Troja Gizemi |
09-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiSELENE’NİN IŞIĞI VE AY ÜLKESİ BAFA Troja Gizemi Bilinmeyen Anadolu´dan bir dilim Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı, filmlerin çekildiği kayıp uygarlıklar ve kentler sizlere kendi içinizdeki göremediğiniz yerleri açabilir veya kapalı kapıları aralayabilir İşte Ege´den Türkiye Gizemtur´un birinci bölümü Bilinmeyene doğru derken ve bilinmeyeni genelde hep gökte veya bir başka boyutta ararken gelin yere inelim Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken birçok gizemi de bağrında saklamış Elbette ki, her gizem doğaüstü değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar Gizem ya da bilinmeyen faktör doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız çevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Çok gezen ve çok bilen” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler Durumunuz orta düzeyde dahi olsa, çoğunuzun bir arabası vardır ve yine çoğunuz bu araba ile güneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den geçerken yolunuzun üzerinde bazı önemli yerler vardır, işte size sözünü ettiğim önemli yerlerden birisi Bafa Gölü ve bu göl kıyısının şimdi birkaç avuç kalmış olan altın kumları Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın Göreceğiniz doğa size çok farklı kılabilir Selene’yi hissedebilirsiniz Bugün Bafa Gölü ve kıyıları ne yazık ki özellikle kumsalı, endüstri canavarına kurban edilmişse de hala bir başka gezegen görünümünü koruyor ve üçbin yıllık bir efsane hala yaşıyor, hemen yolun sonundaki kalıntı, Çoban Endymion´un Ay Tanrıçası Selene ile buluştuğu yerdir Yakışıklı çoban Endymion´a aşık olan Ay Tanrıçası Selene, işte burada umutsuzluğa düşer çünkü ölümlü bir insanla beraber olması Zeus yasalarına göre imkansızdır Anlatıldığına göre Bafa Gölü´nü çevreleyen Beşparmak Dağları Ay´ın en güzel parladığı yerdir ve Bafa Gölü ay ışığı altında gerçekten de gümüş bir tepsidir çünkü Ay Tanrıçası Selene, sevdiği çobanı görmek için, en güzel ışıklarını, en parlak biçimde buraya döker Efsane bize, Çoban Endymion´un bu işe ne dediğini söylemiyor ama olsun bir beis yok zira o zamanlarda feminist tanrıçaların sözü geçiyordu Ama siz Bafa´yı ve Selene Tapınağı´nı bir görün, ne işe yarar demeyin çünkü efsaneler gerçeklerin görünmeyen zirvesidir Hissedin yeter Bu tanrısal aşkın yaşandığı dağ Türkiye´dedir Mitolojik adıyla Latmos Dağları, antik Karya yöresinde, şimdiki Bafa Gölü´nün kıyısındadır Ünlü tarihçi Strabo “Coğrafya” adlı eserinde bu yöreyi vurgular; “ çeşitli zamanlarda çeşitli yöneticiler buralara sahip olmuşlar Troya’nın alınmasından sonra Lidyalılar, Aiolisliler ve İyonyalılar ve sonra Persler ve Makedonyalılar ve son olarak da Romalılar buralarda egemen olmuşlar, ülke bölündüğünde halk dialekt ve isimlerini kaybetmiş”Bugün Bafa’ya gittiğinizde, tüm bu uygarlıkların izlerini bulabilirsiniz Heraklia binlerce yıllık ağırlığı ile karşınızdadır Çapkın Baba’nın maço kızı Bir diğer mite göre ise, Büyük Tanrı Zeus Endymion’a ölümsüzlük ebedi yaşam ve gençlik bağışlamıştır ama genç kalması için hiç uyanmamalıdır, bu amaçla tanrısal Hypnos’u yollar Zeus aslında kızını yani Artemis (Diana) yani Selene’yi düşünmektedir Mitolojik sembolizmaya göre Selene öz anlamda bize Artemis’in kişiliğini simgelemektedir ve bu noktada Tanrıça’yı anlayabiliriz Artemis, çok aktif bir tanrıdır, hiç yerinde durmaz, çevresi tüm doğadır hatta doğa ile bütünleşmiştir, tüm hayvanlar onu izlerler, bitkiler onu arzularlar Sözün özü anlaşılır ki, işi başından aşkın olan Artemis’in aşkla meşkle uğraşacak vakti yoktur ama gelgelelim bir dolunay gecesinde uyuyan yakışıklı çobanı görünce aklı başından gidiverir Oysa aşık olduğu yaratık bir insan yani ölümlüdür ve tanrılar insanlarla birleşemezler, o zaman iş Zeus’a kalır Hem dağlarda, ormanlarda koşuşturan kızının mutluluğunu istemektedir, hem de biliriz ki Zeus Baba, aşk konusunda çok ciddidir ve kalkıp çobanı ölümsüzlük uykusuna yatırır ve sorunu çözer!!! Çoban Endymion’un öyküsü bir tuhaftır ama bir o kadar da büyüleyicidir İnsan kişiliği ince tüllerle örtülmüştür Onu genç bir ozan olarak algılarız (Teokritos mu?), kalben aşkı arar ama bulduğu aşk sonuçsuz ve tatminsiz gibidir, ancak sessiz ay ışığının en parlak anında sevgilisi yanındadır, Selene bir hastabakıcı gibi gelir, parlak ışıklar altında ve melankolik bir ortamda, aşkını mutlak sessizliğin örttüğü bir heyecanla kucaklar onu tüketir, içer ve yine sonsuz uykusuna terkedip bulutların içinde kaybolur Öykü bize, ümitlerin bir amaca yöneltilmesini, yoğun ve güçlü arzuların önemini, şiirsel aşk diliyle anlatır Bir yaşam gerçeğin ötesinde rüyalarda harcanmıştır, aslında bu erken bir ölümün çağrısıdır Verilmek istenen kıssa budur Yaşam gerçektir ve hayallerle harcanmayacak kadar değerlidir… Kos’lu Ozan Teokritos Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığına göre, dünyanın ilk “idil” yani “kır şiiri” şairi Teokritos’dur, Teokritos tahminen Sicilyalı’dır ama bir süre Kos yani İstanköy Adası’nda yaşamış ve şiirlerini Güney Anadolu’nun Dorik lehçesiyle yazmıştır Sözün kısası, Bafa Gölü ve kıyısındaki Beşparmak (Latmos) Dağları’nın ölümsüz miti “Çoban Endymion ve Tanrıça Selene” öyküsü Teokritos’dan alınmıştır Balıkçı, miti bizlere aktarırken öncelikle Selene adını vermez ve yerine Artemis’i koyar sonra da bir açıklamada bulunur; “ Artemis, Yunanca bir sözcük değildir, Anadolu’lu (aslen Pelasg) bir sözcüktür Artemis yeraltı dünyasında Hekate’dir, fırtınalı gecelerde kapkara bulutlarla örtülü korkunç ve karanlıktır Sakin gecelerin berraklığında ise ay ve ay ışığı göklerin gülümsemesi sayılırdı İşte o zaman Artemis “Selene” ya da “Sintia” diye anılırdı” Balıkçı, daha sonra lirik bir melodiyle çoban Endymion’un öyküsünü bize sunarken öylesine bir tablo çizer ki, gerçeğin nerede bitip, mitolojiye nasıl geçtiğini farkedemezsiniz Bir Troya kaçağı Öyüye göre, Troya’dan kaçan genç bir tutsak ozan (Teokritos?), Beşparmak Dağları’na ve Bafa kıyılarına ulaşır Yüce Achilleus’un can dostu Patraclos’un ölüsü üzerine 12 genç Troyalı’nın kurban edidiğini görünce, dehşete düşüp korkuyla kaçmıştır, yüreği acı doludur, tüm insanlardan uzaklaşır ve belki de Latmos Dağları’nın görkemini, Bafa’nın ışıltılı sularını görünce aradığını bulduğunu düşünür Ozanımız, orada çoban Endymion’la karşılaşır, aşağıda miti anlatacağım ama Halikarnas Balıkçısı’nın “Hey Koca Yurt” adlı eserinin 249 sayfasıyla da muhakkak buluşmanız gerekir ve Balıkçı orada bize Endymion’la Selene’nin epik öyküsünü aktarırken sözlerini şöyle bitirir ve; “O koca Beşparmak Dağları’nın yavrusu olan ozan unutulmuştur ama bugün ay ışığında Bafa Gölü’ne ve Beşparmak Dağları’na bakıp, gönlünün damgasını ve Beşparmaklar’ın üzerinde sonsuz uykusuna varmış Endymion’u görmemek için dünya gözünden, gönül gözünden yoksun olmalı Bu masal bir yurt türküsüdür” der Teokritos’un ötesindeki ozanlar Büyük ozan Keats´ın en sevilen şiirlerinden birisi Selene ile ilgilidir ve ona seslenir; “ Uyuyan büyük bir hayvan gibi, Uzanmış senin parlak ilahi rüya sedirine, Sayısız dağlar yükseliyor, yükseliyor Tutkulu ve kutsallaştırılmış kısık gözlerle, Ve henüz senin kutsaman bitmedi, Saklı, gizli bir yerde, bir küçücük ışık, Orada zevk, haz var, bir çalıkuşunun yuvasında, Senin parlak yüzün sessiz ve durgun…” Bir diğer İngiliz ozan olan Fletcher ise “Sadık Çoban” şiirinde şöyle der; “… Solgun yüzlü Phoebe, koruda avlanırken, Önce gözleriyle genç Endymion’u gördü, Ebedi ateşle onu yaktı, hiç ölmesin diye, Onu yavaşça götürdü, hiç korkutmadan uykuya, Tapınakları yalçın tepelerde, papatyalarla çevriliydi, Her gece oraya, Eski Latmos’un zirvesine geliyordu, Kardeşinin ışığı ile dağları yaldızlıyordu, Onu tüm tatlılığıyla öperken…” Ve neler oldu? Gelelim öyküye; bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır o geceden sonra her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos´un yani Tanrılar Dağı´nın yasalarını çiğnemektedir Endişeyle çobanı alır ve Latmos Dağları eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion´dur ve Yunan Kralı Elis´in oğludur Bu versiyonda Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion´a aşık olunca aaaifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus´a yalvarır ve Endymion´u sonsuza kadar uyutmak için izin alır Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur Selene tatlı bir sesle Endymion’un kulağına fısıldar; “Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim” Artık kimse Endymion’u göremez, genç çoban Beşparmaklar’ın bilinmeyen bir yerinde sonsuz uykusunu sürdürmekte ve her ay ışığında Selene’yi beklemektedir Onların aşkı, sonsuzluğun uykusuyla bütünleşmiştir, tıpkı evrenin sonsuzluğu gibi Bir diğer bakış açısı Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis´in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı Ama farketmez, mitoloji çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir Örneğin Bodrum´a giderken yolunuz muhakkak, Bafa Gölü´nden geçecektir, bir yarım saat ayırın ve gölün karşı kıyısına yani Latmos Dağları´nın eteğine geçin Orada küçük bir yıkıntı bulacaksınız, işte Endymion´un ebediyen uyuduğu yer burasıdır Hele bir dolunay gecesinde orada olursanız, kimbilir belki de Artemis-Selene´yi uyuyan Endymion´u ziyaret ederken görebilirsiniz Hele bir de aşıksanız, o zaman Zeus üçüncü gözünüzü açar ve sıradan ölümlülerin göremediklerini görebilirsiniz Malum ya, aşk en büyük büyüdür AY’LA İLGİLİ GARİP OLAYLAR Yüzyıllar içindeki garip olaylar; * 5 Mart 1587: "Ay´ın yüzeyinde bir yıldız görüldü" Yüzlerce insan bu mucizeye şaşırdı, ışığın sivri uçları ve boynuzları vardı (Harrison 1876 - Lowes 1927) *12 Kasım 1671: Gökbilimci ve fizikçi Cassini, Ay´ın üzerinde küçük beyaz bir bulut gördü *18 Mayıs 1787: Astronom Halley ve De Louville, Ay yüzeyinde hareketli ışıklar gördüler * Mart-Nisan 1787: William Herschel, Ay´da parlak noktalar ve dört volkan gördü Açıklamakta zorluk çekiyordu ve en çok da gördüklerinin hareket etmesine şaşırmıştı * Temmuz 1821: Alman astronom Gruithuisen, Ay yüzeyinde, birden parlayan ışık patlamaları gördü Yanıp sönen bu ışıkları birkaç kez görmüştü * 12 Nisan 1826: Fizikçi Emmett, Ay´daki Krizler Denizi üzerinde, kara bir bulutun hareket ettiğini rapor etti Benzer bir rapor, 1954 yılında modern astronomlar tarafından da verilmişti * Şubat 1877: Işıklı bir hat veya çizgi Eudoxus Krateri´nin batısından doğusuna giderken görüldü Olay, bir saat sürdü * 4 Temmuz 1881: Ay yüzeyinde piramit şeklinde ışıklı iki tümsek belirdi ve bir saat içinde yavaş yavaş sönerek kayboldu * 24 Nisan 1882: Aristotle Bölgesi´nde hareket eden dev gölgeler gözlemlendi * 31 Ocak 1915: Yunanca´daki Gamma işaretine benzer 7 beyaz ışık görüldü * 23 Nisan 1915: Clavius Krateri yanında dar ve ışıklı bir çizgi belirdi ve on dakika sonra kayboldu * 14 Haziran 1940: Sisli keskin bir çizgi çok net olarak Plato Krateri yanında görüldü, çevresinde binlerce küçük ışık yanıp sönüyordu * 19 Ekim 1945: Darwin Duvarı yanında üç büyük parlak nokta görüldü; Olay, astronom Moore ve daha birçok astronom tarafından rapor edildi * 24 Mayıs 1955: Ay´ın güney kutbu bölgesinde, elektriksel parlamalar, bilimci Firsoff tarafından izlendi * 8 Eylül 1955: Taurus Hattı sınırında iki parlak ışık görüldü, bu yer yıllar sonra Apollo 17´nin indiği yerdi * 21 Haziran 1964: İki saat süreyle, gözlemci Ross D tarafından haraket eden büyük siyah bir gölge izlendi * 3 Temmuz 1965: Bir saat on dakika süreyle, Aristarchus Bölgesi´nde nabız gibi yanıp sönen bir ışık gözlendi * 25 Eylül 1966: Yine Plato Krateri yakınında yanıp sönen ışıklar gözlendi; bazılarına göre kırmızımsı bir yama gibiydiler; aynı gün Gassendi Bölgesi´nde 30 dakika süreyle kırmızı büyük bir ışık belirdi Bir ay sonra ise, aynı yerde yine yanıp sönen kırmızı ışıklar vardı * 11 Eylül 1967: İnsanlığın ilk ayak bastığı yer olan Sessizlikler Denizi´nde görülen kara bir bulut sonradan mor renge dönüştü; olayın Montreal´li bir astronomi grubu tarafından gözlendiği NASA tarafından açıklandı AY’LA İLGİLİ ŞAŞIRTICI GERÇEKLER Bilimsel gariplikler 1 Ay, dünyadan daha yaşlıdır, öyleyse kökeni başka bir yerdir, bazı bilim adamları, Ay taşlarının 20 milyar yıllık olduğunu iddia ediyorlar? Yani dünyadan daha eskidir NASA, bir Ay kayasının 53 milyar yıllık olduğunu saptadı ama bu Güneş Sistemi öncesine ait bir tarihtir Önemli bilimciler ve Ay uzmanları, Ay´dan getirilen elementlerin dünyadakilerden daha eski olduğunu belirlediler ama neden resmen açıklamadılar? 40 Ay taşının en azından 7 milyar yıllık oldukları belirlendi, bu tarihleme dünyadan ve güneşten iki kez daha eskidir Buna karşın Ay´ın yüzey toprağı, Ay taşlarından daha eskidir Farklılık bilinmiyor 2 Bir grup bilimci Ay´ın yıldızlararası bir yerde yapıldığı görüşündeler ve dünya tarafından yakalandığını düşünüyorlar 3 Bazı bilimciler, Ay´ın içinin yoğunluğunun yüzeyden farklı olduğu düşüncesindeler? Gerçekten Ay´ın içi boş olabilir mi? 4 Ay´ın 8 mil üstünde, yüksek dozda radyoaktivite vardır, bu elemental olarak doğal mıdır? 5 NASA tarafından 100 millik bir alana yayılmış su buharı saptandı ama Ay´da su olmadığı biliniyor Ve diğerleri 1 Ay, hem dünyanın doğal uydusu olamayacak kadar büyük, hem de çok uzaktadır 2 Ay, olması gerekenden çok daha düzgün bir yörüngeye sahiptir 3 Ay kraterleri çok fazladır ve garip bir biçimde yüzeyseldirler 4 Ay´ın dünyaya bakmayan yüzü çıkıntılı veya kamburdur ve Güneş Sistemi´nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur 5 Ölçümlemeler,Ay’da çok fazla demir olduğunu gösteriyorlar 6 Ay´ın bileşimi, dünyadan farklıdır 7 Doğa kanunlarına aykırı olarak, Ay´da ağır aaaaller yüzeydedir ve Ay´da önceden eriyik olan aaaaller yoktur 8 Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir 9 Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır, bu bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor Sismik dalgalar sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyorlar 10 Dünyadan bakıldığında Ay, bir güneş diski gibidir yani tutulmalarda güneşi tam olarak kapatır, ne biraz küçük veya büyüktür sanki büyüklüğü güneşi örtmek için ayarlanmıştır 11 Eğer Ay, dünya tarafından yakalanmışsa, bunun sonu gelecek ve Ay yine uzaklaşıp gidecektir 12 Normalde Ay´ın çizdiği yörünge, dünyanın ekvatoral çemberiyle karşıt olmalıdır ama Ay garip bir şekilde dünyanın yaptığı gibi, güneşe bağımlı bir yörünge çizer 13 Her ne kadar Ay volkanların ölü oldukları söyleniyorsa da, yüzyıllardır Ay´da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTroja ve tahta at bir masal mı? Birçok araştırmacıya göre Troya Efsanesi, Homeros´ın yazdıkları ve tahta at birer masaldan ibaret Gizemi aydınlatan Hitit tabletleri, kimliği bilinmeyen "Deniz Adamları", insanımsı tanrılar ve Homeros´dan binlerce yıl sonra efsaneyi gerçekten yaşayan adı bilinmeyen Sicilyalı genç kız Çoğumuzun yolu Çanakkale´den geçmiştir Dünyanın jeo-politik önemi büyük en önemli boğazlarından biri olmasının yanısıra Çanakkale bir savaş destanının da odağı ve simgesidir Ama Çanakkale´nin bir diğer yönü daha vardır ve bu yönü ile Çanakkale tüm dünya kültüründe yer alır çünkü Homeros´un ölümsüz Troya´sı oradadır Bu günlerde, Troya adı yine gündemde çünkü yüzyılın başında Çanakkale kıyılarından Schliemann adlı hırsız tarafından kaçırılan ve Troya Kralı Priam´a ait olduğu varsayılan hazine yıllardan sonra Rusya´da sergilenmek üzere ortaya çıktı Şimdi, Almanlar hazinenin kendilerinden kaçırıldığını ileri sürerken, Yunanlılar da, Schliemann´nın Yunanlı karısı yüzünden olsa gerek hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar ve tabii biz de varız, çünkü hazinenin bulunduğu yer bizim topraklarımız, öyleyse Priam´ın Hazineleri bize iade edilmeli diyoruz Ama gelin biz konumuza dönelim ve Troya Gizemi´ne doğru yol alalım |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTruvalılar bir kadın için on yıl savaştılar mı? Bir Kadın İçin On Yıl Savaştılar mı? Tarihin babası Heredot, Troya destanının yaratıcısı olduğu bilinen Homeros´u kör bir ozan olarak anlatır; Giritli fakir bir köle kadının oğlu olarak, eski İzmir yakınlarında bulunan Meles Çayı kıyısında doğmuştur Efsaneye göre, annesinin bir dil öğretmeni ile evlenmesinden sonra eğitim görebilen homeros yaşamının sonraki yıllarında, Yunanistan, İtalya ve İspanya´ya yolculuklar yapar, Kios Adası´nda yaşar ve Atina´ya giderken yolda ölür Heredot, bize Homer´in kendisinden 400 yıl önce yaşamış olduğunu yazar ve Homer´ de Troya savaşından 80 yıl sonra yaşamıştır der Öyleyse konumuz olan Troya olayı MÖ 1180-1250 yılları arasındadır Troya Savaşı, bazı görüşlere göre, aynen Kurtuluş Savaşı´ ında olduğu gibi, Yunanistan´dan Anadolu´ya yapılan bir saldırıdan başka birşey değildir Neyse, yazımızın konusu bu değil, bizi ilgilendiren veya araştırdığımız gizem Troya Efsanesi´nin ardında yatıyor Bir diğer iddianın peşindeyiz acaba Troya Savaşı gerçekten yaşandı mı? Örneğin on yıl sürdüğü varsayılan Troya Savaşı gerçekten de bir kadın yüzünden mi başladı? Üç tanrıça arasındaki güzellik yarışmasını kazandırdığı için Aşk Tanrıçası Afrodit, Yunanlı dilber Güzel Helena´yı, Troya Kralı Priam´ın oğlu Çoban Paris´e aşık eder ve Paris´de evinde konuk olduğu bir dönemde, kocası Kral Menelaos´un önünde Helena´yı kaçırarak Troya´ya getirir Ve işte koca bir savaş böyle başlar? Eski Yunanlıların mantık ve felsefeye dayanan bir yaşam biçimine inandıklarını biliyoruz, biran için olaya böyle bir açıdan bakacak olursak acaba bir kadın için koca bir ordu on yıl süreyle bir başka ülaaae gidip savaşır mı?Pek akıllıca görünmüyor, her ne kadar bu bir efsaneyse, her ne kadar kadınların tarihi tersyüz ettiklerini biliyorsak da, Josephine, Hürrem Sultan, Kleopatra gibi kadınlardan söz ediyorum; Bunlara rağmen Troya örneği yine de biraz fazla |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTruva´yı yağmalayan dolandırıcı arkeolog Ünlü ingiliz gizem araştırmacısı Colin Wilson, "Unsolved Mysteries/Past and Present-Geçmişin ve Bugünün Çözülemeyen Gizemleri" adlı kitabını 1993 yılında yayınladı Gerek kitabı okuduktan sonra, gerekse de kendisiyle yaptığımız görüşme sonucunda Wilson´un çalışmaları sonucunda Troya Efsanesi´nin gerçek dışı olabileceğini ileri sürdüğünü gördük Kitapta Kral Arthur ve Büyücü Merlin Efsanesi´nin, Afrika´daki Dogon Kabilesi´nin Sirius Yıldızı ile ilgili söylencesinin, lanetli Ümit Elması´nın, İnsanlığın Evrimi´nin, 6000 yıl önceki uygarlıkların, vampirlerin ve zombilerin, Karın Deşen Jack´ın Hipnoz ve Telepati´nin, mısır tarlalarındaki UFO izlerinin, perilerin, doğaüstünün ve daha birçok gizemin üstüne günümüzün bilimsel mantığı ile gidiliyor ve cesur bir üslüpla kör inançlar kökten silkeleniyor Wilson yaptığımız görüşmede "Artık, ne olursa olsun, bu böyledir inancının ortadan kaldırılmasının zamanı geldi, bu çağda efsaneler de dahil olmak üzere, her tür gizemin kaynağını bulmalı, araştırmalı ve sonuç ne olursa olsun katlanmalıyız" diyordu Peki acaba bizim Çanakkale´deki Troya´nın ardındaki