İi.Bayezid |
08-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İi.BayezidII Bayezid (ya da II Beyazıt, Osmanlı Türkçesi: بايزيد ثانى; Bāyezīd-i sānī), (3 Aralık 1447/48 ? 26 Mayıs 1512), 8 Osmanlı padişahıdır Fatih Sultan Mehmed'in, Gülbahar Hatun'dan olan büyük oğludur Yavuz Sultan Selim'in de babasıdır Tahta geçtiğinde 511000 km²'si Asya'da, 1703000 km²'si Avrupa'da olmak üzere toplam 2214000 km² olan imparatorluk toprakları, vefatında yaklaşık olarak 2375000 km² idi [1] II Bayezid'in ismi Latin harfli Türkçe metinlerde Beyazıt, Beyazıd, Bayezit, Bayezıd gibi değişik imlalar ile yazılsa da sultanın adı bütün Osmanlıca kaynaklarda ve metinlerde Bayezid (بايزيد) olarak geçmektedir Türk Dil Kurumu, günümüzde Beyazıt [2] Bayezit, [2] şeklindeki yazımları benimsemiştir Modon fetihnamesinde, Emiru'l-Mü'minîn Sultanu'l-Guzat ve'l-Mücahidîn Nâsiru's-Seriat ve'l-Milleti ve'd-Din Giyâsu'l-Islâm ve Muinu'l-Müslimîn Sultan Bâyezid [3] diye anılmıştır Konu başlıkları [göster] Padişahlık öncesi [değiştir] II Bayezid bazı kaynaklara göre 1447'de [4], bazı kaynaklara göre de 1448'de [5], 3 Aralık'da bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan, Osmanlılar zamanında ise Edirne'ye bağlı bir kaza merkezi olan Dimetoka'daki Dimetoka Sarayı'nda [6] dünyaya geldi Babası Fatih Sultan Mehmet ilme karşı büyük bir sevgi beslediği için, oğlu Bayezid'e her şeyden evvel kuvvetli bir tahsil verdirmeyi düşündü İstanbul'un fethi'nden sonra, 7 yaşlarındayken Hadım Ali Paşa danışmanlığında Amasya valisi [7] olan Bayezid, burada o dönemin en ünlü âlimlerinden dersler aldı ve padişah olacak şekilde yetiştirildi O günlerde Amasya kenti bir eğitim ve kültür merkeziydi [8] Devrin meşhur âlimlerinden dersler aldı, İslami ilimlerin pek çoğunu öğrendi İslam ilmi alanında ders aldığı hocalarından birisi de Şeyh Yavsi - Hünkar Şeyhi olarak bilinen Bayrami tarikat şeyhi de olan Muhyiddîn Mehmed-i İskilibî olmuştur İslami ilmin yanısıra matematik ve felsefe tahsili de aldı Ayrıca Şeyh Hamdullah'tan da hat dersleri aldı Arapça ve Farsça'nın yanı sıra; Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi Dinine bağlılığından dolayı kendisine Bayezid-i Veli de denilirdi Bayezid-i Veli, şairleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi Hattat ve bestekârdı Adli [9] mahlasıyla şiirler yazdı Ulema ve sanatkârlar için ayrıca bir fon ayırmıştı 1473'de Otlukbeli Savaşı'nda sağ kol kumandanı olarak görev alan Bayezid İran'dan gelen tüccarların mallarının yağmalanması üzerine gönderdiği kuvvetler 1479'da Torul ve çevresini Osmanlı topraklarına kattı Tahta çıkışı [değiştir] Sultan II Bayezid'in Tuğrası Fatih Sultan Mehmed'in 4 Mayıs 1481'de Gebze yakınlarında vefat etmesi üzerine Sadrazam Karamanlı Mehmed Paşa, Bayezid ve Bayezid'in kardeşi Cem Sultan'a ulaklar (haberci) gönderdi Ancak Cem Sultan, kendisine gönderilen haberci yolda, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanarak alıkonduğu için babasının ölüm haberini geç öğrendi Bu arada Bayezid'in tarafını tutan Yeniçeriler İstanbul'da isyan ederek Cem Sultan taraftarı Karamanlı Mehmed Paşa'yı 4 Mayıs 1481'de öldürdüler ve Bayezid'in oğlu Şehzade Korkut'u babasına vekâleten tahta çıkardılar Babasının vefatını öğrenen ve devlet büyüklerinin, acele başkente gelmesi hakkında gönderdikleri mektupları alan II Bayezid maiyetinde 4000 kişi olduğu halde Amasya'dan yola çıkıp 9 günde Üsküdar'a geldi Ertesi gün oğlu Şehzade Korkut'tan saltanatı resmen teslim alıp 22 Mayıs 1481'de Osmanlı tahtına çıktı ve devleti idare etmeye başladı II Bayezid ilk olarak kapıkullarına üçer bin akçe cülus bahşişi dağıttı Yeniçerileri ulufelerini 5 akçeye çıkarttı Daha çok bilgi için: Fatih Sultan Mehmed Cem Sultan Meselesi [değiştir] Cem Sultan Ana madde: Cem Sultan Cem Sultan kardeşi II Bayezid'in padişahlığını kabul etmedi Böylece Osmanlı devleti II Bayezid ile Cem Sultan arasında uzun süren ve en sonunda Avrupa'nın da içine karıştığı bir taht kavgasına sahne oldu II Bayezid İstanbul'da tahta çıkmış olmasına rağmen Cem Sultan 4000 askeriyle İnegöl önlerinde Bayezid'in henüz hazır olmayan Ayas Paşa idaresindeki ordusu ile savaştı Bu savaşı kazanan Cem Sultan Bursa'da kendi adına hutbe okutmak ve para bastırmak suretiyle hükümdarlığını ilan etti Bursa'da 18 gün saltanat süren Cem Sultan civardaki şehir ve kasabalara da hâkimiyetini kabul ettirdi ve II Bayezid'e İmparatorluğu eşit olarak paylaşma teklifinde bulundu Buna göre İmparatorluğun Anadolu toprakları Cem Sultan'a verilecekti Ancak devletin ikiye bölünmesi anlamına gelen bu teklif, sadece Bayezid tarafından değil tüm devlet ileri gelenleri tarafından dehşetle karşılandı Osmanlı Devleti'nin bölünmesini kendi çıkarlarına uygun gören Avrupalılar ve Memluklular bu konuda Cem Sultan'ı desteklediler Rodos Limanı 1481 Haziranında II Bayezid'in ordusuyla Yenişehir ovasında yaptığı savaşta yenilen Cem Sultan önce Konya'ya çekildi Konya'da yeterince destek bulamayan Cem Sultan Tarsus'a geçti Daha sonra da Memluk sultanından aldığı davet üzerine Kahire'ye gitti Kahire'de büyük ilgi gören Cem Sultan orada kaldığı süre içerisinde Mekke'ye giderek hac vazifesini yerine getirdi Bu dönemde, ağabeyi II Bayezid kendisine padişahlıktan vazgeçmesi hâlinde 1 milyon akçe vermeyi teklif etti Ama Cem Sultan bu teklifi reddetti Benzeri teklifler tekrar yapıldıysa da, bunlar da sonuç vermedi Memluklular'ın ve eski Karaman Beylerinin yardımıyla tekrar bir ordu toplayan Cem Sultan, 27 Mayıs 1482'de Konya'yı kuşattı Ancak Osmanlı Ordusu'nun Konya'ya hareket etmesi üzerine kuşatma kaldırıldı İki taraf Akşehir'de karşılaştı Savaşı kaybeden Cem Sultan Ankara'ya geçti Ankara'da da kaçışına devam eden Cem Sultan 1482 yazında otuz kadar adamıyla birlikte Rodos'a gitti Cem Sultan 29 Temmuz 1482'de Rodos Şövalyelerinin Büyük Üstadı Pierre d'Aubusson tarafından büyük bir törenle karşılandı Cem Sultan'ın amacı Rumeli'ye geçerek mücadelesini sürdürmekti Ancak bundan sonra bir daha hayatta iken vatanına dönemedi Artık, Cem Sultan için Avrupa'da maceralı bir esaret hayatı başladı Cem Sultan Rodos'a çıkmasından sonra Papa VIII Innocentius'in isteği üzerine Fransa'ya gönderildi Bu gelişmeden sonra önceleri Osmanlı Devleti'nin bir iç meselesi olan taht mücadelesi, böylelikle milletlerarası bir mesele hâline geldi Bu olaydan çıkar sağlamak isteyen Papa VIII Innocentius'un, Cem Sultan'a, Hristiyan olması hâlinde onu Osmanlı Devleti'nin başına geçirebileceğini teklif ettiği söylenir Osmanlı Devleti'ne karşı yeni bir Haçlı seferi gerçekleştirmek için Cem Sultan'ı kullanmayı düşünen Papa VIII Innocentius 1492'de öldü Böylece Cem Sultan daha serbest bir hayata kavuştu Fakat bu defa Fransa Kralı, Cem Sultanı kendi siyasi emelleri için bir koz olarak kullanmak istedi Bu amaçla hareket eden Fransa Kralı VIII Charles Roma üzerine yürüyerek 26 Ocak 1495'te Cem Sultan'ı Papa'dan teslim aldı Fransız Ordusu ile beraber yola çıkan Cem Sultan 25 Şubat 1495'te vefat etti Bazı kaynaklar, Cem Sultan'ın elindeki kıymetli rehineyi bırakmak zorunda kaldığı için Papa tarafından zehirletildiğini ifade etmektedir Cem Sultan'ın ölümünü öğrenen II Bayezid Osmanlı ülkesinde 3 gün yas ilan etti Ülkedeki camilerde Cem