|  | Gerçekler Bunlar Kim Demiş Tarih Sıkıcıdır Diye? |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gerçekler Bunlar Kim Demiş Tarih Sıkıcıdır Diye?Ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz gibi değilse eskiden İngiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün,1500'lerde İngiltere'de işler şöyle yapılıyordu: İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı  Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu  Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu  Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti  Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu  Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü  İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' deyimi buradan gelmektedir  Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu  Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu  Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu  İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' deyimi buradan gelmektedir  Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu  Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu  Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir  Zemin topraktı  Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden yapılmıştı  Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır  Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı  Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu  Bunu önlemek için yere saman seriyorlardı  Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu  Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu  Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı (saman tutan; Türkçesi eşik idi  Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu  Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu  Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu  Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu  Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu  ' Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' tekerlemesinin menşei budur  Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı  Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı  Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi  Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı  Buna 'yağ çiğnemek' adı veriliyordu  Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu  Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu  Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü  Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu  Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı  Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu  Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu  Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu  Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' denen hastalık ortaya çıkıyordu  Ekmek itibara göre ölüşülüyordu  İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı  Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu  Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu  Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu  Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu  Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu  İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı  Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı  Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü  Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı  Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar  Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi  Buna mezarlık nöbeti denirdi  Bazıları zil sayesinde kurtulur bazıları da 'ölü zilci' olurdu  Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı  Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı  Kirlilik adeti Amerika'ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı  Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu  Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17  yüzyıla kadar sürdü  Fransa krallarından 14  Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü  1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti  19  yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti     | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |