|  | B...İle Baslayan Deyimler Ve Aciklamasi |  | 
|  08-25-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   B...İle Baslayan Deyimler Ve AciklamasiBaba adam : Ağır başlı  iyi yürekli  olgun  hoşgörülü  yaşlıca adam  "Ne  baba adammış meğer  ailesinden değil  komşularından bile kimseyi ihmal  etmedi  " Babası tutmak (veya babaları üstünde olmak) : Çok fazla öfkelenmek  kızgınlığı her haliyle belli olmak  "iş meselesini  konuşamadım  çünkü babaları üstündeydi odasına girdiğimde  " Babana rahmet : "Yaptığın iş  söylediğin söz çok yerinde; Allah senden razı olsun"  anlamında hoşnutluk  memnunluk bildirmek için kullanılır  Baba ocağı (evi veya yurdu) : Dededen  babadan kalma ev; toprak  yurt  "Borçları  yüzünden baba evini satmak zorunda kaldı  " Babasının hayrına (mı ? ) : Hiçbir çıkar gözetmeksizin  "Babasının hayrına mı  yaptı sanıyorsun senin işini ? " Bağ bozmak (bağbozumu) : 1  Bağda son  kalan ürünün toplanması  2  Bu işlerin yapıldığı mevsim (güz)  gün  "Bağbozumu besmele ile başlarsa bereketli olur  " Bağrına basmak : 1  Kucaklamak  kolları ile sararak göğsüne yaslamak  2  Birini gözetip  kayırmak  koruyup yetiştirmek  "Amcası  yeğenini bağrına basmakta  geçikmedi  " Bağrına taş basmak : Uğradığı zarara  felakate  sesini çıkarmadan katlanmak  "Evi yıkılan Hasan bağrına taş basmaktan  başka bir yol bulamadı  " Bağrını delmek : içine işlemek  pek  dokunmak  dertli olmasına yol açmak  "Yurdundan kovulması  şairin bağrını  deldi  " Bağrı yanık : Çok acı çekmiş; dert  sıkıntı  darlık  kahır görmüş; yaslı  "Nice bağrı yanık insanlar yaşamış bu  topraklarda  " Bahse girmek : Görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak  "Erken kalkmak konusunda onunla bahse girdik  " Bahtı kara : Mutsuz  dertten kurtulamayan  işleri hep ters giden  "Allahım  şu bahtı  kara kuluna yardım et de düzlüğe çıksın!" Baklayı ağzından çıkarmak : Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek  "Yeter artık  çıkar ağzından şu baklayı!" Bal alacak çiçeği bilmek : Çıkar sağlanacak yeri veya şeyi bulmak  bu konuda  nasıl hareket edileceğini bilmek  "Onun bal alacak çiçeği bilmede üstüne  yoktur  " Baldırı çıplak : işsiz güçsüz  serseri  başı boş  ayak takımından  "Sokaklar baldırı çıplaklardan geçilmiyor  " Bal dök (de) yala : Bir yerin çok temiz  pırıl pırıl olduğunu anlatmak için  kullanılır  "Odayı öyle elden geçirmiş ki bal dök de yala!" Balgam atmak : Bir iş ya da konu üzerinde kuşku uyandıracak söz söylemek  "Lütfen sus  ortaya bir balgam atıp da insanı huzursuz etme  " Bal gibi : 1  Çok tatlı  2  Çok iyi  adamakıllı  pekala  "Bal gibi iş  daha ne  duruyorsun ? " Balık etinde : Ne şişman  ne zayıf; biçimli  kilosu yerinde olan  Balık istifi : Çok sıkışık bir durumda  "Otobüs  balık istifi gibi yerleşmiş insanları zor taşıyordu  " Balık kavağa çıkınca : Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır  "O kız  o çocukla ancak balık kavağa çıkınca evlenir  " Balon uçurmak : ilgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telaşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak  "Askerliğin kısalmasıyla ilgili bir balon uçurdu  buna sonra  kendisi de inanmaya başladı  " Balta olmak : Musallat olmak  asılmak  direnerek bir şey istemek  istediğini yaptırmak için sürekli ısrar  etmek  "insanın başına balta olan kişileri sevmek mümkün değil  " Baltayı taşa vurmak : Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek  pot  kırmak  "Baltayı taşa vurunca öyle utandı ki sormayın gitsin  " Bam teline basmak : Bir kimseyi  duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak  söz söylemek  öfkelendirecek bir şey yapmak  "Bir insanı delirtmek mi  istiyorsun ? Onun bam teline basacaksın  " Bana mısın dememek : Aldırış etmemek  ona hiçbir şey etkili olmamak  "Sırtına o  kadar yük vurdular  adam yine de bana mısın demedi  " Barut fıçısı : Her an karışıklık  kavga ve savaşın çıkacağı yer  "Nereden çıktığı belli  olmayan bir ses  meydanı bir anda barut fıçısına döndürdü  " Barut kesilmek : Çok öfkelenmek  kızmak  sinirlenmek  "Elektriği bağlanmayan adam  barut kesilmiş  etrafa bağırıp duruyordu  " Basıp gitmek : Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla  o an bulunduğu yerden kimseye  danışmadan ayrılmak  "Öyle her aklına estiğinde basıp gidemezsin  buradan  " Basireti bağlanmak : Gerçeği göremez  iyi düşünüp  kavrayamaz bir duruma düşmek  "Öylece kalakaldım  ne yapacağımı  bilemiyorum  basiretim bağlandı adeta  " Baskın çıkmak : Üstünlüğünü göstermek  karşısındakini geçmek  "Koşuda değil  ancak güreşte baskın  çıkarım ona  " Bastığı yeri bilmemek : 1  Çok fazla sevinmek  2  Dengesiz hareketlerde bulunmak  durumunu kontrol edememek  şaşkınlıktan  nerede olduğunu bilememek  "Eşinin ölümünden sonra bastığı yeri bilmez  bir adam oldu  " Baston (kazık) yutmuş gibi : Dimdik duran  yürüyen  kimsenin durumu  "Baston yutmuş gibi ortalıkta dolaşıp da asabımı  bozma!" Başa baş (gelmek) : Birbirine denk  eşit olmak;  birlikte olmak  "Takımlar başa baş bir mücadele verdiler  " Başa çıkarmak : 1  Bir işi bitirmek  sona erdirmek  başarmak  2  Bir kişiye aşırı  ölçüde ilgi gösterip çok şımartmak  "Ona biraz daha yüz verirsen başına  çıkacak  söylediğini yapmayacak  " Başa çıkmak : Gücünün üstünlüğünü kanıtlamak  bir şeye gücü yetmek  "Onunla başa çıkabilirim  merak etme  sen  " Başa geçmek : 1  En üstün yeri almak  2  Herhangi  bir konu önemce ilk sırayı almak  "Ülkede ekonomik yolsuzluklar başa  geçti  " Başa gelmek : Kötü bir duruma uğramak  "Kim demiş  başa gelen çekilir diye ? " Başa güreşmek : 1  Yağlı güreşte  başpehlivanlık için güreşmek  2  En üstün sonucu almak için mücadele  etmek  yarışmada birinciliği almak için uğraşmak  "Takımımız öteden beri  başa güreşir  " Baş ağrısı : Varlığı tedirginlik verici şey  rahatsız edici kimse  "Sen ne baş ağrısı bir adammışsın meğer!" Baş ağrıtmak : Yerli yersiz konuşarak  gereksiz sözler söyleyerek  çok  konuşarak birisini rahatsız etmek  "Baş ağrıtmakta üstüne yoktur senin  " Başa (başına) kakmak : Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini üzmek  incitmek  "Üç kuruş verdi  üç gün geçmeden başına kaktı  " Baş alamamak : Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak  "Şu  çocuklarla uğraşmaktan baş alamıyorum ki sana geleyim  " Baş aşağı gitmek : Sürekli kötüleşmek  zarar görmek  "Baş aşağı giden işlerinin  önünü alamadı bir türlü  " Baş başa kalmak : Biriyle yalnız kalmak  iki kişi bir arada yalnız kalmak  "Misafirler gittikten sonra baş başa  kaldılar  " Baş başa (kafa kafaya) vermek : Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek  bir konuda dertleşmek  "Bu sorunu ancak baş başa vermekle  çözebiliriz  " Baş belası : Sürekli rahatsız eden  yük olan  bir  kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da  şey  "Şu baş belası adamı uzaklaştırırsanız sevindirirsiniz beni  " Baş çekmek : Ön ayak olmak  öncülük etmek  "Hayatı boyunca baş çeken bir  adam olarak yaşadı  " Baş edememek : Gücü yetmemek  başarı kazanamamak  bir işi başarmakta zorluk çekmek  "Şu uysal insanlarla baş edemezsen  kiminle edeceksin!" Baş eğmek : Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruğuna girmek  teslim olmak  "Türk milletine baş eğdiremezsin  " Baş göstermek : Ortaya çıkmak  belirmek  vuku bulmak  "Milletimiz baş  gösteren bu yeni fikri kısa zamanda benimseyecektir  " Baş göz etmek : Evlendirmek  "Şu kızı da bir baş göz edersem gözüm arkada kalmayacak  " Başı ağrımak : Bir işten dolayı sorumlu duruma düşmek  kaygu çekmek  "Sana  güveniyorum  başımı ağrıtmayacağına eminim  haydi güle güle git  " Başı altından çıkmak : Kötü bir şey  kötü bir durum  birinin gizli düzeni  ve tertibiyle meydana gelmek  "Böyle şeyler bilirim ki senin başının  altından çıkar  şimdi bana doğruyu söyle  kim kırdı vazoyu  " Başı bağlı olmak : 1  Evli ya da nişanlı olmak  2  Serbest  özgür olmayan  bir  yere bağımlı olan  "Nihayet oğlanın da başını bağladık  " Başı boş bırakmak : Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldırmak  kendi bildiğine bırakmak  "Çocuk dediğin başı boş bırakılmaya gelmez  " Başı darda kalmak (başı dara düşmek) : Çok sıkıntılı  çaresiz bir durumda  olmak; parasızlıktan dolayı güç bir durumda kalmak  "Başı darda kalan  insanlara yardım etmek insanlık borcudur  " Başı derde girmek : Can sıkıcı  üzücü  istemediği bir duruma düşmek  "Şu kendini  bilmez adamla başım derde girsin istemiyorum  " Başı dik gezmek : Utanılacak bir durumu olmadan  onurlu şekilde toplumda yer  almak  "Başı dik gezen insanları sevmemek elde değil  " Msn Öğretmen öss  kpss Gazeteler Sohbet hazır mesajlar ders izle Belirli Gün ve Haftalar  Çanakkale savaşı şiir Başı dönmek : 1  Bir şey karşısında şaşırmak  2  Sıkıntı meydana getiren bir durum karşısında bunalmak  3  Dengesini  yitirmek  gözleri kararmak; çevresi kararıyor  dönüyor  kayıyor duygusu  içinde sarsılmak  "Çabuk durdur arabayı  başım dönmeye başladı  " Başı göğe ermek : Beklenmeyen  umulmayan bir mutluluğa  sevince  ulaşmak  "Üç kuruş zam yapıldı diye