Sultan için gıyabi cenaze namazı kılındı Ayrıca II Bayezid kardeşinin günahlarının bağışlanması için fakirlere 100 bin akçe sadaka dağıttı İtalya'da toprağa verilen Cem Sultan'ın cenazesi de pazarlık konusu oldu Uzun süren bir mücadelenin ardından Cem Sultan'ın cenazesi, vefatından 4 sene sonra 1499'da Osmanlı topraklarına getirildi Mudanya'da karaya çıkarılan cenaze Bursa'da Muradiye Camii'nin haziresinde kardeşi Şehzade Mustafa'nın da mezarının içinde bulunduğu türbe'ye gömüldü Cem Sultan Avrupa'da iken, İspanyollar karşısında yenilgiye uğrayan Endülüs'teki Müslümanlar Osmanlı Devleti'nden yardım istediler II Bayezid kardeşi Cem Sultan'ın Avrupada esir olması sebebiyle gerekli yardımı tam anlamıyla yapamadıysa da Kemal Reis'i İspanya'ya gönderdi Kemal Reis İspanya'daki Müslümanları Kuzey Afrikaya, Yahudileri de de Selanik ve İstanbul'a taşıdı 1492 yılında Müslümanların yanı sıra 150 bin kadar Yahudi de Osmanlı topraklarında yerleştirildi [10] İtalya'dan geri çekilme [değiştir] Otranto Şehri'nin kalesi 1480 yılında Fatih Sultan Mehmet hayatta iken Osmanlılar İtalya'nın ele geçirilmesi için ilk adım teşkil etmek üzere yarımadanın güneydoğusunda (çizmenin topuğu) yer alan Otranto kalesini ele geçirmişlerdi Fatih'in ölümü ve Şehzade Cem'le II Bayezid arasındaki taht mücadelesi, İtalya'nın fethi projesinin bir daha ele alınmamak üzere terk edilmesine neden oldu Kısa bir süre sonra Osmanlı hâkimiyetindeki Otranto kalesi elden çıktı Napoli Krallığı, elindeki kuvvetlerle Osmanlı ile başedemeyeceğinin farkındaydı Ayrıca Osmanlıların İtalya'da bulunmasının krallığın geleceği için iyi olmadığını da biliyordu O nedenle Napoli Kralı, damadı Macaristan Kralı Matthias Corvinus'tan ve aynı hanedana mensup bulunduğu, o zamanlar Aragon olarak adlandırılan Kuzey İspanya kralından acele yardım istedi Macaristan kralının gönderdiği 2000 atlı ve diğer İtalyan devletlerinden aldığı yardımcı kuvvetlerle Otranto kalesi önlerine geldi Bu orduyu denizden Napoli, Papalık ve İspanya gemilerinden müteşekkil bir donanma destekliyordu Fatih Sultan Mehmet'in ölüm haberi buraya da ulaşmış ve Osmanlı askerleri arasında büyük bir isteksizlik ortaya çıkmıştı Tam bu sırada komutan Gedik Ahmet Paşa, yanına aldığı bir miktar asker ve donanma ile ani bir şekilde Otranto'yu terk etti Bir rivayete göre bunu kendi kararıyla, bir diğerine göre ise Sultan Bayezid'in isteği ile gerçekleştirmiştir Gedik Ahmet Paşa Otranto'da 8000 kadar asker ve asker için 1,5 senelik mühimmat bıraktı Bu kadar kuvvet ile büyük bir orduya karşı konulması da mümkün değildi Mukavemet edip 8000 askeri heba etmek yerine kalenin teslim edilmesine karar verildi Osmanlı kuvvetleri, askerlerin tüm silah ve cephanelerini yanlarına alarak çekilmesine izin verilmesi hâlinde, kaleyi teslim edeceklerini taahhüt ettiler Kaleye yardım gelmesinden korkan Napoli Kralı bu anlaşmayı kabul etti Böylece 8000 Osmanlı askeri tüm mühimmatları ile gemilere binip, Otranto Boğazı'nı geçerek Arnavutluk'ta Osmanlı topraklarına çıktı Napoli Kralı, Türklerin yeniden İtalya'ya çıkmaması için II Bayezid'in elçisi ile görüştü ve Türklerin İtalya'ya bir daha sefer düzenlememesi vaadine karşılık Napoli, götürülemeyen Türk toplarını, Napoli Krallığı içerisindeki bütün Türk ve Müslüman esirleri Osmanlı Devletine geri verdi Ayrıca dostça olmak şartıyla Donanma-yı Hümayun'a (Osmanlı Donanması), Adriyatik ve Yunan Denizi'nde serbestçe dolaşma hakkı tanıdı Nihayetinde Osmanlı Devletinin, İtalya'daki tek kalesi olan Otranto ele geçirilmesinden 13 ay sonra 10 Eylül 1481'de kaybedildi Böylece, Fatih Sultan Mehmet tarafından başlatılan İtalya seferi Osmanlı Devletinin iç problemleri sebebiyle sönük bir şekilde sona erdi İtalyanlar, Osmanlıların Otranto'da yaptıkları tahkimatı incelediler ve bundan sonra yaptıkları askerî tahkimatta, Otranto'yu örnek aldılar Yaptığı savaşlar [değiştir] Cem Sultan Olayı ve bu olay sebebiyle Avrupalıların İstanbul'u geri alma ümitleri yeniden gündeme gelince II Bayezid çok dikkatli ve barışçı bir dış siyaset takip etmek mecburiyetinde kaldı Bununla birlikte kendisi gerektiğinde savaştan çekinmedi ve Osmanlı Devleti'nin sınırlarını genişletti II Bayezid'in tahtta kaldığı süre, hemen hemen babası Fatih Sultan Mehmet ile eşitti (yaklaşık 30 yıl) Fatih bazen iki senede bir sefere çıktığı halde, oğlu Bayezid yalnız 5 kere sefere çıktı Padişahların bizzat başkumandanlık ettiği bu seferlere Osmanlılar tarafından Sefer-i Hümayun adı verilmiştir Birinci Sefer-i Hümayun (1483) [değiştir] Sultan Bayezid 1483 baharında Edirne, Filibe, ve Sofya üzerinden Sırbistan'a geldi Morava Nehri kıyılarında yol alan padişah, Belgrad yakınlarına kadar sokuldu Bu çevredeki tüm kaleleri onarttı Kasım 1483'te İstanbul'a döndü Bu ilk sefer yaklaşık 7 ay sürdü Padişahın bu seferi, Macaristan'ı telaşlandırdı Osmanlı ile bir savaşı göze alamayan kral Matthias, 1483 sonlarında Osmanlı Devleti ile bir barış imzaladı İkinci Sefer-i Hümayun (Boğdan seferi) (1484) [değiştir] Akkerman Kalesi Boğdan Voyvodasının yıllık vergisini ödememesi, Boğdan'ın daha sıkı bir şekilde Osmanlı devletine bağlanması ve Karadeniz kıyısındaki topraklarının alınıp, bu beyliğin denizle olan bağlantısını kesme gibi amaçlarla, II Bayezid, birinci sefer-i hümayunundan bir yıl sonra tekrar sefere çıktı 1 Mayıs 1484'te İstanbul'dan ayrıldı Boğdan üzerine giden Sultan Bayezid, babasının aynı ülkeye yapmış olduğu seferden 8 yıl sonra tekrar Boğdan'a sefere çıkmış oluyordu Eflak Voyvodasının da 20000 askerle Osmanlıların tarafında katıldığı bu seferin sonunda Osmanlı devleti bütün hedeflerine ulaştı ve Karadeniz bir Türk gölü hâline geldi Ayrıca Kırım'a karadan bağlantı sağlandı İstanbul'a yola çıkışından 2 ay sonra 6 Temmuz'da Ordu-yu Hümayun (Osmanlı Ordusu), Tuna Nehri'nin kuzey sahilinde Kili önüne geldi 9 gün içerisinde kale Osmanlıların eline geçti ve Kilye (Kili) teslim oldu 24 Temmuz'da Dniester'in Karadeniz'e döküldüğü koyun güneyinde bulunan Akkerman kuşatma altına alındı ve 16 gün sonra 9 Ağustos'ta ele geçirildi[11] Bu kuşatmaya Kırım Hanı Mengli Giray da ordusuyla katıldı Böylece ilk defa bir Kırım Hanı Osmanlı Ordusu'nda görev almış oluyordu 1419, 1454, 1474 yıllarında devrin padişahları Çelebi Mehmet ve Fatih tarafından 3 kez kuşatılıp da alınamayan bu kalenin fethi üzerine Uzun Hasan'ın oğlu Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup, Fas Sultanı, hatta Macaristan Kralı Matthias gibi birçok hükümdarlar elçilerini göndererek II Bayezid'i tebrik ettiler Necati Bey'in ? Hoş aldı Hazret-i Han Bâyezîd-i Osmânî Kilî ile Kara-Boğdan'dan Âkkermân'î ? diye başlayan bir kasidesi bulunmaktadır Böylece Boğdan'ın Karadeniz'e kıyısı kalmadı Doğrudan İstanbul'dan yönetilen Dobruca ile Kırım Hanlığı'na ait topraklar birleşti II Bayezid bu seferden sonra İstanbul'a dönmedi Kışı Edirne'de geçirdi Yazın Filibe'ye kadar gitti (1485) ve bu çevreyi kontrol etti Ertesi kış yine Edirne'deydi 1486 yılının başında Macar Kralının elçilerini burada kabul etti İstanbul'a ancak 1486 senesinde döndü Osmanlı-Memluk savaşları (1485-1491) [değiştir] Yakın Doğu'nun iki büyük Türk devleti olan Osmanlı ile Memluk arasındaki sınırı Fırat nehri ve Toros Dağları belirliyordu Bir zamanlar Orta Anadolu'ya kadar varan Memluk nüfuzu, artık Toroslar'ın gerisine itilmişti Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı ve Çukurova'yı elinde tutan Ramazanoğulları Memlukluların hâkimiyetinde, buna karşılık Dulkadiroğluları ise Osmanlılar'ın hâkimiyetinde idi Memluklular ile Osmanlıların ilişkileri başlangıçta dostçaydı Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki zaferleri Memluk başkenti Kahire'de resmî şenliklerle kutlanıyordu Ama Memluklular Osmanlıların Çukurova bölgesindeki varlıklarından hoşnut değillerdi Osmanlıların bölgeye yaptığı akınlar iki ülkenin arasını bozdu Türkler tarafından yönetilen bu iki ülkenin aralarının bozulmasındaki bir başka sebep ise prestij meselesiydi Devrin en büyük devleti konumunda olan Osmanlı İmparatorluğu aynı zamanda da devrin en büyük İslam ülkesiydi Halifeliğin, Kutsal Emanetler'in ve mukaddes şehirlerin Memluk Devleti'nin elinde olması Osmanlı'nın kabul edemeyeceği bir durumdu Fatih'in Hicaz Su Yolları ve Türk hacılar için bazı düzenlemeler yapmak istemesini Memluklular iç işlerine müdahale saydı ve reddetti Memluklular coğrafi koşullara çok güveniyor ve hiçbir ordunun Mısır'a giremeyeceğini düşünüyorlardı İlk Osmanlı-Memluk savaşı 1485'te patlak verdi ve 6 yıl sürdü Savaşın görünürdeki sebebi 1485 yılında Osmanlı ülkesinden giden hacılara saldırılması ve İstanbul'a gönderilen Behmeni hediyelerine geçici olarak el konulmasıydı 2 Mart 1482'de Güney Hindistan Türk İmparatorluğu tahtına babasının yerine oturan Mahmut Şah Behmeni, Sultan Bayezid'e içlerinde değerli mücevherler bulunan hediyeler göndermişti Mısır gümrük idaresi, sonradan göndermelerine rağmen ilk önce bu hediyelere el koydu Armağanlar İstanbul'a gönderilmek üzere yola çıktığında Osmanlı Devleti Memluklular'a savaş açmıştı bile Savaşın diğer sebebi ise, her yıl Osmanlı topraklarından Hicaz'a giden hacıların, Bedevi Araplar tarafından saldırıya ve yağmaya uğramaları idi İstanbul, Kahire'ye, Hac yollarının güvenliğini sağlaması için notalar göndermiş, fakat Memluklular geçim kaynağı yağma olan Bedevilere bir türlü ciddi bir şekilde engel olmamışlardı Bu sebeplere II Bayezid'in o zamanlar Avrupa'da bulunan kardeşi Cem Sultan'ın Kahire'de kalan ailesinin iadesini istemesi ve bu talebin Memluklar tarafından reddedilmesi de eklenebilir [12] Katalan Atlası'na göre Kahire'de Memluk Bayrağı Savaş 1485 senesinin Mayıs ayında başladı Fatih'in vefatından 4 yıl sonra başlayan savaş hiçbir zaman topyekûn bir muharebe şeklinde gerçekleşmedi İki imparatorluk hiçbir zaman tüm ordularıyla karşı karşıya gelmedi Ne Osmanlılar ne de Memluklular birbirlerinin topraklarını ilhak etme niyetinde değildiler Harp iki ülke toprakları arasında tampon bölge mahiyetindeki Çukurova ve Dulkadiroğluları'nın toprakları üzerinde gerçekleşen vuruşmalar seviyesinde kaldı Savaş Karagöz Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu'nun taarruzu ile fiilen başladı Karagöz Mehmet Paşa Gülek Boğazı'nı geçerek Çukurova'ya girdi Böylece Osmanlılar ilk defa Adana'yı işgal etmiş oldular Karagöz Mehmet Paşa güneye yönelerek Tarsus'u da aldı Akdeniz sahiline kadar inince Çukurova'nın da Osmanlı hâkimiyetine geçtiği sanıldı Zaten burası Memluklular'ın kendilerine ait topraklar değildi Onların idaresindeki Ramazan Beyliği'ne bağlıydı Sonra Karagöz Mehmet Paşa İstanbul'a döndü ve sancak beyi oldu Bu arada Memluk ordusu Çukurova'ya doğru yola çıkmıştı Memluklular önce Osmanlılara tabi Dulkadir Beyliği'nin topraklarına girdi II Bayezid'in kayınpederi olan Dulkadir Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey damadından acil yardım istedi Kayseri Sancak beyi Yakup Bey ordusu ile yardıma geldi ve Memluk ordusunu yendi O dönemlerde Memluk idaresinde bulunan Malatya önlerine kadar gelen Yakup Bey'i Memluk Başkumandanı Özbek Bey pusuya düşürdü ve Osmanlı birliğini imha etti Karşı koyacak bir ordu olmaması nedeniyle Özbek Bey rahatlıkla Çukurova'ya girdi Adana ve Tarsus sancak beylerinin öldürülünceye kadar mukavemet göstermelerine rağmen Memluklular Osmanlılar'ı Toroslar'ın gerisine atmayı başardı 1486 yılı Ocak ayında Anadolu Beylerbeyi Hersekzade Ahmet Paşa, Çukurova'yı tekrar almak için Gülek Boğazı'nı geçerek Memluklular'ın önüne çıktı Fakat yenilerek esir düştü Bir yıllık esaret hayatından sonra serbest bırakılan paşa İstanbul'a döndü Memluk sultanı Kayıtbay savaşın sona ermesi için barış teklifi yapsa da kaybetmeye alışık olmayan Osmanlı devlet adamları barışa razı olmadılar 1487'de bu sefer bizzat Sadrazam Damat Koca Davut Paşa Çukurova için Memlukluların üzerine yürüdü Kendisi İçel'e geçerken Rumeli Beylerbeyi Ali Paşa'yı Tarsus'un üzerine gönderdi Denge savaşı böyle devam ederken II Bayezid Memluklarla olan savaş döneminde Venedik'e Osmanlı donanmasının o zamanlar Venedik'e bağlı olan Kıbrıs'ın Magosa limanında demirleme isteğini bildirdi Memluklarla savaşı göze alamayan Venedik bu isteği nazikçe geri çevirdi 1488 yazının müthiş sıcağında Osmanlı Ordusu Vezir Ali Paşa kumandasında yine Çukurova'daydı Adana, Tarsus, Kozan başta olmak üzere Çukurova'yı ele geçirdi Memluk başkumandanı Özbek Bey yine yetişti ve 16 Ağustos 1488'de Ağaçayırı Meydan Savaşı'nda Osmanlı'yı yendi Yine Çukurova'yı Osmanlılar'dan temizlemeye çalışan Özbek Bey 7 aylık kuşatma neticesinde Adana'ya girdi Bu savaşa katılan Paşalar bozgundaki mesuliyetleri nedeni ile azledildiler Bu olaylar olurken Osmanlılardan ümidini kesen II Bayezid'in kayınpederi Dulkadir Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey Memluklara yanaştı Bunun üzerine azledilen Bozkurt Bey'in yerine kardeşi Şah Budak Bey tayin edildi Elbistan yakınlarında ağabeyi ile yaptığı savaşı kaybeden Şah Budak Bey esir düştü Kahire'ye gönderilerek idam edildi 1490'da Kayseri'yi kuşatan ve Karaman'a kadar Osmanlı toprakları içinde ilerleyen Özbek Bey'in üzerine yine Hersekzade Ahmet Paşa gönderildi Kayseri yakınlarında Osmanlı Ordusu'nu bir kere daha yenen Özbek Bey, Ahmet Paşa'yı yine esir alarak Kahire'ye gönderdi Savaşlar daha çok Memluklar'ın lehine geçse de, iki devlet de tam bir sonuç alamamıştı Memluk komutanı Özbek Bey büyük ün kazanmış ve adı Kahire'deki Özbekiye semtine verilmiştir Bu son yenilgi üzerine Sultan Bayezid bir sefer-i hümayun başlatmayı düşündü ve bu Sultan Kayıtbay'ı çok endişelendirdi Zira o zamana kadar topyekûn bir savaşta Osmanlı Devleti'ni sadece Timur yenebilmişti Bunun üzerine barışa razı oldu Fakat bizzat barış istemeyi gururuna yediremeyen ve böyle bir barışın imzalanması halinde Osmanlı'nın aşırı isteklerinden korkan Memlük Sultanı başka bir Müslüman ülke olan Tunus hükümdarını araya soktu ve iki ülke savaşın başındaki hâle dönülmeyi kabul ettiler İki ülke de aldıkları toprakları iade ettiler Böylece 6 sene boyunca birkaç kez ele geçirdiği halde Çukurova'yı elde edemeyen Osmanlı Devleti 1491 yılında Memluklularla barış imzaladı [13] Bir süre sonra II Bayezid kardeşi Cem Sultan'ın kızı ile yeni Memluk sultanı Sultan Nasır Muhmammed'i evlendirmek suretiyle barışı güçlendirdi Ancak bu savaş sonucu yıllardır dost, dindaş ve soydaş olarak barış içinde yaşamış bu iki ülke arasında bir çatışma süreci başlamıştı Üçüncü Sefer-i Hümayun (1492) [değiştir] 1456 yılında yapılan Belgrad kuşatması Sultan II Bayezid 10 Mart 1492'de Belgrad'ın fethi amacıyla İstanbul'dan sefere çıktı Sultan Sofya'ya kadar geldi Burada karar değiştiren Bayezid bu görevi Süleyman Paşa'ya bırakıp, kendisi Arnavutluk üzerine gitti Güneybatı yönünde hareket ederek Manastır üzerinden Arnavut topraklarına geldi ve Tepedelen'de durdu Temmuz sonlarında bu güzergâhta ilerlerken bir Şii fedai tarafından yapılan suikast girişiminden kurtulan Sultan, 1492'nin son günlerinde İstanbul'a döndü Takriben 9,5 ay süren bu seferde Osmanlı topraklarından çıkılmadığı için herhangi bir vuruşma olmadı Belgrad'a ulaşarak kaleyi kuşatan Süleyman Paşa Osmanlı tarihinde II Murat ve Fatih'ten sonra kaleyi kuşatan üçüncü kişi olmuştur Kuşatma devam ederken Macarları yıldırmak amacıyla Erdel'e giren Süleyman Paşa burada yenilmiştir Bu yenilgi ile başarı ihtimali kalmadığını düşünerek kuşatma kaldırıldı ve Kanuni Sultan Süleyman'a kadar bu şehir alınamadı Adbina zaferi (1492) [değiştir] Bosna Sancak beyi ve aynı zamanda akıncı komutanı olan şair Yakup Paşa, Sultan Bayezid Amasya'da şehzade iken babası Fatih'in temsilcisi olarak Sultan'ın yanında bulunmuştu Bayezid tahta geçince önce Yakup Paşa'yı oğlu Alem Şah'a atabey, sonra da Bosna beyliğine tayin etti Akıncıların 1492'de Avusturya'nın kapısı konumunda olan Slovenya'nın Celje şehrini kuşatmaları, Macarlar kadar Almanlar'ı da endişelendirmişti 1493'te Yakup Paşa, 8000 akıncı ile İstirya'ya girdi Fakat geri dönüşünde önüne çıkan düzenli Macar ordusu tarafından Hırvatistan'da yolu kesildi Her akıncıya 5 asker düşmesine rağmen, üstün bir gayretle Macarlar bozguna uğratıldı Sonunda 5700 ölü, 25000 esir veren Macarlardan bazı asiller de Osmanlılara esir düştü Bu zaferden sonra Yakup Paşa Rumeli Beylerbeyliği'ne getirildi Aynı zamanda da şair olan Yakup Paşa uzun manzumesinin sonunda şöyle demiştir ? Benim Bosnâ beyî dervîş Yâ'kuub Hudâ avniyle erdim bû cihânda ? Osmanlı-Lehistan savaşı (1498) [değiştir] Haritada Boğdan sarı renkle, bugünkü Romanya'nın geri kalan kısımları mavi renkle gösterilmiştir Boğdan'ın siyah çizginin batısında kalan kısmı bugünkü Romanya'ya aittir Doğusunda kalan kısmı ise bugünkü Moldova'yı oluşturur Lehistan'ın 1498 yılı başlarında Osmanlı himayesinde bulunan Boğdan Prensliği'ne tecavüzü üzerine Osmanlı-Lehistan savaşı başladı Öncelikle Rumeli Beylerbeyi Yakup Paşa ve hatta Vezir Mesih Paşa bu savaşa tayin edildi Lakin Lehistan Kralının Türk-Boğdan birliklerine karşı yürüttüğü savaşta büyük bir yenilgiye uğrayıp, ancak 1000 atlı ile hayatını kurtarabilmesi ve 20000 araba dolusu ganimetin Osmanlı'nın eline geçmesi üzerine, buna gerek olmadığı anlaşıldı ve savaşın yönetimi Silistre sancak beyi akıncı kumandanı Malkoçoğlu Balı Bey'e verildi Balı Bey Lehistan üzerine iki sefer yaptı ve 40000 akıncının katıldığı bu sefer Osmanlı tarihinin en büyük akıncı seferlerinden biridir Ordunun sağ kanadını Balı Bey'in büyük oğlu Ali Bey, sol kanadı ise Mustafa Bey yönetiyordu Türk atlıları önce Prut Nehri'ni, ardından Dniester nehrini geçti Mustafa Bey önce Galiçya'ya girdi Kuzeybatı istikametinde ilerledi Lviv şehrinin 100 km kuzeybatısındaki Jaroslaw şehrini aldı Burası Varşova'ya 260, Baltık Denizi'ne ise 500 km uzaklıktadır Balı Bey ise kuvvetleri ile Lviv şehrini aldı Bütün Galiçya'yı geçerek Varşova şehrine girdi Böylece ilk defa Türk Akıncılar'ı bu kadar kuzeye ulaşmış oluyorlardı Bu birinci seferden sonra 10000 seçkin esir ile Akkerman'a döndü Yaklaşık 3 ay sonra Osmanlı ordusu tekrar Lehistan'daydı Bu sefer Podolya ve Galiçya üzerine gidildi fakat şiddetli soğuk yüzünden sefer uzun sürmedi Bu büyük başarı ile Balı Bey sancak beyliğinden beylerbeyliğine yükseltildi Yeni bir savaşa doğru [değiştir] Avrupa'da yeni bir savaşın emareleri görülmeye başlamıştı Cem Sultan'ın vefatı ile Osmanlı Devleti daha etkin bir politika izlemeye başlamış, akıncıların yaptıkları büyük çaptaki akınlarla bunu ispat etmişti Böyle bir savaşta Osmanlı'nın birinci rakibi, Almanya ve Macaristan tarafından desteklenen Venedik olacaktı 1500'de Osmanlı, yeryüzündeki son Sırp topraklarını da ele geçirerek mahalli Sırp derebeyliğine son verdi Osmanlı Donanması 1496'da Kemal Reis komutasında Rodos donanmasını yok etti Bu suretle Venedik'le yapılacak savaşta gelecek Rodos yardımının da önüne geçilmiş oldu 1499 Eylül'ünde İskender Paşa, Udine şehrini işgal etmişti Osmanlıların kendilerinden bu kadar uzak yerlerde hâkimiyet kurması Avrupa'yı telaşlandırıyordu Hatta Osmanlılar bölgedeki İtalyanca coğrafya isimlerine Türkçe adlar takmaya başlamış, Tagliemento'ya Aksu, Isonza'ya Doline adını vermişlerdi Almanya'da da Gemeiner Pfennig adı verilen ve Türklere karşı harp etmek için kullanılacak özel bir vergi çeşidi bile başlamıştı Ayrıca Papa'nın Almanya'dan topladığı dinî vergileri de Osmanlı'ya karşı kullanılması için Almanya'ya iadesini talep etmişlerdi Dördüncü Sefer-i Hümayun (1499) [değiştir] Fatih devrinde alınmaya çalışılmasına rağmen ele geçirilemeyen Güney Mora'daki önemli Venedik deniz üslerinin fethi ve Osmanlı tarihinin ilk açık deniz meydan savaşındaki zafer Osmanlılar için 16 yüzyılın başındaki güzel haberlerdi Venedik'e ağır bir darbe vurmak isteğinde olan II Bayezid denge politikası güdüyordu Macaristan'la iyi geçinmeye çalışırken, aynı zamanda o zamanlar ayrı şehir devletleri hâlinde olan İtalya'nın zaten Venedikle arası iyi olmayan diğer şehir devletlerinin de Venedik'in yanında yer almaması için çaba sarfediyordu Bu sıralarda Venedik'in Mora'da yer alan deniz üsleri İnebahtı'nın üzerinde Güney Mora'nın üç yarımadasının en batısında yer alan Modon, Koron ve Navarin limanları idi Sultan II Bayezid, Venedik seferine çıkmak üzere, 31 Mayıs 1499 günü İstanbul'dan ayrıldı Donanmayı o sıralarda Venedik hâkimiyetinde olan Kıbrıs Adası'nın üzerine göndermek suretiyle, Kıbrıs'ın tehdit altında olduğu izlenimini verdirerek Venediklilerin kuvvetlerini dağıtmayı başarmıştı Amiral Melchior Trevisano, Mora'daki Venedik üslerinin başkumandanı tayin edildi ve hummalı bir savunma hazırlığına başlandı Venedikli bir ressamın Sapienza Deniz Savaşı çizimi (İngiliz Müzesi) Sultan Vardar Yenicesi'ne geldi Burada Rumeli Beylerbeyi Koca Mustafa Paşa, Venediklerin elindeki İnebahtı üzerine gönderildi 1493'den beri Kaptan-ı Derya'lık görevinde bulunan Küçük Davut Paşa Mora sularındaydı 200 parçalık büyük Venedik Donanması Osmanlı Donanması'nı Mora sularından uzaklaştırmak maksadıyla Modon açıklarına gelmişti Donanmanın başında Amiral Antonio Grimaldi vardı Mora'nın güneybatı ucundaki Gallo Burnu'nun açıklarında iki dev Donanma karşı karşıya geldi Donanmayı Hümayun'u Kemal Reis idare ediyordu Sağ cenahın kumandanı Barak Reis amiral gemisini düşman gemilerinin arasına sürdü Onlarca Venedik gemisi bu gemiyi indirmek için çalışıyorlardı Düşman gemilerinin en yoğun olduğu bölgeye girip, gemideki barut deposunu ateşe veren Barak Reis, büyük bir patlamaya ve onlarca Venedik gemisinin infilakına neden oldu Lakin kendisi ile birlikte 500 levent de ölenler arasındaydı Bu hadisenin ardından taarruza geçen Osmanlı Donanması Venediklileri perişan etti Sapienza Deniz Savaşı ismi ile tarihe geçen bu