Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HEM (HEMM) Gaile, müşkül iş * Tasa, gam, keder, hüzün HEM f Birlikte, beraber olmak mânasını ifade eder HEM-AHENG f Uygun, münasib, denk HEMAHİM (Hemheme C) Üzüntüler, kederler, dertler, tasalar HEMAL f şerik, ortak, eş, benzer, nazir HEMALUŞ Kara balçık HEMAN f Derhâl, hemen, acele olarak, çarçabuk, o anda HEMAN (HUMÂN) İnce zayıf süngü * Huysuz ve kötü insan HEMANA f Sanki, güya * Aynen, tıpkı, tamamen HEM-AN-DEM f Hemen, derakab, derhal, o anda, çarçabuk HEMANEND f Benzer, gibi HEM-AN-GÂH f Hemen, o anda HEM-ARAMİŞ f Birlikte dinlenen, beraber istirahat eden HEMARE Her zaman, her an, dâima HEM-ASIL f Aynı asıldan HEM-ASIR Aynı asırda olan Bir asırda beraber olanlar HEM-AŞİYAN f Bir yerde beraber bulunan, bir yuvada birlikte olan HEM-AVER f Efendileri aynı olan köleler * Arkadaş, refik HEM-AVERD f Savaşan iki kişiden herbiri HEM-AVİZ f Harpte karşılaşan iki kişiden biri HEM-AYAR f Eşit, denk, müsavi HEMAZÎ Sür´at, hız HEM-BAR f Aynı yükü yüklenmiş olan, aynı yükü taşıyan HEM-BER f Beraber olan, birlikte oturan HEM-BU f Kokusu bir, aynı kokuda * Mc: Âdet ve tarzları aynı HEM-CA(Y) f Aynı yerde oturan Hemşehri HEM-CENAH f Denk, eşit, müsâvi HEM-CENB f Akran HEM-CİNS Aynı cinsten olan HEM-CİVAR Aynı yerde oturan, komşu HEM-ÇÜ f Onun gibi HEM-ÇÜNAN f Böylece HEM-DAMAN f Bacanak HEMDE Ölümle haşir arası HEM-DEM f Canciğer arkadaş HEM-DERD f Dert yoldaşı, dert arkadaşı Aynı dert ve kedere düçar olanların beheri HEM-DEST (C: Hemdestân) f Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş * Ortak, şerik HEM-DESTÎ f Berâberlik, birlik * Ortaklık, şeriklik HEM-DEST-İ VİFAK Bir fikir ve mes´elede anlaşarak elele vermek, hep birden aynı sözü söylemek HEM-DİH f Köyleri aynı olan Aynı köyden olan HEM-DİL f Fikirleri, düşünceleri aynı olanların her biri Bir maksad ve istekte bulunanları beheri HEM-DUŞ f Omuz omuza gelen, eşit olan, müsavi olan HEME f Cümle Hep Bütün HEMEC Kıymetsiz, değersiz * Şaşkın * Övez (denen at sineği) HEMECE Zayıf koyun HEME EZ OST Herşey ondandır HEMEGAN f Cümlesi, tamamı, bütünü, hepsi HEMEL Çobanı olmayan deve HEME OST Hepsi odur HEMERCEL Yorga at HEMEYAN Akmak, seyelân etmek HEMEZAT (Hemeze C) Kuruntular, vesveseler, şüpheler, tereddütler HEMEZE Vesvese Şeytanın desisesi Kuruntu HEM-FİKR f Aynı düşüncede ve aynı fikirde olan Kafadar HEM-FİRAŞ f Zevce Karı HEMGER f Çulha dokuyucu HEM-GİNAN f Bütün insanlar, bütün nev´-i beşer HEM-GUŞE f Komşu HEM-HAH f Arzu ve talebleri aynı olan, aynı istekleri olan HEM-HAL f Aynı halde olan İkisi beraber HEM-HANE f Bir evde oturanların beheri Arkadaş, refik HEMHEME Rüzgârın esmesi ile ağaç yapraklarından çıkan sesler * Aslan bağırması * Deve sesi HEM-HUDUD f Hudutları bir olan, sınırları birbirine bitişik olan memleket veya arazi HEM-HUY f Bir ahlâk ve tabiatda bulunan Huyları bir olan HEMÎ f Tıpkı bu, bu bile HEMδ Ölüm, mevt HEMİCEK Şehre köyden yeni gelip bir şey bilmez şaşkın ve kaba adam HEMÎM Ağır ağır gitmek * Otun tazeliğinden dolayı parlaması HEMÎME Yumuşak rüzgâr * Ufak taneli yağmur HEMÎSA´ Kuvvetli adam HEMÎŞE f Dâima Her zaman HEMK Bir kimseyi bir işle meşgul etme Birini bir işe daldırma * İnat etmek * Sa´y etmek, çalışmak * Cür´et etmek HEMK Yumuşak Kof HEM-KADD f Boyları birbirine eşit olan, uzunlukları aynı olan HEM-KÂR f Aynı işi yapan, aynı işte olan HEM-KIRAN f Aynı yaşta olan, yaşıt * Kuvvette müsavi olan HEM-KIYMET f Aynı kıymette olan, kıymetleri eşit olan HEM-KİTAB f Aynı dersi gören, talebe, öğrenci * Aynı dinde olan, din kardeşi HEM-KÜN f Aynı cins işte çalışan, işleri ve meslekleri aynı olan Meslekdâş HEML (HEMELÂN) Gözden yaş akmak HEMLA´ Seri * Kurt (canavar) HEMLECE (HİMLÂC) Atın yorga olması HEMM Gam, keder, tasa, hüzün HEMMAME Zehirli hayvan Akrep HEMMAS Yavuz arslan HEM-MATLA´ Güneş ve ay gibi gök cisimlerinin ufakta doğdukları yerin veya zamanların aynı oluşu Aynı meridyen üzerinde olup ay ve güneşi aynı saatlerde gören ülkeler HEMMAZ Koğucu HEM-NAM f İsimleri aynı olan, adaş HEM-NEBERD f Savaş arkadaşı, muharebe arkadaşı * Rakib HEM-NEFES f Arkadaş, musâhib HEM-NESL f Aynı sülâle ve soydan, aynı nesilden, soydaş HEM-PA f Ayakdaş Arkadaş Yoldaş HEM-PAYE (C: Hempâyegân) f Bir pâye ve rütbede olanların beheri HEMR Su dökmek * Göz yaşı akıtmak * Süt sağmak * Atâ etmek, hediye vermek HEMRACE Karıştırmak HEM-RAD f Kahramanlık ve cömertlikte müsavi olan kimseler HEM-RAH (C: Hem-râhân) f Yol arkadaşı, yoldaş HEM-RAZ f Sırdaş En yakın arkadaş HEM-RENG f Rengi bir olan, aynı renkte olan * Mc: Huyları bir olan HEM-REV f Yol arkadaşı, beraber giden, yoldaş HEM-RİŞ f Bacanak İki kızkardeşle evlenen erkekler HEMS Gizli ses Çok gizli Sesi gizlemek * Ağzı açmadan lokma çiğnemek * Fütursuz olarak geceleyin yola gitmek * Peçe * Sıkmak * Kırmak HEM-SABAK f Ders arkadaşı Aynı dersi okuyanların beheri HEM-SAZ f Uyan, uygun, muvafık, münâsib * Arkadaş, refik, arkadaşlık HEMSEN Gizli sesle Gizli ses Savt-ı hafi HEM-SENG Aynı ölçüde, aynı mizanda, bir tartıda HEM-SER f Arkadaş, Karı kocadan her biri HEM-SIFAT Aynı vasıf ve nitelikte olan HEM-SOHBET f Birbiriyle konuşan, sohbet eden, arkadaş HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ Suçlu olduğu hâlde suçunu bilmez ve suçsuz olduğunu iddia eder kimse hakkında kullanılan bir tâbirdir HEM-SUFRE f Aynı sofraya oturan, sofra arkadaşı HEMŞ Ameli seri olan, hızlı, hareketleri çabuk olan HEMŞEHRİ f Aynı şehirden Aynı memleketli olan HEM-ŞERR f Kötülükte beraber olan, kötülüğü birlikte yapan HEM-ŞİKEM f İkiz çocuk HEMŞİME Kuru odun Kurumağa yüz tutmuş ağaç Ağaçları kurumuş yer HEMŞİRE f Aynı sütü emen kızkardeş Abla, bacı * Hastabakıcı kadın veya kız HEMŞİRE-ZÂDE f Kızkardeş çocuğu HEMT Karıştırmak Değerini anlamadan almak HEMTA f Eş denk Benzer HEMU´ Göz yaşı akmak HEM-VARE f Her zaman, dâima HEM-VARÎ f Düzlük, düzolma HEMYAN f Kese, torba, çanta, dağarcık HEMZ Dürtme, kakma * Parmaklarla sıkma * Yere çalma, vurma * Isırma, dişleme HEM-ZANU f Diz dize oturup konuşan, yan yana oturan HEMZE ( $) Elif veya elif yerine kullanılan işaret Elif, vav, ya, he üzerine konulan ve "e" diye okutan işaret * Parmakla sıkma, dürtme, sıkıştırma HEM-ZEBAN Aynı dili konuşan, lisanları aynı olan HEM-ZEN f Beraber vuran Birlikte olan HEM-ZEMAN f Aynı zamanda işleyen * Çağdaş, muâsır Aynı çağda yaşayan insan veya geçen hâdiselerin her biri HEMZEND f Beraber olanlar Beraber çalışanlar |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HEN´A Devenin boynunun altına konan işaret * Menazil-i Kamer´den bir menzil HENABİK Halka nasihat edip, dediğini kendi yapmayan kimse HENAE Yemeğin sindirilip hazmolması HENAZÎR Hınzırlar, domuzlar HENB Vehamet * Ağırlık HENBELE Topal sırtlanın yürümesi HENBER Kısa boylu kimse HENBERÎT Sırf yalan HENCAM f Elinden iş gelmeyen, beceriksiz kimse HENCAR f Kaide, kural, yol, usul HEND İmsak etmek HENDEK (Bak: Handek) HENDELÎN Sözü çok olan kimse HENDEME Bir şeyi yerli yerince yapmak HENDESE Geo: şekil bilgisi * Mat: Çizgi, yüzey ve hacim olarak bu üç şeklin özelliklerini ve ölçülerini inceleyen matematik kolu HENDESE-İ MÜLKİYE MEKTEBİ Osmanlı İmparatorluğu devrinde mühendis yetiştirmek gayesiyle açılan mekteb XIX yy sonlarına kadar memlekette belediye ve mimarî işlerde vazife alacak mühendis bulunmuyordu Nafia Nezareti bu ihtiyacı nazar-ı itibara alarak bir mühendis mektebi kurulmasının lüzumlu olduğunu ileri sürünce, padişahın emriyle 1884 yılında mekteb açıldı Ve ilk mezunlarını1888 yılında verdi 1909 tarihinde ise okulun adı, Mühendislik Mektebi olarak değiştirildi HENDESEHANE f Eskiden mühendis mektebi, teknik üniversitesi * Bayındırlık ve belediye gibi dairelerin mühendislere mahsus şubesi HENDESEHANE-İ BAHRÎ Bahriye Mektebinin ilk adıdır Abdülhamid zamanında miladi 1773 yılında Cezayirli Hasan Paşa´nın teşebbüsüyle Tersane içinde açılmıştır Okulun ilk baş muallimi, Türk riyaziyecisi Gelenbevi İsmail Efendi´dirŞimdiki ismiyle "Gemi İnşa Mühendisliği" olan Bahriye Mektebi, 1795 senesinde daha muntazam ve mükemmel halde yeniden açılmıştır HENDESÎ Muntazam şekli ile alâkalı ve hendeseye dâir Geometrik şekle dâir * Geometri ile alâkalı ve müteallik HENENE Bir cins kirpi HENGÂM f Zaman, devir, çağ,sıra, vakit, mevsim HENGÂM-I BAHAR Bahar mevsimi HENGÂM-I SABAVET Çocukluk zamanı HENGÂM-I ŞEBAB Gençlik zamanı, delikanlılık çağı HENGÂM-I ŞİTA Kış mevsimi HENGÂME f Seslerin birbirine karışmasından çıkan gürültü Kavga, gürültü Şamata HEMGÂME-İ AZAB Azab zamanı HENGÂME-GİR f Meddah, oyuncu Hikâye söyleyici, hokkabaz * Diş macunu, leke tozu gibi şeyler satan çığırtkanlar * Kavgacı, gürültücü HENF Sür´at yapmak, hız yapmak HENÎ Hazmı kolay olan, faydalı ve sıhhate uygun HENÎE şiddetli emir HENÎEN Sıhhat ve afiyet olsun HENÎEN LEKÜM Size âfiyet olsun, şifa olsun Helâl olsun * Tebrik ederiz HENÎN Ağlamak HENİYYE Kolaylık, sühulet HENK Darlık Güçlük zorluk HENK Katı yağmur HENME Gizli ses HENN Ağlamak * Ayıptan kinayedir HENNE Kişinin kendi karısı HENT Bir nevi kirpi * Göz içinde olan yağ HENÜZ f Daha, yeni, şimdiye kadar, ancak HEPTEN Bütünüyle, tamamıyla HER f Bütün, hep, tamamen HER´ şiddet * Etin iyi pişmesi HER´A Küçük bir canavar * Erkeğiyle muhalata ettiğinde şevkinin şiddetinden hemen inzal eden kadın HERAB Kaçmak, firar etmek HERAS Dikenli ağaç HERAVE (HİRAVE) Ağır, yoğun asâ (baston) HER-AYİNE f Mutlaka, elbette Behemehal, zaruri, herhalde HER-BAR f Her defa, her kere HERC f Karışıklık HERC İnsanların arasında meydana gelen fitne, fesad * Söze dalıp çoğaltmak Haltetmek Sözü karıştırmak * Kapıyı açık bırakmak * İnsanların işlerinin karışması * Seğirtmek * Katletmek HER-CA f Her yer HERCAÎ (Hercâyî) Her yerde bulunur, kendine mahsus belirli bir yeri bulunmayan Serseri, derbeder * Kararsız, sebatsız, vefasız, dönek, mütelevvin HERCÂYÎ MENEKŞE Bir cins menekşe HERCAN Uzun ve kalın olan şey * Hayvanın yab yab yürümesi HERCELE Karışık yürümek HERC Ü MERC f Darmadağınık Karmakarışık Allak bullak HERÇ Karışıklık, gürültü Nizamsızlık HER-ÇEND f Her ne kadar Her ne zaman HERÇİ BAD ABAD f Her ne olursa olsun İster istemez HERD Deve kuşunun dişisi * Yarmak * Kat´etmek, kesmek HER DEM f Her zaman, her dakika Dâimâ HER DEM TAZE Parlaklık ve tazeliğini dâima muhafaza eden * Mc: Daima genç görülen, gençliğe heveskâr HEREB Kaçma, firar * şiddetli üzüntü, keder HEREC Sıcaklığın fazlalığından devenin gözünün kararması HEREK Asmaları, fidanları, fasulye gibi tırmanıcı nebatları bağlamak için yanlarına dikilen sırık, değnek HEREM Kocamak, yaşlanmak, ihtiyar olmak * Mısır´da firavunlar zamanından kalmış piramit şeklindeki mezarların beheri * Geo: Mahrutî şekil, piramit HEREMDÎDE f Yaşlanmış, kocamış, ihtiyarlamış HERF Acele Sür´at, hız Hezeyan HERGÂH f Her vakit, her an, her zaman HERGELE Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü * Böyle bir sürüye dahil olan hayvan * Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam * Bir işe yaramaz işçi kalabalığı HERGİZ f Aslâ, kat´iyyen Hiçbir suretle HERHERE Su çağıltısı * Koyunu çağırmak * Aktığında sesi ve çağıltısı işitilecek kadar çok olan su HERHÎR Bir nevi yılan HERİ´ Acele, sür´at * Akıcı kan * Korkak kimse * Zayıf kimse HERİF (Bak: Harif) HERİFÇİOĞLU Kızılan kimse hakkında zamir gibi kullanılan argo bir tabirdir HERİM Çok ihtiyarlamış ve kocamış kimse HERİME Dişi arslan HERÎR Köpek uluması * Köpek hırlaması HERİSE Keşkek yemeği HERÎT Ağzı büyük kişi * Ferciyle dübürü bir olan kadın HERKELE İncelik, nezafet, hoşluk, letâfet * İnce, zarif, lâtif, hoş HERKÜL yun Cesaretiyle meşhur olup, efsaneleşmiş bir Yunanlının adı (Onlarda kuvvet sembolüdür) HERKÜL BURCU Gök küresi kuzey cihetinde isim verilen bir takım yıldız kümesi (Bak: Büruc)(Hem şemse kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevî ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadir-i Zülcelal´in emriyle döndürüp, o seyyaratı o manevî iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratıyla saniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir sür´atle, bir tahmine göre Herkül Burcu tarafına veya Şems-üş Şümus cânibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zât-ı Zülcelal´in kudretiyle ve emriyledir S) HERM Bir ot cinsi HERMELE Yolmak HERNA´ Ufak bit HERR Köpek uluması, köpek hırlaması HERRU "Ne olursa olsun Ya batar ya çıkar" mânâsındaki "ya herrû ya merrû tâbirinde geçer HERS Tokmak ile dövmek * Mersin ağacı * Arslan * Kedi HERS Ufak kurt HERSEME Arslan, gazanfer, esed, haydar * Burun HERŞ (HERÂŞ) Yırtmak * Çekişmek HERŞEBE Yaşlı kuru kadın HERŞEFE Bez veya aba parçası (Su az olduğu zamanda yerden onunla yağmur suyunu alıp bir kabın içine sıkarlar) * Çok yaşamış, ihtiyar, kuru kadın * Çok eski olan kova HERT Dokunaklı söyleme, iğneleyici bir şekilde konuşma * Yırtma * Dürtme HERUS Eski elbise HERV Dövme, sopalama * Pişirme * Afganistan´da bir şehrin adı HERVELE Yürüyüş * Koşma HERYA´ Ağaç hışırtısı HERZ Yırtmak HERZE f Boş söz Saçmasapan söz Boş lâkırdı HERZEDERAY f Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan HERZEGÛ f Saçma sapan konuşan Lüzumsuz ve mânasız söz söyleyen HERZEHAYÎ f Mânâsız konuşma, saçmasapan söyleme HERZEKA Çirkin gülmek HERZEKÂR f Saçma sapan konuşan, mânasız sözler söyleyen HERZEKÂRANE f Saçma sapan konuşarak Boş ve lüzumsuzca uydurmalarla, abuk sabukça HERZEVAT (Herze C) Herzeler, mânâsız ve boş sözler HERZEVEKİL f Kendine vazife olmayan şeylere karışan Fodul, boşboğaz Her şeye burnunu sokan |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HESAR (HESUR) Arslan HESB şeref * Kifayet HESHESE Karışıp görüşme HESİS Gizli ses, gizli kelâm * Ezilmiş, ufalanmış nesne HESM Kaba yemek Bütün bütün yutmak * Kesmek * Toplamak, cem´etmek HESM Kırmak * Kesmek HESMELE Gizli söz HESR İki kat edip eğmek * Kırmak HESS Dövmek * Kırmak, ufalamak HESS Öldürmek, katl HESS Sıkmak HESTÎ f Varlık Var olma Mevcudiyet HEŞAŞ (HEŞUŞ) Açık yüzlü şen yeynicek kişi * Sağan kimseye sevip sütünü veren koyun HEŞAŞE(T) Şâdlık, hafiflik, irtiyah * Gevreklik HEŞEME (C: Heşemât) Dağ keçisinin oğlağı HEŞHEŞE Şâdlık etmek, neşeli olmak HEŞÎLE Sahibinin izni olmayarak bir adamın bindiği deve HEŞÎM Ufalanmak Kırılmış, ufalanmış olmak * Kırılmış, ufalanmış kuru ot HEŞM Kırmak veya kesmek HEŞŞ Gevrek, kolayca kırılabilir olan * Keyifli, şen HEŞT f Sekiz HEŞTAD f Seksen HEŞTÜM f Sekizinci HET´ Dikkatle bakmak Acele etmek HETALAN Akmak * Göz yaşı ve yağmur pespeşe gelmek HETALLA´ Uzun ve iri vücutlu erkek HETEPETE Kekeleme Konuşurken şaşırıp tereddüd etme HETEROJEN yun Kim: Cinsi ayrı olan Türlü özellikteki taneciklerden yapılan maddelerdir HETF Bir şeyi gizlice hatırlatmak Seslenmek Fısıldamak HETIL Akıcı, akan HETÎT Birbiri ardınca tez tez gitmek HETK Yırtma Yarma Perdeyi yırtmak Rezil olmak Rezil etmek HETK-İ HİCAB-I İSMET Namus perdesini yırtma HETL Ulaştırmak * (Yağmur) çok yağmak HETLAN Sürekli yağan hafif yağmur HETM Ön dişleri kökünden kırmak HETMA´ Dişsiz olup kurban edilemeyen hayvan HETME Çok kelâm, çok söz HETMELE Gizli kelâm, gizli söz HETN (HÜTUN) Yağmur yağmak HETR Bunama, alıklaşma Ateh getirme, ihtiyarlıktan çocuk gibi olma * Sersemleşme, aptallaşma * Birisini kötüleme * Acib emir * Zahmet, meşakkat * Enine yarmak HETR Ağaçla vurmak HETT Yırtmak * İkiye büküp kırmak * Dökmek HETTAK Yırtıp parçalayan, paramparça eden HETTAL Dağ ismi HETTAN Hafif kimse HETUL Çok miktar akmak HEV´ Himmet HEV´ Kötü hırs HEVA İstek Nefsin isteği Düşkünlük Gelip geçici olan heves Nefsin zararlı ve günah olan arzuları HEVA VÜ HEVES Zevk ve şehvetler Boş ve geçici şeyler HEVA (Bak: Hava) HEVA (C: Ehviye) İki şeyin arasının uzaklığı * Yer ile gök arası * Yukarıdan aşağıya inmek * Her bir boş, ıssız yer HEVACİ´ Geyik HEVACİR (Hâcire C) Günlerin en sıcak olan anları * Göçenler, göç yapanlar, hicret edenler * (Hücr C) Hezeler, hezeyanlar, boş ve mânasız sözler HEVACİS (Hâcise C) Vesveseler, kuruntular Akla gelen kötü düşünceler HEVADAR f Hevalı Nefsine uymuş Küstah * Etrafı açık, havalı yer HEVADE Yavaşlık * Yumuşaklık * Kavmin içinde salah ve muvâfakata sebep olması mümkün olan kimse HEVADÎ (Hâdî C) Rehberler, deliller, kılavuzlar * Hidayet edenler, istikametli ve selâmetli yolu gösterenler HEVADİC (Hevdec C) Kadınların binip oturmaları için devenin üzerine konulan küçük mahfeler HEVAHAH f Sevilen, muhib, dost HEVAHAT Ahmak adam HEVAHÎ Bâtıl nesne HEVAÎ f Ciddi şeylerle alâkasız Nefsine düşkün Nefsine ve şehvetine mağlub Hevâ ve hevese âit ve müteallik HEVA-İ NESİM f Güzel, lâtif, hoş hava Lâtif mânevi gıda * Hava (Atmosfer) HEVAİYE Hava gibi hafif ve lâtif karakterde olan şeyler HEVAKÂR f Günahlı işlere hevesli Hevâ ve hevesine bağlı HEVAMM Böcekler, haşereler Pire, tahta kurusu, bit, örümcek, yılan gibi, kışın gizlenip yazın meydana çıkan, insan ve hayvanın vücudundan beslenerek yaşayan, insana zararı dokunan (parazit yaşayan) küçük canlılır HEVAN Hakaret, zillet, alçaklık, zelillik, aşağılık, horluk HEVAPEREST f Sadece gayr-ı meşru lezzet ve hevesinin peşinde Cenab-ı Hakk´ı, dinin emirlerini unutmuş, nefsine şiddetle muhabbet eden Nefsine tapınır derecede Haktan gafil HEVAS Çok yiyen kişi HEVATİF (Hâtif C) Hâtifler Gayıptan işitilen sesler * Nidâ eden melekler HEVAYA Zayıflık HEVB Yol, tarik * Ateş alevi * Karışık sözlü kimse HEVBER Kırmızı gül HEVC (C: Hüvüc) Uzun boylu ve akılsız olmak * Rüzgârın sert esmesi HEVCELE Hiçbir işaret ve alâmet olmayan ev veya sahrâ * Yürügen deve * Uzun boylu, ahmak erkek HEVD Tevbe etmek HEVDA´ Deve kuşunun erkeği HEVDE Bağırtlak kuşu HEVDEC (C: Hevâdic) Kadınların binmesi için devenin sırtına konulan ufak mahfel HEVEK Ahmaklık HEVES Gelip geçici istek Nefsin hoşuna gitmek Devran edip gezmek Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek HEVESAT f Arzu ve nefsâni emeller Boş, bâtıl ve günahlı şeylere dâir olan istekler Hevesler HEVESÂT-I NEFSÂNİYE Nefsin hevesleri, arzuları ve kötü istekleri HEVESDAR f Hevesli HEVESKÂR f Hevesli istekli, arzulu Meyli ve arzusu olan, heves eden HEVESKÂRÂN (Heveskâr C) İstekliler, hevesliler HEVESKÂRÎ f Heveskârlık, heveslilik HEVESNÂK f Hevesli, heves edici, istekli HEVESNÂKÂN (Hevesnâk C) Hevesliler, heves edenler HEVESPERVER f Hevesli, heveskâr HEVEŞ (Karın) Göçük olmak HEVHEVE f Ağacın yapraklarının rüzgâr esmesi ile çıkardığı sesler HEVL Korku Korku verici * Ürkmek Dehşet Yılgınlık İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak HEVL-ÂVER f Korkunç, korku getiren, korku veren HEVL-ENGİZ f Korkunç korkulu HEVL-NÂK f Korkulu, korkunç HEVLUL Hafif adam HEVM Uyuklayıp başını her tarafa eğmek HEVN Kolaylık, sühulet * Vakar Teenni * Sükunet Sekine Rıfk * Ufak şey Hor ve zelil olmak HEVR Birisini itham etmek, töhmet Zan Takdir ve tahmin etmek * Binayı yıkmak, yıkılmak * Sulu, ağaçlı yer * Koyun sürüsü HEVRE Dövmek * Çok fazla yemek HEVS Bir şeyi vurarak kırmak * İfsad etmek * Dolaşmak * Davarı yavaşça ileri sürmek HEVŞ Çok miktar HEVTE Suya gidecek yol HEVZEB Yaşlı deve HEVZELE Depretmek, hareket HEY´ Gönül dönmek * Yaramaz gönüllü olmak * Korkak olmak HEY´A Yere dökülen birşeyin akması * Korkutucu ses HEYAKİL Heykeller HEYÂKİL-İ KADÎME Eski heykeller HEYAM Hayranlık hâli * Çok yumuşak kum HEYAMOLA Eskiden ramazanlarda para toplamak gayesiyle mahalle çocukları tarafından teşkil edilen bir nevi dilenci alaylarında söylenen bir tâbirdir * Eskiden gemiciler gemi demirini çekerken veyahut bir amele inşaatta ağır bir şey kaldırırken yahut da şahmerdanı yukarı çekerken kuvvetbirliğini sağlamak için hep bir ağızdan "hayemola, yelesa, heyamo heyamo" diye bağırırlardı HEY´ARE Bir yerde karar etmeyen kadın HEY´AT Hey´etler Ayrı ayrı mânalar Kısımlar HEYATİLE Hind taifesinden bir kavim HEY´ATIN FELETÂTI Birini taklit eden kimsenin taklitçiliğini gösterip ilân eden sürçmeleri, falsoları Kemalât-ı ruhiye veya mükemmelliğin iktizası olan umum ahvaldeki fıtrîlik ve müvazeneyi o seviyede olmayanın sun´î taklitteki gayr-ı fıtrîliği HEYBAN Korkunç, korku getiren * Çok utangaç çekingen * Korkak * Çoban HEYBE Eşya koymaya mahsus iki taraflı küçük torba HEYBET Hürmetle beraber koruk hissini veren hal Sakınıp korkulacak hal Azamet HEYBUB Korkak HEYC Heyecan, telaş * Galeyan, tahrik * Kavga, harp, savaş, cenk HEYCA Cenk, cidal, vuruşma, birbirini öldürme, kıtal HEYCAGÂH f Muharebe meydanı, savaş yeri HEYCEMANE Büyük inci HEYD Depretmek * Zahmetli olmak HEYD f Ekinci yabası HEYDEB Yere yakın olan bulut HEYDEBÎ Atın bir çeşit yürümesi HEYECAN Birden bire şiddetle hislenme Ürperme * Coşkunluk Coşmak HEYEF İnce belli olmak HEYELAN Toprak kayması HEYEMAN (Heym) Şaşkınlık Tutkun olmak, âşıklık HEY´ET Şekil Suret Görünüş * Birlik teşkil eden şahısların mecmuu * Gök ve yıldız ilmi Astronomi * Duruş, vaziyet, keyfiyet Tabiat ve cibilliyet Bir şeyin cibilli vaziyeti HEY´ET-İ ASLİYE Aslındaki şekil ve suret HEY´ET-İ A´YÂN Senato * Mertebesi yüksek ve itibar edilenlerin heyeti HEY´ET-İ HÂKİME Hâkimler hey´eti HEY´ET-İ İÇTİMAİYE İçtimaî heyet Topluluğa âit heyet Toplantı heyeti HEY´ET-İ MECMUA Bir şeyin teferruatına ve cüz´lerine bakılmaksızın bütününün gösterdiği hal ve manzara HEY´ET-İ TEMSİLİYE Temsil hey´eti * Tar: Erzurum Kongresinde Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismini alan cemiyetin nizamnamesi iktizasınca seçilen şahıslardan teşekkül etmiş olan hey´et (6 Ağustos 1919) HEY´ET-İ UMUMİYE Umumi hey´et Bir şeyin teferruatları nazara alınmadan olan umumi durumu HEY´ET-İ VEKİLE Vekiller hey´eti, icra vekileri hey´eti Bakanlar Kurulu Başbakanın riyaset ettiği heyet HEY´ETŞİNAS f Astronomi bilgini Sema ve ecramın ahvâline vâkıf olan HEYF Sıcak rüzgâr HEYG Çoğaltmak HEYHA Deveyi yulafa çağırmak HEYHAT Teneffür ve tehassür ifâde eder; "sakın, savul, yazıklar olsun, uzak ol" mânalarına geldiği gibi, daha ziyade; Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak gibi mânalar için söylenir HEYÎ f Varlık, madde HEYKEL Taş, tunç, kil ve alçı gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğurulup, pişirilerek yapılan insan, hayvan vs şekli * Büyük bina, anıt, büyük ve yüksek yapı, âbide * Mc: Soğuk ve duygusuz kimse * Güzel ve yakışıklı kişi HEYKELTRAŞ Heykel yapan kimse HEYL Dökmek * Bir şeyi ölçüsüz def´etmek HEYLELE "Lâ ilâhe illâllah" demek HEYLEMAN Çok, kesir HEYLULET (Bak: Haylulet) HEYM (Heyemân) Şaşkınlık * Âşık olma, tutkun olma * Yüzü yere koymak HEYMERE Koca avret İhtiyar kadın HEYN (Heyyin) Kolay Rahat * Vakar Sükunet HEYNE Tıb: Kolera hastalığı HEYNEME (C: Heynem) Gizli ses HEYR Rüzgâr adı * Sağlam ve sert taş HEYRA´ Korkak, ahmak kimse HEYREA Çoban düdüğü * Meyyitin kabrine toprak dökmek HEYRUN Bir nevi hurma HEYS Atâ etmek, vermek, bağışlamak * Hareket HEYS Yürümek HEYSAM Arslan * Kısa boylu kişi HEYSAR Arslan HEYSEM Toy kuşunun yavrusu * Tavşancıl yavrusu * Akbaba yavrusu * Kurt eniği HEYŞ Hareket * Davar sağmak * Fitne * Iztırab, acı HEYŞE (C: Heyşât) Husumet, hasımlık * Çekişmek, nizâ etmek HEYŞER Ot * Ağaç HEYŞUR Ot * Ağaç HEYTAL Tilki HEYTALE (C: Heyâtıl) Helva kazanı HEYTELEK "Gel" mânasınadır HEY´UA Kusmak, kay * Yavaşlık HEYUB Azametli, heybetli, gösterişli HEYULA Zihinde tasarlanan korkunç hayal * Gösteriş ve iriliği olduğu halde hiçbir te´siri ve değeri olmayan şey * Eski felsefede: Eşyanın aslı ve gerçek olan kısmı Madde (Bak: Esir) HEYULÂNİYYUN Maddeciler HEY´URUR Meşakkat, zahmet HEYYİN Kolay, sühuletli HEYZ Kırık kemik sarılıp ovulduktan sonra tekrar kırmak HEYZA Fazlaca kusma, istifra etme * Tıb: Kolera hastalığı HEYZALE İnsan sesleri * Cemaat, topluluk * Çok asker * Büyük deve * Belinden aşağısı şişman olan kadın HEYZAM Bahâdır, kahraman HEYZÜM f Kuru odun HEYZÜM-PÂRE f Odun parçası HEZ Eğlence Ciddi olmayan söz HEZ´ Kırmak HEZABİR (Hizebr C) Arslanlar, esedler * Yiğitler, kahramanlar HEZAR f Bin (1000) * Pek çok * Bülbül HEZARAN f Binler Binlerce Pek çok * Bülbüller HEZARDASTEN (Hezârdestân) f Bülbül HEZAREN Sıcak memleketlerde yetişen; ve baston, sandalye gibi şeyler yapmakta kullanılan bir cins kamış HEZARFENN f Çok bilen, bir çok san´atı birden çok yüksek derecede yapabilen * Minâre ustası HEZARMÎH f Bin yerinden yamalı derviş hırkası * Çok süslü * Gök yüzlü HEZARPA f Çok ayaklı, bin ayaklı * Kırkayak HEZARPARE f Bin parça, çok ufak HEZARTABE f Güneş, şems HEZARYAR f Bin defa Bin kerre HEZAZÎK Süratle kat´etmek, çok çabuk kesmek HEZB (C: Hizâb-Ehazıb) Yağmur damlası birbiri ardınca damlamak HEZBE (C: Hüzub-Hizâb Hizabât) İri katreli yağmur * Otu az olan yüksek tepe HEZEC Gök gürültüsü * Güzel sesle şarkı söylemek HEZECAT (Hezec C) Yağmur çisiltisi Yağmur sesi HEZELİYAT (Hezl C) Ciddi olmayan sözler Saçma sapan konuşmalar Deli saçması HEZEYAN Kötü sözler Soğuk şakalar * Sayıklama Saçma sapan konuşma HEZEYANAT (Hezeyan C) Sayıklamalar * Saçma sapan ve mânâsız konuşmalar HEZF Yaşlı devekuşu HEZHAZ Keskin kılıç HEZHAZ Aygırları boyunlarından sıkıp zebun eden yavuz aygır HEZHEZE Cisimlerin, hava yahut başka bir şey dokunmasiyle titremesi HEZÎ Ahmak * Vakit, saat HEZÎC Ahmak kimse * Süratle yürüyen kimse HEZÎL Zayıf, arık Bitkin HEZÎM Sağanaklı yağmur * Gök gürültüsü * Koşarken kişneyen at HEZÎMET Bozgunluk, mağlubiyet HEZÎZ Deprenmek HEZK şiddetli gök gürültüsü * Uçurmak * Yuvarlamak HEZL Ciddi olmayan söz Saçma, uydurma, yalan konuşmak * Edb: Meşhur bir manzumeye lâtife tarzından nazım yapmak Bu tarzda yapılan nazım HEZLÂMİZ Şaka ile karışık söz Mizahlı kelâm HEZL-GÛ Şakacı Lâtifeci, mizahlı söz söyleyen HEZLİYÂT (Hezl C) Mizah ve şakayla ilgili söz veya şiirler HEZM Çok çabuk kesmek * Sür´atle yemek HEZM Bozma, mağlub etme, hezimete uğratma * Sıkıştırma, sıkma, bir şeyi sıkıp ezme HEZM Seğirtmek * Taze olmak * Kırmak HEZME Elle basıldığında veya sıkıldığında oluşan çukur HEZMELE Bir cins yürüyüş HEZR Saçmasapan, boş ve mânâsız söz HEZRA (C: Hezrât) Vurmak HEZREME Sür´atle okumak Sür´atli kelâm HEZZ Hızlı okumak * Süratli kesmek HEZZ Hareket ettirmek Depretmek Tahrik HEZZ Vurmak, dövmek * Isırmak HEZZA İnsan topluluğu, hayvan sürüsü HEZZAM Keskin HEZZAR Devamlı saçmalayan adam HEZZUZ Keskin |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HI Arabça alfabede dokuzuncu harftir Ebced hesabına göre 600 sayısına işaret eder HIBA´ Atâ, bahşiş, hediye HIBA Yağmurdan korunmak için kurulan çadır Tente HIBAB Sevişmek, muhabbet HIBAB (C: Havâbibe) Hısımlık, yakınlık, akrabalık, karâbet HIBALE Kement HIBAT Yüzde olan dağ ve nişân * Davarın ayağında ve uyluğunda yapılan işâret HIBAZET Ekmek yapma mesleği, ekmekçilik HIBB Muhabbet * Habib Yoldaş HIBB Bahadırlık, kahramanlık * Gammazlık HIBBE Hımhım otunun tohumu HIBHER Galiz, kaba HIBIK Uzun, tavil * Hızlı yürüyüşlü at HIBK Yellenmek HIBNE (C: Hıben) Büyük çıban HIBRAK Yellenme HIBRE Tecrübe etmek, denemek, sınamak HIBRE (HABRE) (C: Hıber-Hıberât) Yemeni, alaca renkli bez HIBSE Yaramaz, habis nesne HIBTE Azıcık süt * Bir içim su HIBVE (HUBVE) (C: Hubâ) Gökyüzüne yayılmış büyük bulut * Dizlerini büküp, mak´adı üzerine oturup, elleri dizleri altından bağlamak * Bele takılan şey HICCE (C: Hıcec) Bir kere haccetmek * Sünnet HIÇKIRIK t Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması * Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama HIDA´ Hile HIDAC Eksik, noksan HIDANE (Bak: Hızane) HIDARE Oturma, ikamet HIDEB şişman gövdeli kimse HIDEMAT (Bak: Hidemat) HIDEMM Bahşişi çok olan kimse HIDÎV f Vezir, âsaf * Kral nâibi * Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 - 1876) Mısır valilerine verilen ünvan Sultan Abdülaziz, hıdîv ünvanını Büyük Fuad Paşa´nın arzusu üzerine ilk olarak Kavalalı Mehmed Ali Paşa´nın torunu olan İsmail Paşa´ya verdi (8/6/1867) İsmail Paşadan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa, Mısır Hıdîvi oldular Mısır hıdîvleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler HIDÎVÂNE f Bir vezire veya Mısır hıdîvine yakışır şekil ve surette HIDK Kesmek * İhâta etmek, kaplamak, içine almak HIDN Koltuk altından yan başına varana kadar, kucak * Nahiye * Canip, taraf HIDR Mâni, engel * Perde, hâil HIDRELLEZ (Hıdırellez) Rumi Nisan ayının 23 gününe verilen addır Bu tarih 6 Mayıs´a tekabül eder Doğrusu Hızır ve İlyas´tır HIFA´ Her şeyin örtüsü ve perdesi * Kırba örtüsü HIFAF Yeyni, hafif HIFAZ Gayret * Vefalılık HIFAZ Gelin düğünü HIFF Hafif, zayıf nesne HIFFE YeynilikHafiflik, zayıflık HIFRÎ Bir otun adı HIFŞ Küçük ev HIFY(E) Yalın ayak yürümek HIFZ Saklama Koruma Siyanet Muhafaza * Ezber etmek Hatırda tutmak Kur´an´ı ezberde tutmak HIFZ-I BİLAD U İBAD Şehirlerin ve şehir ahalisinin korunması HIFZ-I EMANET Canı muhafaza etme * Bırakılan emaneti koruma HIFZ-I HUKUK Hak ve hukukları muhafaza etme HIFZ-I KUR´AN Kur´an-ı Kerim´i tamamıyla ezberleme HIFZ-ÜL LİSAN Dili, günah ve lüzumsuz olan sözlerden korumak Kötü ve fena sözlerden dilini muhafaza etmek (İhtiyaçtan fazla söz söylememek mendubdur) HIFZE (C: Hafâyiz) Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak * Gayret etmek HIFZISSIHHA (Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaşamak için doğrudan doğruya kişi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı şartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeşit çalışmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi * Sıhhatini korumak Sağlığını muhafaza etmek HIKAB Arap kadınlarına mahsus bir nevi kumaştır, onu bellerine kuşanıp süslerini ve zinetlerini ona takarlar HIKB (C: Ahkâb) Uzun zaman, dehr HIKBE (C: Hıkeb) Yıl, sene * Seksen yıl HIKD Kin, buğz, adâvet * İntikam almak için fırsat beklemek HIKF Kumun bir yere toplanıp yığılarak tepe gibi olması HIKK(A) (C: Hukuk - Hıkâk) Üç yaşını tamamlayıp dördüne girmiş deve HIKMIK ETMEK t Bir işten veyahut bir suale cevap vermekten kaçınmak için esassız bahaneler ileri sürmeye çalışmak Tereddütlü davranmak HILA´ Göze çekilen sürme HILAB Yırtıcı hayvan veya yırtıcı kuş pençesi HILABE Aldatmak, hud´a HILACE Hallaçlık HILAF (C: Ahlâf) Söğüt ağacı * Muhalefet etmek, karşı gelmek HILAL (C: Ahılle) Diş arasını ayıklamakta kullanılan nesne Dostluk HILAS Kara ile ak arasında olan çocuk HILAS Her nesnenin dibine çöken ağırlığı HILB Kalble karın arasında olan perde HILBİD Küçük deve HILF Birbirine yardım etmek * Ahdetmek HILF Meme başı HILFE Muhalefet etmek, karşı gelmek * Biri gidip diğeri geriye gelmek * Biçildikten veya yandıktan sonra biten ot * Sonra biten yemiş HILK Boğaz balgamı HILK Hükümdar mührü * Çok mal HILKID Kötü ahlâklı ve ağır ruhlu kimse HILKÎ (Bak: Hilkî) HILL Helâl * Kâbe ile mikat arası HILLE Mekân ismi "Büluğ" mânâsına mastar HILLE Kılıç gediği HILLÎFÎ Bir kimseyi yerine bırakmak HILM Dost HILS (C: Ahlâs) Yünden veya kıldan yapılan ve palas denilen döşek * Büyük ve kuvvetli olan dişi deve HILT Bir şeye karışık, karışmış bulunan * Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi * Soyu, nesebi karışık kimse HILT-I MAHMUD Vücudun sağlam ve sağlıklı oluşu HILT-I REDÎ Vücudun hastalanmasına sebebiyet veren madde * Bir şeye karışmış olan şey HILTA İşret * Muaşeret HILYE Güzel sıfatlar, iyi hasletler * Süs, zinet * Peygamberimiz HzMuhammed´in (ASM) evsafı ve bundan bahseden kitab HIM´ Kurt * Hırsız HIMA Kimsenin giremediği mahfuz otlak * Sultan için korunup hıfz edilen çayır HIMAM Ölüm, mevt HIMAR (C: Hamir - Humur) Eşek HIMAR (C: Humr-Humur) Kadınların başlarına sardıkları bez HIMARE (C: Hamâyir) Ayak üstü * Havuzun etrafına koydukları taş * Avcıların av vurmak için çevrelerine ev gibi dizdikleri taşlar HIMAS Karnı aç kimseler HIMASA İnce bellilik HIMBIL Budala ve miskin HIMDID Havuz dibinde olan döşeme HIMHIM Burundan konuşan Sesleri burnundan çıkararak konuşan kimse * Burnundan çıkan ses gibi boğuk * Arap diyarında biten bir ot * Çok siyah HIMLAK (C: Hamâlik) Gözün etrafı HIMRE Bir şeyin bozulup şekil değiştirmesi HIMS Üç gün deveyi susuz bırakıp, dördüncü günü su vermek * Alaca yemeni bez HIMTAT Ot arasında olur bir nakışlı böcek HIMVE Hastanın yemek yememesi HIMYE Tıb: Hastanın, hekim tarafından verilen ilaçlarla kanaat edip ve tavsiyelerine uyup o hududun dışına çıkmaması HIMYET Yemek yememek Perhiz yapmak HINA (HINNÂ) Kına HINAF Devenin yulardan burnunu çözmesi * Deve bileğinde olan yumuşaklık HINAÎ Kına satan, kınacı HINAK (Hanak C) Kızmalar, darılmalar, kin tutmalar, haset etmeler HINAK İdam ederken boyna geçirilen ip HINAS (Hünsâ C) Kendisinde hem erkeklik ve hem de dişilik özelliği taşıyanlar HINAT (Hınta C) Buğdaylar HINATA Buğday satmak HINAYE Burun ucu HINC Her nesnenin aslı * Meyl ettirmek, eğmek, yöneltmek HINCAHINÇ Ağzına kadar ve tıka basa dolu Dopdolu (Bu tabir bir yer veya taşıt için kullanılır) HINCER (C: Hanâcir) Hançer HINDELİS Ağır yürüyüşlü deve HINDİS (C: Hanâdis) Katı karanlık HINEZKAR Kısa boylu kişi HINN Cinden bir tâife HINNA Kına Saça, sakala veya kadınların, parmaklarının uçlarına sürdükleri sarımtırak pembe boya ve bunun esası olan toz HINNAB Uzun boylu HINNUS (C: Hanânis) Hınzır eniği HINS Bâtıldan hakka veya haktan bâtıla meyletmek Yeminini bozmak Günah HINS-I YEMİN Yemininde durmayıp bozmak Nakz-ı ahd da denir HINSIR Küçük parmak Serçe parmak HINSÎR Alçak, soysuz, âdi HINTA Buğday HINTAR Çok acıkmak HINYE Yay HINZAB Kısa boylu * Yaban havucu HINZIB (HUNZEB) Kokmuş et parçası Bir lâkap HINZIR (C: Hanâzır) Domuz (Beğenilmeyen birisine hakaret için mecazen söylenir) * Pis ve katı kalbli kimse HINZİMAN Cemaat, topluluk * Taife HINZÎRE (C: Hınzırât) Hileci ve fitnekâr kadın * Dişi domuz HINZİYAN Faydasız ve mânasız sözler konuşan HINZÎZ (C: Hanâzız) Enenmemiş veya enenmiş erkek davar HIR Hırıltı * Kavga, dövüş HIRA Mekke-i Mükerreme´nin civarında bulunan ve Hz Peygamber´e (ASM) ilk vahyin geldiği mağaranın ismidir Bu mağaranın bulunduğu dağa Hırâ dağı denildiği gibi, Harrâ veya Cebel-i Nur da denilmektedir HIRA Zayıf, cılız * Küçük, ufak HIRABE Deve hırsızlığı yapmak HIRAFE Acılık * Tezlik HIRAK Hareket HIRAM f Sallanma, salına salına naz ve edâ ile yürüme HIRAMAN f Salınarak naz ve edâ yaparak yürüyen HIRASET Koruma * Bekleme, bekçilik etme, muhafaza etme HIRAŞ f "Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar Meselâ: Dil-hıraş $ : Gönlü tırmalayan, inciten Samia-hırâş $ : Kulak tırmalayıcı HIRBA Bukalemun adı verilen keler cinsi * Güneşin bulutlara aksetmesinden hasıl olan renkler HIRBAK Sahabeden bir kimsenin adı ki, ona "Zülyedeyn" de derlerdi * Def´etmek, kovmak * Yellenmek HIRBAŞ Fesâd vermek * Acı bir ot HIRBÜRE Kavun HIRÇIN Pek inatçı, titiz HIRDAVAT Ehemmiyetsiz şeyler, öteberi * Demirden mâmul eski âlet (Bak: Hurdevat) HIRED f Akıl, fikir, zihin İnsandaki düşünce ve anlayış kuvvesi HIRED-ÂMUZ Öğreten, öğretici, muallim HIRED-ÂŞUB f Akıl dağıtan HIRED-FERSA f Akıl yorucu HIRED-MEND (C: Hıredmendân) f Akıllı, anlayışlı HIRED-MENDÎ Akıllılık HIRED-PESEND Akıllı, zîakıl, düşünen HIRED-SUZ f Şaşırtıcı, akıl yakıcı HIRFET Geçinmeğe medar (sebeb) olan iş, san´at Devamlı meşgul olunan iş HIRFU´ Pamuk HIRIZMA Azgın hayvanların ağzına veya ayının burnuna takılan demir halka HIRÎD f Satın alma HIRÎDAR f Alıcı, müşteri, tâlib HIRÎDE f Satın alınan, satın alınmış HIRİSTİYANLIK (Bak: İsevî) HIRK (HIRRÎK) Cömert, kerim HIRK Törpülemek * Kızgınlıktan dolayı dişini gıcırdatmak * Bir şeyi dürtmek HIRKA Bez parçası Bezden mâmul elbise * Tas: Mânen dünya zevk u safâsından çekilip kendini ibadete verenlerin elbisesine hırka-i tecrîd denir HIRKA-İ SAADET Cenab-ı Peygamber´in (ASM) İstanbul´da Topkapı Sarayı´nda gümüş sandık içinde muhafaza edilen hırkasıdır Mısır´ın fethi üzerine Mekke Şerifi tarafından diğer emanat-ı mübareke ile beraber Yavuz Sultan Selim Han´a hediye edilmiştir Hırka-i Şerif de denir (OTDS) HIRKA-İ SAADET DAİRESİ İstanbul´da Topkapı Sarayı´nda "mukaddes emanetlerin" bulunduğu yer Burada yüzyıllardan beri, başta Peygamberimiz HzMuhammed´in (ASM) hırkaları olmak üzere İslâmî nitelikte birçok mukaddes eşya saklanmaktadır Bu eşya Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından, Mısır´ın fethinden (1517) sonra İstanbul´a getirilmiştir HIRKA-İ ŞERİF (Bak: Hırka-i Saadet) HIRKAPUŞ f Hırka giyen, derviş HIRKAPUŞANE f Fakircesine, dervişçesine HIRKAPUŞÎ f Fakirlik, dervişlik HIRKAT Hararet, sıcaklık, yanma H HIRMAN Mahrumluk, mahrumiyet * Ümitsizlik, ye´s HIRMAN Yalan, kizb HIRMELE Akılsız kadın HIRNIK (C: Harânik) Tavşan yavrusu * Bir şâire kadın HIRPADAK Birdenbire, hemencecik * Uygun bir şekilde, münâsib bir tarzda Tıpatıp HIRPANÎ f Derbeder, perişan kılıklı, pejmürde HIRRAN Boyun eğen, itaat eden, muti HIRRE Susuzluk HIRRÎC Bir kimsenin çıkardığı nesne HIRRÎF Acılığından dili acıtan nesne HIRRİK (C: Ehrak - Hurrak - Huruk) Cömerd, kerim Zarif HIRRİT (C: Harârit) Delil * Hâzık * Mâhir, maharetli HIRS Aç gözlülük Tamahkârlık * Kızgınlık * Şiddetli istek, arzu * Azgınlık(Hırs ile aculiyet sebeb-i haybettir Zira, müretteb basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden haris muvaffak olamaz M)(Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebep olur Meselâ: Kelp, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir Hattâ sadakat ve vefâdarlığı darb-ı mesel olmuştur Bu güzel ahlâkına binaen, insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmağa lâyık iken, maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necis-ül-ayn addedilmiştirTavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler Bunun esbabı ise, kelpte hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zâhiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki, Mün´im-i Hakiki´den bütün bütün gafletine sebep olur Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki´den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun Çünki hükümler, hadler günahları affeder Ve beyn-en-nâs tahkir darbesini, gaflete keffaret olarak yemiştirÖteki hayvanlar ise, vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar Meselâ: Kedi seni sever, tazarru eder Senden ihsanı alıncaya kadar İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muarefe yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur Ancak Mün´im-i Hakiki´ye şükran hisleri vardır Çünki, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar Şuur olsun olmasınEvet kedinin "Mır-mır" ları "Yâ Rahim! Yâ Rahim! Yâ Rahim!" dir MN) HIRS-I CAH Makam ve rütbe hırsı HIRS (Hurs) Takdir, kıyas * Altın veya gümüşten halka HIRS Ayı HIRS Saklamak HIRS-BEÇE Ayı yavrusu HIRSEK f Ayı yavrusu HIRSEME Ayakkabının başı HIRSİYE Geceleyin çalınan koyun HIRŞA´ Yılan derisi * Yumurtanın üst kabuğu HIRT Erkek keklik * Hastalıktan dolayı, kesilmiş gibi parça parça olan bulaşık süt HIRTOPOZ (Argo) Anlayışsız, kaba, ahmak kimse HIRTİT Kereviz HIRVANÎ Tar: Düz yakalı önü ilikli bir çeşit elbisedir Şehzade Abdülmecid´in okumağa başlamasından dolayı yapılan törende, yakınlarının bu elbiseyi giymeleri istenmiş ve bu husus, devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi´de tebliğ edilmişti HIRVAT Hırvatistan halkından veya bu halkın neslinden olan kişi HIRVATÎ Tar: Sipahilerin başlarına giydikleri külâh tarzındaki başlık HIRZ Melce´ Sığınılacak yer * Tılsım Cenab-ı Hakk´ın muhafaza etmesine dair yazılı duâ * Fık: Bir malın âdet üzere muhafazasına mahsus yer * Muhafaza etmek HIRZ-I CAN Bağrına basıp canı gibi korumak Canı koruyan Canını teslim ederek sığınmak HIRZ-I BİGAYRİHÎ Aslında eşya saklamaya mahsus olmayan, izin almadan girilebilen ve konacak malların yanında muhafızı olan yer (Yol, mescid, meydan gibi) HIRZ-I BİNEFSİHÎ İçerisinde mal ve eşya saklamak için yapılmış, hazırlanmış ve içine izinsiz girilemiyen ev, dükkân, çadır, depo vs gibi mahaller (Kasa, sandık, dolap, çuval da bu hükümdedir) HISA (C: Ahsâ) Sığır tersi HISA´ Hayvanın hayalarını çıkarma, eneme, burma * İnsanı hadım etme HISAL (Haslet C) Hasletler, huylar, tabiatlar Ahlâk HISAL-İ HAMÎDE Medhe ve övülmeğe lâyık güzel huylar, güzel hasletler(Dost ve düşmanın ittifakı ile ahlâk-ı hasenenin, şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebligatında en âlî bir derecede ve din-i İslâmdaki mehasin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âlî hısal-i hamîde, en mükemmel derecede bulunduğuna ehl-i insaf ve dikkat tereddüd etmez S) HISAM Düşmanlık, çekişmek, kavga, mücâdele HISAN Aygır, at HISAN (Hasna C) Güzel kadınlar veya kızlar HISAN Mümtaz kimseler, seçkin kişiler HISANE Berklik, sağlamlık, sertlik, muhkemlik HISAS Hisseler Paylar Nasipler * Kıssadan alınan dersler HISASE (HISSE) Kabahat * Alçaklık, denâet HISB Ucuzluk, bolluk HISB Yay avazı Ok atma sırasında yaydan çıkan ses HISIM Soyca ve evlenme neticesinde aralarında bağ bulunanların beheri Akraba HISN Kale Hisar Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer HISN-I HASÎN Çok kuvvetli, en sağlam korunma HISREM Koruk * Bahil kimse HISREME Üst dudağın derisinin sarkık olması HISS Noksan, eksik HISS (C: Hısas) Nasip, hisse HISSA (Bak: Hisse) HISSAN Mümtaz ve belirli kimseler Tanınmış iyi kimseler Ekâbirler HISSET (Bak: Hisset) HISSÎS Hâslık HISSÎSA Bir kimseye, bir şeye mahsus olan hâl HISVE (HISYE) (C: Haseyât) İki avuç dolusu * Azeryun otu HIŞ´A Doğum anında ölen annenin karnı yarılarak çıkarılan çocuk HIŞAŞ Başı küçük adam * Küçük başlı yılan * Devenin burnuna geçirdikleri burunduruk * Kuşlardan, dimağı olmayan * Çuval * Cânip, taraf * Sinir HIŞF Geyik yavrusu HIŞIR Kavun ve karpuzun kabuk kısmı * Olgunlaşmamış kavun * Kötü bir tabaklama neticesinde, bazı kısımları sert kalan deri * Mc: Kaba, görgüsüz ve salak kimse HIŞM f Öfke, hiddet, gazap, kızgınlık HIŞM-ÂLUD (Hışm-gîn, Hışmîn, Hışm-nâk) Kızgın, öfkeli HIŞM-GÎN f Dargın, öfkeli, kızgın, darılmış, gücenmiş HIŞM-NÂK f Kızgın, öfkeli, hiddetli, hışımlı HIŞT Küçük mızrak şeklinde, ortasında ipten örtülü bir halka olan ve orta parmağa geçirilerek atılan eski bir savaş âleti * Kerpiç * Tuğla HIŞT-I HAM Ham kerpiç Tam pişmemiş kerpiç Güneşte kurutulan kerpiç HIŞT-I PUHTE Fırında pişirilmiş tuğla HIŞTEK f Küçük kerpiç HIŞT-TABE f Tuğla ocağı HIŞT-ZEN f Kerpiç veya tuğla yapan kimse HIŞV Geyik buzağısı HIT´ Suç, günah Günah işlemek HITAB Sözü âşikâre ve yüzüne söylemek * Seninle gayrin arasında olan kelâm HITABET Hatiplik etmek HITABİYYE Rafizî taifesinden bir bölük cemaat HITAM (C: Hutum) Dizgin, yular HITAN(E) Sünnet etmek HITAR (Hatar C) Tehlikeler, hatalar HITAR Misli, benzer, denk, eş * Bir çevreyi ihâta edip çevresini dolaşan nesne HITAT (Hıtta C) Ülkeler, memleketler, diyarlar HITBAN Ebucehil karpuzu HITBE Huk: Bir kadının nikâhına talib olmaktır Evlenmeyi taleb eden erkeğe: "hâtıb", evlenmesi taleb edilen kadına da "mahtube" denir HITR Az miktar vermek HITR (C: Ahtâr) Boya otu * Çok miktar deve * Suyu çok olan süt HITRE Azıcık vergi HITTA Günahlardan istiğfar etmek * Başkasının üzerinden suçluluğu kaldırmak * (C: Hıtat) Diyar, ülke, memleket HITTA-İ CESİME Büyük ülke HIVA´ (C: Ahviye) Suya yakın toplanmış evler * Kaplayıp, toplayıcı olan HIVAN (C: Huvn) Sofra HIVAR Cevap vermek HIVEL Zeval * Bir yerden başka yere intikal, tahavvül etmek HIVKAL Zayıf olmak, zayıflamak HIYABAN f Cadde İki tarafı ağaç dikili yol Bahçe yolu İki tarafı ağaçlı muntazam yol * Ortasından su akan ağaçlık yer * Tahrân´da büyük bir caddenin adı HIYABE Ümitsiz ve mahrum olmak HIYAKE Dokumak HIYAL Hayvanın kısır olması HIYAM (Hayme C) Çadırlar HIYANAT (Hıyanet C) Hıyanetler, hâinlikler, kahpelikler HIYANET Hâinlik Vefasızlık İtimadı kötüye kullanmak Sözünde durmayıp oyun etmek HIYANET-İ VATAN Vatan hainliği Vatana hıyanet etme HIYANETEN Kötülükte bulunarak, hıyanet ederek HIYANETKÂR Hıyanet eden Hâin HIYAR Hayırlılar * (C: Hıyârât) Huk: Bir işi yapıp yapmamada serbestlik Genel olarak bir anlaşmadan vaz geçme Hususi bir sözleşmenin fesh veya tasdiki Muhayyerlik Kendisinde böyle muhayyerlik bulunan kimse, yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına hâcet kalmaksızın bozabilir HIYAR-I AYB Bir şeyde mevcud olan bir kusurun akitten sonra meydana çıkmasından dolayı âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir HIYAR-I RÜ´YET Bir şey hakkında görülmeden yapılan bir akitten dolayı, âkitlerden biri için görüldüğü zaman sabit olan muhayyerliktir HIYAR-I ŞART Âkitlerden birinin veya herbirinin akdi, muayyen bir müddet içinde fesh veya icazetle infaz edebilmek hususunda muhayyer olmasıdır HIYAR-I TAĞRİR Âkitlerden birinin diğer taraftan aldatılarak bir malı gabn-ı fâhiş ile satmasından veya satın almasından dolayı satış muamelesini fesh hususunda muhayyer olmasıdır HIYAR-I VASF Bir akitte vücudu şart kılınan veya örfen meşhud bulunan mergub bir vasfın mevcud olmaması sebebiyle âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir (Sağılır diye satılan bir ineğin, sütten kesilmiş olması gibi) HIYARAT (Hıyâr C) İslâm hukukunda alışveriş meselelerine ait muhayyerlik hususları HIYARE Otsuz, otu olmayan yer HIYASA Kulak halkası * Dar etmek, darlaştırmak * Dikmek HIYAT (Hâit C) Perdeler Mânialar HIYAT İplik İbrişim * İğne HIYATA Hıfzetmek, korumak, muhafaza etmek HIYATA (HIYATET) Terzilik, dikiş dikme işi * Tıb: Ameliyat esnasında kesilip yarılan yerin tekrar kaynaması için dikilmesi * Ameliyatta dikiş için kullanılan bağırsak ve benzeri şeylerden yapılan iplik HIYATET-HANE f Dikimevi, dikişevi, terzihane HIYAZ (El-hıyaz) Havuzlar * Kadınlarda aybaşları, hayız kanları HIYAZ(A) Suya dalmak HIYAZET İlâve etmek, toplamak HIYERE Beğenme, seçme Benzerlerinden ayırma * Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş, ayrılmış HIYERE-İ NÂS Seçkin kimseler, mümtaz kişiler HIYERE Küfe yakınında bir şehrin adı HIYFET Korku Gizlilik ve havf HIYRE f Fersiz ve donuk göz HIYRE-BAHŞ f Göz kamaştıran, aklı durduran HIYRE-ÇEŞM f Kamaşık ve donuk gözlü * Cesur, atılgan * İnatçı, muannid * Utanmaz, hayâsız, arsız HIYRE-DEST f Aldığı işi bozar olan (kimse) Eli sakar kişi HIYRE-GÎ f Kamaşıklık, donukluk (göz hakkında) Şaşkınlık HIYRE-KÜŞ f Sevilen, mahbub, sevgili * Haksız yere adam öldüren HIYRE-RE´Y f Reyi zararlı olan, kötü reyli HIYRE-SER f Sersem, alık HIYRE-SERANE f Alıkçasına, sersemcesine HIYRE-SERÎ f Alıklık, sersemlik |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HIZ Sür´at, çabukluk* Gayret, şevk * Fiz: Alınan yolun zamana oranı HIZAB Birşeyi boyamak için hazırlanmış terkib HIZAC Büyük tuluk HIZAD Dikensiz ağaç HIZAK (Hızka C) Yığınlar, kalabalıklar HIZANE Bir şeyi bir şeye ilâve etmek * Fık: Hak ve salâhiyeti haiz olan kimsenin belirli müddet zarfında çocuğunu besleyip büyütmek ve terbiye etmek üzere yanında bulundurması * Bir şeyi kucağına almak HIZAR Bahçe çevresine yapılan duvar veya çit HIZB (C Ehzâb) Erkek yılan * Ok atarken yaydan çıkan ses HIZC (C: Ehzâc) Devenin içtiği havuzun dibinde kalan su * Ateş yakmak HIZECR (C: Hazâcir) Karnı büyük kişi HIZF (Bak: Hazf) HIZIR (AS) İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur´an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim (Bak: Meratib-i hayat) HIZK (HİZAK) Zeyreklik, akıllılık * Ustalık, mahâret HIZK Kuşun terslemesi HIZKA Yığın, kalabalık HIZLAN Müflis olmak İflas etmek HIZLAN Rezil olma Rüsvaylık * Aşağı düşmek * Muâvenetini, yardımını terk etmek HIZVE Kadının, kocası yanında hürmetli, izzetli ve mertebeli olması HIZY Hor ve zelil olmak * Rüsvay olmak HIZZET Mertebe, menzile, derece |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HİBA Bahşiş * Kadına kocasından kalan hisse * Vergi HİBA (C: Ahbiye) Abadan veya keçeden yapılmış göçebe çadırı, oba HİBAB Dostluk, sevmek (Bak: Hubb) * (Habb C) Tohumlar, taneler * Haplar HİBAB Neşat, sevinç, sürur HİBAK Yarpuz otu * Yelmek HİBAL (Habl C) Urganlar İpler, halatlar HİBALE (C: Habâil) Maddi ve manevi şeylerde tuzak, ağ * Kement, bağ HİBALE-İ İZDİVAC Evlilik bağı HİBALE-İ TELBİSAT Gizli, kamufleli tuzak HİBAS Su bendi HİBAT (Hibe C) Bağışlar, hibeler HİBB Kurnaz, aldatıcı, hileci kimse HİBB Seven Dost Muhabbet eden, arkadaş HİBBAN (Hibb C) Mahbublar, sevgililer HİBBE (C: Hibeb) Yırtık ve eski kumaş parçası Paçavra HİBE Bağışlamak Parasız ve karşılıksız vermek Bağışlanan şey * Hal ve şân HİBE (C: Hıbeb-Hıbâb) Yaban otlarının tohumu HİBEB Habbler Taneler, tohumlar (Hubub da denir) HİBEB (Hibbe C) Paçavralar Kesilmiş bez veya kumaş parçaları HİBEK (C: Hubük) Rüzgârın lâtif estiği zaman denizde veya kumda meydana getirdiği yol yol kırıntılar ve dalgacıklar Saçların kıvırcıklığından hâsıl olan dalgalanmalar Kelimenin aslı olan "habk" sıkı bağlayıp muhkem kılmak; ve kumaşı sıkı, sağlam ve üzerinde san´at eseri zahir olacak vecihle güzel bir zemin üzere dokumak mânasına gelir (ET) HİBE-NAME f Bir kimseye birşey hibe edip bağışlamak üzere yazılan kâğıt HİBL Yaşlı, ihtiyar * Uzun boylu kimse * Büyük deve HİBLA´ Yeyici, yiyen * İt, köpek, kelb HİBR (C: Ahbâr - Hubur) Yahudi âlimi * Salih âlim * Sürur * Ni´met * Mürekkeb * Eser, nişâne HİBRE (Hibret) Bir şeyin iç yüzünü hakkı ile bilmek HİBRİR (C: Habârîr) Dağ çiçeği HİBRİYYE Kepek HİBRİZİYY Acem askerlerinden şanlı bir süvârinin adı HİBS Suyun aktığı yöne konan ve içinde su biriken ağaç veya taş HİBT (Bak: Hebt) HÎC Deveyi azarlama ve zecir sesi HİCA Bulmaca, bilmece HİCA´ Hicvetme, yerme Birisi hakkında alay eder tarzda yazılar yazma HÎCA (Bak: Heycâ) HİCA Akıllı * Münasib, lâyık HİCAB Perde Örtü Hâil * Utanma Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek * Men´etmek * Allah ile kul arasındaki perde * Setretmek Gizlemek HİCAB-I ÇİHRE Yüz örtüsü HİCAB-I EBR Bulut perdesi HİCAB-I HÂCİZ (Hicab-ı sadr) Tıb: Göğüs ile karın uzuvlarını birbirinden ayıran perde, zar Diyafram HİCAB-I KALB Kalbin boşlukları arasındaki zarların her biri HİCAB-I MEŞİMÎ Rahim zarı Ana rahminde cenini saran zar HİCAB-I MÜSTABTIN Tıb: Plevra HİCABAT (Hicab C) Perdeler * Tılsımlar HİCAB-AVER f Hicab verici, utandırıcı HİCABET Kapıcılık Perdecilik * Teşrifatçılık, mabeyncilerin mesleği Saray memurluğu * Ortaçağ islâm devletlerinde vezirlik * Kâbe perdeciliği HİCABÎ Zar ve perde ile alâkalı ve ona müteallik Perde ve örtüye âit * Mahcub Utangaç HİCAC Hüccet, delil, senet göstererek muaraza ve mübahase eylemek * Tıb: Göz çukuru ve kaş kemiği HİCAL (Hacle C) Gerdekler, gelin odaları * Çadır kapısına asılan kalın perde HİCAL (Hecl C) Uçurumlar, derinlikler, yarlar, çukurlar HİCAM Hayvanlara takılan ağızlık HİCAME Deve ağzına ısırmasın diye takılan ağızlık HİCAN İyi, kerim kimse * Güzel ve beyaz deve HİCAR (Hacer C) Taşlar HİCAR Aygır atın ön ayağını arka ayağının birisine sağlamak * Devenin ayağını bileğinden semer ağacına bağladıkları ip HİCARE (C: Hıcer) Su üstünde olan kabarcık * Taş HİCAZ Arabistan´da Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere´nin bulunduğu mıntıka HİCAZ DEMİRYOLU Şam´dan Hayfa´ya kadar uzanan demiryolu Yapımına 1900´de başlanan bu demiryolunun uzunluğu 1465 km, genişliği ise 1050 m idi Başlıca özelliği tamamıyla İslâm dünyasının yardımı ile yapılmış olmasıdır IIAbdülhamid zamanında yapılan bu demiryolu 1908 yılında tamamlanmıştır HİCAZ DEMİRYOLU MADALYASI Şam-Hicaz demiryolunun yapımı için para yardımı bulunanlarla, demiryoluna ait işlerde hizmetleri görülenlere verilmek üzere IIAbdülhamid tarafından çıkartılan üç ayrı madalya 1691902 tarihli nizamname ile çıkarılan bu madalyanın bir tarafında "Hamidiye Hicaz demiryoluna hizmet eden hamiyyetmendâna mahsus madalyadır" ibaresi; diğer yüzünde defne dalında bir çelenk içinde Abdülhamid II´in "El-gazi" tuğrası, altta ise lokomotif şekli vardı Bu madalyalar: Altun, gümüş ve nikel olmak üzere üç çeşitti HİCAZÎ (Hicaziyye) Hicaza mensub Hicazla alâkalı * Hicazlı Arap HİCCE Bir defa hacca gitmek HİCCET-ÜL VED´ Hz Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm´ın dâr-ı âhirete teşrifinden bir sene evvelki son vedâlaşma haccı HİCCÎRA Âdet, usul, kaide HİCCİRA´ Şân * Zât * Âdet HİCCİRE Âdet * Halk HİCER Her nesnenin kenarı HİCHİC Tatlı su * Erkek koyun HİCİR Başkalarından üstün ve faziletli olan Bir kimsenin sireti ve mesleği Huy, âdet, tabiat HİCİV (Bak: Hicv) HİCR (Hicir) Men´etmek, bırakmak * Şer´an haram olan şey * Semud Kavmi´nin bulundukları vadinin ismi (Bak: Hacr) HİCR SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 15 suresidir HİCR Ayrılık * Başkalarından ayrı fâzıl ve üstün kimse * Sayıklama HİCRAN Uzaklaşma Ayrılık Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı Dostluğu ve ülfeti kesmek HİCRAN-I L YEZALÎ Sonsuz ayrılık Ayrılıktan gelen sonu gelmez üzüntü HİCRAN-MEAL Hicran bildiren, hicran anlatan HİCRAN-ZEDE Ayrılmış, üzüntülü, hicrâna uğramış HİCRET Bir yerden bir yere göç etmek Kendi memleketini bırakıp başka memlekete taşınmak * Hz Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm´ın Mekke´den Medine´ye hicret etmesi İslâmiyetin ilk zuhurunda, şeref ve izzetleri zedelenen Mekke´deki putperest müşrikler daima Hz Peygamber´e su-i kastlar tertipliyorlardı Bu yüzden Peygamber Efendimiz (ASM) Mekke´yi bırakıp Medinelilerin dâvetini kabul ederek Hz Ebu Bekir (RA) ile birlikte 622 senesinde hicrete mecbur oldu Bu seneye Hicret senesi denildi İslâm takvimlerinde "tarih", bu seneden başlar ve buna hicret yılı veya hicrî yıl denir (Bak: Takvim-i Arabî) HİCRET-İ NEBEVİYE Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) Mekke´den 622 yılında Medine´ye hicret etmesi HİCRÎ Hicrete ait ve müteallik HİCRÎ TARİH Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) Mekkeden Medine´ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhir, cemaziyel-evvel, cemaziyel-âhir, receb, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicceKamerî aylar yirmidokuzla otuz günleri arasında değiştiği için hicri tarih ile milâdi tarih arasında on günden biraz fazla fark vardır Hicri yahut kameri yılı milâdi yıla çevirmek için şöyle bir formül kullanılır Eldeki hicri yıl sayısının % 3´ü çıkarılır Bulunan sayıya 622 sayısı ilâve edilir Böylece meselâ hicri 1000 yılının yüzde üçü 30 eder Geriye 970 kalır Bu sayıya 622 daha ilâve edilince karşılığı olarak milâdi 1592 yılı bulunmaktadır HİCRİ´ Uzun boylu ahmak erkek * Tazı, köpek, kelp HİCRİS Tilki eniği HİCV (Hiciv) Birini şiir ile zemmetmek, onu gülünç hale koymak Bu şekilde yazılan şiir veya manzume * Alay etmek (Bak: Hecv) HİCVÎ Hicivle alâkalı Hiciv denilen tarz-ı zemme ait ve müteallik olan şeyler HİCVİYYÂT (Hicviyye C) Edb: Hicivle ilgili manzume ve şiirler HİCVİYYE (C: Hicviyyât) Hiciv tarzında yazılmış manzume HİÇ fDeğersiz, kıymetsiz Yok olan, yok denecek kadar az olan HİÇAHİÇ f Hiç Yok Bomboş HİÇÎ f Hiçlik Yokluk HİÇKÂRE f İşi rast gitmeyen HİÇKES f Hiç kimse HİD´ Koyunlar ürküp dağıldıklarında, onları durdurmak için söylenen bir kelimedir HİDA´ Hile Düzen kurmak Aldatmak için yapılan oyun HİDAB (Hadeb c) Kamburluklar, tümsekler, yumruluklar HİDAC Yapılan ibadette kusur, noksan, eksiklik HİDACE (C: Hadâic) Devenin sırtına yüklenen yük HİDAD Dul olan bir kadının mâtem tutup süsten vazgeçmesi HİDADET Demircilik HİDAE (C: Hıdâ´) Dölengeç kuşu * Sarfetmek, harcamak HİDAFE Etlilik, şişmanlık HİDAK (Hadeka C) Göz bebekleri, hadekalar HİDAM (Hizmet C) Hizmetler Vazifeler * (Hademe C) Devenin ayaklarına bağlanan halkalar, kayışlar Ayak bilezikleri, ayak köstekleri HİDAN Ahmak, salak HİDAS Nihayet, son, netice, bitim HİDASE Pâk etmek, temizlemek * Kahramanlık, yiğitlik * Abdest bozmak HİDAŞ Tırmalama HİDAT (Hâdî C) Hidayeti ve doğru yolu gösterenler HİDAYE Çaylak kuşu HİDAYET Doğruluk İslâmlık Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak HİDAYET-ED f Hidayete sebeb olan Hidayet verici HİDB Arkası yumru kimse, kambur HİDBAR (HİDBÎR) (C: Hadâbir) Zayıflığından arkasında eti kurumuş deve HİDC (C: Ahdac-Huduc) Yük * Deveye konulan mahfel HİDDET Öfke Kızgınlık Gadab Dargınlık Hışım * Keskinlik HİDDET-İ BASAR Görüş keskinliği HİDDET-İ HAVÂS Duyguların keskinliği HİDDET-İ SEYF Kılıç keskinliği HİDDET-İ ZEK Akıl üstünlüğü, zekâ keskinliği HİDDÎS Çok sözlü, çok konuşan HİDEMAT (Hizmet C) Hizmetler Vazifeler Hizmetliler HİDEMAT-I ÂMME Umuma ait vazifeler Kamu görevleri Millete fayda veren hizmetler HİDEMAT-I İMANİYE İmâni hizmetler (Kur´an-ı Kerim´i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi) Görülen hizmetler Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri HİDEMAT-I ŞAKKA Taş taşımak, toprak kazmak gibi, mahkûmlara yaptırılan ağır hizmetler HİDFE İnsan cemaati, insan topluluğu HİDMEL Eski kaftan, eski elbise HİDMET (Bak: Hizmet) HİDROELEKTRİK Fr Su gücünü kullanarak elde edilen elektrik HİDROELEKTRİK SANTRALI Su gücünü kullanarak elektrik üreten fabrika veya merkez HİDROFİL Fr Suyu kolayca emen madde HİDROJEN Fr (Bak: Müvellid-ül ma´) HİDSAN Sonradan olmuş nesne HİFAF Tavaf etmek * Ziynet vermek * Yan, taraf HİFF Yağmurunu döküp hafiflemiş bulut * Biçilmediğinden tanesi dağılmış ekin * Bir nevi balık HİFFET Hafiflik * Mc: Onurlu ve vakarlı olmamak Temkinsizlik Akılsızlık Hoppalık HİFFET-İ MİZAC Hafifmeşreblik Hoppalık Hİ´HA´ Bir sapı kara ot HÎK TulumHİK $ (Heykal-Heykam) : Devekuşunun erkeği * İnce uzun HİKAL Zayıflık, süstlük HİKAYAT Hikâyeler HİKÂYE (Hikâyet) Bir hâdiseyi anlatmak Anlatma * Olmuş bir hâdise HİKÂYE-NÜVİS f Hikâye ve roman yazarı Hikâyeci, romancı HİKÂYE-PERDÂZ f Hikâye anlatan, hikâye ve roman söyleyen HÎKÇE f Küçük tulum HİKEM (Hikmet C) Hikmetler HİKEMÎ Hikmet ve düşünceye ait HİKEMİYYAT Hikmet ve felsefeye âit söz ve düşünceler Yeni yeni bilgiler veren kıssalar, ibret verici hâdiseler bildiren yazılar, sözler HİKKA Dört yaşına basan dişi deve HİKKAB Uzun boylu, büyük karınlı kişi HİKKE (C: Hikek) Kaşıntı HİKMET İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı Hakîmlik Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim (Buna İlm-i Hikmet deniyor) * Herkesin bilmediği gizli sebeb Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye * Ahlâka ve hakikata faydalı kısa söz * Sır * Bilinmeyen nokta İlim, adâlet ve hilimin birleşmesinden doğan değerli sıfat * Kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir Hakkı hak bilip imtisal etmek, batılı batıl bilip içtinab etmektir * Allah´a itaat, fıkıh ve sâlih amel * Akıl, söz ve hareketteki uygunluk * Hak emre uymak * Allah´ın yarattıklarında tefekkür (Bak: Felsefe) HİKMET-İ AMELİYE Pratik bilgi HİKMET-İ ÂMME Her şeyin alakâlı olduğu İlâhî gaye Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren umumi faydalar Yaratılıştaki, kâinattaki umumi ve ilâhi gaye HİKMET-İ ATİKA Eski hikmet HİKMET-İ BEDAYİ´ f Güzel sanat bilgisi Güzel san´at sevme (estetik) HİKMET-İ EFGAN f Ağlayıp sızlamanın hikmeti Feryadın, inleyişin gizli sebebi HİKMET-ÜL EŞYA Eşyanın hikmetleri Fizik, kimya, botanik gibi ilimler HİKMET-İ İLÂHİYE Allah´ın hikmeti Mahlûkatın yaratılışında Allah´ın gayeleri HİKMET-İ KUR´ANİYE Kur´an´a mahsus hikmet (Amma Hikmet-i Kur´âniye ise; nokta-i istinadı, kuvvete bedel hakkı kabul eder Gâyede menfaate bedel fazilet ve rızâ-yı İlâhîyi kabul eder Hayatta düstur-u cidal yerine düstur-u teâvünü esas tutar Cemaatlerin râbıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine râbıta-i dinî ve sınıfî, ve vatanî kabul eder Gayâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecavüzatına sed çekip ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder Hakkın şe´ni, ittifaktır Faziletin şe´ni, tesanüddür Düstur-u teâvünün şe´ni, birbirinin imdadına yetişmektir Dinin şe´ni, uhuvvettir, incizabdır Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe´ni saadet-i dâreyndir S) HİKMET-İ MADDE İşin hikmeti HİKMET-İ SAMEDÂNİYE Samed olan Allah´ın hikmeti HİKMET-İ TABİİYE Fizik bilgisi HİKMET-İ TECRÜBİYE Tecrübeye dayanan hikmet ve ilim HİKMET-İ TEŞRİ´ (Hikmet-i teşriiye) Şeriata dayanan kanun yapma ilmi Şer´î ve Rabbanî kanunların hikmeti HİKMET-AMİZ f Hikmetli, hikmetle karışık, hikmeti içine alan HİKMET-AMUZ f Hikmetli * Hikmet öğreten HİKMET-EDA f Hikmetli HİKMET-FEŞAN f Hikmet neşreden, hikmet yayan HİKMET-FÜRUŞ f Hikmet bildiğini iddia eden, hikmet satan HİKMET-NÜMA f Hikmet gösteren HİKMET-ŞİNAS f Hikmet bilen HİLA´ (Hil´at C) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil´atlar HİLAB İçine süt sağılan kab HİLAF Ters, karşı, zıd Karşı koymak Muhalefet etmek HİLAF-I ÂDE Âdet ve kaidenin aksine Kaide ve nizama aykırı HİLAF-I HAKİKAT Hakikata muhalif Gerçeğe ve hakikata zıt HİLAFEN Zıd olarak Hilaf olarak HİLAFET Bir kimseye halef olmak ve onun yerine geçmek * Din ve dünya işlerinde umumi reislik İmam-ül Mü´minîn olan zât, şer´î hükümlerin icrasında Peygamberimiz Hz Muhammed´e (ASM) halef olduğu için hilafet vazifesini alana Halife denmiştir Buna İmamet-i Kübra da denirHilafet, 1517 (Hi: 923) tarihinde Abbasilerden Osmanlılara intikal etmekle, hilafet ve saltanat birleşmiş oldu Hilafeti Sultan Selim Han´a terkeden Mısır´da son Abbasi Halifesi El-Mütevekkil idi(İslâmiyetin himayesi ve i´lâsı, şer´î hükümlerin ve cezaların icra ve ikamesi, askerin techizi, öşür ve zekâtın toplanması ve emsâli muâmelât için ümmet üzerine imâm tâyini farzdır Halife şer´î hükümlerle idare ve hareket etmekle mukayyettir Bizzat kendi arzusuna göre hareket edemez ve şeriata muhalif bulunamaz Bu itibarla da halife, hukuk nizamı ile kayıtlıdır ve seçimle başa geldiği için bir "İslâm Cumhuriyetinin Reisi" olmuştur İslâm âlimleri, ilim, adâlet, kifâyet ve rey´ ve ilmin sıhhati için a´za ve havassa âit selâmet olmak üzere dört şartın bulunmasını icmâen şart kılmışlardır İslâm diyaneti ve siyasetinde Hâkim, ancak Cenab-ı Hak´tır Hilafet makamı İlâhî ahkâmı tatbik ve halkı iyi idare ile muvazzaftır) (Bak: Halife)(Eğer desen: Hilafet-i İslâmiye noktasında İmam-ı Ali´nin fevkalâde iktidarı, hârikulâde zekâsı ve yüksek liyakatiyle beraber seleflerine nisbeten muvaffakiyetsizliği nedendir Elcevab : O mübârek zât, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok mühim başka vazifelere lâyık idi Eğer tam muvaffakiyet-i siyasiye ve tamam saltanat olsaydı, "Şâh-ı Velâyet" ünvan-ı mânidarını bihakkın kazanamıyacaktı Halbuki zâhirî ve siyasî hilafetin pek çok fevkinde manevî bir saltanat kazandı ve Üstad-ı Küll hükmüne geçti; hattâ kıyamete kadar saltanat-ı manevîsi bâki kaldı M) HİLAFET-İ SENİYYE Büyük, yüce hilafet Osmanlı Devleti hilafeti HİLAFETNAME Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika HİLAFETPENAH f Hilafetin dayanak yeri Halifeliği haiz bulunan, hilafeti koruyan kimse Halife, padişah HİLAFGİR (C: Hilâfgirân) f Zıt düşüncede olan, karşı fikirde bulunan, aleyhinde olan HİLAF-GİRÎ f Muhalif taraftan olma, karşı tarafı tutma Hilafgirlik HİLAFINA Zıddına, tersine, aksine HİLAFÎ Hilafa, ihtilafa sebeb olana dair HİLAF-ÜL-ÂDE Kaide ve usule karşı HİLAL Sâfi ve halis * Sıdk ile dostluk etmek * Ara Aralık * Zaman ve vakit * İki şey arasına sokulmuş olan * Buluttan yağmurun çıktığı yer * Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip * Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kullanılan ucu sivri nesne HİLAL-İ SÜTUR Satırların aralığı Satırlar ortası HİLÂL Yeni ay şekli Yeni ay * Fık: Yay şeklinde görülen her yeni aya ve her ayın üçüncü gecesine kadar aya hilâl denir 26 ve 27 nci gecelerdeki aya da hilâl, onda sonrakileri kamer denir * Cami kubbeleri ve minâre külâhları tepesine konulan alemlerin hilâl şeklinde olan uç kısmı HİLÂL-İ AHDAR Yeşilay HİLÂL-İ AHMER Kırmızı ay Kızılay´ın önceki ismi HİLÂL-İ ÎD Bayram hilali Bayram edileceğinin anlaşılmasına sebeb olan hilâl HİLÂL-İ SAVM Oruç hilâli Ramazanın geldiği kendisi görünmekle bilinen hilâl HİLÂLE Ay ağılı, hâle HİLÂL-EBRU f Kaşı ay gibi olan Hilâl kaşlı Yeni ay gibi kaşı olan HİLALET Samimi dostluk HİLALÎ Yeni ay şeklinde olan * Bir yazı stili HİLALÎ SAAT Kalıbı gümüş olmayıp bakır veya tombak olan eski saatlere verilen addır HİLASÎ (Hilâsiyye) Zenci ile beyaz melezi HİLAŞ f Gürültü, kavga, patırtı, şamata HİL´AT Yüksek makamdaki zatların beğendiği kimseye ve takdir edilen zevata giydirdiği kıymetli, süslü elbise Kaftan HİL´AT-İ FÂHİRE Çok kıymetli ve değerli olan kaftan HİL´AT-İ HASS-ÜL HAS Tar: En değerli kumaştan yapılan hil´atler için kullanılan bir tâbirdir Bu türlü kaftanlar şeyh-ül İslâm, sadrazam ve Mekke şerifi gibi en yüksek derecedeki devlet memurlarına giydirilirdi HİL´AT-I VED Tar: Osmanlılar zamanında saraya misafir edilen kimselere ayrıldıkları zaman giydirilen hil´at HİL´AT-I VÜCUD Vücud elbisesi Ruhun,içinde bulunduğu ten elbisesi Cesed HİL´AT-DUZ f Kaftan diken, terzi HİLB Asma yaprağı * Ciğer * Tırnak * Tarp bitkisi * Zampara genç HİLBACE Ahmak HİLBİLAB Sarmaşık HİLBİSE Şey HİLBUS Ahmak HİLCAB Büyük çömlek HİLE Sed Hâil * Çare * Maslahat ve hayırlı işlerde tedbirli ve tecrübeli olmak * Aldatacak tarz ve tedbir Fend Mekir Dabara * Zeval ve intikal * Sahtekârlık, yalancılık, düzenbazlık HİLE-İ ŞER´İYE Müşkül bir mes´eleyi, şer´i esaslar üzeri, hazakatla hall ve izah etmek ve şer´an muahaze ve mes´uliyeti mucib olmayacak surette te´vilini bulmaktır Bu tabir kanuna, yani şeriata karşı irtikâb edilen, hile, oyun, aldatma veya şer´î bir hükmü bertaraf etmek mânasına olmayıp, ancak karışık bir durumun ve mes´elenin kanuni ve şer´i hal çaresini bulmak demektir Buna, mahlâs-ı şer´i (Şer´i kurtuluş) da denir (OS) HİLEBAZ f Hileci, yalancı, düzenbaz, oyuncu HİLEKÂR f Hileci, hilebâz HİLEKÂRANE f Hilekârcasına, hile yapanlar gibi HİLEKÂRÎ f Hilekârlık HİLEPERDAZ f Hile yapan, hileci HİLESAZ f Oyuncu, düzenbaz, hileci HİLF (C: Ahlâf) Sözleşme, söz verme * Yardımlaşma, dayanışma Birlik maksadıyla ittifak HİLHAL (C: Helâhil) Hallacın bezi iyi dokuması * Seyrek kalbur HİLÎTEC Hindistan eriği HİLKAM Arslan, esed *İri yapılı, cüsseli, şişman HİLKAT Doğuştan gelen vasıf Yaratma Yaratılış HİLKATEN Yaratılıştan Doğuştan HİLKIYYAT Yaratılışla alâkalı, hilkatte olan evsaf HİLKIYYET Yaratılışta olma, hilkî olma HİLKÎ Hilkate âit, yaratılıştan Yaratılışa dâir Yaratılışta * Zâti HİLL Helâl Yapılması günah olmayan * Harem-i Kâbe ile mikat arası, hac zamanında Mekke-i Mükerreme dışında ihrama girilen yerin haricinde bulunan saha HİLLE İstasyon, durak HİLLET Bir yere konup istirahat eden cemaat * Yorgunluk Kırgınlık * Boşanmış kadının iddet müddetinin sona ermesi HİLLET (C: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık * Kılınç gediği * Nakışlı deri * Ağızda bâki kalan dişler * Dişler arasında kalan yemek artığı HİLLEVF Kocamış, ihtiyarlamış * Yalancı, hilekâr HİLM Doğuştan olan huy yumuşaklığı Şiddete tahammül Nefsini heyecandan korumak * Vakar Sükûn HİLM-İ HİMARÎ İfrat derecede yavaşlık, yumuşak huyluluk HİLMAN Çok, kesir HİLMÎ Hilm´e ait ve hilm´e bağlı HİLMİYYET Yumuşaklık, yavaşlık, yumuşak huyluluk HİLV Boş oluş Boşluk (Bak: Hulüv) HİLYA´ Yırtıcı hayvanların küçüğü HİLYE Güzel sıfatlar Süs Zinet Cevher Güzel yüz * Kılıcın sapındaki veya kınındaki zinet * Suret Hey´et Görünüş HİLYE-İ ŞERİF Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) mübarek vasıflarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazı HİLYUN Marçopa denilen ot HİM Huy, mizac, tabiat HİM Deveye ârız olan susuzluk hastalığı * Kürtçede: Temel, esas HİMAL Yük getirmek, yük taşımak HİMALE (C: Hamayil) Kılıç kayışı HİMAN Susuz, susamış HİMAR Merkep Eşek HİMARÎ Himarla alâkalı * Eşek gibi HİMAYE Koruma Korunma Muzır şeylerden muhafaza etme HİMAYE-İ ETFAL CEMİYETİ Çocuk Esirgeme Kurumu HİMAZE Katılık, şiddet HÎME f Kütük, odun, kereste HİMEM (Himmet C) Himmetler HİML Yük Taşınan ağırlık HİML-İ CESİM Ağır yük HİMLAC Kuyumcular körüğü HİMM Suyu çok olan kuyu HİMMET Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk´a ve sâir mukaddesata yönelmesi Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi * Tabiî şevk ve meyil ve heves * Lütuf, yardım (Bak: Mahiyet)Himmet kelimesinin çok geçtiği bir dersS - Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebebi nedir C - Hayat bir faaliyet ve harekettir Şevk ise matiyyesidir İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan ye´s rast gelir Kuvve-i maneviyesini kırar Siz o düşmana karşı $ kılıcını istimal ediniz Sonra müzahametsiz olan hakkın hizmetinin yerini zapt eden meylüttefevvuk istibdadı hücuma başlar Himmetin başına vurur, atından düşürttürür Siz $ hakikatını o düşmana gönderiniz Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müşevveş eden aculiyet çıkar, himmetin ayağını kaydırır Siz $ yu siper ediniz Sonra da, medeni-i bittab´ olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramağa mükellef olan insanın âmâlini dağıtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî karşı çıkar Siz de: $ olan mücahid-i âli-himmeti mübarezesine çıkarınız Sonra başkasının tekâsülünden görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar Siz de: $ olan hısn-ı hasîni himmete melce´ ediniz Sonra da acz ve nefsin itimadsızlığından neş´et eden ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar geliyor Himmetin elini tutup oturtturur Size de: $ olan hakikat-ı şâhikayı üzerine çıkarınız Tâ o düşmanın eli o himmetin dâmenine yetişmesin Sonra Allah´ın vazifesine müdahale eden dinsiz düşman gelir Himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder Siz de: $ olan kâr-âşinâ ve vazife-şinas olan hakikatı gönderiniz Tâ onun haddini bildirsin Sonra umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar Siz de: $ olan mücahid-i âli-cenabı, o cellâd-ı sehhara gönderiniz Evet size meşakkatta büyük rahat var Zira fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa´y ve cidaldedir)(Münazarat) (Velilerin himmetleri, imdatları, manevî fiilleriyle feyiz vermeleri, hâlî veya fiilî bir duadır Hâdî, Mugîs, Muîn ancak Allah´dır Fakat insanda öyle bir lâtife, öyle bir hâlet vardır ki, o lâtife lisaniyle her ne sual edilirse velev ki fâsık da olsun Cenab-ı Hak o lâtifeye hürmeten o matlubu yerine getirir O lâtife pek uzaktan bana göründü ise de teşhis edemedim MN) HİMYAN Dirhem koydukları kap ve kemer HİMYATA (Süryanicedir ve Tevrat´ta geçer) Resul-ü Ekrem Hz Muhammed´in (ASM) İbranice bir ismidir HİMYE Perhiz Yiyecek ve içecekte sıhhat için gösterilen ihtimam ve dikkat HİMYEVÎ Perhiz ile alâkalı |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HÎN An, zaman, vakit Sıra Çağ * Kıyamet HÎN-İ HÂCET İhtiyaca göre, ihtiyaç vakti HÎN-İ SEFER Yolculuk * Ölüm zamanı Sefer zamanı HÎNA f Şarkı söyleme HİNÂ-GER f Şarkıcı, şarkı söyleyen HİNA´ Hayvanın kösneyip erkek istemesi HİNA Hurma salkımı * Bir çeşit katran HÎNA Kİ Vakta ki, ne zaman ki HİNAS (Hünsâ C) Kendilerinde hem erkeklik, hem de kadınlık alâmetleri bulunan kimseler HİNBER (C: Henâbir) Eşek sıpası HİND Hindistan´ın kısa adı * Bir kadın adı (Asr-ı saadette Hazret-i Hamza´nın ciğerlerini yiyen kadın, Ebu Süfyan´ın karısı) * Fetva metinlerinde kadını temsil etmek üzere kullanılan umumi isimlerden birisi Diğerleri: Fatıma, Hatice, Zeyneb HİNDEB (Hindebâ-Hindebâe) Hindibâ, gündöndü çiçeği HİNDÎ Hind´e ait * Hind ahalisinden olan, Hindli * Bugün konuşulan Hind dillerinin en yaygın ve tanınmış olanı * Güzel sanatlarda kullanılan ve Hind´de yapıldığı için de bu ismi alan bir kağıt cinsi HİNDU f Satürn (Zühal) gezegeni * Benek, ben * Hind´in Brahman ahalisinden olan * Hindliler gibi pek esmer adam HİNDUBAR f Yazı hokkası HİNDUVANE f Kavun, karpuz HİNDUVANÎ Hindî kılıç HİNE Onurlu olma hâli, gururluluk HÎNE Bir vakit HÎNEİZİN (Zaman zarfı) o zaman, o sıra HÎNEN Zamanca, vakta, vakitçe, zaman olarak HÎN-İ HACETTE Lüzumlu zamanında, ihtiyaç olduğu vakit HİNK Kır at HİNME Boncuk adı HİNNA´ Kanat HİNNE Cinnet, cünun, delilik HİNOĞLU Zamanın adamı, açıkgöz, hilekâr kimse İblis, şeytan, zamane, cin fikirli HİNS (C: Ahnâs) Günah * Yemin * Ahdi bozmak * Ağır yük HİNSARE Küçük ve kısa HİNV Eyer ağacı * İyeği kemiğinin eğrice ucu HİPNOTİZMA (Bak: İpnotizma) HİPODROM Fr At yarışlarının yapıldığı alan HİPOTENÜS Fr Mat: Bir dik üçgende dik açının karşısında bulunan kenar (Diğer kenarların her birerlerinden büyük, toplamlarından küçüktür) HİPOTEZ (Bak: Faraziye) HİR Bir çeşit çiçek HİRABE Şehir dışındaki yerlerde yapılan eşkiyalıklara katılma Dağlarda yapılan haydutluklarda bulunma HİRAKA Su dökmek HİRAKL Bir Rum padişahı HİRAM f Salınarak eda ve naz ile yürüme HİRAM (Herem C) Piramitler, ehramlar HİRAMİS (HİRMİS) İnsanın üstüne sıçrayıp hamle eden arslan ve kaplan eniği HİRAN Yavuzluk etmek * Muti olmamak, itaat etmemek HİRAS f Korku Şaşırıp bozulmak, ürküp çekinmek HİRASAN f Korkak, ürkek, korkan, çekinen HİRASE f Bostan korkuluğu Korkutacak şey HİRASET (Bak: Harâset) HİRAVE Değnek, asâ HİRBA Bukalemun denen bir hayvan * Mc: Devamlı fikir değiştiren kimse HİRBİZ (C: Harâbize) Mecusilerin ateşinin hizmetkârı HİRC (C: Ahrâc) Yılan başı dedikleri ufak beyaz boncuk * Günah * Göz kamaşmak HİRCAB Uzun * Büyük çömlek HİRCAS Gövdeli, iri vücutlu, cesim HİRDEBE Korkak, ihtiyar, yaşlı kimse HÎRE (Bak: Hıyre) HİRED-AMUZ f Öğretmen, muallim HİREF (Hirfet C) Meslekler, san´atlar HİREK Karaman koyunundan daha küçük yapıda, yassı ve geniş kuyruklu bir koyun cinsi HİRFET (C: Hiref) Meslek, san´at HİRMAN Mahrum olmak, mahrum kalmak (Aslı, mahrum etmektir) HİRMAS Arslan, esed HİRMEN f Harman HİRMET Cima şehveti HİRR Kedi HİRRE Dişi kedi HİRSA Azıcık derisi yarılan baş yarığı HİRSIYAN Karın derisinin içi * Fil derisinin içi HİRŞEMM Yumuşak taş HİRTA (C: Hırâ) Zayıf dişi koyun HİRTAL Uzun, tavil HİRVAL (Hervele) Yürümek ile koşmak arasında bir nevi yürüyüştür HİRZUN Bir küçük canavar HÎS Ürkmek * Kaçmak, firar HÎS Meşelik * Arslan yatağı HİSA (C: Ahsâ) Kumlu yerde olan dibi yakın kuyu HİSAB (C: Hisâbât) Hesap, aritmetik HİSAB-I AMELÎ Mat: Pratik hesap, aritmetik HİSAB-I NAZARÎ Mat: Teorik hesap HİSABA ÇEKMEK Hesap sormak, hesap aramak HİSABÎ Hesabını iyi bilen * Mc: Tamahkâr, cimri, hasis, eli sıkı HİSAL (Bak: Hısal) HİSAN Aygır, damızlık erkek at HİSAR (Hasr dan) Etrafını alma, kuşatma * Kale Etrafı istihkâmlı yer HİSAR ERİ Kale muhafızı HİSARLI Hisarla çevrili yer * Hisarda oturan, kalede mukim * Ask: Sınırlarda bulunan şehir ve kalelerde topçuya ait hizmetlerde kullanılan bir sınıf asker Bunlara İstanbul´dan gönderilen "topçuağası" kumanda ederdi Hisarlılar, bölük ve ortalara ayrılmamıştı Sayıları sınırlı ve sabit değildi HİSBAN Zan * İtikat HİSBE Ecir, sevap * İslâm hukukunda, devlet muhasebesi Muhasebe dairesi * Huk: Hisbe, daha sonraki çağlarda zabıta, çarşı zabıtası, ahlâk zabıtası gibi değişik müesseselerin adı oldu HİSÎL Dağ ağaçlarından bir cins * Kısa boylu adam HİSKİL (C: Hasâkil) Her canavarın yavruları içinde küçük olanı HİSL (C: Husul) Yumurtasından yeni çıkmış olan kertenkele yavrusu HİSREME Üst dudağın ortasında olan daire HİSS Duymak Farkına varmak Duygu * Bir kimsenin haline acıyıp rikkat ve şefkat eylemek * Bir şeyi idrak edip şuur hâsıl eylemek Bedendeki his uzuvlarından birisini müteessir eden bir şeyin mevcudiyetini idrak eylemek HİSS-İ KABL-EL VUKU´ Bir şeyi vukuundan önce hissetmek HİSS-İ SÂDİS Altıncı hiss, altıncı duygu(Kalb ile vicdan, mahall-i iman Hads ile ilham, delil-i iman Bir hiss-i sâdis, tarik-ı iman Fikr ile dimağ, bekçi-i iman) (Lemaat dan) HİSS-İ SELİM Selim his Her çeşit zarar verebilecek olan, müsbet olmayan ve şerre giden şeylerden kendini koruma hissi * Sağlam ve insanı yanıltmayan his HİSSE Pay Nasip Kısmete düşen kısım Vârise intikal eden kısım HİSSE-İ MÜFREZE Fık: Bir toprağın taksiminde vârislerden her birisinin hissesine isabet eden yer HİSSE-İ ŞÂYİA Fık: Müşterek bir malın her bir cüz´üne sirayet eden hisse, pay * Ortaklar arasında taksim edilmemiş olan müşterek mal Meselâ: Bir kitaba, bir kaç kişi ortak ve taksim de mümkün değil ise; her hissedarın kitabın umumuna sahip olması HİSSEÇİN f Hisse alma, pay alma HİSSEDAR Hisse sâhibi, hissesi olan HİSSEMEND f Hisseli olan Pay alan, nasipli * Ders alan HİSSEN His itibariyle, duygulanarak, hislenerek HİSSE SENEDİ Sermayesi paylara bölünebilen ticaret şirketlerinde, ortalıkdan doğan hakları ve sermaye payını temsil eden değerli evrak HİSSET Cimrilik Bahillik Tamahkârlık * Alçaklık HİSSEYAB f Hisselenen Faydalanan Hisse alan HİSSÎ Duyguya ait, hisse müteallik Ruhen ve kalben anlaşılan Aklı muhakeme ile olmayıp his ile olan HİSSİYAT Duygular Hisler(İnsanda binlerle hissiyat var Herbirisinin aşk gibi iki mertebesi var Biri mecâzi, biri hakiki Meselâ: Endişe-i istikbal hissi herkeste var; şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok Hem rızk cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder Hem mala ve câha karşı şiddetli bir hırs gösterir, bakar ki: Muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mal ve âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyâya medâr olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor Ondan, hakiki câh olan meratib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zâd-ı âhirete ve hakiki mal olan a´mâl-i sâlihaya teveccüh eder Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılâb ederHem meselâ: Şiddetli bir inad ile; ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karşı hissiyatını sarfeder Bakar ki, bir dakika inada değmiyen bir şey´e, bir sene inad ediyor Hem zararlı, zehirli bir şey´e inad namına sebat eder Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş Onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikata münâfidir O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye sarfeder O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakiki inada, yâni hakta şiddetli sebata inkılâb ederİşte şu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabiyle istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamîdeye menşe,´ hikmet ve hakikata muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olurİşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda te´sirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: "Hased etme! Hırs gösterme! Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme!" Yâni, fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar Eğer deseler ki : "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz "Hem nasihat te´sir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olurM) HİSSİYAT-I HAFİYYE Gizli hisler, duygular(Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cemiyet ve komitecilik mâyesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan an´ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor RN) HİSSİYAT-I MÜTEVARİSE Geçmiş ecdaddan yeni nesle intikal edip gelen hisler (Hürmet ve hayâ hisleri gibi) HİSSİYAT-I ULVİYE Yüksek hisler, ulvi duygular HİSSİYET Duygululuk, hissîlik HÎŞ (C: Hişân) f Akraba Aynı soydan olan HİŞAM Kırmak * Kesmek HÎŞAN (Hîş C) f Akrabalar Aynı sülâleden olanlar HİŞAŞ İçinde ot olan çuval HÎŞAVEND f Akraba, soysop HÎŞAVENDÂN (Hîşâvend C) f Akrabalar, soysoplar HİŞDAR f Temizlik kurallarına çok sadık olan ve riayet eden adam HİŞİN Kokmuş tuluk HİŞMET Hürmet Heybet ve utanmak, istihyâ Bozulup kalmak * Gadap ve şiddet Hiddet HİŞNE Kin tutmak * Çirkin ve pis kokmak HİŞT Eskiden kullanılan, kısa el mızrağına benzer bir savaş âleti Daha ziyade Osmanlı ordularında bulunan bu silâh, özellikle hassa birliklerine verilirdi HÎŞTEN f Kendi HÎŞTENDAR f Kendine iyi bakan, sağlığını koruyan HİŞVE Yaramaz kimse * Çok rezil kimse HÎT Devekuşu sürüsü HİTAB Söz söyleme Topluluğa veya birisine karşı konuşma (Bak: Fasl-ı hitab) HİTABEN Birinin yüzüne söyleyerek, ona hitab ederek Tevcih-i kelâm eyleyerek Birine doğru hitab ederek HİTABE(T) Cemaate, topluluğa veya birisine karşı söz söylemek Güzel ve faideli söz konuşmakla halka dinletmek Güzel söz söyleme san´atı Hutbe okuma Nutuk irâdetmek * Man: Makbul ve zannî mukaddemelerden terekküb eden kıyas HİTABET BERATI Eskiden vazifeli cami hatiblerine, hatibliğe tayin olduklarına dair verilen vesika (Osmanlı İmparatorluğu zamanında yan zamanda halife olan padişahı temsil eden, cuma ve bayram hutbelerine çıkan bu hatiblere pek fazla ehemmiyet verilirdi Hitabet beratı olmayan hatibler, cuma ve bayramlarda hutbe okuyamazlardı) HİTABİYYAT Hitabolunarak söylenen sözler HİTAFE Çağırmak HİTAM Son, nihayet * Bir şeye mühür basmak Yazının veya istidanın sonunu mühürlemek HİTAMPEZİR f Biten, hitâm bulun, sona eren, nihayet eren HİTAMUHU MİSKÜN Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi´nin 26 âyetinden bir kısımdır Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir $ dersin veya sohbetin sonunda okunması ile söze nihayet verilmesi gibi HÎTAN (Hâit C) Duvarlar Mânialar, hâiller, engeller * Avlular HİTAN Erkek çocuğun sünnet edilmesi * Tenasül uzvunun sünnet yeri HİTANET Sünnetçilik HİTAR Saçma söz, mânâsız kelâm HİTL (HETL) Yorgun deve * Yağmurun aralıksız olarak yağması * Sürekli olarak gözyaşı akmak HİTR Faydasız ve mânâsız söz, boş lâf, yalan HİTRAFÎ Demirci * Kuyumcu HİYAB (Hiyâbet) Kabahat, suç, günah * Kötü bir durumun başlangıcı * Yokluk HİYAC Vuruşma, kıtal * Müteheyyiç olmak Muztarib olmak * Otun kuruması HİYADE Evmek * Tevbe etmek HİYAKET Dokumacılık HİYAL Taraf, yan, cânib Hizâ * Bir hayvanın kısır olma hâli HİYAM (Hayme C) Çadırlar, haymeler HİYAM (Himân C) Susayanlar, suya ihtiyacı olanlar HİYAMİYYE NEZARETİ Tar: 1826 senesinde Yeniçeri Ocağı´nın ilgası üzerine kaldırılan Çadır Mehterleri yerine kurulan daire HİYAN Zaman, devre HİYANET (Bak: Hıyânet) HİYASET Dikmek HİYAT (Hiyâtet) Bir şeyin etrafını çevirme HİYAT Çağırmak HİYATA (Hiyatet) Terzilik Dikiş yapmak HİYAZ (Hayz C) Kadınlarda meydana gelen aybaşı halleri HİYAZET Toplama, bir araya getirme * Bir şeyi kendine mal etme HİYEL (Hile C) Aldatmacalar, hileler, sahtekârlıklar HİYELA Kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik HİYEM (Hayme C) Çadırlar HİYERARŞİ Fr Mevkilerin, salâhiyeterin ve rütbelerin önem sırası * Sıra gözetilerek yapılan herhangi bir tasnif * Huk: Aynı teşkilâta bağlı kişiler arasında yukarıdan aşağıya bir kontrol imkânı veren ve bu suretle astı üste bağlayan alâka HİYEROGLİF Fr Eski Mısırlılar´ın yazısı HİYMAN Susuz HİYNE Vakar, ciddiyet HÎZ f Atılan, kalkan, sıçrayan HÎZ f Yükselme * Hislenerek coşma * Dalga HİZA Bir şeyin karşısı, mukabili Bir doğru çizginin devamı ile hâsıl olan cihet, düzlük, sıra * Devenin ve atın ayakları altında yere bastığı yerler * Nalin * Taraf HİZAYA GELMEK Yola gelmek, düzelmek HİZAB Boya, levn * Kına HİZAB f Rüzgârın etkisiyle deniz suyunda meydana gelen hareket, dalga HİZAB(Î) Kısa boylu bodur kimse HÎZAB-ENGİZ f Dalga kaldıran HİZAM Kolan ve bağırdak denilen nesne (Beşikte çocuklara bağlarlar) HİZAME (C: Hazâyim) Yular burunluğu HÎZAN f Kalkan, sıçrayan * Bitlis vilâyetine bağlı bir kaza ismi HİZANE (Hizânet) Hazine, kıymetli mücevheratın saklandığı yer * Hazinedarlık * Mc: Kalb, gönül, hatır HİZB Cemaat * Takın, kısım, fırka Parti * Âlim ve sâlih bir zâtın re´yine tâbi olup onunla bir gaye uğrunda beraber çalışanlar HİZB-ÜL KUR´AN Kur´an Cemaatı Kur´an´a ciddi ve samimi olarak bağlanıp, ona hizmet için mücahidane bir surette çalışan ve fenâlıklardan korunan müslümanların topluluğu ve cereyanı * Kur´an´ın bir cüz´ünün dörtte biri * Zikir ve dua için Kur´an´dan alınmış bir kısım âyetler HİZB-ÜŞ ŞEYTAN Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu Allah´ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı HİZBA (C: Hazâbî) Engebeli arazi, ârızalı toprak HİZBER (Hizebr) (C: Hezâbir) f Aslan, gazanfer * Mc: Cesur, yiğit, kahraman, yürekli adam HİZBULLAH Allah için din uğrunda ciddi gayret sâhibi olan ve din düşmanlarıyla aslâ hakiki dost olmayan mücahid cemaat "Hizb-ül Kur´an" tabiri de aynı mânada kullanılır (Kur´an-ı Kerim´de 5:56 ve 58:22 âyetlerinde zikredilir) HİZEBR (Bak: Hizber) HİZEBRAN (Hizebr C) f Aslanlar HÎZEM f Yakacak odun Yakıt olarak kullanılan odun HÎZEMKEŞ f Odun yaran veya taşıyan köylü HÎZENDE f Sıçrayıcı, fırlayıcı HİZFER (HİZFÂR) (C: Hazâfır) Taraf Nâhiye HİZİP GÜLÜ Tezhib ıstılahlarındandır Yazma mushaflarda hizblerin başına konulan işaretlere verilen addır HİZLAN (Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak * Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet HİZMET Birinin işini görme Bir kimsenin hesabına veya menfaatına iş görme, bu suretle yapılan iş, vazife Memuriyet * Bir insan, hayvan veya nebatın muhtaç olduğu işler ve takayyüdat HİZMET-İ ASKERİYE Askerlik hizmeti Askerlik vazifesi HİZMET-İ İMANİYE İmana ait hizmet İman ve Kur´an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak HİZMETGÜZAR f Komisyoncu * Şunun bunun işini görüveren HİZMETKÂR Hizmet yapan kimse Hizmetçi HİZRİYYE (C: Hızari) Sağlam, sert yer HİZVE Ganimet malını vermek * Yan HİZY Horluk, hakirlik Züll Sırrı fâş olmuş, rüsvay olmuş kimse HİZYE Uzun kesilmiş et parçası HİZZE Sürur, sevinç, neşe, neşat HİZZEB Soylu at |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HOBİ ing Her zamanki çalışmaların haricinde yer alan dinlendirici bir merak veya işlem Severek yapılan iş, vakit geçirme yolu HOCA f Muallim Efendi Muteber ve büyük zât HOCA-İ DÂNÂ Âlimlerin hocası, çok büyük âlim kimse HOCA-İ KÂİNAT Hz Muhammed´in (ASM) bir nâmı HOCA TAHSİN EFENDİ (FİLÂTÎ) (Vefatı: Mi 1880) Yanya civarından (Filâtlı) olup Osmanlı Alimlerinin sonuncularındandır Tarih-i Tekvin ve Esas-ı İlm-i Hayat gibi eserleri vardır HOCA-VÂRİ Hocaya benzer surette HOD f Kendi * Miğfer, baş zırhı HODARA (Hod-ârâ) f Kendini süsleyen, kendini medheden, öven HOD-BE-HOD f Kendi başına, kendi kendine HODBİN f Başkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden Bencil Enaniyetli Kibirli HODBİNÎ f Hodbinlik Kendi menfaat ve lezzetini düşünmek HODENDİŞ (Hod-endiş) f Kendini düşünen Kendi için endişe eden Başkasının işine yaramayan HODFURUŞ f Kendini beğendirmeğe çalışan Övünen HODGÂM (Hodkâm) f Kendi keyfini düşünen Kendini beğenmiş HODGEŞTE f Kendine dikkat etmeyen HODKÜŞ f Kendini öldüren, intihar eden HODNÜMA f Gösteriş meraklısı Gösterişe meraklı olan kimse HODPEREST f Mağrur Kendini çok beğenen Kibirli HODPESEND f Kendini beğenen Mağrur HODREY f Kendi bildiğine giden Kendi rey ve fikriyle iş gören HODRİ MEYDAN "Kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında meydan okuma, kafa tutma HODRU f Kendiliğinden HODSER f Dikbaşlı, âsi, serkeş * Kendi kendine giden, müstakil HODSERÂNE f Dik başlılıkla, serkeşcesine Kimseyi dinlemeden HODSİTA(Y) f Kendini öven, medheden HOKEÇ Burulmuş erkek kuzu HOKKA Cam, seramik veya metalden yapılmış küçük kutu biçimindeki kap (Bilhassa içine mürekkep konulur) HOKKA-İ BÎMAĞZ Akılsız ahmak kimse HOKKA-İ MİNA Sema, gök yüzü HOKKABAZ Elçabukluğu ile birtakım şaşırtıcı oyunlar göstermeyi kendine meslek edinmiş kişi * Mc: Başkalarını aldatarak yalan ve hile ile iş çeviren kimse HOL ing Sofa HOLDİNG ing Bir şirketin diğer bir şirkete, onun idaresine hâkim olacak oranda iştirak etmesini ifade eden hukuki alâka HOMOGEN Fr Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan * Kim: Aynı cinsten olan Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir HONA Erkek geyik HOPPA Herşeye girişen hafif mizaçlı çocuk tabiatında olan kimse Yersiz davranışlarda bulunan, dilediğince davranan kişi Delişmen, şımarık HOR f Kıymetsiz, ehemmiyetsiz Adi * Güneş, ışık, aydınlık * Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Miras-hor $ : Miras yiyen HORANTA f Aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı HORASAN f İran´ın doğusunda bir memleket adı * Erzurum vilâyetine bağlı bir kasaba adı * Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi * Kelime mânası: Doğan güneş HORASANÎ f Horasana ait Horasanlı * Sarıktan daha büyük görünen hoca kavuğu HORATA (Rumca) Şaka, eğlence, lâtife, mizah HORDA Fr Göçebe ve ilkel olarak yaşayan, yağmacılık eden insan topluluğu HORLUK Hakaret, zillet HORMON yun Salgı bezlerinden çıkıp kana katılan maddelerin genel adı HORNİTO İsp Küçük fırın * Jeo: Genellikle patlamalar neticesinde meydana gelen, lâv fışkırmalarının volkan selleri yüzeyinde meydana getirdiği kabarcık HOROS Tar: Eskiden İstanbul´da ekmekçi, francalacı ve uncu değirmenlerinde mevcut üst ve alt taşlarının bulunduğu ve etrafından hayvanın döndüğü yere, esnaf arasında verilen addır HORST Alm Jeo: Bir çukur veya hendeğin, tersine, faylar arasında yükselmiş kesimi HORTLAK Bazıların hakikatsız ve batıl inanışına göre mezarda dirilip geceleri çıkarak dolaştığı tevehhüm edilen ölü Cadı, vampir HOSPODAR Osmanlı İmparatorluğunca XV yydan 1866-1881´e kadar Boğdan ve Eflak´ı yönetmekle vazifelendirilen Romen prenslerinin ünvanı HOSTES ing Umumi taşıtlarda, daha ziyade uçaklarda yolcuları ağırlayan kız veya kadın HOŞ f İyi, güzel * Tatlı * Tuhaf, garip HOŞA f Ne güzel, ne iyi, ne hoş HOŞAB f Suyu, havası iyi olan yer Parlak, berrak Elmas, inci gibi şeylerin parlaklığı * Hoşaf HOŞAFIN YAĞI KESİLMEK Ist: Bozulmak, bir cevap bulamamak, mahcup olmak HOŞ-ALEF f Çok fazla yiyen hayvan * Mc: Helâl haram demeden her şeyi yiyen kimse HOŞÂMED f Hoş geldi HOŞÂMED GÛ f Hoş geldin, diye söyleyen HOŞÂMEDÎ Hoş geldin demek, hoş geldine gitmek HOŞANE f Güzel, iyi, lâtif HOŞAVAZ f Sesi güzel olan Güzel sesli HOŞAYENDE (C: Hoşâyendegân) f Hoşa giden, hoşlanılan, beğenilen HOŞBEŞ Selâmsabah, hatır sorma, birbirine rastlayan iki ahbab arasında söylenilen ilk sözler HOŞBU f Güzel kokulu, hoş kokan HOŞBUDE f İyi oldu, iyi olurdu HOŞBUYÎ f İyi kokulu olmak, güzel kokmak HOŞDİL f Memnun, neşeli Gönlü hoş HOŞE-ÇİN (Bak: Huşeçin) HOŞEDA f Hareket ve davranışı hoş ve güzel olan HOŞELHAN f Güzel ve hoş makale okuyan HOŞENDAM f Boyu bosu güzel ve düzgün olan HOŞGÛ f Hoş konuşan, tatlı dilli Konuşmaları kırıcı olmayan HOŞGÜVAR f Hazmı kolay, tatlı, hoş, sindirici HOŞGÜZEŞTE f Hoş geçmiş tatlı zaman HOŞHAL f Hali vakti iyi, bahtiyar, mes´ud HOŞHAN f Okuyuşu güzel HOŞHIRAM f Güzel yürüyüşlü, güzel gidişli HOŞKADEM f Uğurlu ayağı olan, ayağı uğurlu HOŞKALEM f Kâtip İyi yazı yazan * Hilekâr, hileci HOŞKÂM f Memnun, rahat, arzu ve isteklerine ulaşmış HOŞMANZAR f Manzarası güzel Güzel görünen * Mc: Güzel yüzlü Siması güzel olan HOŞMENİŞ f Huyu, tabiatı iyi Güzel huyları olan HOŞMEŞREB f Sevimli, güzel huylu HOŞNEVA f Sesi güzel olan Güzel sesli HOŞNİGÂH f Güzel bakışlı HOŞNİHAD f İyi yaradılışlı, güzel huylu HOŞNİŞİN (C: Hoş-nişinân) f Göçebe * Rahat yerleşmiş HOŞNUD f Memnun, râzı, gönlü hoş edilmiş HOŞNUDLUK Memnuniyet, râzılık HOŞNÜMA f Güzel görünen HOŞREFTAR f Gidişi, yürüyüşü güzel Güzel gidişli HOŞRU(Y) f Tatlı yüzlü, sevimli HOŞSOHBET f Konuşması tatlı, sohbeti güzel HOŞTER f Daha lâtif, daha hoş HOTOZ Eski zamanda kadınların başlarına giydikleri süslü serpuş * Hayvan, kuş ve tavuk tepesi * Yapıların ve eşyaların üzerine konulan tepelik HOV Av kuşuyla yapılan av * Av kuşunu, yanına celbetmeye mahsus bir kelime-i beynelmileldir HOVARDA Sefih, çapkın Malını mülkünü zevk u safa yolunda harcayan, sefâhette sarfeden HÖDÜK Kaba, nezaketsiz Gabi, acemi, vurdumduymaz HÖL Yaşlık, nem, rutubet HÖRGÜÇ Devenin sırtındaki tümsek HÖYÜK Kazıldığında içinden eski eserler çıkan alçakça toprak tepe HU "O" mânasına zamir olup, Kur´an-ı Kerim´de, bir Allah´tan başka ilâh olmadığını ifade eden ve kelime-i tevhid olan bu $ lâfzında şeklinde 26 defa zikredilmiştir Müstakil olarak "hüve" diye okunur (Bak: Hüve) HUB (Hâbb) Günah HUB f Hoş, güzel, iyi HUBAB Muhabbet * Mahbub, sevgili olan * Su üzerinde olan kabarcık ki, habab-ül mâ´ derler HUBAHİB Yıldız böceği * Bahil bir kimsenin adı HUBAK (C: Hubek) Suya ve kuma rüzgârın etkisiyle yol yol görünen yerler HUBAN f Güzeller, iyiler HUBANNAME Edb: Güzel ve yakışıklı gençler hakkında yazılan kitap (Güzel kadınlar hakkında yazılanlara ise "zenanname" denilir) HUBAR Taşlı, yumuşak yer HUBARA (C: Hubârât) Toy kuşu HUBAS Değirmen unluğu HUBASE Ganimet malı HUBASE Selin derede kazıp yıktığı yerler HUBA´SEN (C: Huba´senât) Yoğun ve katı nesne HUBAT Cinnete benzer bir sefahet HUB-AVAZ f Güzel sesli, sesi güzel olan HUBB (Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk Bir şeyi birisine sevdirmek * Hulus, lüzum ve sübut * Muhafaza ve imsâk HUBB-U CAH f Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi Rütbe hırsı(İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz´î küllî arzu vardır Hattâ o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir Ehl-i dünya içinde gayet dağdağalıdır; çok ahlak-ı seyyienin de menşeidir; ve insanların da en zaif damarıdır Yâni: Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek, onun o hissini okşamakla kendine bağlar; hem onun ile onu mağlub eder M) HUBB-U EHL-İ BEYT f Ehl-i Beyt´e olan sevgi ve bağlılık Hz Peygamber´in (ASM) neslinden gelenleri, onun izinden gidenleri ve onun yolunda sâdık olup sebat edenleri sevmek HUBB-UL VATAN Vatan sevgisi HUBB Hilekâr, dolandırıcı, aldatıcı, kurnaz HUBBAN Habbeler, tâneler, tohumlar (Hibeb de aynı meâldedir) HUBBAZÎ Ebegümeci HUBBE Dostluk HUBEB (Habbe C) Buğday, mısır, arpa gibi ufak ve yuvarlak nebatatın taneleri HUBESA (Habis C) Habisler, pis şeyler * Abdestsiz, gusülsüz gezen pis kâfirler HUBEYB (Hubeybe) (C: Hubeybât) Küçük tane, ufak tane, tanecik HUBEYBAT (Hubeybe C) Küçük tanecikler HUBÎ f Güzellik HUBLA Gebe, hâmile HUBLE Boyuna takılan süs eşyası HUBNE Koltuk altına koyup getirilen şey * Kaftan eteği * Don HUBR Bilme, ilim * Sınamak, tecrübe HUBRE Etten ve balıktan aldıkları hisse HUBRU(Y) (C: Hubruyân) Yüzü güzel olan Güzel yüz HUBS Kötülük, fenalık, yaramazlık HUBS Vakfolan nesne HUBSE Tutuk mânâsına bir isim HUBŞ Sesi güzel olan bir kuş HUBTER (Hub-terin) f En güzel, pek güzel HUBU´ Çocuğun ağlamaktan dolayı sesinin kesilmesi HUBUB (Hubüb) (Habâb C) Su üzerinde kabarcıklar HUBUB Tohumlar, tâneler HUBUBÂT Habbeler, tâneli nebatlar, taneler HUBUL (Habl C) Urganlar, ipler, halatlar HUBUL El ve ayak kesmek HUBUR Sevinç, sürur, gönül ferahlığı Şadüman olmak * Âlimler HUBUR Haberler Havadisler HUBUT Bâtıl olmak Beyhude, işe yaramaz olmak HUBUT Aşağıya inme, düşme HUBÜK (Habîke ve Hibak C) Habîkeler ve hibaklar (Bak: Habîke) HUBÜS Necaset, çirkinlik HUBZ Ekmek HUBZ-İ HINTA Buğday ekmeği HUBZ-I ŞAÎR Arpa ekmeği HUBZE Ekmek parçası Bir parça ekmek * Kül pidesi HUC f Horoz ibiği * Kuş tacı, ibik * Koç * Horoz ibiği adlı bir çiçek HUC-İ HURUS Horoz ibiği HUC-İ HÜDHÜD İbibik ibiği, hüdhüd kuşunun ibiği HUCEE Çok nikâh ve çok cima eden erkek * Şişman ve ağır kimse HUCESTE f Saâdetli, mutlu Hayırlı, uğurlu, meymenetli HUCESTE-HİSAL f Güzel huylu, tabiatı uğurlu HUCESTE-RE´Y Reyi, fikri ve düşüncesi isabetli ve uğurlu HUCNE Kuşak HUCRE (Bak: Hücre) HUCUB (Hicab C) Perdeler, hicablar, hâiller HUCURAT (Hücre C) Hücreler, odacıklar HUCURAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 49 suredir Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur HUCZE (C: Hucez) Kuşak yeri * Ateşli odun parçası HUD (Hâid C) Büyüklük * Çok hürmet * Bir Peygamber ismi Rıfk, sükun ve vakar ile muttasıf olduğu için bu Peygambere Hud ismi verilmiştir (AS) Yahudilere de bu isim söylenilmiştir Nuh tufanından sonra Yemen diyarında Hadremud civarında Ahkaf denilen yerde Ad Kavmine gönderilen Peygamber Hud (AS) idi HUD SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 11 sure olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur HUD f Miğfer, baş zırhı HUDA f Rabb Sâhib Cenab-ı Hak Hâlık HUD´A Hile, oyun Aldatma Düzen Mekir * Bir kere aldanmak * Herkese aldanan Safdil HUDABİN Hakkı ve hakikatı gören Cenâb-ı Hakk´ı tanıyan HUDADAD f Allah vergisi Mevhibe-i İlâhî HUDAHAN f Şehâdet parmağı HUD´AKÂR f Oyuncu, düzenbaz, hilekâr HUD´AKÂRÎ f Düzenbazlık, hilekârlık, oyunculuk HUDANEGERDE f Allah göstermesin HUDAPEREST Allah´a ibadet eden Dindar HUDAPESEND f Allah´ın beğeneceği şey HUDARA f Allah için, Allah aşkına HUDARA Karanlık gece * Siyah bulut HUDARE Deniz HUDARET Yeşillik Sebze HUDARÎ Arı kuşu HUDARİ´ Bahil kimse HUDARİYYE Tavşancıl kuşu * Karanlık gece HUDAŞİNAS f Allah´ı tanıyan, Allah´a iman eden HUDAVEND f Allah, Hâlık, Rabb * Sâhib, malik, efendi * Hükümdar, hâkim HUDAVENDÎ f Hudavendilik, sâhiplik, hükümdarlık HUDAVENDİGÂR f Hükümdar, âmir, efendi, sahib * Osmanlı padişahlarından 1 Murad Han Gazi´nin (1362 - 1389) lâkabıdır ve bu sebeple, şehzadeliğinde valilik yaptığı Bursa vilâyetine de Cumhuriyete kadar bu nam verilmişti HUDAVER Sahip, mâlik * Bey, hâkim, efendi HUDAY f Allah, Rabb HUDAYGÂN f Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah HUDAYÎ f Hudâlık, uluhiyyet Allah´lık * Allah´a mensub HUDAYİNABİT Ekilmeden biten ot veya ağaç * Hiç bir talim ve terbiye görmemiş adam HUDDAM Hizmette bulunanlar Hizmetçiler * Cin taifesinden olan hizmetçi HUDDE Çukur HUDENA (Hadîn C) Sâdık dostlar, vefakâr arkadaşlar HUDER Kökü derin olan ot HUDEYBİYE Mekke-i Mükerreme´den Medine-i Münevvere´ye giden yolun üzerinde ve Mekke´den bir merhale uzaklıkta küçük bir köy olup, yakınında bir kuyu ve bir ağaç vardır ki, bu ağacın altında Hz Fahr-i Kâinat Efendimize (ASM) beşinci hicri senede eshabı tarafından biat olunmuştur Hicretten beş sene on ay geçtiğinde Hz Peygamber, maiyetindeki Muhacirîn ve Ensar´dan 1400 kişi bulunduğu halde umre niyetiyle Kâbe-i Şerife´yi ziyaret maksadıyla gidip bu yere vardıklarında Kureyş´in harp için karşı çıktıklarını haber alması üzerine, harp niyetiyle gelmeyip ancak sıla-i rahm ve Beytullah´ı ziyaret niyetiyle geldiklerini beyan buyurmuşlarsa da, Kureyş o sene Hz Peygamber´le müslümanların Mekke´ye girmelerine razı olmayıp ertesi sene kabul edecekleri şartıyla ve diğer bazı şartlarla muahede akd etmişlerdir Bunun üzerine mezkur sahabeler Hudeybiye´nin yakınında bulunan ağacın altında Hz Peygamber Efendimize biat ettikten sonra Medine-i Münevvere´ye dönmüşlerdir( $ ifade ediyor ki: Sulh-u Hudeybiye, çendan zahiri İslâm aleyhinde görülmüş ve Kureyşliler bir derece galip görünmüş olduğu halde mânen Sulh-u Hudeybiye, manevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatın da anahtarı olacak diye ihbar ediyor Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile çendan maddi kılınç, kılıfına muvakkaten konuldu Fakat Kur´an-ı Hakîm´in bârika-âsa elmas kılıncı çıktı, kalbleri akılları fethetti Musâlaha münasebetiyle birbiriyle ihtilât etiler Mehâsin-i İslâmiyet, envâr-ı Kur´aniye, inad ve taassubat-ı kavmiye perdelerini yırtarak, hükmünü icra ettiler Meselâ: Bir dâhiye-i harp olan Halid Bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr İbn-ül As gibi, mağlubiyeti kabul etmiyen zatlar, Sulh-u Hudeybiyye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur´anî, onları mağlup edip, Medine-i Münevvere´ye kemal-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendade-i teslim olduktan sonra, Hazret-i Halid bir "Seyfulah" şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıncı olduMühim bir sual: Fahr-ül Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud´un nihayetinde ve Huneyn´in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir Elcevab: Müşrikler içinde o zamanda saff-ı sahabede bulunan ekâbir-i sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Halid gibi çok zatlar bulunduğundan şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlahiyye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış Demek mazideki sahabeler, müstakbeldeki sahabelere karşı mağlup olmuşlar Tâ o müstakbel sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat sevkiyle İslâmiyet´e girsin ve o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin L) HUDIY Dağ eteğinde olan taş HUDİR Yumuşak taze ot HUDM Her nesnenin kökü HUDME Çabuk kaynayan çömlek HUDR Yeşillik HUDR Sıçramak Seğirtmek HUDRA (Bak: Hadrâ) HUDRE Göz kapağının içinde çıkan çıban HUDRET Yeşillik * Yeşil renklilik HUDRÎ Kara eşek HUDU´ Eğilip tevâzu etmek HUDU´ Alçaklık etmek HUDUD (Hadd C) Yanaklar * Cemâatler * Yeri kazmalar Yeri yarık etmeler * Çiçek yaprakları HUDUD (Hadd C) Sınırlar, hudutlar * Uçlar Bucaklar * Şeriatın cezâ hükümlerinin tatbiki HUDUD-U MEMALİK Memleket hudutları Ülkenin sınırları HUDUD-U ŞER´İYYE Şer´i hadler Muayyen suçlara karşılık tatbik edilen şer´i cezâlar HUDUDNAME f Memleket sınırını belirleyen vesika Harp veya diğer bir ihtilaf sonunda iki taraf murahhaslarınca yerinde tetkik edilerek tanzim olunan harita ve rapor * Memleket dahilindeki bir çiftlik veya arazinin sınırlarını göstermek üzere yapılmış olan vesika HUDUMME Kolları kalın olan * Büyük emir HUDUR Aşağı indirmek * Bir yeri şişmek HUDUR Hazırlık HUDUS Yeniden meydana gelme Sonradan peyda olma Yok iken vücuda gelme HUDUS VE İMKÂN Usul-üd din ve İlm-i kelâmın dâhi ulemâsının ve Hükemâ-i İslâmiyyenin gördükleri ve hadsiz bürhanlar ile isbat ettikleri hudus ve imkân hakikatları(Onlar demişler ki: Mâdem âlemde ve her şeyde tegayyür ve tebeddül var, elbette fânidir, hâdistir, kadim olmaz Mâdem hâdistir elbette onu ihdâs eden bir Sâni´ var Ve mâdem her şeyin zâtında vücudu ve ademi, bir sebep bulunmazsa müsâvidir Elbette vâcib ve ezeli olamaz Ve mâdem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile birbirini icâdetmek mümkün olmadığı kat´i bürhanlarla isbat edilmiş Elbette öyle bir Vâcib-ül Vücudun mevcudiyeti lâzımdır ki, naziri mümteni, misli muhal ve bütün mâadâsı mümkin ve mâsivâsı mahluku olacak Evet hudus hakikatı, kâinatı istilâ etmiş Çoğunu göz görüyor Diğer kısmını akıl görüyor Çünkü; gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefât eder ki, her birisinin hadsiz efradı bulunan ve her biri zihayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi nebatât ve küçücük hayvanat o âlem ile beraber vefât ederler Fakat o kadar intizamla bir vefattır ki; haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu´cizeleri, kudret ve ilmin harikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i a´mâllerini ve gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafiz-i Zülcelâlin himayesi altında hikmetine emânet eder Sonra vefat ederler Ve bahar mevsiminde haşr-i a´zamın yüzbin misâli ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar Ve bir kısmının dahi kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor ve geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip âyetinin bir misalini gösteriyorlar Hem hey´et-i mecmua cihetinde her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve tâze bir âlem vücuda gelir Ve o vefat ve hudus o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat ve hudusda gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudusları oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zihayat kâinatlar ona misâfir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyâlar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler İşte bu dünyada böyle hayatdar dünyâları ve vazifedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvâzene ve intizam ve nizamla ihdâs ve icad edip, Rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve Rahmanî hizmetlerde kadirâne istimal ve rahimane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl´in vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti bilbedahe, güneş gibi akıllara görünüyor Ş)(Gelelim imkân bahsine: Mütekellimîn demişler ki:İmkân mütesâviyy-üt-tarafeyn´dir Yâni, adem ve vücud ikisi de müsâvi olsa, bir tahsis edici, bir tercih edici, bir mucid lâzımdır Çünkü, mümkinat birbirini icâd edip teselsül edemez Yâhut, o onu, o da onu icad edip devir suretinde dahi olamaz Öyle ise, bir Vâcib-ül Vücud vardır ki, bunları icad ediyor S)(İmkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihâta etmiş Çünkü görüyoruz ki, herşey, külli ve cüz´i bulunsun, büyük ve küçük olsun, arştan ferşe, zerratdan seyyârâta kadar her mevcud, mahsus bir zat ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor Halbuki, o mahsus zâta ve o mâhiyete, hadsiz imkânat içinde o hususiyeti vermek, hem suretler adedince imkânlar ve ihtimâller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münâsib o muayyen sureti giydirmek; hem hemcinsinden olan eşhâsın mikdarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcuda o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem sıfatların nev´leri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan o masnua, o has ve muvafık maslahatlı sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkün olması noktasından, hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve techiz etmek, elbette külli ve cüz´i bütün mümkinat adedince ve her mümkinin mezkur mâhiyet ve hüviyet, hey´et ve suret, sıfât ve vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vacib-ül Vücud´un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihâyetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiçbir şe´n O´ndan gizlenmediğine ve hiçbir şey O´na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi O´na kolay geldiğine; ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakikatinden çıkıp, kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler Ş) HUDUŞ Kaşımaktan ve tırmalamaktan dolayı olan yara HUFAL Çok HUFALE Arpa, buğday ve pirinç kabuğundan saçılan * Her kabuklunun arınıp pâk olanı * Her nesnenin kemi ve yaramazı * Yağ tortusu * Şıra sıkıntısı ve kepeği HUFARE Ahd * Ücret * Hayâ şiddeti HUFAS Isırdığı yer acımayıp zarar vermeyen yılan HUFDUD Bir kuş ismi HUFF Abdest alınırken üzerine meshedilebilen mest vs gibi ayakkabı * Deve tabanı isimli bir nebat HUFFAŞ Yarasa Gece kuşu HUFFAZ (Hâfız C) Hâfızlar HUFNE (C: Hufün) Çukur HUFRE Kazılmış çukur Oyuk HUFRE Ahd, söz HUFRETEYN İki çukur İki delik HUFRETEYN-İ ENF Burun delikleri HUFTE (C: Huftegân) Yatmış, uyumuş HUFTE-GÂN (Hufte C) f Yatmış olanlar, yatıp uyumuş olan kişiler HUFTE-GÎ f Yatıp uyuma HUFUF Maişet şiddeti, geçim zorluğu * Darlık HUFUK Dolanmak HUFUT Sâkin olmak Ateşin sönmesi * Sesin kesilmesi HUFVE Yalın ayak olmak HUFYE Saklanma, gizlenme * Etrafı herhangi bir şeyle ihata edilen şey |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HUH (C: Huvhât) Şeftali * Duvardaki ışık girecek delik HUK f Domuz, hınzır HUKB (C: Ahkâb) Seksen yıl HUK-BAN f Domuz çobanı HUKERDE f Terlemiş HUKEŞAN f Tar: Hacı Bektaş şeyhinin Yeniçeri Ocağı nezdindeki vekiline mahsus doksandokuzuncu ortaya 1591 senesinde tâyin olunan Bektaşi müritleri hakkında kullanılır bir tâbirdi Yeniçeri ocağından yiyip içen ve yeniçeri odalarında yatıp kalkan bu duacıların vazifeleri sabah akşam ordunun selâmet ve muvaffakiyetine dua etmekti Bunun haricinde merasim esnasında bunlardan sekiz tanesi, yeniçeri ağasının atının önünde yeşil çuha üst elbiseleriyle iki yumruğunu mideleri üstüne bastırarak yürürlerdi Bu sekiz bektaşiden en kıdemlisi yüksek sesle "Kerim Allah" der, diğerleri de "Hu" diye mukabele ederlerdi Bundan dolayı bunlara Hukeşan denilmiştir (OTDS) HUKK (C: Hukuk-Hıkâk) Hokka HUKKA (C: Hukuk) Küçük kutu Hokka HUKNE Tıb: Şırınga * Şırınga edilen ilâç HUKUK (Hakk C) Haklar * İnsanın cemiyet hayatında riâyet etmesi lâzım gelen kaideler, esaslar, yâni; şer´i ve adli hükümler Haklıyı haksızdan ayıran kaideler * Şeriat kitablarında yazılı olan haklar, kanunlar ve kaideler * Üniversitenin hukuk tahsili yaptıran kısmı * Hukuk Fakültesi HUKUK-U CEZAİYYE Ceza hukuku HUKUK-U GAYR-İ MEKTUBE Kanunlarda mevcud olmayan örf ü âdet ve teâmül kabilinden olan haklar HUKUK-U İBAD Fık: Akidler ve muamelelerle alâkalı hukuk İnsanlarla olan muamelelerimizdeki haklar Ferde ait olan hususi haklar (Bak: Musibet-i amme) HUKUK-U İSLÂMİYE İslâm hukuku(1937 senesinde "Lâhey"de ikinci defa olarak toplanan bir hukuk konferansına vaki olan dâvete mebni Mısır Cami-ül Ezher´i heyet-i ilmiyesi nâmına, iki İslâm âlimi de iştirak etmiş idi Ezher mümessilleri, bu konferansta iki esaslı mevzu hakkında mütalaada bulunmuştur Bu mevzulardan biri: "Şeriat-ı İslâmiye: İslâm hukuku nazarında medenî ve cinaî mes´uliyetler"; diğeri de "İslâm hukukuyla Roma kanunları arasında bir alâka olup olmaması ve İslâm hukukunun Roma kanunlarından müteessir olduğuna dair bazı müsteşriklerin zuumlarını red mes´elesi" idiEzher mümessillerinin mütalaaları, İslâm hukukunun yüksekliği ve içtimaî hayatı en mükemmel bir surette mütekeffil bulunması hususunda konferanstaki Avrupa´lı âzanın takdirlerini celb etmiş, bunun neticesinde konferansın bütün âzası, rey birliğiyle aşağıdaki maddeleri karar altına almışlardır:1- Şeriat-ı İslâmiye (İslâm Hukuku), umumi hukukun (mukayeseli hukukun) kaynaklarından biridir2- İslâm hukuku canlıdır, tekâmüle salihtir3- İslâm hukuku, bizatihâ kaimdir, başkalarından alınmış değildir4- Birinci mevzu (Yani: İslâm hukukundaki mes´uliyet bahsi) Konferansın siciline Arapça ile tescil edilecektir Bu, kendisine müracaat edilmek için hazırlanan mecmua-i ilmiyede de nazara alınacaktır5- Arapça, konferansta istimâl edilecek ve müstakbel devrelerde de buna devam edilmesi tavsiye olunacaktırVelhasıl: İslâm hukukunun bu müstakil, yüksek mahiyeti; onu güzelce tetkik eden zatlar tarafından her zaman itiraf edilmektedir Ancak şunu da ilâve edelim ki: İslâm hukuku, kudsi ve istisnai bir mahiyeti haizdir; bunun başka hukuk müesseselerinden istifade etmiş olması düşünülemez Fakat Avrupa hukuku, ale-l-ıtlak İslâm fıkhından ve bilhassa Endülüsde ve Afrikada ziyade intişarı cihetiyle Maliki fıkhından pek çok müstefid olmuştur (Ist Fık K) HUKUK-U MEDENÎ Umumi mânada: Temel hak ve hürriyetler ve medeni haklar Avrupaî mânada ise: Lâik hukuk sistemi, medeni hukuk HUKUK-U MEKTUBE Kanunlarda yazılı olan haklar HUKUK-U MEVZUA Konulmuş kanunların meydana getirdiği hukuk HUKUK-U MİLEL Beynelmilel hukuk Milletlerarası hukuk HUKUK-U SİYÂSİYYE Siyasi haklar Memleket idâresini ve halkın hakkını tanıyan hükümlerin tamamı HUKUK-U TABİİYYE İnsanın fıtratında bilkuvve mevcut olup, hak ile bâtılı, iyi ve fenayı bildiren ve insanların toplu bir şeklide yaşamalarını mümkün kılan hükümler HUKUK-U TEAMÜLİYYE Memleketin ahlâkını ve âdatını bildiren örf mânasında kullanılır HUKUK-U UMUMİYYE Cemiyetin bütün fertlerine şâmil olan haklar (Mülkiyet hakkı, iştirak hakkı vs gibi) HUKUK-U ZEVCİYE Karı ile kocanın birbirlerine karşı hâiz olduğu haklar Aile hukuku HUKUKÇU Hukuk mütehassısı Hukuku meslek edinen kimse Avukat, müdde-i umumi "savcı" ve hâkim HUKUKÎ (Hukukiyye) Hukuka ait, hukuk işleriyle alâkalı HUKUKİYYAT Hukuk bilgisi HUKUKPERVER f Geçmişi unutmayan, haklara hürmetkâr kimse Vefalı ve sâdık dost HUKUKŞİNAS Hukukçu, hukuk ilmini bilen * Vefâlı kimse Sâdık dost HUKUKULLAH Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar * Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir Cenab-ı Hakk´a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir (THL)(Nasıl "Hukuk-u Şahsiye" ve bir nevi "Hukukullah" sayılan "Hukuk-u Umumiye" namiyle iki nevi hukuk var Öyle de: Mesail-i şer´iyede bir kısım mesâil, eşhasa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara "Şeâir-i İslâmiye" tabir edilir Bu şeâirin umuma taalluku cihetiyle umum onda, hissedardır Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür O şeâirin en cüz´isi (sünnet kabilinden bir mes´elesi) en büyük bir mes´ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâm´ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmağa, tahrib ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hatâya düşüyorlar Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler! M) HUL (Hâyil C) Bela Zahmet * Mukabele etmek, karşılık vermek HULA´ Büyük emir (iş) HULABİS İnce ses HULAK Boğaz ağrısı HULALET Samimi dostluk arkadaşlık HULAM (HULLÂN) Kurban olmayan küçük oğlak HULASA Bir şeyin, bir bahsin özü Kısaca esası HULASA-İ KELÂM Sözün hülâsası Sözün özü HULASAT-ÜL HULASA Hulâsanın hulâsası Özünün özü * Ayet-ül Kübrâ Risâlesinin hülâsası HULASATEN Kısaca, özet olarak, hülâsa olarak, muhtasaran HULAVE (C: Halâvi) Kafanın ortası HULB Domuz kılı Kalın kıl Yele kılı * Kıldan yapılmış kalem, kıl fırça HULB Kuyu dibinde olan balçık * Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı * Lif HULBE Hububattan olan böy HULBE (C: Huleb) Liften yapılan urgan HULC Küçük gemi HULD Ebedilik Sonu olmayan Sonu olmamak HULDE Köstebek HULDZAR f Cennet HULEB Bozrak bir ot ki, yer üzerine yayılır, sapı olmaz; yaprağını koparsalar sütü akar ve ekseriyâ geyik yer HULEFÂ (Halife C) Halifeler (Bak: Halife) HULEFÂ-İ AKLÂM Kalem memurları HULEFÂ-İ ERBAA (Hulefa-i Râşidîn) (Bak: Çâr-yâr) HULEFÂ-İ MEHDİYYÎN Mehdi olan halifeler Yani âhir zamanda gelen büyük mehdinin bazı vâsıflarına sahib olan halifeler (Bak: Mehdi)(Hz Mehdi´ye dair muhtelif rivayetler var Tafsilat ve tasvirat başka başkadır Resul-i Ekrem (ASM) vahye istinaden herbir asırda kuvve-i mâneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye´se düşmemek için, hem âlem-i islâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Al-i Beytine ehl-i imanı manevi rabt etmek için Mehdi´yi haber vermiş Ahirzamanda gelen Mehdi gibi her bir asır, Âl-i Beyt´ten bir nevi mehdi belki mehdiler bulmuş Hattâ Âl-i Beyt´ten ma´dud olan Abbasiye hulefasından Büyük Mehdi´nin çok evsafına cami´ bir Mehdi bulmuş İşte Büyük Mehdi´den evvel gelen emsalleri nümuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl mehdinin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş M) HULEFÂ-İ SELÂSE Üç halife: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman (RAnhüm) HULEKE Kum içinde olan küçük bir hayvan HULEL (Hulle C) Elbiseler HULEL-İ FÂHİRE Kıymetli, şaşaalı, parlak elbiseler HULEYFE Medine ehlinin ihramlandığı yer HULEYKA´ At burnu HULEYME (C: Huleymât) Memecik * Ciltte, bilhassa dil üzerinde bulunan küçük kabarcıkların beheri HULF Ahdinde durmamak Ahdini bozmak Sözde durmamak * Nakz HULF-ÜL VA´D Ahdinden dönmek Verdiği sözü yerine getirmemek HULF-ÜL VAÎD Va´dedilmiş azabı yapmamak, cezâyı yerine getirmemek (Cenâb-ı Hak kendine isyan edenlerin, günahta devam edenlerin cehenneme gideceklerini beyan ediyor, tehdid ediyor, vaid ile beyanda bulunuyor Affetmediği takdirde bu vaidinden dönmesi, aslâ adâletine yakışmaz, muhâldir) HULFETMEK Sözünde durmamakHULİYY : (C: Huliyyât) Altun, gümüş, elmas, zümrüt, vs gibi süs eşyası Mücevher HULK Huy Ahlâk Tabiat Yaratılıştan olan haslet Seciyye Cibilliyet * İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhî ve zihnî hâller HULKAN Huy ve tabiatça Ahlâk cihetiyle HULKÎ Huy ile, hulk ile alâkalı ve hulka müteallik HULKUM İnsan veya hayvan boğazı Ağızdan mideye giden yol HULL (HİLL) Dost HULLAN (Halil C) Sâdık dostlar, arkadaşlar HULLE Ağır, pahalı * Belden aşağı ve belden yukarı olan iki parçadan ibâret olan elbise * Cennet elbisesi * Fık: Üç defa kocasının boşadığı bir kadının dördüncü defa eski kocasına nikâh düşebilmesi için başka birine nikâhlanması Müslim bir erkek karısını üç talak ile boşarsa, bu kadın ile tekrar nikahlanması haram olur Ancak kadın, başka bir erkek ile evlenir ve onunla da anlaşamaz ve boşanıp ayrılsalar, bu halde isterlerse ilk evlilik haline dönebilirler Fakat üç talak ile boşananlar tekrar nikâhlanmaları için şer´î imkân yok denecek kadar zayıf olduğundan başka hileli yollara gitmeleri haramdır (Hak Dini Kur´an Dili, Cilt : 2, sh: 788) HULLE (C: Hılâl) Dostluk HULLEB Yağmursuz bulut HULLEBAF f Terzi HULLEDALLAH Allah dâim ve bâki etsin HULLET (C: Hulel) İçten, samimi sevgi Dostluk Muhabbet Haslet HULLİYYAT (Hulliyy C) Pırlanta, altun, gümüş gibi süs eşyaları HULM Rüya, hülya * İhtilâm olmak Açık saçık rüya * Akıl HULM Geyiğin yataklandığı yer HULSE Kapmak * Karışmak * Fırsat HULTA Ortaklık, şirket HULU Hali olmak HULUC Ayrılmak * Çekilmek * Yavrusu ayrıldığında sütü az olan deve HULUD Ebedilik Devam üzere olmak Bir şey aslî hâleti üzere dâim olmak HULUK Huy Tabiat Ahlâk HULUK-İ AZÎM Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) mübarek huyları HULUKA (C: Ahlâk-Halkân) Eski olmak HULUL Girme Dâhil olma İçine gizlice giriş * Birinin veya birkaç kimsenin sevgi veya itimadını kazanmak, içlerine onlardan görünüp girmek * Halletmek * Vuku´ bulmak Zuhur etmek * Gelip çatmak * Bir menzile inmek * Kim: Bazı akıcı cisimlerin vücud mesâmâtından kolaylıkla geçebilmesi ve bu esâsa dayanan kimya tahlil usulü * Fiz: Mesamatı olan bir perde ile ayrılan iki akıcı cisimde mevcut bazı maddelerin birinden diğerine geçmesi hâdisesi ki, barsaklarda olan imtisas bu tarzdadır HULUL-İ RAMAZAN Ramazan ayının gelmesi HULUL-İ ŞİTA Kış mevsiminin gelmesi HULULE Dostluk HULUS Hâlislik Saflık * Samimiyet Hâlis dostluk İçden davranmak Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak HULUS-İ KALB Kalbden, gönülden, içten samimiyet HULUS-İ NİYET Niyetin hâlis olması HULUSİ Samimi, candan Hâlis ve içi temiz olan HULUSİYYET Hâlislik Samimi dostluk HULUSKÂR f Bir insana karşı samimi muhabbeti olan * Dalkavuk Menfaati için sevgi ve iyi muamele gösteren HULUSKÂRÂNE f Samimi muhabbet ve sevgi ile * İkiyüzlülükle, dalkavuklukla HULUSNAME f Yalnız muhabbet, alâka ve bağlılığı göstermek üzere sunulan mektub HULUVV Boş olmak, hâlî oluş Boşluk Boşta olmak * Huk: Tarafların anlaşarak evlilik hayatlarına son vermeleri * Huk: Bir gayr-i menkulün, muayyen bir bedel ile kiralanmış olmasından doğan kiracılık hakkı ve menfaati * Hava parası adıyla verilen meblağ HULÜC Çok yeyici, fazla yiyen HULÜM (C: Ahlâm) Düş, rüyâ (Rüyâ tâbiri iyilerinde; hülm tâbiri kötülerinde kullanılır) * İhtilam olmak * Akıl HULV Tatlı * Hoş ve güzel İyi HULVAN Bir kimsenin hizmeti karşılığında, ücretinin haricinde verilen şey * Kızın mihrinden, kişinin kendisi için aldığı miktar * Vermek, bahşetmek * Bir belde ismi HULVİYYAT Tatlı yemekler Şekerlemeler Tatlı şeyler HULYA f Kuruntu Hayal Vehim Olmıyan bir şeyi düşünerek yaşamak Akıldan geçen ve matmah-ı nazar olan husus HULYA-Yİ HAZİN Hazin hülya HUM f Küp * Şarap küpü İçine şarap doldurulan küp HUMAHİN Yüzük yapılan bir cins siyah taş HUMAK Kabarcık gibi bir şeydir ve insana ârız olur HUMAKA Akıl azlığı, ahmaklık HUMAKÎ (Ahmak C) Ahmaklar, salaklar HUMAL Aksaklık HUMAME Süprüntü HUMANİZM (Bak: Hümanizm) HUMAR Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı * Sersemlik * Bir şeyin acısı burnundan gelmesi HUMAR-ÂLUD f Süzgün ve baygın göz * Kendinden geçmiş, şaşkın HUMARİS Sağlam, şiddetli, katı HUMASÎ Arabçada: Aslî harfleri, yani kök harfleri beş adet olan kelime * Beşe mensub * Beşli HUMAŞE Diyeti bilinmeyen cinayet HUMAT (Hâmî C) Himaye edenler, koruyanlar HUMAYUN (Bak: Hümâyun) HUMAZ Kırmızı çiçeği olan bir bitki çeşidi * Kuzu kulağı HUMBARA f Küçük küp * Ask: Demir veya tunçtan dökülmüş, içi boş ve yuvarlak olarak yapılan ve içine patlayıcı maddeler doldurularak havan topu veya elle atılan harp aleti Havan topu ile atılana havan humbarası, elle atılana da el humbarası denirdi * Para biriktirmek için kullanılan toprak veya madenden yapılan, bir tarafında para sığacak kadar yarığı bulunan kap Kumbara HUMBARACI Ask: Yeniçeri teşkilâtı zamanındaki topçu eri Bu teşkilâtın mensubları havan toplarıyla humbara attıkları için bu adı almışlardı HUMBARAHANE Humbara yapılan beylik fabrika * Tar: Humbaracılar kışlası HUMÇE f Küçük küp HUMEKA (Hamik C) Ahmak, sersem HUMEME (C: Humem) Kömür * Kara kül * Her ateşte yanan nesne HUMEVÎ Tıb : Sıtmaya ait HUMEYYA şiddet HUMHANE f Meyhane * Şarap küplerinin konulduğu yer * Tas: Âşığın kalbi HUMK Ahmaklık Bön olmak Aklı az olmak HUML Kaçmak * Korkmak HUMMA Ateşli hastalık Sıtma HUMMALI Ateşli, kızgın * Çok faaliyetli Hararetli HUMMAZ Kuzu kulağı HUMME Tamam oldu (meâlinde fiil) HUMMERE (C: Hummer) Kaya kuşu denilen başı kızılca serçe gibi bir kuş HUMMİSA (C: Hummis) Nohut HUMMUS Nohut HUMRAN (Ahmer C) Kırmızılar HUMRE (C: Humur) Küçük seccade * Namaz kılacak yer * Küçük hasır parçası * Güzelleşmek için kadınların yüzlerine sürdükleri şey HUMRET Kırmızılık Kızıllık Masumane şefkat HUMRET-İ HİCÂB Hayâdan, utanmaktan hâsıl olan kırmızılık HUMRET-İ ŞAFAK Şafak kırmızılığı, şafak kızıllığı HUMS Beş bölükten birisi Beşte bir HUMS-İ ÖŞR Onda birin beşte biri Yani, bir şeyin ellide biri HUMSA Boş böğürlü ve ince karınlı olmak HUMSE Hürmet HUMTANE Kadının kaynanası HUMUD Düşme Zayıflama * Sâkin olmak Soğumak Ateş sönmiyerek alevi azalmak * Bayılmak ve kendini kaybetmek * Ne helâle, ne de harama iştihası olmamak HUMUL Mahfe taşıyan deve * (Haml C) Yükler HUMUL Bir kimsenin adı sanı batma, ünü ünvanı kaybolma HUMUZA Ekşilik HUMUZAT Ekşi şeyler HUMUZET Ekşilik Kekrelik HUMUZİYET Ekşilik Kekrelik HUMVE şiddet * Suret HUN Hor ve zelil olmak HUN f Kan, dem * Öç, intikam, öldürme HUN-İ CÂN şarap HUN´A şekk, şüphe, zan * Töhmet HUN-AB(E) f Sulu kan, kanlı su, su ile karışık kan * Mc: Kanlı gözyaşı HUNABİS(E) Arslan * Zâlim ve kötü kimse HUNAK (C: Havânik) Boğazda olan şiş HUN-ALUD(E) f Kana bulanmış HUNAN Kuşların boğazında olan bir hastalık HUN-AŞAM f Kan içici, kan içen HUNAT´E Kalın, yassı nesne HUNAYİS Çirkin HUNBAHA f Kan bahası, diyet HUNBAR f Kan yağdıran, kan yağdırıcı HUNCUR (C: Hanâcir) Sütlü deve HUNCUR Boğazın başı HUNÇEGÂN f Kendisinden kan akan HUNDURE Göz bebeği HUNEFA (Hanîf C) Allahın birliğine inananlar (Bak: Hanîf) HUNEFŞAN f Kan saçan, kan serpen HUNEYN Mekke-i Mükerremeye üç mil mesafede ve Mekke ile Taif arasında bir vâdinin adı HUNEYN VAK´ASI Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birçok zatlar şehid olmuşlardır (Bak: Uhud)(Eğer denilirse: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem Habib-ü Rabb-il-Âlemin´dir Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattır Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir Ve bir avuç su ile bir orduyu sular Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır Ve daha bunun gibi bin mu´cizat sahibi olan bir Kumandan-ı Rabbâni, nasıl oluyor Uhud´un nihayetinde ve Huneyn´in bidayetinde mağlup oluyor Elcevab: Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir Tâ ki, o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakim-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler Eğer Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mu´cizelere istinad etseydi, o vakit İmam-ı Mutlak ve Rehber-i Ekber olamazdıİşte bu sır içindir ki, yalnız davasını tasdik ettirmek için arasıra indel-hâce, münkirlerin inkârını kırmak için mu´cizeler gösterirdi Sair vakitlerde nasılki herkesten ziyade evâmir-i İlâhiyyeye itaat etmiştir Öyle de: Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile te´sis edilen Âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi Düşmana karşı zırh giyerdi, "Sipere giriniz!" emrederdi Yara alırdı, zahmet çekerdi Tâ tamamiyle hikmet-i İlâhiyye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübrâya müraat ve itaati göstersin L) HUNFEŞAN f Kan saçan, kan serpen HUNHAH f İntikam alıcı, öç alıcı, kan isteyen HUNHAR f Kan içici Zâlim Kan akıtan Öldüren, öldürücü HUNHARANE f Kan içercesine Çok zâlimce Öldürerek HUNÎ f Kanlı, kan dökmeye meyilli HUNİ yun Dar ağızlı kaplara sıvı dökmeye yarayan; ve yukarı kısmı genişçe, aşağı kısmı dar olan âlet HUNÎN f Kana bulanmış, kanlı HUNKÂR f (Bak: Hünkâr) HUNKE Tecrübe etmek, denemek, sınamak HUNNAK Tıb: Boğaz hastalıkları HUNNE Sözü burun içinden söylemek HUNNES-KÜNNES Hunnes, Hânis´in; Künnes de Kânis´in çoğuludur Kânis, süpüren mânasınadır Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir Bazılarınca gündüz gaib, gece zâhir olan yıldızlara denir Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs, Neptün) HUNPAŞ f Kan döken, kan saçan HUNRÎZ f Kan dökücü, kan döken, kan akıtan HUNSA Hem erkek, hem de dişi olan * Erkeklik ve dişilik alâmetlerini birlikte taşıyan bitki HUNTUF Sakalını yolan HUNU´ Horluk, zelillik, alçaklık HUNUS Rücu etmek, vazgeçmek, geri dönmek * Örtülü olmak * Tehir etmek, sonraya bırakmak HUNUT Mumyalama * Bir ölünün uzun zaman çürüyüp kokmaması için kullanılan eczalar HUNUZ Kokup fenâ olmak HUNÜK f Ne güzel! Ne hoş! Ne mutlu! HUNYÂ f Şarkı söyleme HUNYÂGER f Şarkı söyleyen, şarkıcı HUNZUB Şişman gövdeli, boş konuşan kadın HUNZUL Uzun boynuz * Uzun zeker HUNZUVANE Kin tutmak * Büyüklenmek, kibirlenmek HUNZÜB (C: Hanâzıb) Erkek çekirge HUNZÜBA´ Kuru * Yellengen böceği |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HUR Noksan, eksik HUR´ (C: Hurü´) Kuş tersi, necis HUR f Güneş, şems HUR f Güneş * Yiyecek şey HUR f Güneş, şems HUR (Ahver C) Ahu gözlüler Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar * Cennet kızları, huriler HUR-İ ÎN Cennet´te âhu gözlü çok güzel kızlar (Bak: Huri) HURA´ Devenin delirmesi HURAC Tıb: Bedenin çeşitli yerlerinde çıkan çıbanlar HURACE Çıban * İrinlenme HURAFAT (Hurafe C) Aslı esası olmayan, bâtıl rivayetler Bâtıl inanışlar Hurafeler HURAFE Uydurma, bâtıl inanış Masal Efsane Yalan hikâye HURAFE-VARÎ f Hurafeye benzer Hurafe gibi uydurulmuş HURAK(A) Kav dedikleri nesne * Tuzluk HURAN (Hur C) f İri gözlü * Cennet kızları HURAŞE Ufak parça, küçük şey HURBE (C: Hureb) Kalça kemiğinin deliği * Her yuvarlak delik HURC Meşinden veya çadır bezi gibi şeylerden yapılmış büyük heybe ve sandık Meşinden yapılan bu heybe ve sandıklar arka taraflarındaki meşin kollarla hayvanların semerine bağlanır ve iki hurc bir hayvana yüklenirdi Eski zamanın uzun yolculuklarında kullanılırdı Eskiden İstanbulun meşhur yangınlarında en lüzumlu eşyayı içlerine doldurup pencereden atmak suretiyle kurtarma işlerinde kullanılmak üzere konaklarda da bulundurulurdu (OTDS) HURC Uzun dişi deve HURCÜL Uzun HURD f Küçük Ufak İnce * Kırık * Ehemmiyetsiz, önemsiz HURD (Hurdenî) f Yiyecek, azık HURD U HÂB Yiyecek ve uyku HURDA (Bak: Hurde) HURDE f Bir şeyin küçüğü, ufağı * Ufak şey, ufak parça Ufak ve kırıntıdan ibaret olan * Pek ince ve küçük HURDE-HÂŞ f Param parça, kırık dökük HURDE f Yenilmiş HURDEBÎN (Hurde-bîn) Mikroskop Çok küçük, ufak şeyleri, mikropları gösteren âlet HURDE-BÎNANE İnceden inceye Kılı kırk yararak HURDE-BÎNÎ Gözle görülmeyecek derecede küçük Mikroskopik(Gözle görülmeyen hurdebinî bir hayvanın ne kadar keskin duyguları var ki, arkadaşının sesini işitir, rızkını görür, gayet hassas ve keskin hisleri vardır Şu hâl gösteriyor ki; maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsar-ı hayat tezayüd ediyor, nur-u ruh teşeddüd ediyor Güya madde inceleştikçe, bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat âlemine, şuur âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor İşte hiç mümkün müdür ki; bu madde perdesinde bu kadar hayat ve şuur ve ruhun tereşşuhatı bulunsun; o perde altında olan âlem-i bâtın ziruh ve zişuurlarla dolu olmasınS) HURDEDAN f Nükteleri ve incelikleri anlayan, bilen HURDEDANÎ f Nükte ve inceliği anlıyan, dikkatli kimse HURDEFURUŞ f Ufak tefek şeyler satan kimse HURDEGİR f Sözün içinde tenkid edilecek noksan arayan HURDENGÂH f Yemek odası HURDENÎ f Yiyecek şey HURDEŞİNAS f Dikkatli İncelikleri ve nükteleri anlayan HURDE TEZYİNAT Tezhibde küçük süsleme motiflerine verilen genel isim HURDEVAT f Kırık dökük, eski püskü şeyler, öteberi Hırdavat HURDSAL f Genç Yaşı küçük HURD Ü MÜRD f Parça parça Ufak tefek kimse HURF Üzerlik tohumu HURFE Mahrumiyet, mahrumluk Bedbaht oluş HURFE Bir yere toplanmış yemiş * Baklet-ül hamkâ otu HURFET-ÜL CENNET Cennet bahçesi HURİ (Ahver ve Havrâ kelimelerinin C) Ahu gözlüler Gözlerinin akı karasından çok olan, pek güzel ve güzellikleri tarif ve tavsif edilemiyecek derecede güzel olan Cennet kızları (Bak: Hur - Hur-i în) (Sual: Ehadiste denilmiş: "Huriler yetmiş hulleyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor" Bu ne demektir Ne mânası var Nasıl güzelliktir Elcevab: Mânası pek güzeldir ve güzelliği pek şirindir Şöyle ki: Şu çirkin, ölü, câmid ve çoğu kışır olan dünyada; hüsün ve cemal, yalnız göze güzel görünüp, ülfete mâni olmazsa, yeter Halbuki: Güzel, hayatdar, revnakdar, bütün kışırsız lüb ve kabuksuz iç olan cennette; göz gibi bütün insanın duyguları, lâtifeleri cins-i lâtif olan hurilerden ve huriler gibi ve daha güzel, dünyadan gelme, Cennet´teki nisâ-i dünyeviyeden ayrı ayrı hisse-i zevklerini, çeşit çeşit lezzetlerini almak isterler Demek, en yukarı hullenin güzelliğinden tut, tâ kemik içindeki iliklere kadar, birer hissin birer lâtifenin medar-ı zevki olduğunu hadis işaret ediyor Evet, "Hurilerin yetmiş hulleyi giymeleri ve bacaklarındaki kemiklerin ilikleri görünmesi" tâbiriyle hadis-i şerif işaret ediyor ki: İnsanın her ne kadar hüsün perver ve zevk-perest ve zinete meftun ve cemale müştak duyguları ve hassaları ve kuvaları ve lâtifeleri varsa, umumunu memnun edip doyuracak ve herbirisini ayrı ayrı okşayıp mes´ud edecek, maddi ve mânevi her nevi zinet ve hüsn-ü cemale huriler câmidirler Demek, huriler Cennet´in aksam-ı zinetinden yetmiş tarzını, bir tek cinsten olmadığından birbirini setretmiyecek surette giydikleri gibi; kendi vücudlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı hüsün ve cemalin aksamını gösteriyorlar S) HURİYE Huri gibi HURK Akılsız, bilmezlik * Dehşet, şiddet HURKA Yanmak * Hararet * Yanık çıban HURKAT Cehalet, câhillik, akılsızlık, bilmezlik HURKAT Yangın Yanma Yanıklık * Bir nevi çıban HURKUF Zayıf davar HURKUS Pire gibi bir böcek (Az olarak kanatlanır uçar) HURLİKA f Çok güzel, huri yüzlü HURMA f Bir sıcak iklim meyvesi * Hurma şeklinde yapılan hamur tatlısı HURMAT (Huremât - Hurumât) Haramlar Dinin, yapılmasını menettiği şeyler İşlenmesi günah olan işler HURMET (Bak: Hürmet) HURNUB Keçiboynuzu dedikleri yemiş HURPEYKER f Huri yüzlü HURRAS (Hâris C) Muhafızlar, bekçiler, nöbetçiler HURRE (C: Harâyir) İyi * Câriye olmayan kadın HURREM f Sevinçli Mesrur Şen Ferahlık veren Taze ve hoş Güler yüzlü HURREMGÂH f Kalbi ferahlandıran yer HURREMÎ f Mesruriyet, sevinç, sürurlu ve sevinçli olma HURS(A) Hurma budağı * Şey HURS (HIRS) (C: Hursân) Altından ve gümüşten olan halka * Kulağa taktıkları küçük halka HURS(E) Çocuk doğuşunda yapılan yemek HURSEND f Kısmetine râzı olan, kanaatkâr, tokgözlü HURSENDANE f Kanaatkârâne, tokgözlülükle HURSENDÎ f Tokgözlülük, kanaat edicilik Göz tokluğu HURSÎ Ev eşyası * Her nesnenin fenâsı HURSÎS Metâ, mal Kumaş HURŞÎD f Güneş Afitab Hur Mihr şems HURŞUN (C: Harâşın) Ufacık bıtırak (Davarların tüyüne yapışır) HURT (C: Hurut-Ahrât) Balta İğne deliği, balta deliği, kulak deliği HURTUM (C: Harâtim) Burun * şarap HURU´ Tanelerinden hintyağı çıkartılan ağaç * Sütleğen otu * Yumuşak ot HURUB (Harb C) Harpler, savaşlar, muharebeler HURUB Keçiboynuzu adı verilen yemiş HURUC Çıkma Dışarı çıkma, çıkış * Ayaklanma, isyan etmek HURUC-İ BİSUN´İHİ Namazdan kendi isteği ile çıkmak HURUC-İ FÂHİŞ Haddini aşmak * Büyük isyan hareketinde bulunmak HURUC ALESSULTAN Meşru hükümete karşı kıyam ve isyan etme HURUF (Harf C) Harfler İsim ve fiil olmayan kelimeler (Bak: Harf) HURUF-U ÂLİYAT Tas: Gayb ve gaybîlikte olan Cenab-ı Hakka mahsus şuunat HURUF-U ASLİYE (Bak: Harf-i aslî) HURUF-U CÂZİME Cezmeden harfler: lem, lemmâ, lâm-ül-emir, lâ-ün-nâhiye (nehyeden lâ edatı) Şart edatları da câzimdir (Bak: Câzim) HURUF-U CERRE (Bak: Harf-i Cer) HURUF-U HALK Sesi boğazdan çıkan harfler (Hâ, hı, ayn, gayn, he, hemze gibi) HURUF-U HECÂ Alfabe sırasına göre dizili harfler * Kelimelerdeki harflere ayrıca ses katan elif, vav, he, yâ harfleri HURUF-U İMLÂ Gr: Sesli harfler (A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü, harfleri) HURUF-U İTBAK Gr: İtbak harfleri (Bak: İtbak) HURUF-U KAMERİYE Gr: Arapçada kelimenin başında harf-i tarif olduğu vakit, harf-i tarifin lâmı okunan harfler Meselâ: El-Kamer, El-İnsân, El-Bedi´ kelimelerinde olduğu gibi Burada kelime başında "kaf, elif, bâ" harfleri kameriyeden olduğu için aynen okunuyor (Bunlar: Elif, bâ, cim, hı, hâ, ayın, gayn, fe, kaf, kef, mim, vav, he, yâ harfleridir) HURUF-U LEYYİN "Vav, ayn ve elif" harfleri (Bak: Lîn) HURUF-U MECHURE Cehr ile okunan harfler (Zı, lâm, kaf, vav, ra, bâ, dad, hemze, zel, gayın, ze, elif, cim, nun, dal, mim, tı, yâ, ayın) HURUF-U MU´CEME (MENKUTA) Gr: Kur´an-ı Kerim harflerindeki noktalı harfler HURUF-UL MUKATTAA Gr: Kur´an-ı Kerim´de sure başlarında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı hafler Elif Lâm Mim, Yâ Sin, Elif Lâm Râ gibi Bunlar İlahî birer şifre olup, mânalarını anlayanlar Resul-ü Ekrem (ASM) ve O´nun vârisleridir HURUF-U MUNFASILA Gr: Kendisinden sonra gelen harflere bitişmeyen (vav, rı, dal, hemze, ze, zel) gibi harfler HURUF-U MUTTASILA Gr: Kendisinden sonra gelen harflerle bitişip yazılan harfler HURUF-U MÜSTA´LİYE Tecvidde: Harf ağızdan çıkarken dilin üst damağa yapışması halinde veya üst damağa doğru gitmesiyle çıkan harfler: Kaf, tı, zı, dat, hı, sad, ayın, gayın, Bu harflerin mukabili "istifâle" harfleridir HURUF-U NÂSİBE Gr: Muzari (geniş zaman) fiilinin başına getirildiğinde o fiili nasbeden harfler (En), (Len), (İzen), (Key) harfleri gibi HURUF-U ŞARTİYE (Bak: Şart edatları) HURUF-U ŞEDİDE (Bak: şiddet) HURUF-U ŞEFE Dudaktan çıkan harfler "Be, Fe, Mim" gibi HURUF-U ŞEMSİYE Gr: "El" harf-i tarifinin "lâm" harfi ile yan yana geldiğinde, kendisi okunmayıp "Lâm" harfine kalboluyorsa, o harflere "huruf-u şemsiye" harfleri denir (Te, se, dal, zel, rı, ze, sin, şın, sad, dat, tı, zı, lem, nun harfleri) Meselâ: El-turab yazılıyor, etturab okunuyor El-şems yazılıyor, eşşems okunuyor El-Duâ, Edduâ okunuyor HURUFAT (Harf C) Harfler Matbaada kullanılan dökme harfler HURUFİYE Fazlullah-ı Hurufi adında birinin kurduğu bâtıl bir meslektir Harflerden kendilerince manalar çıkarıp, dine aykırı iddiaları olan bir dalâlet fırkasıdır HURUM İhram HURUR Düşmek, sukut HURUS f Horoz HURUŞ f Coşma Gürültü şamata Telâş HURUŞAN f Çağlıyarak, coşarak, * Coşan, çağlayan HURY Değirmen deliği HURZ Oranlamak, yâni tahminle bir şeyin miktarını söylemek HURZE (C: Hurez) Dikiş HUS Bir kavim üzerine nâzil olan umur HUS Dikmek * Darlık vermek * İki şeyi bir araya getirmek HUSA Hurma yaprağı HUSA (Husye C) Erkeklik bezleri, hayalar HUSAF Hasad, hasad mevsimi * Ekin biçme HUSAFE Düşmanlık, adavet Gizli kin, hased HUSAKE Düşmanlık, adavet Hased, gizli kin HUSALE Kırıntı, ufalanmış şey HUSALE Harman yerinde arta kalan tane HUSAM Keskin kılıç HUSAME Keskinlik HUSARE Arpa, buğday ve pirinç gibi hububâtın kabuğundan düşen parçalar * Her kabuklu nesnenin, kabuğundan ayrılıp temizlenmesi * Şirâ sıkıntısı * Her nesnenin fenâsı HUSAS Sür´atle gitmek, seğirtmek, koşmak HUSBAN Hesab * Azab * Sıkıntı * Şer * Koltuk yastığı HUSEMA´ (Hasım C) Muhalifler, karşı taraflar, hasımlar * Adüvler, düşmanlar HUSF Her bir şeyin içi HUSHUS Mübâlağa ile kandırmak HUSLET Kıldan bükülmüş nesne HUSM (C: Ahsam) Çuval ve heybe bucağı HUSN Perhizkârlık, iffet HUSR Zarar * Ele avuca girmemek * Dalâlete gitmek * Noksan * Sapıtmak HUSR Tıb: Peklik, kabızlık, inkıbaz * İdrar tutulması HUSRAN Mahrumiyet Kayıp Çok büyük ziyan HUSREV f Hükümdar, şah HUSS Karışmadık, sâfi olan * Ayrı bir kavim HUSS Za´feran * Hurma yaprağı * Eğrelti otu HUSS (C: Husas) Kamıştan yapılmış ev HUSSAD Hased edenler Kıskananlar HUSSER Cübbesi ve zırhı olmayanlar Çıplak kimseler HUSUF Ay tutulması Perdelenmek Dünya gölgesinin ay üzerine gelmesi * Bir şeyin nuru ve ışığı gitmesi HUSUF-İ CÜZ´Î Ayın bir kısmının tutulması HUSUF-İ KÜLLÎ Ayın tamamen tutulması HUSUL Peydâ olma Hasıl olma Meydana gelmek Üremek, türemek HUSUL-PEZİR Hâsıl olmuş, meydana gelmiş HUSUL-YÂFTE f Husule gelmiş, meydana çıkmış, hâsıl olmuş HUSUM (Hasim C) Uğursuzluk * İdman Birbiri ardınca devam üzere olmak * Bir şeyi kökünden kesip dağlayanlar * Fırtına HUSUM (Hasım C) Hasımlar, düşmanlar HUSUMET Düşmanlık Hasımlık Kincilik Zıddiyet Çekişmek Dâvacı olmak HUSUN (Hısn C) Kaleler Korunacak sağlam yerler HUSUN-İ REFÎA Yüksek kaleler HUSUR Yorulmak * İncinmek HUSURE Yoğunluk, kalınlık Sütün yoğurt olması HUSUS İş Mevzu Yol Usul Keyfiyet Madde Şey Bir şeyin sairlerinden ayrıldığını ve temyizini bildiren cihet ve keyfiyet HUSUSA Ayrıca, hususen, başkaca HUSUSAT (Husus C) Hususlar, bakımlar, işler Tarzlar, şekiller Mes´eleler Maddeler HUSUSEN Bilhassa Ayrıca Başkaca Buna mahsus olarak HUSUSÎ Bir şeye aid olan Herkese âid olmayan HUSUSİYAT Hususi olan şeyler Hususiyyetler HUSUSİYET Ahbaplık, tanışıklık, yakınlık * Hususilik HUSVE Kap içinde bir içim su HUSVE Topraklı yer HUSVE Haya, husye HUSYE Erkeklik bezi Haya Erkeğin yumurtalığı HUSYET-ÜS SEMEK Balık yumurtası HUSYETAN f Hayalar, çift haya Erkeklik bezlerinin her ikisi HUŞ f Akıl, fikir, zekâ, iyi ile kötüyü ayırma hissi * Ruh, can * Ölüm, * Zehir HUŞ Vahşi hayvanlar HUŞ´A Alçak küçük tepe HUŞAM Kalın burunlu * Uzun dağ burnu HUŞAR Avaz, ses HUŞARE Bir yere giderken bırakılan faydasız şeyler * Her şeyin kötüsü HUŞDAR f Akıllı, uslu HUŞE f Salkım * Başak, sümbül HUŞE-İ ENGUR Üzüm salkımı HUŞE-İ HURMA Hurma salkımı HUŞE ÇÎN f Başak toplayan Salkım toplayan HUŞEF Yeşil sinek HUŞENK f İdrak, akıl, iz´an HUŞK f Kuru, yâbis * Kaba, soğuk HUŞK U TER Kuru ve yaş HUŞKAR İri öğütülmüş un O undan olan ekmek HUŞKCAN f Kalın kafalı, câhil kimse HUŞKÎ f Kuruluk, yubuset HUŞKLEB f Dudağı kurumuş, susamış HUŞKMAĞZ f Boşkafalı, câhil HUŞKSAL f Kuraklık ve kıtlık yılı HUŞKSER f Ahmak, salak HUŞMEND (C: Huşmendân) f Akıllı, aklı başında HUŞMENDÂN (Huş-mend C) Aklı başında olanlar, akıl sâhipleri HUŞMENDÂNE f Akıllıca, aklı başında olarak HUŞNE Haşinlik HUŞRÜBA f Akıl kapan, aklı baştan alan HUŞRÜBUDE f Aklı kapılmış, aklı başından gitmiş HUŞŞ (C: Huşuş) Hâcet mevzii; helâ, tuvâlet * Necâset mahreci HUŞŞA´ (Haşi´) Huşu içinde olanlar Gözleri korku ve saygı ile düşkün bir hâlde olanlar HUŞŞA´ Kulak ardındaki yumruca kemik HUŞŞAF Yarasa kuşu HUŞU´ Alçak gönüllülük Hayâ etmek ve mütevazi olmak Korku ile karışık sevgiden gelen edebli bir hâl Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük Sükun ve tezellül HUŞUF (C: Huşef) Seri, eli çabuk, hızlı * Geceleyin yola giden deve HUŞUNET Kabalık, sertlik, inatçılık HUŞUNET-İ MİZÂC Mizâc sertliği, huy ve tabiat sertliği HUŞUNET-İ TAB´ Tabiat ve huy kabalığı HUŞYAR (Bak: Hüşyar) |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HUT Balık Büyük balık * Şubat ayı içinde güneşin girdiği ve semanın cenub yarısındaki burcun ismi HUTAB (Hutbe C) HutbelerHUTAE : (C: Hatâit) Kısa boylu kimse HUTAF (C: Hatâtif) Demir çengel * Makaranın iki tarafında olan eğri demir HUTÂM Kuru cisim kırıntısı * Yumurta kabuğu * Çerçöp HUTÂM-I DÜNYA Bu fani dünyanın muvakkat ve boş malı mülkü HUTAME Cehennemin beşinci tabakası İnatçı münkirlerin yeri olup, Gayya Kuyusunun bulunduğu kısım HUTAME Sofrada kalan yemek artığı HUTAT Dökülmüş ve saçılmış olan şey HUTBE İlâhi emir ve nehiyleri cemaate beyan ve ihtar etmek Cuma veya bayram namazlarında müslümanlara hatibin İlâhi ve şer´i emirleri hatırlatan sözleri (Hatib, bu hutbeyi söylemeye Halife veya İslâm Devlet Reisinden vazife ve salâhiyet almıştır) HUTBEHAN f Hutbe okuyan, hatib HUTEB Hutbe okuyanlar Hatibler HUTEBÂ-İ UMUMÎ f Herkese hitâbeden, umuma ders verenler HUTM Her kuşun gagasına, her davarın burnunun ucuna ve ağızının önüne derler HUTRE Bina için verilen yemek * Tatmak HUTRUŞ Kısa HUTT Emir * Kıssa HUTTA Darp, vurmak * Zor iş * Başın önünde olan saç örgüsü HUTTA Haslet, huy HUTTAF (C: Hatâtîf) Kırlangıç kuşu HUTU´ Gitmek HUTUB Zorluk, güçlük * (Hatb C) İşler, maslahatlar Mes´eleler HUTUB Erkek çekirge HUTUF (Hatf C) Ölümler, vefatlar HUTUN (Hutunet) Evlenme, tezevvüc, teehhül * Damatlık, damat olma HUTUR Akla gelmek Hatırlamak HUTUR ETMEK Hatıra gelmek HUTUT (Hatt C) Yazılar Çizgiler * Yollar HUTUT-U ŞEMSİYE Işıklı güneş yolu HUTUVAT (Hutvât-Hutevat) (Hutve C) Adımlar İzler Yollar Eserler * Şeytanın aldatmaları HUTUVAT-I SİTTE Altı adım (Kur´an-ı Kerim´deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi HUTVE Adım atıldığı zaman iki ayak arasındaki mesafe * İz (Bak: Hatve) HUULE Dayılık HUVA Tembel olmak HUVAKA Süprüntü HUVAR Bağırış, çığlık, sayha, avaz HUVAR (C: Ahvire-Hırân-Hurân) Anasından ayrılmayan deve yavrusu (Anasından ayrılsa "fasil" derler) HUVASE (C: Huvâsât) Karışık cemaat HUVELA´ Çocuk anasından doğduğunda beraber çıkan ince nâzik deri (Onda yeşil ve kızıl hatlar olur) HUVEYN Hayvancık Çok küçük canlı HUVEYNAT Çok küçük hayvancıklar Mikroplar HUVEYSAL (C: Huveysalat) Tıb: Ciltte peyda olan bir takım kabarcık HUVEYZA İshal, iç sürgünü HUVTA Arpa, buğday gibi hububat için yapılan avlu veya anbar HUVVAN (Hâin C) Hıyanet edenler, hâinler HUVVARA Ağartılmış yemek HUVVE Karalık Siyahlık HUY Boş ve hâli olmak HUY f Mizac, tabiat, ahlâk, âdet * Ter HUY-İ BED Fenâ huy HUYELA´ Kibir, ucub HUYGERDE f Terlemiş * Adet edinmiş, huy hâline getirmiş, alışmış HUYUL (Hayl C) Atlı alaylar * Atlar * Kötülerin meydana getirdiği kalabalık HUYUT (Hayt C) İpler İplikler Lifler Teller HUYUT-İ RAKÎKA İnce iplikler HUZ Al (Ahz: Almak mastarından) Al emri HUZ´ Alçaklık yapmak HUZ Tuz ağacı dedikleri nesnedir ve denize yakın yerlerde posası denize düşüp rüzgârla dalga döve döve kehribar olur HUZA´BÎL (C: Huz´a) Batıl şeyler Halkı güldürecek boş şeyler, nesneler HUZAFE Sahtiyan kırpıntısı * Bez kırpıntıları HUZAHIZ Suyu ve ağacı çok olan yer * Şişman kimse HUZAKA Kıymetsiz ve rağbetsiz olan şey HUZAKİYY Lisanı fasih, konuşması açık olan kimse * Eşek sıpası HUZALE Saman ufağı HUZAMÎ Lavanta çiçeği HUZANE Kendileri sebebinden gam ve tasa çekilen çoluk çocuk HUZ Bİ-YEDÎ Elimi al, elimden tut, bana yardım et (mânasında) HUZE Miğfer HUZEM (Huzme C) Demetler, desteler, huzmeler HUZENE Kulak HUZ M SAFÂ, DA´M KEDER "Safâ olanı al, keder vereni bırak", "Allahın müsaadesi olan ve neticesi safâ veren şeyi al, sonu keder vereni bırak", "İyisini al, kötüsünü bırak" meâlindedir HUZME Demet Deste Bir kucak şey * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun halindeki şua HUZNE (C: Huzen) Sağlam ve sert olan HUZRE Arka zahmeti HUZRET Yeşillik Ter ü tazelik HUZRUF (C: Hazârif) Fırıldak * Değirmen çarkının birisi * Pervâne HUZU´ Mahviyet ve tevazu hali, alçak gönüllü olmak Allah´ın azametini, celal ve cemalini, büyüklüğünü tahattur ve tefekkürden hâsıl olan, insandaki huzur ve huşu´ hâli HUZUB(E) Semiz olmak, besili olmak HUZUK Adımları birbirine yakın olan kısa boylu kimse HUZUKA Ekşilik HUZUNET (C: Huzen) Sağlamlık Kabalık, sertlik HUZUR Hazır olmak Mevcud bulunmak * Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak * İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı HUZUR-U KALB Kalb huzuru, gönül rahatlığı HUZUR-AVER f Huzur ve rahatlık verici, sükunet veren HUZUR Ü HAB Rahat ve uyku HUZUR Ü SÜKUN Rahatlık ve eminlik HUZUZ (Hazz C) Memnuniyetler Hazlar Zevkler Hoşlanmalar HUZUZ (C: Hızzân) Erkek tavşan HUZUZ Acı bir devânın adı HUZUZÂT (Huzuz C) İnsanın hoşuna giden şeyler HUZUZÂT-I NEFSÂNİYE Nefse hoş gelen şeyler HUZVA Bir yere toplanıp tepe gibi olan kum yığını HUZVANE Büyüklenmek, kibirlenmek HUZVE Parça HUZYA Ganimet malından vermek HUZYE (C: Huzâyât) Küçük ok HUZZÂK (Hâzık C) İşinin ehli olanlar, ustalar, mütehassıslar Hazâkatli kimseler HUZZÂK-I ETİBB Doktorlar içinde en ehil olanları HUZZÂN (Hâzin C) Hazine muhafızları, hazinedarlar HUZZÂR (Hâzır C) Hazır olanlar, hazır bulunanlar, huzurda ve gözönünde olanlar HUZZÂR-I MECLİS Mecliste hazır bulunanlar HÜBAŞE (C: Hübâşât) Kesbetmek, kazanmak, çalışmak HÜBEL Cahiliyet devrinde Kureyşlilerin en büyük putu HÜBU´ Uyumak * Eşek gibi yürümek * Boynunu uzatmak HÜBU´ (C: Hebât) Doğum vaktinin sonunda doğmuş deve yavrusu * Devenin boynunu uzatarak yürümesi HÜBUB Esme Üfürme Rüzgârın hafif hafif esmesi HÜBUB-İ RİYÂH Rüzgârların esmesi HÜBUR Çukur * Büyük tas HÜBUT Aşağı inme İnmek (Suudun zıddı) * Uyuşma, anlaşma HÜBUT-U ÂDEM Hz Âdem´in (AS) Cennet´ten dünyaya inmesi HÜBÜK (Habike C) Samanyolları * Çizgiler HÜBÜVV Ateşin sönmesi HÜCCAB (Hâcib C) Perdeciler * Kapıcılar HÜCCET Senet Vesika Delil Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika * Şâhid HÜCCET-İ DÂFİA Bir şeyi isbata değil, ancak taleb ve iddiayı defetmeğe yarıyan hüccet HÜCCET-ÜL İSLÂM İslâmın delili, hücceti (Bak: İmâm-ı Gazâli) HÜCCET-İ KASIRA Şahsa mahsus olup başkasına taâlluk etmeyen hüccet HÜCCET-İ KATIA f Kat´i delil Bir şeyin doğruluğunu şeksiz, şüphesiz isbata vesile olan HÜCCET-İ MÜSBİTE Bir şeyin isbatında delil olan hüccet HÜCCET-İ MÜTEADDİYE Taraflara münhasır olmayıp başkalarını da alâkalandıran delil HÜCCET-İ ZAHRİYE Kenarında sebebi yazılı bulunan hükmün tasdikli suretini ihtiva eden hüccet HÜCCİYET İhticaca salih olma Delil sayılabilme, sağlam delil kabul edilir olma HÜCEC (Hüccet C) Deliller, senedler, vesikalar HÜCEC-İ HATTİYE Huk: Yazılı deliller Bunlar tezvir ve tasni şüphesinden sâlim olduğundan onunla amel edilebilir, yani hükme medar olur, başka vech ile sübuta ihtiyaç kalmaz (Beraetler, mahkeme kararları, tescil edilen vakriye gibi) HÜCERAT (Hücürat-Hücrât) Hücreler Hüceyreler Gözler, odacıklar HÜCESTE f Uğurlu, mübârek, mes´ud HÜCEYRAT Hüceyreler Hücrecikler Küçük odacıklar HÜCEYRE Hücrecik Canlı varlıkların veya nebâtatın vücudunu teşkil eden küçük küçük odacık halinde ve içi vücuda lüzumlu madde ile dolu hücrecik En küçük canlı parça * Küçük delik ve oyuk HÜCNET Kusur, noksan, ayıp * Bayağılık, karışıklık, soysuzluk * Sözdeki ayıp HÜCR Kucak, âğuş HÜCR (C: Hevacir) Fuhş, hezeyan, kötü sözler HÜCRAT (Hücre C) Hücreler, gözler, odacıklar HÜCRE Oda Odacık * Hüceyre En küçük canlı varlık Canlı varlıkların en küçük yapısı HÜCRE-İ SAÂDET Saâdetli oda Fahr-i Kâinat Hazret-i Peygamber´in (ASM) odası HÜCRE Medine-i Münevvere´nin ismi HÜCRE (C: Hucer-Hucerât) Deve ağılı * Duvar çevrilmiş yer HÜCREVÎ Hücre gibi, hücre ile alâkalı, hücreye dâir HÜCU´ Az uyku Gece uykusu HÜCU Zemmetmek, çekiştirmek, kötülemek HÜCUD Uykusuz kalma Geceleyin az uyuma HÜCUL (Hecl C) Uçurumlar, çukurlar, derinlikler, yaralar HÜCUM Saldırma Hamle ile ileri atılmak * Sert sözle birine çatmak, karşı çıkmak HÜCUMÂT-I SİTTE Altı Hücum Altı maddelik bir müdafaa (olan bir eser ismi) HÜCÜB (Hicâb C) Perdeler, hicablar HÜCÜRAT (Hücre C) Hücreler, odacıklar, gözler HÜD´ Sâkin olmak HÜDA Doğru yol göstermek * Doğruluk Hidâyet * Kur´ân-ı Kerimin bir ismi HÜDAFET Semizlik, besililik, etlilik HÜDAM Deniz tutması HÜDAT (Hâdi C) Hidâyet edenler HÜDB (C: Ehdâb) Kirpik * Mendil * Testere çevresinde olan saçak HÜDBE (C: Hüdeb) Hamle yapmak HÜDBÜD Sütün koyu ve yoğurt olması HÜDDAB Ensiz, ince, uzun yaprak HÜDHÜD Bir kuş ismi Çavuş Kuşu veya ibibik denilir (Peygamber Hz Süleyman´ın (AS) zamanında, Hicaz ile Yemen arasındaki Sabâ nâm yerde melike olan ve güneşe tapan Belkıs ile Peygamber Süleyman Aleyhisselâm arasında muhabereye vesile olduğundan meşhur ve mübarektir) HÜDLUL Kurt (Canavar) HÜDN Barış, sulh, musalaha HÜDU´ Kamburluk HÜDÜB (C: Ehdâb) Sarık * Kirpik, müjgân * Havlu, el silmeye mahsus pamuklu bez * Minder kenarında olan püskül HÜDÜD Çok yaşlı ihtiyar İhtiyar ve zayıf olmak * Bir binayı gürültüyle yıkıp göçürmek (Bak: Tehdid) HÜFAT Nazar etmek, bakmak HÜFFEL Memesi süt ile dolu olan koyun HÜK´ Öksürük HÜKAKE Kazılan şeyin kazıntısı, talaşı veya yongası HÜKEA Ahmak kimse HÜKEM (Hakîm C) Âlimler Çok bilgili kimseler (Bak: Feylesof)(Enbiyanın ekseri şarkta ve hükemanın ağlebi garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki; şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir; akıl ve felsefe değil Şarkı intibaha getirdiniz, fıtratına muvafık bir cereyan veriniz Yoksa sa´yiniz ya hebâen gider veya muvakkat, sathî kalır MN) HÜKEMÂ-İ KADİME Eski filozoflar HÜKEMÂ-İ İŞRAKİYYUN İşrakiyye mesleğindeki feylesoflar (Bak: İşrâkiyyun) HÜKEMÂ-İ MEŞAİYYUN Aristo felsefesi yolunda olan ve derslerini gezerek veren meşaiyyun filozofları (Bak: Meşşâiyyun) HÜKKÂM (Hâkim C) Hâkimler HÜKKÂM-I ADLİYYE Adliye hâkimleri HÜKL Karınca gibi sesi işitilmeyen hayvan HÜKLE Dil tutukluğu, kekemelik HÜKM (Hüküm) Karar Emir Kuvvet Hâkimlik Amirlik * İrade Kumanda Nüfuz * Kadılık etmek * Tesir Cari olmak * Makam * Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar * Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı tasdik veya inkâr etmek HÜKM-İ ÂDİL Huk: Adalet üzere verilmiş olan hüküm HÜKM-İ GIYABÎ Huk: Taraflardan biri hazır olmadığı halde verilen hüküm HÜKM-İ KARAKUŞÎ Karakuş hükmü * Mc: Hesaba kitaba gelmiyen, mantığa uymayan hüküm HÜKM-İ KAZA Allah tarafından evvelce verilmiş olan hüküm HÜKM-İ ŞER´Î Kur´an-ı Kerim´e ve Din-i İslâm´a uygun kanun ile verilen karar Şeriatın hükmü HÜKM-İ TECRÜBÎ Tecrübe ile elde edilen hüküm * Tecrübe neticesi hâsıl olan karar HÜKM-İ VİCAHÎ Huk: Tarafların her ikisinin de veya vekillerinin hazır bulundukları hâlde verilen hüküm HÜKM-İ VİCDANÎ Vicdana ait hüküm Vicdanî kanaatla verilen hüküm HÜKM-İ YEZDANÎ Cenab-ı Hakk´ın hükmü Allah´a mahsus kanun HÜKM-İ ZIMNÎ Fık: Zımnen vaki olan hüküm (Bir kimse diğer bir kimse aleyhine; "Benim filân şahıs zimmetinde sâbit olacak şu kadar lira alacağıma onun emriyle kefil olmuş idin" diye dâva ve o kimse kefâleti ikrar ve borcu inkâr etmekle müddei, borcu isbat ederek hâkim dahi hükmetse bu hüküm kefil aleyhine sarâheten ve asıl gaib aleyhine zımnen hükmolunur) HÜKMBERDAR f Hükme muti olan, itaat eden, boyun eğen HÜKMEN Hüküm yoluyla, hükmünde ve değerinde olarak HÜKMÎ Hükme dair Hükme âit ve müteallik Bir karara dayanan, itibâri olan HÜKMÎ ŞAHIS Şahıs gibi muamele gören cemiyet, şirket gibi birlik teşkil eden müessese HÜKMKEŞ Emre itaat eden, hükme boyun eğen HÜKRE Cem´olmak, toplanmak, birikmek * Yiyecek maddelerini, pahalanacak diye saklamak * Azlığından bir yerde toplanan su HÜKU´ Sâkin olmak HÜKÛMAT (Hükûmet C) Hükûmetler HÜKÜMDAR f Padişah, hüküm sâhibi En yüksek reis İmparator HÜKÜMDARAN (Hükümdâr C) Hükümdarlar, Padişahlar HÜKÜMDARANE Hükümdar gibi, hükümdara yakışır bir surette HÜKÜMDARÎ f Hükümdarlık, padişahlık, şahlık HÜKÛMET Bir memleketi idare edenler Vekiller hey´eti Devlet HÜKÛMET-İ ÂDİLE Âdil hükümet HÜKÛMET-İ ADL Huk: Miktarı şer´an muayyen olmayıp ehl-i vukufun (bilirkişinin) usulü dairesinde takdir ve tayin edeceği diyettir Buna hükm-ü adl de denir HÜKÛMET-İ CUMHURİYE Cumhuriyet hükûmeti HÜKÛMET-İ GAYR-İ MÜSTAKİLLE İstiklâliyet ve hâkimiyet haklarını tamamen haiz olmayıp, diğer bir devletin boyunduruğu altında bulunan hükûmet HÜKÛMET-İ MEŞRUTA Meşrutiyetle idare olunan hükûmet HÜKÛMET-İ MÜSTAKİLLE İstiklâliyet ve hâkimiyet ve haklarını tamâmen hâiz olan hükümet HÜKÛMET-İ MÜSTEBİDDE İstibdatla idare olunan hükûmet HÜKÛMET KONAĞI Devlet memurlarının bulunduğu bina Bunun yerine: "Bab-ı hükûmet, daire-i hükûmet" tabirleri de kullanılırdı HÜKÜMFERMA f Hükümrân, hüküm süren Hâkimiyetle idâre eden HÜKÜMLÜ Bir hüküm ve emri bildiren * Mahkemece hüküm giymiş kimse HÜKÜMNAME f Bir mahkeme veya hey´etin hüküm ve kararını hâvi vesika Hükmü ihtiva eden kâğıt HÜKÜMRAN Hâkim, hükümdar Hüküm ve saltanat süren Hükümfermâ HÜLÂGU Mi: 1258´ de Bağdadı zaptederek halkını kılıçtan geçirmiş, Abbasi Halifesi Musta´sımı ve bütün âile efradını öldürtmüştür Cengiz Hanın torunu, Tülay Hanın oğludur Tarihde en çok kan döken hükümdar olarak bilinir Abbasi Devletini yıkan Moğol Başkumandanıdır HÜLAM Sirke ile pişen sığır eti HÜLAS Zayıf davar HÜLASA (Bak: Hulâsa) HÜLB Kıl fırça, kıl kalem * Kalın kıl kuyruk, yele kılı HÜLBE şiddet HÜLEF (Halife C) Halifeler HÜLEFÂ-YI RAŞİDÎN En ileri sahabeden ilk dört halife (Bak: Çâryâr) HÜLHAL Saf su HÜLHÜL (C: Helâhil) Öldürücü zehir HÜLK (HÜLKE) Yok olmak Fâsid olmak * Düşmek HÜLLAS İnsana ârız olan gevşeklik HÜLYA (Bak: Hulya) HÜM Onlar (Bak: Şahıs zamiri) HÜMA (İki kişiye işaret olan zamir) O ikisi HÜM f Devlet kuşu * Saadet Mutluluk HÜMÂ-Yİ İKBAL Devlet kuşu * Mc: Yüksek talih, iyi uğur HÜM KUŞU Devlet kuşu (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler Hümâyun da buradan gelmiştir Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir) HÜMA Bir çeşit diken HÜMAM Himmetli Bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren Sahi ve civanmerd * Aslan * Büyük ve sağlam HÜMANİZM Lât Edb: İslâmiyete mugayir ve aykırı eski Yunan ve Lâtin edebiyatı ve felsefesi taraftarlığı hareketi * Fls: İnsan menfaatını hayatta değer ölçüsü kabul eden ve dine tâbi olmayan, insana aşırı hâkimiyet tanımak isteyen ve maddeperest, dinsiz, imansız bir cereyan, bir fikir ve bâtıl bir nazariye HÜMAPAYE f Çok yüksek dereceli HÜMAPERVAZ f Hümâ gibi yükseklerde uçan * Mc: Yüksek himmetli HÜMAT (Bak: Humat) HÜMAYUN f Padişaha ait * Mübarek Kutlu Uğurlu Âlî * Kuvvetli (Bak: Hümâ kuşu) HÜMAYUNNAME f Padişah tarafından bir hükümdara gönderilen mektub HÜMEYRA Pembecik HÜMEZE (Hemz den) Dürtüştürücü, kırıcı, ısırıcı, sıkıcı * El ve kaş işâretleri ile ayıplama * Bir kişinin ardından ayıplarını söyleyen Gammaz HÜMEZE SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 104 suresi olup Mekkîdir HÜMLUC Demirciler körüğü HÜMMA (C: Hümmeyât) Hastalıktan dolayı vücudda meydana gelen harâret * Nöbetli hastalık * Sıtma HÜMME Kara * Diş eti kararmak HÜMMEYAT (Hümmâ C) Hastalıktan dolayı vücutta meydana gelen şiddetli hararetler, ateşler * Sıtmalar * Nöbetli hastalıklar HÜMUD (Bak: Humud) HÜMUD Elbisenin eskimesi * Ateşin sönmesi HÜMUM Tasalar, kaygılar, kederler, gamlar, gussalar HÜMUMET Pek fazla ihtiyarlık, çok yaşlılık |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HÜNANE İç yağı HÜNBA´ Ağır ve çirkin kadın HÜNBÜL Kısa boylu Kürk HÜNER f Mârifet Bilgililik Ustalık, mahâret HÜNERMEND f Hüner sahibi, hünerli, marifetli HÜNERMENDÎ f Hünerlilik, mârifetlilik HÜNERPİŞE f Mahâretli, mârifetli, hünerli HÜNERVER f Çok ustalıklı Becerikli Usta Mahâret sahibi HÜNERVERÂN (Hünerver C) Mârifetli, hünerli kimseler HÜNEYHE Saat * Kıyâmet HÜNKÂR f Hükümdar Padişah Sultan HÜNKÂR MAHFİLİ Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde 20-30 cm en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu HÜNSA Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan * Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması HÜNSAİYYET Aynı kimsede ve aynı zamanda hem erkeklik hem dişilik HÜNU´ Sindirip hazmetmek HÜNUD Hindliler HÜR´ Fâsid kelâm, çirkin söz HÜRAR Devede olan bir zahmet HÜRER (Hirre C) Dişi kediler HÜREYRE Kedi yavrusu HÜRİ´ Bit HÜRMAN Akıl HÜRMET Riâyet İhtiram * Haysiyet Şeref * Haram olma Haramlık * Irz, nâmus gibi başkasına helâl olmayan husus (İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü´minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü´mine adavet ederler Halbuki: Cenab-ı Hak haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a´mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter Demek bu dünyada, o adalet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü´min kardeşine adâvet eder, günahlara girer Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez Öyle de; insan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü´min kardeşine adavet eder İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur L) HÜRMET-İ MÜSAHERE Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru´ nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru´ olsun "hürmet-i müsahere" meydana gelirMeselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendisiyle gayr-i meşru´ suretle mukarenette bulunmuş veya bir uzvunu hâilsiz şehvetle tutmuş veya öpmüş veya tenasül cihazına şehvetle bakmış olduğu bir kadının neseb veya süt itibarı ile onun anasını, ninesini, kızını, torunu aslâ nikâhlayamaz ve onlarla hiçbir surette evlilik teessüs edemez Bunlar arasında ebedî bir haramiyet mevcuttur Buna hürmet-i müsahere deniyor HÜRMET-İ RİBA Ribanın yani faizin haram oluşu (Bak: Riba) HÜRMETEN Hürmet olsun diye; hürmet, saygı ve ikram maksadıyla HÜRMETKÂR f Hürmet eden, saygılı HÜRMÜZ (Hürmüzd) Eski İran takviminde, güneş yılının ilk günü * Zerdüştlerin bâtıl bir inanışları olan hayır tanrısı * Jüpiter (Müşteri) yıldızı HÜRNU´ Küçük canavar HÜRR Kimsenin baskısı, zorlaması olmadan meşru´ dairede istediği gibi yaşayabilen * Esir veya köle olmayan Serbest HÜRR Arslan HÜRRE Esir veya câriye olmayan hür kadın HÜRRE-İ MÜKELLEFE Fık: Akıl ve bâliğ olan hürre kadın Sevap ve günahtan mes´ul olan kadın HÜRRİYET Serbestlik, hür oluş * Adalet kanununda ve te´dibte, başka hiç kimse, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru´ olarak korunması, herkesin meşru´ hareketlerinde tam serbest olması(İnsana karşı hürriyet, Allah´a karşı ubudiyeti intac ederRabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat´a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmesi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz Evet, bir pâdişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tenezzül etmez Bir biçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez Demek, iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar İşte Asr-ı Saadet! ) (Münazarat) HÜRRİYET-İ DİNİYE Din hürriyeti Herhangi bir kimsenin mensub olduğu dinin emirlerini ve icablarını yapmakta asayişe ve başkasının haklarına dokunmamak şartiyle serbest olması HÜRRİYET-İ HAYVANÎ Hayvancasına serbestlik Hayvanlara yakışan bir serbestiyet HÜRRİYET-İ VİCDAN Amme hukuku ile ferdî hukuka tecavüz etmemek şartıyla herhangi bir kimsenin her hangi bir fikir veya dini kabul etmekte veya kabul etmemekte serbest olması Ancak, İslâmiyeti kabul etmiş olan bir kimse, İslâmın esaslarını kısmen de olsa, inkâr ve reddetmekte serbest değildir; İslâm hukukunda mürted muamelesini görür (Bak: Mürted)Dinî vazifeleri, dinin emirlerini yapmakta ve neşrinde serbestlik ise, din hürriyetidir(Mâlumdur ki, her hükümette muhalifler bulunur Asayişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdaniyle, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes´ul olmaz Bu, hukukî bir mütearifedirHz Ömer, hilafeti zamanında, âdi bir hristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular Halbuki o hristiyan, İslâm hükümetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede onun o hâli nazara alınmaması açıkça gösterir ki, adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki; komünist olmayan şarkta, garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde câri ve hâkimdir RN) HÜRRİYET-ŞİKEN Hürriyeti bozan, hürriyeti kıran HÜSAM Keskin kılıç HÜSAMEDDİN Dinin keskin kılıcı HÜSBAN Azap * Yıldırım * Çekirge * Saymak HÜSBANE Küçük ok * Küçük yastık HÜSEYİN Küçük güzel * (Hi: 6-61) Hazret-i Ali Radıyallahü Anhu´nun oğlu, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın sevgili torunudur Peygamberimiz (ASM) "Hüseyin benden, ben Hüseyindenim Allah Hüseyini seveni sever" buyurmuştur Kerbelâda şehid oldu (RA) HÜSEYİN-İ CİSRÎ (Hi: 1261- 1327) Suriye ulemasındandır Baba ve annesi Ehl-i Beyt´tendir Câmi-ül Ezher´de tahsil görmüş ve zamanının dinî, edebî ve felsefî ilimleriyle iştigal etmiştir En meşhur eseri "Risale-i Hamidiye"sidir Türkçeye ve Orducaya tercüme edilmiştir 1307 senesinde Tercüman-ı Hakikat gazetesi, kitap olarak neşretmiştir HÜSEYN (Bak: Hüseyin) HÜSN (Hüsün) Güzellik İyilik Eksiksizlik Cemal ile kemal (Bak: Celal, Cemal)(Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, Bâki-i Hakiki´nin hüsün ve ihsan ve kemalâtının işaratı ve çok perdelerden geçmiş zaif gölgeleridir; belki cilve-i esmâ-i hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir S) HÜSN-Ü ÂDÂB (Hüsn-i âdâb) Güzel ve iyi edeblilik Güzel terbiye İslâmi terbiye HÜSN-Ü AHLÂK Ahlâk güzelliği HÜSN-Ü ÂKİBET İyi netice HÜSN-Ü BEYAN Akıcı ve güzel anlatış HÜSN-Ü Bİ-BAHANE Kusursuz güzellik Günahsız mâsum güzellik HÜSN-Ü BİLGAYR Dolayısı ile, neticeleri ciheti ile güzel olan HÜSN-Ü BİZZAT Kendisi bizzat güzel olan HÜSN-Ü DELÂLET Hayırlı İyi bir başlangıca delâlet HÜSN-Ü ENDAM Vücut güzelliği HÜSN-Ü HAL İyi hal Güzel ahlâk HÜSN-Ü HAREKET Güzel muamele yapma, iyi muamelede bulunma HÜSN-Ü HÂTİME Neticeyi iyi bir halde bitirme * İman ile âhirete gitmek Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek HÜSN-Ü HAYR Hayrın güzelliği HÜSN-Ü HULK (Hüsn-i hulk) Ahlâk güzelliği Güzel ahlâk HÜSN-Ü İBTİDA Mevzuya münasib bir ifade ile söze başlama HÜSN-Ü İDARE İyi idare etme HÜSN-Ü İMTİZAC İyi geçinme HÜSN-Ü İSTİ´MAL İyi ve güzel kullanma HÜSN-Ü KABUL İyi karşılamak Güzellikle kabul etmek HÜSN-Ü MAHFÎ (Hüsn-i mahfî) Gizli güzellik * Kalbî ve ruhî güzellik HÜSN-Ü MAKTA´ Edb: Bir manzumenin, bilhassa gazellerin son beyti demek olan "makta" dan evvelki beyit HÜSN-Ü MA´NEVÎ (Hüsn-i ma´nevî) Manevî güzellik İç güzelliği HÜSN-Ü MATLA´ Edb: Bir gazelin ikinci beyti HÜSN-Ü MUAMELE (Hüsn-i muâmele) İyi muâmele Güzel hatt-ı hareket HÜSN-Ü MÜCERRED Gayr olsun olmasın bizzat güzel olan şey Bazı âza veya çizgilerin mütenasib terkib ve tertibiyle hâsıl olan hüsün, hüsn-ü mücerred değildir Şartları zâil olsa, hüsün de zâil olur Fakat, vücud, hayat, iman gibi varlıklar hüsn-ü mücerreddir ve bizzat güzeldirler Güzellikleri başka şeylere bağlı değildir * Hariçte maddi vücudu olmayan, ancak aklen mevsufsuz düşünülebilen hüsün ve zihnen anlaşılan güzellik HÜSN-Ü NİYET (Hüsn-i niyet) İyi niyet Temiz kalblilik HÜSN-İ TA´BİR Müstehcen veya soğuk bir şeyin güzel ve edebe uygun bir tarzda ifade edilmesi HÜSN-Ü TA´LİL Edb: Herhangi bir hâdisenin hakiki sebebini saklayarak, güzel ve hayalî bir sebep göstermeye hüsn-ü ta´lil denir Bu gösterilen sebep hakiki olmamalı, fakat güzel olmalıdırBağ-ı âlemde yüzün menendi bir gül isteyüpCüst ü cu idüp gezer gülzarı bülbül şah şah(Fatih Sultan Mehmed)Bülbülün, gül bahçesini daldan dala gezmesinin sebebi, âlem bağında sevgilinin yüzüne benzer bir gül aramasıdır HÜSN-Ü TEDBİR İyi düşünülerek tutulan yol Tefekkür ile tasmim etmek, ihtiyar olunacak meslek ve harekete karar vermek * Bir kimseden bir haberi nakil ve rivâyet eylemek * Bir şeye iyi muvaffak olmak için o işe muvafık ve hesaplı hareket etmek HÜSN-Ü TELAKKİ (Hüsn-i telakki) İyi anlayış İyi kabul ediş Güzel telâkki etmek Anlayış gösterip iyi niyetle kabul etmek HÜSN-Ü TEVECCÜH Sevgi ile karışık medih ve takdir İyi karşılanmak ve alâka görmek HÜSN-Ü ZANN (Hüsn-i Zan) Bir kimsenin veya bir hâdisenin iyiliği hakkındaki vicdâni ve iyi kanaat İyi fikirde bulunup, iyi olacağını düşünmek HÜSNA (Ahsen´in müennesidir) İyi zan En güzel Amel-i sâlih Pek güzel * Cennet * İyi amel ve haslet Cenab-ı Hakk´ı görmek ve Ona iman ve ubudiyetle şereflenmek * Düşman üzerine fevz ve zafer bulmak, şehidlik HÜSN-AVER f Güzelliği çoğaltan Güzellik veren HÜSNÎ Güzelliğe dâir Güzelliğe âit ve müteallik HÜSNİYYAT Güzel olan hususlar HÜSN Ü AŞK Güzellik ve muhabbet: * şeyh Galib´in manzum hikâyesi HÜSN Ü KUBH Güzellik ve çirkinlik HÜSR Ziyan, kayıp, zarar HÜSRAN Ümit edilenin elde edilememesinden duyulan elem Mahrumiyet acısı * Zarar, ziyan, kayıp HÜSREV (Bak: Husrev) HÜŞAD Suyu emmeyen sert arâzi HÜŞDAR (Bak: Huşdar) HÜŞYAR Uyanık, akıllı, zeki Ayık Uslu(İstikbal karanlığı içinde saadet-i ebediyyeye giden nuranî yolu olan sırat-ı müstakime hidayeti istemek hem şimdi yatmış nebatat, hayvanat gibi gizlenmiş güneşler, hüşyar yıldızlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbası ve hizmetkârı olan Zât-ı Zülcelal´in kibriyasını düşünüp Allahü Ekber deyip rükua varmak S) HÜŞYARANE f Akıllıcasına HÜŞYARÎ f Hüşyarlık, akıllılık HÜTAF Çağırma, seslenme HÜTAME Kesinti, kırpıntı Parça HÜTKE Perde yırtılıp rezil olmak HÜTR Ahmaklık, hamâkat, budalalık HÜTTAK (Hâtik C) Bozanlar * Yırtanlar HÜTU´ Boyun uzatmak * Çok nazar etmek, çok bakmak HÜTUL Sürekli yağmur yağma HÜTUN Sürekli yağmur yağma HÜV´ Kusmak HÜVAL Kundura kalıbının yukarı kısmını genişletmek için kullanılan takoz HÜVAM Hayranlık hâli HÜVE Arabçada: O (mânasına işâret zamiri) HÜVE AHSEN O daha güzeldir, en güzeldir HÜVE HAKK(UN) O da haktır O da bir haktır (Bak: Ehakk) HÜVE HASEN(ÜN) O bir güzeldir, hasendir HÜVE HÜVESİNE (Türkçe bir tabirdir) Noktası noktasına, hiç değişiklik yapmadan, aynen HÜVE-L AHSEN Sadece ve yalnız en güzel O´dur HÜVE-L BAKÎ Bâkî ancak O´dur Allah (CC) HÜVE-L EHAD O Allah birdir (Bak: Ehad) HÜVE-L HAKKU Hak sadece O´dur HÜVE-L HASEN Sadece, yalnız o güzeldir HÜVEYDA f Aşikâr Zâhir Belli Apaçık HÜVEYNA Kolaylık, sühulet HÜVF Soğuk rüzgâr HÜVİYYET Asıl Mâhiyyet Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu * Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı * Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide HÜVVE (C: Hevvât) Derinliği genişliğinden çok olan çukur yer HÜYAM Azgınlık HÜYU´ Korkaklık HÜYYAM (Hâim C) Sevgiden dolayı şaşırmış olanlar HÜZAHİZ Bağırgan deve * Keskin kılıç * Çok su * Fitne HÜZAL Zayıflık, bitkinlik HÜZEYFE Ensar-ı Kiramdandır Hüzeyfe-i Yemanî de denir Hz Muhammmed (ASM) ona münafıkları bildirdiğinden dolayı, Hz Ömer (RA) onunla istişare eder ve Onun, namazını kılmadığı kimselerin namazında bulunmazdı Çok takvalı ve istiğna sâhibi bir zat idi İran´ın fethinde bulundu (Hi: 35) de Dâr-ı Beka´ya göç etmiştir (RA) HÜZHÜZ Hafif ve zarif kimse HÜZÎ Kedi yavrusu HÜZLUL (C: Hezâlil) Küçük dağ veya tepe * Hafif adam HÜZN (Hüzün) Gamlı olmak Keder Sıkıntı HÜZN-ALUD f Kederli Hüzünlü Gamlı HÜZN-AMİZ f Gam, keder ve hüzünle karışık HÜZN-AVER f Keder veren Gam veren Hüzün verici HÜZN-EFZA f Keder ve hüzün arttıran HÜZN-ENGİZ f Hüzün veren Keder verici HÜZN-GÂH Hüzün ve keder vakti HÜZUL Arıklık, bitkinlik, zayıflık HÜZÜV Maskaralık HÜZZAM Müzikte bir makam ismidir HÜZZET Boyun HÜZZÜ´ (HÜZÂE) Maskaralığa almak |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|