|  | Önemli Türk Destanları |  | 
|  09-01-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Önemli Türk DestanlarıBelli Başlı Türk Destanları Türk destanları Ergenekon Destanı Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han’ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı  ilhan’ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak yendi  ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler  Yalnız il Han’ınn küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar  Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler  Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar  Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler  Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “Kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler  Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı  Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon’a sığamadılar  Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu  Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar  Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi  Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar  Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler  Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı  İlhan’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar  Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar  Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler  Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır  Uygur Destanları Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan parçası tesbit edilmiştir  Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise hem Çin hem İran kaynaklarında bulunmaktadır   Hun-Oğuz Destanı Oğuz Kağan destanı M  Ö  209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı etrafında şekillenmiştir  Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze ulaşmamıştır  Bugün, elimizde Oğuz destanının üç varyantı bulunmaktadır  XIII ile XVI yüzyıllar arasında Uygur harfleriyle yazılmış ve islâmiyetten önceki inancı yansıtan varyantın ilk örneği temsil ettiği kabul edilebilir  XIV  yüzyıl başında yazıldığı bilinen Reşîdeddîn’in Câmi üt-Tevârih adlı eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan Destanı İslâmi varyantların ilkini temsil etmektedir  Oğuz Kağan Destanının üçüncü varyantı ise XVII  yüzyılda Ebü’l-Gazî Bahadır Han tarafından Türkmenler arasındaki sözlü rivayetlerden ve önceki yazmalardan faydalanarak yazılmıştır  Oğuz Kağan Destanının İslâmiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan’ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu  Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi  Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü  Ayakları öküz ayağı , beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi  Vücudu baştan aşağı tüylüydü  At sürüleri güder ve avlanırdı  Oğuz’un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı  Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu  Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu  Oğuz cesur bir adamdı  Günlerden bir gün bu gergedanı avlamağa karar verdi  Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti  Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti  Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü  Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti  Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü  Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi  Gergedan geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu  Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü  Kılıcı ile başını kesti  Gergedanın barsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti  Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı  Gökten bir gök ışık indi  Güneşten ve aydan daha parlaktı  Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu  Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu  Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi  Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu  Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler  Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü  Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu  Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi  Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi  Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu  Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular  Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi  Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı  Çeşit çeşit yemekler,şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler  Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi: Ben sizlere kağan oldum Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran Av yerinde yürüsün kulan Daha deniz, daha müren Güneş bayrak gök kurıkan Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:” Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir  Sizden itaat dilerim  Kim benim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim  Kim baş eğmezse, gazaba gelirim  Onu düşman sayarım  Onunla savaşır ve yok ettiririm”  Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan, Oğuz Kağan’a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu  Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı  Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi  Oğuz Kağan’ın isteklerini gene kabul etmedi  Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü  Kırk gün sonra Buz Dağın eteklerine geldi  Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu  Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi  O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı  Kurt: ” Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim  ”dedi  Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler  Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu  Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu  Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı  Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler  Oğuz Kağan’ın beylerinden Uluğ Ordu bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler  Oğuz’un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey’e “Kıpçak” adını verdi  Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler  Oğuz Kağan’ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı  Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü  Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi  Atını getiren bu beye: ” Sen buradaki beylere baş ol  Senin adın ebediyen Karluk olsun  ” dedi  Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu  Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş oldu  Oğuz Kağan, Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı  Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurdla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı  Düşmanları üzüldü, dostları sevindi  Pek çok ganimet ve atla evine döndü  Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü  Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu  Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu  Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |