Hitit Mitolojisi Hakkında |
11-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hitit Mitolojisi HakkındaHitit Mitolojisi Hititlerde özgün bir mitolojiden söz etmek oldukça güçtür Hitit efsaneleri çok güçlü o bir şekilde Hurri, Hatti ve Mezopotamya etkisinde kalmıştır Hitilerden günümüze gelen efsanelerde bu etki açıkça görülmektedir Ancak bir başka gerçek de Hitit efsanelerinin Yunan mitolojisine kadar sürekliliğini koruduğudur Günümüze gelen belli başlı Hitit mitoslarına göz atarsak bu etkileri daha iyi görebiliriz Hitit dini gibi mitolojisi de büyük ölçüde Hatti ve Hurri etkisinde kalmış, ayrıca Mezopotamya kaynaklarından esinlenmiştir Gök Tanrısı Telipinu'nun İlluyanka Ejderi ile savaşı efsanesi Hatti kökenlidir Buna karşılık Gök Krallığı ve Ulikummi destanları Hurrilerden gelmiştir Tanrı ile ejder İlluyanka'nın dövüşmesi, ilkbaharın başlangıcında kutlanan bir festivalde canlandırılırdı Festival, kış aylarının durgunluğundan sonra dünyanın yeniden canlanışını kutlamaktadır Dövüş ritüelinde ise, hayatın ölüm, iyiliğin de kötülük üzerindeki zaferi simgelenmiştir İlluyanka mitosu bir anlatımda şöyledir: Ejder İlluyanka yaptığı savaşta Gök Tanrısını yener ve onun yüreği ile gözlerini alır Gök Tanrısı ejderden öç almak için Arm adlı bir ölümlünün kızıyla evlenir ve ondan bir oğlu olur Oğlu büyüyünce ejderin kızıyla evlenir ve babasının yüreği ve gözlerini geri alır Gök Tanrısı eski gücüne kavuşunca ejderle savaşmaya gider; ancak orada oğlu da vardır Oğlu babasına "beni de öldür" diye bağırır Bunun üzerine Gök Tanrısı ejder İlluyanka ile birlikte oğlunu da öldürür İlluyanka Efsanesi Hititlerden Yunan mitolojisine geçmiştir Zeus ile Typhon arasında geçen savaşta, İlluyanka Efsanesinin ana ögeleri bulunmaktadır Yunan anlatısında; Typhon, Tanrı Zeus'un yüreğini ve gözlerini değil, kollarının ve bacaklarının kas liflerini alır Ejderin gözcülüğünü yapan kızını Aigipan adlı bir kadın oyalarken, Tanrı Hermes kas liflerini geri alır Efsanenin Anadolu'dan geldiğini yer adları açığa vurmaktadır Typhon'un oturduğu yer Mersin yakınlarındaki Korykos mağarasıdır Adı geçen Casius dağı ise Antakya yakınlarındadır Hattiler Hititler'i incelemeye başlamadan önce, Hitit göçlerinden önce aynı yerlerde uygarlık kurmuş olan ve Hititler'i büyük ölçüde etkilemiş olan Hatti uygarlığını incelemek gerekmektedir Yaklaşık MÖ 2500-1700 yılları arasında Anadolu'da büyük bir uygarlık oluşturmuş Hattiler hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır Hattiler Anadolu'nun yerli halkı olarak kabul edilmekle beraber, göçlerle geldiklerini - hatta Türk kökenli olduklarını- savunanlar da vardır Yapılan araştırmalar Hititler'in uygarlık ve inanç/mitoloji bakımından Hattiler'den oldukça etkilendiklerini ortaya koymuştur Hititler kendilerini başka isimle anmalarına rağmen, ülkelerine Hatti ülkesi demeleri ve din ile ilgili tabletlerde rahibin Hatti dilinde konuştuğunu belirtmeleri bu etkiyi göstermektedir Ayrıca özel isimlerin bir çoğu da Hatti dilinden gelmektedir Hatti uygarlığına ait en önemli eserler Alacahöyük'te bulunmuştur 1935'de Atatürk'ün himayesinde başlayan kazılarda bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen güneş kursları, heykelcikler, altın kupalar bir çok eser bulunmuştur Yapılan kazılarda ölülerin hocker pozisyonunda bulunması (ana rahminde olduğu gibi, cenin vaziyetinde) , toprak ve yeniden dirilme kültlerini varlığını, dolayısıyla da ana tanrıça kültünün varlığını göstermektedir Bir başka buluntu yeri de Tokat Horoztepe'dir Burada da ana tanrıçaya ait idoller ve tören zilleri bulunmuştur Ancak buluntuların büyük bölümü yurt dışına kaçırılmıştır Hattiler'e ait süsleme ve bezeme şekillerinin Anadolu'nun bir çok yerinde görülmesi bu uygarlığın ne kadar yayılmış olduğunu ve önemini göstermektedir Hatti halkı, hayvan biçimli tanrıların kültünü geliştirmiş, özellikle de boğa en önemli simge olmuştur Boğa ile gök/güneş kurslarının birlikteliği boğa/gök ilişkisini düşündürtmüştür Buna göre boğa en büyük gök tanrıyı temsil etmektedir Hattiler Hititler'le kaynaşmış, Hatti uygarlığı Hitit uygarlığı içinde yaşamaya devam etmiştir __________________ |
Hitit Mitolojisi Hakkında |
11-03-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hitit Mitolojisi HakkındaKaybolan Tanrı Efsaneleri Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hititler bir çok doğa olayını tanrılara bağlamakta, ancak onları, insan şekilli (antropomorfik) olarak düşünmekteydiler Buna göre bir tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu Ancak tanrının gitmesiyle ona bağlı olan doğa olayları da etkileniyordu Ele geçen metinlerden biri de Fırtına tanrısının oğlu Telipinu'nun kaybolması ile ilgili olandır Hatti kökenli bu efsanenin kahramanı Telipinu aslında bir tarım tanrısıdır Tohum ekmek, tarla sürmek, sulamak, ürünü yetiştirmek ve toplamak gibi tarım işleri ile ilgilidir Doğal olarak bu tanrının kaybolması bütün hayatı etkilemiştir Farklı versiyonlardan derlenen efsanenin ilginç bir konusu vardır Tanrı o kadar sinirlidir ki elbisesini ve ayakkabılarını ters giyecek kadar sinirlenmiştir ve fırlar gider Tanrının gitmesiyle beraber ülkede her şey değişir Sıkıntılar başlar : "Pencereleri sis doldurdu, evi duman doldurdu Ocakta odunlar boğuldu, ağılda koyunlar boğuldu Koyun kuzusunu istemedi, inek buzağısını istemedi[] Arpa ve buğday yetişmez oldu, sığırlar koyunlar ve insanlar gebe kalmadılar, gebe kalanlar ise doğurmadılar Dağlar kurudu, ağaçlar kurudu ve çiçek açmaz oldu; otlaklar kurudu, kaynaklar kurudu" Tanrının gidişi o kadar etkili olmuştu ki diğer tanrılar da bundan etkilenmişti, hatta bütün tanrıların katıldıkları bir ziyafette yiyip içmelerine rağmen açlık ve susuzlukları geçmemişti Bu pasajın açıklaması şu şekilde olabilir , burada tanrıların yemesi ve içmesi kendilerine sunulan sunular olabilir, ancak bu sunuların fayda etmedikleri görülmektedir En sonunda Fırtına tanrısının aklına oğlu Telipinu gelir ve iyi olan herşeyi alıp götürdüğünü söyler, ve yüksek dağlarda Telipinu'yu araması için kartalı gönderir Ancak kartal Telipinu'yu bulamaz O zaman bütün tanrıların annesi tanrıça Hannahanna Fırtına tanrısı'na bizzat aramasını söyler Ancak fırtına tanrısı da başarılı olamaz Hannahanna en sonunda bir arı gönderir Arı sonunda tanrıyı bulur ve onu sokarak uyandırır (bu bölüm değişik versiyonlarda farklıdır) Telipinu daha da öfkelenir En sonunda bir ayin yaparak öfkesini dindirmeye karar verilir Bu işi büyü tanrıçası Kamrušepa yapar: "Ey tanrılar gidin! Şimdi tanrı Hapantali için Güneş Tanrısı'nın koyunlarını güdün Telipinu'nun Karaš-hububatlarını1 iyileştirebilmem için on iki koç seçin Bin küçük deliği olan bir sepeti kendim için aldım Ve onun üstüne ben karaš-hububatı ve Kamrušepa'nın koçlarını döktüm Ve ben Telipinu'nun üzerinde, şurasında burasında ateş yaktım Ve onun kötülüğünü Telipinu'nun vücudundan aldım Onun günahını aldım Onun kızgınlığını aldım Onun hiddetini aldım Onun dargınlığını aldım Onun küskünlüğünü aldım [] Telipinu hiddeti bırak Öfkeyi bırak Küskünlüğü bırak Ve kanaldaki su nasıl geriye akmazsa, Telipinu'nun hiddeti, öfkesi ve küskünlüğü aynı şekilde geri gelmesin [] Telipinu'nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskülüğü gitsin Ev onu bıraksın İçindekiondan kurtulsun Pencere ondan kurtulsun Menteşe[ondan kurtul]sun İç avlu ondan kurtulsun Şehir kapısı ondan kurtulsun Kapı ondan kurtulsun Kral yolu ondan kurtulsun Meyve bahçesine, tarlaya ya da ormana o girmesin (Karanlık) toprağın Güneş tanrısının yoluna o gitsin Kapıcı yedi kapıyı açtı Yedi (kapı) sürgüsünü çekti Karanlık toprağın altında bronzdan palhi kapları durur Kapakları kurşundandır Tutamakları ise demirdendir İçlerine giren bir şey, bir daha geri çıkamaz İçlerinde mahvolur Bundan dolayı onlar Telipinu'nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskünlüğünü yakalsın ve onlar (buraya) geri dönmesin" Sonuçta bu büyü etkili olur (Başka versiyonda bu büyüyü bir insan yapmıştır) Telipinu'nun öfkesi diner ve evine döner Böylece ortaklık yatışır ve eski haline döner Bu efsanaye çok benzeyen bir de Fırtına Tanrısı'nın kaybolması efsanesi vardır Ancak ikisini aynı efsanenin değişik anlatımları olarak kabul edebiliriz Bu efsanelerin dışında Güneş Tanrısı'nın, Hannahanna'nın ve başka tanrıların da kayboluş mitosları vardır Ancak bunları aynı efsanelerin farklı yorumları olarak düşünebiliriz Bu konuya dahil edebilceğimiz ilginç bir motif de Ay'ın düşme mitosudur Hatti kökenli bu mitosun bir ay tutulmasını mı anlattığı yolksa farklı bir ritüelden mi bahsettiği bilinmemektedir : "Kaşku (Ay tanrısı) gökten düştü Şimdi o Kilammar (tapınak) üstüne düştü Ancak onu kimse görmedi Şimdi tanrı (Gök/Fırtına tanrısı) onun arkasından yağmur saldı Ve arkasından yağmur sağanakları gönderdiOnu korku aldı Hapantalli aşağıya onun yanına gitti, o zaman onunla konuştu Gidiyor musun? Ne yapıyorsun? " |
Hitit Mitolojisi Hakkında |
11-03-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hitit Mitolojisi Hakkındaİlluyanka Efsanesi İlluyanka Efsanesi Hatti kökenli en önemli mitoslardan biri de Fırtına tanrısı ile yılan arasındaki savaştır Bu mitosun izleri daha sonra kendini Apollon ya da Saint George mitoslarında da gösterir Belki de izleri daha da derindir "Bugün Anadolu halk masalları içinde, İlluyanka ile devlerin savaşını işleyen bir çok öyküler, gerçeküstü olaylar vardır Yılanlarla kartalların savaşını içeren bütün masalların kaynağı budur Kimine göre çok büyük bir devdir İlluyanka Yalnız adı değişmiş, Anadolu türkçesinde ejder olmuştur Halk ona ejderha diyor [] İlluyanka başka başka ülkelerin halk anlaışlarına, dini inanışlarına göre nitelikler kazanmış Anadoluda büyük bir yılan olarak nitelendirilen Şahmeran, onunla ilgili olalar, boğuşmalar bu eskiçağ anadolu masalının değişikliğe uğramış kalıntılarıdır " Bazı yorumcular bu efsanede sözü geçen yılanın öldürülmesi motifinin baharın, kışı yenmesi şeklinde yorumlanması gerektiğini belirtmişlerdir Bütün kültürlerde hemen hemen tanrının yılanı öldürmesi motifi olması bize bu sembolün ezoterik bir açıklaması da olabileceğini düşündürtmektedir Bu efsane, bahar bayramı olan Purulliyaş törenleri sırasında da anlatılıyordu Ele geçen tabletlerde efsane şöyle başlar : "Nerik şehri Fırtına Tanrısı [Merhemli rahibi] Kella'ya göre (bu) göğün Fırtına Tanrısı'nın [] için Purulli (festivali) metnidir (sözleridir) Onlar şöyle konuştuklarında : "Ülkede büyüme (bolluk) ve gelişme (bereket) olsun Ve eğer (gerçekten ülkede) büyüme ve gelişme olursa, onlar Purulli festivalini kutlar " Efsane bu sözlerden sonra dev yılan Illuianka/İlluyanka ile Fırtına tanrısının savaşı ile başlar ve Fırtına tanrısı yenilir Bunun üzerine Fırtına tanrısı bütün tanrıları toplar ve yardım ister Tanrıça İnara buna bir çözüm düşünür ve bir festival düzenler Daha sonra tanrıça Ziggarata şehrine giderek burada Hupašiia adında bir ölümlü ile anlaşır ve planın anlatır Hupašiia, karşılığında tanrıça ile yatmak koşulu ile bunu kabul eder İnara daha sonra süslenerek yılan İlluianka'nın deliğine gider ve onu festivale çağırır Deliğinden çocukları ile çıkan İlluianka oradaki içkilerin çoğunu içer ve sarhoş olur, hatta deliğine de geri dönmek istemez Hupašiia yılanı bir ip ile bağlar Fırtına tanrısı da İlluianka'yı öldürür Böylece Fırtına tanrısının sorunu çözüme bağlanır İnara ise Hupašiia için Tarukka şehrinde kaya üzerine bir ev inşa eder ve onu oraya yerleştirir Ancak karısını ve çocuklarını görmemesi için Hupašiia'nın pencereden bakmasını yasaklar Ancak yirmi gün geçince Hupašiia pencereden bakarak karısını ve çocuklarını görür ve İnara'ya eve dönmek istediğini söyler İnara da Hupašiia'ı öldürür Bu efsanenin ele geçen bir veriyonu daha vardır Bu versiyonda da efsane, İlluianka'nın Fırtana tanrısını yenmesi ile başlar Ancak bu kez İlluianka Fırtına tanrısının kalbini ve gözlerini de alır Fırtına tanrısı daha sonra fakir bir adamın kızı ile evlenir ve bir oğlu olur Oğlan büyüdüğünde İlluianka'nın kızını alır Fırtına tanrısı öcünü almanın peşindedir : "Fırtına tanrısı ona (oğluna) sürekli olarak şöyle emreder : "Karının evine (yaşamaya) gittiğinde (başlık parası olarak) kalbi(mi) ve gözleri(mi) onlardan iste" " Oğlu Fırtına tanrısının istediğini yapar ve gözleri ile kalbini geri alır Bunun üzerine yeniden İlluianka ile döğüşe tutuşur Ancak bu kez oğlu da yılandan yanadır Fırtına tanrısı İlluianka'yı ve kendi öz oğlunu öldürür Bu iki versiyonda da ortak nokta Fırtına tanrısının yılanı öldürmesidir Bu efsane daha da önce belirttiğimiz gibi farklı kültürlerde farklı şekillerde yaşamıştır |
Hitit Mitolojisi Hakkında |
11-03-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hitit Mitolojisi HakkındaKumarbi Efsanesi Hurri kökenli bu efsane, daha sonra Yunan mitolojisinde de izleri görülecek ilginç bir efsanedir Bu destan bir kaç kompozisyon halinde işlenmiştir Ancak tablelerin çoğunda büyük kırıklar olduğu için parça parça günümüze gelmiştir Bu efsane , Hesiodos'un Theogonia'sını andıracak biçimde tanrı soyarından bahsetmektedir "İlk (eski) tanrılar, [] kuvvetli tanrılar işitsinler : [] Geçmiş yıllarda Alalu (gökyüzünde) kral idi Alalu tathta oturuyordu Ve tanrıların önde geleni, güçlü Anu, (hizmetçi olarak) onun huzurunda duruyordu O, (Alalu'nun) ayaklarına kapanıyor ve içki kaplarını, içmek için, onun eline veriyordu " Ancak bu durum çok uzun sürmez Alalu gökte dokuz yıl krallık yapar Anu, Alalu'ya karşı ayaklanır ve onu yenerek aşağıya, karanlık toprağa gönderir ve tahta geçer Bu kez Kumarbi ona hizmet etmeye başlar Anu da dokuz yıl boyunca tahtta kalır Dokuzuncu yılda bu kez Kumarbi Anu'ya karşı ayaklanır ve Onunla savaşmaya başlar Anu, Kumarbi'ye karşı koyamaz , kaçar : "Anu, Kumarbi'nin el ve ayaklarından kendini sıyırdı ve kaçtı Anu, gökyüzüne çıktı (Fakat) Kumarbi onun arkasından koştu Anu'nun ayaklarından yakaladı ve Anu'yu gökyüzünden aşağıya çekti (Kumarbi Anu'nun) dizini (bel altını) ve bronza benzer Kumarbi'nin karnına bitişik erkeklik organını ısırdı Kumarbi, Anu'nun erkekliğini yutunca, o sevinde ve yüksek sesle güldü Anu döndü ve Kumarbi'ye (şöyle) söylenmeye başladı : " Erkekliğimi yuttuğun için kendi içinden seviniyor musun? Kendi kendine sevinme! Ben sana yük (tohum) yükledim İlk olarak soylu Fırtına Tanrısı ile seni aşıladım (gebe bıraktım) İkincisi dayanılmaz Aranzah nehriyle seni aşıladım Üçüncüsü soylu Tašmišu ile seni aşıladım Üç dehşet tanrıyı ben sana bir yük olarak yerleştirdim " Anu böyle diyerek gökyüzüne gizlenir Kumarbi ise hemen tükürür ve daha sonra da Nippur şehrine gider Kumarbi burada doğum için ayları sayar ve tanrıları dünyaya getirir Metinin buraları çok kırık olduğundan efsanenin bu bölüm hakkında ayrıntılı bilgimiz yoktur Ancak çıkan tanrılar da savaşa tutuşurlar En kuvvetlisi Teşup'tur Hatta Teşup boğası Šeri'ye şöyle der : "[Artık kim benim] karşıma kavga etmeye gelebilir? [Şimdi beni kim] yenebilir? Kumarbi bile [bana karşı çıkamaz(?)] " Kırık parçalardan Anu'nun Kumarbi'nin öldürülmesini istemediğini öğreniyoruz Ayrıca yeryüzü de hamiledir ve ay saymaktadır ve tabletin sonunda iki çocuk doğurur Tabletlerin kırık olması yüznden efsanenei tam bir versiyonu elimizde yoktur Yalnız anlaşıldığı kadar, efsane Mezopotamya kökenlidir Hitiler'e Hurriler yoluyla girmiştir Metinin Hesiodos'un Theogonia'sıyla benzerliği dikkat çekicidir Hesiodos'un bu efsaneleri Anadolu'dan aldığı düşünlebilinir Güterbock (bkz Kaynakça) ise bunların Hesiodos'a Fenikeliler yoluyla da geçebileceğne dikkat çekmektedir Güterbock Kumarbi ismini ise şöyle açıklamaktadır : "Bu tanrının adı hakikî Hurricedir: sondaki -bi, Hurrice aidiyet eki -ve'dir Kumar sözcüğünün cins ismi mi yoksa yer adı mı olduğu ve Kumar adlı şehrin nerede aranacağı bilinmiyor " Güterbock aynı zamanda Allau-anu ve Anu-Kumarbi, arasında baba oğul ilşkisi olabileceğinin de altını çizmektedir Köken ne olursa olsun bu efsane Hihitlerde, daha doğrusu anadolu'da bir nalam kazanmış ve belki de "Yunan Mucizesi" denilen safsatanın doğuşunda rol oynamıştır Ullikummi Şarkısı Ullikummi Şarkısı , konu olarak Kumarbi efsanesinin devamında Teşup'un krallığında geçmektedir Burada bir parantez açıp, "şarkı" sözcüğü üzerinde durmak gerekmektedir Dinçol bunu şöyle açıklamaktadır : "Yabancı kökenli metinlerin bir özelliği, onların anadolu kökenliler gibi ayinler içinde yer almaması, baş bölümlerinde belirtildiği gibi birer bağımsız şarkı sayılmasıdır Şarkı terimi bu tür edebiyat ürünleri için Ortaçağ'a kadar kullanılmış bir sözcüktür Germen efsanelerinden en ünlüsüne Neibelungen Şarkısı denildiği akıldan çıkarılmamalıdır Bu bakımdan, şarkı sözcüğünün destan anlamında kullanılmış olduğunu söylemekte bir sakınca yoktur " Şarkı sözcüğünü de açıkladıktan sonra efsanenin konusuna bakabiliriz : Anlaşıldığına göre Kumarbi yenilmiş ve tahtta Teşup oturmaktadır Ancak Kumarbi bunu hazmedemez : "Kumarbi aklını toparlar (düşünür) Uğursuz bir günde kötü bir insan yetiştirir O Teşup'a karşı kötülük planlar O Teşup' a karşı bir asi çıkarır [] (Kumarbi) eline bir asa aldı [Ayaklarına ayakkabı olarak] hızlı rüzgarları koydu O Urkiš şehrine yola çıktı ve Soğuk Pınar'a vardı Şimdi Soğuk Pınar'da bir kaya bulunur : onun boyu üç fersah ve genişliği [] ve yarın fersahtır Onun vaginası ise [fersahtır Onu görünce] aklı başından fırladı ve o kaya ile sevişti Erkeklik organını onun içine batırdı O beş kez oldu O on kez oldu " Tabletteki kırıklardan metnin devamı tam anlaşılamamktadır ancak, Deniz tanrısının yardım ettiğini ve çocuğun doğduğunu öğrenebiliyoruz Kumarbi bu çocuğa Ullikummi adını verir : "Kumarbi kendi kendine söylenmeye başladı : Kader tanrıçaları ve ana tanrıçaların bana verdiği çocuğa ne isim koyacağım [] Varsın onun ismi Ullikummi olsun O krallığa gökyüzüne gitsin Güzel Kummiia şehrini sıkıştırsın Teşup'a vursun Onu saman gibi doğrasın Onu bir karınca [gibi] ayakları ile ezsin " Ullikummi sözcük olarak Kummiia'nın yıkıcısı anlamına gelmektedir Kummiia ise Fırtına Tanrısının kentidir Metinden de anlaşılacağı gibi Kumarbi bu doğan çocuğun Teşup'tan kendi intikamını almasını beklemektedir Kumarbi, bu çocuğun Teşup'un haberi olmadan yetişmesi için gizler, nacak güneş tanrı vbu süratle büyüyen ve canavarlaşan çocuğu görür ve Teşup'a haber verir Teşup erkek kardeşi Tašmišu ve kız kardeşi Šaušga ile Hazzi dağına gider ve canavarı bulur Ancak Ullikummi alt edilebilecek gibi değildir Kırık tabletlerden anlaşılabildiği kadarı ile Teşup savaş hazırlıkların başlamıştır Savaşa tutuşur, ancak başarılı olamaz Taş canavar Ullikummi Teşup'u ve yanındaki yetmiş tanrıyı yener Teşup'un kardeşi Tašmišu yenilginin haberibi Teşup'un karısı Hepat'a bildirir ve yeniden Teşup'un yanına döner Tašmišu, Teşup'a tanrı Ea'dan yardım istemesini söyler İki kardeş Ea'ya gederler Tablet buralarda kırıktır Ancak onları Ubelluri ile konuşurken buluruz Ubelluri Atlas gibi dünyayı sırtında taşıyan bir devdir Ullikummi de onun omuzunda büyümüştür Ubelluri sağ omzunda bir şey olduğunu söyleyince Ullikummi'nin orada büyüdüğü anlaşılır ve Ea eski tarılara seslenir : "Eski sözleri bilen ilk tanrılar sözümü duyun Eskiden, babadan, büyükbabadan olan mühür evlerini tekrar açın Ecdadımın mühürlerini getirsinler Onu orada mühürlesinler Yeryüzü ve gökyüzünü ayırdıkları(kestikleri) bakırdan eski kesici aleti getirsinler Biz, Kumarbi'nin bir asi olarak tanrılara karşı yüceltiği (büyüttüğü) bazalt Ullikummi'nin ayaklarını keseceğiz " Ullikummi'nin ayakları kesilince güçsüz kalır Teşup ve tanrılar Ullikummi ile savaşmaya başlar Metnin sonu kırıktır, ama burada Teşup'un zaferinin anlatıldığı düşünülmektedir |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|