Abdülhak Hamid Tarhan - şair-İ Azam |
01-27-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
Abdülhak Hamid Tarhan - şair-İ AzamAbdülhak Hamid Tarhan - şair-İ Azam (1852-1937) Çağdaşlarınca "Şair-i Âzam" diye nitelenen Abdülhak Hamid edebiyatımızdaki yenilik hareketlerinin öncülerinden sayılır Batı edebiyatını örnek alarak ürünler veren Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağının önde gelen şair ve oyun yazarlarından biridir Namık Kemal kuşağının son halkası olan Abdülhak Hamid şiire büyük yenilik getirmiştir Eski şiirin konu kısıtlamalarını aşarak günlük yaşamın çeşitli konularını şiire sokmuş, Divan edebiyatının koşuk (nazım) biçimlerini bir yana bırakarak, dize ve uyak düzenlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirmiştir istanbul'da doğan Abdülhak Hamid, ilmiye sınıfından gelen ve kökü çok eskilere uzanan bir ailenin üyesiydi Üyeleri yüksek devlet görevlerinde bulunmuş, bilim ve sanatla uğraşmış bu aydın aile çevresınırı etkileri Abdülhak Hamid'in yaşamında ve yapıtlarında kendini gösterir Abdülhak Hamid beş yaşındayken İstanbul'da Bebek'te mahalle mektebine başlamış daha sonra Hisar Rüştiyesi'nde eğitimini sürdürmüştür Bu arada Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler almaktaydı Bu özel öğretmenlerinden Yanyalı Tahsin Hoca Abdülhak Hamid'de hem şiire karşı bir ilgi uyandırmış, hem de onun düşünsel oluşumunda etkili olmuştur Abdülhak Hamid 1862'de ağabeyi Nasuhi Bey'le birlikte Paris'e babasınırı yanına giderek iki yıla yakın bir süre eğitimini burada sürdürdü Yurda döndükten sonra Babıâli Tercüme Odası'nda çalışmaya başladı 1865'te babasınırı Tahran Elçiliği'ne atanması üzerine onunla birlikte Tahran'a giden Hamid burada Farsça ve Fars edebiyatı ile tanışma olanağı buldu İran'a gidişinin ikinci yılında elçilikte ikinci kâtiplik görevine atandı Ama babasınırı kısa bir süre sonra ölümü üzerine İstanbul'a dönerek çeşitli devlet görevlerinde çalıştı Yaşamında önemli bir yer tutan Fatma Ha-nım'la 1871'de evlendi Bu yıllarda Abdülhak Hamid edebiyat alanında ürün vermeye başladı Macera-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875) gibi oyunlannı bu yıllarda yazdı Ayrıca şiirle de ilgilenmekteydi Gene bu yıllarda, sanatı ve düşünceleri üzerinde etkili olan Recaizade Mahmud Ekrem, Mizancı Mehmed Murad, Samipaşazade Sezai ve Namık Kemal'le tanıştı 1876'da Paris elçiliği ikinci kâtipliğine atandı Ama Paris'te yayımladığı Nesteren (1877) oyunundaki zalim bir hükümdara karşı halkın tepkilerini anlatan dizeler II Abdülhamid'in yazardan kuşkulanmasına yol açınca, 1878'de görevinden alındı 1883'te başkonsolos olarak Hindistan'da Bombay'a gönderilinceye kadar geçen süre Abdülhak Hamid'in en bunalımlı ve zor, ama aynı zamanda en verimli yılları olmuştur Bu dönemde Tarık yahut Endülüs Fethi (1879), Tezer yahut Abdurrahman-ı Salis (1880), Eşber (1880) adlı oyunlarını yayımladı Yeni Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği olarak kabul edilen Sahra (1879) adlı şiir kitabı da bu dönemin ürünüdür Ayrıca Hazine-i Evrak dergisinde birçok küçük şiiri de yayımlandı Poti (Gürcistan) ve Golos (Yunanistan) kentlerinde görev yaptıktan sonra 1883'te Bombay başkonsolosluğuna atandı Hindistan'ın doğal güzellikleri Abdülhak Hamid'i büyülemişti Bombay'da, daha önce hasta olan karısı Fatma Hanım'ın sağlığı iyiden iyiye bozuldu Bunun üzerine İstanbul'a dönmek üzere 1885'te Hindistan'dan ayrıldı Ne var ki, karısı Beyrut'a ulaştıklarında öldü Beyrut'ta gömülen karısınırı ölümüyle çok sarsılan Abdülhak Hamid bu acı olaydan sonra Makber (1885), Bunlar Odur (1885) ve Hacle (1886) adlı yapıtları kaleme aldı 1886'da Londra elçiliği başkâtipliği görevine atanarak İngiltere'ye giden Abdülhak Hamid, burada Nelly adlı bir İngiliz kızıyla 1890'da evlendi Bu evlilikten kısa bir süre sonra Londra'daki görevinden azledilince İstanbul'a döndü Görevden alınmasına, hemen tüm yapıtlarında II Abdülhamid'e yöneltilmiş eleştirilerin bulunması neden olmuştu İstanbul'da Zeynep ve Finten adlı oyunlarını yayımlamak istediyse de yönetimce engellendi Aile dostlarının araya girmesiyle ve herhangi bir şey yayımlamama koşuluyla yeniden İngiltere'ye gönderildi 1895'te atandığı Lahey elçiliğinde iki yıl kaldıysa da yeniden İngiltere'ye döndü İkinci Meşrutiyet'in ilanını izleyen günlerde Brüksel elçiliğine atandı 1911'de eşi Nelly Brüksel'de öldü Abdülhak Hamid aynı yıl izinli olarak geldiği İstanbul'da tanıştığı Cemile Hanım'la evlendiyse