|  | Paracelsus Temel Tezi: İatrokimya |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Paracelsus Temel Tezi: İatrokimyaTemel tezi: iatrokimya Aynı şekilde, Paracelsus, yeni cerrahi ile ilgili olarak şöyle demektedir: Cerrahiinsanın kemiklerini ve diğer yapısını bilmek zorundadır; aksi taktirde nasıl teşhis koyabilirsiniz? Sadece dış yapıyı bilmeniz yetmez, aynı zamanda iç yapıyı da bilmek zorundasınız, bütün ven ve arterleri, sinirleri, kemikleri, onların şekil ve uzunluklarını, yerlerini bilmek zorundasınız  Aynı şekilde, İbn-i Sinagibi, Paracelsus'da cerrahi müdahale için anatomibilmek gerektiğini ileri sürer  Ona göre, cerrah, bir berberin ya da bir kasabın tendonları ya da lifleri ayırmasından daha çok şey bilmek zorundadır  Hatta cerrahın ne gibi bir bilgi sahibi olması gerektiğini bir örnekle şöyle belirtmektedir  Cerrah hastanın mizacını bilmek zorundadır aksi taktirde yanlış bir ilaç verir, ve hastayı harap eder, o kesilmiş bir bacak yerine yeni bir bacak koyamaz  Ben Veriul'da bir berber-cerrah gördüm  O kesilmiş bir kulağı bir nevi yapıştırıcı ile yerine yapıştırmaya çalışıyordu  Bu yapılan hareket mucize olarak nitelendirildi; sevinç çığlıkları atıldı; ancak, kulak ertesi günü düştü  Aynı şekilde bacak da yapıştırıldığında o da düşecektir  Burada Paracelsus, devrindeki organ reparasyon ameliyatları konusundaki çalışmalara karşı çıkmaktadır  Bu tip çalışmalar Ambroise Pare dahil birçok cerrahın ilgisini çekmiştir  Paracelsus'a göre, bir cerrah bütün bitkileri tanımak, bilmek zorundadır; onları nasıl kullanacağını, onların çok hızla mı yoksa yavaş mı etki ettiğini bilmek zorundadır  Ayrıca, onların etkilerinin bilinmesi gerekir, etkilerinin kaslar mı, kemikler mi yoksa damarlar üzerinde mi olduğunun cerrah tarafından bilinmesi lazımdır  Örneğin balsamın kırık için mi, yoksa yaralarda mı etkin olduğunun bilinmesi gerekir  Buna ilave olarak, yaranın açık ve korumasız olmasına göre, uygun bir pansumanla, yarayı temizleyip, onu dış etkilerden korumalıdır  Mümkün olduğu kadar doğanın tedavi gücünün yarayı iyileştirmesine yardımcı olmalıdır  Bu da her şeyden önce iyi beslenme ile mümkün olur  Bursalı Ali Efendi'nin Cerrahnameadlı eserinde cerrahiyi nasıl tanımladığına bakalım: 'fennü cerahat sanattır; onda vücutta arız olan çeşitli durumlar ele alınır; vücudun alışık olduğu hale iade edilmesi için yapılan işlemlerdir  Örneğin oluşmuş şişlerin tedavisi gibi: Cerrahi'yi bu şekilde belirleyen Ali Münşide, Paracelsus ve İbn-i Sinagibi bu sanatı icra edebilmek için anatomi bilmenin önemini vurgulamaktadır  Ayrıca, yine Paracelsus gibi, onun da cerrahinin felsefi yanıolduğunu vurguladığını görmekteyiz  Cerrahname, incelendiğinde, genellikle, tedavinin, Paracelsus'un önermiş olduğu gibi, daha çok medikal olarak yürütüldüğü belirlenmektedir  Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Cerrahname tipik bir cerrahi kitabı değildir  Muhtemelen yazarımız Ali Münşi, Paracelsus ve ondan bir süre sonra yaşamış olan Hildanus'un (1560-1624) etkisiyle böyle bir eser kaleme almış olmalıdır  Cerrahname'de Hildanus'un adına, Galenve İbn-i Sna'nın yanı sıra sık sık rastlanmaktadır  Hildanus devrinde Almanya'da cerrahinin kurucusu olarak kabul edilmiş bir bilim adamıdır  Onun Observationes Medico-Chirurgicae(Basel1606) adlı eserindeki kangren olaylarındaki amputasyon ve özellikle de kalça amputasyonundaki bağlama tekniği ile ilgili açıklamalarıyla dikkati çekmiştir  Bilindiği gibi o devir, cerrahinin henüz bilim olma yolunda önemli adımlar atmakta olduğu bir zaman kesitini oluşturmakta idi  Ancak hekimimiz Bursalı Aliüzerinde bu iki bilim adamından 'Paracelsus'un etkisinin daha baskın olduğu, Cerrahnameve onun diğer eserlerinden anlaşılmaktadır  Cerrahname, adlı eserinde Bursalı Ali Münşi'nin cerrahi vakalarda çok ilaçla tedaviyi tercih etmesi de bunun delili olarak kabul edilebilir  Ayrıca, etkilendiği bilim adamlarında da görüldüğü gibi, Ali Münşi'de de, Galenve diğer klasik tıp yazarlarının etkisinin devam etmekte olduğu da aşikardır  Kaynak: Cerrahname eserinde Paracelsus etkisi Osmanlı Tıbbına Etkileri Paracelsus, varlıkların hepsinin ortak bir temeli olduğunu ileri sürdü; bu temel, daha önce ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun materia prima (ilk maddeler) adını verdiği tuz, civa ve kükürtten oluşuyordu  Bunlardan civa ve kükürt, İslam Dünyası'nda, transformasyon Teorisi kapsamı içinde, temel iki element olarak sunulmuştu  Bu yedi temel element, canlı veya cansız bütün varlığın temel maddesini oluşturuyordu  Öyleyse aslında canlılar ve cansızlar özde farklılık göstermezler; temel yapı olarak aynıdırlar  Demek ki, onların işlevleri arasında da benzerlikler olmalıdır  Bu ilkeden hareket eden Paracelsus, kimyada kabul edilmiş yasa ve ilkelerin, aslında canlılar için de geçerli olduğunu savundu  Bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, buna bağlı olarak o yapıda oluşacak bozukluklar, doğal ki kimyasal kökenli olacak ve kimyasal ilkelerin açıklama modelleriyle anlaşılabileceklerdir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, ancak kimyasal maddelerle olanaklı olacaktır: Bu anlayışa iatrokimya denmiştir  Bu kurama dayanarak, Paracelsus, vücut işlevlerinin, örneğin midenin işleyişinin kimyasal bir süreç oluşturduğunu ileri sürer  Mide sindirim görevini besin maddelerini ısıtıp, ıslatarak veya onları bazı hareketlerle parçalayarak değil; midenin salgıladığı bazı sıvılar vasıtasıyla onu kimyasal bazı değişimlere tabi tutar  Bu yaklaşımı temel alan sonraki yüzyıllarda, bazı bilim adamları, araştırmalarını salgı bezleri üzerinde yoğunlaştırmışlardır  Kaynak : Wikipedia | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |