| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Manik Depressif Psikoz 
 
            Manik  depressif hastalık, affektif bozukluklar alt grubunda yer alan en kesin tanımlanmış bozukluk olup iki ayrı ve zıt tipte tezahür eder: depresyon () ve mani ()
  Depressif safhanın diğer depresyonlardan yeterince olmasa bile ayırdedilmesini sağlayan belirli birkaç karakteristiği vardır  Çok kere daha önce herhangi bir kayıp ya da hayalkırıklığı olmaksızın, birdenbire başgösterir  Depresyon hızla derinleşir ve bazan normal bir keder durumuna hiç benzemeyen "belirli bir nitelik" taşır  Nörotik depresyonlarda olduğu gibi bir günden öbürüne değişmez, ama kesin bir günlük değişkenlik göstererek sabah görülen en kötü durum gün ilerledikçe biraz düzelebilir  Hem konuşmayı, hem de genel motor aktiviteyi etkileyen bir retardasyona sık rastlanır  Buna çok kere hastayı rahatsız edici derecede bir konsantrasyon yeteneksizliği ve en sevdiği uğraşlara bile ilgi kaybı eşlik eder  Vejetatif bozukluklar şiddetli olabilir  Hasta iştahını kaybeder, cinsel arzusu azalır ve kilosu hızla düşer  Ayrıca özellikle gecenin ikinci yarısında uyuma güçlüğü çeker  Suçluluk duyguları sık görülür ve çok kere uzun zaman önce işlenmiş önemsiz suçlar üzerinde yoğunlaşır  Vakaların çoğunluğunda depresyon, hastanın hayatın yaşamaya değer olmadığını hissetmesine yol açacak derecede derindir ve bunun sonucunda da intihar her zaman ciddi hir risktir  Karakteristik olarak hastanın yargı yeteneği bozulur  Hasta olduğuna inanmaz ve durumunun kendi güçsüzlüğü yahut akılsızlığından ileri geldiğini düşünür; ya kötü yahut değersiz bir insan olduğu, ya da kendisini bir felâketin beklediği gibi konular üzerinde yoğunlaşan delüzyonlar gelişebilir  Hastalığın manik safhası ise birçok bakımlardan depressif safhanın ters görüntüsüdür  Hasta neşelidir, hayalkırıklığı ve başarısızlıklara karşı kayıtsızdır  Normalden çok fazla enerjisi vardır ve uyuyamadığı için değil, yapacak çok şeyi olduğundan veya yorgunluk duymadığından, gecenin yarısını ayakta geçirir  Normalden fazla girişken ve daha az çekingendir; çok az tanıdığı kişilere müstehcen sözler söyleyerek yahut yersiz cinsel önerilerde bulunarak çevresini rahatsız edebilir  Bazan bu neşeli durumun yerini hemen öfke alır; hattâ bu hastalarda sinirlilik durumu, neşeden daha belirgindir  Hemen her zaman düşünce hızlanır  Zihin bir yığın tasarı ve fikirle doludur ve hasta pahalı ve gerçekleştirilmesi güç girişimlerde bulunabilir  Aynı zamanda durmaksızın ve hızlı konuşur ("acele konuşma") ve çok kere tutarlı bir düşünce silsilesi sürdüremez ( " fikir kaçışı" )  Özbeğeni artar ve üstünlük delüzyonları gelişebilir (dünyaca ünlü bir şair olduğuna yahut ülkenin ekonomik sorunlarının çözümyolunu bildiğine inanır)  Bazı hastalarda değişik zamanlarda hem manik, hem de depressif hastalıklar gelişirken ("bipoler hastalık"), bazılarında nüksedici depresyonlar görülür ("ünipoler hastalık"); birkaçında da yalnızca manik hastalık gelişir  Karışık durumlara da sık rastlanır  Depresyonlardan önce yahut sonra kısa hipomani episodları görülür; manik hastalıkta ise bunun tersi, yani manik safha sırasında depresyon, olur  Gerçekten de, birçok manik hastalıkta, herhangi bir safhada depressif özellikler görülür  Çok kere neşe durumu sırasında hasta kısa ağlama nöbetleri geçirir ve intihar olaylarına da sık rastlanır  Hastalığın süresi ve seyri epeyce değişkendir  Kronik depresyonlara, hattâ kronik maniye sık rastlanmakla birlikte, vakaların büyük bir çoğunluğu tedaviyle yahut tedavisiz sonunda tamamen iyileşir ve ne kadar çok nüksederse etsin, şizofrenideki gibi bir "bozukluk durumu" bırakmaz  Bir manik episodun süresi ortalama olarak yaklaşık üç ilâ beş ayken, depresyonunki altı ilâ sekiz aydır; ama her ikisi de büyük bir değişkenlik gösterir  Bipoler hastalıkların en sık görülen başlama yaşı 20-40 yaşlarıdır; ünipoler hastalıksa çok kere ilk olarak orta hattâ daha da ileri yaşlarda belirebilir  Kesin bir manik  depressif hastalık bir kez başladıktan sonra yeniden beliren episodlar kaçınılmazdır ve yaş ilerledikçe sıklaşma eğilimi gösterir; ama hastalık bu bakımdan da bir hastadan öbürüne değişkendir  Manikdepressif hastalıkta güçlü bir genetik faktör sözkonusudur ve birçok inceleme manikdepressif hastaların % 15'inde ebeveynin, kardeşlerin ve çocukların da etkilendiğini göstermiştir  Bu oran hastane gruplarından elde edildiği için, muhtemelen yüksek olabilir; ama hastalığın çocuğa geçmesi riskinin onda birden daha düşük olması ihtimal dışıdır  Kalıtım yolu bilinmemekle birlikte, en muhtemel yollar ya yetersiz penetranslı bir donıinan gen, ya da çok-faktörlü kalıtımdır  Her iki durumda da, ortamsal etkilerin de en azından eşit ölçüde rol oynadığı kesindir ve çocuklukta ebeveynden birinin kaybı böyle bir faktör olabilir  Son zamanlarda, bipoler ve ünipoler hastalıklar arasında önemli farklar bulunduğu ortaya çıkmıştır  Her iki tip vakada da "soyaçekim" bir dereceye kadar sözkonusudur (bipoler hastalıktan mustarip kimselerin etkilenen akrabalarında ünipolerden ziyade bipoler hastalık görülür-aynı durum ünipoler vakalarda da geçerlidir) ve genetik yük bipoler grupta daha belirgindir  İkisi arasında ayrıca sistematik kişilik farkları da mevcuttur: Hem manik, hem de depressif hastalıktan mustarip olanlar daha enerjik, dışa dönük olup emosyonel bakımdan daha sıcaktırlar; yalnızca depresyondan mustarip olanlarsa, daha anksiyöz ve içe dönüktürler ve belirgin obsesyonel eğilimler gösterirler  Son birkaç yıl içinde manikdepressif hastalığın fizyolojisi ve biokimyasında önemli bulgular elde edilmiştir  Manikdepressif tipteki şiddetli depresyon durumlarına çok kere hipotalamus ve beyin sapında hem katekolamin (noradrenalin ve dopamin), hem de indolamin (5-hidroksitriptamin) depresyonunun eşlik ettiğine ilişkin kanıtlar vardır ve bu depresyonla ruhsal durum değişimi arasında nedensel bir ilişki olabileceği belirtilmiştir  Böylece reserpin beyin sapı aminlerinde benzer bir depresyona yol açmakta ve depresyonu presipite edici özelliği bakımından tanınmaktadır; öte yandan, her iki antidepresan ilaç grubu, yani trisiklik grup ve nıonoamin oksidaz inhibitörleri, beyin sapındaki amin düzeylerini yükseltmektedir  Son olarak da, intihar eden kişilerin beyin sapı amin düzeylerinin, başka bir nedenle birdenbire ölen kişilere göre daha yüksek olması ihtimali vardır  Ayrıca, bütün vücuttaki denge incelemelerine dayanan ve depresyonda intrasellüler sodyum muhtevasının anormal yükseldiğine manide çok daha fazla yükseldiğine ve hastalığın iyileşmesinden sonra bu anormalliklerin de düzeldiğine ilişkin raporlar da vardır  Manik-depressif hastalığın tedavisi, her zaman yeterli olmamakla birlikte, oldukça basittir  Depresyon vakalarından birçoğu ya bir trisiklik antidepresana, ya da ECT'ye cevap verir  Bazı hastalar selektif olarak bunlardan yalnızca birine cevap verirlerse de, depresyon ne kadar şiddetliyse, ECT'nin gerekmesi ihtimali de o kadar fazladır  Mao inhibitörleri genellikle etkisizdir  Manik hastalıklar çoğunlukla fenotiazinler () yahut haloperidol ile kontrol altına alınır  Son zamanlarda lityum () tuzlarıyla uzun süreli tedavinin, manikdepressif (özellikle manik öğenin belirgin olduğu) hastalardaki ruhsal durum değişimlerini giderdiği veye azalttığı ileri sürülmüştür  Kanda yüksek lityum düzeyleri toksik olduğundan dikkatli bir dozaj kontrolü ve kan düzeylerinin sık sık belirlenmesi şarttır  Bu tedavinin yararı doğrulanırsa, yalnızca büyük bir terapötik aşama olarak kalmayacak, aynı zamanda teorik alanda yeni görüşler getirmesi bakımından da büyük bir önem taşıyacaktır  Geriatrik psikiyatri 
 |