Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Antik Tiyatrosu Antik Roma Tiyatrosu (İznik) İznikin güneybatısında, Saraybahçe veya Eski Saray denilen yerde, antik roma tiyatrosu bulunmaktadır İznik surlarının 90 m kuzeyindeki bu tiyatro, Anadoluda ayakta kalmış tiyatroların en önemlilerinden birisidir Roma İmparatoru Traianus (97-117) zamanında eyalet valisi Pilinius Csecillius Secunds (62-113) tarafından yaptırılmıştır Vali Pilinius İmparator Traianusa yazmış olduğu mektuplarda tiyatronun yapımının tamamlanabilmesi için 10 milyon sesterzene ihtiyaç olduğunu belirtmiştir Bununla beraber bu ödenek de yeterli gelmemiş, ek ödenek de Romalılarca temin edilmiş ve tiyatro tamamlanmıştır Roma döneminden sonra VIIIyüzyıl başlarında gelişen Arap ordularına karşı önlem olmak üzere Bizans İmparatoru IIILeon ile IVConstantinius tiyatronun kesme taşlarını söktürerek surları takviye etmişlerdir Bu arada Caveaya (oturma kademelerine) ait taşlar surlarda kullanılmıştır Tiyatro düz bir alana kurulduğundan oturma kademelerini Roma tiyatro mimarisinde görüldüğü gibi 19 galeri taşımaktadır Bu galerilerin 12si beşik tonozludur Bu tonozlu galerilerin aralarında ölçü farklılıkları bulunmaktadır Tonozların en yüksek noktası 6 myi bulmaktadır Oturma kademelerinde kullanılan kesme taşların bazıları İznik surlarından getirtilmiştir Tiyatronun iç ve dış yüzleri büyük bloklar halindedir İçeride kalan bölümler moloz taş, kireç ve kum ile takviye edilmiştir Tiyatro doğu-batı yönünde 84 m, kuzey-güney yönünde de 63 m genişliğindedir Tiyatronun kuzeyinde bulunan skene (sahne binası) son kazılarda ortaya çıkarılmıştır İznikte tiyatroya ait mimari parçalarına, kitabelerine, tiyatro masklarına surlarda ve konutların duvarlarında rastlanmaktadır XIXyüzyılda gezginler tiyatro kalıntılarından söz etmiş ve bazı krokilerini de çizmişlerdir WSahm burasını saray kalıntısına, Domenico Sestini su deposuna, Papadopulos hapishaneye benzetmiş, ilk kez RPococke kalıntıların tiyatroya ait olduğunu bildirmiş ve krokisini çizmiştir Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyelerinden DoçDr Bedri Yalman, bu tiyatroda 1980den beri arkeolojik kazı yapmaktadır |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Kilise, Sinagog ve Ayazmaları Mayor Sinagogu (Osmangazi) Bursa Arap Şükrü Sokağında bulunan bu sinagogu İspanyanın Mayorka Adasından XVyüzyılda gelen ve Bursaya yerleştirilen Yahudiler tarafından yaptırılmıştır Sinagoga topluluğun geldiği Mayorkadan ötürü Mayor ismi verilmiştir Sinagog dikdörtgen planlı olup, içerisi renkli kalem işleri ile bezenmiştir Ets Ahayim Sinagogu (Osmangazi) Bursa Arap Şükrü Sokağında bulunan Ets Ahayim Sinagogu XIVyüzyılın başında yapılmıştır Ets Ahayim İbrani dilinde Hayat Ağacı anlamına gelen bir sözcüktür Osmanlı döneminde yapılan ilk sinagog olmasından ötürü de önem taşımaktadır Orhan Bey Bursayı fethettikten sonra bu sinagogun yapılmasına izin vermiştir Geruş Sinagogu (Osmangazi) Bursa Arap Şükrü Sokağında bulunan bu sinagog XVIyüzyılın başlarında Sultan IISelimin izni ile yaptırılmıştır İbrani dilinde Geruş kovulmuş anlamına gelen bir sözcüktür Bu isimden ötürü de sinagogun ayrı bir önemi vardır Dikdörtgen planlı olan yapı, kesme taştan yapılmıştır Günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir Fransız Kilisesi (Osmangazi) XIXyüzyılda Fransızlar tarafından bazilika plan tipinde yapılmıştır Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kilisenin önünde apsit çıkıntısı üzerine küçük bir çan kulesi yerleştirilmiştir Kilise barok üslupta olup, günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir Dikdörtgen planlı kilisenin iki yan duvarlarında yuvarlak kemerli barok üçer pencere bulunmaktadır Ayrıca duvarların bitiminde de küçük kule şeklinde eklemeler yapılmıştır Kilisenin üst örtüsü ahşap çatılı ve kiremit örtülüdür Ayrıca yan bölümüne hasta bakım yeri de eklenmiştir Ayasofya (İznik) İznik merkezinde Atatürk Caddesi ile Kılıçarslan Caddesinin kesiştiği yerde bulunan İznik Ayasofyasının yapımı ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Büyük olasılıkla bu yapı Roma dönemine ait bir yapının temelleri üzerine yapılmıştır Kilisenin yapımı ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştır Bunlara göre IV-VIIIyüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir OWulf, CGurlitt ve NBrunoff yapıyı ayrı ayrı tarihlendirmektedirler Wulff VIIIyüzyıl, CGurlitt IVyüzyıl tarihleri üzerinde durmuştur NBrunoff ise kilisenin dört ayrı yapı dönemi olduğunu ileri sürmüştür YardDoçDrBedri Yalmanın burada yaptığı araştırmalarda VIIIyüzyıla ait bulgularla karşılaşılmıştır Orhan Gazi tarafından İznikin ele geçirilmesinden sonra camiye çevrilmiş, o dönemde konulan bir kitabe sonradan kaybolmuştur Kanuni Sultan Süleyman (1520-1560) zamanında Mimar Sinan bu yapıda büyük değişiklikler yapmıştır İstanbul Alman Arkeoloji enstitüsü burada 1953te bir kazı yapmış ve Bizans dönemine ait renkli taban mozaikleri ile sıva altında kalmış freskleri ortaya çıkarmıştır Taban mozaiklerinin XIyüzyıldan sonra yapıldığı sanılmaktadır İznik Ayasofyasının Bizans kaynaklarında ismi ilk kez 787 yılında İznikte toplanan 7Ruhani Konsül ile birlikte geçmiştir 11 Ekim 787de patrik Tarasios başkanlığında 350 piskopos ve çok sayıda keşişin katıldığı konsül burada toplanmıştır Hıristiyan inancına göre kutsal bilgelik olarak isimlendirilen bu kilise, üç nefli olup, doğu-batı uzantısında dikdörtgen planlı bazilika tipinde yapılmıştır İznik Ayasofyasının bu plan düzeni İstanbulda Vyüzyılda yapılmış olan Studios Manastır Kilisesi ve Meryem-Theotokos-Khalkoprateia Kilisesi (Acem Ağa Mescidi) ile büyük benzerlik göstermektedir Yapının genişliği 945 m ölçüsünde olup, orta bölümün doğusuna yarım silindirik yedi köşeli apsid eklenmiştir Kilisenin orta ve yan sahınlarına narteksten açılan birer kapı ile girilmektedir Girişinden sonra naosta (ibadet mekanı) iki yanlardaki iki tuğla paye, ikişer sütun ve duvar uzantıları birbirlerine tuğla kemerlerle bağlanmış, üzeri de düz bir çatı ile örtülmüştür Buradaki payelerin İznik depreminden sonra sütunların yerine yapıldığı sanılmaktadır Apsidin her iki yanında da diakonikon hücreleri bulunmakta olup, bunlar küçük birer kubbe ile örtülüdür Duvarları fresklerle süslü olan bu hücrelerin bir duvarında da İsayı tasvir eden bir fresk iyi bir durumda günümüze ulaşabilmiştir Kilisenin orijinal fresklerinden çok azı günümüze gelebilmiştirBunların en önemlileri apsid yanındaki hücrelerin kubbe ve duvarlarındaki aziz resimleridir Bunlar arasında Hzİsa, HzMeryem ve Yuhannesin Deisis kompozisyonu bulunmaktadır Aynı zamanda burada da yapılan araştırmalar sonucunda bir mezar odasına rastlanmıştır Kilisenin apsidinde 1935 yılında yapılan kazıda rahiplerin oturması için ayrılan synthronon denilen kademeler ortaya çıkarılmıştır 1953 yılında burada bulunan küçük bir lahit (relique) bugün İznik Müzesinde bulunmaktadır Kilisenin kuzey duvarında sekiz, güney duvarında on ve narteksin günümüze ulaşan güney duvarında da iki penceresi bulunmaktadır Bu pencerelerin bazıları sonraki dönemlerde küçültülmüştür Bunlardan bazıları sonraki dönemlerde kapatılmıştır Kilisenin yapımında İznik tiyatrosundan alınan kesme taşlar kullanılmıştır Değişik dönemlerde yapılan onarımlardan ötürü de zemin farklılıkları görülmektedir İznik Ayasofyasının çeşitli depremler ve yangınlar sonucunda üst örtüsü yıkılmıştır XVIIIyüzyıldan sonra yapı terk edilmiş ve 1935 yılından sonra da araştırılmaya başlanmıştır Ayasofyadaki 1935-1936 yıllarında yapılan sondaj çalışmalarından sonra 1955 yılında tümü ile temizlenmiş, 1979-1981 yıllarında çevresindeki topraktan arındırılmış, yapının bütünü ve son olarak da 1985te güneydoğusundaki mezar şapeli olan ek yapısı ortaya çıkarılmıştır Günümüzde kilisenin taban mozaiklerinin üzerleri zarar görmemesi için camekanla kapatılmışsa da, yine buraya gizlice giren defineciler tarafından tahrip edilmektedir İznik Ayasofyası İznik Müzesinin yönetimindedir Böcek Ayazması (Baptisterium) (İznik) İznik Yakup Çelebi Sokağında, Koimesis Kilisesinin doğusunda bulunan, araştırmacılara göre Vaftizhane olan ve halkın Böcek Ayazması olarak tanımladığı bu yapıda MSIIyüzyıla tarihlenen İbranice Tevrattan alınmış “Her bedene iyi olanı verir Çünkü Onun lütfu ebedidir” yazılı bir kitabe ile yedi satırlık baş melek Mikaele ait Grekçe bir kitabe bulunuyordu Aynı zamanda burada yedi kollu bir şamdan motifi de kabaca işlenmiştir AMSchneider gibi araştırmacılar bu yapının bir vaftizhane olduğunu XXyüzyılın başında ayazmaya dönüştüğünü belirtmiştir Schneidere göre MSVIyüzyıla aittir Bu yapıya Yakup Çelebi Sokağından demir parmaklıklı bir kapıdan geçildikten sonra on bir basamaklı bir merdivenle inilmektedir Girişin üzerinde 255 m yüksekliğinde bir arşitrav, bunun üzerinde de tuğladan kemerli bir alınlık bulunmaktadır Mekanın içerisi 450 m çapında ve 380 m yüksekliğinde kubbeli bir odadır Zemini taş levhalarla döşenmiş, duvarları moloz taş, tuğla ve kireç ile örülmüştür Duvarlarda yuvarlak kemerli tuğladan dört niş bulunmaktadır Bunlardan güneydoğudaki niş zeminden, diğerleri de 050 m ile 075 m yukarıdan başlamaktadır Doğudaki nişin iki yanında kabartma olarak işlenmiş haç ve geometrik motiflerin bulunduğu bir bezeme dikkati çekmektedir Ortasında 080 m derinliğinde kare planlı bir sarnıç bulunmaktadır HTryphon Kilisesi (İznik) İznik Yenişehir Kapısına giden Atatürk Caddesinin sağ tarafında bulunan HTryphon Kilisesi XIyüzyıldan sonra İznik Bizans İmparatoru IIThedoros Laskaris (1255-1256) tarafından yanındaki bir felsefe okulu ve kütüphane ile birlikte yaptırılmıştır Günümüze çok harap bir durumda gelebilen bu yapıyı ProfDrSemavi Eyice plan tipi, duvar tekniği özelliklerine dayanarak XI-XIIIyüzyıllar arasına tarihlendirmiştir ProfDrJBPapadopoulos kilisenin daha önceki bir yapı üzerine Bizans döneminde yapıldığını ileri sürmüştür Duvarlarda kullanılan tuğlaların İznik surlarından 1204-1222 yıllarında yenilenen bölümleri ile aynı olduğunu, mermer bezemelerin ise XIIIyüzyılın başlarına ait özellikleri taşıdığını belirtmiştir ProfDrSemavi Eyice ile ProfDrOktay Aslanapa 1964 yılında burada kısa süreli bir kurtarma kazısı yapmışlardır Yapılan kazı sonucunda kilisenin 250 m yüksekliğinde duvarları ortaya çıkarılmış ve 2250x1950 m ölçüsünde dikdörtgen planlı bazilika tipinde olduğunu ortaya koymuşlardır Batı duvarındaki 240 m genişliğindeki ana girişin iki yanında tuğla süslemeli birer yarım kubbeli niş bulunmaktadır Ana girişten sonra gelen narteks, kuzey-güney yönünde uzanmakta olup, tuğla örgülü yuvarlak iki kemer narteksi üç bölüme ayırmıştır Bunun ortasındaki dikdörtgen söveli bir kapı ile naosa, iki yandaki kapılarla da yan neflere girilmektedir Naos (ibadet mekanı) 300 m genişliğinde bema ve apsitle sona ermektedir Bunların yanlarında da küçük mekanlar bulunmaktadır Haç planlı ana mekan dört geniş kemerin taşıdığı 600 m genişliğinde bir kubbe ile örtülmüştür Bunun dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülmüştür Kilisenin duvarlarında bir sıra kırma taş, birkaç sıra tuğla dizisinden oluşan bir örgü görülmektedir Temellerde kullanılan bloklar ise kilise yakınındaki Roma tiyatrosundan getirilmiştir Ayrıca kilise kalıntılarının çevresinde de granit sütun parçaları, geometrik desenli taban mozaik parçaları ve çeşitli bezeme elemanlarına rastlanmaktadır Koimesis Kilisesi (İznik) İznik Yenişehir Kapısından ilçe merkezine uzanan Atatürk Caddesine açılan Yakup Çelebi Sokağında, Böcek Ayazması yakınında bulunan Koimesis Kilisesinin Piskopos Hyakinthos tarafından 750 yılına doğru yaptırıldığı ileri sürülmekle beraber bazı araştırmacılar kilisenin daha eski tarihlere indiğini de belirtmişlerdir Ancak, kilisenin içerisinde bulunan bir kitabeden ve bazı sütun başlıkları üzerindeki monogramlardan Piskopos Hyakinthos tarafından yapıldığı öğrenilmiştir Kilise İznikdeki önemli bir manastıra ait idi 1065 İznik depreminden sonra onarılmış ve yeni bazı eklemeler yapılmıştır Kilisenin çöken kubbesi 1807 yılında İznik metropoliti Danielin isteği üzerine patrikhane görevlisi Khrysanthos tarafından tamir edilmiş, freskleri yenilenmiştir Kilise 1833 ve 1834 yıllarında yeniden onarılmış ve bu arada yapıya bir de çan kulesi eklenmiştir Kilise, İznikin Osmanlılar tarafından fethinden sonra burada yaşayan Rumların ibadeti için bırakılmıştır İstiklal Savaşı sırasında (1922) yıkılan kilisenin temelleri ile döşeme parçaları günümüze gelebilmiştir Kilise üzerinde 1955 yılında yapılan araştırmalardan sonra temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır Bizans resim sanatı ve mimarisi yönünden de önemli bir yapı olan bu kilise yıkılmadan önce Bizans sanat tarihçileri tarafından incelenmiştir 1912'de çekilen fotoğraf ve planlar kilisenin orijinal halini göstermektedir HzMeryemin ölümüne (Koimesis) adanan bu kilise kapalı Yunan haçı planında olup, ibadet mekanının üzerini dört payenin taşıdığı 12 köşeli bir kasnağa oturan, kiremitli 600 m çapında bir kubbe ile örtülmüştür Narteksten üç kapı ile içerisine girilen kilisenin enine dikdörtgen naosu bulunmaktadır Ortadaki kubbeli bölüm dört yöndeki mekanlarla genişletilmiştir Koimesis Kilisesinin Bizans resim sanatında önemli bir yeri bulunmaktadır Buradaki figürlü mozaikler ikonoklasma döneminde tahribe uğramış, 843 yılında Naukratios tarafından yenilenmiştir 1065 depreminden sonra kilisenin yıkılan bölümleri ve narteksi yenilenirken burada imparator XConstantinos ile birlikte Nikephoros tasvir edilmiştir Kilisenin narteksinde bulunan bir mozaik kitabede “ Ulu ve güçlü hükümdar Constantinos özen gösterdiği şu manastıra onur verdi ve yetkiyi, ünlü patrik Nikephoros'a kesin bir kararla bağışladı” yazılıdır Bu yazıtın yanında da “Seni efendim Meryem Ana, yaptığım ve yapmayı tasarladığım eserlerin ana nedeni olarak görüyorum Bu evin sahibesi ve efendisi olarak resmini, ey bakire, buraya ben, Nikephoros, işledim” sözleri mozaik üzerine yazılmıştır Ayrıca kilisede İsa, Vâftizci Yohannes, Aziz Joachim ve Meryem Ana tasvirleri yer almaktadır Absit yarım kubbesinde HzMeryem ayakta durmakta ve kucağında da çocuk İsayı taşımaktadır Bu mozaiğin altında da “Şafak sökerken ana rahminden seni ben yarattım” sözleri yazılı idi Bemanın iki yan duvarlarında da ellerinde labarumlar taşıyan melek figürleri bulunuyordu Bunların altında da “Gökler onunla kıvansın ve tüm melekler önünde huşu ile eğilsin” yazılı idi Ayrıca ITheodoros Laskarisin ölümünden sonra buraya gömülmüştür Hagios Tryphon Kilisesi (İznik) İznik Yenişehir Kapısı yakınında bulunan kilise kalıntısının Hagios Tryphon kilisesi olduğu sanılmaktadır Bu kilisenin İstanbul Kapısı yakınındaki kalıntı ile isim olarak karıştığı ve kesin bir sonuç da alınamadığı bilinmektedir VIIIMikhael Palaiologos ile patrik Arsenios İzniki terk ederken buradaki Agalma Manastırında bir gece geçirmiştir Kilisenin de Agalma Manastırına ait olduğunu ProfDrSemavi Eyice ileri sürmektedir Kilise 1946 yılında yapılan çalışmalar sırasında ortaya çıkarılmıştır Kapalı Yunan haçı planında bir yapı olup, günümüze yalnızca temel kalıntıları ile çevreye dağılmış mimari parçaları gelebilmiştir Kilisenin üst yapısına ait önemli bir kalıntı bulunamamıştır Bununla beraber yapılan araştırmalar bu yapının İstanbuldaki Khora (Kariye)ya benzeyen mimari bir yapısı olduğu ve içerisinin döşeme mozaikleri ile süslendiğini ortaya koymuştur Ayazma (İznik) İznik Roma Tiyatrosunun güneydoğusunda yer alan yapı kalıntısını CTexier Ayazma olarak tanıtmış ancak, yeterli bir bilgi vermemiştir AMSchneider bu ayazmanın bir planını yayınlamış ve duvar tekniğine dayanarak da XII-XIIIyüzyıla tarihlendirmiştir YardDoçBedri Yalman 1974 ve 1975 yıllarında burada bir kazı yapmış ve bu yapıyı kilisenin alt yapısı olarak tanımlamış ancak kesin bir tarih ileri sürmemiştir Bununla beraber mezar odasındaki freskoları IVyüzyılın sonlarına tarihlendirmiştir Çevredeki keramik ve iskeletleri de XI-XIIIyüzyıla tarihlendirmiştir Bu yapı 1780x1190 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır Doğusunda yuvarlak bir apsit çıkıntısı bulunmaktadır Kuzey ve güney duvarları içerisinde de üçerden altı tane dikdörtgen mezar odası vardır Yapının duvarları tuğla ve taşla örülmüş, tuğlaların düzenli sıralar halinde olmasına karşılık taş sıraları düzensizdir Ayrıca kemer ve tonozları da tuğladan yapılmıştır Hacı Osman Köyü Kilisesi (İznik) İznik Hacı Osman Köyünün kuzeybatısındaki Yeni Ören mevkiinde bulunan mimari kalıntılar bir kiliseye aittir Bu kilisenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmediği gibi, kaynaklarda da ismine rastlanmamaktadır Günümüze son derece harap durumda gelen bu yapının doğusunda yuvarlak bir apsidi bulunmaktadır Kaba kesme taştan örülmüş olan duvarlarının güney ve batı bölümleri kısmen ayaktadır Theotokos Manastır Kilisesi (Gemlik) Gemlik Kurşunludaki Theodokos Manastır Kilisesinin kitabesi günümüze gelememiştir Bununla beraber, bu manastırın Bizans İmparatoru IManuel Komnenos (1143-1180) döneminde Nikephoros Mystikos tarafından onarılmış ve genişletilmiştir Manastır Bizans kaynaklarına göre IXyüzyılda yapılmış, XIyüzyılda da önem kazanmıştır Osmanlıların yöreyi ele geçirmesinden sonra önemini yitirmiştir Ancak 1652 yılından sonra bazı belgelerden öğrenildiğine göre yeniden kullanılmıştır XIXyüzyılda Kurşunluyu ziyaret eden araştırmacılar bu kilisenin Aziz Aberkiosa ithaf edildiğini belirtmişlerdir Kilise doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı, tek nefli bir yapıdır Naos, narteks, bema ve dışa taşkın pastoforium (absid ve çevresi) dan meydana gelmiştir Narteks kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üzeri çapraz tonozla örtülmüştür Çift kemerli kapılarla dışarıya, doğuda da naosa açılır Naos payeler üzerine oturtulmuş pandantifli bir kubbe ile örtülüdür Naos hem batı duvarındaki kapı ile nartekse, hem de kuzey ve güney duvarlarındaki kapılarla dışa açılmaktadır Kilisenin doğusunda dikdörtgen planlı bema ve içeriden yuvarlak, dışarıdan da beş cepheli apsidi bulunmaktadır Beşik tonozla örtülü olan bemanın kuzey ve güney duvarlarında yuvarlak nişler içerisinde pastoforium hücrelerine geçiş kapıları bulunmaktadır Kilisenin kuzey cephesi iki basamaklı yuvarlak bir kemer içerisine alınmıştır Bunun üzerinde biri büyük, iki yanında da küçük çift kemerli yuvarlak pencereleri vardır Güney cephesi kuzey cephesine benzemektedir Doğu cephesinde bulunan apsidin cephesi yıkılmıştır Burada yalnızca pencerelerin yuvarlak kemer başlangıçları görülmektedir Kilisenin duvarları üç veya beş sıra tuğla ve bir sıra kaba yontma taş ile örülmüştür Örtü sistemleri, kapı, pencere ve niş kemerleri tuğladandır Apsid yarım kubbesi de yatay ve dikey dizilmiş tuğla dizileri ile örülmüştür Kilise Camisi (İnegöl) İnegöl Özlüce Köyünde bulunan ve günümüzde cami olarak kullanılan bu yapı bir kilisedirAncak ne zaman yapıldığı konusunda bir belge ve kitabeye rastlanmamıştır Doğu-batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlı olup, çevresi revaklı bir dehlizle sınırlanmıştır Batı ekseninde ana giriş kapısı, doğusunda içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsid yer almaktadır Camiye çevrilirken güney duvarına yarım yuvarlak bir mihrap nişi yerleştirilmiştir Apsidin önü de duvarla örülmüştür Naos (ibadet mekanı) üçer destekle doğu-batı yönünde üç nefe ayrılmıştır Üzeri çatı ile örtülüdür Nefleri birbirinden ayıran sütunlar bugün ahşap tavanı desteklemektedir Kilise tuğla ve kesme taştan yapılmıştır Revak ve pencere kenarları tuğladandır Hagios Georgios Kilisesi (Karacabey) Karacabey Çamlıca Köyünde bulunan bu kilisenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Yapının güney cephesinin doğusunda 1837 tarihli bir kitabe bulunmuştur ADMordtmann 1850-1859 yıllarında bu kilisenin kısaca tanıtımını yapmıştır Günümüzde harap ve terk edilmiş durumdadır Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üç nefli bir bazilika planındadır Batısında giriş, doğusunda içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsidi ve tek basamaklı bir synthrononu bulunmaktadır Apsidin iki yanında, kuzey ve güney duvarlarının köşelerinde birer dikdörtgen niş bulunmaktadır Kuzey ve güney duvarlarında ise, dışa doğru daralan üçer penceresi vardır Kilise moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Apsid bir sıra tuğla, bir ve iki sıra kesme taştan örülmüştür Apsid yarım kubbesi, yan duvarlardaki pencereler tuğla ile örülmüştür Theotokos Kilisesi (Karacabey) Karacabey Çeşnigir Köyünün dışında Kilise mevkiinde bulunan bu kilisenin yalnızca temelleri günümüze gelebilmiştir Günümüzde harap olan kilisenin 1837de yapıldığı sanılmaktadır Doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı, ahşap çatılı bir Rum kilisesidir Mikhael Archangelos Kilisesi (Karacabey) Karacabey Eski Karaağaç Köyünde bulunan bir Rum kilisesidir Ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır Batı duvarında girişi, doğusunda da dışarıya taşkın, içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsidi yer almaktadır Apsidin kuzey ve güneyinde ikişerden dört yarım kubbeli nişi bulunmaktadır Kuzey ve güney duvarlarında da simetrik üçer penceresi vardır Duvarları moloz taş, devşirme antik parçalar ve tuğladan yapılmıştır Yer yer ahşap hatıllarla duvarlar kuvvetlendirilmiştir Kilisenin kuzey, güney ve doğu duvarlarında küpler bulunmuştur Apsid yarım kubbesinde fresko kalıntıları bulunmaktadır Hagios Theodoros Kilisesi (Karacabey) Karacabey Harmanlı Köyündeki bu kilise 1833-1903 yıllarında Rumlar tarafından yapılmış ve Aziz Theodorosa ithaf edilmiştir Günümüzde harap bir durumdadır Üst örtüsü tamamen yıkılmıştır Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, tek nefli bir yapı olup, doğu duvarına içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsid yerleştirilmiştir Kilisenin kuzey ve güney duvarlarında karşılıklı simetrik ikişer penceresi vardır Batı cephesinin giriş kapısı üzerinde de ortadaki büyük, yanlardaki küçük yuvarlak kemerli üç pencere bulunmaktadır Kilise moloz taştan ve tuğladan yapılmıştır Bu taşların arasında düzensiz şekilde dikine tuğlalar yerleştirilmiştir Kilisenin kapı ve pencere kemerleri ile apsidi tuğladandır Zoodochos Pege Kilisesi (Karacabey) Karacabey Karakoca Köyünde bulunan bu kilise 1847 yılında Rumlar tarafından yaptırılmıştır Günümüze harap ve üst örtüsü çökmüş bir durumda gelebilmiştir Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve tek neflidir Batı duvarında giriş, doğu duvarında da içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsidi bulunmaktadır Apsidin kuzey ve güneyinde, kuzey ve güney duvarlarının köşelerinde birbirlerine simetrik ikişerden dört yuvarlak niş vardır Bu nişerin içerisinde fresko kalıntılarına rastlanmıştır Ayrıca kuzey ve güney duvarlarında dışarıya doğru daralan üçer penceresi bulunmaktadır Kilisenin beden duvarları kaba moloz taştan yapılmış, aralarına yer yer ahşap hatıllar yerleştirilmiştir Kilisenin giriş kapısı silmeli bir çerçeve içerisinde olup, pencerelerde taş ve tuğlalar görülmektedir Mikhael Archestrategos Kilisesi (Karacabey) Karacabey Ulubat Köyünde bulunan bu kilisenin kitabesinden öğrenildiğine göre; İznik Metropoliti Panierotatos I Oseph tarafından 1843 yılında yapılmış ve Mikhael Archestrategosa ithaf edilmiştir XVIyüzyılda SGerlach bu kiliseyi görmüş, XVIII-XIXyüzyıl seyahatnamelerinde de burada yapılan ayin ve panayırlardan söz edilmektedir Kilise harap ve yıkık durumda olduğundan düzgün bir planı çıkarılamamıştır Bununla beraber, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır Depo olarak kullanılan bu kilise orijinalliğinden tamamen uzaklaşmıştır Duvarları kaba taş ve tuğladan örülmüştür Pencereleri mermer çerçevelidir Mudanya Kilisesi (Mudanya) Mudanyadaki bu kilisenin pencerelerinden birisi üzerindeki 1834 tarihli kitabeden Anastasios oğlu Iordanesin kiliseye işlenmiş bir taş bağışladığı öğrenilmektedir Bu kitabede, Iordanes dindarlığından ötürü bu kilisenin cephesindeki bütün işlenmiş taşları Palaikhoriodaki zeytinliğinden getirerek bağışladığı yazılıdır Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, doğusunda dışarıya doğru btaşkın yarım yuvarlak apsidi, ortasında naosu, batısında da narteksi bulunmaktadır Yapının batı cephesinde altta dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış yuvarlak kemerli giriş kapısı, yanlarında birer yuvarlak kemerli pencere, ortada ise iki sıra halinde yuvarlak kemerli beşer, üzerinde de üçer pencere yer almaktadır Yapının üzeri çatı ile örtülü olup, beden duvarları kesme taştan, kapı lento ve söveleri de mermerden yapılmıştır Rumların buradan ayrılmasından sonra kilise terk edilmiş ve bir süre sinema olarak kullanılmıştır HApostoloi Kilisesi (Mudanya) Mudanyanın Aydınpınar Köyünde bulunan bu kilisenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinde 1901 tarihi bulunmaktadır BIKandis bu kilisenin 1846-1870 yıllarında Bursa Metropoliti olan Konstantios zamanında yapıldığını belirtmiştir Kitabe üzerindeki 1901 tarihinin de onarımla ilgili olduğu sanılmaktadır Kilise 1922den sonra camiye çevrilmiş, batı cephesindeki çan kulesi de minare olarak kullanılmıştır Daha sonra yıkılan kulenin yerine bugünkü minare eklenmiştir 1980 yılına kadar cami olarak kullanılan kilise daha sonra terk edilmiştir Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üzeri bir çatı ile örtülmüştür Doğusunda dışarıya doğru taşkın apsidi, batısında da narteksi bulunmaktadır Naos (ibadet mekanı) yedişerden birbirlerine kemerlerle bağlı iki sıra destekle üç nefe ayrılmıştır Bunlardan orta nef beşik tonozla, yan nefler de düz bir tavanla örtülmüştür Absidin önünde tek basamaklı bir synthronon bulunmaktadır Naos batı, kuzey ve güneyden U şeklinde bir galeri ile çevrelenmiştir Camiye çevrildikten sonra da güney duvarının eksenine mihrap eklenmiştir Bu yapı ahşap süslemeleri ile dikkat çekmektedir Naosdaki sütunlar içeriden taş, dışarıdan ahşap kaplamalıdır Galeri korkuluklarında, ambonda oyma tekniğinde bezemeler görülmektedir Yapı kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Kilise (Mudanya) Mudanya Dereköyünde bulunan bu kilisenin ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber, büyük olasılıkla XIXyüzyılda Rumlar tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Kilise doğu-batı doğrultusunda 1305x2085 m ölçüsünde bazilika planlıdır Kilisenin batısında dikdörtgen planlı narteksi, naosu, doğusunda beması ve üç yuvarlak bölüm halinde apsidi bulunmaktadır Naos altışardan iki sıra halinde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış sütunlarla üç nefe ayrılmıştır Buradaki yuvarlak kemerler doğuda dikdörtgen şeklinde, batıda da yarım yuvarlak duvar payelerine oturtulmuştur Böylece kilisenin yan nefleri enlemesine bölümlere ayrılmıştır Bunlardan orta ve yan nefler beşik tonozlarla örtülmüştür Bemanın önündeki orta nefte iki basamaklı yuvarlak merdivenler bulunmaktadır Kilise altlı ve üstlü yuvarlak pencereler ile aydınlatılmıştır Sokak zemininden yüksekte olan nartekse de 12 basamaklı yuvarlak bir merdivenle çıkılmaktadır Kilisenin beden duvarları dıştan tuğla moloz ve kesme taştan örülmüştür Burada bir sıra tuğla ve moloz taş peş peşe birbirini izlemiştir Ayrıca yapının köşelerine de büyük kesme taş bloklar oturtulmuştur Kilisenin alçı ve ahşap süslemeleri başlıca özelliğidir Naosun kuzey ve güney duvarlarındaki pencereler üzerinde yuvarlak madalyonlar içerisinde alçıdan kerubim melekleri tasvir edilmiştir Ayrıca ahşap ikonastasis kakma ve kabartma tekniği ile süslenmiştir Kilisenin içerisi vazolardan çıkan güller, stilize çiçek motifleri ile bezelidir HTaxiarchoi Kilisesi (HArchangeldi Kilisesi) (Mudanya) Mudanya Kumyaka Köyündeki HTaxiarchoi Kilisesini XIXyüzyıl sonu ile XXyüzyılın başında buraya gelen FWHasleuck, CMacFarlane, MKleonymos ve KPapadopoulos gibi araştırmacılar tanıtmıştır Onların bu araştırmalarında HBuchwalt ve CFoss değerlendirmiştir Kilisede farklı dönemlere ait kitabeler bulunmaktadırKilisenin güneyindeki HNikolaos şapelinin doğu duvarında 1818 tarihli iki kitabe bulunmaktadır Naosun batısındaki duvarda ise 16 satırlık büyük bir kitabe daha vardır Bu kitabelerde kilisenin Constantinus Porphyrogenetos döneminde yapıldığı belirtilmiştir Büyük olasılıkla bu bir onarım kitabesidir Sultan IIMahmut döneminde Bursa Başpikoposu Paneretos kiliseyi ikinci kez onarmıştır Kilisenin girişi üzerindeki dört satırlık kitabede ise 1862 tarihi yazılıdır Ancak, kilisedeki monogramlar Eusebios ismini vermektedir Eusebiosun kişiliği, yazı şekli ve monogram tipleri de bunların VIII-IXyüzyıla ait olduğunu belirtir Kilise kare planlı bir naosu, pandandifli kubbesi ile beşik tonozlu Yunan haçı planındadır Kubbe kasnak hizasından başlayarak sekiz yassı kaburga ile sekiz dilime bölünmüştür Kasnak hizasından dışa doğru daralan sekiz yuvarlak kemerli pencere de buraya yerleştirilmiştir İç mekanda impost başlıklı sütunlar duvarlara ve birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır Haçın kuzey ve güney kolları birbirine eşit, diğerleri daha dardır Bu mekan doğuda içten yuvarlak, dıştan üç cepheli bir apsidle sonuçlanır Kilisenin batısında da yana kaymış bir narteksi bulunmaktadır Kilisenin beden duvarları taş ve tuğladan düzensiz bir biçimde örülmüş, yer yer de devşirme parçalar kullanılmıştır Trigleia Manastırı Kilisesi (Panagia Pantobasilissa Kilisesi) (Mudanya) Mudanya Zeytinbağında bulunan bu kilise ile ilgili bilgileri XVIIyüzyıla ait bir el yazması vermektedir DrJCovelin yazmış olduğu notlara göre bu kilise Panagia Pantobasilissaya ithaf edilmiştir TEvangelides XIXyüzyılda bu yapıyı incelemiş, çan kulesinin 1855 depreminde yıkıldığını, 1883te onarılan kubbenin orijinal görünümünü yitirdiğini belirtmiştir Kilisenin son onarımında bu çan kulesi yenilenmiş, batısına da bir kadınlar bölümü eklenmiştir Kilise doğu-batı doğrultusunda kapalı Yunan haçı planındadır Dört sütunlu, kare planlı merkezi mekanı pandantifli bir kubbe örtmektedir Bunun dışında kalan bölümler ve haçın kolları, bema kubbemsi tonozlarla örtülüdür Doğu haç kolunun uzantısında yer alan bemada içten yuvarlak dıştan üç cepheli apsid ile pastoforium hücreleri bulunmaktadır Apsidin cephesi yarım yuvarlak nişler ve tuğla bezemelerle hareketli bir görünüm kazandırılmıştır Buradaki nişler dikine yerleştirilmiş iki tuğla ve kare taşlarla geometrik motifler ile stilize bitki motifleriyle bezenmiştir Kilisenin duvarları dıştan bir sıra tuğla, iki sıra kaba yontma taş ile örülmüştür Bazı yerlerde de dikine tuğlalarla çerçevelenmiş bir yapı tekniği uygulanmıştır Kilisenin sütun ve başlıklarından bazıları İon üslubunda ve akantus yapraklı devşirme parçalardır Duvarlardaki HzMeryemin yaşamı ile ilgili sahneler ve Baş Melek Mikhaelin freskosu bulunmaktadır HParaskeva Kilisesi (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa Söğütalan, Akçapınar Köyündeki kilisenin kapısı üzerinde 1928 tarihi yazılıdır Bugün cami olarak kullanılan bu yapının bir kiliseden çevrildiği yapıdan anlaşılmaktadır Bazı yayınlarda kilisenin 1904 yılında Rumlar tarafından yaptırıldığı yazılıdır Kilise doğu-batı doğrultusunda bazilika planlı bir yapıdır Naos ahşap sütunlarla üç nefe ayrılmıştır Doğu duvarında yarım yuvarlak apsid, iki yanında da birer dikdörtgen niş bulunmaktadır Kilisenin güney duvarında üç, batısında bir, kuzeyinde de üç basık kemerli penceresi vardır Günümüzde harap bir durumdadır Ermeni Kilisesi (Orhangazi) Orhangazi yeni Gürle Köyündeki bu kilise 1822 yılında Yunanistandan getirilen Ermeniler tarafından yaptırılmıştır Bu yüzden de Ermeni Kilisesi olarak tanınmaktadır Günümüze harap bir durumda gelebilmiştir Kuzey, güney ve batı duvarları tamamen yıkılmıştır Kilise 3150x1305 m ölçüsünde doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır Doğusunda yarım yuvarlak apsid, iki yanında birbirine simetrik iki yan apsid bulunmaktadır Kalıntılarından üç nefli bazilika planlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır Kilise iki-üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş veya kaba yontma moloz taştan yapılmıştır Apsid kubbeleri de moloz taştandır HTheodoros Kilisesi (Nilüfer) Nilüfer ilçesi, Tahtalı Köyündeki HTheodoros Kilisesi Bizans döneminde yapılmıştır Ancak günümüze yalnızca moloz taş ve iki sıra tuğla dizili batı duvarının kalıntıları gelebilmiştir Bu kiliseyi ilk kez XVIIyüzyılda araştırmacılar görmüş, XXyüzyılın başında da FWHasluck buradan devşirme malzemelerden yapılmış bir kilise olarak değinmiştir Koimesis Tes Theotokos Kilisesi (Osmangazi) Demirtaş Köyündeki bu kilise günümüzde cami olarak kullanılmaktadır Batı cephesindeki kapı üzerinde, 34x55 cm ölçüsündeki beş satırlık mermer kitabesinde kilise temellerinin 3 Şubat 1838de Demirdesianın (Demirtaş) dindar halkı tarafından atıldığı yazılıdır Bu yapı 1924 yılında camiye çevrilmiştir Kilise doğu-batı doğrultusunda bazilika plan tertibindedir Doğusunda dışarıya doğru btaşkın yarım yuvarlak apsid, ortasında da üç nefli naos ve batısında da narteksi bulunmaktadır Uzunlamasına dikdörtgen planlı naos iki sıra halinde yedişer sütunla üç nefe ayrılmıştır Bunlardan orta nef yan neflerden daha geniştir Dışarıdan ve içeriden yuvarlak apside iki basamakla çıkılmaktadır İbadet mekanının orta nefi ahşap bir çatı ile örtülmüş, nefleri sınırlayan sütunlar yüksek kaideler üzerine oturtulmuş ve yuvarlak kemerlerle de birbirlerine bağlanmışlardır Yapı moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Mikhael Taxiarches Kilisesi (Kilise Camisi) (Osmangazi) Günümüzde cami olarak kullanılan bu kilisenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen planlı ve ahşap tavanlıdır 1949 yılında camiye dönüştürülmüştür Bu arada doğudaki yuvarlak apsidi örülerek kapatılmış, yan apsidler yıkılmıştır Kilise içerisinde orijinal durumu hakkında bilgi verecek bir kalıntı bulunmamaktadır Ancak doğu ve batı duvarlarında görülen ikişer duvar payesi kilisenin iç mekanının neflere ayrıldığını göstermektedir Camiye çevrildikten sonra batı cephesine silindirik gövdeli, üç şerefeli bir minare eklenmiştir Yapının duvarları tuğla, moloz taş ve devşirme malzemenin düzensiz bir şekilde uygulanması ile yapılmıştır HGeorgios Kilisesi (Nilüfer) Gölyazı Köyündeki bu kiliseyi XIXyüzyılda buraya gelen WJHamilton ilk kez tanıtmıştır Daha sonra FWHasluck köyde üç kilisenin bulunduğunu ve asıl kilisenin Aziz Georgiosa ithaf edildiğini belirtmiştir Büyük olasılıkla Hasluckun sözünü ettiği kilise bu yapıdır Yapım tarihi ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlamadığımız bu kilise üç nefli, dikdörtgen planlı bir bazilikadır Batısında narteksi bulunmaktadır Naostaki nefleri oluşturan desteklerden yalnızca kuzeyde üç, güneyde de iki desteğin kaidesi günümüze ulaşabilmiştir Kilisenin doğusunda üç bölümlü apsidi bulunmakta olup, ana apsidde dışa doğru daralan bir pencere ve ona simetrik dçkdörtgen iki niş bulunmaktadır Apsidi tek basamaklı bir synthronon çevrelemektedir İbadet mekanı kuzey ve güneydeki bir birlerline simetrik altışar pencere ile aydınlatılmıştır Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olan narteksin yanlarında yuvarlak planlı iki merdiven kulesi ile ortasında dikdörtgen planlı üç bölümden oluşmaktadır Kilisenin güney ve kuzey cepheleri payelerle beşer bölüme ayrılmıştır Yapının üzerini örten çift pahlı çatının büyük bir bölümü yıkılmıştır Duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüştür HConstantinos Manastır Kilisesi (Nilüfer) (HConstantinus ve Helena Kilisesi) Ulubat Gölünde Manastır Adasında bulunan bu kiliseyi ilk kez XVIyüzyılda SGerlach görmüştür Daha sonra CMango tarafından tanıtılmıştır Bu yapı plan tipi ve duvar tekniklerine göre VIII-Xyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır XVIII-XIXyüzyıllarda büyük bir onarım geçirmiş, narteksi ve dış cepheleri yenilenmiştir Kilise, kapalı Yunan haçı planında yapılmıştır Doğu-batı doğrultusundaki naos kare planlıdır Bu bölüm köşe duvarlarına oturtulmuş pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Haçın kolları ise beşik tonozludur Haç kollarından doğusuna içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsid yerleştirilmiştir Apsidin her iki yanında diakonikon ve prothesis hücreleri bulunmaktadır Kilise beş sıra tuğla ve bir sıra kesme taş dizilerinden yapılmıştır Örtü sistemleri tamamen tuğladandır Geç dönemde yapılan eklemelerde ahşap hatıllara da yer verilmiştir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Dergâhları İsmail Hakkı Dergâhı (Osmangazi) İsmail Hakkı Dergâhı XVIIyüzyılda, İsmail Hakkı tarafından kurulmuştur İsmail Hakkı, 1652 yılında doğmuş, çeşitli hocalardan ders almış ve tasavvufta halifelik unvanını kazanmıştır Bundan sonra Bursaya yerleşmiş, kendi maddi olanakları ile bu dergâhı yaptırmıştır Bu dergâh semahane, çilehane, harem ve müştemilat bölümlerinden oluşmuştur Yapı topluluğunun doğusunda bulunan harem bölümleri yıkılmıştır Günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır Günümüze gelebilen semahanenin bulunduğu bölümün giriş kapısı üzerinde 1722 tarihli talik yazılı yapım kitabesi bulunmaktadır: Kale İsmail Hakkı el-Münzevi Fi makamı salikünkad hüda Celvetiyyül-intisâb fit-tarik Ekberiyyüş- serefmen erşidu Veffak-Allahül-müstean Min yediy kad kame hazelmeşhed Bel hüvel-faal lâ fih şerik Vahhidu ilâhe tealâ vahhidu Ve-falu!l-hayre recalil-felah Vez-kürullahe kesiren tehdedu Eyyühes-sufiyye ehlüssafe In eredtümiktirane fescüdu Bi kalemil-fakir seyyid Âsım Kale lit-tarih banihi fakir Teme beytullah sallû vabüdu Zilhicce sene 1135 (1722) Bu kitabenin bulunduğu yuvarlak kemerli semahane girişinden sonra yine kemer alınlıklı bir kapıdan üzeri tonozla örtülü çilehane bölümüne girilmektedir Burada üç tane niş yer almaktadır Çilehanenin üzerindeki ve yanındaki odalar yurt olarak kullanılmıştır Dergâhın önüne 1964 yılında yapı ile bağdaşmayacak biçimde bir minare yapılmıştır Dergâhın banisi İsmail Hakkının mezarı bahçede bulunmaktadır Karabaş Dergâhı (Osmangazi) Başçı İbrahim Mahallesinde, Çardak Sokağında bulunan bu dergâh, oldukça geniş bir bahçe içerisindedir Bu bahçede dikdörtgen bir alana tek katlı olarak semahane ayrı bir yapı olarak eklenmiştir Dergâhın büyük ölçüde bir semahane bölümü vardır Semahanenin duvarları ahşap hatıllı ve tuğla dolgulu olarak moloz taştan yapılmıştır Üzeri alaturka kiremitli bir çatı ile örtülüdür Giriş kapısı ahşaptan olup, dikdörtgen pencereleri giyotin tipindedir Semahanenin içerisi sekiz ahşap direğin taşıdığı ahşap bir kubbe ile örtülmüştür Ahşap kubbenin eteğini beyaz zeminli, bitkisel motiflerden oluşan sülüs yazılı bir bordür çepeçevre çevirmektedir Bu direklerin arkasında da ahşap korkulukların ayırdığı bir balkon kısmı bulunmaktadır Numaniye Dergâhı (Osmangazi) Bursa Çatalfırın semtinde, Çiçek tekke Çıkmazında bulunan Numaniye Dergâhını, Hekimoğlu Ali Paşa 1689-1758 yıllarında yaptırmıştır Dergâh oldukça geniş bir alanda iki katlı ve ahşap olarak yapılmıştır Dergâhın kuzeybatı ve güneyinde iki avlu kapısı vardır Bunlardan kuzeybatıdaki girişin üzerine talik yazı ile mermere 1802 tarihli onarım kitabesi yerleştirilmiştir Bu kitabe 100x070 m ölçüsünde olup, Şair Tahsin tarafından yazılmıştır: Veziri Azam Sultan selim Sâlis Gazi Cenabı âsaf-ı Yusuf Ziya Paşa İsa hu Ki ihyayı dilü-din eylemektir daima kasdı Aziz mısridarın olmasında sırrı hikmet şu Ulüvv-ü himmet-i âsarıdır mânayı hayrunnas Biri de işte ezcümle bu ziba tekkei dilcû Heleben bildiğimse gelmemiştir bir dahi gelmez Rehi ikbâl-i tevfik-i hudadır böyle devletlû Hemişe mesnedinde ömrü ikbâl mezid olsun Bu zibai tekkede virdi zeban oldukça Allah Hû Dili pür cevher Tahsin irşad etti bu tarih Bu dergâhtan yürü kim câyı Hakka doğru yoldur bu 1217 Haki pür maâl Mehmed Sıdkı gufire zünubühu Semahane girişinden çıkılan ikinci kata sonraki yıllarda bir mihrap konmuş ve burası mescide dönüştürülmüştür Bu mescidin giriş kapısı üzerinde de Kurandan alınmış ayetler bulunmaktadır Buradaki ahşap kapı Sultan IIISelim dönemine tarihlendirilmektedir Bu bölüm, doğu duvarında altı, güney duvarında da iki pencere ile aydınlatılmıştır Girişin sağındaki bir kapıdan da ahşap kafesli bölüme geçilmektedir Buradaki ahşap tavanın ortasında altı köşeli yıldız ve bitkisel motiflerden oluşmuş bir tavan göbeği vardır Semahane ve haremin doğusunda harap durumda olan selamlık bulunmaktadır Hamam, mutfak, hela gibi bölümler derg3ahın batısındaki avlunun etrafında sıralanmıştır Dergâhın vakfiyesinden öğrenildiğine göre de; üç çeşmesi bulunuyordu Bunlardan iki tanesi günümüze gelememiş, hareme bitişik çeşmenin ise sadece ayna duvarları kalmıştır Selami Dergâhı (Osmangazi) Yeşil Külliyesinin yakınında bulunan bu dergâhı, 1692 yılında ölmüş olan Celveti Şeyhi Selami yaptırmıştır Günümüze oldukça harap durumda gelebilen bu yapının sekizgen kaideli minaresi dikkati çekmektedir Minare iki sıra tuğla ve bir sıra moloz taştan yapılmıştır Dergâhın avlusunda mezarlar bulunmakta olup, bunlardan bir tanesi de Emir Sultanın müritlerinden Zakir Babaya aittir Üftade Dergâhı (Osmangazi) Bursa, Pınarbaşı semtindeki bu dergâh, Üftade Camisi ile birlikte 2507 m2lik bir alanı kaplamaktadır XVIyüzyılda Üftade tarafından yapılan dergâh, semahane, selamlık, harem, çilehane ve çeşmeden oluşuyordu Aynı zamanda cami ile de bütünleşmiştir Semahane ile cami aynı çatı altında olup, bu bölüm son cemaat yeri olarak da kullanılmıştır Semahanenin kuzeyinde olduğu sanılan selamlıktan hiçbir kalıntı günümüze gelememiştir Çilehane ise iki katlı, kare planlı, ahşap tavanlı basit bir yapıdır Kalenderhane (Osmangazi) Bursa Pınarbaşı semtinde bulunan Kalenderhane XVIyüzyılda yapılmıştır Banisinin ismi bilinmemektedir Osman Gazi Ortaokulunun kütüphanesi olarak kullanılmaktadır Kalenderhanenin sivri kemerli alınlıkları olan üç giriş kapısı vardır Kubbe ile örtülü olan bu yapı, sivri kemerlerin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür Yapı üç sıra tuğla, bir sıra köfeki taşından yapılmıştır Batı duvarında üç, doğu duvarında da sivri kemer alınlıkları olan bir pencere ile içerisi aydınlatılmıştır Yakup Çelebi Zaviyesi (İznik) Yakup Çelebi Zaviyesini Sultan IMuradın (1362-1389) oğlu, Karesi Valisi olan Yakup Çelebi yaptırmıştır Yakup Çelebi, Sultan IMuradın Kosava Savaşında, 1389da şehit olması üzerine kardeşi Yıldırım Beyazıt tarafından saltanat iddiasında olmaması için boğdurularak öldürülmüştür Yakup Çelebi babasının yanına, Hüdavendigâr Türbesine gömülmüştür İznikteki zaviyenin yanında bulunan türbesi ise bir makamdır Bu zaviye XIVyüzyıla tarihlendirilmektedir Bu yapı 1919 yılına kadar imaret olarak kullanılmış, 1934te de müzenin deposu olmuş, 1963 yılında da onarılmıştır Zaviye kuzey-güney doğrultusunda, giriş ve ibadet mekanı olmak üzere iki bölüm ve onlara bitişik iki yan kanat ile bir son cemaat yerinden meydana gelmiştir Giriş kısmı doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır Bunlar yuvarlak kemerlerle kareye dönüştürülmüş, üzeri de pandantifli birer kubbe ile örtülmüştür İbadet mekanı kare planlı olup, üzeri üçgen pandantifli bir kubbe ile örtülüdür Güney duvarının ortasına yarım yuvarlak mihrap nişi yerleştirilmiştir Girişin iki yanındaki kare planlı yan kanatlar birbirlerine eş olup, ayna tonozlu bir üst örtü sistemine sahiptirler Doğu ve batı doğrultusundaki son cemaat yeri köşelerde L, ortada da T şeklinde dört paye ve bunları birbirine bağlayan kemerlerden oluşmuştur Beş bölümlü son cemaat yeri tonozlarla örtülüdür Turâbi Efendi Zaviyesi (Keles) Bu zaviyenin Valide Sultanın kethüdâsı Yusuf Efendi tarafından 1797-1798 yıllarında yaptırıldığı ve içerisine de eşyalar vakfedildiği sanılmaktadır Zaviye kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı bir yapıdır Güney duvarı ekseninde yarım yuvarlak mihrap nişi bulunmaktadır Kuzey yönündeki bir kapıdan içerisine girilen zaviye, mihraba simetrik iki, kuzey duvarının batısında da altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıştır Garipçetekke Köyü Dergâhı (Mustafakemalpaşa) XXyüzyıla tarihlendirilen eski bir haritada Garipçetekke Köyünde bir dergâhın bulunduğu işaret edilmiştir Bu dergâh ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır Günümüzde haritada işaret edilen yerde kitabesiz bir mezar taşı ile Bizans dönemine ait bir paye vardır Bunun dışında bu dergâh ile ilgili hiçbir iz günümüze gelememiştir Emir Sultan Dergâhı (Yıldırım) Bursa, Emir Sultan Camisinin yakınında yer alan bu dergâhın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır Dikdörtgen planlı olan dergâh, iki katlıdır Giriş kapısı güney cephesinde yer almaktadır Her iki katta bir sofanın çevresinde dörder oda bulunmaktadır Üst kattaki geniş odanın pencereleri üzerinde, tavan pervazlarında çiçek ve kıvrık dallardan oluşan bir bezemesi vardır Ayrıca odalardaki raflar ve pervazlarda da buna benzer bezeme ile karşılaşılmıştır Yapı moloz taş, kerpiç ve ahşap hatıllı olarak bağdadi tekniğinde yapılmış, üzeri geniş bir saçakla örtülmüştür Günümüze harap bir durumda gelebilmiş olup, dergâhın yanında kitabesiz bir çeşme de bulunmaktadır Hüsamettin Dergâhı Bursa Gökdere Mevkiinde yer alan bu dergâhın da ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir Moloz taştan yapılan altlı üstlü pencerelerin sıralandığı çatı ile örtülü bir yapıdır Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile orijinal konumundan uzaklaşmıştır Pustinpûş Baba Zaviyesi (Yenişehir) Osmanlı kaynaklarında Yenişehirdeki Pustinpûş Baba Zaviyesinin Sultan IMurad (1362-1389) tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir Bu dergâhtan FTaeschner, HDernschwem gibi gezginler XVI-XVIIyüzyıllarda söz etmişlerdir Ayrıca Matrakçı Nasuhun 1537 tarihli minyatüründe de bu zaviyenin çizimi bulunmaktadır Evliya Çelebi de bu zaviyeyi görmüş ve Seyehatnamesinde; “Ziyaret-i sahib-i tarik al-i aba eş-şeyh hazret-i Pustin Pus Baba Horasan erenlerinden ulu sultandır ve Bursa yolunda şehrin haricinde Kılıç Dede ve Pustin Baba asitanesinde, Orhan Gazi oğlu şehzade meftundur” diye söz etmiştir Ekrem Hakkı Ayverdi ise XVIyüzyıla ait tahrir defterlerindeki kayıtlara dayanarak bu zaviyenin Orhan Gazi tarafından yaptırıldığını belirtmektedir Ayrıca, Pustinpûş Baba unvanı ile tanınan bu kişinin Seyyid Mehmed Hammari olduğuna da açıklık getirmiştir Bu yapı kuzey yönündeki bir dehliz ile sınırlanan büyük bir ibadet mekanı ile onun kuzey ve güneyine bitişik iki yan kanattan meydana gelmiştir İbadet mekanı kare, giriş dehlizi ise uzunlamasına dikdörtgen, güney ve kuzeydeki kanatlar da yine dikdörtgen planlıdır İbadet mekanı ve yan kanatlar kubbelerle örtülmüştür İbadet mekanının doğu ekseninde giriş kapısı bulunmaktadır Güney duvarı ortasına dikdörtgen mihrap nişi yerleştirilmiştir İbadet mekanı doğu duvarında iki, batıda bir, kuzeyde de bir olmak üzere altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıştır İbadet mekanını örten kubbede dört tromptan sekizgen kasnağa geçilmiş, bu kasnağın üzerindeki yuvarlak kuşağa da kubbe oturtulmuştur Yapı topluluğu bir sıra düzgün kesme taş ve üç sıra tuğla ile örülmüştür Altlık pencere kemerleri ve kasnaklarında aynı örgü sistemi kullanılmıştır Tüm kemerler dışarıdan tek sıra tuğla ile sınırlanmıştır Reyhan Paşa Zaviyesi (Yenişehir) Yenişehir ilçesinde PrfDrOktay Aslanapa başkanlığında kazı çalışmalarını yürüten İstanbul Üniversitesi ekibi, 1969 yılında bir tarla içerisinde zaviye kalıntılarını ortaya çıkarmıştır Burada bulunan Reyhan Paşanın mezar taşında 1333-1334 tarihi okunmuştur Buna dayanılarak da bu zaviyenin XIVyüzyılın ilk yarısında yapıldığı anlaşılmaktadır Topkapı Sarayı Müzesi arşivindeki belgeler arasında Reyhan Paşanın Yenişehirde bir zaviye yaptırdığına dair kayıt bulunmaktadır Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde de Yenişehirdeki Reyhan Paşa Zaviyesi ile ilgili bir kayıt bulunmaktadır Zaviye ile ilgili kalıntılar planı ve mimarisi ile ilgili yeterli bilgi vermemektedir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Su Yolları Su Yolları (İznik) İznikin doğusundaki su kaynaklarından kente Havuzbaşı-Lefke Kapısı arasındaki su yolundan getirilmiştir Bu su yolu MSVIyüzyılda, İmparator Justinianus (527-565) zamanında yaptırılmıştır Taş ve harcın bir arada kullanıldığı bu su yolları günümüzde iyi bir durumda olup, kullanıma açık bulunmaktadır Su kemerleri antik çağlarda yapılmış olup, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanılmıştır Bu şekilde kente getirilen sular Lefke Kapısı yakınındaki çeşmeden akar ve ana caddenin iki yanında yer alan su yolları ile göle kadar uzanıyordu Bu yolun genişletilmesi sırasında su arkları kaldırılmış, yeni yapılanmalar nedeni ile de çoğu kaybolmaya başlamıştır Koimesis Kilisesinin yakınında İznikin de güneydoğusunda bulunan Böcek Ayazması ise Hıristiyanlarca kutsal sayılmıştır Buradaki üstü kubbe ile örtülü yuvarlak bir mekanın ortasında yakın tarihlere kadar dört köşe bir havuz bulunuyordu ve gelen suların bir bölümü de burada toplanıyordu ProfDrSemavi Eyice yakın tarihlere kadar bu havuzlardan bir tanesi üzerinde surlara ait bir kitabenin bulunduğuna değinmiştir Bu da bu ayazmanın İznikte yaşayan Rum halkı tarafından tamir edildiği ve bu kitabenin de o zaman buraya getirildiğini göstermektedir ProfDrSchneider bu ayazmanın Bizans yerleşiminden çok daha önce bulunduğunu, toplanan suların kullanıldığını ve Hıristiyanlar tarafından da ayazma haline getirildiğini ileri sürmektedir ProfDrSemavi Eyice, İznik Gölünün kuzey kıyısında Kyr Georgios isimli bir köy bulunduğunu ve Selçukluların buraya yaptığı kuşatmalarda Gemlikten arabalarla taşınan suların kayıklarla bu köyde toplandığını ileri sürmektedir Burada bulunan Hagios Klementos Manastırı ile yanındaki bir kaleden hiçbir iz günümüze gelememiştir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Sivil Mimarisi Osmanlıların Başkentliğini yapmış olan Bursada külliyeler ve dini yapılar peş peşe birbirini izlerken sivil mimarlık örneği olan Bursa evleri de onların arasındaki boşluğu doldurmuştur Bursa evleri XV Ve XVIyüzyıla kadar kerpiçten yapılmıştır Bu döneme ait evlerden yalnızca Somuncu Baba Evi günümüze kadar ulaşabilmiştir XVIyüzyıldan sonra da Bursa evlerinde kerpicin yerini ahşap malzemeler almıştır Bu dönemden sonra evlerin alt katları yığma taş, kerpiç veya kerpiç dolgulu ahşap olarak yapılmıştır Üst katlarda derzli tuğla dolgular ve ahşap malzeme ağırlık kazanmıştır Bu dönemden kalan evlerin başında Mudanyada üç ev, Bursada Üftade Tekkesi Evi ve Muradiyedeki bir başka ev günümüze kadar gelebilen örneklerdir XVIIIyüzyılın ikinci yarısına kadar olan yapılanmada İstanbul evleri örnek alınmış ve daha sonra da Barok, Rokoko ve Ampir üslupları sivil mimariyi etkilemiştir XIXyüzyıldan sonra yapılanmada yeni bir olgunun başladığı dikkati çekmektedir Bu dönemde evlerin dış yüzeyleri ahşap striktürlü, kerpiç dolgu duvarlar üzerine de Bağdadi öncelik kazanmıştır Bunların üzerleri de sıva ile örtülmüştür Bu dönem evlerinde ahşap pencere söveleri, saçak süslemeleri, eliböğründeler ve kafesler de onları tamamlamıştır Evlerin sıvanan yüzeyleri sarı, kırmızı, çivit mavisi ve yeşil gibi renklerle boyanmış ve böylece Bursa evlerinin karakteristik görünümü ortaya çıkmıştır Bursada sivil mimari genellikle iki katlı olup, ender de olsa üç katlı evlerde genellikle bir de ara katı eklenmiştir Ara katlar genelde basık tavanlı, küçük pencereli olup, kolayca ısıtıldıklarından ötürü de bunlara kış katı ismi yakıştırılmıştır Evlerin zemin katları taş duvarlı ve küçük pencereli, bahçe ile bütünleştikleri görülmektedir Taşlık denilen bu mekanlarda mutfak, kiler, ahır gibi günlük gereksinimde kullanılan bölümler de eklenmiştir Evlerin en önemli bölümü üst katlar olup, oldukça gösterişli bir merdivenle sofaya çıkılır ve odalar bu sofaya açılır Aynı zamanda bu odalar dışarıya çıkıntılı cumbalarla da hem sokakla hem de bahçe ile bağlantılıdır Bursa evlerinde her oda ayrı bir özellik göstermektedir Kafesli pencereleri, duvarlara yaslanan sedirleri ile ev halkının yaşamını geçirdiği mekanlardır Odalardaki yüklükler, sağır duvarlarda düzenlenmiş ahşap dolaplar ve bazılarında yunmalık (gusülhane) denilen yıkanılan yatak odaları da yine bu kattadır Bursa evleri XIXyüzyıla kadar açık sofalı olarak yapılmışlardır Bu sofalı evlerde odalar, bazen I, bazen L, bazen de U tipi plan gösterirler Genellikle büyük evlerde sofanın iki ucuna da odalar yapılmıştır Bunlara U tipi planlı evler denilmektedir XIXyüzyılda orta sofalı veya karnıyarık denilen plan tipi çok sık kullanılmıştır Bursa evlerinin ahşap malzemesi Bursadaki Tahtakale denilen semtteki satıcılardan sağlanırdı Tahtakalede marangozlar sürekli hazırlık yapar ve yeni yapılacak evlere malzeme hazırlarlardı Bu malzemelerin başında kirişler, dikmeler, babalar, göğüslemeler, kafesler, kapılar, pencereler, söveler, saçak süslemeleri gelirdi Bu malzeme ev yapan herkesin maddi gücüne göre de farklı farklı olurdu Bursa evlerinde çoğunlukla ikinci katlar dışarı çıkmalarla, şahnişlerle son derece hareketli bir görünümdedir Bursa evlerinde orta ve kenar çıkmalı, çift çıkmalı ve üçgen çıkmalı gibi birbirine benzeyen ancak yine de birbirlerinden farklı örnekler ortaya konmuştur Özellikle Bursa evlerinde orta sofadan merdivenle çıkılan çatı arasına rastlayan bölümde cihannüma denilen gösterişli bir bölüm yapılmıştır Cihannümalı Bursa evlerinin kendine özgü bir görünümleri vardır XIXyüzyılda konak diye isimlendirilen büyük boyuttaki Bursa evlerinde harem ve selamlık birbirinden ayrılmış ve kent dokusunda da önemli bir konuma ulaşmıştır Ayrı kapılardan girilen, ayrı merdivenlerden çıkılan bu tür evlerde her iki bölüm arasında dönme dolaplar yapılmıştır Örneğin selamlıktaki bir misafire sunulacak ikram haremde hazırlanır, dönme dolaba konur ve dolap döndürülerek selamlık tarafına iletilir Selamlık kısmının en önemli odası konuklarla tahsis edilen baş odadır Özellikle evin en manzaralı yerine yapılan baş oda, ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri ile bezenir, alçı pencereleri, ocakları, sedirleri özenle yapılırdı Bursa evleri 1950li yıllara kadar mal sahiplerince korunmuşlar ancak, bu yüzyılda Türkiyenin genelinde olduğu gibi başlayan yanlış yapılanma bu evlerin birer birer yıkılmasına ve yerlerini beton blokların almasına neden olmuştur Günümüzde Bursa evlerinden pek az da olsa örnekler bulunmaktadır Koruma altına alınan bu evlerin başında Yenişehirdeki Şemaki Evi, Mudanyada Tahir Paşa Konağı, Bursada Fatih Sultan Mehmet Evi olmak üzere Mudanya, Yenişehir, Keles ve İznikte Bursa sivil mimarisi örneklerinden evler bulunmaktadır |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Müzeleri Arkeoloji Müzesi (Osmangazi) Bithynia ve Mysia bölgesinde bulunmuş, MÖ 3000 yılından Bizans dönemi sonuna kadar ele geçen buluntular, 1904 yılından itibaren Bursa Erkek Lisesi ve yeşil Medresede toplanmış, 1972 yılında Kültürpark içindeki binasında açılan Arkeoloji Müzesinde sergilenerek ziyarete açılmıştır Müzede sergilenen eserler arasında; Yortan kültürüne ait pişmiş toprak mezar buluntuları, Antandros Nekropolünden figürin, kap kacak ve süs eşyaları, Karacabeyin Şükraniye Köyünde bulunmuş dünyadaki üç örnekten biri olan Greko-Pers mezar steli, Roma dönemine ait taş eserler, Zeus ve Herakles tasvirleri, Kybele heykelleri, Athena ve Apollonun bronz büstleri, değişik formdaki keramik kaplar, Bizans dönemine ait gümüş, bronz ve pişmiş toprak eserler ile Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş ve bronz sikkeler bulunmaktadır Bursa Arkeoloji Müzesinin bahçesinde de zengin bir stel koleksiyonu sergilenmektedir Kültür Park Bursa Tel : (0224) 234 4918 Fak : (0224) 234 49 19 Atatürk Müzesi (Osmangazi) Çekirge Caddesi üzerindeki Atatürk Müzesi, XIX yüzyıl sonlarında yapılmış bir köşk olup, Atatürk'ün Bursa'ya 20-24 Ocak 1923te ikinci gelişlerinde Bursa Belediyesince sahibinden satın alınarak Atatürk'e hediye edilmiştir 1938de de Atatürk tarafından Bursa belediyesine hibe edilen ve 1968de Kültür Bakanlığına devredilen bu köşk, 29 Ekim 1973te, Cumhuriyet'in 50 yılında müzeye dönüştürülerek ziyarete açılmıştır Birinci katta kabul salonu ile buraya açılan dinlenme odası, ikinci katta ise yatak ve çalışma odaları olan köşkte, Atatürkün burada kaldığı sürede kullandığı eşyalar sergilenmektedir Köşk, Bursa'daki sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden biridir Çekirge Caddesi, Çelik Palas Oteli Yanı Tel : (0224) 236 48 44 Mudanya Mütareke Evi Müzesi (Mudanya) XIXyüzyıl sonlarında Rus asıllı Aleksander Ganyanof ait olan, Mudanya Mütarekesinin imzalandığı bina, Mudanyalu iş adamı Hayri İpar tarafından satın alınarak 1937de müze olarak açılmış, 1959da da Kültür Bakanlığına devredilmiştir Bina, XIX yüzyıl sonunda yapılmış bir Osmanlı evidir İki katı ziyarete açıktır İlk katta mütarekenin imzalandığı salon ve çalışma odaları, üst katta İsmet İnönü ile Asım Gündüz Paşa'nın yatak odaları bulunmaktadır Müzede mütareke dönemi eşyaları ve dönemin fotoğraf ve belgeleri sergilenmektedir Mudanya Tahir Paşa Konağı (Mudanya) Tahir Paşa Konağı, Osmanlı sivil mimarisi örneklerinden olup, geçirdiği onarımlardan dolayı büyük ölçüde orijinalliğinden uzaklaşmıştır İki katlı konağın baş odası, kalem işi süslemeleri, vitraylı pencereleri, malakâri alçı süslemelerle kaplı duvarları ve çiçek motifleri ile süslü duvar panoları dikkat çekicidir Odanın dış kapısında 1138 H/1725 M tarihi yazmaktadır Tel : (0224) 234 49 18 Faks : (0224) 234 49 19 Osmanlı Evi Müzesi (Osmangazi) Bursanın en eski ve en güzel evlerinden olan bu evin yerinde IIMurada ait bir köşkün bulunduğu sanılmaktadır Bugünkü ev, dış görünümü ve iç mekanı, planı ve süslemeleri ile XVIIyüzyıl mimari özelliklerini yansıtmaktadır Onarımlar sonrası özellikle cephesi orijinalliğinden uzaklaşmıştır Bahçe içerisindeki yapının iki kat planı da aynıdır Bahçeye açılan eyvanlı bir sofası ile bu sofaya açılan iki odası vardır Alt kattaki odalar alçak tavanlı olup, kışlık odalardır Üst katta yer alan baş oda, kalem işi süslemeli ahşap dolapları, geometrik dekorlu ahşap tavanı ve altıgen tavan göbeği ile eski süslemeleri orijinal halinde korunmuştur Ahşap dolabın kapakları natüralist çiçek motifleriyle ve iki servi arasında bir kaide üzerinde yükselen saksıdan çıkan çiçek motifleri ile bezenmiştir Muradiye Mahallesi Tel: (0224) 234 49 18 Şemaki Evi Müzesi (Yenişehir) İran'lı Şemaki ailesi tarafından XVIII yüzyılda yaptırılan bina, 1945te Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınarak müze haline getirilmiş ve 1980 yılından sonra onarılarak ziyarete açılmıştır İki katlı olan yapının zemin katında taşlık, sağ tarafında mutfak ve kiler, sol tarafında iki oda bulunmaktadır Mutfak duvarına bitişik ahşap merdivenle çıkılan üst kata çıkılmaktadır Ahşap tavan ve tabanlı, bağdadi duvar ile yapılmış üst katta, ahşap direkli, yuvarlak kemerli bir revakla ön cepheye açılan eyvanlı bir sofa, sofaya açılan baş oda ile iki oda daha vardır Baş odanın tavanındaki kalem işi bezemeler, yüklük üzerinde Haliçi tasvir eden bir manzara resmi, odalardaki kalem işleri ile bezeli ocaklar, ahşap dolaplar ve yüklükleri ile XVIIIyüzyıl sivil mimari örneklerinden biri olan müzede etnoğrafik eserler sergilenmektedir Yenişehir Tel: (0224) 234 49 18 Türk İslam Eserleri Müzesi (Osmangazi) Yeşil Medrese içerisindedir İlk Osmanlı medreselerinden Yeşil Medrese (Sultaniye Medresesi) 1414-1424 yıllarında Hacı İvaz Paşanın yaptığı yeşil Külliyenin bölümlerindendir Medresenin planı Anadolu Selçuklularının açık avlulu (eyvanlı) medreselerini andırmakta olup, yapımında moloz, kesme taş ve tuğla kullanılmıştır Avluyu çeviren sivri kemerli revaklardaki sütun ve sütun başlıklarının bir kısmı Bizans dönemine aittir Revakların arkasında aynalı tonoz ile örtülü 13 medrese odası ve iki yan eyvan bulunmaktadır Kubbe sekiz köşeli prizmatik Türk üçgenleri ile kaplı kasnak üzerine oturtulmuştur Mozaik çini ve renkli sırlarla bezeli Yeşil medresede MSX ve XXyüzyıl arasında Anadolu Türk İslâm sanatına ait eserler ve MSVIIyüzyıldan Cumhuriyetin kuruluşuna kadar kullanılan İslami sikkeler sergilenmektedir Ayrıca Osmanlı dönemi ahşap eserleri, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait çini ve seramikler, Türk-İslâm maden sanatı örnekleri, silahlar ve etnoğrafik eserler sergilenmektedir İbn Hilâl İbn el-Bavvabın 365H/975M tarihli dua kitabı, XIIIyüzyıl Beylikler dönemine ait tezhipli Bakara Suresi, Memlûk Sultanı Berkokun Sultan Yıldırım Beyazıta hediyesi olan Kuran-ı Kerim, Sultan IIMehmetin ve IIIMehmetin fermanları, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman gibi büyük ustaların hatlarından örnekler de müzenin koleksiyonları arasında yer almaktadır Medresenin bahçesinde ise XVyüzyıldan XIXyüzyıla kadar olan dönemlere tarihlendirilen Bursa mezar taşlarından örnekler ile taş kitabeler sergilenmektedir Yeşil Cadde Tel : (0224) 234 49 18 Faks : (0224) 234 49 19 İznik Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti) (İznik) Sultan IMuradın annesi Nilüfer Hatunun adına, 1388 yılında İmarethane olarak yapılan Nilüfer Hatun İmareti, ters T planlı, XIVyüzyıl Osmanlı mimarisi örneklerindendir 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır Günümüzde müze olarak kullanılan yapı, kubbe ve tonoz kemerlerin örttüğü revakla başlar Kitabeli bir kapıdan kubbeyle örtülü ana mekana girilmektedir Ana bölümden üzerleri kubbeyle örtülü yan mekanlara geçilen yapıda Bizans dönemine özgü zengin ve renkli bir taş ve tuğla işçiliği dikkati çekmektedir Müzede İznik ve çevresinden toplanan eserler sergilenmektedir Arkeoloji bölümünde; Prehistorik, Helenistik, Roma,Bizans dönemleri taş, cam eserler, takılar, kandiller, koku şişeleri, sikkeler, Etnoğrafya bölümünde; XIyüzyıla ait İznik seramik ve çinileri, tütün, para, saat keseleri, yazı takımları sergilenmektedir Müze bahçesinde çeşitli dönemlere ait sütun başlıkları, lahitler, kabarmalar, korkuluk levhaları, steller, yazıtlar, çörtenler, kuyu bilezikleri ve İslâmi mezar taşları sergilenmektedir İznik Müzesi'nde, tiyatro ve diğer arkeolojik kazılardan çıkarılan 2000'i aşkın arkeolojik eser, 300 sikke, 500 İznik çinisi ve seramiği ile 150 adet etnoğrafik eser sergilenmektedir Müze caddesi, İznik Tel: (0224) 757 10 27-757 19 60 Ayasofya Müzesi (İznik) İznik merkezinde, Atatürk Caddesi ile Kılıçaslan Caddesinin kesiştiği kavşakta yer alan Ayasofya Kilisesi IVyüzyılda inşa edilmiş Bazilika planlı bir yapıdır Osmanlıların İzniki ele geçirmesinden sonra 1331 yılında camiye çevrilmiştir 1936 yılında İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından burada ilk araştırma yapılmış ve bunu sonraki yıllarda yapılanlar izlemiştir Bugün İznik Ayasofyası Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı anıt müze konumundadır Müzede Hzİsa, Hzmeryem ve İoannesin tasvirleri ile taban mozaikleri bulunmaktadır Bunun yanı sıra Bizans dönemine ait mimari parçalar ile Osmanlı dönemine ait izler görülmektedir Müzenin teşhir ve tanzimi Eski eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce yapılmış, 30 Ağustos 1960ta ziyarete açılmıştır İznik Ayasofyası İznik Müzesinin yönetimindedir Tel : (0224) 757 10 27 Ormancılık Müzesi (Osmangazi) Bursa, Çekirge caddesi üzerinde bulunan Saatçi Köşkü orman Bakanlığının yönetiminde 1989 yılında orman Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Müzede orman yaşamı, orman bitkileri, ormancılıkla ilgili aletler, fosiller ve orman içerisindeki haberleşme araçları ile ormancılıkla ilgili tarihi belge ve fotoğraflar sergilenmektedir Müzenin fosil koleksiyonunda da 2 milyon yıllık sekoya fosili, 350 milyon yıllık karbonifer fosilleri, 50 milyon yıllık sarıçam, ceviz, karaçam ağacı fosilleri ile 14 milyon yıllık Miosen Devrine tarihlenen faunalar ve fosiller sergilenmektedir Çekirge Caddesi Tel : (0224) 234 77 18 Celal Bayar Müzesi (Gemlik) Türkiye Cumhuriyetinin 3Cumhurbaşkanı Celal Bayarın doğduğu, XIXyüzyılın mimari özelliklerini yansıtan Gemlikin kuzeyindeki Umurbeydeki ev Celal Bayar Müzesi olarak 26 Ağustos 1970 yılında hizmete açılmıştır Müzenin ve içerisindeki kütüphanenin kuruluşunda celal Bayar kendi olanaklarını kullanmıştır Üç katlı ahşap Türk evinin en güzel örneklerinden biri olan bu ev orijinal ev eşyaları ve aynı dönemden kalma çeşitli tarihi eşyalarla yeniden düzenlenerek bir anı müzesi haline getirilmiştir Modern bir yapı içerisinde bulunan müzede Atatürk ile ilgili bir bölüm açılmıştır Bunun yanı sıra Celal Bayarın Kuvvay-i Milliye yılları, Galip Hoca dönemi, İktisat vekilliği, İmar ve İskân Bakanlığı, İş Bankasının kuruluş çalışmaları ve Atatürkün Başvekili (1937-1938) olduğu döneme ait fotoğraflar, anı eşyaları, tablolar sergilenmektedir Müzenin diğer iki salonunda Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, çeşitli ülkelere ve kuruluşlara yaptığı ziyaretlerde, kendisine takdim edilen nişanlar, madalyalar, yazmalar, silahlar, giysiler, şilt ve plaketler, mobilyalar, aile yadigarları ve imzalı resimleri sergilenmektedir Müzenin 20000in üzerinde kitap, yazma, gazete, süreli yayınlar ve fotoğraf koleksiyonlarından oluşan bir kütüphanesi bulunmaktadır Bu kütüphane XXyüzyıl Türkiyesinin siyasi tarihine ışık tutacak niteliktedir Celal Bayar Müzesinin yanında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yaptırılan bir de anıt mezarı bulunmaktadır Hüsnü Züber Evi (Osmangazi) Türkiyenin Pyrograur (yakma-dağlama) sanatının öncüsü olan Hüsnü Züber, emekli harita yarbayıdır 1960 yılından sonra ağaç eşya üzerinde 600 civarındaki Türk motiflerini yakma sureti ile uygulamıştırmeydana getirdiği bu ağaç eserleri Türkiyede ve yurt dışında sergilemiştir Bundan sonra grafik çalışmalarına yönelmiş, desenleri çeşitli sanat dergilerinde yer almıştır Bu tür çalışmalara önce kaşıklar üzerinde başlamış, daha sonra bunu genel biçimde ağaçlarda uygulamıştır Hüsnü Züberin yapmış olduğu bu eserler Bursa Tophane semtinde yaşayan bir müze olarak kişisel çabası ve Bursa belediyesinin yardımı ile gerçekleştirilmiştir Müzenin bulunduğu ev 1836 yılında devlet Misafirhanesi olarak yapılmış, daha sonra da Rus Konsolosluğu olarak kullanılmıştır XIXyüzyıl Osmanlı evi olan bu ev, Hüsnü Züber tarafından satın alınmış ve yaptığı eserlerle dekore edilerek müzeye dönüştürülmüştür |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Anıtları Bursa Atatürk Anıtı (Osmangazi) Bursa Cumhuriyet Meydanında bulunan Atatürk Anıtını Heykeltıraş Nijad Sirel (1898-1959) 1927 yılında yapmıştır Atatürk, bu anıtın Atatürk anıtları içerisinde en çok kendisine benzeyeni olduğunu belirtmiştir Mermer bir kaide üzerinde Atatürk askeri giysisi içerisinde, at üzerinde tasvir edilmiştir Atatürk sağ eli ile batıyı işaret etmektedir Bununla da batı uygarlığına yaklaşmamız gerektiğini ifade etmektedir Beyaz mermerli tabanın ön yüzünde; “Bu aziz heykelin önünde duran Türk hürmetle eğil O milletini kurtaran, Cumhuriyeti kuran, aleme yeni bir tarih yaratan Gazi Mustafa Kemaldir” yazılıdır Kaidenin sağ tarafında “29ITeşrin1339 (1923) Cumhuriyetin kuruluşu”; sol tarafta da “11Eylül 1338 (1922) Bursanın kurtuluşu” yazılıdır Şehitler Anıtı (Osmangazi) Bursa, Tophanede Osmangazi Türbesinin bitişiğindeki Şehitler Anıtı Kurtuluş Savaşı sırasında, Bursa Yunanlılardan kurtarılırken 11Eylül 1922de şehit olan 14 asker için dikilmiştir Şehitler Anıtı dört köşeli bir kaide üzerine bir mermi şeklinde yerleştirilmiştir BU taş kaide üzerine “Burada yatan askerin şehit düştükleri muharebe, öyle muazzam bir zaferle nihayet bulmuştur ki, neticesinde Bursa ikinci defa fethedilmiş ve kadim Osmanlı Hükümeti nihayet bularak Hükümeti Cumhuriyetimiz teessüs etmiştir Bu şehitler, bu eserlerin abidei mashariyetidir Mukaddes ruhlarına Fatiha 1338 (11Eylül1921)” yazılıdır Ayrıca bu anıtın arkasında da bu şehitlerin mezarları bulunmaktadır Beştaş Anıtı (Obelisk) (İznik) İznikin 5 km kuzeyinde, bahçeler arasındaki bu mezar anıtı, Nikaiadan (İznik) Nikomediaya (İzmit) giden eski Roma yolu üzerinde Elbeylidedir Bu mezar anıtının üzerindeki Grekçe kitabe Nikaeia kapılarını yaptıran Cassius Chrestusun kardeşi veya yeğeni CCassius Philiscus'a aittir Anıt, 3 m yüksekliğinde, 2 m genişliği olan gri damarlı kesme taşlardan yapılmış kare prizma şeklindeki bir kaide üzerine oturmuştur Bunun üzerinde 46 cm yüksekliğinde, köşelerine palmetli akroterler yerleştirilmiştir Bu kaidede üç yüzeyli, yukarıya doğru yükselen ve birbiri üzerine demir kamalarla oturtulmuş beş beyaz mermer blok yerleştirilmiştir Bundan ötürü de bu anıta Beştaş ismi yakıştırılmıştır Günümüze gelebilen konumu ile yüksekliği 12 mdir Beşinci taşın üzerinde, altıncı bir taşın olduğu ve sonra onun düşerek yok olduğu bilinmektedir Anıtın geniş olan birinci taşı üzerindeki Grekçe kitabede ; “CCassius Philiscus, CCassius Asklepiodotus 'un oğlu, 83 yıl yaşadı" yazılıdır Kitabede ismi geçen CCassius Asklepiodotus, Nikaia'nın ileri gelen zengin ailelerinden bir kişi idi MS 66 yılında Roma imparatoru Neron (54-68) tarafından sürgüne gönderilmiş tüm varlığına el konmuş, İmparator Galba (68-69) tarafından Nikaia'ya geri dönmesine izin verilmiştir Anıtın kaidesinin iki yanında görülen ayak izleri ve bağlantı yuvaları, bu kısımda bronz heykellerin bulunduğunu işaret etmektedir Anıtın en üstünde bulunan ve kaybolan altıncı taşın üzerinde bronzdan zafer tanrıçası Nike'nin veya Zeusun kartalı ile heykelinin bulunduğu sanılmaktadır Anıtın toprağa gömülü olan alt bölümünde mezar odası bulunmaktadır Ancak burası kaçak kazılarla tahrip edilmiştir Beştaş Anıtı, mezar odası ve üzerindeki sütun ile bir bütün olarak kendine özgü bir mezar anıtıdır Yeraltı Mezar Anıtı (Hypoge) (İznik) İznikte Erken Hıristiyanlık dönemine ait bu mezar anıtı, ilçe merkezinin 5,5 km kuzeybatısında, Elbeyliye giden yolun doğusunda, halk arasında Hespekli denilen yerde, Çaltepe Çamlığının yakınındadır Bu anıt 1967 yılında Karayolları ekiplerinin yol yapımında kullanmak üzere taş alımı sırasında ortaya çıkmıştır İznikteki en eski Hıristiyan dönemi eseri olan bu anıt, MSIVyüzyılın ortasına tarihlendirilmektedir Hipogede, MSIIyüzyıla ait ve üzerinde Heraklesin mitolojik 12 görevinin tasvir edildiği bir lahit parçası bulunmuştur Hipogenin mimari yapısı oldukça sade olmasına karşılık, üzerini örten tonoz örtüsünün tavanı ve duvarlarındaki bezemeler ilk yapıldığı şekli ile, hiç bozulmadan günümüze ulaşmıştır Burada geometrik ve bitkisel motiflerin yanında kantharostan (antik dönemde kullanılan iki kulplu kap) su içen karşılıklı bir çift Tavus kuşu resmedilmiştir Batı duvarında kapının iki yanında kuyrukları kabarmış iki tavus kuşu cepheden işlenmiştir Her ikisinin başı kapıya doğru çevrilmiştir Beyaz zemin üzerinde yer alan tavus kuşlarının gövdeleri koyu mavidir Erken Hıristiyan sanatında ölümsüzlüğü temsil eden tavus kuşu, burada bir vazodan su içmektedir İnanışa göre bu bir refrigerium sahnesidir Burada ölümsüz olan ruh yenilenme amacıyla susuzluğunu gidermektedir Mezar odası doğu batı uzantılı, dikdörtgen planlı olup, 3,79x2,75 m ölçüsündedir Anıtın yüksekliği 2,30 mdir Duvarlar moloz taş ve tuğladan, tonoz ise kare yassı tuğlalar, kireç kum harcı ile örülmüştür Batı duvarının kalınlığı 0,85 mdir Mahalli rekristalize kalkerlerle sınırlanan kapı boşluğu, aynı taştan yekpare bir kapıya sahiptir Girişin dışında, duvarlara paralel, tuğladan örülmüş üç mezar bulunmaktadır Ancak bu mezarlar kaçak defineciler tarafından kazılmış ve geriye yalnızca kemikler ile bir yağ kandili kalmıştır Buradaki daire içerisine alınmış haçın önemli bir bölümü de yok edilmiştir Haçın iki yanında sarı zemin üzerinde kahverengi, altı beyaz-siyah çizgili, kırmızı gagalı birer sülün de resmedilmiştir Bunların dışında kalan güney duvarı, en üst noktasına kadar ağaç motifli, palmiye dallı, akantus yapraklı ve sarı renkteki elma tasvirleri ile bezenmiştir Bunların üzerinde de bir başka keklik dikkati çekmektedir Panoların üst köşelerinden aşağıya doğru simetrik spiral motifleri yerleştirilmiştir Tavus kuşlarının arkasında yaprak kümeleri üzerinde güvercinler, kırlangıçlar da bulunmaktadır İznik Müzesinin denetimi ve koruması altında olan bu mezar anıtı, birkaç yıl öncesi demir kapısı kırılarak soyulmuştur Berber Kaya (İznik) İznikte Lefke Kapısından şehir mezarlığına giden yolun kuzeyinde bağ ve bahçeler arasında Abdülvahap Sancaktarının mezarı bulunmaktadır Bu yolun sonundaki Elmalı Dağının yamaçlarında halkın Berber Kaya dediği koyu gri kalkerden bir mezar odası vardır Bu mezar odasının çevresinde de bir takım mezar kalıntıları ile karşılaşılmıştır Bithynia, Roma ve Bizans dönemlerinde bu yörenin nekropol alanı olduğu da bilinmektedir Mezar anıtının kademeli setleri halk arasında eski berber dükkanlarındaki oturma kademelerine benzetilmiş, bu yüzden de Berber Kayası ismi buraya yakıştırılmıştır Buradaki Berber Kaya, tek bir kaya kütlesinden yontularak yapılmış, büyük olasılıkla da Helenistik Çağdan (MÖ300-MS20) kalmış bir anıt mezardır Bu anıt mezarın oğlundan kaçmak için sığındığı ve Nikaiada yakalanarak öldürülen Bithynia kralı IIPrusias (MÖ185-149) için yapıldığı bilinmektedir Ancak bu anıt mezar defineciler tarafından tahrip edilmiş ve ön kısmı tamamen yıkılmıştır Günümüze gelebilen mezar odasının 438x500 m ölçüsünde, yüksekliği de 390 mdir XVIII-XIXyüzyılda bölgeyi gezen gezginler bu anıtsal mezarı görmüş ve resimlerini çizmişlerdir Bunlardan RPococke mezar odasının uzunluğunun 14 ayak 6 inç, genişliği 12 ayak 10 inç olduğunu yazmıştır Yekpare blok taştan ev biçiminde yapılan mezar odasının köşelerinde bir takım plasterler bulunmaktadır Ayrıca bunların kaide ve başlıkları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir Mezar anıtının iki dar cephesinde üçgen alınlıklar ve içlerinde de yuvarlak kabartma kalkan motifleri bulunmaktadır Anıtın alınlık ve saçak altında bir sıra kurt dişi motifi de görülmektedir Mezarın üst örtüsü Pampylia tipi lahitlere benzemektedir Bu anıt İznikte Helenistik dönemden kalan en eski eserdir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Tarihi Ağaçları İnkaya Köyü Tarihi Çınarı Bursa–Uludağ yolu üzerinde bulunan İnkaya Köyündeki İnkaya Çınarı, 595 yıllık tarihiyle Türkiyenin en yaşlı ağacı olma özelliğini taşımaktadır Ziyaretçi akınına uğrayan ve Bursanın simgesi haline gelen çınar, 35 metrelik boyu, 92 metre çevresiyle dikkat çekmektedir Her bir dalının kalınlığı 3–4 myi bulmaktadır Köy halkı, tarihi çınarın altında çay bahçesi, mangal restoran, market ve hediyelik eşya dükkanları açmış, köylü kadınların yaptığı el işlemesi ürünler, bahçelerinde yetirştirdikleri meyve ve sebzeleri satarak geçimlerini sağlamaktadır Bu bakımdan tarihi İnkaya Çınarı aynı zamanda köy halkının da geçim kaynağıdır Topkapı Çınarı (İznik) Osmanlı döneminin ilk medreselerinden olan Süleyman Paşa Medresesi'nden Davud-i Kayseri'nin günümüze ulaşamayan mezarının bu çınarın dibinde olmasından ötürü, “Davud-i Kayseri Çınarı”olarak da binen Topkapı Çınarı, İznik'in kuzey doğusunda Alaaddin Mısri Sokağı'nın yanında evler arasında yükselmektedir Kentin bu yöresinde surlarda tuğla kemerli tali kapıya “Topkapı” denmesinden dolayı, çınar da bu isimle anılmaktadır Çınar gövdesinin içi tamamen çürüyüp boşalmıştır 6 ana kolu günümüze kalmıştır Gövde toprağa 1mkala genişleyip yayılarak 20 mlik çevre ölçüsüne ulaşmıştır Çınarın gövdesinin kuzey kısmındaki yarık altta 2,5m, üstte 1,25 mdir Doğusundaki yarık ise 0,5m dir Yarıklardan gövde içine girilmesine engel olmak için çekilen dikenli tellerin gövdeye bağlantı kısımları ağacın genişlemesiyle örtülmüş ve teller gövdenin içinden çıkıyor gibi bir görünüm kazanmıştır Gövde içindeki oyuğun güney-kuzey uzantısı 6 mye, doğu batı uzantısı 4 mye ulaşmıştır Ağacın iç kısmının yaklaşık 24 m2 genişliğinde bir oda görünümü vardır Günümüzde çevresinin beton binalarla dolması, sorumsuz kişilerce içine ve çevresine çöp dökülmesi ve damlara zarar veriyor gerekçesi ile bazı kollarının kesilmesi, doğa tarihinin bir parçasını oluşturan, 550 yıllık geçmişe sahip bu anıtsal çınarın dallarının kurumasına, yapraklarının gelişemeyerek dökülmesine neden olmaktadır Lefke Kapı Çınarı (İznik) İznik şehir surlarının doğusundaki Lefke Kapı'nın batısında bulunan çay bahçesinin köşesinde yer alan ve yaklaşık 350 yıllık olduğu sanılan çınarın çevresi 6,3 m olup, iki ana dalı kesilmiştir Bir ana dalı ise kuruyup düşmüştür Günümüzde üç ana dalı ile yükselip, tali dallara ayrılarak yaşamını sürdürmektedir Sanayi Çınarı (İznik) İznikin kuzeyinde, küçük sanayi bölgesindeki sahada yükselmektedir Bu ağaç, yakınında yapılan camiye de “Çınarlı Cami” adının verilmesine neden olmuştur Ağacın gövdesinin çevresi 7,5 m olup, 1,25 m yüksekliğe kadar olan bölümü kireçle badanalanmıştır Üç ana kolunun kesilmiş olmasına rağmen altı ana kolu sağlamdır Günümüzde cami avlusu içine alınmak suretiyle korunması sağlanmıştır Hespekli Çınarı (İznik) İznik'in Elbeyli Kasabası'na giden yolun 5km uzağında yer alan bu çınarın çevresinde su kaynaklarının bulunması, onun gelişmesinde ve yaşamasında büyük etken olmuştur Geçmiş yıllarda yıldırım isabet eden ağacın bir ana kolu, gövdesinin bir kısmı yanarak kavrulmuştur İri bir ahtapotu andıran gövde yedi ana kola sahiptir İki ana parçaya ayrılan gövdenin içi boştur Görülen yarıklardan doğudaki 5,8, batıdaki 2,7, kuzeydeki 2,2 m genişliğindedir Çevresi 18 mdir 450 yıllık geçmişinde tabiat ve tarih olaylarına göğüs germesine rağmen son derece genç ve iyi görünümlü dalları, koyu yeşil iri yaprakları ile İznik çınarları içinde dış görünüşü bakımından en iyi durumda olup, iç kısmı tamamen boşalmıştır Havuzbaşı Çınarı (İznik) İznik Lefke Kapıdan Abdülvahap Sancaktari'nin Türbesine giden yoldan doğuya ayrılan ve uzun yıllar tuğla tonozlu kanaldan gelip, çınarın yanındaki havuza boşalan, buradan da kanallarla kente ulaşan suyun başlangıç noktasında anıtlaşan; uzun yıllar çevresinde hıdrellezlerde, bayram ve hafta sonu tatillerinde halkın piknik yaptığı bu çınarın çevresi, Bağdat Yolu üzerinde bulunması nedeniyle kervanlara da konaklama yeri olmuştur Çınar 350 yıllık geçmişe sahiptir Çınarın yola yakın dallarından biri kesilmiş, diğer iki ana dal dört ufak kola ayrılmıştır Gövde çevresi 7,5 mdir Beypınar Çınarı (İznik) İznik Lefke Kapı'nın doğusundaki şehir mezarlığının arasından geçen, bağlara ve Deliktaş'a uzanan toprak yolun üzerinde yer almaktadır Geçmişte buradan akan pınar nedeniyle bu isimle anılan bu yöredeki iki çınardan biri günümüze ulaşmıştır Gövde çevresi 6,7 m olan çınar dik olarak yükselmektedir Üst kısmındaki taze ufak dallar etrafa yayılmıştır Gövde zemine doğru genişleyip yayvanlaşmaktadır Köklerden bir kısmı toprak yüzeyinden dışarıdadır Müşküre Çınarı (İznik) İznike 20 km uzaklıkta, Bursa Karayolu üzerinde yer alan Demirışık (Müşküre) Köyüne ayrılan yolun başında yükselen bu ulu çınarın gövde çevresi 9,5mdir İki kolu kesilmiş olmasına rağmen 9 ana kolu ve koyu iri yaprakları ile 500 yıllık geçmişine karşın dimdik ayaktadır Göle çok yakın oluşu ve kökleri ile bol su emerek beslenmesine karşın gövdesinin içi çürüyüp, boşalmıştır 18081968 tarihinde, şiddetli yağış sırasında, çınara isabet eden yıldırım ağacın bir kısmını yakmış gövdenin kısa zamanda kendini onarmış, ancak bu geniş yara izi günümüze kadar kalmıştır 29 yıl önce çınar gövdesi içinde altın bulunduğu gerekçesi ile gövdenin göl tarafından bir kısmı kesilmiş, fakat herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır Yakın tarihte ise bu oyuk çevresinde ısınmak amacıyla yakılan ateş ağacın tutuşmasına neden olmuştur Çınar çevresinin yeşillik oluşu, göle yakınlığı uzun yıllar mesire yeri olarak kullanılmasını sağlamıştır Kaymak Köyü Çınarı (İznik) İznikin doğusunda Osmaneli-Adapazarı Karayolunun güneyindeki İmam Hatip Lisesinin güneydoğusunda halk arasında Kaymak Köşkü olarak bilinen yerdedir Dörtyol kavşağında yer alan çınarın çevresi 7,2 mdir Gövdenin içi çürümüş ve boşalmıştır Yola uzanan dallarından ikisi kesilmiş, yedi ana dalı yaşamını sürdürmektedir Çınarın içindeki oyukta beş yavrulu bir köpeği barındırmakta olması ayrı bir özellik göstermektedir Kara Selvi (İznik) Kara Selvi, Elbeyli kasabası yolunu üstünde bir zeytin tarlasında bulunmaktadır On metre güney doğusunda bunun kadar heybetli olmasa da bir benzeri daha bulunan bu Selvi ağacı yaklaşık 50-60 m yüksekliğindedir Çitlenbik Ağacı (İznik) İznik, Lefke Kapı'nın yanındaki çay bahçesinde, Hayrettin Paşa Türbesinin doğusunda, bir Selvi ağacı içinde yetişip, toprağa kök salan Çitlenbik ağacı, gelişerek servi gövdesini ikiye ayırmıştır Çevresi 5,1 m ve yarıkları 0,35 m olan, birbiri içine girerek, dallarını birbirine dolayan bu ağaç Tabiat Anıtı olarak tescillenmiş ve “Tabii Anıttır Kesilemez” plaketi takılmıştır |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Türbeleri 2 Yakup Çelebi Türbesi (İznik) İznikte Yakup Çelebi Camisinin kuzeybatısında bulunan bu türbe ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Yakup çelebinin Bursada Hüdavendigâr Türbesinde gömülü olup, bu türbenin bir makam olması kuvvetle muhtemeldir Yakup Çelebi Sultan IMuradın oğlu olup, babası ile birlikte Karamanoğullarına karşı savaşmış, IKosava Savaşına katılmış, babası Kosava Savaşında şehit düşünce, kardeşi Yıldırım Beyazıt tarafından saltanat iddiasında bulunmasın diye 30 yaşlarında iken boğdurularak öldürülmüştür Yakup Çelebinin İznikte camisi, türbesi ve Keleste de hamamı bulunmaktadır Bu türbenin XIVyüzyılın sonlarına doğru yapıldığı bilinmektedir Yakup Çelebi Türbesi 645x645 m ölçüsünde kare planlıdır Türbenin köşelerinde örme ayaklar yer almakta olup, bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır Ayaklar ve kemerler tek sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür Bunlara dayanan pandantifli bir kubbe türbenin üzerini örtmektedir Türbenin batısı sonradan örülerek kapatılmıştır Türbe içerisinde basit bir sanduka bulunmaktadır Altıparmak Türbesi (İznik) Altıparmak Türbesinin kime ait olduğu bilinmemektedir Bugün bu türbe, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bir duvar içerisine alınmıştır KOtto-Dorna göre bu türbe XVIIIyüzyıla aittir Ahşap çatılı, duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüş idi Musa Baba Türbesi (İznik) Bu türbenin de kime ait olduğu bilinmemektedir KOtto-Dorna göre XVIIIyüzyılda yapılmıştır Bugün dikdörtgen planlı bir duvarla sınırlanan bu türbede “El merhum Muhammed Bin Hamza” yazılı bir mezar taşı bulunmaktadır Bu mezar taşının da buraya ait olup olmadığı kesinlik kazanamamıştır Umurbey Mezarı (Gemlik) Gemlik, Umurbey Köyünde Belediye Parkı içerisinde bulunan iki mezardan oluşan bir türbe bulunmaktadır Bunlardan birisinin baş taşında “Umur Bey Bin Musa Bin Hacı Lala, ayak taşında da 1496” tarihi yazılıdır İkinci mezarda bugünkü Türkçe ile Umur Bey oğlu Mehmet bey yazılıdır Tacün-Nisa Sultan Hatun Türbesi ve İshak Paşa Mezarı (İnegöl) İshak Paşa Camisinin doğusunda bulunan Tacün-Nisa Sultan Hatun Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır İçerisinde ortada İshak Paşanın (ölm1487) mezarı bulunmaktadır Diğer iki mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir Orada yaşayanlar bunların İshak Paşanın eşi ve kızına ait olduğunu belirtmişlerdir İshak Paşa Selanikte ölmüş ve cesedi vasiyetine uyularak İnegöle getirilmiştir Ekrem Hakkı Ayverdi bu mezarın İshak Paşa Camisinin güneyinde olduğunu, 1937 yılında da buraya taşındığını belirtmiştir Türbe, altıgen planlı olup, kuzey duvarından içeriye girilmektedir Güney cephesinde bir niş, diğer cephelerin ortasında da birer pencere bulunmaktadır Türbenin kuzey cephesinde sivri kemerli, dışa taşkın bir portal yer almaktadır Türbe bir sıra kesme, iki sıra tuğla taş ve bunların arasına dikine tuğla yerleştirilmiş bir duvar tekniği ile örülmüştür Türbenin üzeri duvarlara oturan bir kubbe ile örtülüdür Sungur Paşa Köyündeki Türbe (İnegöl) İnegöl, Sungur Paşa Köyünde bulunan bu türbe, Sungur Paşa Hamamının 100 m batısındadır Kime ait olduğu bilinmemekle beraber, Yenişehirdeki Sungur Paşa Camisinin banisi olan bir kişi, büyük olasılıkla bu türbede gömülüdür Karacabeyin Hanımı ve Kardeşi Ahmet Beyin Türbesi (Karacabey) Karacabey imaretinin güneybatısında yer alan bu türbenin kapı kemeri üzerindeki kitabesine göre, Karacabeyin hanımı ve onun kardeşi Ahmet Bey için 1501-1502 yılında yapılmıştır Türbe kitabesinde: Bu Karaca Begin hanımının Ve onun kardeşi Ahmet Begin türbesidir ki Onun gayreti ile 877 tarihinde tamamlanmıştır yazılıdır Türbe kare planlı, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülüdür Doğu duvarından içerisine girilen türbenin kuzey, batı ve güney duvarlarında birer pencere bulunmaktadır Ayrıca kuzey ve güney duvarlarında birer dikdörtgen niş bulunmaktadır Türbenin cepheleri kademeli, sağır, sivri kemerlerle hareketlendirilmiştir Saçak da iki sıra testere dişi friz ile çevrelenmiştir Türbenin duvarları bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür Selahattin Efendi Türbesi (Keles) Kelesin Dedeler Köyünde bulunan Selahattin Efendi Türbesinin yapım kitabesi bulunmamaktadır Yalnızca türbenin penceresinde 1817-1818 tarihi yazılıdır Türbe içerisinde iki mezar vardır Köylülerin söylediğine göre burada Horasanlı Selahattin Efendi ile eşi gömülüdür Türbe kuzey-güney yönünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır Üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür Türbeye batı duvarından girilmekte, batı ve kuzey kenarlarında birer dikdörtgen niş bulunmaktadır Güney cephesinde dışa doğru iki penceresi vardır Türbenin batısındaki dikdörtgen bölüm sonradan ilave edilmiştir Türbe moloz taştan yapılmış, duvarların arasına da ahşap hatıllar yerleştirilmiştir Şahan (Şahin) Baba Türbesi (Keles) Keles, Kıranışıklar Köyünde bulunan Şahan Baba Türbesi eski mezarlığın içerisinde yer almaktadır Şahan Babanın kim olduğu konusunda bir bilgi bulunmamaktadır Türbe kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülüdür Türbenin içerisine doğu cephesinden girilmektedir Kuzey duvarında bir penceresi olup, doğu ve güney duvarları sağırdır Duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, köşelerine de devşirme malzemeler eklenmiştir Duvarlar arasında yer yer ahşap hatıllar görülmektedir Türbe defineciler tarafından tahrip edilmiştir Hamza Bey Türbesi (Mustafakemalpaşa) Hamza Bey Camisinin yanında bulunan Hamza Beyin türbesinin kuzey cephesinde iki kitabe bulunmaktadır Bu kitabelerden birisinde Hamza Beyin 1462-1463 yılında üç değirmenini Boludaki dergâhına vakfettiği yazılıdır Hamza Beyin Lala Şahin Paşanın torununun çocuğu veya torununun torunu olduğu diğer kitabede belirtilmiştir Türbe kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Giriş kapısı kuzey duvarında, güney ve batı duvarlarında da birer penceresi bulunmaktadır Türbenin alt kısmı kesme taştan, üstü de tuğladan yapılmıştır Lala Şahin Paşa Türbesi (Mustafakemalpaşa) Lala Şahin Paşanın medresesinin yanında türbesi bulunmaktadır Vakıflar Genel Müdürlüğündeki bir kayda göre medrese 1883-1884 yılında harap olmuş ve sonradan yenilenmiştir Medresenin yanındaki türbenin içerisindeki mezar ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Ekrem hakkı Ayverdi, 1950 yıllarında yaptığı araştırmada burada Bali Bey isimli bir mezar taşı görmüştür Buna dayanarak da Bali Beyin lala Şahin Paşanın oğlu Mehmet Paşanın oğlu olduğunu ileri sürmektedir Lala Şahin vakfiyesine göre türbe 1348 tarihinden önce yapılmıştır Türbe 1948 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından restore edilmiştir Türbe kare planlı olup, üzeri sekiz dilimli sivri bir külahla örtülmüştür Duvarlardan külaha geçiş tromplarla sağlanmıştır Türbenin girişi doğu cephesinde ve iki yanında da birer penceresi vardır Girişin lento ve kemerleri kabartma tekniğinde kıvrık dal ve yapraklarla bezenmiştir Pencerelerin sövelerine Selçuklu nesihi ile yazılmış ayetler yerleştirilmiştir Türbe moloz taştan yapılmıştır Doğu ve kuzeydeki pencere kemerleri tuğladan, diğer cephelerdeki pencere kemerleri de üç tuğla ve bir taş dizisinden yapılmıştır Türbenin batı yanında iki, giriş ekseni karşısında bir, doğusunda da aynı eksen üzerinde olmayan bir penceresi bulunmaktadır Şeyh Müftü Türbesi (Mustafakemalpaşa) Şeyh Müftü Camisinin kuzey batısında, camiye bitişik olarak Şeyh Müftünün türbesi bulunmaktadır Şeyh Müftü Mustafakemalpaşalı olup, asıl ismi Abdülkerim-ül Kadiridir Kadiri Tarikatına mensup olup, Şeyh Karabaliden ders almış ve Şeyh İmamzadenin müridi olmuştur Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul müftülüğüne tayin edilmiş, 1544-1545 yılında ölmüş ve Mustafakemalpaşaya gömülmüştür Türbe 1894-1895 yılında Naip Şefik Beyin, Kaymakam Haydar Beyin ve ismi belli olmayan bir hakimin yardımları ile yapılmıştır Türbe dıştan düzensiz dikdörtgen, içeriden de altıgen planlıdır Doğu batı ve kuzeybatı cephelerinde dışa doğru daralan sivri kemerli birer penceresi vardır İç kısımda yerden bir metre yüksekliğinde bir seki üzerinde iki ahşap sanduka bulunmaktadır Ayas Köyü Türbesi (Ayas Bey Türbesi) (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa, Ayas Köyünde yapılmış olan yeni bir caminin güneyindedir Türbenin kuzey cephesinde giriş kapısının kemeri üzerinde dört satırlık mermer bir kitabesi vardır Buradan öğrenildiğine göre 1442 yılının ortalarında Ayas Bin Sinan Bin Ayas Bey tarafından burada türbe, imaret ve bir de mescit yapılmıştır Türbede Hamza Bin Ayas Beyin gömülü olduğu yazılıdır (1442) Ayas Bey Enderunu Hümayunda eğitim görmüş, Hızır Beyden ders almış, Fatih Sultan Mehmete şehzadeliği sırasında hocalık etmiş ve 1470-1471 yıllarında da ölmüştür Türbe içerisinde bulunan beş küçük mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir Türbe kare planlı tek kubbelidir Türbenin kuzeydeki girişinde, güney, doğu ve batı duvarlarında birer pencere bulunmaktadır Türbe içerisinde sivri kemerli dikdörtgen bir niş vardır Günümüzde türbenin üzeri konik bir çatı ile örtülüdür Yapımında iki tuğla ve kesme taş şeritleri peş peşe kullanılmıştır Pencerelerin kemerleri, alınlıkları ve giriş kapısının çevresi tuğladandır Şeyh Abdülazia Dağıstani Türbesi (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa, Koşuboğazı Köyünde bulunan bu türbenin doğu cephesindeki girişi üzerinde dört mermer kitabe bulunmaktadır Bunlardan birincisinde Şeyh Abdülaziz Dağıstaninin 1882-1883 yılında öldüğü, türbenin de 1873-1874 yıllarında yapıldığı yazılıdır İkinci ve üçüncü kitabelerde dua metinleri vardır Dördüncü kitabe ise çok aşınmış olduğundan okunamamıştır Orijinal türbe yıkılmış, 1964 yılında yerine bugünkü türbe yapılmıştır Bugünkü yapının mimari bir özelliği bulunmamaktadır Kurtçu Mehmet Efendi Türbesi (Orhaneli) Orhaneli Sırıl Köyünün 200 ile 300 m güneydoğusunda tarlalar içersinde bir tepe üzerindeki bu türbenin kitabesi günümüze gelememiştir Yalnızca türbe içerisindeki mezarın baş taşında “Merhum ihtiyar Kurtçu Mehmet Velilullah Efendi ruhu için El Fatiha sene h1199 (1784-1785)” yazılıdır Türbe kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür Bu çatıyı dört yöndeki üçer tane ahşap destek taşımaktadır Türbenin duvarları bulunmamaktadır Fatma Ana Sultan Mezarı (Orhaneli) Orhaneli Semercibalık Köyü ile Çakmak Köyü arasında bulunan bu mezarın İhtiyar Kurtçu Veliyullahın zevcesi Fatma Sultana aittir Mezar taşı üzerinde de 1791-1792 yılları yazılıdır Süleyman Paşa Türbesi (Yenişehir) Süleyman Paşa Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Vakıf kayıtlarına göre Süleyman Paşa Sultan Orhan Gazinin oğlu olup, 1359-1360 yılında ölmüştür Bu türbeyi Süleyman Paşa İzmit Sancak Beyi iken, 1337-1338de kendisi için yaptırmıştır Ancak Süleyman Paşa Bolayırda gömülmüştür Türbe sekizgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Kuzey cephesinde dışa doğru bir çıkıntı yapan niş içerisinde, yay kemerli giriş kapısı bulunmaktadır Kuzeydoğu, kuzeybatı, doğu ve batı cephelerine birer altlık ve üstlük; güneydoğu, güneybatı ve güney cephelerine de birer üstlük pencere yerleştirilmiştir Türbenin ortasında iki basamakla çıkılan bir kaide üzerine lahit oturtulmuştur Buradaki kaidenin sade olmasına karşılık, sandukası stilize yaprak motifleri ile bezenmiştir Ayrıca lahtin kuzey ve güney yüzünde rozetler, çiçekler, selvi, üzüm, sümbül, zambak ve lale motifleri ile bezenmiştir Ekrem hakkı Ayverdiye göre lahtin baş ve ayak taşları XVIIyüzyıla aittir Karaca Ahmet Sultan Türbesi (Yenişehir) Yenişehir karaca Ahmet Köyündeki bu türbenin vakıf kayıtlarından Karaca Ahmet ait olduğu öğrenilmiştir Türbe kareye yakın dikdörtgen planlı olup, içerisinde doğu batı yönünde uzanan bir sanduka bulunmaktadır Baba Sultan Türbesi (Kestel) Kestel, Baba Sultan Köyünde bulunan Baba Sultan Türbesi, Azerbaycanın Hoy Kasabasında doğmuş, Baba İlyasın müritlerinden Geyikli Baba olarak tanınan bir dervişe aittir Bu derviş Osman Gazi ve Onun beylerinden Turgut Alp ile yakınlık kurmuş, Orhan Gazi ile tanışmıştır Ölümünden sonra Orhan Gazi, tarafından türbesi yaptırılmıştır Türbe içerisinde Geyikli Babadan başka Şeyh Hacı Mehmetin (1480-1481) ve Mevlana Abdurrahmanın (1492) mezarları da bulunmaktadır Türbe kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır Doğu-batı ekseninde sivri bir kemerle iki bölüme ayrılmıştır İçerisi güney ve doğu duvarlarında altlı üstlü birer pencere ile dışarıya açılmıştır Batı duvarındaki bir niş içerisindeki pencere de bitişiğindeki Baba Sultan Camisine açılmaktadır Türbenin kuzey bölümü dikdörtgen planlı olup üzeri aynalı bir tonozla örtülmüştür Kuzeydeki giriş kapısı üzerinde bir alınlık vardır ve sivri kemerlidir Türbe kesme taş ve tuğla hatıllıdır Duvarlarında yer yer devşirme mermer parçalara rastlanmaktadır Ayrıca kubbe kasnağında da testere dişi frizler bulunmaktadır |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Saat Kuleleri Bursa Saat Kulesi (Osmangazi) Bursa Saat Kulesi, Tophane semtinde Osmangazi ve Orhangazi türbelerinin yakınındaki park içerisinde Abdülaziz döneminde (1861-1876) yapılmıştır Bu kule kare planlı ve dört katlı idi Kesme taştan yapılan kulenin ikinci ve üçüncü katlarında bir balkon bulunuyordu Kulenin her cephesinde sivri kemerli birer pencere, yanında da birer niş vardı Kulenin üçüncü katında Bursaya bakan yüzünde yuvarlak kadranlı bir saat bulunuyordu Bu kule yıkılmış ve günümüze gelememiştir Kulenin ne zaman yıkıldığı konusunda da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır Bugünkü saat kulesi ise, yine aynı yerde Vali Reşit Mümtaz Paşa ve Belediye Reisi Mehmet Emin Bey zamanında 2 Ağustos 1904te yapımına başlanmış, 31 Ağustos 1905te de tamamlanmıştır Kule 33 m yüksekliğinde kesme taştan yapılmıştır Kuleye dört basamaklı yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir Kulenin içerisinde 89 basamaklı ahşap bir merdiven bulunmaktadır Kulenin kare gövdesini beş profilli saçak altı parçaya bölmektedir Her katın cephesinde yuvarlak kemerli, dikdörtgen birer pencere bulunmaktadır En üst katın her bir yüzüne de yuvarlak kadranlı birer saat yerleştirilmiştir Ağırlıklarla çalışan bu saatin çanının çapı 90 cm dir Yenişehir Saat Kulesi (Yenişehir) Yenişehirin merkezinde, Cumhuriyet alanının ortasında yer alan saat kulesi Kaymakam Necmettin Bey ile Belediye Reisi Mehmet Gökgöz zamanında 1935-1936 yıllarında yapılmıştır Mimarı İnegöllü İbrahim Usta olup, saatin kadranlarını Nuri Körüstan yapmıştır Saat Kulesi, köşeleri pahlanmış sekizgen biçimindedir 18 m yüksekliğinde, kesme taştan kule beş silme ile altı bölüme ayrılmıştır Kulenin ortasında bir balkon, en üstünde de Bursa kemerli önünde bir balkonu olan bir köşk bulunmaktadır Bu köşkün altına da dört yana bakan saat kadranları yerleştirilmiştir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Yıldırım Beyazıt Bedesteni Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan ilk bedestendir Yıldırım Beyazıt tarafından XIVyüzyılın sonunda yapılmıştır Ulu Camiden kapalı Çarşıya giden yolun hemen sağında yer almaktadır Günümüzde Kuyumcular Çarşısı olan bedestenin içerisi 5650x1500, dışı 7100x3550 m ölçülerinde olup, içerideki altı örme ayak ve yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Bunların üzeri de on dört kubbe ile örtülmüştür Bedesten duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan örülmüştür Bedestenin giriş kapısı üzerinde kabarma olarak küfi ve nesih karışımı bir yazı ile Kelime-i Tevhit kitabesi yerleştirilmiştir Batı kapısı üzerinde de yine Bazestân yazısı yazılıdır Bugün bedestenin içerisinde 32, dışarısında da 68 dükkan bulunmaktadır Bunlar yuvarlak tonozla örtülüdür Onarım sırasında tuğla olan ayaklar, kesme taştan yapılmıştır Bedesten Bursanın Kapalı çarşısı yangını sırasında 1956 yılında yanmış ve kullanılamaz hale gelmiştir YMimar Süreyya Yücel tarafından 1960 yılında ilk yapısına uygun olarak restore edilmiştir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Köprüleri Abdal Köprüsü (Osmangazi) Abdal Köprüsü, Acemler ve Hürriyet Mahalleleri arasında Bursa, Mudanya yolunda, Nilüfer Çayının üzerindedir Köprüyü Abdal Çelebi isimli bir tüccar 1669 yılında yaptırmıştır Bursa Salnamelerine göre (1906) 12 gözlü olan bu köprünün iki ucu toprak altında kalmıştır Köprü 64 m uzunluğunda, 475 m genişliğindedir Orta kısım yol seviyesinden biraz daha yüksekte ve sivri kemerlidir Köfeki taşından yapılan köprünün kuzey tarafında bir mihrap nişi, ayakları üzerinde de selyaranlar bulunmaktadır Bu köprü 1971 yılında Karayolları tarafından onarılmıştır Cilimboz Köprüsü (Osmangazi) Bursa, Cilimboz Deresi üzerindeki bu köprünün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Osmanlı dönemi eserlerinden olan bu köprü, iri kesme taştan, sivri kemerli ve tek gözlüdür Köfeki taşından yapılan köprünün üzerine bir korniş taşı yerleştirilmiş bunun üzerine de iri blok taşlardan korkuluklar eklenmiştir Demirtaş Köprüsü (Osmangazi) Bursa Mudanya yolunda Gökdere üzerinde 1883 yılında ahşap olarak yapılmıştır 1970li yıllara kadar ahşap olarak ayakta kalan köprü yıkılmıştır Geçit Köprüsü (Osmangazi) Bursa Mudanya yolu üzerinde Geçit Köyünün 1 km batısında bulunmaktadır Bursa Valisi Nazif Paşanın yaptırdığı köprünün ortasına karşılıklı iki mermer kitabe yerleştirilmiştir Bunlardan birinde Nazif Paşanın söylediği beyit, nesih yazı ile yazılmış, üzerine de bir tuğra yerleştirilmiştir Bursa Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunan bu kitabeden köprünün 1886 yılında yapıldığı öğrenilmektedir Köprü basık kemerli, tek gözlü olup kesme taştan yapılmıştır Köprünün tampon duvarları üzerinde köprüyü yapan ustanın monogramı bulunmaktadır Karayolları tarafından 1968 yılında onarılmış, köprü genişletilmiş ve ayrıca demir parmaklıklardan bir korkuluk ilave edilmiştir Köprü girişlerinde dikdörtgen kaideler üzerine oturan kürelerden meydana gelmiş babalar bulunmaktadır Mihraplı Köprü (Osmangazi) Bursa-Karacabey yolu üzerinde, Nilüfer Nehrinin kollarından biri üzerindeki bu köprüyü Çelebi Sultan Mehmetin kızı Selçuk Hatun yaptırmıştır Köprünün iki kitabesi bulunmaktadır Bunlardan birine göre 1465 yılında yaptırılmıştır Diğer kitabede köprünün iki büyük gözü arasına tarihi ve yaptıranın isimleri yazılmıştır Kitabeleri Şair Cemali yazmıştır Bugün bu kitabeler Bursa Türk ve İslam Eserleri Müzesindedir Nilüfer Köprüsü (Osmangazi) Bursa-Mudanya yolunda, Nilüfer Çayı üzerindedir Orhan Gazinin eşi, Sultan IMuradın annesi Nilüfer Hatun tarafından yaptırılmıştır Kitabesi günümüze gelememiştir Köprü, 3935 m uzunluğunda, 540 m genişliğinde olup, yedi gözden meydana gelmiştir Bu gözlerden en büyük kemer açıklığı 985 mdir Kesme köfeki taşı ve tuğladan yapılmıştır Çeşitli dönemlerde onarım geçirmiş, sağ taraftaki dört göz orijinalliğini korumuştur Tampon duvarları moloz taştan olan köprünün kemerleri tuğladandır Selyaranlar sivri külahlı ve taş kaplamadır Karayolları tarafından 1972 yılında onarılmıştır Tatarlar Köprüsü (Osmangazi) Bursa Karaköy yolu üzerindeki bu köprünün ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Ancak eski kaynaklardan öğrenildiğine göre 1553 yılından beri kullanılmaktadır Tek gözlü olarak yaptırılan köprü moloz taştandır Kemerinde tek sıra mermer taşlar kullanılmıştır Bu köprünün kemeri üzerine çıkıntılı bir korniş yerleştirilmiş, yoldan ötürü eğimli olmayan bir arazide olduğundan düz olarak yapılmıştır Setbaşı Köprüsü (Yıldırım) Bursanın en eski köprülerinden biri olan Setbaşı Köprüsü Çelebi Sultan Mehmet zamanında, Gökdere üzerinde XIVyüzyılda yapılmıştır Günümüze yapılan onarımlarla iyi bir durumda gelebilmiştir Setbaşı Köprüsü biri küçük, diğeri büyük olmak üzere ki kemerli olup, daha önce ahşap olduğu ve Cumhuriyetin ilanından sonra taştan yenilendiği bilinmektedir Irgandi Köprüsü (Yıldırım ile Osmangazi ilçeleri sınırındadır) Irgandi Köprüsü Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini birbirinden ayıran Gökdere üzerinde bulunmaktadır Irgandı köprüsü, Floransa, Venedik ve Bulgaristanın Lofça kentinde benzerleri olan çarşı köprülerindendir Bu köprü 1442 yılında Pir Ali oğlu Tüccar Muslihiddin tarafından Mimar Abdullah oğlu Timurtaşa yaptırılmıştır Eski kaynaklardan öğrenildiğine göre bu köprüde 31 dükkan, bir mescit ve iki de ahır bulunuyordu Köprünün uzunluğu konusunda kaynaklar birbirini tutmayan bilgiler vermektedirler Buna göre uzunluğu 45 ile 300 m arasında değişmektedir Ancak, çevresindeki yapılanmalar, köprünün iki yamacındaki eğimin armasından ötürü vadi daralmış ve bu yüzden de köprünün boyu kısaltılmıştır 1854 depreminde büyük zarar görmüş ve Bursanın işgali sırasında Yunanlılar buradan çekilirken köprü kemerini bombalamışlardır Bundan sonra 1949 yılında köprü yeniden yapılmış ve 60 cm daha yükseltilmiştir Köprünün Yıldırım ilçesi tarafı Osmangazi ilçesindeki tarafına göre 120 cm daha yüksektir Günümüzde köprünün ana tonozu betonarme olup, her iki yanına da taş kemerler yapılmıştır Köprünün cephesinde dikkati çeken bir özellik de mazgal deliklerinin yerleri bozulmuştur Köprü hücrelerine tonozlu mekanların üzengi taşlarına kadar taş olan köprü, üzengiden sonra tuğla ile yapılmıştır XVIIyüzyılda Bursaya gelen Evliya Çelebi bu köprünün mimarisi ile onunla ilgili öyküleri anlatmaktadır “Evsaf-ı cisr-i Irgandi Bursanın bir çarşısı da Gökderedeki Irgandi Köprüsü üzerindedir ki, yemin ve yesar ikiyüz kadar hallac dükkanlarıdır Hücrelerinin pencereleri zir-ü paylerinden cereyan eden Gökdereye nâzırdır Ve bu cisr dükkânlarının üzeri cümle tonoz kemerler ile mebni olub kurşun ile mesturdur Bu cisrin iki başında kala kapuları gibi temiz kapılar üzere mazgal delikleri vardır Cizrin bir tarafı boştur Han gibi misafirhane olup at bağlanır” Boyacıkulluğu Köprüsü (Yıldırım) Boyacıkulluğu Köprüsü, Gökdere üzerinde, Hoca Sinan adındaki bir tüccar tarafından 1443 yılından önce yapılmıştır Köprü kagir olup, büyük tek gözlüdür Taş Köprü (İznik) İznik-Orhangazi karayolunun 50 metre kuzeyinde, İznikin 3 km batısındadır Roma döneminde yapılan ve tarihi ipek yolu üzerinde bulunan Taş köprü 20 metre uzunluğunda ve 2,5 metre genişliğindedir |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Tabiat Varlıkları Uluabat Gölü (Mustafakemalpaşa) Apolyont veya Ulubat Gölü olarak da bilinen göl, Mustafakemalpaşa ilçesi dışında Karacabey ve Nilüfer ilçelerinin sınırları içerisinde de yer almakta olup, yaklaşık 5700 hektar alana sahiptir Mustafakemalpaşa Çayından beslenmekte olup ayrıca Uluabat Deresi ile Susurluk Nehrine karışır Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulaşan küçük dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir Göle giren su miktarı mevsimlere ve yıllara göre büyük değişiklik göstermektedir Gölün fazla suları gölün batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı'na ve bu çay vasıtasıyla da Marmara Denizi'ne boşalmaktadır Uluabat Gölü, Marmara Denizinin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli Yenişehir-Bursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur Aynı çöküntü alanındaki Kuş Gölünden alçak bir eşikle ayrılmaktadır Deniz seviyesinden 8-9 m Yükseklikte bulunan gölün, kuzeyinde fazla yüksek olmayan ve yumuşak bir eğimle alçalan Neojende oluşmuş tepeler, güneyinde ise Paleozolojik zamana ait dik yamaçlı dağlık alanlar bulunmaktadır Gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km, genişliği ise 12 km kadardır Göl alanı yıllara ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir Göl alanı için bugüne kadar verilmiş en yüksek değer 24000 hektar, en düşük değer 13500 hektardır Gölün güney-batı kıyıları 1993 yılında yapılan seddelerle çevrilmiş ve gölün bu kesimi tarıma açılarak geçmişte olduğu gibi geniş alanlara yayılması engellenmiştir Gölün ortalama derinliği 25 metredir Büyük bir bölümü oldukça sığ olup, bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre arasında değişmektedir En derin yeri Halilbey Adasındaki 10 mye yaklaşan çukurluktur Gölün kuzey kıyıları diğer kesimlere göre daha giritili çıkıntılıdır Kuzeyde kalker yapılı Eskikaraağaç ve Gölyazı yarımadaları bulunmaktadır Yine göl içerisinde yapılarında kalkerlerin egemen olduğu 7 adet ada bulunmaktadır Bu adaların en büyüğü Halilbey Adasıdır Göl suyu kolloidal kil içerdiği için devamlı bulanıktır Göldeki fitoplanktonların baskın durumuna göre göl suyuna bazen yeşilimsi-sarı, bazen de grimsi-sarı renkler hakim olmaktadır Göl suyunun bulanık olmasından dolayı ışık geçirgenliği çok azdır İlkbaharda göle giren süspanse maddelerin artışına bağlı olarak ışık geçirgenliği 22 cmye kadar düşebilmektedir Uluabat Gölü, ekolojik yönden bol gıdalı bir göldür Uygun iklim koşullarının yanısıra geniş sazlık alanların varlığı, açık su yüzeyleri ve besin maddesi bakımından da çok zengin bir yapıya sahip olması, değişik türden yüz binlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlamaktadır Uluabat Gölü plankton ve dip canlıları bakımından ülkemizin en zengin göllerinden biridir Gölde, 21 değişik balık türünün varlığı bu zenginliğin en önemli göstergelerindendir Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun da en önemli sulak alanlarından biridir Uluabat Gölü, dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden küçük karabatağın ülkemizdeki en önemli üreme alanıdır Türkiye'deki toplam kuluçka populasyonu 1500 çift olarak tahmin edilen türün, 300 çifti alanda kuluçkaya yatmaktadır Gölde üreme dönemi dışında da önemli sayıda küçük karabatak barınmaktadır 1995 yılı Ocak ayında türün 175 bireyi alanda kaydedilmiştir Uluabat Gölü yine dünya çapında yok olma tehlikesi ile altında olan tepeli pelikanın da önemli beslenme ve kışlama alanlarından biri olup, Ekim 1994de gölde 136 bireylik populasyonu kaydedilmiştir Gölde, kuluçkaya yatan diğer önemli türler; Alaca balıkçıl, kaşıkçı,küçük ak balıkçıl, ve çeltikçi, küçük balaban, gece balıkçılı, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kız kuşu , bıyıklı sumru, kara sumru gölde kuluçkaya yatan diğer kuş türleridir İznik Gölü (İznik) Marmara Bölgesinin Güney Marmara Bölümünde, en büyük, Türkiyenin ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü, tektonik bir tatlı su gölüdür Marmara Bölgesinin doğu-batı doğrultusunda peş peşe dizilmiş çukur sistemlerinden Pamukova-İznik-Gemlik Körfezi çöküntü alanı sırasının orta kesimindeki tektonik kökenli bir çukurun dolması ile oluşan göl, elips şeklindedir Kuzeyinde Samanlı Dağları, güneyinde Avdan Dağı vardır 298 km2lik yüzölçümü ile Marmara Bölgesinin en büyük gölüdür Uzunluğu doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 32 km, en geniş yeri 115 kmdir Derin göllerden olan İznik Gölünün büyük kesiminde derinlik 30 myi aşmaktadır Gölün güney kıyısının açığında kıyıya paralel olarak 13 km boyunca uzanan bir çukur bulunmaktadır Yaklaşık 60 m derinliğindeki bu çukurun en derin yeri 65 myi bulur Gölün su yüzeyi ise deniz seviyesinden 85 m daha yüksektedir İznik Gölünün su toplama alanı 1246 km2dir Göle su taşıyan akarsuların en önemlileri kuzeydoğudaki Karadere ile güneybatı kesimine akan Kocadere adı ile bilinen Sölöz Deresidir Göl bunlardan başka dipdeki karstik kaynaklar ve yağmur suları ile de beslenmektedir Karsak Suyu gölün fazla sularını Gemlik Körfezine boşaltır Karsak Suyu aslında doğrudan İznik Gölünden çıkmayıp, gölün güneybatısında bulunan birkaç metre yükseklikteki çakıl ve kum setinden sızan sularla oluşur İznik Gölü 1990 yılında Sit Alanı ilan edilmiştirGöl bütünüyle tarım alanları ve zeytinliklerle çevrilidir Tarım alanları için gölden su alınmaktadır 1963te gölün batısındaki seddenin yapımı sonucunda 416 ha sulak alan kurutulmuştur Su tutma amacıyla da yapılan bu sedde, gölü kısmen bir rezervuara dönüştürmüştür Gölde sık sazlıkların arasında karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile önem kazanmıştır Nedeni tam bilinmemekle birlikte, İznik Gölü kış aylarında önemli sayıda su kuşu barındırmamaktadır Yine de, İç Anadolu gölleri donduğunda kuşlar için önemli bir sığınak oluşturduğu söylenebilir Antik Çağda Ascania Limne olarak anılan İznik Gölü, Homeros'un ünlü İlyada'sında da yer alır 1648 yılında İznike gelen Evliya Çelebi ise Seyahatnamesinde buradan; “Burası beşinci iklimin yaşandığı yerdirSuyu ve havası çok güzeldirBu gölün çevresinde 45 tane köy vardır ki, bunlar bağlı bahçeli, camili, hamamlı, küçük birer çarşılı mamur köylerdir Bu gölün suyunda civar ahali çamaşır yıkar Hiç sabun sürmedikleri halde yine de bembeyaz olur Bu gölde 70 çeşit balık bulunur” diye söz etmiştir Gölün batısında,Türkiye'nin en geniş ve en güzel piknik alanları bulunmaktadırBir tarafı çamlık diğer yanı tertemiz gölü, Türkiye'nin her yerinden binlerce insanı çeker kendisine Günü birlik dinlenme alanları dışında çadır turizmine de açıktır Burada her tür sosyal tesisler bulunur Gölün bu bölgesi, 1950'li yıllara kadar bataklık idiYapılan çalışmalar ile suyun taşması engellenmiş ve bataklık kurutulmuştur Gölde, Karabatak, Tepeli Kutan, Küçük Balaban, Gece Balıkçılı Alaca Balıkçıl, Çeltikçi, Erguvan Balıkçıl, Angıt, Macar Ördeği, Yılan Kartalı ve Martı türü kuşlar bulunmaktadır Gölde Yayın, Aynalı Sazan ,Tatlı Su Yılanı, İlik Balığı, Tatlı Su Levreği, Gümüş Balığı, Ördek, Kızıl Kanat yetişmektedir Gölde yosun ve bitki türleri de zengindir Dipte pamuk veya üstüpü şeklinde açık yeşil renk bir yosun türü yaygındır Bu yosun suyun çalkalanmasını ve göl suyunun oksijeninin azalmasını önlerBalıkların beslenmesini sağlar Sulama ve avcılık yanında çamaşır ve bulaşık yıkamada,duş almakta,yemek ve çay yapımın da,suyun sodalı oluşu nedeniyle vücuttaki yara bere, sivilcelerin tedavisinde, içilerek mide hazımsızlığının giderilmesinde kullanılmaktadır Genelde tarım yapılan göl çevresinde az yükseklikli kayalar ve tepeler bulunmaktadır Uludağ (Merkez) Marmara Bölgesinin Güney Marmara Bölümünde bulunan Uludağ, İlkçağda Olympos ya da Msyadaki Olympos anlamına gelen Olympos Mysia adı ile anılmıştır Osmanlı döneminde Keşiş Dağı olarak anılmakta idi 1925te adı Uludağ olarak değiştirilmiştir Bursa Ovasının güneyinde yükselen Uludağ, Ege Bölgesi sınırlarında da yer almaktadır Güneydoğudaki Domaniç Dağları üzerinden İçbatı Anadoluda kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan dağ dizilerine bağlanmaktadır Yüzey şekilleri bakımından İçbatı Anadolu Bölümünün doğal bir parçası olmasına karşılık, Bursanın simgesi olmasından ötürü ITürk Coğrafya Kongresinin kararı ile Bursa Ovası ve Bursadan ayrılmayarak Marmara Bölgesinin sınırları içerisinde bırakılmıştır Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 40 km olan Uludağın Bursa Ovası ile Nilüfer Çayının yukarı çığırı arasındaki genişliği 20 kmdir Marmara ve Ege bölgelerinin en yüksek kütlesi olan Uludağın yüksekliği Karatepede 2543 mye ulaşır Doruğunun batısındaki Sığınaktepe ise 2493 mdir Uludağ, Hersiniyen dağoluşumu sırasında ortaya çıkmış bir kütledir Ancak bu yaşlı kütle Neojen Bölümdeki (y 26-2,5 milyon yıl önce) karaoluşumu (epirojenez) sırasında bugünkü yüksekliğine erişmiş ve gençleşmiştir Uludağın çekirdek kesimi büyük bir granodiyorit batolitinden oluşur Bu kütle yer yer yüzeye çıkarsa da dağın büyük kseimi şist, mermer ve gynas gibi başkalaşım kayaçlarından oluşan bir manto ile örtülüdür Doruk kesiminde mermerler, kuzey kesimde ise daha çok şistler yer alır Uludağdaki aşınım düzlükleri, yüksek yaylalar ve doruk düzlüğü olmak üzere iki belirgin alan oluşturur Yüksekliği 2000 m ye yakın olan farklı yükseltilerdeki dalgalı düzlükler Sobran yaylası, Kadıyayla, Kirazlıyayla ve Sarıalan ismi ile anılmaktadır Uludağda Pleyistosen Bölüme (y2,5 milyon-10 bin yıl önce) ait buzul izleri de oldukça geniş yer tutar Buzul artığı yüzey şekillerinden başlıcaları, yaylalar düzlüğüyle doruk düzlüğü arasında görülen 200-300 mlik sarp dikliğin yüzeyinde oluşmuş olan buzyalakları (sirk) ve bu buzyalaklarından aşağı doğru sarkan buzultaş (moren) yığınlarıdır Sığınaktepenin kuzeyinde yüksekliği 2200 m olan iki buzyalağı, doruk kesiminin ortasında ise üç buzyalağı yer alır Karatepenin kuzey yamacındaki buzyalağı gölleri batıdan doğuya doğru, sırasıyla Aynalıgöl, Karagöl ve Kilimligöldür Bu buzyalağı göllerinin yanındaki su birikintisi ise Buzlugöl olarak anılır Eşsiz doğal güzellikleri bulunan Uludağ, kurulan bir ulusal parkla koruma altına alınmıştır Uludağ Milli Parkı Marmara Blgesinin Güney Maramara Bölümünde, doğal değerlerin korunması amacıyla oluşturulmuş olan Uludağ Milli Parkı, Bursanın Merkez ilçe sınırları içerisindeki Uludağda 11338 hektarlık alan 20 Eylül 1961de ulusal park olarak ayrılmıştır Bursanın güneydoğusunda 2500 myi aşan Uludağ dik yamaçlar, sarp kayalıklar, derin vadiler, yüksek yaylalar, akarsular, çağlayanlar ve buzyalağı gölleri ile jeomorfolojik açıdan dikkat çekicidir Ayrıca orman örtüsü ve yabanıl hayvan varlığı açısından da oldukça zengindir Doruk kesimine kadar yükselen ormanlar meşe, kayın, köknar ve kara çamlardan oluçmaktadır Yüksek kesimleri her yıl Aralıktan Mayısa kadar karla kaplı olan Uludağ, kayak yapmaya uygun eğimli alanları ile kış sporlarına son derece uygundur Uludağ Milli Parkının yazları yalnızca birkaç gün görülen Apollon kelebeğiyle, bir akbaba türü olan Karakuşun yaşam alanları arasında bulunması parkı bilimsel anlamda da çekici kılmaktadır Eskiden Bursa ve çevresinde yaşayanların mesire yeri olan Uludağdaki ulusal park alanı, İstanbula yakınlığı nedeniyle günümüzde önemli bir iç turizm merkezi konumundadır Özellikle oteller yöresi kışın yoğun bir turizm etkinliği yaşamaktadır Ulusal park alanı içerisinde Sarıalan, Çobankaya ve Kirazlıyayla gibi orman içi dinlenme yerleri bulunmaktadır Eşsiz doğal güzelliklere sahip olan Uludağ Milli Parkının başlıca manzara seyir noktaları Sarıalan, Bakacak, Çobankaya, Fatintepe ve Cennetkaya Tepesidir Uludağ Milli Parkı sadece kış turizmine değil, yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine de olanak sağlamaktadır Kayak alanı 1750-2543 m yükseklik arasındadır Cumalıkızık Bursanın 12 km uzağında, Uludağın yamaçlarına yaslanmış birbirinden güzel köyler bulunmakta olup, bunlardan birisi de Cumalıkızık Köyüdür 15 hektarlık bir alan kurulan ve yaklaşık 270 dolayında evin yüzde 60ında oturulan Cumalıkızık, 1987 yılında Bursanın Büyükşehir Belediyesi statüsüne kavuşması ile Yıldırım Belediyesi sınırları içine alınmıştır Osmanlıların Bursa'da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180'i halen kullanılan, bazılarında ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 ev ile Osmanlı dönemi sivil mimarisini günümüze taşımaktadır Orhan Gazi Bursayı ele geçirmeden önce Uludağın eteklerinde çeşitli yerleşim alanları kurmuştur Bunlardan bazıları; Bayındırkızık, Derekızık, hamamlıkızık, Fethiyekızık, Değirmenlikızık ve Cumalıkızıktır Uludağ'ın kuzeyindeki dik etekler ile vadilerin arasında sıkışıp kalan yöre köylerine bu konumlarından dolayı “kızık'” adı verilmiştir Köylerin birbirlerinden ayrılması için de dereye yakın olanına Derekızık, Fidye verene Fidyekızık ve Kızık köylerinden topluca gidilerek cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık adları verilmiştir Köylülerin anlatımı ile birbirlerine bir sigara içimi uzaklıkta olan bu köylerden Bayındırkızıkı Uludağdan gelen bir sel alıp götürmüş, diğer dördü savaşlar sırasında ortadan kalkmış günümüze yalnızca Cumalıkızık gelebilmiştir Uludağın yamacında, kestane, çınar ve kiraz ağaçlarının gölgelediği, tarihi dokusundan hiçbir şey kaybetmeyen Cumalıkızık Köyünün ilginç bir öyküsü vardır Osmanlının kuruluş yıllarında bir grup atlı Söğüte doğru yola çıkmış, dolu dizgin gitmişler ve yolları Ertuğrul Gazinin huzurunda son bulmuş “Beyim, biz Oğuzların Bozok kolunun Kızık boyunun yiğitleriyiz Kendimize Osmanlı ilinde yerleşmek üzere bir yer ararız Senin Türklerin en yüce beyi olduğunu biliriz Senden kendimiz için bir yurt yeri dilemekteyiz” Bunun üzerine Ertuğrul Gazi: “Yiğitler, aramızda hiç ayrıcalık olduğu düşünülür mü? Uludağın eteklerinde hemen kendinize yurt edinin Buraları insandan hiçbir şeyi esirgemez, verimlidir, bereketlidir, sizleri de aç bırakmayacaktır Şimdi sizin boyun yedi yiğidine, Kayıların en güzel yedi kızını gelin vereceğim Her yiğit kendisine bir oba kursun, hep birlikte orada mutlu yaşayın” demiş Böylece günümüzden 700 yıl önce Uludağın yamaçlarında, Kızık boyunun yedi yiğidi kendilerine yedi ayrı Kızık köyü kurmuşlar Bursa yakınlarında kurulan Osmanlı Beyliği kuruluşundan kısa zaman sonra bölgeye hakim olmayı başarmış, 1326 yılında Bursa'yı, 1331 yılında İznik'i fethederek yörede varlığını kesin olarak kabul ettirmiş ve Osmanlı halkının bu topraklara yerleşerek kentler ve köyler oluşturması sağlanmıştır Cumalıkızık vakıf köyü olarak kurulmuştur ve bu özelliğini yerleşim dokusu konut mimarisi, yaşam biçimine yansıtmıştır Osmanlıların Bursayı ele geçirdikleri zaman ilk Cuma Namazını Cumalıkızıkta kıldıkları söylenmektedir XIXyüzyılın köy mimarisinden hiçbir şey kaybetmeyen köyün tamamı sit alanı içerisine alınmıştır Cumalıkızktaki evler görünüşte yapıldıkları orijinal hallerinden farklı değildirler Ancak son yıllarda çıkan bir yangın bunlardan ünü yakıp kül etmiştir Köyün tamamı sit alanı olduğundan, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası uyarınca olduğu gibi korunmaları gerekmektedir Bu yasa uyarınca köylüler harap olan evlerine parasızlıktan herhangi bir onarım yapamıyor Köyün sokakları dar ve taştandır Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini oluşturan ve içlerinde hala yaşamların sürdürülebildiği evlerin bulunduğu Cumalıkızık, bugün tarihsel kimliği ile yaşatılmaya çalışılıyor Bursaya 12 km uzaklıkta bulunan Cumalıkızık Köyü yaşayanları kendi çabaları ile burada bir köy-müze oluşturmuşlar Etnoğrafya Müze ve Sanat Evi köye gelen ziyaretçilerin ilgisini çekmekte olup, bu küçük müzede; Cumalıkızık Köyünün tarihi yaşadığı gibi, ayrıca müzeciliğimizin ihmal edilen köy müzelerinin tipik bir örneğidir Ayvaini Mağarası (Mustafakemalpaşa) İlçenin yaklaşık 30 km kuzeybatısında Doğanalan Köyü yakınlarından başlayan mağara 5,5 km sonra Bursa, Ayvaköy civarında sonlanmaktadır Her iki yönden girişi bulunan mağarada sarkıtlar, dikitler ve travertenler vardır İçinden geçen Karadonlu Deresi mağara boyunca 60' dan fazla irili ufaklı gölet oluşturmuştur Oylat Mağarası (İnegöl) Bursa, İnegöl ilçesi Hilmiye Köyünde yer alan Oylat Mağarası, Bursa-Ankara kara yolundan Oylat Kaplıcasına ayrılan yoldan yaklaşık 17 km içeridedir Toplam uzunluğu 665 m olan mağara iki ana bölümden oluşur Dar galerilerden oluşan birinci bölüm girişten çöküntü sonuna kadar olan kısımdır İçeride dev kazanları ve damla taş havuzları bulunur İkinci bölüm büyük bir çöküntü salonudur İri blok ve dev damlataş şekillerinden sarkıtlar, dikitler ve sütunlar oluşmaktadır Mağara önünde sıcaklık 29ºC, nem yüzde 47, girişte sıcaklık 19ºC, nem yüzde 55, dar galeride 17ºC, nem yüzde 78, çöküntü salonlarında 14ºC, yüzde 90 nem oranlarına sahiptir Saitabat Şelalesi Derekızık Köyüne 3 km, Cumalıkızık Köyüne 9 km uzaklıkta bulunan Seyidabâd Şelalesi, bir kanyondan dökülmektedir Köylülerin Güvercinlik olarak da isimlendirilen Seyidabâd Şelalesi, Uludağdan toplanan suların aşağıya akması ile oluşur Çevresinde et mangal lokantaları ve büfelerin yer aldığı Seyidabâd Şelalesinin çevresi aynı zamanda bir mesire ve dinlenme alanı olarak kullanılmaktadır Suçtu Şelalesi (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km uzaklıkta, Çataltepe mevkiinde, Muradiye Sarnıç Köyü yakınlarında, Karadere üzerinde yer alan Suuçtu Şelalesi; bir fay hattının çökmesi ile oluşmuştur 38 metreden dökülen su, yazın suyunun azalmasına rağmen kış aylarında doldurduğu göleti ile güzel bir manzara oluşturmaktadır Suçtu Şelalesi, etrafını saran kayın ağaçları arasında, serin ve temiz havası ile gezi, piknik ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır Aras Şelalesi Aras Deresi ve Aras Şelalesi Uludağın kar sularını taşıyan ve tam kayalıkların içinden 15 metre yükseklikten düşer |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Kervansarayları Karaca Bey Kervansarayı (İnegöl) İnegöl, Ortaköyde bulunan Karacabey Kervansarayı ile ilgili bilgilere Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında rastlanamamıştır Ekrem Hakkı Ayverdi, Ortaköydeki ile bu kervansarayı Karacabeydeki imaretin vakıfları arasında olduğunu ileri sürmüştür Karaca Bey Kervansarayı, Karaca Bey tarafından XVyüzyılın ortalarında yaptırmıştır Uzun süre harap halde kalan bu yapı, 1982 yılına kadar ağıl olarak kullanılmış, iç bölümleri, kapı kemerleri ve içerisindeki odalarının büyük bir kısmı yıkılmıştır Bundan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğünün izni ile mantar üretme çiftliğine dönüştürülmüş, güneydoğu köşesindeki payesinin yanına bir havuz yapılmıştır Kervansarayın odalarının bazı odalarındaki nişler yıkılarak pencere haline getirilmiştir Kalıntılarına dayanılarak kervansarayın dikdörtgen planlı olduğu, iki sıra halinde üçer sütundan oluşan dizi ile içerisi üç bölüme ayrılmıştır Bu sütunlar birbirlerine ve duvarlara sivri kemerlerle bağlanmışlardır Orta alanın üzeri beşik tonoz ile örtülüdürKuzey yönündeki giriş kapısı beşik tonozlu bir eyvan içerisine alınmıştır Doğu, batı ve güney duvarları birbirlerine simetrik üçer nişler halindedir Kervansarayın içerisinde herhangi bir süsleme elemanı ile karşılaşılamamıştır Ancak, giriş kapısının kemer alınlığında tuğla ile yapılmış balık sırtı bir motif dikkati çekmektedir Yapının bütünü moloz taş ve tuğladan yapılmıştır İbrahim Paşa Kervansarayı (İznik) İznik Osmanlı döneminde önemli bir kervan yolu olmasına rağmen, burada herhangi bir kervansaray yapılmamıştır Belki de bu kervansaraylardan hiçbir iz günümüze gelememiştir Prof Dr Semavi Eyice İstanbul Kapısına giden yol kenarındaki kalıntının Kanuni Sultan Süleyman döneminde Makbul-Maktûl İbrahim Paşa tarafından yapımına başlanan İbrahim Paşa Kervansarayının kalıntısı olduğunu ileri sürmektedir Günümüzde evlerle çevrilen ve her geçen gün biraz daha harap olan bu kervansarayın planını ve yapı üslubunu anlamak mümkün olamamıştır |
Bursa Ve Güzellikleri |
11-04-2012 | #30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa Ve GüzellikleriBursa Mektepleri Darülkurra (Üftade) Yerkapı Muallimhanesi (Osmangazi) Bursa, Yerkapıda Kavaklı Caddesi ile Üftade Sokağının birleştiği yerdeki Darülkurrayı Hoca Yakup Efendi 1492de yaptırmıştır Avlu kapısı üzerindeki iki satırlık, nesih yazı ile yazılmış 160x053 m ölçüsündeki kitabe: Fahr-ul fuzalâ Hoca Yakub kim … Ruhla ola mesrûr Bu hûb binayı hoş eylemeye kıldı âh-ı erkemin memur Çür, câyı tilâvey oldu dikleş ca sayı ola şad meşkûr Kabri üzere gezub Cemalî dedi ki aleyke beytun mamur aded 898 (1492) Muallimhanenin batı yönündeki tuğla örgülü sivri kemerli bir kapısından avluya girilmektedir Bu avlunun kuzey ve kuzeydoğu yönünde iki oda bulunmaktadır Kuzey yönündeki oda 450x510 m ölçüsünde olup, üzeri sivri pandantiflerle kubbeye geçiş sağlanmıştır Bu kubbe dıştan sekizgen kasnaklıdır İçeride kuzey duvarında 070 m derinliğinde dikdörtgen bir ocak bulunmaktadır Ocağın bacası yapıldığı dönemin en güzel tuğla işçiliği örneklerinden birini yansıtmaktadırYerden yaklaşık 090 m yüksekliğindeki bitkisel motiflerden oluşan bir friz içerisini çepeçevre dolaşmaktadır Bu bölümün batı duvarında iki, güney duvarında da bir adet dikdörtgen pencere bulunmaktadır Bunların üzerindeki üst sıra pencereler alçı şebekeli ve sivri kemerlidir Güneydoğudaki oda 080x080 m ölçüsünde olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbe de dıştan sekizgen bir kasnak üzerine oturmaktadır Odanın duvarlarında siyah ve beyaz renklerde rozetler bulunmaktadır Kalem işlerinden pek azı günümüze gelebilmiştir Bu odanın güney cephesinde tek bir pencere, doğusunda da alçı şebekeli iki üst sıra penceresi vardır Her iki yapı da iki sıra tuğla, iki sıra moloz taştan yapılmıştır Kemerlerde ve kirpi saçaklıkta tuğla kullanılmıştır Bahçesinde Cafer Çelebinin, Hasan Tabibin mezarları bulunmaktadır Bu yapı 1948 yılında onarılmış ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından kullanılmaktadır Kamberler (Sitti Hatun) Mektebi (Osmangazi) Bursa tatarlar Köprüsünün batısında, deveciler Caddesi ile Eski hamam Sokağının kesiştiği köşede bulunan Kamberler Mektebi, Fatih Sultan Mehmet döneminde, Oruç beyin kızı, Zağanos Paşanın eşi Sitti Hatun tarafından yapılmıştır Mektebin batı yönünde Kamberler Camisi bulunmaktadır Eğimli bir arazide bulunan bu yapı kuzeydoğu ve kuzeybatı yönünde yan yana iki kubbeli bölüm halindedir Mektebin giriş ve arka cephesi 1250x664 m ölçüsünde, batı cephesi de arazi eğiminden ötürü 684 mdir Eyvan ile içerisine girilen kapının altında ikinci bir Bursa kemeri bulunmaktadır Bu kemerin etrafı tuğla ve taşın birlikte kullanılması ile üçgen ve dama motifleri şeklindedir Aynı süsleme pencere alınlıklarında da görülmektedir İkinci oda 509x509 m ölçüsünde olup, birinci odadan bir kapı ile buraya girilmektedir Her iki bölümün de üzeri kubbe ile örtülüdür Mektebin duvarları iki sıra tuğla ve moloz taş, kubbe kasnakları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan yapılmıştır Bursada günümüze en iyi şekli ile gelebilen bu yapı 1962 yılında Bursa Eski Eserleri sevenler Kurumunca restore edilmiştir Pir Ahmed Muallimhanesi (Osmangazi) Bursa Dabdal Mahallesi, Fırın Çıkmazında bulunan bu muallimhane 1768 yılında yapılmıştır Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sonucunda dış görünümü orijinalliğini yitirmiştir İki katlı ve iki bölüm halindeki yapıya kuzeydeki bir taşlıktan girilmektedir Buradan ahşap bir merdivenle iki odanın açıldığı büyük bir sofaya çıkılmaktadır Burada bulunan alçı yaşmaklı ocak bitkisel kalem işleri ile süslenmiştir Sofanın duvarlarının üst kısmında doğadan alınma manzaraları içeren resimler bulunmaktadır Bursanın bu önemli muallimhanesi yol genişletilmesi sırasında yıkılmıştır Misyoner Okulu Amerikalı misyonerler 1834 yılında İstanbulda Beyoğlunda bir erkek lisesi açmış, bunun ardından 1839da İzmir, Trabzon ve Bursada da aynı şekilde açtıkları okullarda batı okullarının programlarını uygulamışlardır Bursada açılan bu okulda kız öğrenciler ders görmüştür Okutulan başlıca dersler Rumca veya Ermenice, Matematik (Rumca veya Ermenice), Coğrafya (Rumca veya Ermenice), İngilizce, Geometri, Botanik (İngilizce), Fizik, Astronomi (İngilizce) ve Tarih (İngilizce) idi Işıklar Askeri Lisesi (Osmangazi) Bugünkü Atatürk Heykelinin bulunduğu meydanda, Sultan Abdülmecidin isteği ile 1845 yılında askeri bir okul kurulmuştu Daha sonra bu okul, Işıklar semtinde altı kâgir, üstü ahşap olan yapıda 10 Haziran 1892de Vali Münir Paşa tarafından açılmıştır Buna 1894te ikinci bir yapı eklenmiş ve öğrenci kapasitesi 500e çıkarılmıştır 1911de de okula bir hastane eklenmiştir Bursanın Yunan işgali sırasında Yunanlılar tarafından ahır olarak kullanılmış, İşgalin sona ermesinden sonra 11 Aralık 1922de Askeri İdadi ismi ile yeniden açılmıştır Bursanın en eski mahallelerinden biri olan Işıklarda oluşundan ötürü Işıklar Askeri Lisesi olarak tanınmıştır Hamidiye Senayi Mektebi (Osmangazi) Bursa Filibos Mahallesi, Türkmenoğlu Konağındaki Hamidiye Senayi Mektebi 10 Nisan 1869da açılmıştır Başlangıçta jandarmalar için elbiselik kumaşlar dokunmuş, daha sonra da ayakkabı yapımı için İstanbuldan yeni aletler getirilmiştir Böylece Islahhane ismi ile tanınan bu okulda öğrencilere dokumacılık ve ayakkabıcılık öğretilmiştir 1900lü yıllarda okulun ders programlarına Fransızca ve musiki dersleri eklenmiş okulun bir de bandosu kurulmuştur Bu okulu geliştirmek için Hükümet Caddesinde bir satış mağazası açılmış, Bursalılar bunun için bir çekiliş düzenlemiş, Hayvan Pazarından alınan Pazar resmi de (vergi olarak) okula bırakılmıştır Bu okul, açıldığı yerde iki yıl kalmış ve daha sonra Tophane semtine taşınmıştır Mülkiye İdadisi (Osmangazi) Bursada Mülkiye İdadisi ismi ile 1885te açılan dört yıllık okulun öğrenimi 1890-1891 yılına kadar devam etmiş, bundan sonra yedi sınıflı olmuş, 1901-1904te kimyahane, yatakhane, yemekhane bölümleri yapılmış, 1906 yılında bunlara bir de hamam eklenmiştir Okulun ismi 1909dan sonra Mekteb-i Sultani olmuştur Ziraat Mektebi Bursa Valisi Mahmud Celaleddin Paşa tarım konusunda eleman yetiştirmek amacıyla 1891 yılında Hamitler Köyünde Topal Mehmet Ağanın arazisinde Hüdavendigâr Numune Çiftliği Ziraat Mektebi ismi ile ziraat mektebini kurmuştur Başlangıçta 20 öğrenci ile öğrenime başlanmış ve her yıl 15 öğrenci buradan diploma almıştır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|