savaş Osmanlıların tarihte kazandıkları ilk açık deniz savaşıdır Büyük kahramanlıklarından dolayı Sapienza adasına Barak Reis adası adı verildi Venedik Elçisi Alvise Manenti devletine gönderdiği raporda Osmanlı Sadrazamı'nın elçiye Sen Sinyoria hükümetine söyle artık deniz ile evlenmesini bıraksınlar; artık sıra bize gelmiştir dediğini bildirmiştir[14] Bu zaferin ardından Venedik üslerini koruyacak bir kuvvet mevcut değildi Beşinci Sefer-i Hümayun (1500) [değiştir] 30 Ağustos 1499'da, Sapienza zaferi'nden 33 gün sonra İnebahtı kalesi de Osmanlı'nın olmuştu Bölgedeki büyük Venedik Amirali'nin donanması ile geri çekilmesi kaledekilerin maneviyatını bozmuş, kale komutanı kaleyi teslim etmişti Osmanlı Ordusu için sıra, Mora'daki 3 büyük Venedik üssü olan Koron, Modon ve Navarin'e gelmişti Ancak bu sıralarda 1479'dan bu yana Osmanlı hâkimiyetinde olan Kefalonya adasına Venedik asker çıkarıp işgal etmişti Ardından önceleri kendi hâkimiyetlerinde olan Preveze'de ki Osmanlı tersanelerini basıp, kızaktaki gemileri yakmışlar fakat geri püskürtülmüşlerdi 1499 yılının sonlarında Edirne'ye dönen II Bayezid birkaç aylık bir dinlenmeden sonra 7 Nisan 1500'de Edirne'den ayrıldı Bu hareketinden dolayı bu sefer, 5 Sefer-i Hümayun olarak değerlendirilmiştir 7 Temmuz'da donanmanın geldiği Modon'a ardından bizzat padişah komutasındaki ordu gelerek kaleyi kuşatmıştır 24 Temmuz'da Venedik donanması muhasaranın kaldırılması maksatıyla hücuma geçse de Kemal Reis tarafından geri püskürtülmüşlerdi Kale Venediklilere mahsus olan bir şekilde savunulmuş, lakin 10 Ağustos 1500'de düşmüştü Modon'un çetin mukavemetine rağmen düşürülmesi, bu kalenin yakınlarında bulunan Koron ve Navarin kalelerinin de sonunu gösteriyordu [15] Fetihten iki gün sonra, yani 12 Ağustos'ta, Navarin, etrafındaki Milona ve Fener kaleleri ile teslim olmuştu Avar Türkleri tarafından kurulan bu şehirin ismi de Avar'dan gelmektedir Venedikliler Osmanlıların izniyle bütün asker ve mühimmatları ile Venedik'e dönmüşlerdi Navarin Limanı ve kalesi 16 Ağustos'ta ise Koron'nun yine karşı koymadan teslim olması ile Venedik'in Yunanistan ile hiçbir bağlantısı kalmamıştı 3 Aralık 1500 günü Venedik donanması Navarin önlerine geldi Venediklilerce ele geçirilen bir Hıristiyan Arnavut kale kapısını onlara açtı Venedikliler böylece Navarin'i ele geçirdiklerini zannederken Kemal Reis 30 savaş gemisi ile limana girdi ve 8 Venedik gemisini ele geçirdi Fransızların Midilli kuşatması [değiştir] Papa'nı teşviki ile Fransa da, Venedik'in müttefiki olarak Osmanlı'ya karşı savaş açmıştı 1501 yılının Eylül ayında Ege Denizi'ne giren Fransız donanması 10000 piyade taşıyordu Eylül ortalarında da Midilli muhasarası başladı [16] Bunun üzerine Sultan Bayezid'in Manisa sancak beyi olan ikinci oğlu Şehzade Korkut, şimdiki Ayvalık'a gelerek 800 kişilik yardımcı kuvveti adaya geçirmişti Ekim sonlarında Osmanlı Donanması'nın Çanakkale Boğazı'ndan çıktığını öğrenen Fransızlar 6 haftadan beri devam ettirdikleri kuşatmayı kaldırmış ve Mora'nın güneyindeki Çuha Adası açıklarına gelmişlerdi Burada müthiş bir fırtınaya kapılan donanmadan yalnızca birkaç yüz kişi kurtulabilmişti Fransız donanması geri çekilirken, İspanyollar hazırladıkları donanma ile Ege'ye girmiş fakat Fransızlarla birleşemediklerinden dolayı hiçbir şey yapamadan geri dönmüşlerdir Osmanlı-Venedik barışı (1502) [değiştir] Venedik, Osmanlı Devleti ile artık başedemiyordu Özellikle Osmanlı akıncılarının yapmış olduğu her akın Venedik için büyük bir tehlike idi Zira Osmanlıların her an için Venedik şehrini dahi istila etme ihtimali mevcuttu Mora'dan tamamıyla atılan Venedik, denizlerde de faaliyet gösteremiyor, Kemal Reis başta olmak üzere Türk denizcileri Venedik'e göz açtırmıyorlardı Kefalonya gibi Aya Mavri adasını da işgal eden Venedik, 1502 yılının başlarında adayı ele geçirdi Adayı korumakla görevli küçük yeniçeri müfrezesi vuruşmadan kaleyi teslim etmiş ve akabinde silahları ile birlikte İstanbul'a gelmişti Sultan Bayezid düşmana karşı silah atmadan kaleyi teslim eden bu askerleri idam ettirdi Birkaç ay sonra adaya gelen Kemal Reis 30 Ağustos 1502 tarihinde Venediklileri adadan çıkardı 13 Ağustos 1502 tarihinde Venedik'in Arnavutluk'ta bulunan son üssü Dıraç'ın da Osmanlı'ya geçmesi ile Venedik'in Yunanistan gibi Arnavutluk'la da bir bağlantısı kalmadı Mora ve Arnavutluk'taki büyük üslerini ve denizlerdeki üstünlüğünü kaybeden Venedik için barıştan başka çözüm yolu kalmamıştı 27 Eylül 1502'de kalabalık bir ekiple İstanbul'a gelen Venediklilerle 14 Aralık 1502'de 31 maddelik Osmanlı - Venedik Barış Antlaşması (İstanbul Muahedesi) imzalandı [17] Yalnız Kefalonya adası Venedik'e bırakılmış, bunun dışındaki tüm fetihleri Venedik tanımıştı Karamanoğulları'nın son taht teşebbüsü [değiştir] Osmanlılar, Venedik'e karşı savaşırken Karamanoğlu Mustafa Bey, Karamanoğulları'nın tarihteki son ayaklanmasını çıkardı Akkoyunlular'ın misafiri olarak Tebriz'de büyüyen Mustafa Bey 1500 yılında II Bayezid Mora'da iken İçel'e geldi Burada etrafına topladığı Türkmenlerle Karaman'ı kuşattı Osmanlılar'ın fazla önem vermedikleri bu olay üzerine Konya'da bulunan Bayezid'in 4 oğlu Şehzade Şehenşah, Karamanoğlu Mustafa Bey'in üzerine bizzat gitmemiş, Beyşehir sancak beyi olan oğlunu göndermişti Vuruşmayı göze alamayan Karamanoğlu Mustafa Bey, İçel'e çekildi 1500 yılı sonlarında Şehzade Şehenşah bizzat İçel'e gelmiş fakat Karamanoğlu Mustafa Bey'i yakalayamamıştı 1501 baharında Vezir-i Azam Hacı Mesih Paşa da İçel'e geldi Bunun üzerine Tarsus'tan gemiye binip Suriye'ye kaçan Karamanoğlu Mustafa Bey, Memluklulara sığındı Osmanlılarla yeni bir anlaşmazlığa düşmek istemeyen Memluk Sultanı da Karamanoğlu Mustafa Bey'i öldürttü Safeviler'in İran'da başa geçmeleri [değiştir] Şah İsmail 1502'de Akkoyunluların Tebriz'i kaybetmesinden sonra İran tahtına başka bir Türk hanedanı olan Safeviler geçti Olayı önemli kılan ise Safevilerin Şii mezhebine mensup olmalarıydı Akkoyunlu ve Trabzon Rum Devleti ile akrabalık ilişkileri kuran Safeviler böylece siyasi hayata atılmışlardı Şiirlerini Farsça'dan çok Türkçe olarak söyleyen Safeviler'in lideri Şah İsmail Osmanlı Devleti'ne doğudan gelen tehlikelerin üçüncüsü ve sonuncusudur (Daha önceden Timur ve Akkoyunlular) Sultan Bayezid daha önceden bölgede dengeyi koruma amaçlı önlemler almış ve hem Akkoyunlular'ın hem de Memlukluların hanedanları ile akrabalık bağları kumuştu 1507'de Kemal Reis Mısır'a bir dostluk ziyaretinde bulundu ve Sultan Kansu tarafından büyük bir törenle karşılandı Safevilerin başa geçmesi Osmanlılarla Memlukluları birbirine yaklaştırdı Şah İsmail, Akkoyunlular'ı haritadan silmek amacındaydı Bu arada Trabzon'da sancak beyi olan Şehzade Selim Erzincan'ı ele geçirmiş, Safeviler'e bağlı olan Gürcü prenslikleri yenip onları vergiye bağlamıştı Şah İsmail'in tahta çıkışı Avrupa'da büyük yankı uyandırdı Zira kendilerinin Osmanlı ile baş edemeyeceklerini bildiklerinden başka bir Türk devletinin onu yenmesi ile Müslümanların tıpkı Endülüsdeki gibi Avrupa'dan atılabileceğini düşünüyorlardı Şah İsmail büyük gücün Osmanlı Devleti olduğunu bildiğinden Memluklulara Osmanlılara karşı birleşmeyi önermiş fakat Osmanlılardan sonra sıranın kendilerine geleceğini bilen Memluklular tarafından bu teklif reddedilmişti Venediklilere de aynı teklifte bulunan Şah İsmail'in elçileri Venedik'den yardım cevabı aldılar Fakat Venedik, Osmanlı Devleti ile doğrudan bir savaşı göze alamayıp, yapılacak bir savaşta destek vermeyi kabul etti Deniz gücü olmayan ve tamamıyla bir kara devleti olan Safeviler Venedik'in deniz gücünden yararlanmak istiyorlardı Bunlara karşılık II Bayezid Mısır'a Kemal Reis ile birlikte büyük miktarda top, stratejik harp malzemesi ve bahriye levazımı gönderdi Memluklular Safevilerden, Osmanlılardan daha çok çekiniyorlardı Zira daha önce Şii Fatımi hanedanı uzun süre Mısır'da hüküm sürmüş ve ancak Memluklular tarafından yıkılmıştı Ayrıca Mısır'da Osmanlı ülkesinin tersine halk ve saray erkanı Türkmen asıllı değildi Büyük bir Arap çoğunluğu azınlıktaki Türkler tarafından yönetiliyordu Şah İsmail daha önceden Fatımilerin yapamadığını yapmak, tüm İslam dünyasını Şii mezhebi altında birleştirmek istiyordu ve önündeki Osmanlı barajı yıkılırsa onu ne Memluklar ne de Türkistan'daki Türk devletleri durdurabilirdi Safevilerin toprakları içerisinde yer alan İsfahan Şah İsmail'in Dulkadir seferi [değiştir] Safevi Şah'ı İsmail 1507 yılında hem İstanbul'un hem de Kahire'nin göstereceği tepkiyi görmek amacıyla Dulkadiroğulları Beyliği'nin üzerine yürüdü Asıl sebebi bu olmamakla beraber görünüşteki sebep, Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey'in Şii olan Şah'a kızını vermek istememesiydi Şah İsmail Osmanlı topraklarından geçerek Kayseri üzerinden Dulkadir topraklarına girdi Savaşta yenilen Alaüddevle Bozkurt Bey kaçtı ve Şah İsmail Bey'in bir oğlu ile iki torununu ele geçirerek öldürttü Bunun üzerine Maraş'a ve Elbistan'a giren Şah İsmail Dulkadir Hanedanı'nın mezarlarını yaktırdı Sonradan da Osmanlı Devleti'ne bir mektup yazıp topraklarını çiğnediğinden dolayı da özür diledi Senelerden beri Dulkadiroğulları Beyliği'nin kendilerine bağlı olduğunu iddia eden Memluklular ve Osmanlılar bu hareketi cevapsız bıraktılar Bu da Şah İsmail'in Anadolu'daki prestijini artırdı Memluklular tamamıyla sessiz kalsa da Osmanlıların sessiz kalmaları mümkün değildi Zira Trabzon sancak beyi Şehzade Selim (Yavuz Sultan Selim Han) anne tarafından Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey ile akrabaydı Şehzade Selim ve Şehzade Korkut Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı olan aynı anneden dünyaya gelmişti Bir dayısına ve iki dayı oğluna yapılan bu harekete karşı Şehzade Selim Azerbaycan'a kadar Safevi topraklarına girerek Safevi Hanedanı'na mensup bazı kişileri esir alıp Trabzon'a getirerek dayısına yapılanın intikamını aldı Babası Bayezid bile hiçbir şey yapmamış iken Şehzade Selim'in bu hareketi gözlerin ona çevrilmesine neden oldu Bu arada II Bayezid Şah İsmail'in herhangi bir seferine karşı Orta Anadolu'ya asker yığdı Bu nedenle Şah İsmail Anadolu'nun içlerine girmekten çekinmiştir Sayısı 115000'i bulan bu orduyu gözüne kestiremeyen Şah, II Bayezid'e Şanlı büyük babam diye hitap ettiği bir mektup yazarak 1508 yıllarının ilk aylarında Diyarbakır'a çekildi Küçük Kıyamet (1509 İstanbul Depremi) [değiştir] Ana madde: 1509 Büyük İstanbul Depremi Peter Coecke'nin 1529'da 1509 Büyük İstanbul Depremi'ni anlatan ağaç oyma sanatı ile yaptığı tasviri 10 Eylül 1509'da Memalik-i Rum adı verilen Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve çevresinden başlayıp 45 gün şiddetle devam eden depremde halk, iki ay kadar çadırlarda yaşadı Bu deprem, aynı şiddette İstanbul ve Edirne'de de meydana geldi 14 Eylül 1509'da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli depreme maruz kaldı Küçük kıyamet (Kıyamet-i Suğra) denilen bu depremde İstanbul'da 109 cami ve mescit ile 1070 ev kullanılamaz hâle geldi Halktan da 5000 kadar insan yaşamını yitirdi Binlerce insan yıkıntılar altında gömülü kaldı Köpürmüş ve azgın bir hal almış olan deniz dalgaları, İstanbul ve Galata surlarını aşarak sokaklarda tufan meydana getirdi Bu arada eski su bentleri de yıkıldı Sultan II Bayezid, sarayının duvarlarına güvenemediğinden bahçesinde gayet hafif ve tehlikesiz bir çadır kurdurarak orada on gün kadar ikamet etti 45 gün kadar, aralıklarla devam eden bu deprem, İstanbul sakinlerini sürekli bir heyecan içinde yaşattı Çorum halkının üçte ikisi, şehirlerindeki toprak kaymaları yüzünden yarılıp açılan topraklar içinde hayatını kaybetti Yine bu esnada Gelibolu istihkâmları da yıkıldı Sultan II Bayezid'in doğduğu şehir olan Dimetoka bir toprak yığını hâlini aldı Sultan Bayezid, bu deprem nedeniyle devletin ikinci başkenti olan Edirne'ye gittiyse de İstanbul depreminden 15 gün sonra Edirne'de İstanbul'dakinin benzeri olan ve aynı şiddette bir deprem daha meydana geldi Mimar Hayreddin, 15 gün içinde Padişah için Edirne'de ahşap bir ev yaptı Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı Aynı sene Edirne'de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu Tunca Nehri taşarak ve yatağını da aşarak depremin yıkıntılarını kapladı Üç gün geçit vermeyen Tunca'nın taşmasıyla da birçok insan öldü Bundan sonra II Bayezid İstanbul'un yeniden imarı için neler yapılması gerektiği konusunda ilgililerle bizzat toplantılarda bulundu Toplantılar sonunda İstanbul'da yıkılan yerleri yeniden yapmak veya tamir etmek için yirmi evden bir kişi ve ev başına yirmi ikişer akçe toplandı Bu şekilde Anadolu'dan 37000, Rumeli'den de 29000 cerahor (ücretli amele) çıkarılıp 3000 kadar mimar ve marangoz getirildi Bunlardan başka "Yaya"lardan 8000, "Müsellem"lerden de 3000 kişi kireç yakmakla görevlendirildi 29 Mart 1510'da başlayan imar faaliyetleri 65 günde sona erdi Bu inşaat ve tamiratta, İstanbul surlarından başka Galata'daki mahzenler, Galata Kulesi, Kız Kulesi, Rumeli ve Anadolu hisarları ve fenerlikleri, Çekmece köprüleri ile Silivri kalesi gibi önemli yerler de vardı Sultan II Bayezid'in bu çabaları üzerine İstanbul kısa bir sürede adeta yeniden inşa edilmiş oldu Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin'in nezareti altında yapıldı İnşaatın tamamlanmasından sonra hükümdarın emri üzerine üç gün ve gece, fakirlere yemek dağıtıldı [18] Şahkulu isyanı [değiştir] Ana madde: Şahkulu İsyanı Şah İsmail'in Anadolu'da Şii propagandası yapmakla görevlendirdiği kişi, Türk asıllı olmakla birlikte kökeninin Anadolu mu yoksa İran mı olduğu tam olarak bilinmeyen Şah Kulu adı verilen biriydi İran'dan kıyafet değiştirterek binlerce Türkmen'i Anadolu'ya sokan Şahkulu, Kütahya'ya kadar sokuldu Şehirdeki Osmanlı kuvvetleri dağıtıldı II Bayezid o sıralarda oğlu Şehzade Şehenşah'ın vefatından dolayı çok üzgündü Aslında dedesi II Murat gibi tahtı büyük oğlu Şehzade Ahmet'e devretmek arzusundaydı Kendisi de Şehzade Ahmet taraftarı olan Vezir-i Azam Ali Paşa, Şahkulu'nu yoketme görevinin Şehzade Ahmet'e verilmesini istedi Böyle bir başarı ile hem Şehzade Ahmet prestij kazanacak hem de onun tahta çıkmasına karşı olan sesler azaltılabilecekti Bu sıralarda Anadolu beylerbeyi Karagöz Mehmet Paşa'yı da yenen Şahkulu, Kütahya'ya girdi [19] Bunun üzerine Amasya sancak beyi olan Şehzade Ahmet İstanbul'a çağrıldı ve başkumandan ilan edilip Ali Paşa ile birlikte Şahkulu'nun üzerine gönderilidi Kayseri-Sivas arasında Şahkulu ile karşılaşan Osmanlı Ordusu Gökçay Meydan Muharebesi'nde 1511 yılının Temmuz ayında Kızılbaş dedikleri Şii Türkmenleri yendiler [20] Yalnız Ali Paşa savaşta öldü Bu olay ile Şii meselesi o an için ortadan kalmış oldu Şah Kulu yakalanıp idam edildikten sonra imparatorlukta sorunlar yükseldi Şehzadeler babalarını başarısız görüp tahtı kendi aralarında mücadele ederek ele geçirmeye çalıştılar Oğulları arasındaki taht kavgaları [değiştir] Beyazıt Camii Oğulları [değiştir] II Bayezid'in, Mahmut, Ahmet, Şehenşah, Selim, Mehmet, Korkut, Abdullah ve Alemşah isimli 8 oğlu ve pek çok da kızı olmuştu Oğullarının en büyüğü babasının tahta geçmesinden kısa bir süre sonra vefat etti Padişah'ın 6, 7, 8 oğulları olan Mahmut, Mehmet, Alemşah ise 1507'den önce öldüler Hayatta sadece yaş sırası ile Şehzade Ahmet, Şehzade Korkut, Şehzade Selim ve Şehenşah kalmıştı Hepsi de olgun yaşlara gelmiş, ya kırk yaşını geçmiş veya yaklaşmışlardı Şehzade Korkut ile Şehzade Selim Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı olan Ayşe Hatun'un çocukları idiler Şehzade Ahmet Amasya'da [7] vali iken, Korkut Manisa'da, Şehzade Selim ise Trabzon'da vali olarak görevliydi En küçük şehzade Şehenşah'ın annesi Karamanoğlu sülalesindendi ve bu nedenle Konya valiliğini yürütüyordu Şehzade Korkut [değiştir] II Bayezid'in hayatta kalan oğullarından Şehzade Korkut dışındakilerin hepsinin şehzadeleri vardı; yani hepsi kendisinden sonra tahta geçebilecek erkek çocuklara sahiptiler Yalnız Şehzade Korkut'un pek çok kızı olmasına rağmen erkek çocuğu yoktu 1509 yılında 40 yaşındaki Şehzade Korkut Manisa sancak beyi (Saruhan Beyi) iken Antalya sancak beyliğine (Teke Beyi) gönderilmişti Vezir-i Azam Ali Paşa'nın kardeşi Şehzade Ahmet'i tuttuğunu bilen Şehzade Korkut bu tayinle tahttan uzaklaştırıldığının farkında idi Babasının ani ölümü halinde kardeşi Ahmet Amasya'da olduğundan İstanbul'a Antalya'dan daha çabuk varabilirdi Bu nedenle kendisinin tekrar Manisa'ya tayinini istedi, fakat kabul edilmedi Bunun üzerine babasının gözünü korkutmak isteyen Şehzade Korkut tıpkı amcası Cem Sultan gibi hacca gideceğini söyleyip, 137 kişilik maiyeti ve 8 gemi ile 1509 yılında Antalya'dan yola çıktı Aslında Şehzade Korkut'un denizciler üzerinde büyük bir tesiri vardı Zaten denizcileri himaye etmesi ile ün kazanmıştı Pek çok Osmanlı esirini fidyelerini cebinden verip kurtarmıştı Bunun yanında denizcilik yapanları, reisleri korur, himaye ederdi Şehzade Korkut 29 Mayıs'ta Sultan Kansu tarafından Kahire'de muhteşem bir şekilde karşılandı Bu arada devlet adamları bu olayın aynen Cem Sultan'ın hikâyesine benzediğinden kuşkulanmışlardı Fakat Şehzadenin tek hedefi babasının ve Ali Paşa'nın gözünü korkutmaktı Tüm çabalarına rağmen ataması yapılmadı ve Antalya'da kaldı Şehzade Selim [değiştir] Aynı dönemde Şehzade Selim yaptıkları ile takdir topluyordu Safeviler'e karşı yapmış olduğu akın ve Gürcü kralları vergiye bağlaması gözleri ona çevirmişti Şehzade Korkut ise daha yumuşak huylu ve mutedildi Yalnız erkek çocuğunun olamayışı nedeniyle fazla taraftar toplayamamıştı Esasen tahta Şehzade Ahmet geçecekti Zira meşru veliaht, büyük şehzade idi Şehzade Selim İstanbul'a çok uzak olan Trabzon sancak beyiydi Ağabeylerinden Ahmet Amasya'da, Korkut Manisa'da, küçük kardeşi Şehzade Şehenşah ise Konya'daydı Bu durumda tahta en uzak şehirde olan kendisi idi Bir defa tahta oturan şehzadeyi oradan atmak neredeyse imkânsızdı Bu dönemde oğlu Şehzade Süleyman 14 yaşına gelmişti Büluğ çağına gelen şehzadelere sancak verilmesi kanundu Babası da oğlu Süleyman için Bolu sancağını istedi Şehzade Süleyman Trabzon'a bağlı Şebinkarahisar sancak beyiydi Bolu ise ayrı müstakil bir sancaktı Selim'in isteği oldu ve Şehzade Süleyman Bolu'ya nakledildi Tabii bu olaya Amasya Sancak beyi Şehzade Ahmet karşı çıktı Çünkü Bolu Amasya ile İstanbul arasında bir noktaydı Bu da kendisi için tehlikeli olabilirdi Şehzade Ahmet'in çabaları ile Şehzade Süleyman Bolu'dan ayrılacakken, Şehzade Selim bu sefer oğlu için Kefe sancağını istedi Kefe Kırım'da bir liman şehriydi Kırım Hanlığı'na bağlı olmayan şehir doğrudan doğruya İstanbul'a bağlı idi Şehzade Selim'in düşüncesi kayınpederi olan Kırım hanı Mengli Giray'a yakın bulunabilmekti Zira Mengli Giray da damadını destekliyordu Bunun üzerine Şehzade Süleyman 1504 yılında ölen amcası Şehzade Mehmet yerine Kefe sancak beyi oldu 1511 yılında Şehzade Selim büyük bir maiyet ile Trabzon'dan gemi ile Kırım'a gitti Güya oğlu Süleyman'ı ve kayınpederini ziyaret edecekti Asıl amacı kayınpederi ile sıkı bir işbirliği yapmak ve oğlu Süleyman'a talimat vermekti Veliaht Şehzade Ahmet, Kırım Hanı'na bir mektup gönderdi ve kardeşi Selim'e yardımdan vazgeçmediği takdirde, padişah olduğu zaman Kırım tahtından ümit kesmesini açıkça söylüyordu Mengli Giray buna kulak asmadıysa da, kayınpederini müşkül durumda bırakmak istemeyen Şehzade Selim Kırım'dan ayrıldı Kardeşi Ahmet babasına baskı yaparak kayınpederini azlettirebilirdi Selim Kırım'dan Trabzon'a dönmek yerine Rumeli'ye geçti ve artık Trabzon'a dönmeyeceğini ve kendisine Rumeli'de bir sancak verilmesini istedi Şehzadelere Rumeli'den sancak verilmesi yasalara aykırı olmasına rağmen ordu tarafından sevilen Şehzade Selim'e Semendire ve Vidin sancakları verildi Bu arada Şehzade Korkut babasının üzerindeki baskısını arttırarak tekrar Manisa sancağına atandı 2 Temmuz 1511'de Konya sancak beyi Şehzade Şehenşah'ın 40 yaşında eceli ile vefatı üzerine taht adaylarının sayısı üçe indi Müstakbel padişah Yavuz Sultan Selim 1511 Temmuz'unda Şehzade Selim Vidin'den Edirne'ye geldi Bu şehri işgal ettikten sonra Çorlu'ya geldi Ancak 3 Ağustos günü babası II Bayezid tarafından karşılandı Birkaç dakikalık vuruşmadan sonra Şehzade mağlup oldu Kaçmak zorunda kalan Şehzade ihtiyatı elden bırakmamıştı Bulgaristan sahillerinde gemiler şehzadeyi bekliyordu Bu olaydan sonra tekrar sancağına dönemezdi Oğlunun yanına, Kefe'ye gelen şehzade orduyu elde etmeden taht yolunun zor olduğunu böylece anladı Şehzade Ahmet [değiştir] 21 Ağustos 1511 günü II Bayezid büyük oğlu Ahmet'i tahta geçirmek üzere İstanbul'a çağırdı Veliaht Şehzade'nin Maltepe'ye kadar gelmesi üzerine Şehzade Selim'i destekleyen birlikler ayaklandı Bunun üzerine Şehzade İstanbul'a giremedi ve Maltepe'den geri dönmek zorunda kaldı Amasya'ya döneceği yerde Konya'ya geçen Şehzade Ahmet burada padişahlığını ilan ederek babasının orduya söz geçiremediğini iddia etti Şehzade Ahmet'in açıkca müddei sıfatını takınması üzerine ulema yüzünü Ahmed'den çevirdi Bu arada Şehzade Korkut'un ansızın İstanbul'a gelmesi işleri iyice karıştırdı Ağabeyinin bu tavrı üzerine umuda kapılan Korkut babası ve paşalarla görüşmüş ve büyük saygı görmüştü fakat babasının hayatta olması nedeniyle paşalar Korkut'u desteklemediler 1512 yılının ilk günlerinde Kızılbaşlar Amasya, Tokat bölgesinde tekrar ayaklandılar Şehzade Ahmet'in orayı bırakması bölgede büyük bir boşluk oluşturmuştu Bu olay üzerine 6 Mart günü İstanbul'da Kapıkulu Ocakları isyan çıkardı Bu olaylar üzerine Şehzade Ahmet'i desteklemekten vazgeçen Sultan küçük oğlu Selim lehine bir name yazarak onu İstanbul'a davet etti Tahttan feragatı ve vefatı [değiştir] Şehzade Selim 19 Nisan'da İstanbul'a ulaştı Bu arada Şehzade Korkut da İstanbul'da idi Kendisinden üç yaş küçük kardeşinin padişahlığını tanıdı ve tebrik etti 24 Nisan 1512'de II Bayezid oğlu Selim namına tahtan feragat ettiğini açıkladı Böylece babasının vefatından sonra yeniçerilerin desteği ile tahta çıkan II Bayezid uzun bir saltanatın sonunda yine yeniçerilerin baskısıyla tahttan çekilmiş oldu II Bayezid tahtını oğluna bırakırken şu sözleri söyler: ? Adaletten ayrılma, acizlere ve biçarelere karşı merhametli ol Kimsesizlere şefkat göster, herkesin sana ram olmasını istiyorsan ulemaya çok saygı göster, zaruret olmadıkça kimseye sert davranma ? Yeni Sultan Selim'e Dimetoka'da çekilmek istediğini söyleyen sabık sultan, oğlunun culusundan 11 gün sonra kalabalık bir maiyet ile İstanbul'dan Dimetoka'ya doğru yola çıktı Yola çıktığında da çok hasta ve bitkin olan sabık sultan ata binemedi ve ancak tahtırevan ile seyahate devam edebildi Dimetoka'ya ulaşmaya ömrü vefa etmeyen II Bayezid, yola çıkışlarından 32 gün sonra 26 Mayıs 1512'de Edirne'nin güneydoğusundaki Havsa ilçesinin Abalar köyünde vefat etti II Bayezid'in cenazesi İstanbul'a getirildi, Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra kendi yaptırdığı Bayezid Camii'ndeki türbesine defnedildi 62 yaşında vefat eden II Bayezid'in padişahlık süresi 31 yıldan 9 gün eksikti Ölümü tüm İslam âleminde üzüntü ile karşılandı Kahire'de ölümü işitilince başta Sultan Kansu olmak üzere çok sayıda kişinin katıldığı gıyabi cenaze namazı kılındı Ayrıca İslam dünyasının başka yerlerinde de gıyabi cenaze namazları kılındı İlginç diyalogları [değiştir] Kristof Kolomb ile diyalog [değiştir] Kristof Kolomb Amerika kıtasını keşfeden İtalyan denizci Kristof Kolomb, yaklaşık 14 yıldır tasarladığı okyanus ötesinde yolculuğu 1484'de Portekiz Kralına sundu ama reddedildi Destekleyecek bir finansör bulamayınca maddi zorluklara giren Kolomb, Avrupa ile Osmanlı arasında ticaret ile uğraştı Bu dönemde, 1484'de Sultan II Bayezid'e bir papaz eşliğinde başvurdu ve bu isteği Osmanlı kayıtlarında ? II Bayezid'den sultanın adına yeni ülkeler keşfedebilmek için emrine gemiler vermesi istedi ? şeklinde geçti Sultan, karşısına çıkan bu delidolu insanı ciddiye almadı ve talebini reddetti Kolomb, Bayezid'den iki yıl sonra İspanyol kral ve kraliçesine müracaat etti, ve 1492'de de Amerika'yı farkında olmadan keşfetti Geldiği yeri Hindistan zannederek karşılaştığı halka Hindistanlılar (Indian) dedi İlerki yıllarda Kolomb ile üç kez Amerika'ya gitmiş bir İspanyol, bir savaş sonrasında Piri Reis'in amcası Kemal Reis'e esir düştü ve Kolomb'un keşfettiği Amerika kıyılarının haritasını amcasına verdi Piri Reis bu haritadaki bilgilerden yola çıkarak 1513'de ilk dünya haritasını çizdi [21] Leonardo Da Vinci ile diyalog [değiştir] Leonardo da Vinci'nin 1502 yılında tasarladığı Galata köprüsü 1502 yılında, tarihin en büyük mucitlerinden ve sanatçılarından biri olarak gösterilen İtalyan Leonardo Da Vinci II Bayezid'a, Haliç üzerine yapılması için 240 metre uzunluğunda bir köprü projesi sundu [22] Ancak Da Vinci'nin bu sıradışı projesi II Bayezid tarafından kabul edilmedi ve yıllar sonra benzeri bir köprü 2001 yılında Norveç'de yapıldı Gül Baba ile diyalog [değiştir] Evliya Çelebi'nin anlattığına göre, Sultan II Bayezid 1481 yılının bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı ve güllerle süslü bir bahçe ve içinde köhnemiş küçük bir kulübe gördü Kulübede mola veren Sultan, buranın sahibi Gül Baba ile tanışır ve onu, bahçeye gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek istediğini söyledi Gül Baba da padişahına sarı ve kırmızı iki adet gül vererek, bu bahçeye bir okul ve hastane yaptırmasını istedi Galata Sarayı Ocağı (günümüzde Galatasaray Lisesi) böylece kuruldu ve Yavuz Sultan Selim'in oğlu Kanuni Sultan Süleyman da dahil olmak üzere tüm şehzadeler, şehzadelerin çocukları ve önemli devlet görevlileri ilk ve orta eğitimlerini burada aldılar[23] Şahsiyeti ve tarihe bıraktıkları [değiştir] II Bayezid'in Bursa'da yaptırdığı Koza Hanı'nın avlusundaki mescid II Bayezid Külliyesi II Bayezid uzun boylu, yağız çehreli, ela gözlü ve geniş göğüslüydü Yumuşak bir tabiata sahipti Gençliğinde serbest bir hayat sürdüğü halde padişahlığında ibadete ve hayır işlerine yöneldi Bu sebeple de Bayezid-i Veli ismiyle anıldı Mecbur olmadıkça savaştan uzak kalmaya dikkat etti Ayrıca ülke yönetimine verdiği önem nedeniyle çoğunlukla İstanbul'da kalmayı tercih etti Şehzadeliğinden beri ünlü bilginleri etrafına topladı ve kendini yetiştirmeye çalıştı Zamanında yetişen pek çok alim, sanatkar ve şaire çalışmalarından dolayı ihsanlarda bulundu, hediyeler verdi II Bayezid oldukça dindar bir insandı İstanbul'da kendi adına yaptırdığı Bayezid Camii'nin inşası bitince Padişah ? Her kim ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının sünnetlerini terk etmemiş ise, ilk Cuma namazında imam olsun ? demişti Bu hususta kendisinden başka kimse çıkmamış, savaşta ve barışta hiçbir sünneti bırakmadığı için namazı kendisi kıldırmıştır Edebiyata yoğun bir ilgi duyan Bayezid'in mührünü taşıyan bir çok eser hâlen Türkiye ve Avrupa kütüphanelerinde mevcuttur Hatta, okuduğu kitaplar hakkında düşüncelerini de yazmaktaydı Namına çok eser yazılmıştır Bunun yanısıra, Türk dili'nin gelişmesi için büyük hizmet verdi O, eserlerin açık ve anlaşılır bir dil ile yazılmasını isterdi II Bayezid musiki ile de ilgilendi Sultan'ın eserlerinden yalnız 8 tanesinin notası zamanımıza kadar gelebilmiştir Bunların hepsi saz eserleridir: Fahte usulünde Neva Peşrevi Neva Saz Semaisi Çifte-Düyek usulünde Rahatu'l-Ervah Peşrevi ve Rahatu'l-Ervah Saz Semaisi Ağır düyek usulünde Aşiran-Buselik Peşrevi Düyek usulünde Evc Peşrevi Evc Saz Semaisi ve Sakıyl usulünde Nişabur Peşrevi Adlî mahlası kullanarak Türkçe ve Farsça şiirler yazdı II Bayezid'in yazdığı şiirlerden meydana gelen küçük hacimli bir divan Rumi 1308 tarihinde İstanbul'da basıldı Kendisi hat sanatında da oldukça yetenekliydi Hükümdarlığı süresince barışı ve sakinliği tercih etmişti Osmanlı donanması döneminde yenilendi, Piri Reis de tüm Dünya'da nam saldı Donanmanın yenilenmesi sırasında; yelkenli savaş gemilerini uzun menzilli toplarla yaparak Osmanlı'nın Akdeniz'de tek hâkim olması sağlandı Döneminde Yeniçeri Ocağı'nı genişletildi ve ağa bölükleri kuruldu Sultan II Bayezid otuz seneden fazla süren saltanatı boyunca, barış ve sükûnu tercih etmesi, donanmayı yenileyip hazırlıklar yapması, kendisinden sonra tahta geçen oğlu Yavuz Sultan Selim'in fasılasız seferlerle meşgul olmasına neden oldu Tımar teşkilatında değişiklik yapıldı Ülkenin bir çok yerinde okullar, hastaneler, camiler, medreseler kuruldu Yaptırdığı eserlerden günümüzde hâlâ varlığını sürdürenler arasında: İstanbul: Bayezid Camii İstanbul: Bayezid Medresesi Tokat: Hatuniye Camii Çemberlitaş: Atik Ali Paşa Camii Amasya: İkinci Beyazıt Külliyesi[24] Edirne: İkinci Beyazıt Külliyesi[25] Edirne: İkinci Beyazıt Köprüsü Osmancık: İkinci Beyazıt Köprüsü Geyve: İkinci Beyazıt Köprüsü Bursa: Koza Hanı BU KADAR EMEĞE BİR +REPİ ÇOK GÖRMEYİN Bursa: Pirinç Han |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|