de bu evlilik 20 gün sürdü Daha sonra, 1912 başlarında Brüksel'de Lüsyen (Lucienne) Hanım'la evlendi Aynı yıl görevine hükümetçe son verilince İstanbul'a döndü Bir süre sıkıntı içinde yaşadıktan sonra Ayan Meclisi'ne seçildi I Dünya Savaşı yıllarında bu meclisin başkan yardımcılığı görevinde bulunan Abdülhak Hamid, İstanbul'un İngilizler'ce işgali üzerine Viyana'ya gitti Bu kentte parasal yönden büyük sıkıntılar içinde yaşayan Abdülhak Hamid bir süre sonra yurda döndüğünde Cumhuriyet hükümeti tarafından kendisine aylık bağlandı Ayrıca İstanbul Belediyesi kendisine bir ev verdi 1928'de İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren Abdülhak Hamid ömrünün geri kalan yıllarını İstanbul'da rahat bir ortam içinde geçirdi Abdülhak Hamid'in düşünsel yapısı üzerinde aile çevresınırı olduğu kadar küçük yaşta Paris'e gitmiş olmasınırı da etkisi vardır Anılarında, tiyatroyu Paris'e bu ilk gidişinde sevdiğini anlatır Abdülhak Hamid'in yapıtlarında önemli bir yer tutan ölüm düşüncesınırı kökleri de onun ilk gençlik yıllarına uzanır Tahran'da bir av dönüşü babasınırı ölümüyle karşılaşmasınırı bunda büyük etkisi vardır Karısı Fatma Hanım'ın ölümünden sonra, o zamana kadar şiirinin ana konusu olarak gördüğü ölüm yaşamında da önemli bir olgu olarak yer almıştır Bundan sonra, karısı ölmüş bir şair kimliği içinde sık sık acısını dışa vurmuştur Abdülhak Hamid yapıtlarında doğu ve batı uygarlıklarının zengin dil, kültür, sanat, düşünce, inanış öğeleriyle tarihsel, toplumsal yaşamlarını ve edebiyatlarını yan yana getirmiştir İran, Kafkasya, Fransa, İngiltere ve Batı Avrupa'daki gözlem ve izlenimleri yapıtlarının malzeme kaynağıdır Ayrıca bu ülkelerin önde gelen şairleri onun üzerinde derin izler bırakmıştır Abdülhak Hamid'in bir özelliği de genellikle kurallara bağlı olmayan bir yaşam sürmesidir Bu durum yapıtlarına da yarısı mış, ölçü, uyak, dil ve anlatım kaygısından genellikle uzak kalmıştır Abdülhak Hamid'in belirli bir dil anlayışı yoktur Yapıtlarında Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerle oluşan karışık ve keyfi bir yapı egemendir Buna benzer kuralsızlık ve düzensizlik yapıtlarının biçiminde de gözlenir Tek bir yapıtta düzyazıyı ve koşuğu birlikte kullandığı, daha doğrusu birkaç türü birden denediği görülebilir Şürinde de aynı durum söz konusudur Aruzun hemen her ölçüsünü, heceyi, serbest şiiri, ölçüsüz ama uyaklı şüri bir arada denemiştir Abdülhak Hamid'in kitap biçiminde yayımladığı ilk şiiri Sahra'dır (1879) Divaneliklerim yahut Belde (1885) adlı yapıtından sonra yazıldığı halde ondan önce yayımlanmıştır Sahra'da kır yaşamını ve bu yaşamın dinlendirici güzelliklerini anlatır Belde ise Abdülhak Hamid'in Paris'te elçilik kâtibi iken yaşadığı se-rüvenli yaşamı sergiler Bu yapıtındaki şiirlerin bir bölümü batı şiir biçimleriyle söylenmiştir Bu yapıttaki şiirlerin bir özelliği de Fransızca kelimelerle yapılan uyaklardır Abdülhak Hamid'in en ünlü şiiri kuşkusuz Makbef dir (1885) Makbef'in içeriği kadar biçimi de önem taşır İkinci beyti tek başına ayrı uyaklı, yedinci dizesi serbest olan sekiz dizeli 295 kıtadan oluşan bu şiirin etkileyici bir müzikselliği vardır Karısı Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı bu şiire Abdülhak Hamid, karısınırı ölümünün kaçınılmaz olduğunun anlaşılması üzerine Hindistan'da başlamıştı Tanzimat edebiyatının en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Abdülhak Hamid'in oyunları şiirlerinden daha fazla yer tutar İlk yapıtı, oynanması için yazmadığını, başlığının altına koyduğu "tiyatro şeklinde hikâye" açıklamasıyla belirttiği Macerâ-yı Aşk'tır Bunu, babasınırı dayısı Ahmed Vefik Paşa'nın teşvikiyle yazdığı Sabr ü Sebat oyunu izler Abdülhak Hamid oyunlarında tarihin derinliklerinden geleceğe köprü kurar Tiyatro yapıtlarını sahnelenmelerini düşünmeden, yani zaman, yer, dekor ve öbür sahne öğelerini göz önüne almadan yazmıştır Oyunlarında yaşayan insanlar kadar ruhlar ve ölüler de yer almış, dünya tarihinden birçok önemli kişi düşünceleri, felsefeleri ve kişisel özellikleriyle canlandınlmıştır Oyunların konularını ise Asur, Afgan, İran, Hint, Yunan, Arap, İspanyol tarihlerinden almıştır Oyunlarının bir bölümünü koşuk, bir bölümünü de düzyazı biçiminde kaleme almıştır Koşuk biçiminde yazdığı oyunlarının bazısında aruz, bazısın-daysa hece ölçüsü kullanmıştır Ayrıca hem koşuk, hem de düzyazıyı birlikte kullandığı oyunları da vardır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|