maaşına  başı göğe erdi sanıyor;  bilmiyor ki enflasyon bir ay sonra alacak o zammı elinden  " Başı kalabalık (olmak) : Bir iş dolayısıyla yanında çok fazla kişi olmak  "Kusura  bakma  başım kalabalıktı bugün  seni arayamadım  " Başına belayı satın almak : Sıkıntı  üzüntü ve tedirginlik verici olduğunu  sonradan anladığı bir işe kendi isteği ile girmiş bulunmak  "Nereden  girdim bu inşaat işine  durup dururken başıma belayı satın aldım  " Başına bir hal gelmek : Büyük  içinden çıkılması zor güçlüklerle  karşılaşmak; kötü duruma düşmek  "Gece gitme  başına bir hal gelir diye  korkuyorum  " Başına buyruk : Dilediğini izin almaksızın yapan  istediği gibi davranan  "Sizin çocuk da amma başına buyruk bir çocuk  olmuş  " Başına çalmak : Bir şeyi sert  öfkeli ve kızgın  bir davranış içinde vermek  "Al da başına çal bu sapı kırık küreği  " Başına çorap örmek : Bir kimseye  haberi olmadan  kötü duruma sokucu  davranışta bulunmak  alt etmek için gizlice plan kurmak  "Onun başına bir  çorap örecekler diye korkuyorum  " Başına çökmek : 1  iştahla sofraya  oturmak  2  Bir işi çabuk bitirmek üzere oturup ele almak  3  Birini  altına alıp dövmek  "Birkaç kişi utanmadan zavallı adamın başına  çöktüler  " Başına devlet kuşu konmak : Ummadığı  beklemediği  bir nimete ya da varlığa kavuşmak  "Nasıl aldı bu köşkü ? Başına devlet  kuşu mu kondu dersin ? " Başına dolamak : içinden çıkılması zor bir işi birine musallat etmek  "Bu işi benim başıma dolayanlar  dilerim  hiçbir zaman onmazlar!" Başına iş açmak : Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak  "Bırak o bıçağı elinden  hiç yoktan başına iş  açacaksın  " Başında kavak yeli esmek : 1  Sorumluluk  duygusundan uzak  zevk ve eğlence peşinde koşmak (genç için)  2  Gerçekleşmeyecek şeyler düşünerek vakit geçirmek  "Bu çocuk da büyümedi  bir türlü  hala başında kavak yelleri esiyor  " Başından atmak : 1  Gereksiz görülen bir bağlılığa  bir ilişkiye son vermemek; bir  istekte bulunan kişiyi yanından uzaklaştırmak  2  Yapılması zor bir işi  yapmaktan kendini kurtarmak ya da o işi bir başkasına yüklemek  "Kısa  zamanda o işi başından atmasını becerdi  " Başından aşağı kaynar sular dökülmek : Çok kötü  üzücü  sıkıntı verici ya da  utandırıcı bir olay karşısında vücudunu ter basmak  ürpermek  "Babasını  karşısında görünce başından aşağı kaynar sular döküldü  " Başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak) : Gücünün üstünde olan işleri yapmaya kalkışmak  "Çekil lütfen  başından büyük işlere kalkışıp da  kendini rezil etme bari  " Başından korkmak : Hayatından kaygı duymak  cezalandırılmaktan korkmak  "Düşman topraklarına girince başından  korkmaya başladı  " Başını ağrıtmak : 1  Gereksiz sözlerle birini  bunaltmak  2  Bir iş için birini uğraştırmak  sıkmak  "Yeter artık  bu iş  için başımı ağrıtıp durma  " Başını alıp gitmek : Nereye gideceğini bildirmeden  izin almadan gitmek  "içine düştüğü sıkıntıdan kurtulamayan  adam başını alıp gitti  " Başını bağlamak : Evlendirmek  "Askerliği  biten Ali`nin başını bağlamayı düşünen annesi kolları hemen sıvadı  " Başını belaya sokmak : Bir kimseyi  zarar göreceği  kötü sonuçlarla  karşılaşacağı bir işe sokmak  "Oğlanın da başını belaya sokacaklar diye  ödüm kopuyor  " Başını bir yere bağlamak : Bir işe yerleştirmek  işsizlikten kurtarmak  "Çok geçmeden oğlunun da başını bir yere bağlamayı  becerdi  " Başını boş bırakmak : Denetimsiz  yalnız ve  serbest bırakmak  "Bu çocuğun başını boş bırakma  yoksa başı belaya  girecek  " Başını derde sokmak : Sıkıcı  yorucu  üzücü bir  işe girmek veya getirilmek  "Tanımadığı adamlarla işe girişince başını  derde soktu  " Başını dinlemek : Sessiz  sakin bir ortama  çekilmek; kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak  "Emekli olur olmaz  başımı dinleyecek bir köşe arayacağım" Başını ezmek : Birini hareket edemez  kötülük yapamaz ya da başını kaldırıp bir işi göremez duruma  getirmek  "Zalimlerin başını ezecek adamlara bugün ne kadar ihtiyaç var!" Başını kaşımaya (kaşıyacak) vakti olmamak : Çok meşgul olmak  başka bir işi  yapmaya hiç vakti olmamak  "Bana yükleme o işi  çünkü başımı kaşıyacak  vaktim yok  " Başının çaresine bakmak : Kimsenin yardımı olmadan kendi işini kendi yapmak  kendini zor durumdan kurtarmak  "Benden sana  fayda yok  başının çaresine baksan iyi olacak  " Başının derdine düşmek : Başka bir şeyle ilgilenemeyecek kadar sıkıntılı  üzücü ve  tehlikeli bir duruma çare bulmaya çalışmak  "Adamın bize aldıracağı yok  baksana başının derdine düşmüş  " Başının etini yemek : Sürekli olarak  bıktırıncaya kadar  ısrarla birinden bir şey istemek; bu sebeple onu  rahatsız edip üzmek  "Tamam kızım  alacağız o oyuncağı  yeter başımın  etini yediğin!" Başını taştan taşa vurmak : Fırsatı kaçırdığı için çok pişman olmak  çaresiz kalarak kahırlanmak  "Zamanında eve gidip  hasta çocuğu doktora ***ürmediği için başını taştan taşa vuruyordu  " Başını vermek : Bir ideal uğrunda kendini feda etmek  canını  vermek  "Yiğitler başını vermesiydi bu ülke düşmanlardan kurtulur muydu ?  " Başını yemek : Bir kimsenin büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak  "Ruhsuz herifler adamın başını yemek için  yarışa giriştiler  " Başı sıkışmak (sıkılmak) : Herhangi bir güçlük karşısında kalmak  bunalmak  "Onun görevi  başı sıkışan insanlara yardım  etmektir  " Başı tutmak : 1  Önde olmak  2  Gürültüden  üzüntüden ve çok konuşmadan başı ağrımak  "Kesin artık şu dedikoduyu  yoksa başım tutacak!" Baş koymak : Bir şey uğruna ölümü göze almak  "Çekil önümden ben bu yola baş koydum  " Baş köşe : Saygı duyulan  önder sayılan büyüklerin oturması için ayrılan yer  "Baş  köşeye oturmak onun her zaman hakkıdır  " Baş sallamak : 1  Anlasa da  anlamasa da karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek  "Her şeye  baş sallayan insanlardan hiç hoşlanmam  " Baş tacı etmek : Değer vermek  çok üstün tutmak  çok sevmek  "Babalarını baş tacı ettiler  toz  kondurmuyorlar adama  " Baştan aşağı : Tamamiyle  hepsi  bütünüyle  "Evi baştan aşağı boyadılar  " Baştan kara gitmek : Sonunu düşünmeyerek  hatta sonucun kötü olduğunu bildiği halde hesapsız  batarcasına bir yol tutmak; felakete doğru gitmek  "Bu baştan kara  gittiğin hayata artık bir son vermelisin  " Baştan savma : Üstün körü  özen gösterilmeden  gelişi güzel  "Yaptığın işin tamamen  baştan savma olduğu ne kadar açık  " Baş üstünde yeri var : "Sevgi  ilgi ve saygı ile karşılanıp ağırlanır  " anlamında kullanılır  "Durmasın  gelsin  baş üstünde yeri var  " Baş vermek : 1  inandığı bir şey  uğrunda ölmek  canını vermek  2  Belirmek  kimi bitkilerin başak tutmaya  başlaması  "Ektiğimiz buğdaylar baş vermeye başladı  " Baş vurmak : 1  Müracaat etmek  bir işin yapılmasını bir kimse veya kuruluştan  istemek  2  Bilgi edinmek üzere bir kaynağa bakmak  bir kimseye  danışmak  "Vakit geçirmeden ansiklopediye bakalım da öğrenelim  " Baş yemek : 1  Sofrada en önemli yemek  2  Birinin ölümüne sebep olmak  3  Birinin herhangi bir işte güç durumda kalmasına yol açmak  "Adamın  başını sebepsiz yere yediler  şimdi çoluk çocuk aç kalacak  " Battı balık yan gider : "işlerin kötü gittiğine  düzelmeyeceğine  bu konuda da  umut kalmadığına göre artık istenildiği gibi davranılabilir  ne olursa  olsun" anlamında kullanılır  "Aldırma  üzülme artık  battı balık yan  gider  " Bayrak açmak : 1  Bir dava yolunda toplanmaya  çağırmak  2  Gönüllü asker toplamaya girişmek  "Düşmana karşı yurdun dört  bir yanında bayrak açan yurtseverler sonunda amaçlarına ulaştılar  " Bayram etmek : Çok sevinmek  "Oyuncakları görünce çocuklar bayram etti  " Bela aramak : Kavga çıkararak  önüne gelene çatarak ya da başka  sebeplerle kendisi için tehlikeli bir durum oluşmasına yol açmak  "Bırak  sövmeyi  bela mı arıyorsun başına ? " Belasını bulmak : Kendi yol açtığı tehlikeli bir durumun içine düşmek  hak ettiği cezayı  görmek  "Adam nihayet belasını buldu  " Belayı satın almak : Kendi davranışları yüzünden tehlikeyi üstüne çekmek  "Köylülerle biraz daha  uğraşırsak belayı satın alacağız  haydi gidelim buradan  " Bel bağlamak : Güvenmek  birisinin kendisine yardım edeceğine inanmak  inanıp  arkasından gitmek  "insanoğluna bel bağlanılmaz  " Beli bükülmek : 1  Yaşlılık yüzünden güçsüz kalmak  bir iş yapamaz duruma gelmek  2  Üzüntü ve kederden ruhsal bir çöküntüye düşmek  "iflas eden şu genç  adamın bir yılda beli büküldü  " Belini doğrultmak : Kötüye giden durumunu yeniden düzeltmek  güçlenmek  kaybettiği itibarını ve ekonomik  gücünü yeniden kazanmak  "Adam kısa zamanda belini doğrulttu  " Belini kırmak : 1  Birini bir şey yapamaz duruma getirmek  2  Bir işin en  güç tarafını yapmak  "Tarlanın ortasından şu tümseği de kaldırdık mı işin  belini kırmış sayılırız  artık gerisi kolay olacaktır  " Bel vermek : (Dik şeylerin) dışarıya doğru  (yatay şeylerin de) aşağıya doğru  kamburlaşmak  "Yeni ördüğümüz duvar bel verdi  " Ben hancı  sen  yolcu (oldukça) : "Özel ilişkilerimiz sürüp gittikçe senin bana işin  düşer" ya da "Nasıl olsa yine karşılaşacağız" anlamında  kullanılır  "Demek şu küçük paketi ***ürmüyorsun  öyle olsun  ben hancı  sen yolcu  bugünün yarını da vardır  " Benlik davası : Önde görünmek  her şeyde söz sahibi olmak  her şeyi kendi düşüncesine uydurmak  hep  dediğini yaptırmak çabası ve tutkusu  "Benlik davası güden insanlar bir  yere varamazlar  " Benzi atmak : Bir sebepten ötürü ansızın yüzünün rengi sararmak  solmak  "Askerleri karşısında görünce benzi attı  " Bereket versin : 1  "Allah size bol kazanç versin" anlamında iyi dilek sözü  2  Çok şükür ki iyi ki (hoşnutluk anlatır)  "Bereket versin ki ona bir  şey olmamış  " Beş aşağı beş yukarı : Çok az fark olarak  kararlaştırılmak istenen sayıdan  ölçüden bir miktar az veya çok  olarak  "Beş aşağı beş yukarı bir kg  çeker bu tavuk  " Bet (i) bereket (i) kalmamak : Bolluğun  verimliliğin kalmaması  sona  ermesi  "Yanımıza geldiği günden beri evin beti bereketi kalmadı  " Betine gitmek : Ayıp saymak  kötü karşılamak  kendisine yedirememek  "Senin  yaptığın iş adamın çok betine gitti  " Beyin yıkamak : Bir insanı  kendine özgü düşünce ve dünya görüşüne yabancılaştırmak  başka yönlerde  düşünür ve davranır duruma getirmek  "Batılılar ülke insanımızın beynini  yıkamaya devam ediyorlar  " Beylik söz : Etkisi kalmamış  herkesin  kullanageldiği söz  "Bırak artık şu beylik sözleri  kimseyi  etkileyemiyorsun  " Beyni bulanmak : 1  Sersemlemek  sağlıklı  düşünemez olmak  2  Kötü bir şey olacağını sezinleyip huzuru  kaçmak  "Adamların suratlarını hiç beğenmedim  beynim bulandı  haydi  gidelim buradan  " Beyninden vurulmuşa dönmek : Umulmadık  beklenmedik bir olay karşısında şaşkınlığa düşmek  düşünce yeteneğini  yitirir gibi olmak  "Adamı karşısında görünce beyninden vurulmuşa döndü  " Beynine girmek : 1  Akla uygun gelmek  2  Bir kimseyi türlü yollara baş  vurarak bir şey yapmaya inandırmak  kandırmak  3  Ezberlemek  aklında  tutmak  "Ne kadar okursam okuyayım beynime girmiyor  " Bıçak kemiğe dayanmak : Çekilen sıkıntı artık katlanamayacak bir hal almak  "Bıçak  kemiğe dayandı  artık bu yerde duramam  " Bıyığı terlemek : Bıyığı yeni yeni çıkmaya başlamak  "Bıyığı terlemiş gençlerin  eline bakamam gayri  " Bıyık altından gülmek : Birinin içine düştüğü duruma belli etmeden gülmek  sevindiğini belli etmeyerek onunla  eğlenmek  içinden onunla alay etmek  "Ayşe`nin kırdığı pot karşısında  bıyık altından gülmeye başladı  " Bildiğini okumak : Kim ne derse desin  istediği gibi davranmak  "Bildiğini okumaya devam edersen  sonunda zarar  görmen muhakkak olacak  " Bile bile lades : Bile bile aldınmış görünme  öyle gerektiği için kötü bir durumu kabullenme  "Ağaçları  kesmesine bile bile lades dedim  " Bin dereden su getirmek : Birini kandırmak için dil dökmek  birçok sebep ileri sürmek  aldatıcı sözler  sarf etmek  "O evi almamam için bin dereden su getirdiler  " Bindiği dalı kesmek : Kendisi için gerekli ve yararlı olan şeyi kendi eliyle yok etmek  "Geçimini sağladığın o tarlayı sakın satma  yoksa bindiğin dalı  kesmiş olursun  " Bir atımlık barutu olmak (veya kalmak) : 1  Bir  konuda yapacağı çok az şeyi olmak  2  Dayanacak pek az gücü kalmak  "Bir  atımlık barutu kalmış  hala ben yaparım o işi diyor  " Bir ayağı çukurda olmak : Çok yaşlanmış olmak  yaşayacak çok az zamanı kalmış  olmak  "Dedemin bir ayağı çukurda  onu üzmeyin artık  " Bir ayak önce (evvel) : Çok çabuk  bir an önce  ivedi olarak  "Bu iş  bir ayak önce  yapılacak bir iştir  " Bir baltaya sap olmak : Belirli bir sanat ya da iş sahibi olmak  "Şu yaşa geldin ama bir baltaya sap olamadın  gitti  " Bir bardak suda fırtına koparmak : Çok basit  küçük  önemsiz bir şeyi büyütüp içinden zor çıkılır bir olay haline  getirmek  "Bir bardak suda fırtına koparmayı bırak artık  mendilini  yaktıysa evi de yakmadı ya!" Birbirine düşmek : Aralarında anlaşmazlık çıkıp birbirlerine kötü bakmaya başlamak  "Çocukların kavgası  yüzünden birbirlerine düştüler  " Birbirine girmek : 1  Aralarında çıkan  anlaşmazlık kavgaya dönüşmek  çarpışmak  saldırmak  2  Bir kaza sonucu  araçların birbirine çarpması  "Su yüzünden sokak sakinleri birbirine  girdi  " Bir çuval inciri berbat etmek : iyi olan  yolunda  giden bir durumu yanlış davranışlarla bozmak  olumsuz bir gidişe  sokmak  "Eline çekici alır almaz çiviye vurdu  çivi tahtayı yarıp geçti  bir çuval inciri berbat ettiğini o zaman anladı  " Bir dalda durmamak : Sık sık düşünce  iş ya da tutum değiştirmek  "Bir dalda  dursaydı başına bu iş gelmeyecekti  " Bir damla : 1  Çok az  pek az  (sıvı şeyler için söylenir)  2  Çok küçük (çocuklar için söylenir)  "Bir  damla su kaldı  ne yapacağız su gelmezse  " Bir dediği iki olmamak : Her istediği hemen yapılmak  yerine getirilmek  "O  bir  dediği iki olsun istemiyordu  " Bir deri bir kemik kalmak : Çok zayıflamak  kilo kaybına uğramak  "Zavallı çocuk  bu illete yakalanalı  beri bir deri bir kemik kaldı  " Bir dikili ağacı olmamak : Malı  mülkü  veya evi olmamak  "Şu dünyada bir dikili ağacımız olmayacak bu gidişle  " Bire bin katmak : Olduğundan çok göstermek  abartmak  "Bire bin katarak  anlatmaya bayılır  " Bire bir gelmek : Etkisini hemen ve kesin olarak göstermek  "Verdiğin ilaç diş ağrıma bire bir geldi  " Bir eli yağda  bir eli balda (olmak) : Bolluk  varlık  rahat ve huzur içinde  olmak  "Bir eli yağda  bir eli balda  daha ne istiyor ki ? " Bir elle verdiğini öbür elle almak : Bir kimseye yaptığı iyiliği  yararı  başka bir yola baş vurarak sağladığı çıkarla ödetmek  "Bir eliyle verip  öbür eliyle aldığını çok zaman sonra anladım  " Bir gömlek aşağı : Bir derece daha düşük  "Sizin ürettiğiniz fındık  bizimkinden  bir gömlek daha aşağıdadır  " Bir hal olmak : 1  Bir şeyi çok yapa  yapa usanmak  yorulmak  fenalık gelmek  bezmek  2  Daha önce görülmeyen  davranışlar içinde olmak  huyu değişmek  3  Kazaya uğramış  olmak  "Gecikti  başına bir hal mi geldi acaba ? " Bir hoşluğu olmak : Rahatsız  neşesiz olmak  "O şiddetli kazayı görünce bir hoş  oldum  " | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |