![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#46 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMÜSTEKAR: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: O (cehennem) ne kötü bir müstekar ve kalınacak yerdir ![]() 2 ![]() ![]() İslâmiyet, insanların mukadderâtını (işlerini) belli müstekar bir adâlet temeline bağlamış, diktatörlerin, zâlimlerin, câhillerin, şahıslar ve zümreleri kayıran veya ezen, birbirine uymayan ahkâm (hükümler) yapmalarına hâcet bırakmamıştır ![]() ![]() ![]() MÜSTEKÎM: Doğruluk üzere olan, doğru yolda yürüyen ![]() ![]() ![]() Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni ![]() MÜSTE'MİN: Eman dileyen, sığınan ![]() Kendi memleketinden başka bir devletin topraklarına izinle giren kimse ![]() Müste'min Kâfir: Müslüman bir memlekete onların izni ile giren müslüman olmayan kimse ![]() Dâr-ül-İslâm'a (İslâm ülkesine) müste'min olarak gelen bir kâfir, burada yaşamakta olan bir zımmî gibi, yâni gayr-i müslim vatandaş gibi korkusuz yaşar ![]() ![]() ![]() Dâr-ül-İslâm'da bulunan müste'min kâfirin yalnız muâmelâttaki (İslâm hukûkunun alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs gibi hususlardaki) hükümlere uyması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müste'min Müslüman: Dâr-ül-harbe (müslüman olmayanların ülkesine) onların izni ile giren müslüman ![]() Dâr-ül-harbde bulunan bir müste'min müslümanın, kâfirlerin mallarını, onların rızâsı ile alması câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜSTEŞRİK: Doğu memleketlerini, din, dil ve târihleri başta olmak üzere her yönden araştırıp tesbite çalışan batılı ilim adamı ![]() ![]() Meşhûr İngiliz müsteşriki George Sale, Kur'ân-ı kerîmi İngilizce'ye tercüme ettiği eserinin önsözünde diyor ki: "Hicretten evvel, Medîne-i münevverede müslüman olmayan hiçbir ev kalmamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜŞÂHEDÂT: Kalb gözüyle görmeler veya bu yolla görülen şeyler ![]() ![]() Ahvâl ve mevâcid (hâller ve kendinden geçme) ve müşâhedât ve tecelliyât (hakîkatlerin kalbe yerleşmesi) tasavvuf yolunun başlangıcında ve arada meydana gelir ![]() Dünyâda vâki olan müşâhedât tamâmen zıllere, gölgelere bağlıdır ve hayâl kaydından, bağından kurtulmuş değildir ![]() MÜŞÂHEDE: Görme, anlama ![]() ![]() Kalbde tevhîdin yâni tek olan Allah'a inanmanın bulunduğunun alâmeti; O'nunla berâber bir ikincisinin olmadığını her an müşâhede etmektir ![]() MÜŞÂHİN: Müslümanların cemâatini terk eden, bid'at sâhibi, mezhebsiz kimse ![]() Allahü teâlâ, Şa'bân'ın (Şa'bân ayının) on beşinci gecesi (Berât gecesi) bütün kullarına merhamet eder ![]() ![]() MÜŞÂRATA: Şartlaşma, sözleşme ![]() ![]() Din büyükleri, dünyânın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefs ile alış-verişte olduklarını anlamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜŞÂVERE: Aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören kimseler ile bir konu üzerinde konuşma, görüşme, danışma, meşveret etme, görüşüne baş vurma ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm halîfelerinin hepsinin müşâvirleri (her işte danışacakları kimseler), meclisleri, ilim adamları vardı ![]() ![]() Müşâvere yapılacak kişide şu beş şart bulunmalıdır: 1) Akıllı ve tecrübeli olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlığın çok mantıkî oluşu ve sâdeliği, câmilerin insanı kendine çeken câzibesi, bu dîne mensûb olanların dinlerine büyük bir ciddiyet ve muhabbet ile bağlanmaları, işlerde müşâvere edip, insanlara dâimâ merhamet ve şefkat ile muâmelede bulunmal arı, yoksullara yardım etmeleri ilk defâ olarak kadınlara da mal sâhibi olma hakkını vermeleri gibi pekçok şeyler, o zamâna göre yapılan en muazzam medenî inkılablar benim üzerimde çok büyük te'sirler yaptı ![]() MÜŞEBBİHE: Allahü teâlâyı cisim ve varlıklara benzeten, Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri görünen lugat mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının olduğunu iddiâ eden bozuk fırka ![]() Müşebbihe bozuk yolunu ilk defâ ortaya çıkaran aslen bir yahûdî olan Abdullah bin Sebe'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müşebbihe esasta ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() Kendilerine selefiyye adını veren ve bulundukları memleketlerdeki Ehl-i sünnet (Peygamberimizin ve Eshâbının yolunda olan) din adamlarını her fırsatta kötüleyen kimseler, bugün müşebbihe ve mücessimeye âit fikirleri benimsemekte ve yaymaya çalışmakta dır ![]() ![]() MÜŞEKKİK: Bir cins içindeki ferdlerin hepsinde eşit miktârda bulunmayan sıfat, özellik ![]() İlim, âlimlerin bâzısında az, bâzısında çok olan bir sıfattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜŞFİK: Şefkatli, merhametli, acıyan ![]() Merhametli ve müşfik bir rehber olmadıkça, çocuk, ilim ve ahlâk edinemez, yükselemez ![]() ![]() Hoca müşfik ve mâhir; talebe zekî ve çalışkan olursa öğrenilmeyecek bir mes'ele yoktur ![]() Müşfik ve şefkatli rehber yâni mürşid, talebesini alçak dünyâ için kızıp azarlamaz ![]() ![]() ![]() MÜŞRİK: Allahü teâlâya şirk (ortak) koşan ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Mekke kâfirleri, Muhammed ölecek, O'ndan kurtulacağız diyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Müşriklerin kendileri değil, îtikâdları ve kalbleri pistir ![]() ![]() Müşrik, Hak teâlâdan başkasının ibâdetine tutulmuştur ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#47 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMÜŞTEBEH: Şübheli olan şey ![]() Helâl meydandadır ![]() ![]() ![]() ![]() Herkese önce lâzım olan şey, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak îtikâdı düzeltmektir ![]() ![]() MÜŞTERÎ: Satın alan ![]() Bir malı satan ile müşteri arasında anlaşılan değere malın bedeli, fiyatı denir ![]() Satış sözleşmesi tamam olunca, mebî (satılan mal) müşterinin mülkü olur ![]() Müşteri, satın aldığı bir şeyin kusûrunu düzeltse, geri vermek hakkı kalmaz ![]() ![]() MÜTÂBE'AT: Tâbi olmak, uymak ![]() İki cihân seâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma mütâbeat iledir ![]() ![]() Resûlullah'a mütâbeat; dînimizin emir ve yasaklarına uymak ve kâfirlik âdetlerini terketmekle olur ![]() Resûlullah'a mütâbeat niyyetiyle gün ortasındaki uyku (kaylûle); mütâbeatla olmayan çetin riyâzet ve şiddetli mücâhedelerden üstündür ![]() Resûlullah'a mütâbeat olmadıkça kurtuluş muhâldir (imkânsızdır) ![]() MÜT'A NİKÂHI: Şâhidsiz olarak bir kadına belli miktarda para verip, belli bir zaman için berâber yaşamağı sözleşmek ![]() Ey müslümanlar! Kadınlar ile müt'a nikâhı yapmanıza izin vermiştim ![]() ![]() Müt'a nikâhı, dört mezhebde (Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî) de harâmdır ![]() MÜTASARRIFA: İnsandaki görünmeyen his organlarının beşincisi; his organları vâsıtası ile elde edilen duyuları ve mânâları karşılaştırıp, yeni mânâlar elde etmeye yarayan kuvvet ![]() İnsandaki görünmeyen his organları beştir:Birincisi hiss-i müşterek; his organlarından beyindeki duygu merkezlerine gelen hâricî te'sirlerin hepsi, burada toplanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEAHHİRÎN: Sonra gelenler ![]() ![]() Hanefî ve Hanbelî mezheblerinde, ücret ile ezân okutmak, imâm tutmak, Kur'ân-ı kerîm öğretmek, din dersi öğretmek câiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTE'ÂL (El-Müte'âl): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Allahü teâlâ) görünmeyeni de görüneni de bilir ![]() ![]() El-Müte'âl ism-i şerîfini söyliyenin hâli düzelir, derecesi yükselir ![]() MÜTEASSIB: Taassub eden; yanlış bir şeyi müdâfaada körü körüne inât ve ısrâr eden, haksız yere düşmanlık eden ![]() Müteassıb papazlar olmasaydı, hıristiyanların hepsi müslüman olurdu ![]() Mektebde okurken, bize müslümanların vahşî, hele Türklerin büsbütün müteassıb ve gaddar olduğu öğretilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEAYYİN: Teayyün eden ![]() ![]() ![]() MÜTEHASSIS: İhtisas sâhibi, uzman ![]() ![]() Evliyâ, kalb, rûh mütehassısları olup, herkesin bünyesine ve hastalığına ve zamânının zulmetine ve fesâdına (bozukluğuna) uygun olarak rûhun ilâclarını hadîs-i şerîflerden seçerek söylemişler ve yazmışlardır ![]() İslâm bilgilerinin ve tasavvuf bilgilerinin mütehassısı Seyyid Abdülhakîm Efendi; "Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs kitâblarından sonra İslâm kitâblarının en üstünü İmâm-ı Rabbânî'nin, Mektûbâtıdır" ve "İslâm âleminde İmâm-ı Rabbânî'nin Mektûbâtı kadar kıy metli bir kitab daha yazılmamıştır" buyurdu ![]() ![]() MÜTEKADDİMÎN: Önce gelenler; kelâm ilminde, İmâm-ı Gazâlî'ye, fıkıh ilminde Şems-ül-Eimme Hulvânî'ye kadar gelen İslâm âlimleri ![]() Mütekaddimîn âlimlerine göre, Kur'ân-ı kerîm ve din dersi öğretmek ve ezân, imâmlık için para ile adam tutmak câiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEKÂMİL: Kemâle erişmiş, olgun, üstün ![]() İslâm dîni dünyânın en mütekâmil, en mantıkî ve en son dîni olduğundan, onun hakkında bir kitap yazabilmek için, yazanın yüksek tahsilli yâni ilim sâhibi olması, Arabî, Fârisî ve bir ecnebî lisânı bilmesi, en yeni tabiî ve fennî bilgiler yanında İslâ m ilimleri ile de mücehhez (donanmış) olması lâzımdır ![]() MÜTEKAVVİM MAL: Kıymetli, kullanılması mubâh ve mümkün olan mal ![]() Bir satışın sahîh (dîne uygun) olması için malın mütekavvim olması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEKEBBİR (El-Mütekebbir): 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Allahü teâlânın ilâhlıkta şerîki, ortağı yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El-Mütekebbir ism-i şerîfini söylemeye devâm eden kimse, hayırlı rızık ve bereketlere kavuşur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Mal ile, evlâd ile, mevkî ile ve rütbe ile mütekebbir olmak insana hiç yakışmaz ![]() ![]() ![]() MÜTEKELLİM (El-Mütekellim): 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ hayy (diri), âlim (bilici), kâdir (kudret sâhibi) ve mütekellim olarak ve sonsuz zamanlarda hep hâzır ve nâzırdır (görücüdür) ![]() ![]() ![]() Âlemlerin şaşılacak bir nizâm içinde olduklarını görüyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() MÜTEKELLİMÎN: Kelâm âlimleri ![]() ![]() Resûlullah efendimizden sallallahü aleyhi ve sellem ve Sahâbe-i kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşları) sonra, fitneler (karışıklıklar) ve bid'atler (sapıklıklar) çoğaldı ![]() ![]() ![]() Mütekellimîn; dînî akîdelerin (îmân esaslarının) isbâtı için gerekli olan naklî (dînî) ve aklî delîlleri bildirirler ve şüphelerin giderilmesine çalışırlar ![]() İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe, Ebü'l-Hasen el-Eş'arî, Ebû Mansûr Mâtürîdî, İmâm-ı Gazâlî, Fahreddîn-i Râzî gibi âlimler mütekellimînden olup, Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdını (inancını), sapık ve bid'at ehli kimselere ve kendilerine İslâm filozofu adı vere n kimselere karşı müdâfaa etmişlerdir ![]() MÜTEMETTİ' HAC: Hac aylarında ömre yapmak için ihrâma girip, ömre için tavâf ve sa'y yapıp, traş olup ihrâmdan çıkıp sonra memleketine gitmeyerek, o sene terviye gününde veya daha önce, ihrâma girerek müfrid hacı gibi hac yapma ![]() ![]() Kârin ve mütemetti' hacıların şükür kurbanı kesmesi vâcibdir ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTESAVVIF: Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi ![]() ![]() MÜTEŞÂBİH ÂYET: Mânâsı açık olmayan âyet-i kerîme ![]() ![]() ![]() MÜTEŞÂBİHÂT: Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler (Bkz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Sana Kur'ân'ı indiren O'dur (Allah'tır) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhkem olan (mânâsı açık olan âyetlere) uyunuz ![]() ![]() ![]() Müteşâbih iki kısımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEVÂTÎ: Bir cins içinde bulunan ferdlerin hepsinde müsâvî, eşit miktarda bulunan sıfat, husûsiyet, özellik ![]() İnsanlık yâni insan olma, insanın bütün ferdlerinde en yüksek derecedeki insan ile en aşağı bir insan da eşittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tâbi olmak, uymak kelimesi (sözü) mütevâtî sözlerdendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEVÂTİR HADÎS: Birçok sahâbînin Resûl-i ekremden ve başka birçok kimsenin de bunlardan işittiği ve kitaba yazılıncaya kadar, böyle hep, çok kimselerin haber verdiği hadîs-i şerîfler ![]() ![]() MÜTEVEFFÂ: Vefât etmiş ![]() ![]() ![]() Müteveffânın bıraktığı maldan, önce borçları ödenmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() MÜTEVELLÎ: Bir vakfın işlerini şer'î (dînî) hükümler ve vakf şartları dâiresinde idâre etmek üzere, vakfeden veya hâkim tarafından tâyin edilen kimse ![]() Mahalle câmisinin gelirini toplaması, tâmirini, masraflarını idâre etmesi için mahalle halkının bir mütevellî tâyin etmesi câiz ve lâzımdır ![]() Vakf eden kimse bir mütevellî tâyin edip, malı buna teslim eder ![]() ![]() MÜTTEKÎ: Takvâ sâhibi ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Azâbıma dilediğim kimseyi uğratırım ![]() ![]() ![]() Bir kimse, tehlikeli olan şeyin korkusundan dolayı, tehlikesiz şeyden sakınmadıkça müttekî olamaz! (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet) Müttekî âlim ile namaz kılan, bir peygamber ile kılmış gibidir ![]() Mütekkîlerin verâ'ı; harâm ve şüpheli olmayan fakat, helâl olup, şüpheli veya harâma sebeb olmak korkusu olan şeylerden sakınmaktır ![]() Bir kimsenin cimrilik huyu ile öfke duygusu körelmedikçe, müttekî sınıfına geçemez ![]() MÜVAKKİT: Eskiden İslâm devletlerinde namaz vakitlerini ve bunlarla ilgili âletleri kullanan, tâmirini ve ayarını yapan vazîfeli kimse ![]() İslâm devletlerinde câmi ve mescidler, İslâmiyet'in ilk zamanlarından beri ilim merkeziydiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜVÂLÂT: 1 ![]() ![]() Müvâlât, Hanefî mezhebinde sünnet, Mâlikî mezhebinde farzdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() (Ahmed Mekkî) MÜVÂSÂT: Tanıdıklarını ve arkadaşlarını, kendisinde bulunan nîmetlere ortak etmek, onlarla iyi geçinmek ![]() Cömertlikten, birçok iyi huylar doğar, bunların sekizi meşhurdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜVEKKEL: Birinin yerine vekil tâyin edilmiş kimse ![]() Her kim sabah namazının farzını cemâat ile kılarsa, kıyâmet gününde yüzü ayın on dördü gibi parlar ![]() ![]() ![]() ![]() MÜVEKKİL: Vekil eden, bir kimseyi kendi yerine geçiren ![]() ![]() Vekil, müvekkilden ayrıca izin almadıkça veya, "istediğini yap" diyerek umûmî vekîl edilmedikçe, başkasını kendine vekîl yapamaz ![]() ![]() ![]() MÜZÂREA ŞİRKETİ: Zirâat ortaklığı ![]() ![]() Müzâreaya verilmiş bir toprağı, toprak sâhibi başkasına satarsa, alan kimse toprak kurtuluncaya yâni mahsûl kaldırılıncaya kadar bekler ![]() ![]() MÜZDELİFE: Mekke-i mükerremede Minâ ile Arafât arasında bulunan, Âdem aleyhisselâmla hazret-i Havvâ'nın yeryüzünde ilk buluştukları yer ![]() Hac esnâsında Arafât'tan dönüşte Müzdelife'de bir müddet durmak vâcibdir ![]() Arefe (Kurban bayramından önceki gün) gecesi Müzdelife'de yatmak sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hac ve ömre için ihrâma girerken, Mekke'ye, Medîne'ye girerken, Müzdelife'de vakfeye dururken, cenâze yıkayacağı zaman, hacâmat (kan aldırma) olduktan sonra, Kadr, Arefe, Berât geceleri ve deli iyi olunca, çocuk bâliğ ve kâfir müslüman olunca gusl et meleri (boy abdesti almaları) müstehâbdır ![]() MÜZİLL (El-Müzill): Bâzı kullarını aşağı ve zelîl eden mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() El-Müzill ism-i şerîfini yetmiş beş kere söyliyen ve sonra duâ eden kimse, hased edenin hasedinden ve zâlimin zulmünden emin olur ![]() MÜZZEMMİL SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yetmiş üçüncü sûresi ![]() Müzzemmil sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Müzzemmil sûresinde meâlen buyuruyor ki: Ey örtüye bürünen (Muhammed!) Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur'ân oku! Doğrusu biz sana taşıması güç bir görev vereceğiz ![]() Kim Müzzemmil sûresini okursa, Allahü teâlâ ondan dünyâda ve âhirette zorluğu kaldırır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#48 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükNÂ-MAHREM: Yabancı, kendisiyle evlenilmesi haram olmayan kimse ![]() Nikâhı câiz olmayan yirmi beş kadın dışında kalan kadınlar nâ-mahremdir ![]() ![]() Kadınlar nâ-mahrem erkek ile hacca gidemez ![]() ![]() ![]() NÂDÂN: Câhil ![]() (M ![]() ![]() ![]() (Bâkî) (Zamânın işlerinin yapılması nâdânlıkladır ![]() ![]() NAFAKA: İnsanın yaşayabilmesi için, yiyecek, giyecek ve ev gibi lâzım olan şeyler ![]() Herhangi bir müslüman kendi ehline (âilesine) , Allahü teâlânın rızâsını umarak infâk (zarûrî ihtiyâçlarını te'mîn) ederse, bu nafaka onun için sadaka olur ![]() Gazâ için sarf edilen, köle âzâd etmek için, fakire sadaka vermek için ve evindekilerin nafakası için, sarf edilen altınların en üstünü ve sevâbı çok olanı, evin nafakasına verilen altının sevâbıdır ![]() Farzları yapamıyacak kadar az yimek, câiz değildir ![]() ![]() Allahü teâlâ, kullarına ıyâlim demiş yâni çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını nafakasını kendi üzerine almıştır ![]() ![]() Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir ![]() ![]() NÂFİ' VE DÂRR (En-Nâfi' ve'd-Dâr): "Fayda ve zarar, iyilik ve kötülük kendisinden olan" mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() NÂFİLE: Farz ve vâcib olmayan ibâdetler ![]() Kulum farzları yapmakla bana yaklaştığı gibi başka şeyle yaklaşamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz namazı kılmamış olanın nâfile namazları kılması, vakti tamam olmuş hâmile kadına benzer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vâcib olmayan namazlar hep nâfiledir ![]() ![]() Eğer sizden biriniz, iki rek'at nâfile namazın sevâbını bilse idi, onu dağlardan daha büyük görürdü ![]() ![]() Farz ibâdet yanında, nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() NÂFİZ: Sahîh, geçerli ![]() ![]() ![]() Bâliğ olan (ergenlik çağına, evlenecek yaşa gelen) akıllı insanın bey'i (alış-verişi) her zaman nâfizdir ![]() ![]() ![]() NAĞME: Sesi mûsikî perdelerine uydurmak ![]() ![]() Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Kur'ân-ı kerîmi Arab şîvesi ile onların sesi ile okuyunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi güzel ses ile okumalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Nağme bulunmayan güzel sesi dinlemek mübâhtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() NAHL SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin on altıncı sûresi ![]() Nahl sûresinin son üç âyeti Medîne'de, diğer âyetleri Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Nahl sûresinde meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâ kullarına zulm etmez, haksızlık etmez ![]() ![]() Kim Nahl sûresini okursa, Allahü teâlâ onu dünyâda verdiği nîmetleri için hesâba çekmez ![]() NAHLE: Hurma ağacı ![]() Bu ağacın yaratılışında topluluk ve adâlet vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() NAHR: Kurbanlık deveyi göğsü üstünden (evdâcını yâni iki büyük damarını) kesmek ![]() ![]() Deveyi kesmekte sünnet olan nahrdır ![]() ![]() ![]() ![]() NÂHÛR: İbrâhim aleyhisselâmın amcası ve üvey babası olan Âzer'in asıl ismi ![]() Nâhûr, dedelerinin hak dîninde idi ![]() ![]() ![]() İbrâhim aleyhisselâmın öz babası Târûh ölünce, Nâhûr, İbrâhim aleyhisselâmın annesini aldı ![]() ![]() NAHV İLMİ: Cümle bilgisi ![]() ![]() ![]() NÂİB: 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ bir hac ibâdeti ile üç kişiyi Cennet'e koyar: 1) Haccı vasiyet edeni, 2)Vasiyeti infâz edeni (yerine getireni) , 3)Nâib olarak hacca gideni ![]() Nâib olarak hacca giden masraftan fazla bir şey alamaz ![]() ![]() ![]() Hacda nâibliğin şartlarından biri de, nâibin, hacca gidip gelmekten âciz olanın parasıyla haccetmesidir ![]() ![]() Nâib, hacda isrâf ve cimrilik etmemek şartıyla yerine hac yaptığı kimsenin parasını sarf eder ve hac dönüşü de artan parayı kendisine veya vârisine iâde eder (verir) ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nde Mevâlî adı verilen büyük kâdılar (hâkimler), bâzan hizmetlerinin bütününü, bâzan da bir kısmını, yerine getirmek için yerlerine kâdı evsafını (şartlarını) taşıyan ehliyet (bilgi ve tecrübe) sâhibi birini tâyin ederlerdi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#49 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMUFÂVADA ŞİRKETİ: Sermâyedeki hisseleri, kâr ve kullanma hakkı, ortaklar arasında eşit olan ve ortakların müslüman olması ve herbirinin sermâyesinden başka parası bulunmaması şartlarıyla kurulan bir şirket ![]() ![]() Mufâvada şirketinde ortaklardan herbiri, diğer ortakların kefîli ve vekîlidir ![]() ![]() Mufâvada şirketinde malın herhangi bir parçası satılınca, parası ve kârı bütün ortaklar arasında müşterek (ortak) olur ![]() ![]() MUGÂLATA: Hatâlı ve yanlış söz, karşısındakini yanıltmak için söz söylemek veya bu sûretle söylenen söz ![]() Safsata ve mugâlataya dayanan sophisme'i (insanı her şeyin ölçüsü kabûl eden felsefî düşünce sistemini) kelâm âlimleri şiddetle reddetmişlerdir ![]() MUĞNÎ (El-Muğnî): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() MUHABBET: Sevgi ![]() ![]() Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirini sevenlere, benim için biraraya gelip oturanlara, benim için birbirini ziyâret edenlere, benim için birbirine verenlere muhabbetim vâcibdir ![]() Benim muhabbetim; benim yolumda birbirine muhabbet edenler, hâlis sevgi gösterenler ve benim sevgim uğrunda harcıyanlar için hak oldu ![]() Benim muhabbetim bir kulun kalbine girerse, azîz ve celîl olan Allahü teâlâ, onun cesedini ateşe haram kılar ![]() Muhabbete, muhabbet denmesi; kalbde Allahü teâlânın rızâsından başka her şeyi mahv (yok)etmesindendir ![]() Eshâb-ı kirâm (Peygamberimizin arkadaşları), Resûlullah efendimizin muhabbeti uğruna mallarını ve canlarını sarf eylediler (harcadılar) ![]() ![]() Muhabbet rızâya (Allah'tan gelen her şeyi beğenmeye), rızâ da muhabbete dâhildir ![]() ![]() ![]() Kul, muhabbet makâmına; Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek ve Allahü teâlâya düşman olanlara düşmanlık etmekle kavuşur ![]() Şu üç muhabbet çok mühimdir:Birincisi, Allahü teâlâyı sevmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün kazançlarıma, mürşidlerime (hocalarıma) çok muhabbet etmekle kavuştum ![]() ![]() Muhabbet edene muhabbet edilir ![]() ![]() (Bezm-i Âlem Vâlide Sultan) Muhabbet-i Resûlillâh: Peygamber efendimizin sevgisi ![]() Hazret-i Ali, muhabbet-i Resûlillah makâmının en son derecesine ulaşmış; cânını ve malını, O'nun yoluna fedâ etmiştir ![]() Müslüman kimse, Eshâb-ı kirâmın (Resûlullah efendimizi görüp, sohbetinde yetişen mübârek insanların) hepsini sevmeli ve iyi bilmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Muhabbet-i Zâtiyye: Allahü teâlânın zâtına olan sevgi ![]() Muhabbet-i zâtiyye denilen sevgi hâsıl olunca, sevgilinin nîmetleri ve elemleri (iyilik ve ızdırabları), sevenin yanında eşit olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHABBETULLAH: Allahü teâlânın sevgisi ![]() Kim muhabbetullahı, kendi muhabbetine tercih eder, üstün tutarsa, Allahü teâlâ, halktan gelen meşakkat ve sıkıntılar husûsunda ona kâfi gelir ![]() İslâm dîninde, en mühim maksâd, muhabbetullah olduğundan, Allahü teâlâ, her gün beş vakitte nice kerreler zikr edilerek (hâtırlanarak), kalb kuvvetlendirilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHÂCİR: 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Önce müslüman olanlardan, Muhâcirlerin ve Ensârın önde gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allahü teâlâ râzıdır ve bunlar da Allahü teâlâdan râzıdırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Duâ ordusunun askerleri, gazâ ordusu askerlerinin rûhu gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() MUHADDİS: Hadîs âlimi ![]() ![]() ![]() Büyük muhaddislerden İmâm-ı Buhârî hazretlerinin rivâyet ettiği (naklettiği) hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyledir: Hayâ (utanma) îmândandır ![]() ![]() ![]() ![]() Benden sonra, müşrik olmanızdan (Allah'a ortak, eş koşmanızdan) korkmuyorum ![]() ![]() Yine büyük muhaddislerden İmâm-ı Müslim hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzısı şöyledir: Allahü teâlâ, birinizin tövbesine, birinizin kayıp hayvanını bulduğu vakit sevinmesinden daha çok sevinir ![]() Kıyâmet gününde müslümanlardan bir kısmı, dağlar gibi günâhlarla gelirler de, Allahü teâlâ, onların o kadar günâhını af ve mağfiret eder ![]() MUHÂL: İmkansız, mümkün olmayan ![]() Muhammed aleyhisselâma tam ve kusûrsuz tâbi olabilmek için, O'nu tam ve kusûrsuz sevmek lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHÂLAA: Kadının mal karşılığı kocasına kendini boşattırması ![]() ![]() MUHÂLEFET: Karşı gelme itâat etmeme, uymamak ![]() İrâde; nefsin arzularına muhâlefet edip, onu Allahü teâlânın emirlerine yöneltmek ve kendisi için Allahü teâlânın takdîr ettiğine râzı olmaktır ![]() Her ayrılışın başlangıcı muhâlefettir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimsenin münâzara ve muhâlefet yaptığını, sâdece kendi görüşünü beğendiğini, ısrarlı bir tutum içerisinde olduğunu görürsen, onun hüsrânının tamam olduğunu bil ![]() MUHÂLEFETÜN-LİL-HAVÂDİS: Allahü teâlânın, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) yarattıklarına, hiçbir bakımdan benzememesi ![]() Âkil ve bâliğ (akıllı ve ergenlik çağına gelmiş) olan kadın ve erkek her müslümanın, Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarını doğru bilmesi ve inanması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHAMMED ALEYHİSSELÂM: Allahü teâlânın insanlara gönderdiği son peygamber ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) , peygamberlerden başka (bir şey) değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed (aleyhisselâm) Allahü teâlânın insanlara gönderdiği peygamberidir ![]() ![]() ![]() Ben Muhammed'im ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın Resûlü yâni peygamberidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed aleyhisselâm beyaz idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâm adındaki bir melek ile Muhammed aleyhisselâma Kur'ân-ı kerîmi gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin kırk yedinci sûresi ![]() Muhammed sûresi, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Muhammed sûresinde meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Allahü teâlânın yoluna gider, O'nun dînine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı doğru yoldan ayırmaz ![]() Kim Muhammed sûresini okursa, Allahü teâlânın ona Cennet nehirlerinden içirmesi hak olur ![]() Muhammed-ül-Emîn: "Doğru sözlü ve güvenilir" mânâsına Peygamber efendimizin lakabı ![]() Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğu kendisine bildirilmeden önce ve sonra hiç yalan söylemediği, bunun için de düşmanları arasında bile Muhammed-ül-emîn adıyla meşhûr olduğu güneş gibi meydandadır ![]() ![]() Mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyânın tasdîk ettiği Muhammed aleyhisselâma son derece dürüstlüğü ve sadâkati (doğruluğu) sebebi ile en büyük düşmanları dahi Muhammed-ül-emîn derlerdi ![]() Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem otuz beş yaşındayken yağan yağmur ve seller Kâbe'nin duvarlarını yıpratmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHANNES: İşlerini, sözlerini, hareketlerini ve şeklini kadınlara benzeten erkek ![]() Muhanneslik yapanlar mel'ûndur ![]() ![]() İslâm hukûkuna göre bir erkeğe hakâret etmek kastıyla; "Ey Muhannes!" diyen, ta'zîr olunur (cezâlandırılır) ![]() MUHARREF: Tahrif edilmiş, değiştirilmiş, bozulmuş ![]() Allahü teâlâ peygamberleri aracılığıyla insanlara yüz adedi suhuf (forma), dördü büyük kitâb olmak üzere yüz dört kitâb gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mûsâ ve Yûşâ aleyhimesselâmdan sonra, Buhtunnasar Bâbil'den gelip Kudüs'ü aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ tarafından bildirilen ilâhî dinler, muharref dinler ve muharref olmayan dinler diye kısımlara ayrılır ![]() ![]() ![]() MUHARREM AYI: Hicrî kamerî yılın ilk ayı ![]() Ramazan'dan sonra oruçların en fazîletlisi, Muharrem ayında tutulan oruçtur ![]() ![]() Kim arefe günü oruç tutarsa, iki senelik günâhına keffâret olur ve kim de, Muharrem ayında bir gün oruç tutarsa, her bir günü için otuz gün sevâbı yazılır ![]() Muharrem ayı, Kur'ân-ı kerîmde kıymet verilen dört aydan biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'in ilk zamanlarında ve İslâmiyet'ten evvel, Receb, Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem aylarında harb etmek haram idi ![]() ![]() ![]() ![]() MUHARREM GECESİ: Muharrem ayının birinci gecesi, müslümanların hicrî-kamerî yılbaşı gecesi ![]() Muharrem ayı, hicrî kamerî senenin birinci ayıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#50 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMUHARREMÂT: 1 ![]() ![]() Muharremâttan bâzıları şunlardır:İnanmamak (küfür), kalp kırmak, büyüklenmek (kibir), yalan söylemek ve yalancı şâhidlik etmek, ayıplanmaktan korkmak, insanları çekiştirmek (gıybet), kıskançlık (haset), koğuculuk (nemmâmlık), söz taşımak, gösteriş, a lay etmek, kızmak, münâkaşa etmek, isrâf etmek, müstehcenlik ve fuhuş ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Yirmi beş kadın muharremâttan olup, bunlardan on sekizi ebedî mahremdir ![]() ![]() Erkeğin ve kadının nikâhlanıp hiç evlenemeyeceği muharremâttan olan kimselerin yedisi nesepten (soydan), yedisi sütten, dördü de sıhriyyet (evlilik) ile olan akrabâlarıdır ![]() ![]() ![]() MUHÂSEBE: Hesâblaşma, insanın nefsini hesâba çekmesi ![]() Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem; "Hesâba çekilmeden evvel hesâbınızı görünüz" emirleri ile, bâzı insanlar, her gün ve her gece yaptıkları işlerden kendilerini muhâsebe ediyor ![]() ![]() Amellerden sonra muhâsebe yapmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yetmiş iki kadar güzel huydan biri de, insanın kendini her zaman muhâsebe etmesidir ![]() Allah'a ve âhiret gününe îmânı olan herkesin, nefis muhâsebesinde bulunması, nefsini bir an ihmâl etmemesi ve bütün işlerinde onu sıkıştırıp göz altında bulundurması lâzımdır ![]() ![]() Ey insanoğlu! Aza kanâat et; malını hayırlı yerlere harca, yoksulluktan korkma, rızkına Allahü teâlâ kefildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHASSER VÂDİSİ: Hicaz'da, Minâ ile Müzdelife'yi birbirinden ayıran ve hacıların Minâ'ya giderken durmamaları gereken yer ![]() Hacılar, Muhasser vâdisinin başına ulaşınca, bir taş atımı yeri hızla geçer ![]() ![]() ![]() MUHAYYERLİK: Satan ve satın alanın alış-verişten vaz geçebilme hakkı ![]() Müşteri iki veya üç maldan birini seçmek için üç günden fazla muhayyer olabilir ![]() ![]() Bir kimse satın aldığı bir malda kusur bulsa, tam fiyatı ile almakta veya red etmekte muhayyerdir ![]() ![]() MUHAYYİRE (Dâlle): Âdet zamânını unutan kadın ![]() ![]() MUHÂZÂT: Kadının aynı imâma uymuş olan erkeğin önünde veya hizâsında bulunması ![]() Muhâzât hâlinde erkeğin namazı bozulur ![]() MUHBİR-İ SÂDIK: Hep doğru söyleyici, doğru haber verici mânâsına Muhammed aleyhisselâm ![]() Muhbir-i sâdık aleyhi minessalevâti etemmühâ buyurdu ki: "Kıyâmet günü, şehîdlerin kanını, âlimlerin mürekkebi ile tartarlar ![]() ![]() Muhbir-i sâdık ne bildirdi ise ve Ehl-i sünnet âlimleri rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmâ'în kitablarında ne yazdı ise onları yapmağa canla-başla çalışmalıdır ![]() Muhbir-i sâdık Muhammed aleyhisselâm; "Helekel müsevvifûn ![]() ![]() ![]() MUHDİS: Namaz abdesti olmayan kimse ![]() Muhdisin Kur'ân-ı kerîmi tutması haramdır ![]() ![]() ![]() Muhdisin Kur'ân-ı kerîmi yatakta, yatarak ezberden okuması câizdir ve sevâbdır ![]() ![]() Cünüb ve hayızlının câmiye girmesi harâmdır ![]() ![]() MUHÎT (El-Muhît): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ![]() ![]() Allahü teâlâ muhîttir, her şeyi ihâta etmiştir ![]() ![]() MUHKEM: Sağlam kılınmış, tahkîm edilmiş ![]() ![]() ![]() ![]() MUHKEMÂT: Kur'ân-ı kerîmdeki mânâsı açık, meydanda olan, anlaşılabilen âyet-i kerîmeler ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: (Ey Habîbim!) Sana Kur'ân'ı, Allahü teâlâ inzâl etti (indirdi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhkemât; İslâm bilgilerinin ve ahkâmının (hükümlerinin) kaynağıdır ![]() Kur'ân-ı kerîmdeki, helâl, haram, namaz, oruç, zekât ve hac gibi hükümlere âit kısımlar muhkemâttandır (İmâm-ı Süyûtî) Muhkemâtı öğrenmeden ve muhkemâtın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmadan, müteşâbihâta mânâ vermeye kalkışan câhildir ![]() ![]() MUHLAS: Devamlı ihlâs sâhibi olan ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: İblis; "Senin mutlak kudretine and olsun ki, onlardan (Allahü teâlânın kullarından) muhlas olanlar hâriç, hepsini mutlaka azdıracağım" dedi ![]() Uğraşmadan, zorlamadan, külfetsiz ele giren ihlâs, devamlıdır ve Hakk-ul-yakîn mertebesinde ele geçer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHLİS: İhlâs sâhibi ![]() ![]() ![]() Bütün mü'minler, ibâdet yaparken, Allahü teâlâ emrettiği ve beğendiği için yapmağa niyet ediyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUHSAN: Evli veya dul olan iffetli müslüman erkek ![]() ![]() Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zinâ haddi iki çeşittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyâda yapılan işin karşılığının nasıl olacağını, Allahü teâlâdan başka kimse bilmez ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'te muhsan olan erkek veya kadına zinâ lafı atmak büyük günahtır ![]() MUHSÎ (El-Muhsî): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Muhsî ism-i şerîfini söyliyen kimse, Allahü teâlânın izniyle başkalarını cezbeder, itâati altına alır ![]() MUHSİN: İyilik ve ihsân eden ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: (O takvâ sâhipleri ki); bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yenenler, insanların kusurlarını bağışlayanlardır ![]() ![]() Sana nasîhat şudur ki, dört huy ile huylan böylece muhsinler zümresinden (kısmından) olursun ![]() 1) Genişlikte (zenginlikte) zekât, darlıkta sadaka ver ![]() 2) Gazâb (öfke) zamânında gazâbını ve hırsını yen ![]() 3) Başkasının aybını görünce, onu açmayıp, kapatmaya çalış ![]() 4) Hizmetçiye, ehline (hanımına) evlâd ve akrabâya ihsân ederek onları hoş tut ![]() MUHTÂC: İhtiyâc sâhibi ![]() ![]() Her kim ihtiyâcından fazla bir suyu, muhtac olanlardan esirgerse, kıyâmet gününde Allahü teâlânın kerem ve ihsânına kavuşamaz ![]() Ey falan! Dünyâdaki nasîbin ne ise ve nerede olursa gelip seni bulacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() MUHTÂR: Serbest ![]() ![]() Kullar istekli hareketlerini yapıp yapmamakta muhtardırlar ![]() ![]() Allahü teâlâ adle yâni adâlet yapmağa mecbûr değildir ![]() ![]() ![]() Muhtâr Kavl: Bir mes'elede, bir mezhebin âlimlerinin çoğu tarafından mezhebin içinde mevcûd ictihâdlardan (büyük âlimlerin kitâb ve sünnetten çıkardıkları hükümlerden) seçilen ve bu seçime göre üstün tutulan ve fetvâya esâs alınan kavl, söz ![]() Kitaba ve sünnete yâni Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygun îtikâd (îmân etmek) lâzım olduğu gibi, müctehidlerin (büyük din âlimlerinin) kitâb ve sünnetten çıkardıkları hükümlere uygun işleri yapmak da lâzımdır ![]() ![]() ![]() MUHTÂRİYYE: Şia fırkasının kollarından biri ![]() ![]() ![]() ![]() Muhtâriyye fırkası, İmâm-ı Zeynelâbidîn'e inanmadı ![]() ![]() MUHTEKİR: İnsan ve hayvan yiyecek maddelerini piyasadan toplayıp pahalanınca satan kimse ![]() ![]() ![]() Muhtekir ne fenâ bir kuldur ![]() ![]() Muhtekir mel'ûndur ![]() Hazret-i Ali radıyallahü anh, bir muhtekirin sakladığı malların hepsini yaktırdı ![]() MUHTESİB: Eskiden İslâm devletlerinde iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan, engel olan ve cemiyette güzel ahlâk ve fazîletlerin korunmasına ve dînî hükümlerin uygulanmasına, çarşı ve pazarların düzenine bakmakla vazîfeli, ilim, fazîlet ve kuvvet sâhibi kimse ![]() ![]() Hisbet; iyilikler yapılmaz olduğunda iyiliklerin yapılmasını emretmek, kötülükler yapılır olduğunda yapılmasını önlemek, nehyetmektir ![]() ![]() ![]() Hadîs-i şerîfte; "Günâh işleyeni gören, eli ile mâni olsun ![]() ![]() ![]() MUHYÎ (El-Muhyî): Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden ![]() ![]() El-Muhyî ismi şerîfini söyleyen kimsenin korktuğu kimselerle arasında ülfet meydana gelir ![]() MU'ÎD (El-Muîd): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() MU'ÎN (El-Muîn): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() Âişe'den (r ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ sıhhat ve âfiyet versin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MU'ÎZZ (El-Muizz): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() El-Muizz ismi şerîfini akşam namazından sonra veya cumâ gecesi kırk defâ söyliyen, başkalarına heybetli görünür ![]() MUKÂBELE: Ramazân-ı şerîf ayında câmide her gün Kur'ân-ı kerîmden bir cüz (yirmi sayfa) olacak şekilde cemâatin huzûrunda Kur'ân-ı kerîm okumak ![]() Ramazan ayında mukâbele sûretiyle Kur'ân-ı kerîm okumak, orucun sünnetlerindendir ![]() MUKADDERÂT: Allahü teâlânın olacak şeyleri ezelde (sonsuz öncelerde) bilip takdîr ettiği şeyler, kader, alın yazısı (Bkz ![]() Kul yetmiş sene Cennetliğin ameli gibi amel eder ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlihlerden birisi yere yıkılmış bir sarhoşun yanından geçerken kendi hâlini düşünerek böbürlendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUKADDES: Mübârek, kutsal ![]() ![]() Ey ihlâsla Allahü teâlânın yolunda bulunmak arzûsunda olan sâdık talebe! Zâhir ve bâtınını (dışını ve içini) temizle ![]() ![]() Mukaddes dînimizi, şanlı ve şerefli ecdâdımızın mübârek elleri ile yazdıkları hâlis ve afif (temiz) kitaplarından okuyup öğrenmelidir ![]() ![]() Mukaddes Âlem: Görülemeyen ve hissedilemeyen mânâ âlemi ![]() Müslümanın birinci vazifesi îtikâdı düzeltmektir ![]() ![]() ![]() ![]() Mukaddes Kitablar: Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla peygamberlerine gönderdiği kitâblar (Bkz ![]() ![]() Allahü teâlâ tarafından nesh edilmiş (hükmü kaldırılmış) ve kullar tarafından değiştirilmiş mukaddes kitablara hakâret etmek, alay etmek ve bunları okumak, dinlemek câiz değildir ![]() MUKADDESÂT: Ta'zîm ve hürmet edilmesi lâzım olan şeyler, kıymetler ![]() Îmânıma ve mukaddesâtıma saldıranları görünce söğüt yaprağı gibi titriyorum ![]() MUKADDİM (El-Mukaddim): Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden: Mahlûklardan (yaratılmışlardan) bâzısını bâzısından önce var ve yok eden; dilediğini kendine yakınlaştıran, dilediğini uzaklaştıran, kendisine yakın kıldığı meleklerini, peygamberlerini aleyhimüsselâm ve âlimlerin i üstün kılan ![]() Muhârebe ânında bir kimse el-Mukaddim ism-i şerîfini söylediğinde kuvvet ve zafer bulur ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#51 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMUKALLİD: 1 ![]() ![]() Mukallid olanların, müctehidin (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran âlimlerin) sözüne göre hareket etmesi vâcibdir, gereklidir ![]() Bir mukallid ne kadar âlim olursa olsun, önce gelmiş müctehidlerin bildirdiklerinin dışında ayrı bir ictihadda bulunamaz, yâni hüküm veremez ![]() Mukallidler için delîl, sened; fıkıh âlimlerinin yâni müctehidlerin sözleridir ![]() 2 ![]() ![]() Mukallidin îmânı sahîhtir (doğrudur) ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Mukallid olan fıkıh âlimleri, mezheb imâmlarını taklid eder ![]() ![]() ![]() ![]() MUKARREB: Yakınlaştırılmış ![]() 1 ![]() ![]() Îmânları ileride olanlar, Allahü teâlâya yaklaşmakta ileride olanlardır ![]() ![]() Üç çeşit fakir vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Ebrârın iyilik olarak yaptıkları, mukarrebler yanında günâh olur ![]() Mukarrebler, Allahü teâlâ için olmayan her şeyden, yemekten, içmekten, yatmaktan, söylemekten sakınırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Mukarreb Melek: Allahü teâlânın huzûrunda bulunan melekler ![]() Allahü teâlâ ile öyle vakitlerim oluyor ki, o zamanlarda, aramıza hiçbir mukarreb melek ve peygamber giremez ![]() Muhammed aleyhisselâma verilmiş olan din, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUKÂVELE: Sözleşme, yazılı sözleşme ![]() Kirâcı, kirâ ile tuttuğu yerin ücretini ödemezse, mal sâhibi mukâveleyi fesh edebilir (bozabilir) ![]() Mal sâhibi daha fazla kirâ veren birini bulunca mukâveleyi bozamaz ![]() MUKÂYADA SATIŞI: Altın ve gümüşten başka, ayn (belli) olan bir malı yine ayn olan mal karşılığında satmak ![]() İki kile buğdayı, yüz yumurta karşılığında satmak mukâyada satışıdır ![]() ![]() Mukâyada satışında, satın alınan mala bedel olarak verilecek belli malı aynen vermek lâzımdır ![]() ![]() MUKAYYED: Kayıtlanmış, bağlanmış; mutlak olmayan, bir sıfat, hâl, gâye veya şarta bağlı olan lafız (söz) ![]() Nisâ sûresinin doksan ikinci âyet-i kerîmesinde bir mü'mini hatâ ile öldürenin, keffâret (cezâ) olarak mü'min bir köle âzâd etmesi, buna gücü yetmezse, iki ay aralıksız oruç tutması lâzım geldiği bildirilmiştir ![]() ![]() ![]() Mâide sûresinin seksen dokuzuncu âyet-i kerîmesinde yemin keffâreti için bir köle âzâd etmek, yâhut on fakiri doyurmak, yâhut onları giydirmek olduğu, bu üçünden birini yapamayanın üç gün ardarda oruç tutması îcâbettiği bildirilmiş, böylece; "Üç gün oruç tutma" işi ondan önceki üç şeyden birine gücü yetmeme şartı ile mukayyeddir ![]() Mukayyed Müctehid: Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dînî delillerden (kaynaklardan) yeni hüküm çıkaran İslâm âlimi ![]() ![]() ![]() Mukayyed Su: Cinsi ve sıfatı birlikte söylenen ve herhangi bir şeyle kayıtlanmış sular ![]() ![]() Mukayyed sular iki türlü olup, biri kavun, karpuz suları gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suyun ismi değişmediği zaman, su koyu olursa, akıcılığı kalmazsa, mukayyed su olur ![]() ![]() ![]() MUKÎM: Doğduğu veya evlendiği veya hep kalmak niyyeti ile yerleştiği yerde oturan veya 104 km ve daha uzak bir yerde giriş çıkış günlerinden başka on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet eden kimse ![]() ![]() Seferî olan kimsenin dört rek'at olan farz namazları iki rek'at kılması Hanefî'de vâcib, Mâlikî'de sünnet-i müekkede, Şâfiî'de efdâl (iyi)dir ![]() ![]() MUKÎT (El-Mukît): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() MUKSİT (El-Muksit): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() El-Muksit ismi şerîfine devâm eden, ibâdette vesveseden kurtulur ![]() MUKTEDÎ: İktidâ eden, uyan; namazda, iftitâh (başlama) tekbîrine yetişemeyen ![]() İmâma uyanlar dört çeşittir ![]() ![]() Namazda; imâm olsun, muktedî olsun ve yalnız olsun, sübhâneke okumak, sünnettir ![]() MUKTEDİR (El-Muktedir): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâ, her şeye muktedirdir ![]() Allahü teâlâ kıyâmeti şimdi koparmaya, muktedirdir ![]() ![]() MULTEKİT: Bir çocuğu atılmış olduğu yerden alıp kaldıran ![]() ![]() MURÂBAHA: Satın alınan bir malı, alış fiyatını söyleyerek ve üzerine kâr koyarak başkasına rızâsı ile satmak ![]() Murâbaha satışında eklenecek kârın belli olması şarttır ![]() MURÂD: 1 ![]() ![]() Sizden biriniz sefere çıkmak murâd ettiğinde kardeşlerine (vedâ edip) selâm versin ![]() ![]() Allah, bir kula zilleti murâd ettiğinde, ona malını, binâda, suda ve çamurda harcatır ![]() İlim öğrenmeli ve faydalı işler yapmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Murâd olunanların başı ve sevilenlerin önderi Muhammed aleyhisselâmdır ![]() Tasavvuf yolunda bulunanlar ya mürîd olurlar, ya murâd olurlar ![]() ![]() ![]() Murâd olanlar sevilirler, dâvetlidirler, çekilirler ve yükseltilirler ![]() ![]() ![]() Murâd-ı İlâhî: Allahü teâlânın murâdı; irâde buyurduğu, emrettiği ![]() Bütün insanlara önce lâzım olan şey, Ehl-i sünnet (Resûlullah ve Eshâbının yolunda olan) âlimlerinin kitablarında bildirdikleri gibi bir îmân ve îtikâd edinmektir ![]() ![]() ![]() MURÂKABE: 1 ![]() ![]() Ölmek üzere olanı üç şeyde murâkabe edin: Alnı terlediği, gözleri yaşardığı ve dudakları kuruduğu vakit ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Murâkabenin başlangıcı, Allahü teâlânın insanlara olan yakınlığını kalbin bilmesidir ![]() İbn-i Mübârek hazretleri adamın birisine "Allah'ı murâkabe et!" dedi ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Nefsin her an gözetilmesi, kontrol edilmesi lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MURDÂR: Kendiliğinden ölmüş veya kasten besmelesiz kesilmiş olan hayvan, leş ve domuz eti gibi kendileri kat'î yâni kesin ve açık delîl ile haram olan şey (Bkz ![]() ![]() Haram olduğu açıkça bildirilmiş bir şeye helâl diyen kâfir olur ![]() ![]() Hanefî mezhebinde, bile bile Besmelesiz kesilen hayvan murdâr olur ![]() ![]() MÛRİS: Mîrâs bırakan ![]() Verâsetin olabilmesi için mûrisin vefâtı, mûrisin vefâtı zamânında vârisin hayatta olması, verâset sebebinin bilinmesi şarttır ![]() Mûrisi öldüren ona vâris olamaz ![]() MÛSÂ ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Vaktâ ki Mûsâ (aleyhisselâm) onlara Rab olduğumuza delâlet eden alâmetler, açık mûcizeler ile geldi ![]() ![]() ![]() ![]() Bir gün Mûsâ aleyhisselâm yolda giderken Allahü teâlâ kendisine nidâ edip; "Ey Mûsâ! Ben kendisinden başka ilâh olmayan Rabbin Allah'ım" buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mûsâ bin İmrân (aleyhisselâm) ; "Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir?" dedikte; gücü yettiği zaman affeden (müslüman kimse) dir buyruldu ![]() Yûsuf aleyhisselâmdan sonra Mısır'da yerleşen ve çoğalan İsrâiloğulları, Mısır'ın yerli halkı olan Kıbtîlerden ve bunların hükümdârları olan Fir'avnlardan zulüm ve hakâret gördüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUSALLÂ: Namaz kılınan yer ![]() ![]() Eğer imâm, insanlar ile berâber bayram namazını musallâda kılsa, her ne kadar safların arasında açık veya genişçe yer olsa da, hepsinin namazları câiz olur denilmiştir ![]() ![]() Pâdişâh olsan da derler "er kişi niyyetine" ![]() Musallâ Taşı: Namazının kılınması için, cenâzelerin üzerine konduğu taş ![]() Cenâze musallâ taşına konduğunda, imâm efendi; sultan da olsa, bey de olsa, paşa da olsa er kişi niyetine diye namaz kıldırır ![]() ![]() MUSALLÎ: Namaz kılan, beş vakit namazına devâm eden ![]() Musallînin yukarısında veya karşısında veya sağ ve sol ve arka tarafları hizâsında hayvan, insan resmi bulunması, üstünde veya elbisesinde insan veya hayvan resmi bulundurması mekruhtur ![]() Musallîye bir kimse selâm verdikte musallînin eliyle veya başıyla selâma cevap vermesi mekruhtur ![]() Musallî mü'min vefâtında güleryüzlü, nûrlu ve parlak yüzlü olur ![]() MUSAVVİR (El-Musavvir): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: O Allahü teâlâ hâlıktır (varlıkları yaratandır) , bârîdir (var edendir) , musavvirdir ![]() ![]() ![]() ![]() MÛSEVÎ: Mûsâ aleyhisselâmın bildirdiği hak dîne inanan ve bu dîne tâbi olan kimse ![]() ![]() Allahü teâlâ, Mûsevîlik dînini İsrâiloğullarına ve Mısır'ın yerli halkı olan kıbtîlere gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÛSEVÎLİK: Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâm vâsıtasıyla İsrâiloğullarına gönderdiği din ![]() ![]() ![]() ![]() Mûsâ ve Hârûn aleyhimesselâmdan sonra gelen Dâvûd, Süleymân, Zekeriyyâ ve Yahyâ aleyhimüsselâm da yine İsrâiloğullarına peygamber olarak gönderildiler ve insanları Mûsevîlik dînine dâvet ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma kadar gelen üç büyük din yâni Mûsevîlik, Îsevîlik ve İslâm dinleri, hep Allahü teâlânın bir olduğunu ve Allahü teâlânın peygamberlerinin bizim gibi bir insan olduğunu bildirmiştir ![]() MUSHAF: Kur'ân-ı kerîmin tamâmının yazılı olduğu kitap ![]() ![]() Ümmetimin yaptığı ibâdetlerin en kıymetlisi Kur'ân-ı kerîmi mushafa bakarak okumaktır ![]() Üç şey var ki, onlar dünyâda bir yabancı gibidir ![]() ![]() Muhammed aleyhisselâm, âhireti teşrîf ettiği sene, halîfe hazret-i Ebû Bekr ezber bilenleri toplayıp ve yazılı olanları getirtip bir hey'ete bütün Kur'ân-ı kerîmi kâğıd üzerine yazdırdı ![]() ![]() ![]() Mushafı hiç okumayıp, hayır ve bereket için evde saklamak câizdir ![]() Mushaf yazmak ve hediyye etmek çok sevâbdır ![]() MUSÎBET: Âfet, belâ, sıkıntı ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Ey insan! Sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın ihsânı olarak, nîmeti olarak gelmektedir ![]() ![]() ![]() Size gelen belâlar, musîbetler, kabahatlerinizin, günâhlarınızın cezâsıdır ![]() ![]() Kullarımdan herhangi birine; bedeninde, malında veya evlâdında bir musîbet verdiğim zaman bu musîbeti sabr-ı cemîl (güzelce sabrederek) karşılarsa, kıyâmet günü onun için mîzân kurmak ve defter açmaktan (hesaptan) hayâ ederim ![]() Bir kimseye musîbet erişince; "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn" desin ![]() ![]() Mü'minin ahlâkı; zenginlikte iktisad, genişlikte şükür, belâ ve musîbet zamânında sabırdır ![]() ![]() Musîbet birdir ![]() ![]() ![]() ![]() Musîbete feryâd eden, Allahü teâlâya karşı gelmiş olur ![]() ![]() Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır ![]() MUSKA: Şifâ âyet ve duâlarının yazılı olduğu, dürülüp bağlanmış rukye ![]() ![]() MUSTAFA: Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek isimlerinden biri ![]() ![]() (Yûnus Emre) Ümmetim dedi sana çün Mustafâ, Ver salevât sen de âna bul safâ ![]() (Süleymân Çelebi) MUTAFFİFÎN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin seksen üçüncü sûresi ![]() Mutaffifîn sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, Mutaffifîn sûresinde meâlen buyurdu ki: Verirken noksan, alırken fazla ölçenlere acı azâblar yapacağım ![]() Kim Mutaffifîn sûresini okursa, kıyâmet günü, sonunda misk kokusu bırakan mühürlenmiş saf bir içecekten Allahü teâlâ ona içirir ![]() MUTAHHAR: Temiz, temizlenmiş mânâsına Muhammed aleyhisselâmın ismi ![]() Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm altıncı kat semâda Mutahhar ismi ile anılır ![]() MUTAHHİR: Temizleyici, temizleyen ![]() Abdestte ve gusülde kullanılmış (Mâ-i müsta'mel denilen) su; Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde yalnız tâhir (temiz)dir ![]() ![]() ![]() MU'TEKİF: İ'tikâf eden ![]() ![]() ![]() Mu'tekif, kalbini dünyâ düşüncesinden ayırıp kendini Allahü teâlâya teslim ederek hak dergâhına sığınmış ve şeytanın ve nefsin mekrinden (aldatmasından) Allahü teâlânın himâyesine girmiş ve lisân-ı hâl (hâl dili) ile "Rabbim beni mağfiret etmedikçe b u kapıdan ayrılmam" demiş olur ![]() Mu'tekif, ibâdet yerinden ancak ihtiyâç için çıkar ![]() ![]() MU'TEMED: 1 ![]() ![]() Hudeybiye günü, Tebük ve Buvat gazâlarında ve daha pekçok yerde, susuzluk baş gösterince, Peygamber efendimizin mübârek parmaklarından fışkıran sudan Eshâb-ı kirâm içip susuzluklarını gidermişlerdir ![]() ![]() Müslüman, mu'temed insandır ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() MU'TEMİR: Ömre yapan ![]() ![]() Mu'temir, mîkât denilen yerde ihrâm giyerken; "Yâ Rabbî! Ben ömre yapmak istiyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MU'TEZİLE (Mûtezile): Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve aklı, nakilden yâni dînî delillerden önde tutan bozuk fırka ![]() ![]() ![]() Mûtezile fırkası, aklın güzel veya çirkin demesini esas tutuyor ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyye fırkasının ikinci kısmı olan Cehmiyye ile Mûtezile fırkası mîrâc yoktur, mîrâc rüyâdır dedi ![]() ![]() Eski felsefecilerden bir kısmı, mû'tezile fırkasının çoğu ve zındıklar; cin ve şeytanlara inanmadı ![]() ![]() ![]() Mûtezile fırkasında olanlar insan dilediği işi kendi yaratır dediler ![]() ![]() MU'TÎ (El-Mu'tî): Veren, ihsân eden mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() MUTLAK: Kayıtsız, şartsız ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mutlak Adâlet: Bir şeyi yerli yerine koymak ![]() ![]() ![]() Âlemleri yaratan Allahü teâlâ hâkimler hâkimi, her şeyin asıl sâhibi ve tek hâlıkı (yaratıcısı)dır ![]() ![]() ![]() Mutlak Fenâ: Allahü teâlâdan başka her şeyin kalbden çıkıp, isimlerinin bile unutulması ![]() ![]() Mutlak fenâ hâsıl olmadıkça, Hakk'ın şühûdü (yâni Allahü teâlânın kalbe tecellîsi) mümkün değildir ![]() Sonsuz kavuşmak ve devamlı huzur ancak mutlak fenâdan sonra Bekâ-billah ile şereflenen kimseye nasîb olur ![]() Allahü teâlâdan başka şeylere köle olmaktan büsbütün kurtulabilmek için, mutlak fenâya kavuşmak lâzımdır ![]() Mutlak Müctehîd: Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan hükümleri ve mes'eleleri, açık olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim ![]() ![]() ![]() Fıkıh âlimleri yedi tabaka, yedi derecedir ![]() ![]() ![]() ![]() Mutlak Nezr: Şarta bağlı olmayan adak ![]() ![]() Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek mutlak nezr olup, bunu söylerken kasd (niyyet) etmese de, söz arasında dilinden çıksa bile, yapması vâcibtir ![]() ![]() ![]() Mutlak Su: Yaratıldıkları hâl (durum) üzere bulunan sular ![]() ![]() Yağmur, kar, deniz, göl, kuyu ve ırmak suları mutlak sular olup, hem temiz hem de temizleyicidir ![]() ![]() Mutlak Vilâyet: Evliyâlık ![]() Vilâyet, husûsî veya umûmî olur ![]() ![]() ![]() ![]() Mutlak Zuhûr: Bir kayda bağlı olmayan zuhûr, akis ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#52 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMUTMAİNNE: 1 ![]() ![]() Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Biliniz ki kalbler ancak Allah'ın zikri ile mutmainne olur ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey mutmainne nefs (Allahü teâlânın nîmetine şükür ve ibâdet mihnetine sabır eylemen sebebiyle) sen Rabbinin verdiği nîmetten râzı ve Rabbin de senden râzı olarak Rabbine dön ![]() ![]() Bir insan, işlerini yaparken, İslâm dînine uyarsa, nefsi, emmârelikten (nefsinin kötülüğü emretmesinden) kurtulup mutmainne olur ![]() ![]() Kalbin temiz ve nefsin mutmainne olduğunun alâmeti, bedenin İslâmiyet'e seve seve uymasıdır ![]() Evliyâlık derecelerinin sonu, kulluk makâmıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nefs mutmainne olunca serkeşliği bırakır ve azgınlığı kalmaz ![]() MUVÂCEHE-İ SEÂDET: Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i Seâdetin (odanın) kıble tarafında ziyâret sırasında önünde durulan duvar ![]() Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabrini ziyâret etmek isteyen kimse, Bâb-ı Selâm (Selâm kapısı) veya Bâb-ı Cibrîl'den (Cibrîl kapısı) Peygamber efendimizin mescidine girip minber-i şerîf yanında iki rek'at tehıyyet-ül-mescîd (câmiye girince kılınması sünnet olan) namazı, sonra iki rek'at da şükür namazı kılar ve duâ eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MUVAHHİD: 1 ![]() ![]() Bir kimse, başkaları görmek için ibâdet eder veya Allahü teâlâ için eder ammâ başkasının görmesi de hoşuna giderse veya ibâdetinde başkasından bir karşılık, meselâ bir âferin sözü beklerse, o kimse şirkten kurtulmuş ve hâlis muvahhid olmaz ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Muvahhidlerin gönlüne Allah'tan başka bir şey gelmez ![]() ![]() ![]() ![]() MUVAKKAT: Geçici belli bir vakte bağlı ![]() Yedi kadın vardır ki, bunlarla muvakkat olarak evlenilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muvakkat Nikâh: Geçici nikâh ![]() ![]() ![]() Hacca götürecek erkeği olmayan bir kadının, hacca gidebilmek için, hacca gitmekte olan bir erkek ile evlenmesi ve hacdan gelince boşanması, muvakkat nikâh olduğu için haramdır ![]() Muvakkat nikâh, dört mezhebde de haramdır ![]() MUVATTÂ: İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretlerinin, derlediği (topladığı) hadîs kitâbı ![]() Kütüb-i sitte denilen, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından biri de Muvattâ'dır ![]() ![]() MUZTAR: Sıkışık, zor durumda olan, çâresiz ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâ, size ölüyü (Murdar hayvanı) , kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için kesileni, kesin olarak haram kıldı ![]() ![]() ![]() Muztar olana, piyasadaki en yüksek değerinden gaben-i fâhiş ile yüksek fiyata satmak fâsiddir ![]() MÜBÂDELE: Bir şeyi diğer bir şeyle değişmek, değiştirmek, satış ![]() Satış, malı mala rızâ ile mübâdele etmektir ![]() MÜBÂHELE: Lânetleşme ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimize Necrân'dan bir hıristiyan hey'eti gelmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜBÂREK: Bereketli, feyizli, hayırlı, fâidesi bol ![]() Yanımdan ayrılma yâ Ebâ Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübârek yüzünü görmekle hafifliyor ![]() ![]() İbrâhim aleyhisselâm Mekke'ye geldi de; "İsmâil nerededir?" diye sordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalbin huzur ve sükûnuna yardım eden her şey mübârektir ![]() Kur'ân-ı kerîmin her harfi mübârektir ![]() Mübârek beldelere gittiğinde kalbin uyanık olsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mübârek Geceler: İslâm dîninin kıymet verdiği geceler ![]() ![]() ![]() Mübârek gecelere saygı göstermelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Mübârek geceleri ihyâ etmeli, yâni kazâ namazları kılmalı, Kur'ân-ı kerîm okumalı; duâ, tövbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülere de göndermelidir ![]() MÜBÂŞERET-İ FÂHİŞE: Kadın ile erkeğin, çıplak olarak çirkin yerlerini birbiriyle sürtünmesi ![]() Mübâşeret-i fâhişe, erkeğin de kadının da abdestini bozar ![]() MÜBDÎ (El-Mübdî): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) ![]() ![]() MÜBECCEL: Yüceltilmiş, muhterem, azîz, büyük saygı gösterilen ![]() ![]() Mevlid gecesi ve günü mübecceldir, mukaddestir, mükerremdir ![]() ![]() MÜBELLİĞ: 1 ![]() ![]() Dinleri, emirleri ve yasakları koyan Allahü teâlâdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mübelliğ olan kimsenin, aynı namazı kılması lâzımdır ![]() ![]() Cemâatin yalnız imâmın sesine değil, aynı namazı kılan mübelliğin sesine uyması da câizdir ![]() ![]() MÜBEŞŞİR: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şüphesiz biz seni şâhid, mübeşşir ve nezîr (azâb ile korkutucu) olarak gönderdik ![]() MÜBTEDİ': Bid'at sâhibi ![]() ![]() ![]() Mübtedi' ve ehl-i hevâ (isteklerinin esîri), İslâmiyet'e değil, nefslerine uyarlar ![]() ![]() ![]() Mi'râcda Resûlullah'ın Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldüğüne inanmayan îmânsız olur ![]() ![]() Mübtedi'nin cenâzesinde bulunan kimse, dönünceye kadar hep Allahü teâlânın gadabındadır ![]() Her mübtedi' ve sapık, kendi îtikâdını Kitab ve sünnete uygun bilir ve kendi kısa ve eksik anlayışı miktârınca Kitab ve sünnetten, uygunsuz mânâlar çıkarır ![]() MÜBTEDÎ: Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan ![]() Büyüklerden biri buyurdu ki: Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin sevdiklerinden birkaçına yazmış olduğu mektûblardan ve risâlelerden meydana gelen Fıkarât kitabı, başlangıçta olan mârifetleri mübtedîlere anlatmak için yazılmıştır ![]() ![]() MÜCÂDELE: Karşısındakinin câhilliğini veya haksızlığını ortaya koymak ve kendisinin akıl, fazîlet ve şeref bakımından üstün olduğunu isbât etmek için iki kişinin bir şey üzerinde tartışması ![]() Haksız olduğu hâlde mücâdeleden vazgeçen kimseye Allahü teâlâ Cennet'in kenâr yerinde bir ev inşâ ettirir ![]() ![]() Mücâdeleyi terkedin; zîrâ onun kârı azdır ![]() ![]() Kardeşinle mücâdele etme, onunla alay etme, ona verdiğin sözden dönme! (Hadîs-i şerîf-Tirmizî) Âdî (aşağı) kimselerle mücâdele etme; seni üzerler ![]() ![]() Dostlar arasında kin ateşini en kuvvetli tutuşturan; münâkaşa ve mücâdeledir ![]() Mücâdele Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin elli sekizinci sûresi ![]() Mücâdele sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, Mücâdele sûresinde meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâya ve kıyâmet gününe îmân edenler, Allahü teâlânın düşmanlarını sevmezler ![]() ![]() ![]() Kim Mücâdele sûresini okursa, kıyâmet günü Allahü teâlânın râzı olduğu kimselerden yazılır ![]() MÜCÂHEDE: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ![]() ![]() Gerçek mü'minler; Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân edip, sonra şüphe etmeyerek, Allah uğrunda mal ve canlarıyla mücâhede edenlerdir ![]() ![]() Çoluk-çocuğunun geçimini helâlinden te'mine çalışan, Allahü teâlânın yolunda mücâhede eden gibidir ![]() Resûl-i ekreme insanların en efdâli kimdir diye sorulunca; "Canı ve malı ile Allah yolunda mücâhede eden mü'mindir" buyurdular ![]() 2 ![]() ![]() Bir kimse bin sene ibâdet etse ve sıkıntılı riyâzetler çekse (nefsin istediklerini yapmama) ve sıkı mücâhede yapsa, eğer bir peygambere (aleyhisselâm) uymamış ise, bütün bu çalışmalarının bir arpa kadar kıymeti olmaz ![]() ![]() ![]() Açlık ve nefisle mücâhede, hârika ve kerâmeti (olağanüstü şeyleri) arttırır ![]() ![]() ![]() İbâdet yapmaktan maksad; hem mücâhede yaparak, nefsi terbiye etmek, hem de kalbe ferahlık getirmek, kalbi Allahü teâlaya bağlamak içindir ![]() Hevâ (nefsin arzu ve istekleri) ancak mücâhede ile azalıp yok olur ![]() MÜCÂHİD: Allah yolunda din düşmanları ile çarpışan, cihâd eden ![]() Benim yolumda mücâhid kimse, benim uhdemdedir (zimmetimdedir) ![]() ![]() ![]() Fîsebîlillah (Allah yolunda) mücâhid olanlar en ufak bir zorlama ile bir senelik oruç bedeli ve bir senelik gece ibâdeti hak ederler ![]() Allah yolundaki bir mücâhidin hâli, gündüz oruç tutup gece ibâdet eden bir kimseye benzer ![]() ![]() Mücâhidlere ezâ vermekten Allah'tan korkun ![]() ![]() ![]() İnsanların peygamberlik derecesine en yakın olanı âlim ve mücâhidlerdir ![]() ![]() ![]() Hiç kimseyi gıybet etmemeli, çekiştirmemeli, gıybet yapana mâni olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜCÂVİR: Komşu ![]() ![]() MÜCEDDÎD: Yenileyici, kuvvetlendirici ![]() ![]() Her yüz senede bir müceddîd zâhir olur (ortaya çıkar) ![]() ![]() Bu ümmet, ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin Peygamberi, peygamberlerin sonuncusu olduğu için, bunların âlimlerine, İsrâiloğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rüyâda Resûlullah efendimizi gördüm ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#53 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMüceddîd-i Elf-i Sânî: Hicrî ikinci bin yılının yenileyicisi mânâsına İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin lakabı ![]() İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ilk defâ, Müceddîd-i elf-i sânî ismini veren, zamânının en büyük âlimlerinden Abdülhakîm-i Siyalkûtî'dir ![]() Sultanlar içinde Ömer bin Abdülazîz, din bilgilerinde İmâm-ı Şâfiî, tasavvufta (bir müslümanın İslâm ahlâkı ile ahlâklanması için lâzım olan bilgileri ve yolları öğreten ilimde) Ma'rûf-i Kerhî, esrâr (sırlar, gizli) bilgilerinde İmâm-ı Muhammed Gazâl î, feyz vermekte ve kerâmetler göstermekte Abdülkâdir-i Geylânî, hadîs ilminde Celâlüddîn-i Süyûtî, tarîkat, hakîkat ve akâid yâni îmânla ilgili bilgilerin inceliklerini açıklamakta ve kalblere akıtmakta İmâm-ı Ahmed Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî, müceddîd idiler ![]() ![]() İmâm-ı Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî, derin âlim, büyük velî idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî hazretlerinin buyurduğu kıymetli sözlerden bâzıları şunlardır: İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır ![]() Ölmek, felâket değildir ![]() ![]() Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak, ahmaklıktır ![]() (M ![]() MÜCEDDİDİYYE: Evliyânın büyüklerinden müslümanların gözbebeği İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Müceddidiyye büyükleri buyurdular ki: "Allahü teâlânın ahlâkı ile huylanmağa, Hakk-ul-yakîn denir ![]() ![]() MÜCESSİME: Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri, zâhir (görünen)mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının bulunduğunu, dolayısıyla madde ve cisim olduğunu iddiâ ederek doğru yoldan ayrılan bozuk fırka ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâya madde diyen mücessime adındaki kâfirler burada çok yanıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mücessime ve müşebbihe fırkaları; Allahü teâlâ cisim gibidir; Arş üzerinde oturur, iner yürür şeklinde inandıkları için îmânsız olmaktadırlar ![]() MÜCÎB (El-Mücîb): Kullarının duâlarını kabûl eden mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından ![]() Dert ve belâlar gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır ![]() ![]() ![]() MÜCMEL: Bir açıklayıcı tarafından, açıklanmadıkça mânâsı anlaşılmayan kapalı lafız (söz) ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: İnsan, hırslı ve sabrı az yaratıldı ![]() ![]() ![]() Ahkâm (hükümlerle ilgili) âyetlerinin ekserisi, mücmeldir ![]() ![]() ![]() Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmdan (radıyallahü anhüm) gelen haberlere ve âlimlerin tefsîrlerine ve tefsîr ilminin usûlüne bakmadan ve Kureyş lügatını bilmeden ve hakîkat (sözün hakîki, asıl mânâsı) ile mecâzî (hakîki ol mayan mânâsını) düşünmeden, mücmel, mufassal (geniş mânâsını), umûmî ve husûsî olanları birbirinden ayırmadan ve âyet-i kerîmelerin indirilme sebebleri gibi daha pekçok şeyi araştırmadan verilen mânâyı, Allahü teâlânın murâdı, kasdettiği mânâ diye sö ylemek doğru değildir ![]() MÜCRİM: Kâfir ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: (Ey nîmetleri inkâr eden kâfirler!) Az bir zaman (ölünceye kadar) dünyâda, hayvanlar gibi yiyin, için, zevk edinin ![]() ![]() Kıyâmet günü, yâni insanlar dirilip bir araya geldikleri gün, Allahü teâlânın emriyle, Resûlullah efendimiz, Kur'ân-ı kerîmi gâyet güzel ve tatlı bir şekilde okur, mü'minlerin (Allah'a ve Resûlullah efendimize inanıp îmân edenlerin) yüzleri güler ve sevinirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sırât yâni Cehennem'in üzerine kurulacak köprüden geçemeyip düşen mücrimler, Cehennem hazenesine yâni azâb meleklerine teslim olunurlar ![]() ![]() MÜCTEBÂ: Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek sıfatlarından ![]() ![]() (M ![]() MÜCTEHİD: İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi ![]() ![]() ![]() Yanılan müctehide bir sevâb, doğruyu bulana iki veya on sevâb vardır ![]() ![]() ![]() İctihâd makâmına varan âlimlerin kendi ictihâdlarına (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları hükümlere) göre hareket etmeleri lâzımdır ![]() ![]() ![]() Müctehid Fil-Mes'ele: Mezheb reîsinin (imâmının) bildirmediği mes'eleler için mezhebin usûl ve kâidelerine göre hüküm çıkaran İslâm âlimi ![]() Müctehid fil-mes'elenin, çıkan mes'elelere âit çıkardığı hükümlerin, mezheb reisinin koyduğu esaslara uygun olması şarttır ![]() ![]() Müctehid Fil-Mezheb: Mezhebde müctehid; mezheb reisinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dört delîlden (Kitâb, yâni Kur'ân-ı kerîm, sünnet, icmâ', kıyâs, (Bkz ![]() ![]() ![]() Ebû Yûsuf, İmâm-ı Muhammed Şeybânî ve İmâm-ı a'zâm'ın bunların derecesindeki diğer talebeleri, müctehid fil-mezhebdir ![]() ![]() ![]() Müctehid fil-mezheb olan İmâm-ı Muhammed Şeybânî, din bilgilerinde bin kadar kitâb yazmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehîd fil-mezheb olan âlim, kendi mezheb imâmına uymaz ![]() ![]() ![]() ![]() Müftî, mutlak müctehid değilse (Bkz ![]() ![]() ![]() Müctehid-i Fiş-Şer': Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkarırken, kendine mahsûs kâide ve usûl koyan mezheb sâhibi müctehid ![]() ![]() ![]() Dört mezhebdeki fukahâ (dînî hükümleri bildiren fıkıh âlimleri), yedi derecedir ![]() ![]() ![]() Müctehid-i Mukayyed: Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, delîllerden yeni hükümler çıkaran İslâm âlimi ![]() ![]() ![]() Müslümanlar, ya müctehid (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden mânâ, hüküm çıkaran İslâm âlimi) olur, yâhut ictihâd derecesine yükselmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehid-i Mutlak: Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ve diğer dînî delillerden (kaynaklardan) istinbât ederken, çıkarırken kendine mahsûs kâide ve usûl koyan müctehid ![]() ![]() Dört mezhebin imâmları, müctehid-i mutlaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Hicretin dört yüz senesi geçtikten sonra müctehid-i mutlak yetişmediği için, bu târihten sonra gelen âlimleri taklîd etmek câiz değildir ![]() ![]() Nisâ sûresinin, elli sekizinci âyetinde meâlen; "Uyuşamadığınız din işlerinde, Kitâba (Kur'ân-ı kerîme) ve Sünnete (Hadîs-i şerîflere) mürâcaat edin" buyrulmaktadır ![]() ![]() Müctehid-i Müntesib: Mezheb reîsinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, edille-i şer'iyyeden (dört ana delîlden) hüküm çıkaran İslâm âlimi ![]() ![]() ![]() Müctehid-i müntesib, delîl aramakta ve hüküm çıkarmakta, mezhebinin imâmını taklîd etmez ![]() ![]() ![]() Müctehid-i Müstekıl: Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden doğrudan hüküm çıkarabilen ve kendine mahsûs kâide ve usûl koyan mezheb sâhibi müctehid ![]() ![]() MÜD: Sekiz yüz yetmiş beş gram ağırlığında bir ağırlık birimi ![]() Ümmetimden herhangi biri Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımın bir müd arpa sadakasına verilen sevâba kavuşamaz ![]() Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm, bir müd su ile abdest alır, bir sa' (4 ![]() ![]() MÜDÂHENE: Aldatmak, iki yüzlülük etmek, hîle ve yağcılık etmek ![]() ![]() Sıkılmadan açıkça harâm işleyen kimseyi gîbet etmek câiz olduğu gibi, şerlerinden korunmak için bunlara müdârâ etmek de câizdir ![]() ![]() Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı, yâhut dîne olan bağlılığının gevşekliği, müdâheneye sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() Muhabbete müdâhene sığmaz ![]() Müdâhene edenlerin kabirden maymun ve hınzır şeklinde kalkacakları hadîs-i şerîfte bildirildi ![]() MÜDÂRÂ: Dîni ve dünyâyı zarardan kurtarmak için, dünyâ menfaatinden vermek veya belâyı dünyâ menfaati ile savmak ![]() Allahü teâlâ bana, farzları yerine getirmeyi emrettiği gibi, insanlara müdârâ etmeyi de emretti ![]() Müdârâ ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır ![]() ![]() Düşmandan âciz duruma düşersen, müdârâ ederek latîfe yolunu tut ![]() ![]() İnsanlar üç kısımdır: Bir kısmı gıdâ gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Sâ'dî-i Şîrâzî) MÜDDESSİR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yetmiş dördüncü sûresi ![]() Müddessir sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Müddessir sûresinde meâlen buyuruyor ki: Ey örtüye bürünen (Muhammed) ! Kalk da bildir! Rabbini tekbîr et! Giydiklerini temiz tut! Kötü şeylerden sakın ![]() ![]() Kim Müddessir sûresini okursa, Allahü teâlâ, Muhammed'i (aleyhisselâm) tasdîk (inanan) ve tekzîb edenlerin (inanmayanların) adedinin on katı sevâb verir ![]() MÜDEBBER: Âzâd olması yâni serbest bırakılıp, hürriyetine kavuşması, efendisinin vefâtına (ölümüne) bağlı kılınan köle ![]() ![]() Şunlara zekât verilmesi câiz değildir: 1)Deliye, 2)Kâfire, 3)Zenginlere, 4)Usûl (Baba-dede) ve furûuna (çocuğuna, çocuğunun çocuklarına), 5)Zevcesine (hanımına), 6)Kölesine, 7)Mukâtebesine, yâni efendisine belirli bir miktâr para vermekle âzâd olacak kölesine, 8)Müdebberine, 9) Kadının kocasına zekât vermesi ihtilâflı olup, esahh olan (en doğrusu) vermemektir ![]() ![]() ![]() ![]() MÜDELLES HADÎS: Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini toplama işinde, baştan yalnız birinci râvisi (rivâyet edeni, nakledeni) bildirilmeyen hadîs ![]() ![]() MÜDERRİS: Medreselerde ders veren öğretim üyesi, profesör ![]() Osmanlılarda müderris tâyininde, vücûd, zihin ve karakter özelliklerine bakılır, sempatik, akıllı, kültürlü, anlayışlı, adâletli, iffetli, cömerd ve gözü-gönlü tok olmasına dikkat edilirdi ![]() ![]() Selâhaddîn Eyyûbî Fâtımî sapıklarını Mısır'dan temizleyince, İmâm-ı Şâfiî'nin türbesinin yanına bir medrese yaptırıp, Mecmeddîn Hubuşânî'yi müderris tâyin eyledi ![]() Kara Çelebi diye tanınan Muhammed bin Hüsâmeddîn Abdullah, müderrisliği müddetince Muhammed aleyhisselâmın yolunu, dîn-i İslâm'ın yüksek hükümlerini talebelere en güzel bir şekilde anlattı ve öğretti ![]() MÜDRİK: Cemâatle namaz kılarken iftitah (başlama) tekbirini imâmla birlikte alan, namaza imâmla birlikte başlayan ve namazın başından sonuna kadar imâma uyan, birlikte kılan ![]() MÜDRİKE: İdrak edici, anlayıcı, bilici kuvvet ![]() İnsan rûhu, yalnız insanlarda bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müdrike kuvvetleri üçtür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜECCEL: Te'cil edilen yâni sonraya bırakılmış, ertelenmiş ![]() Ödünç alma karşılığı olan borçlar ve zekât vermek farz olduğu günden önce ödeme zamânı gelmiş olan müeccel kul borçları nisâb hesâbına (dînen zekât vermek için lâzım olan miktâra) katılmaz ![]() Bey', peşin semen (para) ile câiz olduğu gibi müeccel semen ile de câizdir ![]() ![]() ![]() Nikâhta mehrin hepsi muaccel olabildiği gibi hepsi müeccel de olabilir ![]() ![]() MÜEKKED SÜNNET: Kuvvetli sünnet ![]() ![]() Sabah namazının sünneti, öğlenin dört rek'atlik ilk sünneti ve iki rek'at son sünneti akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek'at sünneti ile ezân okumak, kâmet getirmek, cemâate devâm etmek, abdest alırken misvak kullanmak müekked sünnet lerdendir ![]() Müekked sünnetlerin en kuvvetlisi sabah namazının sünnetidir ![]() ![]() Müekked sünnetler İslâm dîninin şiârıdır, yâni bu dîne mahsustur ![]() ![]() Müekked sünnetleri inkâr eden îmânsız olur ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#54 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMüctehid-i Müntesib: Mezheb reîsinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, edille-i şer'iyyeden (dört ana delîlden) hüküm çıkaran İslâm âlimi ![]() ![]() ![]() Müctehid-i müntesib, delîl aramakta ve hüküm çıkarmakta, mezhebinin imâmını taklîd etmez ![]() ![]() ![]() Müctehid-i Müstekıl: Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden doğrudan hüküm çıkarabilen ve kendine mahsûs kâide ve usûl koyan mezheb sâhibi müctehid ![]() ![]() MÜD: Sekiz yüz yetmiş beş gram ağırlığında bir ağırlık birimi ![]() Ümmetimden herhangi biri Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımın bir müd arpa sadakasına verilen sevâba kavuşamaz ![]() Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm, bir müd su ile abdest alır, bir sa' (4 ![]() ![]() MÜDÂHENE: Aldatmak, iki yüzlülük etmek, hîle ve yağcılık etmek ![]() ![]() Sıkılmadan açıkça harâm işleyen kimseyi gîbet etmek câiz olduğu gibi, şerlerinden korunmak için bunlara müdârâ etmek de câizdir ![]() ![]() Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı, yâhut dîne olan bağlılığının gevşekliği, müdâheneye sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() Muhabbete müdâhene sığmaz ![]() Müdâhene edenlerin kabirden maymun ve hınzır şeklinde kalkacakları hadîs-i şerîfte bildirildi ![]() MÜDÂRÂ: Dîni ve dünyâyı zarardan kurtarmak için, dünyâ menfaatinden vermek veya belâyı dünyâ menfaati ile savmak ![]() Allahü teâlâ bana, farzları yerine getirmeyi emrettiği gibi, insanlara müdârâ etmeyi de emretti ![]() Müdârâ ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır ![]() ![]() Düşmandan âciz duruma düşersen, müdârâ ederek latîfe yolunu tut ![]() ![]() İnsanlar üç kısımdır: Bir kısmı gıdâ gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Sâ'dî-i Şîrâzî) MÜDDESSİR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yetmiş dördüncü sûresi ![]() Müddessir sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Müddessir sûresinde meâlen buyuruyor ki: Ey örtüye bürünen (Muhammed) ! Kalk da bildir! Rabbini tekbîr et! Giydiklerini temiz tut! Kötü şeylerden sakın ![]() ![]() Kim Müddessir sûresini okursa, Allahü teâlâ, Muhammed'i (aleyhisselâm) tasdîk (inanan) ve tekzîb edenlerin (inanmayanların) adedinin on katı sevâb verir ![]() MÜDEBBER: Âzâd olması yâni serbest bırakılıp, hürriyetine kavuşması, efendisinin vefâtına (ölümüne) bağlı kılınan köle ![]() ![]() Şunlara zekât verilmesi câiz değildir: 1)Deliye, 2)Kâfire, 3)Zenginlere, 4)Usûl (Baba-dede) ve furûuna (çocuğuna, çocuğunun çocuklarına), 5)Zevcesine (hanımına), 6)Kölesine, 7)Mukâtebesine, yâni efendisine belirli bir miktâr para vermekle âzâd olacak kölesine, 8)Müdebberine, 9) Kadının kocasına zekât vermesi ihtilâflı olup, esahh olan (en doğrusu) vermemektir ![]() ![]() ![]() ![]() MÜDELLES HADÎS: Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini toplama işinde, baştan yalnız birinci râvisi (rivâyet edeni, nakledeni) bildirilmeyen hadîs ![]() ![]() MÜDERRİS: Medreselerde ders veren öğretim üyesi, profesör ![]() Osmanlılarda müderris tâyininde, vücûd, zihin ve karakter özelliklerine bakılır, sempatik, akıllı, kültürlü, anlayışlı, adâletli, iffetli, cömerd ve gözü-gönlü tok olmasına dikkat edilirdi ![]() ![]() Selâhaddîn Eyyûbî Fâtımî sapıklarını Mısır'dan temizleyince, İmâm-ı Şâfiî'nin türbesinin yanına bir medrese yaptırıp, Mecmeddîn Hubuşânî'yi müderris tâyin eyledi ![]() Kara Çelebi diye tanınan Muhammed bin Hüsâmeddîn Abdullah, müderrisliği müddetince Muhammed aleyhisselâmın yolunu, dîn-i İslâm'ın yüksek hükümlerini talebelere en güzel bir şekilde anlattı ve öğretti ![]() MÜDRİK: Cemâatle namaz kılarken iftitah (başlama) tekbirini imâmla birlikte alan, namaza imâmla birlikte başlayan ve namazın başından sonuna kadar imâma uyan, birlikte kılan ![]() MÜDRİKE: İdrak edici, anlayıcı, bilici kuvvet ![]() İnsan rûhu, yalnız insanlarda bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müdrike kuvvetleri üçtür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜECCEL: Te'cil edilen yâni sonraya bırakılmış, ertelenmiş ![]() Ödünç alma karşılığı olan borçlar ve zekât vermek farz olduğu günden önce ödeme zamânı gelmiş olan müeccel kul borçları nisâb hesâbına (dînen zekât vermek için lâzım olan miktâra) katılmaz ![]() Bey', peşin semen (para) ile câiz olduğu gibi müeccel semen ile de câizdir ![]() ![]() ![]() Nikâhta mehrin hepsi muaccel olabildiği gibi hepsi müeccel de olabilir ![]() ![]() MÜEKKED SÜNNET: Kuvvetli sünnet ![]() ![]() Sabah namazının sünneti, öğlenin dört rek'atlik ilk sünneti ve iki rek'at son sünneti akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek'at sünneti ile ezân okumak, kâmet getirmek, cemâate devâm etmek, abdest alırken misvak kullanmak müekked sünnet lerdendir ![]() Müekked sünnetlerin en kuvvetlisi sabah namazının sünnetidir ![]() ![]() Müekked sünnetler İslâm dîninin şiârıdır, yâni bu dîne mahsustur ![]() ![]() Müekked sünnetleri inkâr eden îmânsız olur ![]() ![]() ![]() Mertebe-i Vehm: Var olmadığı halde, var görünen ![]() Bir ipin ucuna bir taş bağlayıp, öteki ucundan tutup, ipi elimiz etrâfında çevirirsek, dönen taş, karşıdan dâire şeklinde görünür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hâriçte mevcûd olan yalnız Allahü teâlâdır ![]() ![]() Hak teâlâ eşyâyı his ve mertebe-i vehmde yaratmıştır ![]() ![]() ![]() MERVE: Kâbe-i muazzamanın yakınında bulunan ve hacda, aralarında sa'y denilen ibâdetin yapıldığı iki tepeden biri ![]() ![]() Son yapılan asfalt caddelere göre, Mina ile Mekke arası dört buçuk, Mina ile Müzdelife arası 3 ![]() ![]() ![]() ![]() MERYEM SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin on dokuzuncu sûresi ![]() Meryem sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Meryem sûresinde meâlen buyuruyor ki: (Mü'minler) orada (Cennet'te) boş söz işitmezler, ancak (meleklerden veya birbirlerinden) selâm işitirler ![]() ![]() MESÂNÎD: Meşhûr ve çok kıymetli hadîs kitablarından; İmâm-ı Ahmed bin Hanbel'in "Müsned'i", Ebû Ya'lâ'nın "Müsned'i", Abdullah Dârimî'nin "Müsned'i" ve Ahmed Bezzâr'ın "Müsned'i"nin hepsine birden verilen isim ![]() ![]() MESBÛK: Cemâatle namaz kılınırken imâma birinci rek'atte yetişemeyen yâni ilk rek'atin rükûundan sonra imâma uyan kimse ![]() İmâm iki tarafa selâm verdikten sonra, mesbûk ayağa kalkarak yetişemediği rek'atleri kazâ eder (kılar) ve kırâatleri (okumayı) birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü rek'at kılıyormuş gibi okur ![]() ![]() MESCİD: Müslümanların ibâdet yaptıkları yer ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: De ki: "Rabbim adâleti emr buyurdu ![]() ![]() ![]() Ey âdemoğulları! Her mescid huzûrunda namaz kılacağınız zaman zînetinizi (avretinizi örten elbisenizi) giyiniz ![]() ![]() ![]() Mescidleri yol yapmayınız! Mescidlere zikr ve salât (namaz) için giriniz ![]() Her kim Allahü teâlânın rızâsını umarak küçük veya büyük bir mescid yaparsa, Allahü teâlâ da ona Cennet'te köşk yapar ![]() Arz kıtalarının efdali (kıymetlisi) mescidlerdir ![]() ![]() ![]() Mescidler yeryüzünde Allahü teâlânın evleridir ![]() ![]() Mescide giren münâfıklar, kafesteki serçe kuşlarına benzer ![]() ![]() Mescidde oturan kimse, Allahü teâlânın huzûrunda demektir ![]() Ne mutlu evlerini mescid yapanlar ![]() ![]() Mescid-i Aksâ: Kudüs'te Süleymân aleyhisselâm tarafından yaptırılan mescid ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: (Her türlü noksanlıktan) münezzeh bulunan (Allah) , kulunu (Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemi) geceleyin (Mekke'deki) Mescid-i Harâm'dan alıp, kendisine âyetlerimizi gösterelim diye; etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götürdü ![]() ![]() Resûlullah efendimiz yatağında iken uyandırılıp, mübârek bedeni ile Mekke şehrinden Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya ve oradan göklere ve yedinci gökten sonra Allahü teâlânın dilediği yerlere götürüldü ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz Mîrâc gecesi, Mescid-i Aksâ'da peygamberlere imam olup, yatsı yâhut sabah namazını kıldırdı ![]() ![]() 1099 yılında haçlı ordusu Kudüs'e girdi ![]() ![]() ![]() ![]() Mescid-i Dırâr: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamânında münâfıkların (inanmadıkları hâlde, müslüman görünenlerin) fitne, fesâd yuvası ve silah deposu olarak Kubâ'da yaptırdıkları mescid ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Bir de şunlar var ki, küfür için, mü'minlerin arasına tefrika (ayrılık) sokmak için ve bundan evvel Allah ve Resûlü ile harb edeni (râhip Ebû Amr'ın gelmesini) beklemek ve gözetmek için Mescid-i Dırârı yaptılar ![]() ![]() ![]() Mescid-i Harâm: Ka'be-i muazzamanın etrâfında üstü açık olan câmi ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: (Namazda) yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir ![]() ![]() ![]() Mescid-i Harâm'da namaz kılmanın fazîleti, benim bu mescidimde (Mescid-i Nebî) yüz namaz kılmaktan daha fazîletlidir ![]() Kâbe ve etrâfındaki Mescid-i Harâm, müslümanların namazda kıblesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ömer zamânından önce Mescid-i Harâmın duvarları yıkıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mescid-i Harâm, Arabistan'daki Mekke-i mükerreme şehrinde olup, etrâfında üç sıra kubbe vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#55 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMescid-i Hîf: Yetmiş peygamberin namaz kıldığı bildirilen Minâ'daki mescid ![]() Mescid-i Hîf'te yetmiş peygamber namaz kıldı ![]() ![]() Eğer Mekkeli olsaydım, her Cumartesi Minâ'ya gidip, Mescid-i Hîf'te namaz kılardım ![]() Mescid-i Kıbleteyn: Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid ![]() Mescid-i Kubâ: Resûlullah efendimizin Mekke'den Medîne'ye hicret ederken Kubâ köyünde yaptıkları mescid ![]() Câmilerin efdali (en üstünü)Kâbe-i muazzama, sonra bunun etrâfındaki Mescid-i Harâm, sonra Medîne-i münevveredeki Mescid-i Nebî, sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksâ ve sonra Medîne-i münevvere şehri yanındaki Mescid-i Kubâ'dır ![]() Mescid-i Nebî: Peygamber efendimizin, hicretten sonra Eshâb-ı kirâm (mübârek arkadaşları) ile birlikte Medîne-i münevverede inşâ ettiği mescid, câmi ![]() ![]() Yalnız üç mescide ziyâret için gidilir ![]() ![]() Sultan Abdülmecîd Han, Mescid-i Nebî'nin eski şeklini, İstanbul'da Hırka-i Şerîf Câmiinde bulundurmak için emir buyurmuş, bunun için, 1267 senesinde, mühendis mektebi hocalarından binbaşı ressam Hacı İzzet Efendi Medîne'ye gönderilmiştir ![]() ![]() ![]() Medîne'de yaşayanların, kuraklık olduğu zaman yağmur duâsı için Mescid-i Nebî'de toplanmaları daha iyi olur ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem âşıklarının temiz kalblerinden çıkan sözler, edebe, saygıya uygunsuz görünürse, bunlara bir şey dememeli, susmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mescid-i Seâdet: Mescid-i Nebî ![]() Mescid-i Seâdeti tâmir ve tezyîn için Sultan Abdülmecîd Han kadar çok para harcayan ve gayret eden hiçbir kimse olmamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmed bin Muhammed Sofî (rahimehullahü teâlâ) diyor ki, Hicaz çöllerinde varlığım kalmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mescid-i Şerîf: Mescid-i Nebî ![]() Medîne şehrindeki Mescid-i şerîf'i hicretin birinci senesinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Eshâb-ı kirâm ile birlikte yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh âlimlerimiz (rahimehümullahü teâlâ) hac vazifesini yaptıktan sonra, Medîne-i münevvereye gelerek Mescid-i Şerîf'te namaz kılarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MES'ELEDE MÜCTEHİD: Mezheb reîsinin bildirmediği mes'eleler için, mezhebin usûl ve kâidelerine bağlı kalarak, dînî delillerden hüküm çıkaran âlimler ![]() Tahâvî, Hassâf, Kerhî, Şems-ül-eimme Halvânî,Şems-ül-eimme Serahsî, Fahr-ül-islâm Pezdevî, Kâdıhân ve benzerleri mes'elede müctehid âlimlerdir ![]() MESH: 1 ![]() ![]() Resûlullah efendimiz abdest almak istediklerinde ben su döktüm ![]() ![]() Mest üzerine mesh müddeti mukîm (yolcu olmayan) için yirmi dört saat, misâfir için üç gün üç gece yâni yetmiş iki saattir ![]() ![]() Mest üzerine mesh etmeyi Eshâb-ı kirâmdan yetmişin üzerinde sahâbî bildirmiştir ![]() ![]() Gusül (boy) abdesti alırken veya teyemmüm ederken mest üzerine mesh edilmez ![]() 2 ![]() ![]() İmâme, yâni sarık ve kalensüve, yâni takke ve her başlık ve bürka' yâni peçe ve maske üstüne ve eldiven üstüne mesh etmek câiz değildir ![]() Cebîre yâni kırık kemiğin iki yanına bağlanan tahtalar üzerine mesh câizdir ![]() MESÎH: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Meryem oğlu Mesîh bir peygamberden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meryem oğlu Mesîh, Allah'ın kendisidir diyenler, şüphesiz kâfir olmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve: "Biz, Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Mesîh Îsâ'yı öldürdük" demeleri sebebiyle (dir ki, kendilerini rahmetimizden) kovduk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Azîz ve celîl olan Allahü teâlâ, diğer peygamberlerden mîsâklarını (sözleşmelerini) aldığı gibi, benden de mîsâk aldı ![]() ![]() Îsâ aleyhisselâma niçin Mesîh dendiği husûsunda tefsîr âlimlerinden çeşitli rivâyetler (nakiller) gelmiş olup, bâzıları şunlardır: a) Her türlü pisliklerden uzak, günâhlardan temizlenmiş olduğu için bu isim verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Dikkat ediniz! Deccâl Mesîh'in sağ gözü şaşıdır ![]() ![]() Deccâle de Mesîh denir ki, onun hâşâ fazîletlerle (güzelliklerle, iyiliklerle) hiçbir ilgisi yoktur ![]() ![]() MESKÛKÂT: Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralar ![]() Meskûkâttan altın paralara (dînâr); gümüş paralara (dirhem) denir ![]() MESNEVÎ: 1 ![]() ![]() Mesnevî'deki hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: "İçinizde gizli olan düşmanı anlatsam, yiğitlerin ödü patlar, akıllıların aklı mahv olurdu ![]() ![]() Bir tasavvuf âliminin huzûrunda, senelerce dirsek çürütüp, emek verip pişmeden, olgunlaşmadan Mesnevî okutmak, tasavvuf kitablarını yalnız kendi bilgisine göre açıklamaya kalkışmak zararlı olur ![]() İslâm dînine inanmayanlar, vaktiyle Allahü teâlânın Tevrât ve İncîl kitaplarını değiştirdikleri gibi, zaman zaman din büyüklerinin kitablarına da el uzattılar ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() MEST: Abdest alırken ayağın yıkanması farz olan yerini yâni topuklarla birlikte ayakları örten deriden yapılmış su geçirmez ayakkabı ![]() Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'i sevip üstün tutmak, hazret-i Osman ve Ali'yi sevmek ve mest üzerine mesh etmek; Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olanların) alâmetlerindendir ![]() Mestin, bir saat yol yürüyünce, ayaktan çıkmayacak şekilde sağlam ve ayağa uygun olması lâzımdır ![]() ![]() Mestli kimsenin, abdesti bozulunca, bu abdestsizlik, abdest uzuvlarına yayılırken ayaklara değil, mestlere yayılır ![]() ![]() Hanefî mezhebinde ayağın üç parmağı sığacak kadar yırtığı bulunan bir mest üzerine mesh etmek câiz değildir ![]() MESTÛRE: Örtünmüş, örtülü ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında, hür kadınlar mestûre idiler ![]() ![]() Kadınlar, cihâda mestûre olarak zevci veya mahremi (nikah düşmeyen akrabâsı) ile gider ![]() Mestûre hanımlar sokak başlarında birbirleriyle mecburiyet olmadıkça konuşmamalı, harama düşmemeye çok dikkat etmelidir ![]() MEŞAKKAT: Zorluk, güçlük, zahmet ![]() Babanın evlâdı üzerinde hakkı, baba kızdığı zaman ondan korktuğunu gösterip ona boyun eğmek, açlık ve meşakkat esnâsında önce babasını düşünüp onu kurtarmaktır ![]() ![]() ![]() Bir işte meşakkat görülünce ruhsat (izin) ve vüs'at (genişlik kolaylık) gösterilir ![]() ![]() MEŞ'AR-ÜL-HARÂM: Mekke-i mükerremede, Arafât ile Minâ arasında bulunan Müzdelife'nin sonunda Cebel-i kuzah yakınında bir yer ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Hac mevsiminde ticâretle) Rabbinizden rızık istemenizde bir günâh yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Haccın sünnetlerinden biri; Müzdelife'de vakfeye fecr (tan yeri) ağardıktan sonra durmaktır ![]() ![]() ![]() MEŞÂYIH: Şeyhler, velîler, evliyâ ![]() ![]() Bir kimse, meşâyıhın ervâhı (ruhları) hep hâzırdır, bilirler dese, îmânı gider ![]() ![]() Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem; "Hesâba çekilmeden evvel, hesâbınızı görünüz" emirleri sebebi ile bâzı meşâyıh her gün ve her gece yaptıkları işlerden kendilerini hesâba çekerdi ![]() Meşâyıh-ı Kirâm: Büyük velîler, büyük zâtlar ![]() Meşâyıh-ı kirâmın büyüklerinden biri diyor ki: Diri iken tasarruf (himmet, yardım) yaptıkları gibi, öldükten sonra da tasarruf, yardım yapan dört büyük velî gördüm ![]() ![]() Meşâyıh-ı Müstakîm-ül-Ahvâl: Hâlleri İslâmiyet'in emirlerine uygun olan zâtlar ![]() Evliyâya hâsıl olan hâller, keşfler, eğer Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem tâbi olmakla berâber ise, nûr üstüne nûr olur ve şerîatin (İslâmiyet'in) incelikleri onda hâsıl olmağa başlar ![]() ![]() MEŞHÛR HADÎS: İslâm'ın ilk asrında bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler ![]() ![]() Meşhûr hadîse inanmayanın îmânı kalmaz, müslümanlıktan çıkar ![]() MEŞÎHAT-I İSLÂMİYYE: Bâb-ı fetvâ (fetvâ kapısı) ![]() ![]() İlmiye teşkilâtının en yüksek makâmı meşîhat-ı İslâmiyye idi ![]() ![]() Ulemâdan Ahmed ibni Kemâl Paşa, Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında 1526'dan, 1534 senesine kadar meşîhat-ı İslâmiyye makâmında idi ![]() ![]() ![]() MEŞİYYET: İrâde, dileme, isteme ![]() ![]() MEŞREB: Yaratılış, tabiat, huy ![]() İnsanların akılları değişik, anlama kâbiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında O'nu kendi tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkine (anlayışına) uygun bir tarzda tasavvur etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretlerinin keşfleri çok doğru ve çok kuvvetli olup, uzak memleketlerdeki talebesinin evliyâlığın hangi mertebesinde olduğunu, meşrebinin nasıl olduğunu haber verirdi ![]() MEŞRÛ': Şerîate (İslâmiyet'e) uygun şey ![]() Tevekkül, sebeblere yapışmayıp, tembel oturmak değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Ana-babanın meşrû emirlerine âsî olanlar mel'ûndur ![]() Bedendeki bütün âzâlar birer emânettir ![]() ![]() ![]() Humûd huylu olan kimse, helâl olan zevkleri, meşrû olan arzulara terk eder ![]() ![]() MEŞVERET: Aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören kimse ile bir konu üzerinde fikir alış-verişinde bulunma; danışma ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Onlar ki, Rableri için dâvete icâbet etmekte namazı dosdoğru kılmaktadırlar ![]() ![]() Eğer ben bir kimseyi meşveret etmeksizin âmir tâyin edecek olsa idim, elbette İbn-i Mes'ûd'u tâyin ederdim ![]() Meşveret etmek, insanı pişman olmaktan koruyan bir kal'a gibidir ![]() Meşveret olunan kimsenin, bilmediğini veya bildiğinin aksini söylemesi günâhtır ![]() Herhangi bir işini bahîl yâni hasîs kimselere danışma ![]() ![]() ![]() Meşveret etmek sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() METÂ': Faydalanılan şey ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâ hayâtı ancak insanları aldatıcı metâ'dır ![]() Kadın erkek, hiçbir çekinme ve kaçınma olmaksızın berâber oturmak, konuşmak ve görüşmek sûretiyle kadınlara hürmet ediyoruz ve haklarını yerine getiriyoruz diyenler; hakîkatte kadınları tahkîr etmekte, aşağılamakta ve ticâret metâı olarak kullanmakta dırlar ![]() METAFİZİK: Fizik ve akıl ötesi ![]() ![]() ![]() Metafizik bilgilerden çürük bozuk olanları dîne uymaz ![]() ![]() ![]() Bütün nutuklarımda, atomdaki enerjiden nasıl istifâde edilebileceğini anlattım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() METÂNET: Sağlamlık, dayanıklı olma ![]() Türklerde önce, itâat (söz dinlenme, emre uyma) duygusunu kırmak ve mânevî râbıtalarını (bağlarını) parçalamak, dînî metânetlerini zayıflatmak îcâb eder ![]() ![]() Kadınların hayâsı, erkeklerden daha çok sabırlı ve metânetli olmalarını sağlar ![]() ![]() ![]() METBÛ': Kendisine tâbî olunan, uyulan ![]() Peygamber efendimize uymanın en yüksek derecesi; insan vücûdunun her zerresinin tâbi olmasıdır ![]() ![]() ![]() İlim amelden (işten) şu husûslarda efdâldir (üstündür) ![]() ![]() ![]() ![]() METÎN (El-Metîn): 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Mahlûkâtına (yarattıklarına) rızık verici yalnız Allahü teâlâdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Hadîs-i şerîfin sâdece metin kısmı, hadîs âlimlerinin incelemesine pek nâdir hâllerde mevzû (konu) olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() METRÛKÂT: 1 ![]() ![]() Farz namazları özür ile kaçırmak günah olmaz ise de, hemen kazâ edilmesi lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ME'VÂ CENNETİ: Sekiz Cennet'ten üçüncüsü ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Îmân edip de sâlih amel işleyenler için, yapmış oldukları iyi amellere karşılık konak olmak üzere Me'vâ Cennetleri vardır ![]() MEVÂCİD: Kalbe gelen zevkler, vecdler (mânevî coşkunluk halleri) ![]() ![]() Tasavvuf yolcularının, bu yolculukta gördükleri ahvâl (hâller), mevâcid, ulûm (ilimler) ve mârifetler; imrenilecek, istenilecek şeyler değildir ![]() ![]() ![]() İhlâs (herşeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma) makâmına ve (tasavvufun en yüksek derecelerinden) rızâ mertebesine kavuşmak için ahvâl ve mevâcidden vaz geçmek, ilim ve mârifetler edinmek lâzımdır ![]() ![]() ![]() Ahvâl (hâller) ve mevâcid; matlûbun yâni ele geçirilmek istenilenlerin başlangıçlarıdır ![]() ![]() İslâmiyet'ten kıl ucu kadar bile ayrılan bir kimsede ahvâl (hâller) ve mevâcid hâsıl olursa, bunlara istidrâc (fâsıklarda ortaya çıkan hârikulâde haller) denir ki onu dünyâda ve âhirette rezil olmaya sürükler ![]() Bütün ahvâl (kalbde meydana gelen güzel değişiklikler) ve mevâcidi bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdını içimize yerleştirmeseler, kendimi mahvolmuş bilirim ![]() ![]() MEVÂT ARÂZİ: Ölü arâzi (Bkz ![]() ![]() ![]() Kim bir mevât arâziyi ihyâ ederse (ekilebilir hâle getirirse) o, onun (mülkü) olur ![]() MEVCÛDÂT: Var olan şeyler, mahlûklar, yaratıklar ![]() Bütün mevcûdât; cansızlar, nebâtât (bitkiler) ve hayvânât olmak üzere üç cinse ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEVDÛ HADÎS: Bir hadîs imâmının (üç yüz binden daha çok hadîs-i şerîfi, râvîleri ve senedleri ile birlikte ezbere bilen âlimin) şartlarına uymayan hadîs-i şerîfler ![]() ![]() Mevdû hadîs, uydurma hadîs demek değildir ![]() İbn-i Teymiyye aşırı giderek tasavvuf büyüklerine, Sadreddîn Konevî'ye Muhyiddîn ibni Arabî'ye İbn-i Fârıd'a insafsızca saldırmıştır ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'in temel kitablarında hiçbir mevdû hadîs ve düşmanların, câhillerin dîne soktukları bozuk inanışlar ve yanlış işler yoktur ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri hadîs-i şerîfleri incelerken kılı kırk yarmışlar, mevdû hadîslerin hepsini elemişlerdir ![]() ![]() MEVHİBE: İhsân, bağış, Allahü teâlânın kuluna ihsânı ![]() İlim iki çeşittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEVHÛM: Vehmolunmuş, aslı esâsı yokken zihinde kurulmuş olan, kuruntuya dayanan ![]() ![]() ![]() Dışarıda bir şeyi görmek tatlı geldiği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek de tatlı gelmekte, sevilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#56 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMEVKÎ': Yer, mahâl, makam ![]() Suyun bakliyâtı yetiştirmesi gibi, mal ve mevkî sevgisi de, kalbde nifâkı münâfıklığı yâni için dışa uymamasını) yetiştirir ![]() İki aç kurdun saldırdıkları zaman, koyun sürüsüne verdikleri zarar, mal ve mevkî sevgisinin, müslümanın dînine verdiği zarardan daha çok değildir ![]() İnsanın izzeti (şerefi), îmân ve mârifet (Allahü teâlâyı bilmesi) iledir ![]() ![]() Mevkî ve şöhret sâhibi olmak arzûsu, insanlarda üç şeyden meydana gelir: Birinci sebeb; nefsin arzûlarına kavuşmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEVKIF: Durak, durulacak yer; kıyâmette ölülerin diriltildikten sonra toplanacakları yer; Arasât meydanı, mahşer yeri ![]() ![]() Âhirette, peygamberlerin, kendilerine inen kitâblarını okumaları tamâm olduktan sonra, bir nidâ (ses) gelir ki: "Ey mücrimler (kâfirler) ayrılınız!" (Yâsîn sûresi: 59) denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEVKÛF SATIŞ: Sözleşme, alıcı ve verici açısından İslâmiyet'e uygun olduğu hâlde; başkasının hakkı karışmış olan alış-veriş ![]() Mevkûf satış, bâyiden başka bir kimsenin hakkı da bulunan bir malın satılması, o kimsenin izin vermesine mevkûftur ![]() ![]() MEVLÂ: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize aslâ erişmez ![]() ![]() ![]() Dünyâyı anlayan onun sıkıntısından üzülmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (İbrâhim Hakkı Erzurumî) 2 ![]() ![]() Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() Bir köle âzâd edildikten yâni serbest bırakıldıktan sonra sâhibi ile arasında velâ (yakınlık) ve yardımlaşma devâm eder ![]() ![]() MEVLÂNÂ: 1 ![]() ![]() Tahrîmen yâni harama yakın mekrûh olan şeyi terk etmek vâcibdir ![]() ![]() ![]() Sözü başka tarafa çevirelim ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() MEVLEL-MUVÂLÂT Bir zımmînin yâni gayr-i müslim (müslüman olmayan vatandaşın) veya harbî yâni vatandaş olmayan pasaportlu bir kâfirin bir müslümanın yardımı ile îmâna gelerek, bu müslümanı velî kabûl edip ona; "Sen benim mevlâmsın (velîmsin), şâyet ben bir cinâyet ( suç)işlersem diyetini (borcunu) sen ver, ben ölünce de sen malıma vâris ol" diyerek bir mukâvele (sözleşme) teklifinde bulunması ![]() Velâ yâni başkasının yakınlığı ve velîliği altında bulunan kimse, hiçbir yakını bulunmaksızın ölse, mîrâsının tamâmı mevlel-muvâlâta kalır ![]() ![]() ![]() Meyyitin (ölünün) bıraktığı maldan ferâiz ilmindeki sıra tâkib edilerek Zevilerhâmdan kimse yoksa mevlel-muvâlât denilen kişiye verilir ![]() ![]() MEVLEVİYYE: Evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Mevleviyye yolunun büyüğü Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, ney ve başka hiçbir çalgı çalmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mevleviyye şeyhleri de âlim ve sâlih kimseler idi ![]() ![]() MEVLİD: Dünyâya gelme; doğum yeri ve zamânı ![]() ![]() Mevlid okumak, Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem dünyâya gelişini, mi'râcını ve hayâtını anlatmak; O'nu hatırlamak, O'nu övmektir ![]() Resûlullah efendimizin mevlidine dâir yazılanların okunması için bir dirhem harcayan, Cennet'te bana arkadaş olur ![]() Resûlullah efendimizin mevlidine kıymet veren, İslâma kıymet vermiştir ![]() Resûlullah efendimizin mevlidine kıymet verip mevlid-i şerîf okunmasına sebeb olan dünyâdan îmânla gitmesi umulur ![]() Mevlid okunan yerden belâlar sıkıntılar gider ![]() Hâfızlar, Kur'ân-ı kerîm ve mevlid okumakla geçinmemeli, bunları para düşünmeden Allah rızâsı için okumalıdır ![]() Süleymân Çelebi'nin Mevlid'inden bir beyt şöyledir: Âmine Hâtun Muhammed Ânesi, Ol sadeften doğdu ol dür dânesi Mevlid Gecesi: Peygamberimiz Muhammed Mustafâ sallallahü aleyhi ve sellemin doğduğu Rebî'ul-evvel ayının on birinci ve on ikinci günleri arasındaki gece ![]() Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) mevlîd gecelerinde Eshâbına ziyâfet verir, dünyâyı teşrif ettiği ve çocukluğu zamânında olan şeyleri anlatırdı ![]() ![]() ![]() Mevlîd günü ve gecesinin şerefi, kıymeti çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mevlid gecesinde sadaka vermek, müslümanları toplayıp câiz olan şeyleri yedirmek ve câiz olan şeyleri okutup dinlemek, sâlih kimseleri giydirmek bu geceye hürmet etmek olur ![]() ![]() ![]() ![]() Mevlid gecesi Kadr gecesinden sonra en kıymetli gecedir ![]() ![]() Her sene mevlid gecesinde müslümanlar sadaka veriyorlar, seviniyorlar, hayr ve hasenât yapıyorlar ![]() ![]() MEVT: Ölüm; rûhun bedenden ayrılması ![]() ![]() MEVZÛN: Ölçülü, tartılı, ağırlıkla ölçülen, tartılan mal ![]() Birkaç kimse arasında müşterek (ortak) olan mekîl (ölçek ile ölçülen) veya mevzûn olan bir malı ölçmeden paylaşmak fâiz olur ![]() MEYL-İ TABÎ'Î: İç güdü ![]() ![]() Allahü teâlâdan başka bir şeyi sevmek iki türlü olur: Birincisi; bir mahlûku, varlığı kalb ile ve beden ile birlikte sevmek, ona kavuşmak istemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meyl-i tabî'î olan istekler, nefsin istekleri değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEYTE: Ölmüş veya besmelesiz kesilen yâhut kesilmeyip başka sûretle öldürülen hayvan ![]() ![]() MEYYİT: Vefât etmiş, ölü ![]() Bir kimse mü'min kardeşinin kabrini ziyâret eder ve kabir yanında oturursa ve selâm verirse, meyyit onu tanır ve selâmına cevab verir ![]() Meyyitin mezardaki hâli, imdâd diye bağıran denize düşmüş kimseye benzer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meyyit, ehlinin, evlâdının ağlamalarından azâb duyar ![]() Âdet olarak, riyâ, gösteriş olarak değil de, Allah rızâsı için, fakirlere yemek, sadaka verip, sevâblarını meyyitin rûhuna göndermek iyi olur ve büyük ibâdet olur ![]() Meyyit için duâ, Fâtiha, sadaka ve istiğfâr ile imdad ve yardım lâzımdır ![]() MEZÂR: Kabir, ölünün gömüldüğü yer ![]() Türbelere bez, iplik bağlamak, mezârlara mum yakmak dînimizde yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEZHEB: Gitmek, tâkib etmek, gidilen yol ![]() ![]() Ehl-i sünnetin (Peygamber efendimiz ve Eshâbının yolu) yüzlerce mezhebinden bugün dört tânesi kitâblara geçmiş olup, diğerleri kısmen unutulmuştur ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâmın (Peygamberimizi gören müslümanların) hepsi derin âlim, birer müctehîd idiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her müslümanın; bir ibâdet, bir iş yaparken dört mezhebden birine uyması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Dört mezhebin îtikâdları yâni îmânları birdir, ayrılıkları yoktur ![]() ![]() ![]() Dört mezhebden birine uymak Kur'ân-ı kerîme ve Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme uymaktır ![]() ![]() Mezheb İmâmı: Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kirâmdan işiterek veya nakl ile toplayan, açıkça bildirilmemiş olanları da, kendi koydukları usûllere (metod) göre açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek çıkaran derin âlim, mutlak müctehîd ![]() ![]() Bilinen dört mezheb imâmından başka mezheb imâmları da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezheb Taklidi: 1 ![]() ![]() ![]() Her müslüman vücud yapısına, yaşadığı iklim şartlarına, iş hayâtına göre kendisine daha kolay gelen ve meşhûr olan dört mezhebden birini seçer ![]() ![]() ![]() ![]() Mezheb taklîdi demek; kitâb (Kur'ân-ı kerîm) ve sünnetten ayrılmış olmak değildir ![]() ![]() Bugün din bilgilerini bu dört mezhebden birinin ilmihâl kitablarından öğrenmekten başka çâre yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Bir kimse bağlı olduğu mezhebde, kendi anlayışına göre değil, dinde bildirilen ölçüler çerçevesinde bir hususta mecbur kalınca, diğer üç mezhebden birini taklîd edebilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse bir mezhebe tâbi olunca, ihtiyâc olmadıkça başka mezhebi taklîd etmez ![]() ![]() MEZHEBDE MÜCTEHİD: Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dînî delîllerden (kaynaklardan) yeni hükümler çıkarabilen İslâm âlimi ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Muhammed Şeybânî, fıkıh âlimlerinin ikinci tabakasından olup, mezhebde müctehiddir ![]() ![]() ![]() MEZHEBSİZ: Müctehid (dînî delîllerden hüküm çıkarabilen büyük âlim) olmadığı hâlde, dört hak mezhebden birine tâbi olmayan, mezhebleri kabûl etmeyen ve dînî delillerden kendi anlayışına göre hüküm çıkarıp, buna göre amel eden veya böyle birine uyan kimse ![]() İbâdetlerin doğru olarak yapılmasını bildiren dört mezheb vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hak olan, doğru olan dört mezhebin îtikâdları yâni îmânları aynıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezhebsizler, mezheb imâmı olan büyük âlimlerin üstünlüklerini kabûl etmezler ![]() ![]() ![]() ![]() Mezhebsizlik, dinsizliğe giden bir köprüdür ![]() Mezhebsiz; eğer Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilen bir şeye inanmamış veya şüphe etmiş ise, kâfir (îmânsız) olur ![]() ![]() MEZMÛM: Yerilen, kötülenen, beğenilmemiş, çirkin ![]() Kâfirlerin yaptıkları ve kullandıkları şeyler iki kısımdır: Birisi âdet olarak yâni her kavmin her memleketin âdet olarak yaptıkları şeylerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MEZY (Mezî): Dokunma, bakma ve düşünme gibi sebeplerle erkekten gelen beyaz şeffâf sıvı ![]() Hanefîde ve Şâfiî'de bir kimseden vedî (idrardan sonra gelen beyaz bulanık koyu sıvı) ve mezî çıkınca cünüp olmaz yâni boy abdesti alması gerekmez ![]() ![]() ![]() Mezî ve vedî, Hanefî ve Mâlikî mezhebinde kaba necâsettirler ![]() Vedî, mezî çıkınca dört mezhebde de abdest bozulur ![]() ![]() MIRDAR: Leş ![]() ![]() MISHAF: Kur'ân-ı kerîmin tamâmının yazılı olduğu mübârek kitab ![]() ![]() MISKA: Şifâ âyet-i kerîme ve duâlarının yazılı olduğu kâğıt, muska ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîm ile ve duâ ile olan mıskaları yapmak ve kullanmak câizdir ve insanı korurlar ![]() ![]() MİHRÂB: Mescid, câmi vb ![]() ![]() İmâmın mihrâb içinde durması mekrûhtur ![]() ![]() Mihrâbı bulunmayan, hesab, yıldız gibi şeylerle de anlaşılmayan yerlerde, kıbleyi bilen, sâlih müslümanlara sormak lâzımdır ![]() ![]() MİHRİCÂN GÜNÜ: Eylül ayının yirmi üçüncü gününe rastlayan mecûsî bayramı ![]() Nevruz (Mart'ın yirmi birinci) ve mihricân günlerinde, bunların isimlerini söyleyerek hediye vermek haramdır ![]() ![]() ![]() MÎKÂİL ALEYHİSSELÂM: Dört büyük melekten biri ![]() ![]() Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Cebrâil'e; "Ey Cebrâil! Mîkâil'in güldüğünü hiç görmedim, bunun sebebi nedir?" diye sorduğunda, Cebrâil (aleyhisselâm; "Cehennem ateşinin tutuşturulduğu günden bugüne dek Mîkâil gülmemiştir" diye cevap verdi ![]() Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâma gökte iki ve yerde iki yardımcı yaratmıştır ![]() ![]() MÎKÂT: Hac ve umre için gelenlerin ihrâma girdikleri mevki, yer ![]() Mîkâtlar şunlardır: Zülhuleyfe, Zât-i irk, Cuhfe, Karn (Karen) ve Yelemlem ![]() ![]() ![]() Bir kimse ihrâmsız olarak mîkâtı geçtikten sonra ihrâma girerse, yasak olan şeyi işlediği için bir kurban lâzım olur ![]() ![]() ![]() (Nâbî) (Mîkât'a gelince iki kanadını açarak, uçan bir kuş misâli iki parçadan ibâret olan ihrâmını giy ![]() MİL: Bin dokuz yüz yirmi metre olan bir uzunluk ölçüsü ![]() Abdest ve gusül (boy abdesti) almak için su bulamayan ve sudan bir mil uzak olan kimse, niyyet etmek şartıyla teyemmüm eder ![]() MÎLÂD: Doğum günü, Îsâ aleyhisselâmın doğum günü olduğu iddiâ edilen noel gecesi ![]() ![]() Noel gecesi doğru olarak Mîlâd'ın, Aralık'ın 25'i veya Ocak'ın altıncı günü veya başka gün olduğu sanıldığı gibi, bugünkü Mîlâdî senenin bir veya dört sene az olduğu çeşitli dillerdeki kitablarda yazılıdır ![]() Sorbon üniversitesi profesörlerinden Gungvebert, hazret-i Îsâ'nın mîlâdî târihinden on beş sene önce veya sonra doğduğu isbat edilemez diyor ![]() ![]() MÎLÂDÎ YIL: Hazret-i Îsâ'nın doğduğu iddiâ edilen yılı başlangıç kabûl eden ve 365,242 günlük güneş yılını esas alan takvim senesi ![]() Hicrî kamerî yılbaşı, hicrî şemsî ve mîlâdî yılbaşılarından on gün önce gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mîlâdî yıl altıncı yüzyıla kadar hiç kullanılmadı ![]() ![]() Mîlâdî yıl kat'î olmayıp, günü de, senesi de şüpheli ve yanlıştır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#57 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMİLHAFE: Kadının sokağa çıkarken giydiği manto ve ferâce gibi uzun geniş örtü ![]() Senede, biri yazlık biri kışlık olmak üzere iki milhafe alması, erkeğin zevcesine (hanımına) olan nafakasındandır ![]() MİLLET: 1 ![]() ![]() Bugün dünyâdaki kâfirler iki türlüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Kendini bilmeyenden başka İbrâhim'in (aleyhisselâm) milletinden kim yüz çevirir ![]() ![]() ![]() (Ehl-i kitâb); bir de "Yahûdî veya hıristiyan olun ki, hidâyet bulasınız" derler ![]() ![]() ![]() (Yûsuf aleyhisselâm dedi ki:) Atalarım İbrâhim, İshâk ve Yâkub'un milletine uydum ![]() ![]() ![]() ![]() Milletim, millet-i İslâm'dır ![]() ![]() ![]() MİLLİYETÇİLİK (Milliyet): Aynı vatanda aynı toprakta doğup yetişenlerin din, örf-âdet ve menfeat birliği ![]() İslâmiyet "posa ırkçılığını" ve ırk ve kavim üstünlüğü iddiâlarını câhiliyye devri âdetleri olarak reddetmekle birlikte, aslâ, müslümanları, soyunu, kavmini ve ırkını red ve inkâr etmeye dâvet etmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MİNÂ: Mekke-i mükerremenin doğusundaki dağların eteğinden Arafât'a giden yol üzerinde bulunan yer ![]() ![]() ![]() Minâ Mekke'nin, Müzdelife Minâ'nın, Arafât da Müzdelife'nin kuzeyindedir ![]() ![]() ![]() Haccın sünnetleri on birdir ![]() ![]() ![]() Kurban bayramının birinci günü güneş doğmadan önce Meş'aril-haram denilen yerden Minâ'ya hareket edilir ![]() ![]() ![]() ![]() Mekke-i mükerremede Minâ pazarında, genç bir tâcir aşağı yukarı elli bin altın değerinde alış veriş yapıyordu ![]() ![]() MİNÂRE: Câmilerde, müezzinlerin çıkıp ezân okuduğu yüksek yer ![]() Minâre ilk defâ Mısır vâlisi Mesleme bin Mahled tarafından hazret-i Muâviye'nin emri ile yaptırılmıştır ![]() Minâre yapmak, müstehâbdır ![]() ![]() ![]() Mezar üzerine mum yakmak, minârede kandil yakmak ve câmilerde şarkı ve oyun havaları şeklinde mevlîd okutmak gibi adaklar adak olmaz ![]() MİNBER: Câmilerde hatiplerin hutbe okumaları için yapılmış merdivenli yüksek yer ![]() Kabrim ile minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ![]() İmâm hutbe okumak için minbere çıkınca, cemâatin namaz kılması ve konuşması haram olur ![]() Minber-i Nebevî: Resûlullah efendimizin hutbe okudukları minber ![]() MİNNET: 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyruldu: Sadakalarınızın sevâbını minnet ve ezâ ile heder etmeyin, boşa çıkarmayın ![]() Minnet edenin sadakasını Allahü teâlâ kabûl etmez ![]() Minnet akıl ve iz'andan soyunmuş özü-vicdânı çürük kişilere yaraşır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsan derhal onların rızâsını almaya çalış, yalvar, minnet eyle ve her ne sûretle olursa olsun, onların gönlünü al ![]() ![]() Allahü teâlâya hamdü senâlar olsun ki, üç seneden beri müslümanım ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Allahü teâlâya hamd ve minnet ederiz ve O'nun Peygamberine sonsuz salât ve selâm ederiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Minnet Allahü teâlâya ki, O'na tâatte bulunmak, beğendiği işleri yapmak, O'na yakınlaştırır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayat yolunda bizim taşıyabileceğimiz ve öteki dünyâya da götürebileceğimiz biricik servet; Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek (O'na minnet bildirmek) ve O yüce kudret sâhibine sevgi ile bağlanmak, O'na ibâdet etmektir ![]() 4 ![]() ![]() ![]() MİNNETDÂR: Birinden gördüğü iyileğe karşı mahcup ve müteşekkir kalan ![]() Kur'ân-ı kerîmi toplayan, Şeyhayn'dır (hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'dir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Din bilgilerinde ve dünyâ işlerinde kendisine minnetdâr olduğum bir kişi vardır ![]() ![]() Mİ'RÂC: 1 ![]() ![]() Resûlullah efendimiz, Mekke şehrinden, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya geldikleri zaman, peygamberlerin rûhları, insan şekillerinde orada hazır bulundu ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mi'râc gecesi bir cemâate uğradım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mi'râca götürüldüğüm gece, Cennet'te bir seviyeden yüksek yapılmış köşkler gördüm ![]() ![]() Mi'râc gecesi, çok fecî ve elîm bir şekilde kendi kendilerine azâb eden bir takım insanlar gördüm ![]() ![]() Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselâma olan ihsânlarının en şereflilerinden biri de, O'na mi'râc mûcizesini vermesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beş vakit namaz mi'râc gecesi farz oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÎRÂS: Vefât eden kimsenin, geride kalan akrabâlarına bıraktığı mal ve haklar ![]() Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Ey Resûlüm!) babası ve çocuğu olmıyanın mîrâsı hakkında senden dînin hükmünü istiyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Küçük çocukları olan veya mîrâsa muhtaç bâliğ (ergen) ve sâlih çocukları bulunan hastanın, malından nâfile hayrât ve hasenâtı (iyilik yapılmasını) vasiyyet etmeyip çocuklarına bırakması daha iyidir ![]() Malını, hayrâta (iyi yerlere) sarf edip, fâsık (haram ve günah işleyen) çocuğuna mîrâs bırakmamalıdır ![]() ![]() MÎRÎ TOPRAK: Beytülmâle yâni devlete âit toprak ![]() ![]() MÎSÂK: Söz verme, sözleşme, andlaşma ![]() 1 ![]() ![]() ![]() Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Kur'ân-ı kerîm hüzün ile inmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ için yemîn ediyorum demek, yemîn olur ![]() ![]() ![]() ![]() MİSKAL: Bir çeşit ağırlık ölçü birimi ![]() Bir miskal; Hanefî mezhebinde 4,8 gram, Şâfiî mezhebinde ise 3,45 gramdır ![]() Üzerine bulaşan necâset, bir miskalden az ise yıkamak sünnettir ![]() ![]() Altının, zekât verilmesi farz olan miktârı yirmi miskaldir ![]() MİSKÎN: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akrabâya, miskîne ve yolda kalmışa hakkını ver ![]() Her şeyin bir anahtarı vardır ![]() ![]() ![]() Bir kimse, kalbinde katılık bulunduğundan şikâyet edince, Resûlullah efendimiz ona; "Yetimin başını okşa ve miskîni doyur!" buyurdular ![]() Zekât verilecek yedi sınıf kimseden birisi de miskîndir ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() (Yûnus Emre) MİSLÎ: Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal ![]() Ağırlıkla, hacim ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden, aynı büyüklükte olanlar ve aynı büyüklükteki yumurta ve karpuz mislî maldır ![]() Mislî malı telef eden, benzerini, mislî olmıyan malı telef eden, kıymetini öder ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#58 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMİSVÂK: Bir karış büyüklüğünde kesilmiş, dişleri temizlemek için kullanılan ve Erak denilen ağaçtan veya zeytin dalından yapılan ağaç fırça ![]() Misvâk; ağzı temizlemeye, cenâb-ı Hakk'ın rızâsına kavuşmaya vesîledir ![]() Misvâk kullanarak kılınan namaz, misvâk kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat üstündür ![]() Abdest alırken misvâk kullanmak sünnet-i müekkededir (kuvvetli sünnettir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Misvâk kullanmanın on beş faydası vardır ![]() ![]() Hazret-i Ömer zamânında Şam civârında bir kal'a muhâsara edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MİSYONERLİK: Propaganda yaparak belirli bir fikir ve inancı yayma işi ![]() ![]() ![]() Avrupalılar, hıristiyanlık inancını yaymak ve milletleri hıristiyanlaştırmak için misyoner teşkîlâtını kurdular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Târih göstermiştir ki, misyonerler gâyelerine erişmek için her türlü vâsıtayı mübâh (sakıncasız) gören bir zihniyete sâhib olmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MİŞNÂ: Yahûdîlerin Tevrât'tan sonra mukaddes kabûl ettikleri Talmûd kitâbının iki kısmından biri ![]() Mişnâ, İbrânice "tekrar" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mİ'YÂR: 1-Ölçü âleti ![]() Akıl; his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan bir mi'yârdır ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Ramazan ayı bu aydaki farz orucun mi'yârıdır ![]() ![]() ![]() MİZÂC: Huy, tabîat, bir kimsenin yaratılıştan gelen özelliklerinin hepsi ![]() ![]() Gadaba gelen (kızan, öfkelenen) insan, aklın kontrolünden çıkmış olduğundan; bu kimsede basîret (kalb gözü, derin ve ince anlayış), düşünce, irâde (kendine hâkim olma) ve fikir diye bir şey kalmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MİZÂH: Latîfe, şaka ![]() Ben mizâh konuşurum, fakat doğru konuşurum ![]() Alay, şaka ve mizâhtan kaçınınız ![]() ![]() Az olmak şartı ile arada bir mizâh mübâhtır (serbesttir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mizâhın azı kötü değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÎZÂN: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şuayb aleyhisselâm Eyke halkını; ölçüyü ve mîzânı tam yapmaya, insanların hukûkuna riâyet etmeye, yeryüzünde fesâd çıkarmamaya, Allahü teâlâdan korkmaya ve takvâ üzere olmaya dâvet etti ![]() 2 ![]() ![]() Alahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Biz kıyâmet gününe mahsûs adâlet mîzânları kurarız ![]() ![]() ![]() ![]() Artık kimin (sevâb) mîzânı ağır gelirse onlar korktuklarından emîn, umduklarına kavuşanların tâ kendileridir ![]() ![]() ![]() Mîzânda güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiçbir şey yoktur ![]() Bir kimse kıyâmette mîzâna getirilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyi ameller güzel sûretlerle, kötü ameller de çirkin kıyâfetlerle gelecek, mîzâna konacaktır ![]() ![]() (Aziz Mahmûd Hüdâyî) MİZMÂR: 1 ![]() ![]() Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem kıyâmet alâmetlerini sayarken buyurdu ki: "Hâkimler rüşvet alarak haksız karar verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Keyf ve eğlence için her mizmârı çalmak ve dinlemek haramdır ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Bir gün Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Ebû Mûse'l-Eş'arî'nin Kur'ân-ı kerîm okumasını dinledi ve buyurdu ki: "Ebû Mûsâ'ya Âl-i Dâvûd'un mizmârlarından verilmiştir ![]() Kur'ân-ı kerîmi mizmâr ve tecvîd ile okumalıdır ![]() ![]() MU'ACCEL: Peşin olarak verilen ![]() ![]() ![]() Nikâh akd edilirken (yapılırken) tek mehr söylenip, ne kadar mu'accel olduğu bildirilmedi ise, âdete ve zevcinin emsâline (akranlarına) göre söylenilenin bir miktârı mu'accel olur ![]() ![]() MUÂHEDE: Andlaşma ![]() ![]() İslâm halîfeliğinin bir an evvel kaldırılması İngilizlerin birinci düşünceleridir ![]() ![]() ![]() MUÂHEZE: Azarlama, darılma, paylama, cezâlandırma ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Allahü teâlâ sizi yemîn-i lağv (geçmiş bir şey için zan ile yanlış yemin etmek) ile muâheze etmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah hiç kimseye gücü yetmeyeceği bir şeyi teklif etmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir ümmet içerisinde, her gün yirmi beş kişi; Allahü teâlâya yirmi beş defâ istiğfâr ederse (günahlarının bağışlanmalarını dilerse) Allahü teâlâ o ümmeti umûmî azâbla muâheze etmez ![]() MUAHHİR (El-Muahhir): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() El-Muahhir ism-i şerîfini söyleyenin tövbe etmesi kolay olur ![]() MU'ÂMELÂT: İnsanların birbirleri arasında olan işler ![]() ![]() ![]() Mu'âmelâtta bir fâsıkın (açıkça günâh işleyenin) veyâ müslüman olmıyanın sözü de kabûl edilir ![]() ![]() MU'AMMÂ: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâyı mü'minler Cennet'te görecektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() On altıncı asrın büyük muammâ şâirlerinden biri de Emrî'dir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#59 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMU'ÂNAKA: İki kişinin birbirinin boynuna sarılması ![]() Âdem aleyhisselâmdan İbrâhim aleyhisselâma kadar, selâmlaşma, birbirine secde etmekle olurdu ![]() ![]() ![]() Âlimler buyurdular ki: Mu'ânaka edenlerin üzerinde bir gömlek veya cübbe gibi bir şey varsa, mu'ânaka câizdir ![]() Mu'ânakanın mekruh olanı (dînen iyi görülmeyeni) şehvetli olanıdır ![]() MU'ÂŞERET: İnsanların birbirleriyle görüşmelerinde ve işlerinde karşılıklı uymaları gereken usûller, kurallar ![]() ![]() MU'ÂTEBE: İtâb etme, kızma, azarlama ![]() ![]() MU'ATTALA: Allahü teâlânın sıfatlarını inkâr eden bozuk bir fırka, topluluk ![]() Nikâh ile alması haram olan yirmi beş kadından birisi de veseniyye yâni puta tapan kadınlardır ![]() ![]() MU'ÂVVİZETEYN: Felak ve Nâs sûrelerinin ikisine berâber verilen isim ![]() Cumâ namazından sonra, yedi defâ ihlâs ve mu'âvvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazâdan, belâdan ve kötü işlerden korur ![]() Dertlerden, belâlardan kurtulmak; şeytanın, cinlerin şerrinden korunmak için, Mu'âvvizeteyn'i çok okumak faydalıdır ![]() MU'ÂYEDE: Bayramlaşma ![]() ![]() Selçuklular ve Osmanlılarda muâyede merâsimleri pek muhteşem olurdu ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda pâdişâhın bayramı tebrik merâsimi, İstanbul'un fethinden on dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar Topkapı Sarayı'nda yapıldı ![]() ![]() Bayram günlerinde herkes temiz ve iyi giyinir, çocuklara yeni elbiseler alınır, fakir, yetim ve öksüzler sevindirilirdi ![]() ![]() MUBÂH: Dînimizde yapılması emr olunmayan ve yasak da edilmeyen şeyler ![]() Mubahlar, iyi niyetle yapılınca tâat (Allahü teâlânın beğendiği şey) olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın mubah ettiği yâni izin verdiği şeyler pek çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ lutf ederek, kerem ederek, acıyarak, kullarına çok şeyleri mubâh etmiş, izin vermiştir ![]() ![]() Mubâhları, lâzım olduğu kadar kullanmalıdır ![]() ![]() ![]() MÛCİD (El-Mûcid): Îcâd eden, yoktan vâr eden, yaratan mânâsına Allahü teâlânın isimlerinden ![]() "Ben civaya bakınca, bunu yaratanın büyüklüğüne hayran oluyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MU'CİZÂT (Mûcizât): Mûcizeler ![]() ![]() ![]() ![]() MU'CİZE (Mûcize): Peygamberlerden aleyhimüsselâm peygamberliklerine delil olarak Allahü teâlânın izniyle meydana gelen hârikulâde (olağanüstü) haller ![]() Bir şeyin mûcize olabilmesi için şu şartlar lâzımdır: Allahü teâlâ o şeyi mûtâd (alışılmış) sebepler dışında yaratmış olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler şerîatin emirlerini ve yasaklarını bildirirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ her peygambere zamanlarında önemli kabûl edilen hususlarla ilgili mûcize ihsân etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın âdetinin ve kânunlarının dışında yarattığı mûcizelerin meydana gelmesi için, peygamberlerin aleyhimüsselâm diri olması şart değildir ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem mûcizeleri binden fazla olup bâzıları şunlardır:Mîrâc mûcizesi, şakk-ı kamer mûcizesi (ayın ikiye bölünmesi), mübârek parmaklarından su fışkırma mûcizesi, Kâbe-i muazzama içindeki putların mübârek parmağının işâreti ile yüz üstü düşmesi mûcizesi, ölülerin diriltilmesi mûcizesi, yaralılara ve hastalara şifâ verme mûcizesi ![]() MUDÂREBE ŞİRKETİ: Ortaklardan bir kısmının sermâye vermesi, bir kısmının da iş yapmayı üzerine alması üzerine anlaşma yapılarak kurulan şirket, ortaklık ![]() Mudârebe şirketinde sermâyenin; altın, gümüş veya başka geçer para olması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() MUDILL (El-Mudıll): Dalâlete düşüren, doğru yoldan çıkarıp, eğri yola saptıran mânâsına, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından, güzel isimlerinden ![]() Allahü teâlânın isimleri aynı zamanda sıfatlarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#60 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükMU'ÂNAKA: İki kişinin birbirinin boynuna sarılması ![]() Âdem aleyhisselâmdan İbrâhim aleyhisselâma kadar, selâmlaşma, birbirine secde etmekle olurdu ![]() ![]() ![]() Âlimler buyurdular ki: Mu'ânaka edenlerin üzerinde bir gömlek veya cübbe gibi bir şey varsa, mu'ânaka câizdir ![]() Mu'ânakanın mekruh olanı (dînen iyi görülmeyeni) şehvetli olanıdır ![]() MU'ÂŞERET: İnsanların birbirleriyle görüşmelerinde ve işlerinde karşılıklı uymaları gereken usûller, kurallar ![]() ![]() MU'ÂTEBE: İtâb etme, kızma, azarlama ![]() ![]() MU'ATTALA: Allahü teâlânın sıfatlarını inkâr eden bozuk bir fırka, topluluk ![]() Nikâh ile alması haram olan yirmi beş kadından birisi de veseniyye yâni puta tapan kadınlardır ![]() ![]() MU'ÂVVİZETEYN: Felak ve Nâs sûrelerinin ikisine berâber verilen isim ![]() Cumâ namazından sonra, yedi defâ ihlâs ve mu'âvvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazâdan, belâdan ve kötü işlerden korur ![]() Dertlerden, belâlardan kurtulmak; şeytanın, cinlerin şerrinden korunmak için, Mu'âvvizeteyn'i çok okumak faydalıdır ![]() MU'ÂYEDE: Bayramlaşma ![]() ![]() Selçuklular ve Osmanlılarda muâyede merâsimleri pek muhteşem olurdu ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda pâdişâhın bayramı tebrik merâsimi, İstanbul'un fethinden on dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar Topkapı Sarayı'nda yapıldı ![]() ![]() Bayram günlerinde herkes temiz ve iyi giyinir, çocuklara yeni elbiseler alınır, fakir, yetim ve öksüzler sevindirilirdi ![]() ![]() MUBÂH: Dînimizde yapılması emr olunmayan ve yasak da edilmeyen şeyler ![]() Mubahlar, iyi niyetle yapılınca tâat (Allahü teâlânın beğendiği şey) olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın mubah ettiği yâni izin verdiği şeyler pek çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ lutf ederek, kerem ederek, acıyarak, kullarına çok şeyleri mubâh etmiş, izin vermiştir ![]() ![]() Mubâhları, lâzım olduğu kadar kullanmalıdır ![]() ![]() ![]() MÛCİD (El-Mûcid): Îcâd eden, yoktan vâr eden, yaratan mânâsına Allahü teâlânın isimlerinden ![]() "Ben civaya bakınca, bunu yaratanın büyüklüğüne hayran oluyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MU'CİZÂT (Mûcizât): Mûcizeler ![]() ![]() ![]() ![]() MU'CİZE (Mûcize): Peygamberlerden aleyhimüsselâm peygamberliklerine delil olarak Allahü teâlânın izniyle meydana gelen hârikulâde (olağanüstü) haller ![]() Bir şeyin mûcize olabilmesi için şu şartlar lâzımdır: Allahü teâlâ o şeyi mûtâd (alışılmış) sebepler dışında yaratmış olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler şerîatin emirlerini ve yasaklarını bildirirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ her peygambere zamanlarında önemli kabûl edilen hususlarla ilgili mûcize ihsân etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın âdetinin ve kânunlarının dışında yarattığı mûcizelerin meydana gelmesi için, peygamberlerin aleyhimüsselâm diri olması şart değildir ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem mûcizeleri binden fazla olup bâzıları şunlardır:Mîrâc mûcizesi, şakk-ı kamer mûcizesi (ayın ikiye bölünmesi), mübârek parmaklarından su fışkırma mûcizesi, Kâbe-i muazzama içindeki putların mübârek parmağının işâreti ile yüz üstü düşmesi mûcizesi, ölülerin diriltilmesi mûcizesi, yaralılara ve hastalara şifâ verme mûcizesi ![]() MUDÂREBE ŞİRKETİ: Ortaklardan bir kısmının sermâye vermesi, bir kısmının da iş yapmayı üzerine alması üzerine anlaşma yapılarak kurulan şirket, ortaklık ![]() Mudârebe şirketinde sermâyenin; altın, gümüş veya başka geçer para olması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() MUDILL (El-Mudıll): Dalâlete düşüren, doğru yoldan çıkarıp, eğri yola saptıran mânâsına, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından, güzel isimlerinden ![]() Allahü teâlânın isimleri aynı zamanda sıfatlarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|