Sümerler’Den Asurlar’A Yazıtlar |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sümerler’Den Asurlar’A YazıtlarSümerolog Muazzez İlmiye Çiğ’in Sümerli Ludingirra başlığıyla Türkçe’ye çevirip yayınladığı Sümer yazıtları (Tablet 2, 3, 10 ve 11), Sümer mitolojisi, tanrıları ve inançları hakkında geniş bilgiler içeriyor Bu yazıtlarda yer alan bilgilere göre: Sümer Panteonun başı, yani tüm Sümer tanrılarının babası ve kralı hava tanrısı Enlil (Ellil)’dir Enlil sözcüğü, bahsi geçen tabletlerin yazarı Ludingirra’ya göre, soluk, hava, nefes, ‘Havanın Beyi’ gibi anlamlara geliyor Sümerler yeri ve göğü onun yarattığına inanırlardı Onların inancına göre, çok eskiden (daha yer ve gök yok iken) her yer dipsiz, uçsuz bucaksız bir denizdi Sümerler’de bu deniz tanrıca Nammu’nun şahsında kişileştirilir Bir gün bu deniz, yani kişi kimliğiyle tanrıca Nammu, koskoca bir dağ doğurur Bunu gören ‘Yüce Enlil’, hemen o dağı ikiye ayırır Böylece ikiye bölünen bu dağın altı yeryüzü, üstü de gök olur Yeryüzüne yer anlamına gelen Ki, göğe de gök anlamına gelen An adı verilir Sümer mitolojisindeki tanrıça Ki ve tanrı An, Yer ve Gök (Cennet)’ün kişileştirilmiş simgeleridir Göğü tanrı An alır, yeryüzü ise tanrıca Ki ile Enlil’in payına düşer Samuel Noah Kramer, Ancient Religions başlıklı bir derlemede (Edited by Vergılıus Ferm, New York, 1950) yayınlanan ‘Sümer Dini’ başlıklı yazısında tanrıça Ninhursag’ın yeryüzü tanrısı Ki ile aynı olabileceğine işaret etmektedir Ki, yeryüzünün toprağı taşı; Enlil ise, havası, soluğu ve nefesidir diyen Ludingirra, bu yüzden yaşamın Enlil’siz varolamayacağına işaret eder Her kentin bir tanrı tarafından kurulduğuna ve onun koruması altında olduğuna inanılan Sümer’de, Enlil, Nippur kentiyle ilişkilendirilir Bu kentin kurucusu ve tanrısı odur O’nun evi de (tanrıların evlerine tapınak denir) bu kentteki Ekur Tapınağı’dır Enlil, bu tapınakta yaşar Sümer Tanrılar Meclisi kendi toplantılarını bu tapınakta ve Enlil’in başkanlığında yapar Tanrıların toplandığı ve kararların alındığı yer burasıdır Yerin ve göğün yaratıcısı olarak görülen Enlil, diğer tanrılara burada emirler ve görevler verir, Sümer’i buradan denetler Uzak yakın pek çok ülkeden hediye adı altında toplanan haraç bu tapınağa getirilir Enlil, Bel (Lord, Efendi) ünvanı taşırdı Bir yoruma göre ünlü Tufan’ı bir ceza olarak kararlaştıran Enlil’dir Tufan’ın Babil versiyonu olan Gılgamış Destanı’na göre ise, Tufan’ın yapıcısı tek başına Enlil değil, ama tanrılar meclisidir Enlil adı bazı kaynaklarda Ellil olarak yazılmaktadır Sümer’de mitolojinin Tanrılar Meclisi dediği şey, aslında kentlerin kuruluş dönemlerinde her yerde örneklerine tanık olunan Yaşlılar Meclisi’nin bir anısı olmalıdır Bu meclisi oluşturanlar ise, topluluğun sonradan tanrılık atfettiği ve onuruna türbeler veya tapınaklar inşa ettiği kendi cedleri, aşiret büyükleri, kent kurucu önderleri ve ilk sözde krallarıdırlar bizce Nitekim, kendi zamanında kralların her şeyi yapmakta özgür olduklarını söyleyen Ludingirra da, bu uzak geçmişe referans vererek, kralların o devirde herhangi bir konuda karar alabilmek için halk tarafından seçilen ve yaşlılar ve gençlerden oluşan iki meclise başvurmalarının zorunlu olduğunu kayd etmektedir Sümerlerde otoritenin temeli dinseldi Sümer kralları otoritelerini tanrılardan alırdı Yazıtlar tanrılar meclisinin kral saptamasının örnekleriyle dolu Hiç başkent olmamışsa da Nippur kenti Sümer’in başta gelen bir kentiydi Dinsel ve entellektüel bir merkezdi Krallar taç giymek için Nippur’a giderlerdi Bu kentteki Ekur Tapınağı’nda başta Enlil ve eşi Ninlil olmak üzere tanrılar tarafından kutsanır, kendilerine bir ad, taht, tac, halkı denetleyecek bir asa verilirdi Başka Sümer kentlerinde kral olanlar da ilk iş olarak iktidarlarının tanrı buyruğu olduğunu, yani Enlil tarafından atandıklarını kanıtlamak için Nippur kentine el koyarlardı Nippur’u Sümer kralı adına Ensi denen bir başkan yönetirdi Deniz tanrıçası Nammu, gök tanrısı An, yer tanrıçası Ki (Ninhursag?), hava tanrısı Enlil ve eşi Ninlil gibi yukarıda adları anılanlar dışında Ludingirra daha pek çok başka Sümer tanrı ve tanrıçaları saymaktadır: Nanna, Enki, tanrıça İnanna, Ninurta, İşkur, Utu, Nusku, Nidaba, tanrıça Ereşkigal, Dumuzi, tanrıça Geştinanna, Enkımdu, Ningişzida, tanrıça Nidapa, tanrıça Nanşe, Nindup, Ningirsu (Eninnu adlı bir tapınağı var) ve eşi tanrıça Bau (Lagaş kıralı Gudea, ona Lagaş kentinin kurucusu, kraliçem ve tanrıçam diye hitap eder), ve Nusku Nanna, Sümerler’de Ay tanrısı ve Ur kentinin koruyucu tanrısıdır Ekişnugal adlı ünlü bir tapınağı/mabedi vardı Ayrıca Nanna’nın karısı Ningal’den sözedilir History Begins At Sumer adlı eserinde S N Kramer, eski Sümer kaynaklarında Ay tanrısının Nanna ve Sin olmak üzere iki isimli olduğuna işaret eder ve ay tanrısı Sin/Nanna’in Enlil’in oğlu olduğunu yazar Utu, Sümer Güneş tanrısıdır Utu’nun kızkardeşi İnanna (Ninanna) Aşk tanrıçasıdır ve Uruk kenti tanrıçasıdır Enlil’in torunudur Çok sıcak ve ateşli olduğu düşünülen Venüs (dilbad) gezegeni ile özdeşleştirilir ve Sümerler’e sevgiyi ve sevmeyi onun öğrettiğine inanılır Sümer panteonunun en önemli tanrıçası olan İnanna’nın adı, ‘cennetin metresi’ anlamına geliyor İnanna’nın kızkardeşi Ereşkigal, yeraltı kıraliçesidir İnanna’nın kocası Dumuzi, Sümer çoban tanrısıdır Sümer krallarının belki de insanları güttüklerini düşündükleri için kendilerine ‘çoban’ dediklerine işaret eden Ludingirra, Dumuzi adında oldukça eski bir Sümer kralının varlığından ve Sümerlerin Kral Dumuzi’ye tanrı gözüyle baktığından sözeder Ayrıca Şulgi adlı Sümer kralının tahta çıkar çıkmaz ‘Ben Tanrı’yım’ diyerek kendisini tanrı ilan edişine değinir (Şulgi, MÖ 2006 yılındaki Elam istilasında devrilen kral İbbisin’in babasıdır) Böylece Ludingirra, bu örneklerle bilerek ya da bilmeyerek Sümer tanrılarının orijini konusunda açık bir fikir verir bize Tanrıça İnanna ise büyük olasılıkla bir rahibe-kraliçe idi Çünkü, Sümerli yazar, bir Yeni Yıl Bayramı’nda Ekur Tapınağı’nda Sümer kıralı ile bir rahibenin evlendiklerini, ama bu olayın halka tanrı Dumuzi ile tanrıça İnanna’nın evliliği gibi duyurulduğunu anlatır ve bu törende kralın tanrıyı, rahibenin de tanrıçayı temsil ettiklerine işaret eder The Cambrıdge Ancient History (II, Part 2)’ye göre Dumu kelimesi Sümerce’de oğul/soy demektir H Zimmern, Enc Of Religions And Ethicks adlı ansiklopedide Dumuzi kelimesinin anlamını ‘gerçek oğul/çocuk’ olarak açıklıyor ve bu adın bir şekli olan Tammuz teriminin de aynı anlama geldiğini söylüyor Dumuzi’nin kızkardeşi tanrıça Geştinanna, rüya yorumcusudur Rüya yorumlayıcılardan biri de Nina kentindeki tanrıça Nanşe’dir Enkımdu, Sümer çiftçi tanrısıdır Dumuzi gibi o da aşk tanrıçası İnanna’ya aşık olur, onu elde etmek için Dumuzi’yle yarışır Nindup ise, Sümer mimarlık tanrısıdır Sümer mitolojisinde Enlil’in yanısıra başka bir yaratıcı tanrı daha var Su tanrısı Enki’dir bu Ondan Eridu kentinin su tanrısı olarak da söz edilir S N Kramer, History Begins At Sumer’de Enki’nin dipsiz su Abzu’da oturduğunu ve Abzu’nun da Eridu kentinde olduğunu yazmaktadır Arthur Cotterell’in A Dictionary Of World Mythology (1979)’de yer verdiği bir Sümer efsanesine göre, kil (çamur)’den insanlığı yaratan Enki’dir Sippar kralı Ziusudra’ya Tufan’ı haber verip gemi yapmasını ve kendisini kurtarmasını söyleyen de odur Enki, bir rivayete göre, insanların hayvanlar gibi kanunsuz ve kuralsız yaşadığı uzak bir geçmişte denizden ortaya çıkmıştır Başlangıçta iki başlı ve balık-adam biçimlidir İnsanlara bir günde uygarlığı (tarım, zanaat, mimari, büyü ve kanunu) öğretip geri denize döner Sümerler’in ilk insan olarak kabul ettiği Adapa (Sümerler’in Adem’i), efsaneye göre tanrı Enki’nin oğludur ve Tufan-öncesinin ilk Sümer kenti olan Eridu’nun kralıdır Akad mitlerine göre konuşmayı (dili) Adapa keşfetmiştir Tevrat’ın Adem’i, adı da dahil, Sümer mitolojisindeki Adapa’nın bir kopyesidir Tevrat’ın evrenin başlangıcını anlatan Yaradılış Efsanesi’yle başlayan ve bu nedenle Tekvin (Genesis, Başlangıç, Orijin) adını taşıyan ilk kitabında, Tanrı’nın bir hafta içinde tüm evreni, ‘kendi suretinde’ insanı, ve öteki türleri nasıl yarattığı anlatılır Öyküye göre ilk erkeği (Adem) topraktan, ilk kadını da onun kaburga kemiğinden yapar Bu ikisini Eden (Aden)’de varettiği bir bahçede (Cennet) buluşturur Yalnızca ‘iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyin’ diyerek ilk yasağı bilinçlenmeye koyar Tevrat’ta bilinç bir yasak meyvedir Yılan’ın sayesinde kadın (Havva), kadının sayesinde de erkek (Adem) bu yasağı delerek ilk suçu işlerler İlk suçun ilk meyvesi utanma bilinci edinmek olur ve incir yaprağı ile örtünürler Sonra ilk ceza gelir: Yılan lanetlenir, kadın erkeğin hakimiyetine sokulur ve her ikisi de ceza olarak cennetten kovulurlar Adem ve Havva, insan soyunun babası ve anası olurlar (Bk Kitabı Mukaddes: Eski ve Yeni Ahit, İstanbul, 1976) Sümer efsanesindeki Adapa ile Tevrat’ın Adem’i arasındaki benzerliğe işaret ettik A Cotterell, Sümer mitolojisinde Enki’nin yanlarını iyileştirmek için yaratılan tanrıça Ninti ile Adem’in kaburga kemiğinden varedilen İbrani geleneğindeki Havva (Eve, Nisa) arasında da bir paralellik bulunduğuna işaret eder Tevrat’taki öykünün yazarı Eden’i üstünde yaşadığımız gezegende bir yer olarak tarif eder O’nun tarifinden hareketle Adem’le Hava’nın yerleştirildiği yeryüzü cenneti Eden’in yerini ve oradan çıktıkları rivayet edilen ırmakların hangileri olduğunu saptamak için çok girişim oldu Bir teze göre tarif edilen yer Babil ve çevresi ya da Babil’in Pers Körfezi’ne dek uzanan güneyidir Bir diğer görüşe göre Hindistan (Havilah)’da bir yerdir Kimisi de Yunan adası Elysium’a yerleştirir onu (Bu konudaki tezler için bk The Jewish Encyclopedia, Cilt: 5, S: 36-39) Hasılı, Cennet (Eden Bahçesi)’in nerede olduğu konusu bağlanmış değil Bu arada Tevrat’taki Eden öyküsü yazarının coğrafya bilgisinden kuşku duyanlar da çıktı tabiki Tevrat’taki Eden öyküsüne paralel düşen bir Sümer cennet miti de var Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer, Sümer Dini başlıklı yazısında (Bk agy, S: 59-60, 1950) bu efsaneyi Enki ve Ninhursag (Ki) olarak adlandırır Bu Sümer efsanesinde cennete Dilmun olarak referans verilir ve Su Tanrısı Enki’nin tanrıça Ninhursag (Yer/Toprak Ana)’la birlikte orada yaşadığı söylenir Dilmun ülkesini yücelten övgülerle başlayan bu efsaneye Dilmun adını vermek daha doğru olurdu bence Dilmun, efsanede hastalık, yaşlılık ve ölümün olmadığı parlak bir kent/toprak olarak tanımlanır Dilmun’da ihtiyaç duyulan tek şey tatlı sudur ki (Sümerlerin Abzu dediği yeraltı suyu), bunu da Enki sağlar Enki toprak/yer ana (Ninhursag)’yla evlenir ve bu evlilik Dilmun adlı adayı tatlı sular, her çeşit meyvelerle dolu bir bahçeye (cennet) dönüştürür Bu Sümer efsanesindeki Dilmun tarifi ile Tevrat’taki cennet (Eden Bahçesi) tarifi arasında açık benzerlik ve paralelliklere dikkat çeken A Cotterel, haklı olarak cennet fikrinin kendisinin de Sümer orijinli olduğunu düşünür Sümer efsanesindeki Dilmun’un yeri konusunda da bir fikir birliği oluşmuş değil Bir görüşe göre Dilmun, Pers Körfezi’ndeki Bahreyn’dir Bir diğer teze göre de güney-batı İran’da bir yerdir (kent/ada) Tell El-Amarna’da bulunan ve şimdi Berlin Müzesi’nde korunan tabletlerden birinde de Adapa efsanesi kayıtlıdır Efsanenin bu versiyonuna göre tanrı Enki (Akadca’da ona Ea denir)’nin oğlu Adapa, Eridu kentinde oturmakta ve tanrının tapınağına bakmaktadır Bir gün denizde balık avlarken ansızın sandalı güney rüzgarı tarafından devrilir Buna kızan Adapa, güney rüzgarı ile savaşarak onun kanatlarını kırar Cennet tanrısı Anu, olayı duyunca Adapa’yı huzuruna çağırır Enki (Ea), oğlu Adapa’ya Anu huzurunda nasıl davranacağını anlatırken ‘Sana ölüm ekmeği ikram edecekler yeme, ölüm suyu ikram edecekler içme!’ diye emreder Ve Adapa Enki’nin dediğini yapar Ama Anu’nun ona ikram ettiği ekmek ve su, yaşam ekmeği ve suyudur aslında Böylece Adapa kendisine sunulan sonsuz yaşam şansını yitirir Adapa efsanesinin bu versiyonu ile Tevrat’ta anlatılanlar (Adem ve Hava’ya Cennet’te yemeleri yasaklanan meyve) arasındaki benzerlik de oldukça açıktır (Bk The Jewish Enc, Cilt: 5, S: 36-39) Sümerli yazar Ludingirra, Sümer’de yönetimi ele geçiren Akadlılar’ın Sümer dini ve tanrılarını olduğu gibi aldıklarını ve kendilerine malettiklerini kaydediyor Babil-Asur dini ve panteonu da güçlü bir Sümer damgası taşır Babil panteonunun başı, Babil kentinin özel tanrısı Marduk’tur Rawlinson bu adı Mirrikh (Merodach) şeklinde okur ve Babillilerin Mars gezegenine Merodach adı verdiklerini, Arapların (Aramiler?) ise Mars’a Mirrikh dediklerini yazar Babil üstünlüğü döneminde Nippur tanrısı Enlil ve Eridu tanrısı Enki’nin yaratıcı rolleri Marduk’a transfer edildi O tarihe kadar Enlil’ait olan Bel (Baal, Bélu) ünvanı da başkent Babil’in tanrısı Marduk’a aktarıldı ve bu ünvan zamanla Marduk adının yerini aldı Böylece Babil-Asur panteonunda sık sık Bel veya Bal/Baal adına rastlarız Sümer panteonuna ait Enki’nin adı Ea, İnanna’nın adı İştar, Dumuzi’nin adıysa Tammuz olarak değiştirilip Babil panteonuna maledildiler Babil mitolojisi de tanrı Tammuz (Dumuzi)’u tıpkı Sümer mitolojisindeki gibi tanrıça İştar (İnanna)’ın sevgilisi ya da kocası olarak tanıtır Böylece bu tanrılar Sümerce ve Semitik (Akadca) olmak üzere iki ad taşıdılar, ama daha çok Semitik adlarıyla tanındılar Rawlinson tanrıça İştar’ın adının Asur yazıtlarında Yastara diye geçtiğine işaret eder Nippur kentiyle ilişkili olan ve Enlil’in ilk oğlu sayılan Ninib (Ninurta? SC) de Babil panteonuna dahil edilen Sümer kültlerindendi Sümer’de Enlil-Ninlil-Ninib (Baba, Ana ve Oğul) üçlüsündendi Babil mitolojisi ve panteonunda yeraltı (ölüler dünyası) tanrısı rolü verilen Kutu (Cuthah) kentinin tanrısı Nergal ise, Sümerce bir ad taşıyor Nergal, Sümer tanrıçası Eresh-kigal, ayrıca Kutu kenti tanrıçaları Las (Laz) ve Mamitu’yla bir tür ilişkiye sahip Babil tanrılarından Nusku (Nushku) bazen Sümer kenti Nippur’un kült grubuyla, bazen de Harran’daki Sin tanrısıyla ilişkili görünür Babil-Asur mitleri ve destanları arasında Gılgamış Destanı ile Zu mitini de anmak gerekir Zu, fırtına tanrısıdır Bazı kaynaklarda fırtına kuşu ve şeytani bir kuş olarak tanıtılır Kimin elindeyse ona süper güç veren kader tabletlerini bir keresinde Enlil’den çaldığı rivayet edilir Zu adlı tanrı Kapadokya’da da önde gelen bir tanrıydı Gılgamış Destanı gibi, Zu miti de gerçekte Sümer orijinlidirler Babil-Asur panteonunda Samas ve Sin de önemliydiler Samas, Güneş tanrısı ve Sippar’ın kent tanrısıydı Ur kentinin tanrısı Sin ise Ay tanrısıdır Babil tanrıları, Babil din adamları ve astronom sınıfın spekülasyonunda belirli gezegenlerle ilişkilendirildiler ve bu gezegenler kendileriyle ilişkilendirilen tanrıların simgelerine dönüştüler Babil üstünlüğü peryodunda Marduk Jüpiter’le, Marduk’un oğlu rolü verilen Nabu (Nebo) Merkür’le, Nergal Merih’le, Sin Ay gezegeniyle, Samas Güneş’le, İştar (İnanna) daha Sümerler’den beri Venüs’le, Ninib muhtemelen sabah veya bahar güneşi ya da Zühal(Satürn)’le özdeşleştirilmişlerdir (Bk Enc Of Religions And Ethics, Cilt 2, Babylonians And Assyrians md, H Zimmern) Babil’in başta gelen tanrılarının hemen tümüne Asur panteonunda da rastlarız Asur yazısı, dini ve edebiyatı Babil’dekinin bir tekrarı gibi görünür Orak bir din, kültür, hatta dile sahip görünerler Ancak Asur üstünlüğü ile birlikte hiyerarşide değişiklik olur ve tanrı Asur pantonun başına oturur Başlangıçta aynı adı taşıyan kentin (Asur kentinin) tanrısı olan Asur, sonraları Asurlar’ın en büyük ulusal tanrısına dönüştü, Enlil ve Marduk’un rolünü üstlendi Babil ve Asur’un önde gelen tanrılarından biri de fırtına ve şimşek tanrısı Ramman (Raman), diğer adıyla Adad (Hadad) idi Ramman sözcüğü fırtına, Adad ise şimşek demektir Bir şimşek ve yağmur tanrısıdır Asurya’da daha yaygın olan Adad adlı bu tanrı Babil’den çok Asur’a ait görünür O’nun adı resmi tanrılar listesinde sık sık Sin-Shamash-Adad üçlüsünde ve üçüncü sırada görünür Daha sık rastlanan Sin-Shamash-İştar üçlüsündeki İştar’ın yerini alır böylece Fırtına tanrısı sıfatıyla tarım için yararlı yağmur-verici, aydınlatıcı ve şimşekleriyle düşman tarafı imha edici roller yüklendi ona O’nun sembolü şimşek, kutsal hayvanı Ox idi Ramman tapımının merkezleri arasında Babil’de Karkara ve Khallab, Asurya’da ise eski başkent Asur anılır Asur kentinde Sin ve Shamash’ın tapınaklarının yanısıra, Ramman’a ve O’nun babası rolündeki Anu’ya adanmış bir tapınak da mevcuttu Ramman’ın karısı rolündeki Shala adı anılır ayrıca Rawlinson’a göre Tevrat’ta Ben Hadad olarak geçen Hadad, Anu (Nuh)’nun oğlu olarak görünür ve Adar (Ader) olarak da bilinirdi Sembolik olarak alevler tarafından temsil edilirdi Hadad, Şam kralının da adıydı ve tüm Şam kral aileleri de Hadad adını almışlardır diyen Rawlinson, bu tanrıya esas olarak Suriye’de tapılırdı demektedir Rawlinson’a göre Adar, ateş sözcüğünün Babil’ce karşılığı olup Adrammelech, Adrameles ve Atropates gibi adlarda da geçmektedir Daha az önemli çok sayıda başka tanrılar da vardı Ama başta gelen Babil ve Asur tanrıları bunlardı Asur dini, inanç ve pratikleri arasında rastlanan ağaç kültü ve ona ilişkin gizemli seremoniler dikkat çekmektedir Örneğin Asurya’daki gizemli bir ağaç şöyle konuşturulur: Ben Khvaniras’ta bir ağacım Benim gibisi yoktur Çünkü ben meyve verdiğim zaman Kral meyvelerimi yer (Bk Sidney Smith, Notes on the Assyrian Tree, School of Oriental Studies Bulletın, Cilt 4, s 69-76, London, 1926-28) Smith, bu Asur ağaç kültü ile ilgili Drakhti Asurik başlıklı bir Pehlevice tekstten sözetmektedir (Drakhti Asurik başlıklı bu Pehlevice metin için bk Bulletın II, 637 ff) Bu ağaç kültünün veya Asur paganizminin Asurya’nın düşüşü ve Zerdüştlüğün Asur ve Babil dinini bastırmasını takiben giderek kaybolduğu sanılmaktadır Suriye ile Fenike-Kenan dini ve panteonları Babil-Asur panteonuyla yakından ilişkililer Hadad (Raman), Bel, El ve Sin gibi tanrılara Suriye ve Fenike’de de rastlarız (BkEnc Of Religion And Ethics, Cilt 12, Syrians or Aramaeans, A J Maclean) Asur ve Mısır panteonları arasında da belirli benzerlikler kurulur ve bu durum Mısır’daki 18 Hanedanlık döneminde başlayan Asur-Mısır yakınlaşmasına bağlanır Bu dönemde bazı Asur tanrılarının (Athor, Baal, Astarte, Mylitta ve Alitta gibi) Mısır panteonuna da girdiği tahmin edilir Asur krallarının adları bile, Rawlinson’un Journal Of The Royal Asiatic Society adlı periyodikte yayınlanan Outline Of The History Of Assyria (London, 1852) adlı eski bir yazısında işaret ettiği gibi, tanrı adlarından gelmedirler Örneğin Salmaneser adı, Rawlinson’a göre Shalman (Sallam)-Anu, yani ‘Anu Benzeri’ demektir Gaston Maspero ise, The Struggle Of The Nations adlı eserinde daha çok Salmaneser olarak söylenen adın Shalmanu-asharid veya Shulmanu-asharid olduğunu ve ‘Tanrı Shulmanu/Shalmanu Prenstir’ anlamına geldiğini yazıyor Rawlinson, Anobret ve Telani (Tel Anu: Anu Tepesi) adlarını da Anu’lu birer kombinasyon olarak düşünür ve Anu sözcüğünü Nuh’un adıyla ilişkilendirir, Nuh’un bu adla tanrılaştırılmış olabileceğini söyler Enc Of Religion And Ethics’e göre ise, Anu, cennet tanrısıdır Tüm bunlara Enlil veya Bel, Adad, Ninib (Ninurta) vd gibi tanrı adlarıyla kombine edilmiş isimleri de eklemek gerekir Rawlinson, Sennacherib ve Sanballat adlarının ise tanrı San’ın (Sin, SC) adından türetildiklerini düşünür Tiglat- Pileser adını ise, Tarkat Pil Asur olarak yorumlar Asur gibi, Tarkat’ın da Asur krallığının özel tanrılarından olduğunu, daha doğrusu bir tanrıça olduğunu, Derceto ya da Semiramis adıyla ve Tanrıların Anası olarak tanınmış olabileceğini söyler Rawlinson’a göre bu olgu, yani tanrıça Derceto adının kraliyet evi ile özdeşleştirilişi, Asur krallarının Semiramis soyundan geldikleri geleneğini ya da iddialarını da açıklar Derceto (Tarkat, Semiramis), Tanrıların Babası olarak tanımlanan Bel (Belus)’in karısı gibi görünür Rawlinson’a göre her yerde çıplak bir dişi figür tarafından temsil edilen Diana (Mylitta), Derceto adlı tanrıçanın kızıdır ve Suriye’de Alath (Alitta, Tanath) adıyla bilinmektedir Diana adlı tanrıçanın Asurca adı Heredot’a göre Mylitta idi Rawlinson, bazen panteonun başı gibi görünen Moloch (Satürn) adlı bir tanrıdan, ayrıca Martu (Marto, Neptün) ve Dala adlı Asur tanrılarından da bahseder Ancak, erken bir evreye ait olduğu için, Rawlinson’un bu yazısında Asur panteonu konusunda söylenenlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir Kuros Hermez Nazlu imzasıyla Nsibin Dergisi’nde çıkan bir yazıda (1997), Asurlar’ın yılın her ayını bir tanrıya ve benzer şekilde haftanın her bir gününü de o güne egemen olduklarını düşündükleri birer tanrıya ve gezegene adadıklarına işaretle aşağıdaki bilgilere yer veriliyor: Pazar günü Samas (Güneş)’a, Pazartesi Sin (Ay)’e, Salı Nergal (Merih)’e, Çarşamba Nebu (Merkür)’ya, Perşembe Marduk (Jüpiter)’a, Cuma İştar (Venüs)’a, Cumartesi Ninib (Zühal/Satürn)’e (Belli ki, pazar günü güneşe, pazartesi Ay’a ibadet edilirdi, vs SC) Asur yılının 1 Nisan’la başladığı belirtilerek (Sidney Smith, Asur takviminin önceleri sanıldığı gibi Nisan ayıyla başlamadığını, anlamı belli olmayan Qarrate adlı ayla başladığını söyler ve farklı ay adları verir; Bk Early Hist Of Assyria, 1928) Nisan ayının hava/gök tanrısı Enlil (Bel)’e kutsandığı, Mayıs’ın adı çeşme/pınar anlamına gelen Ea (Enki)’ya, Haziran’ın Ay tanrısı Sin (Enzu, Nannar)’e, Temmuz’un Tamuz (Dumuzi)’a, Ağustos’un tanrı Sin’in oğlu ve adalet tanrısı Samas (Utu)’a, Eylül’ün tanrıça İştar (İnanna)’a, Ekim’in tanrıların başı Anu (An)’ya, Kasım’ın Marduk’a, Aralık’ın tanrı Nergal’e, Ocak’ın Nebu’ya, Şubat’ın Raman (Adad)’a, Mart’ın ise kötü ruhlara kutsandığı belirtilmektedir Aynı yazıda Ay adlarının hemen hemen eski Asurya’daki haliyle bugün de korunduğu, ama günümüzde kullanılan gün adlarının Asur ve Süryaniler hiristiyanlığı kabul ettikten sonra değiştiğini, bu yeni sistemde Cumartesi gününün adının Sabta (Süryanice’de Sabto) olduğunu ve haftanın diğer günlerinin ise Sabta sözcüğünün önüne 1, 2, 3, 4, 5 sayıları eklenerek adlandırıldığı söylenmektedir Gün adlarına eksen olan Sabta tevrat ve incil’de kutsal gün ve dinlenme günüdür Bu tatil günü dini törenler ve şenlikler yapılır ve bu günlere sabatu denirdi Ama bu kelime aslında haftanın yedinci (son) günü demekti Yahudiler Sabat (sabt) der, Farslar ise Sanba derler Ermeniler ise sabat olarak Asurlardan almışlar ve diğer günleri aynı yöntemle sayılar ekleyerek saptamışlar Şubat ayının adı da Sabatu (Sbat)’tır (Açık ki, Cumartesi’nin adıyla Şubat ayının adları aynıdır Ludingirra, tüm Sümer’i kapsayan Ur başkentli ilk birleşik Sümer krallığının, yani Ur kenti kralının karısı ‘Kraliçe Şubat’ diye birinden sözeder ki, bu terimin ilk görünüşüdür gibi bu Bk tablet 10, S: 57 SC) Aynı yazıda Borsippa’daki büyük Ziggurat’ın (Yüksek Kule demek, bu kule tapınakların hemen yanına yapılırdı ve bu kulelerden ay ve yıldızların hareketi izlenirdi) yedi katlı olduğu, her katının haftanın her bir gününe ait gezegeni andıran renkte yapıldığını, örneğin altıncı katın gümüş renkte yapıdığını ve Sin (Ay) gezegenine adandığını, yedinci katın ise Samas (güneş)’a adandığı yazılmaktadır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|