gizem ne? Biz Hisarlık Tepesi´ndeki kalıntıların Troya olduğunu nereden çıkardık? Wilson iddiasına şöyle başlıyor "Maceraperest ve silah tüccarı Heinrich Schliemann Yunanlı genç karısının da yardımıyla, küçük yaşlardan beri okuduğu Homer´in ´İliada´ sından yola çıktı ve 1871´de Troya´yı Çanakkale´de Hisarlık´da buldu Osmanlı hükümetinin genişliğinden de yararlanarak istediği herşeyi yaptı Ama acaba bulunan yer Homeros´un Troya´sı mıydı? Schliemann üst üste yapılmış ve arasında yüzyıllar bulunan 7-8 Troya kalıntısı buldu ve bunların birisine Homer´in Troya´sı dedi Oysa sonrakikazılar ve araştırmalar Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılmış bir kentin varlığını kanıtlamıyordu" Doğru olabilir mi? Bütün bunlar bir masal mı? Heinrich Schliemann Türkiye´den kaçırdığını söylediği Troya Kralı Priam´ın hazinelerini kaçışından oniki yıl sonra ortaya çıkardı ve sonra bir çok uzman bu kalıntıların Girit´de yaşamış olan Mikenler´e ait olduğunu ileri sürdüler Schliemann otobiyografisinde hazineyi bir duvarın içinde bulduğu bakır bir küpte bulduğunu yazıyordu ama nedense bu küpü Troya´yı yağmalayan Akhalar gibi çalışan işçilerin hiçbirisi göremeyecek ancak Schliemann öğle yemeği tatilinde bulacaktı Raslantılar, rahatsız edecek kadar fazlaydı Derken 1972 yılında ABD´de Colorado Üniversitesi´nden Prof William Calder, Schliemann üzerine bir araştırmaya girişti ve ortaya inanılmaz bir sonuç çıkardı 1851´de Schliemann, San Francisco´ya gelmiş ve altın bir antik takıyı satarken Troya hazinesinden söz ederken iki ortağının daha bulunduğunu anlatmıştı Bunlardan birisi adı bilinmeyen bir Osmanlı Paşası, diğeriyse Frank Calvert adlı bir Amerikalıydı Ama Schliemann, onları aldattığını söylemişti, demek ki Schliemann bir dolandırıcıydı 1889´da Schliemann tekrar Hisarlık´a, Troya kazılarına döndü ve kazılarda bir bina kalıntısıyla bazı çanak çömlek ortaya çıkarıldı ama bütün bunlar tartışmasız Miken uygarlığına aittiler Schliemann, şok geçiriyordu, tüm iddiaları boşa çıkacaktı ama sonucu göremeden o yıl felç geçirerek yaşamını yitirdi Schliemann Homer´in Troya´sını bulamamıştı |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTruva´daki kayıp deniz adamları Schliemann´dan sonra kazıları sürdüren Alman Wilhelm Dörpfeld, duvarlar buldu ama bu duvarların Homer´in İliada´sında anlatılan dev kale duvarları, kuleler ve duvar ardındaki beş evle hiç ilişkisi yoktu Üstelik yazılanlara göre çok küçük ve kısaydılar Üstelik, yine efsanedeki gibi kıyıya yönelik değildiler 1900´lerin başında İngiliz arkeolog Arthur Evans, Girit´te bir dizi kazıya girişti ve hala tamamı çözülemeyen garip bir hiyeroglif yazıyla yazılmış tabletler buldu Çözümlenen bölümler şaşırtıcıydı, çünkü Homer´in İliada´sında geçen isimler burada da vardı Evans, buradan yola çıkarak, Troya´yı reddetti ama bu iddiayı kabul etmeyenler de vardı Fakat yeni bir iddia ortaya atılıyordu, Amerikalı Carl Blegen, Troya Savaşı´nı reddetmiyor, ama kentin yakılıp yıkılmasına Akhaların değil, dev bir depremin kuşatmanın onuncu yılında neden olduğunu ileri sürüyordu Blegen´e göre, depremin izleri açıkça ortadaydı Yıkıntıların aldığı şekil, bir at görünümü almış olabilirdi ve işte o noktada efsane işe karışmıştı Troya´nın öyküsü burada da bitmiyor, uzak denizlerden gelerek Troya´yı kuşatan "Deniz Adamları" kimdiler? Onlarla ilgili eski kaynaklara raslanmıyor, hala da bulunamadı, Troya´yı anlatan en eski kaynaklar çok daha sonralara ait Schliemann´ın bulduğunu iddia etiiği Kral Agamemnon´un maskı, Helena´nın mücevherleri, Blegen´in ortaya çıkardığı Pylos´daki Kral Nestor´un sarayı birer iddia olmaktan öteye gidemediler Hala uzak denizlerden çıkıp gelen "Deniz Adamları" nın kimlikleri belli değil Ve 1834´de genç bir Fransız olan Charles Texier, İç Anadolu´da Hitit başkenti Boğazköy´ü buluncaya kadar 1908 yılında arkeolog Hugo Winkler, Hititler´in dış politikasını anlatan bir tablet kütüphanesi bulunca antik Orta Doğu´nun siyasi tarihini ayrıntılarıyla anlatan gerçek kaynaklar ortaya çıkarılmış oldu Ardından 1924´de İsveçli tarihçi Emile Forrer "Ahhiyawa" adlı dökümanları açıkladı Dil uzmanlarına göre, bu isim Akha Ülkesi demekti Yani Homer´in Yunanlılar diye sözünü ettiği Troya´ya saldıran Akhalardı 1963´de Atina´nın kuzeyinde Thebes´de yapılan kazılarda birçok Hitit tableti bulundu, işte bu kaynaklar Hitit-Akha ilişkisini kanıtlıyorlardı Tabletlere göre, Akhalar Batı Anadolu kıyılarını kontrol ediyorlar ve antik liman kenti Milet´e gidip geliyorlardı ve burası Troya´ya birkaç yüz km uzaklıktaydı Ve daha kuzeyde de Wilios adlı bir kentin adı geçiyordu Acaba Troya´ya saldıran gizemli "Deniz Adamları" bunlar mıydılar? Sonunda bu Hitit tabletlerinde, Homeros´un sözünü ettiği Troya´yı yakıp yıkan Akha Kralı Agamemnon adına ilk kez raslandı, kayıtlara göre Kral Agamemnon, Hititler´in bir ara savaştığı Tawalaga adlı bir Yunanlı kralın kardeşiydi Ama Homeros´un eserinde, Agamemnon´un kardeşinin adı Menelaos değil miydi? |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTroja gerçek mi? Troya mı? Yoksa To-Ro-ja mı? Derken ortaya ciddi bir isim çıktı; Tarihçi Michael Wood, "Troya Savaşını Araştırırken" adlı tv dizisinde ortaya çok farklı bir iddia attı Evet, Troya´ya bir saldırı yapılmıştı ama herşey çok farklıydı Bir kere Kral Priam, Helena falan yoktular, çünkü, Hititler´den kalan yazılı tabletlerde kral III Hattuşil´in Troya Prensi Alaxandus´dan söz ettiğini ve deniz adamları ile savaştıkları belirtiliyordu Kentin adı Troya değil, ´Villios´du Alaxandus, Homeros´un efsanesindeki Prens Paris´in gerçek adıdır, yani Alexander Ve Homeros´un Troya´ya verdiği isim; İlion yani Hitit kenti Villios benzerliği hemen dikkat çekiyor Wood, tabletlerde ünlü Kadeş Savaşı´nda Firavun Ramses´e karşı Hitit ordusunda Prens Alaxandus´un da savaştığı yazılı olduğunu ve sonra Asurlular´ın baskısından bunalan Hitit Kralı´nın Prensi Yunanlılar´a yardım istemek için yolladığını da ekliyor Öyleyse, Hitit Prensi Alaxandus, gerçekten Mısırlılar´a karşı yardım istemek için Yunanlılar´a gidip, Kralın sarayında misafir kalmışmıydı; acaba o Kralın karısı mı Güzel Helena´ydı? Hani şu Paris´in kaçırdığı kadın? Bu arada yine aynı kaynaklarda, Yunan gemilerinin köle olarak taşıdığı 700 kadın, 400 genç kız ve 300 oğlan çocuğundan söz edilmekte ve de bunlara "TO RO JA" lı adı verilmiş, Troya´ya benzemiyor mu? Efsanelerle tarih karışıyor ve tabii yorumlar daha da bunaltıyor Bin yıl sonra da böyle olacak, cd´lere, video kasetlere rağmen Bu anlatılanlara ve burada çok zaman alacak daha birçok kaynağa göre, Troya Savaşı hiç de sanıldığı gibi olmayabilir; Pekala da Homeros bir masal yazmış ve insanlarla, tanrılar arasında bir drama yaratmış olabilir Diğer karşıt iddiaların arasında askeri, stratejik ve sosyo-psikolojik görüşler de dikkat çekiyor MÖ 1200´ lerde kendilerine Akha diyen bir Yunanlı birleşik ordunun, üstelik deniz yoluyla bir başka uzak anakaraya gidip, on yıl süreyle savaşması, gerek dönemin koşulları için, gerekse de askeri yönden mümkün değil deniyor Bugünün Troya´sı denizden yaklaşık iki km içerde ve ovaya hakim bir yerde Ve kışın iklim sert ve rüzgarlı, bu üçbin yıl önce de böyleydi Hiçbir ordu, Homeros´un yazdığı gibi on yıl boyunca burada konaklayamaz ve dayanamazdı Troya´nın konumu yani bulunduğu tepe ovaya öylesine hakimdir ki, şahinin bir kaplumbağayı gökten inip avlaması gibi tüm saldırganlar güçleri ne olursa olsun kolay birer av olurlar Nitekim, Çanakkale Savaşı´ında aynı kıyılara çıkartma yapan Fransızlar başarısız olmuşlardı Kaldı ki diğer Anadolu kavimleri Troyalılar´ın müttefiğiydiler, Homeros bunların adlarını tek tek saymaktadır Peki, nasıl oldu da bu kadar insan bir tahta ata yenik düştüler? |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTruva savaşı hakkında abartılanlar Küçücük Bir Savaşın Abartılmış Sonucu mu? Ve 3000 yıl önce, içine ancak 40-50 kişinin girebileceği bir tahta at yapılabilirdi Hatırlayın, efsane ne diyor? Tahta atı yaparak çekilen Akhalar, saklanıp beklediler Kuşatma bitti diye sevinen Troyalılar da tahta atı kentin içine alıp, eğlenceye koyuldular Sonra? Sonra geceyarısı tahta attan çıkan adamlar kentin kapılarını açtılar ve Akhalar on yıldır giremedikleri Troya´ya girerek yakıp yıktılar Aptalca görünüyor değil mi? Adamlar çekilecek, Yüzlerce gemi denize ufuk hattında görünmeyecek kadar uzaklaşacak, bu arada kıyıya saklanan binlerce adam bekleyecekler, sonra iki km´lik ovayı aşıp, kentin önüne yığılarak ve kapının açılmasıyla içeri dalarak Troya´yı ele geçirecekler Bu arada onları kimse görmeyecek İşte bu arada, Troyalılar on yıldır duman ettikleri düşmanlarını hiç farketmiyorlar Çünkü o kadar eğleniyorlar ki, bir kişi dahi ayakta kalmıyor ve bu arada da hiçbirisi bu tahta at da neyin nesi, içinde acaba ne var? demiyor Mantık olarak on yıl direnen bir kentin bu kadar basit bir oyuna kurban olmayacağını gerçekten düşünmek gerek Bu iddialar az değil, Troya ile ilgili iki fikrimiz olabilir İlki Troya Efsanesi sadece efsanedir, Homeros´un bir fantazyası olabilir, o kadar Ama Batı´dan gelen deniz adamları vardır; Hitit kaynaklarında onlardan söz ediliyor ve onlar Yunanlılar değildir çünkü Hitit kayıtlarında Yunanlılar ayrıca belirtiliyor, peki öyleyse kimdir batıdan gelen bu korkunç deniz adamları? Nereden geldiler? Üstelik, antik tarihçi Cyrios bu deniz adamlarının Girit´teki Miken uygarlığını da yok ettiklerini belirtmekte Onların tek bir ulus olmadıkları anlaşılıyor, "Deniz Adamları" müttefik bir ordu gibiler Bir olasılıkla, çeşitli Akdeniz kavimlerinden oluşmuş bir korsan filosu olamazlar mı? Yani Troya Efsanesi aslında Akdeniz korsanlarının bir kıyı saldırısından doğmuş olamaz mı? |
Troja Gizemi |
09-03-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Troja GizemiTruva savaşı genç bir kızın eseri mi? Her şeye rağmen, Troya tarihin bir dönüm noktasıdır, çünkü MÖ 1200´lerden sonra iki dev imparatorluk Hititler ve Mısırlılar çöküşe geçmişler, Asurlular güçlenerek yerlerini almıştır Savaşçı bir ulus olan Asurlular, Eski Yunanlılar´a ulaşamadılar, bu sayede demokrasi doğdu ve yaşadı, Ege´den yola çıkanlar Roma´yı kurarak gelecek bir dünya imparatorluğunun temelini attılar Bu değişimin yaşandığı süreçte, Homerus´un veya benzerlerinin söylenceleri bir efsaneyi başlattı Eğer tarihçi Samuel Butler haklıysa, asil bir aileden gelen Sicilyalı genç bir kız, bu eski söylencelerden yola çıkarak Homeros´a aftedilen "Iliada ve Odyssey"i yazdı Bu konuda bir de kitap yazan Butler, ortaya koyduğu kanıtlarla en büyük muhalifi Bernard Shaw´da dahil olmak üzere büyük kabul görmüştü Kısacası, Troya Savaşı ve insan kahramanları hayalgücünün ürünü olmaktan başka birşey değildiler Edebi bir değer olarak asla unutulmayacaklar Geriye iki şey kalıyor, hala kimlikleri kesin olarak bilinemeyen şu gizemli "Deniz Adamları" ve tabii ki efsanenin Tanrılarıın kim oldukları Yani Tanrıların Dağı Olimpos´un sakinlerinin nasıl bu kadar canlı ve neden o kadar insansı olduklarının açıklaması bulunamıyor Acaba, insanlara bu kadar benzeyen, ağlayan, gülen, üzülen, sevişen, savaşan, yaralanan ama ölmeyen, kıskanç ve entrikacı Tanrılar kimdiler? Ve neden daha çok gizemli "Deniz Adamları"nın tarafını tutuyorlardı? Ama bu iki gizem başka iki başlığın konusunu oluşturacak Antik tanrıların kimliği ile uzak denizlerin gizemli uygarlıkların varlıklarını |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|