|
|||||||
![]() |
|
|
Konu Araçları |
| devletlerindedevlet, islamiyetten, türk, yapısı, önce |
İslamiyetten Önce Türk Devletlerindedevlet Yapısı |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamiyetten Önce Türk Devletlerindedevlet YapısıDEVLET VE TOPLUM YAPISI Devlet Yapısı İslamiyetten Önce Kurulan Türk Devletlerinin Özellikleri Türk devletleri, atlı bozkır kültürüne dayanıyordu Mensubu bulunduğu kültürün karakteri gereği olarak (Konargöçer hayat), insan topluluklarının bir çekirdek etrafında kümelenmiş birimlerinden meydana geliyordu Ailelerin birleşmesinden soylar, soyların birleşmesinden boylar, boyların birleşmesinden budun=millet teşekkül ediyordu![]() Bu sosyal birimler (topluluk halkaları), aralarında sıkı bir işbirliğini meydana getirecek şekilde iç içe yer alıyorlardı Budun (millet); aile, soy ve boy halkalarını aynı siyasi bütünlük içinde toplayıpkeneüeyerek, en büyük halka olan “İl” i meydana getiriyordu Sosyal birimler önce kendi aralarında, sonra il halkası içinde huzurlu yaşamak ve kendilerini savunmak için siyasi, askeri ve hukuki işbirliğine giriyorlardı Aralarındaki mevcut kültür ortaklığı, bir araya gelerek teşkilatlanmalarını kolaylaştınyordu![]() Aynı aile yapısına ve töre anlayışına sahip sosyal topluluklar, aynı dili konuşuyorlar; aynı ekonomik faaliyetlerde bulunuyorlardı Bu yüzden menfaat ve koruma birliğini gerçekleştirmek amacı ile kolayca teşkilatlanıyorlardı![]() Sosyal toplulukların başında, kudretli ve dirayetli liderler bulunduğu takdirde; bu siyasi ve sosyal kuruluşlar tek kumanda altında toplanıyorlar, süraüe ve kolayca imparatorluk kurabiliyorlardı En büyük halka olan “ti” de bütünlüğü, onlu sisteme dayalı ordu sağlıyordu Ordu “il” e bağlı halkaların askeri güç ve vasıtalarını kendi bünyesinde birleştiriyor ve gerekli hizmetlerde görevlendiriyordu Bu durum, Türk ülkesinde, mahalli zorbaların (feodaller/derebeyler) ortaya çıkmasına mani oluyordu İşte bu sebepledir ki Türk “il” i her bakımdan (idari, sosyal, ekonomik, kültürel vb ) milli bir bütünlük gösteriyordu![]() Merkezi otoriteye (Hükümdar/Kağan) bağlı kanatlarda yabgu, şad, tigin ve tarhanlarm idaresindeki sosyal toplulukların ana çekirdeği Türk ailesi idi Türk ailesinde yozlaşmalar meydana geldiği tadirde Türk milleti çökmektedir Bazen de töre sarsılmakta ve buna bağlı olarak ordu kuvvetten düşmektedir Ordu kuvvetten düştüğü zaman; sosyal birimler arasındaki menfaat, korunma ve birlikte yaşama, işbirliği (milli bütünlük) bozularak “iT parçalanmaktadır Fakat bu çözülme ve parçalanma ile Türk devleti yıkılmıyordu Çünkü sosyal topluluklar ya aynı yerde, ya da başka bir yerde, adlan ve sayılan değişerek benzer işbirliği ile aynı il teşkilatın! meydana getiriyordu![]() Sosyal birimlerin kültür değerlerinde bir değişiklik olmadığından, çoğu zaman hükümdar aileleri (hanedan) devam ediyordu Türk ülkesinin istilaya uğraması, dış baskı ve entrikalarla içteki bütünlüğün bozulması ve göçler yüzünden Türk il’i çözülüyordu İşte bu durum yerli ve yabancı birçok tarihçiyi büyük yanılgılara düşürmüştür Hun, Göktürk, Uygur, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu ve Osmanlı adları; tek Türk siyasi birliğini, ayn gibi göstermiştir Türk devletinin şahıslarla devam ettiği kanaatinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur Halbuki, esas olan idaresi, askeri gücü ve töresi ile Türk devlet düzeninin tekrar organize olması, yürürlüğe konulmasıdır![]() Türk devletinde, sosyal birliklerin devlet idaresinde ve ordu kuruluşunda yerleri, görevleri töre ile belli idi Bu birlikler görev ve hizmetlerine, törenin emirlerine hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacak bir şekilde, sıkı sıkıya bağlı idiler (ti gider, töre kalır) Töre hükümleri ile kişi ve toplumun hak ve menfaaüerinin çatışmasını önlemek ve sosyal düzeni yürütebilmek, yüksek idare kabiliyeti isteyen bir işti Türk hükümdannın bunu gerçekleştirmesi için cesur ve askeri bakımdan yeterli, tedbirli ve ileri görüşlü olması gerekiyordu![]() Türk ülkelerinde yeni şartlara göre “töre”nin düzenlenmesi ve yürütülmesi; milletin sosyal ve kültürel alışkanhklannın korunması, huzuru bozucu uygulamalann ortadan kaldınlması en önemli mesele idi Törenin tam uygulanmadığı yer ve zamanlarda Türk “il” i dağılıyordu Aynı zamanda kendi geleneklerine dokunulmayan yabancı topluluklar bir bütün halinde tekrar ortaya çıkıyordu Bu yüzden Türk hükümdan, siyaset ve idarede hakim (bilge) olmak mecburiyetinde idi Bilgelik, Türk idarecilerinde bulunması gereken şartlardan biri idi Başarılı Türk hükümdarlarına, hatunlarına ve devlet adamlarına bilge sıfatı bu sebepten verilmiştir![]() Türk milleti, uzun tarihi tecrübelerle siyasi terbiye kazanmıştır Bu terbiye sayesinde, yabancı ülkelerdeki sosyal ve iktisadi güçlükleri yenmesini bilmiştir Toplulukları memnun edici siyasi teşkilatları kurmuştur Bunun sırrı Türk devlet anlayışındaki bilgelik kavramında yatmaktadır![]() Türklerde Hükümdarlık (Hakimiyet) Anlayışı Türkler devleti idare etme yetkisinin, hükümdarlık yetki ve kudretinin, Tanrı tarafından Türk hükümdarlarına bağışlandığına inanıyorlardı Belgelerde ve Türk hükümdarlarının taşıdıkları unvanlarda bu anlayış açıkça görülmektedir Orhun Kitabeleri’ndeki: Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan … Tanrı irade ettiği için, kut’um olduğu için kağan oldum sözleri; Türk hükümdarının Tanrı tarafından kut ve kısmet (Ülüg) ile donatıldığı için işbaşına gelebildiğini göstermektedir![]() Bu tarihi belgeden, Türk devletinde siyasi iktidar kavramının kut sözü ile ifade edildiği anlaşılmaktadır Tanrı’nın kut bağışlaması ile dünyayı idare etme hakkına dayanan hükümdarlık anlayışına,üniversel devlet denilmektedir Biz ise, böyle devletler için cihanşümul devlet sözünü kullanıyoruz![]() c) Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü Türk hükümdarı, göğün altındaki bütün ülkelerin tek bir hükümdarı gibi düşünülmekte ve yeryüzünün hükümdarı sayılmaktadır Hükümdarın görevi, yeryüzünde huzur ve sükûnu sağlamak, toplayıcı ve birleştirici olmaktı![]() “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar” her tarafın Türk hükümdannea idare altına alınması, bütün Türk devlet adamlarınca “yerine getirilmesi gerekli görev” sayılmıştır Bu görev, “cihan hakimiyeti ülküsü” olarak tarihimizde, destan ve efsanelerimizde yer almıştır Oğuz Kağan Destanı’ndaki: “… Güneş bayrağımız, gökyüzü otağımızdır … Daha çok denizlere, daha çok ırmaklara doğru … Ben Türk hakanıyım Yeryüzünün dört tarafına hakan olmam lazım Sizden itaat bekliyorum, yoksa üzerinize ordu sevk ederim …” sözleri, Türklerde hükümdarlık anlayışını ve Türk Cihan Hakimiyeti düşüncesini açıklıkla belirtmektedir![]() Oğuz Kağanin Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ ve Deniz adlarındaki altı oğlu “Han” unvanını taşımaktadırlar Oğuz Kağanin altı oğlu, kendi adlarının belirttiği sahanın sorumluları olduklarından, sadece yeryüzü değil, bütün kainat Türk idaresine alınmış ve Türk töresinin himayesinde birleştirilmiş olmaktadır “Türk Cihan Hakimiyeti” düşüncesi, Hunlardan Osmanlı Türklerine kadar, gerçekleştirilmesine çalışılan bir ülkü (ideal/mefkûre) niteliğini, Türk tarihi boyunca muhafaza etmiştir Osmanlı Türklerinde Nizamı alem, İlayı Kelimetullah, Kızıl Elma Ülküsü olmak üzere değişik isimlerle niteliğini koruyarak devam etmiştir![]() Türk Devletlerinde Veraset Türk devletlerinde, belirli sınırlara sahip araziye, ülke deniyordu Arazi bütün milletin ortak toprağı idi Hükümdar ailesinin (hanedanının) malı değildi Türk ilinde ülke (ulus), hükümdarın keyfine göre, şahsi malı imiş gibi tasarruf edilebilen bir toprak parçası değildi Bizzat hükümdarın korumakla görevli olduğu atalar yadigarıydı![]() Tahta çıktığı günlerde, komşu MoğolTunguzlar vergi olarak arazi istedikleri zaman (M Ö 209) Asya Hun Şanyü’sü Motun (Mete), devlet meclisinde toprağın kendişine ait şahsi mülk değil, milletin malı ve devletin temeli olduğunu belirtmişti Toprağın verilmesine evet diyenlerin de boyunlarını vurdurtmuştu Kendisinin ve başkalarının kimseye arazi terk etmeye yetkisinin bulunmadığını söylemişti![]() Hükümdarlık yetki ve kudreti (kut), Türklere Tanrı tarafından bağışlanmıştı KutadguBilig adlı ünlü siyaset kitabımızda kut: “Kut’un tabiatı hizmet, şiarı adalettir … Fazilet ve kısmet kut’tan doğar … Hükümdarlığa yol ondan geçer … Her şey kut’un eli altındadır Bütün istekler onun vasıtası ile gerçekleşir … Bey, bu makama sen kendi gücün ve isteğin ile gelmedin, onu sana Tanrı verdi … Hükümdarlar iktidarı Tanrı’dan alırlar …” sözleri ile açıklanmaktadır![]() Kut’un kan vasıtası ile babadan (hatun’dan doğan) oğulların hepsine geçtiğine inanılmakta idi Bu sebeple hükümdarın ölümünden sonra, oğullan arasında meydana gelen taht kavgalarında; içlerinden birinin tam başarıya ulaşamaması (kut’a nail olamadığının anlaşılması) halinde Türk devleti parçalanmaktadır Devlet iki veya daha fazla bağımsız bölüme aynlmakta, yeni yeni devletler doğmaktadır Bu durum Türk devletlerinin zayıflık alameti olarak gösterilmiştir Halbuki Türk devlet anlayışının tabii bir sonucundan başka bir şey değildir![]() Bu usûlde, hükümdarlık iddiasında bulunanlar arasından, en kabiliyetli olan tahta geçiyordu Genellikle en büyük oğul tahta geçerdi Fakat, devlet meclisi yetersiz gördüğü kişinin hükümdarlığını tasdik etmeyebilirdi Ayrıca, Türk hükümdarlarının Çinli prenseslerden doğan çocukları, tahtta hak sahibi olamazlardı Hun, Göktürk, Tabgaç, Uygur ve Türgiş devletlerinde, hatta Islamiyetten sonra kurulan Türk devletlerinde görülen bu mücadelenin sebebi kut’tan başka bir şey değildir Bu durum OsmanlıTürk Sultanı Fatih Sultan Mehmet’e kadar devam etmiştir![]() Hükümdarların Unvanları Asya Hun hükümdarları, “Gök Tanrı’nm, güneşin, ayın tahta çıkardığı TanrıKut Şanyü” unvanını kullanırlardı Şanyü “sonsuzluk ve bütün cihanı içine alan” demekti Göktürk hükümdarlanna “Kağan” denirdi Göktürk hükümdarı Bilge Kağan kendisini “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan” sözleri ile tanıtmaktadır![]() Uygurlar, önceleri hükümdarlanna Kağan, daha sonra Turfan ve BeşBahg bölgesine yerleşince, Han demeğe başladılar Uygurlarda zamanla hükümdarlık eski önemini kaybetmeye başladı Hükümdarlanna llig, IdikKut unvanlan verilmeye başlandı IdikKut “Tanrı tarafından gönderilmiş talih ve kutsallık” manasına gelmekteydi Türklerde daha küçük unvanlar olarak, baüdaki kral karşılığında yabgu, şad, ilteber, tigin vb unvanlar kullanılmıştır Hazar hükümdarlanna Büyük Hakan; devlet işlerini yürüten, ordulara komuta eden ve hakan vekili olan kişiye de Hakan Bey deniyordu![]() Hükümdarlık Alametleri Türk devletlerinde hükümdarlık işaretleri şunlardı: Tuğ, otağ (Hakan cadın), örgin (taht), davul, kotuz (sorguç) ve yay Hakan çadınna AltunOtağ da deniyordu, file geçirilen yerlerde otağ yerine, içinde taht bulunan kalesaraylar inşa ediliyordu Bu tahtlı kalesaraylar, hükümdarın varlığını ve bölgenin himaye altında olduğunu gösteriyordu![]() Tahtlar altından yapılıyordu Hükümdara ait olan tuğlar, kanat bilgelerine, küçük beylere, şadlara, yüksek idarecilere devleti temsilen hakan tarafından verilirdi Tuğ; Göktürk, Uygur, Türgiş ve Kartuklarda tepesine altın bir kurt başı takılarak tespit ediliyordu Davul, hakimiyet belgesi olup genellikle tuğla birlikte gönderiliyordu![]() Sorguç, börke takılan küçük bir tutam yabani sığır veya at kuyruğu kılından ya da tüyünden yapılıyordu Yay da hakimiyet belgesiydi Hükümdarlar törenlerde özel hükümdarlık yayı taşırlardı![]() Türk hükümdarlarının tahta çıkışlarında; keçe, seccade veya halıya oturtulmalan yahut kalkan üzerinde havaya kaldınlmalan resmi tören gereği idi Hükümdarlann belirli zamanlarda, devlet ileri gelenlerine ve halka toy (şölen) vermesi de hükümdarlık alametlerinden sayılırdı![]() Hükümdarların İdare Merkezleri Türk hükümdarlan, ülkelerini yaylak ve kışlaklarda oturarak idare ederlerdi Hun, Göktürk ve Uygur hükümdarlan, başkent Ötüken’den devleti yönetirlerdi Ötüken’in bulunduğu yerin iklimi güzel, otlağı bol, savunmaya ve her tarafa alan yapmaya uygundu Orhun Nehri ve bu nehrin kaynaklarım aldığı dağ ve ormanlar Türklerce kutsal sayılırdı![]() Türk, Çin ve Sibirya inanç ve mitolojisine göre, Ötüken’de “Yerin gök ile birleştiği kutsal bölgeler ve dağlar” vardı Bu sebepten buradaki yer, su, orman ve dağlar kutsal sayılırdı, ötüken bölgesi askeri bakımdan Çin’e geçmek için sıçrama tahtası görevi görürdü Ötüken bölgesine Kağanlık otağını dikemeyenler, Türk budunlannı etraflarına toplayamazlardı Göktürk veziri Tonyukuk’un kitabesindeki “… Türk Kağan’ı, Türk milleti, Ötüken yerine ve ben BilgeTonyukuk da, Ötüken yerine konmuşum diye, bunu işiten güneydeki milletlerle, batı, kuzey ve doğudaki budunların hepsi geldiler ve bize tabi oldular” sözleri Ötüken’in önemini anlatmaya yeterlidir![]() 840′tan sonra güneye inen Uygurlann başkenti kışın Hoço, yazın ise Turfan Ovası’nda Tann Dağlan’nın kuzey eteklerindeki BeşBalıg şehirleri idi Hazar Devleti’nin başkenti ise, önce Belencer, sonra Etil (Astırhan) şehirleri olmuştur Uygurlar ve Hazarlar yerleşik hayata geçmişlerdi Kağanlar, devleti şehirlerde oturarak yönetirlerdi![]() Merkez Yönetimi Türk devletlerinde doğu ve batı şeklinde ikili devlet teşkilatı bulunmaktaydı Devletin gerçek sahibi ve en büyük yetkilisi ortada bulunan hükümdardı Devlet teşkilatı merkezdeki hükümdardan başlıyor, doğuya ve batıya doğru yelpaze biçiminde iki uçlu (yönlü) bir genişleme gösteriyordu![]() Türkler, GökTann’yı hakimiyetin kaynağı ve sahibi olarak kabul ediyorlardı Türk düşüncesine göre, iktidar Tann’dan aşağıya doğru intikal etmektedir Devlet içindeki mevkiler de yukandan aşağıya doğru sıralanmakta, sağa ve sola yayılmakta idi Coğrafya ve iklim şartlan da Türk devletlerinin doğu ve batı yönünde gelişmesine imkan veriyordu Bu sebeple devlet teşkilatı gelişmeye uygun bir yapıda idi![]() SağBilgelik Türk Hükümdan SolBilgelik Batı Merkez Doğu (Sağ) (Orta) (Sol) Merkezde Türk hükümdan oturuyordu Türk hükümdarına, hükümdarlık yetki ve kudreti (kut) Tann tarafından verilmişti Buna rağmen hükümdar insanüstü bir varlık sayılmazdı Hükümdann kendisi ve halk, onun normal bir insan olduğunu bilmekteydi İdare yetkisi sonsuz ve muüak değildi Bazı şartlarla sınırlandınlmıştı Dağınık boylan toplayıp birlik ve beraberliği, huzur ve sükûnu sağlamak; töreyi uygulamak, nüfusu çoğaltmak, halkı doyurmak ve giydirmek hükümdann başlıca görevlerindendi![]() Devlet Meclisi (Toy/Kurultay) Türklerde, devlette idari sorumluluk taşıyan herkesin katılmak zorunda olduğu Devlet Meclisi (Toy) bulunuyordu Toylarda, hükümdar sofrası halka açık tutulur; yemekten sonra sofra takımları davetliler tarafından yağma edilirdi (Hanı yağma) Devlet Meclisi, yılda üç defa toplanırdı Dini nitelikte olan birinci toplantı, senenin ilk ayında hükümdarın sarayında yapılırdı, ikinci toplantı ilkbaharda beşinci ayda, üçüncü toplantı ise atların semirdiği sonbahar mevsiminde yapılıyordu![]() İlkbahardaki toplantıda gök, yer, atalar ve diğer tabiat güçlerine kurbanlar sunulurdu At yarışları ve deve güreşleri yapılırdı Hükümdarlıklar tasdik edilir; yeni hükümdar seçimi yapılır, gerekiyorsa töreye yeni hükümler konur, ülkenin meseleleri dile getirilerek müzakere edilir ve karara bağlanırdı Hükümdarın eşi (Katun/Hatun) ve prenslerin de hazır bulunduğu toplantıya, askersivil makam sahiplerinin katılması mecburi idi Meclise katılmak, toplantı sebebiyle verilen ziyafette bulunmak, devlete sadakat işareti sayılıyordu Katılmamak ise, devlete itaatsizlik ve isyan anlamına geliyordu![]() Sonbahardaki toplantıda ise hayvan mevcudu, devletin insan ve askeri gücü tespit ediliyordu Bu toplantılar belirli merkezlerde yapılıyordu Toy, Türkçede meclis, toplantı anlamına gelmektedir Zamanla bunun karşılığı olarak Kurultay (Tonguzca/ Moğolca) kelimesi yerleşmiştir Avrupa Hunlannda Seçkinler Meclisi, Hazar Hakanlığı’nda İhtiyarlar Meclisi, Oğuzlarda Tirnek/Dernek, Tuna Bulgar Devleti’nde Millet Meclisi, KumanKıpçaklar’da Devlet İstişare Meclisi adlarında meclisler bulunmaktaydı![]() Hükümet (Ayukı) Türk devletlerinde Toy (kurultay), yukarıda belirttiğimiz gibi siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel konularda müzakere yapılan ve kararlar alınan en yüksek kurum idi Ancak Kurultay’ın her zaman toplanması mümkün olmuyordu Yasama organı niteliğindeki Kurultay’ın kararlarım uygulamak üzere buyruklardan (bakanlar) meydana gelen hükümet bulunuyordu![]() Çin kaynaklan, Türklerde idareyi ve dış ilişkileri düzenleyip yürütmekle görevli Türk buyrukların bulunduğundan bahsetmektedir Göktürk ve Uygurlarda, hükümdarın toplantıya katılmadığı zamanlarda, Kurultay müzakerelerini yöneten Ayguci ve Ügelerin başbakan oldukları anlaşılmaktadır![]() Başbakanlar, hanedan mensupları dışından; hizmetleri ve şahsiyetleri ile halk tarafından sevilen, takdir edilen kişiler arasından seçiliyordu Göktürklerde llteriş, Kapagan ve Bilge Kağan’a; Tonyukuk’un Aygucılık yaptığını Orhun Kitabeleri’nden öğreniyoruz Buyruk kelimesi, eski Türkçede “bakan” anlamına gelmektedir![]() Memleketin Yönetimi Türk devletleri, çeşitli sayıda soy ve boylardan meydana geliyordu (OnOk, Dokuz Oğuz, OnUygur, ÜçKarluk, UturGur, Türk budun, Oğuz budun, Kırgız budun, Tabgaç/Çin budun, OtuzTatar…) Türkler üstün teşkilatçılıkları sayesinde, çeşidi boylan bir birlik haline getirmişler ve idare etmişlerdi Özellikle Çinlilere ve Moğollara, Türk devlet anlayışım ve töresini kabul ettirmişlerdir![]() Türkler, memleketi doğu (sol) ve batı (sağ) olmak üzere iki kanat halinde idare ederlerdi iki uçlu bu teşkilatta, doğuya daima veliahtlar tayin edilirdi Batıya ise hanedan üyeleri arasından prensler gönderilirdi Sağ ve sol kanatlar, merkezdeki hükümdara bağlı ve kontrol altında idiler Doğu kanat, batıya göre üstün kabul edilirdi![]() İkili teşkilat; Büyük Hun Devleti’nde, Sol BilgelikSağ Bilgelik; Uygurlar’da Sol Yabguluk, Sağ Yabguluk veya Sol Şadlık, Sağ Şadlık olarak adlandırılıyordu Kanaüann başındaki idarecilere Bilgeelig (Şad), Yabgu unvanı veriliyordu Göktürk Devleti’nin kurucusu Bumin Kağan, başkentini ötüken’e taşıyarak kendisini Büyük Kağan ilan etmişti Kardeşi Istemi’yi ise Yabgu unvanı ile batıdaki bölgeleri ve boyları idare etmek üzere batıya tayin etmişti![]() Şad ve prenslerin (tigin) yanında, devlet işlerinde yardımcı olmak ve onları yetiştirmekle görevi devlet büyükleri bulunuyordu Prenslerin işbaşında (staj) yetiştirilmesi, Islamiyetten sonra kurulan Türk devletlerinde de devam etmiştir Bu kişilere Selçuklularda atabey, Osmanlı Türklerinde lala adı verilmiştir Türk devletlerindeki sol (doğu) ve sağ (batı) ayrımı, Osmanlı Devleti’nde Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği biçiminde devam etmiştir![]() Kanatların başındaki Şadlar, kağanın yüksek hakimiyeti altında töre hükümlerini yürütürlerdi Kendi ülkelerini ilgilendiren meselelerde dış ilişkilere girerlerdi Ancak, bütün İl (El) ile ilgili hususlarda Kağan’ın emrinde toplanırlardı Ordular birleştiği zamanlarda, her Şad, mensubu bulunduğu yere göre, sol ya da sağ kanatta yerini alırdı![]() Diğer Devlet Görevlileri Türk devletlerinde hiyerarşik düzen yukarıdan aşağıya doğru; Kağan, buyruklar, beğler, millet ve halk biçiminde sıralanıyordu Kağan ve buyruklar hakkında açıklayıcı bilgi daha önce verilmişti Özel suretle yetiştirilmiş ordu komutanları olan Şadlar; KülÇur ve ApaTarkan unvanlı büyük ve tecrübeli komutanlara bağlı bulunuyorlardı Bitikçi, hükümdarın başkatipliğini yapar, yazışma ve anlaşmaları düzenlerdi Tamgacı (damgacı) ise Kağan’ın Altın mühürünü tayin, harcama işlerinde fermanların üzerine basar ve kendi imzasını atardı Damgacılar okuryazar bilgin ve yetenekli katipler arasından seçiliyordu Mühürdar olan damgacıya UluğBitikçi deniyordu![]() Türklerde hazinedara Agucı, başhazinedara Agucı uluğı; devletler arasında gidip gelenlere elçi, saray muhafızlarına ise kapıgçı deniyordu Batı Göktürklerinde, şehir beylerinin yanında Kağanlar tarafından gönderilen askersivil tudun unvanlı görevliler bulunuyordu Tudunların en önemli vazifesi, vergileri toplayıp Kağanlığa göndermek idi Göktürklerde 28 adet rütbe ve makam bulunuyordu Göktürklerde belirli posta menzillerinde at değiştirme yolu ile haber ulaştırma ve ulak sisteminin (posta teşkilatı) bulunduğu anlaşılmaktadır Uygurlarda haberciye arkış deniyordu |
|
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
| Görünüm Modları | |
|
|