduğu teşbih teşbih-i mufassaldır (ayrıntılı benzetme) Örneğin, "Ahmet aslan gibi güçlüdür" Benzetme yönü bulunmayan teşbih teşbih-i mücmeldir (kısaltılmış benzetme) Örneğin, "Ahmet aslan gibidir" Burada "güçlülük" vurgulanmamıştır Benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i müekkeddir (pekiştirilmiş benzetme) Örneğin, "Ahmet kuvvetle aslandır" Bu teşbihde "gibi" ilgeci kullanılmamış Benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i beliğdir (yalın benzetme) Örneğin, "Aslan Ahmet" Mecaz • Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla yapılır Mecaz, söze güzellik, güçlülük, canlılık, zerafet, derinlik ve genişlik vermek için kullanılır Örneğin: Kandilli yüzerken uykularda Mehtabı sürükledik sularda Yahya Kemal Beyatlı Bu dizelerde Kandilli'nin sularda yüzmesi, mehtabın sularda sürüklenilmesi, söz ve sözcüklerin asıl anlamının dışında, güçledirme, güzelleştirme, anlanlamdırma, zarifleştirme ve güçlendirme amacıyla kullanılmasına örnektir Mecaz, Sözcük ve fikir mecazları olmak üzere ikiye ayrılır Sözcük mecazında bir sözcük gerçek anlamı dışında, fikir mecazında ise herhangi bir fikir kendi anlamının dışında bir amaçla kullanılır Mecaz-ı mürsel • Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden başka bir sözcük yerine kullanma sanatıdır Düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır Günlük yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel, iki nesne ve kavram arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir Neden yerine sonucun (bereket yağdı gibi), içindeki yerine kabın (sobayı yaktık gibi), özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi), soyut kavram yerine somut adın (gözüme girdi gibi), yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza okuyorum demek yerine Nef’i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli türleri vardır Telmih • Bilinen bir olay, kişi, nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma sanatıdır Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir Divan edebiyatında özellikle dinsel öyküler, din büyükleri ile kahramanları, Kur’an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur Örneğin: Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin Ey Hudhad-i ümmid Saba'dan mı gelirsin Nîbî Şair, ikinci dizedeki "Saba" ile Süleyman-Belkıs" kıssasını anımsatıyor Tecahül-i arif • Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir nükte yapmak amacıyla bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır Tecahül-i arifin özünü oluşturan bu nükte, dört amaç için yapılmış olabilir Neşelendirme (tenşid), uyarıda bulunma (tevbih), hayret ve şaşkınlık bildirmek (tehayyür), kendinden geçişi belirtmek (tedellüh) Bilinen şey bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir inceliğe dayandırılır bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatlarından da yararlanılır Örneğin: Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su Fuzûlî "Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır" Fuzûlî, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyor Gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok olduğunu (mübalağa) belirtebilmek için tecahül-i arif sanatına başvuruyor İstiare • Bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka şeylerin adıyla anma sanatı Benzetmenin iki temel öğesi vardır, benzeyen ve benzetilen İstiare bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır İstiare üç yönden ele alınır: 1 Benzetme amacı bulunur, 2 Sözcük gerçek anlamı dışındaki mecaz anlamındadır, 3 Sözcüğün asıl anlamında kullanılmamasını gerektiren bir durum (karine-i mania) vardır Örnek: "Soğuk ay öptü beyaz enseni" Yahya Kemal Beyatlı "Ay öpmek" deyişiyle ay canlı bir varlığa benzetilmiştir "Öpmek" sözcüğü asıl anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanılmıştır Öpmek sözcüğünün asıl anlamının kullanılmasına olanak yoktur çünkü ayın dudağı olmaz Şair burada, istiare sanatıyla anlatımı daha etkili, daha estetik ve heyecanlı hale getiriyor İstiare genel olarak üç çeşide ayrılır Yalnızca benzeyenin söylendiği istiareye "açık istiare" (istiare-i musarraha) denir Örnek: "Bir hilâl uğruna yarâb ne güneşler batıyor" Mehmet Akif Ersoy Ersoy, benzetilen güneşi söylerken, benzeyen askerden sözetmiyor Yalnızca benzetilenin söylendiği istiareye de "kapalı istiare" (istiare-i mekniye) denir Örnek: Her taraf kırık dökük Dalların boynu bükük "Kederliyiz" der gibi Orhan Seyfi Orhon Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan sözedilmiyor Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği vurgulanıyor Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise "yaygın istiare" (istiare-i temsiliye) adı verilir Örnek: Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor Son macerayı dinlememiş varsa anlatın Râm etmek isteyenler o marûr, âsil atın Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da Coştukça böyle sel gibi bağrındaki hisleri Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri! Faruk Nafiz Çamlıbel Çamlıbel, milleti mağrur bir ata benzeterek çok sayıda benzerliği sıralıyor Hüsn-i talil • Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebi sanattır Hüsn-i tevcih olarak da bilinir Şiirin iki dizesi arasında bağlantı kurarak anlam ve anlatıma incelik vermek amacını taşır Bu sanatta öne sürülen neden ile gerçek neden arasında mutlaka anolojik bir bağ bulunur Nedeni bilinen olay güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle bir ihtimale dayandırılırsa bu tür hüsn-i talil'e şibh-i hüsn-i talil adı verilir Örnek: Müzeyyen oldı bezendi bağ-ı çemen Meğer ki bağa haber geldi yârdan bu gece Ahmedî "Bahçe, süslenmiş fesleğenlerle bezendi Meğer sevgili bu gece geleceğini bildirmiş" Bahçenin bezenmesi, süslenmesi gerçeği sevgilinin gelebilme ihtimali gibi güzel bir düşe bağlanıyor Leff ü neşr • Bir beyitte birbirleriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan ve divan şiirinde çok sık kullanılan edebi sanattır Şiirin ikinci dizesinde birinci dizede söylenmiş en az iki şeyle ilgili benzerlik ve karşılıklar verilerek uygulanır Sözcüklerin birinci ve ikinci dizede belli bir sıra gözetilerek söylenmesine leff ü neşr-i müretteb (düzenli leff ü neşr) denir Örnek: Gonce kılmaz şâd gül açmaz tutulmuş gönlümü Ârzûmend ruh-i leb-i handânınem Fuzûlî "Kederli gönlümü gonca memnun etmez, gül sevindirmez Çünkü ben ben bunları değil al yanağını ve gülen dudağını istiyorum" Gonca, yanak karşılığı ruh ve gül dudak karşılığı leb sözcükleriyle ilgilidir Fuzûlî, burada düzenli leff ü neşr yapıyor Birinci beytin ikinci dizesinde, birinci dizede söylenenlerle ilgili sözcüklerin ters bir sıra izlenmesiyle ya da karışık olarak bulunmasıyla yapılan leff ü neşr'e ise leff ü neşr-i gayr'i müretteb ya da leff ü neşr'i müşevveş (düzensiz leff ü neşr) denilir Örnek: Yürürem hâsret-i zülf ü meh-rûlar ile Gündüzin gussalar ile gice kaygular ile Meâlî "Sevgilinin saçının ve ay yüzlü yanağının hasretiyle Gündüz kederli gece kaygılı gezerim" Saç anlamına gelen zülf geceyle, yanak anlamına gelen ruh gündüzle ilgilidir Birinci ve ikinci sözcüğe karşılık ikinci ve birinci sözcükler sıralanarak düzensiz leff ü neşr yapılıyor Kinaye • Bir sözü aynı zamanda hem gerçek hem de mecazi anlamıyla kullanma sanatıdır Sözün açık söylenmesinin hoş olmadığı durumlarda alay, şaka, sitem amacıyla kullanılır Bu kullanışta sözün geçek anlamından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecazi anlamıdır Örneğin Şeyhülislam Yahyâ’nın, "Dilber gelince bezme yüzü güldü aşıkın" dizesinde bir kişinin gerçek yüzünün gülmesini anlamaya bir engel yok Ama asıl anlatılmak istenen aşığın çok sevinmiş olmasıdır (mecazi anlam) Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir Kinayede sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı yoksa bu türe "kinaye-i karibe" (yakın kinaye) denir Eğer sözün anlamı gizleniyorsa kinaye "kinaye-i baide" uzak kinaye) olarak adlandırılır Nitelenen tek özelliği belirten kinayeye "kinaye-i müfrede" (tek kinaye), birkaç özelliği birden belirten kinayeye de "kinaye-i mürekkebe" (birleşik kinaye) adı verilir Örnek: Bulamadım dünyada gönüle mekan Nerde bir gül bitse etrafı diken Sümmanî Gül ve diken hem gerçek hem mecazi anlamlarıyla kullanılıyor Ancak asıl kastedilen mecazi anlamları Şair hem birleşik kinaye hem uzak kinaye yapıyor Tariz • Birini küçük düşürmek ya da biriyle alay etmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi bir sözle nükte yaparak anlatma sanatıdır Tariz de gerçek ya da mecaz anlam yerine doğrudan zıt bir anlam kullanılması söz konusudur Teşhis-ü intak • Cansız varlıkları, ya da hayvanları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, konuşturma, onlara duygu ve hareket gibi nitelikler kazandırma sanatıdır İnsan dışındaki calı varlık ya da hayvanlara insan özelliği verilmesine teşhis, onların konuşturulmasına ise intak denir Teşhis ve intak daha çok fabllara kullanılır Teşhise örnek: Mahmur uyanır gölgede binlerce ziyâlar Çöller düşünür, gün düşünür, gölgeler ağlar Emin Bülend Serdaroğlu Şair, ışığı uyandırıyor, çöller ve günü düşündürüyor, gölgeleri ağlatıyor Bunların hepsi insan özellikleri Üst üste teşhis sanatı yapıyor Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır Bir teşbih'te dört öğe bulunur: Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır Dört öğenin de bulunduğu teşbihe teşbih-i mufassal (ayrıntılı benzetme), benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i mücmel (kısaltılmış benzetme), benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe teşbih-i müekked (pekiştirilmiş benzetme) ve benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe de teşbih-i beliğ (yalın benzetme) denir EDEBî SANATLAR a Mecaz: Kelime veya kelime gruplarını bilinen ilk manalarından başka bir manada kullanmaya mecaz denir Mecaz edebî eserlerde kullanıldığı gibi zaman zaman günlük konuşmalarda da kullanılır Mesela "yüreksiz" kelimesi "korkak" manasında kullanıldığı zaman mecaz sanatı yapılmış olur Eğer kelimeye kazandırılan mana ile asli mana arasında bir benzerlik var ise bu mecaz; hiç bir ilgi yok ise mecaz-ı mürsel adını alır Akif'in " Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal" mısraındaki "hilâl" kelimesi ile Türk bayrağı kastedildiği için mecaz-ı mürsel sanatı yapılmıştır “Ankara bu konuda kararlı” Cümlesinde kararlı olan Ankara değil, Ankara’daki hükûmettir Bir ilgi dolayısıyla Ankara kelimesi hükûmet anlamında kullanılmıştır b Teşbih: Aralarında ilgi kurulabilen iki şeyden, ilgili oldukları konuda zayıf olanın kuvvetliye benzetilmesine teşbih denir Tam bir teşbihte dört unsur vardır: 1Benzetilen: Aslan 2Benzetme edatı: Gibi 3 Benzetme yönü: Kuvvetli 4Benzeyen : Çocuk Bunlardan benzeyen ve benzetilen aslî unsurlardır Örnek: Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım Kendine benzetilen BE Benzetilen Benzetme yönü c İstiare: İki temel unsurundan (benzetilen ve benzeyen) sadece biri söylenerek yapılan teşbihe istiare denir İstiarelerde ya benzeyen veya benzetilen vardır Yalnız benzetilen söylenmiş ise açık istiare, yalnız kendisine benzetilen söylenmiş ise kapalı istiare denir Örnek: “Şu karşımızdaki mahşer kudursa çıldırsa” mısraında düşman ordusu mahşere benzetilmiştir Ama benzeyen (düşman ordusu) belirtilmemiştir Bu bir açık istiaredir “Can kafeste durmaz uçar” mısraında ise can bir kuşa benzetilmiştir Ancak benzetilen açıkça yazılmamıştır Bunu diğer unsurlardan anlıyoruz Bu sebeple bu bir kapalı istiaredir d Teşhis: Canlı veya cansız varlıklara insan benliği vermek, yani onları şahıs gibi kabul etme sanatıdır Örnek: “Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal” mısraında bayrağın çehresi çatık bir insan olarak düşünülmesi ile teşhis sanatı yapılmıştır e İntak: Kelime olarak söyletmek konuşturmak manasına gelir Canlı ve cansız varlıkları insan gibi konuşturmak sanatıdır La Fontaine'in küçük hikâyeleri bu sanatın en güzel örneklerini verir Örnek: Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap mısraları su dolabının konuşması olarak düşünüldüğü için intak sanatı vardır f Tariz: Söylenen bir sözün; alay etmek veya sitemde bulunmak maksadıyla tam tersinin kastedilmesi sanatıdır Örnek: “Eski eş'arda dürbin ile mana görülür (eş’ar:şiirler) Yeni eş'arda mana gibi bir külfet yoktur” beytinde yeni şirin mana yönünden yetersizliği ile tariz sanatı yoluyla alay edilir g Kinaye: Bir sözün aynı anda hem gerçek hem de mecazi manada kullanılması sanatıdır Örnek: Şu karşıma göğüs geren Taş bağırlı dağlar mısın beytindeki taş bağırlı deyimi ile hem dağların taş ve topraktan meydana gelmiş olması; hem de merhametsiz, yüreksiz olmak anlamı kastedilir Buradaki merhametsiz mecazi anlamdır h Mübalağa: Bir şeyin vasıflarını veya bir olayı olduğundan fazla büyüterek veya küçülterek ifade etme sanatıdır Örnek: “Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın” mısraında şair bir şehidin tarihe sığmayacağını ifade ile güzel bir mübalağa örneği veriyor ı Tezat: Aynı varlığın iki zıt yönünü bir arada ifade etme veya birbirine zıt iki kavram arasında ilgi kurma sanatıdır Örnek: "Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz" mısraında birbirine zıt iki kelime aynı beyitte kullanılarak tezat sanatı yapılmıştır ÖRNEK i Tecahül-i Arif: Şairin çok iyi bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmesi sanatıdır “Edrine şehri mi bu ya gülşen-i me'va mıdır Anda kasr-ı padişahi cennet-i a'lâ mıdır” (Meva: cennet, kasr: köşk) beytinde gördüğü yerin Edirne mi cennet mi olduğunu soruyor, yani bilmezlikten geliyor j İstifham: Anlatımı etkili kılmak için soru sorarak anlatmaya denir Örnek: Değildim ben sana mail sen ettin aklımı zail Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı beytinde şair kendisini ayıplayanların sevgilisinin ne kadar güzel olduğunu görünce utanacakları soru sorarak ifade ediyor Hüsn-i Ta'lil: Sebebi bilinen bir olayı, bir durumu, gerçek sebebi dışında daha güzel bir sebebe bağlama sanatıdır Gül-i ruhsarına karşu gözümden kanlı akar su Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı beytinde şair çok ağladığı için gözyaşları bulanık yani kanlı akmaktadır Oysa şair bunu ilkbaharda sular bulanık akar benim de gözyaşlarım senin yanağının gülüne karşı bulanık akmakta diye söyleyerek güzel bir sebebe bağlıyor k Tevriye: Bir kelimenin aynı yerde birden fazla manada kullanılması sanatıdır Kelimenin asıl anlamı yanında uzak anlamının da kastedilmesidir Örnek: Sordum nigarı, dediler ahbab (nigar:sevgili) Semt-i Vefa'da doğru yoldadır beytinde vefa "bir semt adı ve sadakat" manalarıyla , doğru yol " yolun düzlüğü ve seçilen tavrın doğruluğu" manalarıyla tevriyeli olarak kullanılmıştır ÖRNEK l Tenasüp: Manaca birbirine uygun kelimeleri bir arada kullanma sanatına tenasüp denir Örnek: Ol peri-veş kim melahat mülkinün sultanıdur Hükm anın hükmü bana ferman anın fermanıdır beytinde de padişahlık müessesesi ile ilgili olarak "sultan, hüküm, ferman, mülk" kelimeleri birbiriyle ilgilidir m Telmih: Herkes tarafından bilinen geçmişteki bir olayı , bir veya birkaç kelime ile hatırlatma sanatıdır Örnek: “Yar sana Çağlar sular yarsana Çünkü Ferhat’ım dersin Bulunmaz mı yar sana” manisinde Ferhat’tan bahsediliyor Ferhat’ın sevgilisi uğruna dağları yararak su getirmeye çalıştığı herkesçe bilinen bir olaydır ÖRNEK n Cinas: Ses bakımından (okunuş ve yazılışları) aynı veya birbirine çok yakın fakat manaları ayrı kelimelerin bir arada kullanılması sanatıdır Bu sanat daha çok mani ve hoyrat türünde kullanılır Örnek: Gam zedeler Gam vurur gam-zedeler gam-zede: gam felaketine uğramış kişi Sinem hakkak delemez gamze: yan bakış Delerse gamze deler hakkak: taş kazıyıcı Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz oku yaz öRNEKLER Tezat Biz şi’ri böyle söyledik ağyar söylesün, ağyar: başkaları, rakipler Hem dost söylesün bunu hem yar söylesün Telmih Meyve-i memnu'dan tadmak günahından beri memnu: yasak; karban::kervan Karban-ı aşk bitmez bir beyabandan geçer beyaban: çöl Hz Âdem'in cennette yasak meyveyi yemesi hatırlatılıyor Tevriye Bir delikanlu harâmidir deyü afv ettiler harami: eşkıya Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarâb afv: af |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|