|  | Eski Güney Amerika'nın Sırları |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Eski Güney Amerika'nın SırlarıTiahuanaco harabelerinde dünya-dışı varlıkların bıraktığı izler: Tiahuanaco harabelerinin esrarı, tanınmış Alman arkeologu Schilemann tarafından da incelenmiştir  Bilindiği gibi Schliemann, Truva harabelerinin yeryüzüne çıkarması ile ün yapmıştır    Harabe olmuş Tiahuanaco kenti Schliemann, Tiahuanaco’da bazı petroglifleri okumaya muvaffak olmuştur  Onun tarafından tercüme dilen bir dikilitaş yazıtında aynen şunlar kazılıydı: “Zira kudretli ide-BlaCuin Rgyal, Kral Dri-Cum’u tahtından alarak göğe, yanına çekti  Onun yerine Ti-Şe geçti  ” Tercümeden başka bir bölüm daha: “Sene 6 Kaan-II Muluk günü, Zayk ayında indik  9 Şuene kadar kalacağız  Buraya ŞUKARA dendi  (Şukara Tiahuanaco’nun eski adıdır  Şimdiki yerliler hâlâ bu eski ismi bilirler  ) Yerli halka bilim öğrettik, kültür yaydık  Yeraltında bir kent kurduk  Buna ÜST KUEŞA kenti adını verdik  1  ŞUKARA Kralı H-Yus’dur  ” Burada sözü edilen yer altı kentinin giriş kapısını, tanınmış Fransız tabiatçısı Alcide d’Orvigny bulmuştu   Schliemann’ın Şukara olarak tercüme ettiği kadim Tiahuanaco’dan tarihçi Gonzoles de la Rosa da bahseder  Rosa uzun yıllar Peru’da araştırmalarda bulunmuştur  Dikilitaşladaki petroglifleri tercüme etmiş, fakat maalesef anahtarı mezara götürmüştür  1625’de yazdığı eserini 1627’de Cizvit papazı Oliva’ya vermişti   Rosa’nın eseri 1909 yılına kadar Vatikan’da saklı kalmıştı  Buradan bazı bölümleri aktarıyorum: “Eski kentte iki ırk vardı  Hükmedenler ve yerliler  (İşçiler) Şehir tamamı ile yeraltında kurulmuştu  Yeryüzünde yalnız işçilerin çalıştığı atölyeler ve evler vardı  İşçiler yer altı şehrinin havasına alışamıyorlardı  Çoğu bu yüzden ölmüşlerdi  İşçiler ölülerini yatar durumda gömerlerdi  Hükmedenler ise yakarlardı  Yakındaki adalarda (Titicaca gölünde) beyaz tenli sakallı bir ırk yaşardı  Göl kenarında muhteşem bir saray vardı  Tiahuanaco’da ilk medeniyeti Uros’lar kurmuşlardı  ” Şukara hakkında ilgi çeken bir diğer konu da, bu bölgede bulunan piramitlerin yapı bakımından Mısır Piramitlerine benzemesidir!   Kahire’nin 30 km  uzağındaki SAKKARAH piramidi, tıpkı Şukara piramidinin eşidir  (Sakkarah ve Şukara arasındaki isim benzerliğine dikkat!) Harabelerde dağınık bir halde bulunan taş bloklardan biri üzerindeki petroglifler “Orejona” efsanesini hikaye eder  Bu taş bloka, stilize edilmiş özel elbiseler taşıyan astronot resimleri, uzay gemisi şekilleri işlenmiştir  Blokun üzerindeki petrogliflerin tercümesini gene Rosa’ya borçluyuz   “İnsanlığın ilkel çağlarında, Titicaca gölündeki Güneş adasına güneş gibi parlayan altın bir kuş indi  Bu kuşun karnından bir kadın çıktı  Bu kadın öbür kadınlara çok benziyordu  Yalnız başı konik biçimde, kulakları uzun (Buda heykelinde görüldüğü gibi), elleri dört parmaklı ve parmakları ince bir zarla bağlıydı  Adı OREJONA idi  OİGH’den geliyordu  (Oigh bir planet mi?) Oigh’de yaşam şartları, hemen hemen burayla aynı idi  (1) Orejona çok bilgiliydi  Görevi, indiği yeni dünyada yeni bir ulus yaratmaktı  Yerli erkeklerden birçokları ile birleşti  Doğurduğu çocuklar analarına çektiler  Çok akıllı bir ırk meydana geldi  Bir zaman sonra Orejona’nın görevi sona erdi  Gene altın kuşuna bindi, göklere uçtu, geldiği yere gitti  ” Tanınmış Rus bilgini Alexander Kazantsev, bu bölgede yaptığı araştırmalarda şöyle diyordu: “Orejona (Venüslü Havva) ve daha sonra Venüs gezegeninden gelenler, yüksek And dağları platosunda ileri bir medeniyet kurmuşlardı  Prehistorik çağlarda çevrede geniş sömürge alanlarını kısa zamanda uzaklara yaymışlardı  Büyük şehirler, atölyeler, fabrikalar kurdular  Gemileri ile yeryüzünde kıtalar arası ticari ilişkileri yürütüyor, uzay taşıtları sayesinde gezegenlerarası gidiş gelişleri sağlıyorlardı   Popol-Vuh’un yazdıkları: Popol-Vuh, Mayalar2ın İncil’i sayılır  Latinceye tercümesi 1544’de Adiran Recinos ve Villacosta tarafından yapıldı   Kitap; Yaratılış, Tanrıların savaşı ve göçler-yerleşmeler bölümlerinden ibarettir  Tekvin kısmı, İncil’deki Tekvin’e çok benzer   İşte Popol-Vuh’dan ilginç bir pasaj: “Zaman çeşitli bölümlere ayrılmıştır  Birinci zaman, Kaplan Güneşi zamanıdır  Bundan sonra büyük Rüzgarın Güneşi, daha sonra Ateşli Gök Güneşi zamanları geçmiştir  Bir de şimdiki zaman vardır  Şimdiki zaman dünyanın sonuna kadar devam edecektir  Ve işte, üçüncü zaman insanları, tanrılar tarafından ölüme mahkuma edildiler  Ve büyük bir ateş, zehir, taş yağmuru göklerden yağdı  Ateşten daha sıcak rüzgarlar insanlığı mahvetti  (2) İnsanların önce tırnakları döküldü, derileri soyuldu, gözleri kör oldu, etleri çürüyüp dağıldı  Bu felaketten korunmak için insanlar mısır yığınları gibi evlerde üst üste yığılıp saklandılar  Fakat öldüren rüzgar her yere erişti  Hepsini eritti  Mağaralara saklanmak isteyenler, mağaraları erimiş buldular  Ağaçlara bulunan avcılardan bile pek çoğu zehirlendi, çoğunun vücutlarında büyük yaralar açıldı  ” Bilginler tarafından yapılan incelemeler, Maya-Quichi’lerinin kutsal kitabı Popol-Vuh’un Tevrat’tan, Hintlilerin Vedda’larından ve İranlıların Zend-Avesta’sından çok daha eski olduğunu ortaya çıkarmıştır  İşin asıl şaşırtıcı tarafı, Popol-Vuh’un yazdıklarının Hint asıllı kutsal yazılarla (Ramayana ve Drona Parva) desteklenmesidir!    Bu Hint yazılarında şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir nükleer savaşın hikayesi anlatılmaktadır  Onlardan alınmış şu pasajı inceleyelim: “Güneşten 10  000 defa daha kuvvetli olan korkunç ateş, şehirleri mahvetti  Bu ateş insanların saçlarını ve tırnaklarını döktü  Duvarlarda yalnız gölgeleri kaldı  (2) Kuşların tüyleri beyazlaştı  Bu ateşten kurtulmak için, askerler kendilerini nehirlere attılar  Sağ kalanlar yaşayabilmek için eşyalarını nehirde yıkadılar  Bunlar birdenbire değiştiler maymunlaşıp ormanlara çekildiler   Üçüncü zaman insanlarından, maymunlardan başka yaratık kalmadı  Derler ki, maymunlar insanlardan türediler, o yüzden insanlara çok benzerler  ” Hint kutsal kitaplarından biri diğeri olan Mosola Purva’da da bu konu ile ilgili yazılar buluyoruz: “Bu bilinmeyen bir silahtır; Demirden bir şimşek… Ölümün büyük habercisi… VRİŞNİ ve ANDAKA ırklarını bir anda mahvetti  Yanan cesetler tanınmaz hale gelmişlerdi  Birkaç saat içinde yiyecek maddeleri çürüdü, zehirlendi  Ve işte KUKRA, uçan bir VİMANA’dan üçlü şehir üzerine uzayın kuvvetini içinde taşıyan ölüm taşını attı  On bin güneşe bedel, dumanla karışık bir ateş gök yüzüne yükseldi  (3) Vimana gökteydi  Fakat aşağıda, üçlü şehirden iz kalmamıştı  ” Bu çok eski yazıları inceledikten sonra oturup düşünelim  Asya ve Amerika… Birbirinden 20  000 km  uzakta iki ayrı kıta… İkisinin de kutsal yazılarında aynı şeyler yazılı!   İster istemez, çok eski çağlarda dünyanın iki ucunda patlak veren bir nükleer savaşı düşünmeye zorlanıyoruz!    Bugün artık, çok eski devirlerde Asya ve Amerika kıtalarında nükleer silahların kullanılmış olduğu birçok bilim adamı tarafından kabul etmektedir  (4)  Kuzeyden gelen Tanrılar: Teotihuakan Güneş Piramidi’nde şöyle bir duvar yazısına rastlıyoruz   “Quetzalcoatl (Tolteklerin beyaz tanrısı) insanların en yakın dostuydu  Uygarlığı, ateşin sırrını, madenin işlenmesini hep ona borçluyuz  ” Toltek ve Aztekler, Quetzaltcoatl adındaki tanrıyı parlak gezegenden (yani Venüs’ten) gelmiş olarak bilirlerdi   Başka bir yazıtta, aynı ilah için şunlar yazılıdır: “Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti  Arkadaşları ile birlikte, geldiği yere dönmek üzere kuş kıllığında batı denizine doğru uzaklaştı  Çok sevdiği halkından ayrılıp, gitti  ” Burada “Tulla şehrindeki boğucu zehir” deyimi dikkati çekmektedir  Belki de “tanrı” diye vasıflandırılan kimseler aslında birer uzay adamıdır ve aralarında nükleer silahlarla savaşmış oldukları için şehirlerin havası zehirlenmiş (tehlikeli derecede radyoaktivite ihtiva etmiş) olabilir  Eldeki diğer deliller, bu teoriyi destekler mahiyettedir   İnka’ların tanrısı Virakoşa da halkından ayrılıp gitmiştir  Efsanelere göre, Yukatan’ların tanrısı Kukulkan 19 arkadaşı ile birlikte gelmiş tam 10 yıl Yukatan’da yaşamış, halkına uygarlık ve iyiliğe götüren yasalar bıraktıktan sonra güneşe doğru uçup gitmişti   Genel bir kaide olarak bütün Güney Amerika’da eski medeniyetleri kuran tanrılar göklerden geliyorlar, belirli bir süre kaldıktan sonra gene uçarak geldiklere yerlere gidiyorlar  Tanrıların ortak bir özelliği “beyaz” olmaları ve çok şey bilmeleridir!    Atlantlı’ların izinde: Tolteklerden kalma bir belge, doğuda “Aztlan” diyarından batı topraklarına göç eden 8 kabileden söz eder   Eski Meksika yazıtlarında Aztlan, dağlık, büyük bir ada olarak geçer  Ada yüksek bir duvarla çevrilidir  Çevresinde geniş bir kanal vardır  Toltekler ve Olmekler, Aztlan adasını atalarının yurdu olarak kabul ederler   Venezuela ve Dairen yardımadası yerlileri hemen hemen kesinlikle beyaz ırka mensupturlar  Saçları kumral, gözleri mavidir  Bunlar, eski Atlantik ırkının tipik temsilcileri olarak gösterilebilir   Beyaz ırka ait bir diğer kabile, Venezuela ormanlarında yaşamaktadır ve günümüze kadar özelliklerini kaybetmemiştir  Bunlar, oturdukları yere “ATLAN” adı Verne, bakir ormanların halkı Praiya’lardır   Bu efsanenin ana teması gene, doğuda vaktiyle Pariya’ların atalarının yaşamakta olduğu gök kadar büyük bir adadır  Tabii bir felaket yüzünden ada halkı şimdiki Venezuela kıyılarına yerleşmişlerdir   Toltek, Zapotek, Olmek, Maya ve Aztekler’den kalma taş anıtlarda, Venezuela’da görülenlerle benzer hiyerogliflere rastlanmaktadır  Bu ideogramlardan bazıları Aztek ve Maya uygarlıklarından kalıntılarında görülen hiyeroglifleri andırırlar!    Bilginler, Venezuela’da bulunanlarla Mısır hiyeroglifleri arasında belirli ortak yönler bulmuşlardır   Tarihöncesi devirlerdeki “Kara Elbiseli Misyonerler”: Çin’den Kolombiya’ya ve eski Peru’ya, Orta Amerika cangıllarından Burma’ya, doğudan batıya birçok gelenekte, çok uzak bir ülkeden gelen kara elbiseli garip adamlardan söz edilir  Bunlar aniden ortaya çıkarak büyük bir felaketin geleceğini önceden haber vermeye çalışmışlardı   Bu insanlar hakkına söylenebilecek tek şey, “Kara Elbiseli Adamların” M  Ö  11  000 yılından önce Amerika ve Güney Asya’da aniden ortaya çıktıkları gibi, aniden kaybolmaları idi  Yukarda belirtilen tarihte Atlantis ve emperyal kolonisi Hy-Brasil’in bütün şehirleri ile birlikte sulara gömüldüğü sanılıyor   Eski Brezilya’daki Atlantis İmparatorluğuna, eski İrlandalı göçmenler “Hy-Brasil” diyorlardı   Efsanevi öncü Quetzalcoatl, muhtemelen Atlantis-Brezilya’sından gelerek vahşi Orta Amerika’ya medeniyet getirmişti   Eski Mexico konusunda yerli geleneklerini toplayan Fransisken misyoneri Juan Torquemada, “Ouetzalcoatl, beyaz tenli, sarışın ve sakallıydı” demektedir  Torquemada, “Monarquia Indiana” adlı kitabında; Quetzalcoatl “Quetzalcoatl, uzun boylu sarışın bir adamdı ve üzerinde küçük kırmızı gamalı haçlar ihtiva eden siyah bir cüppe giyerdi  ” diye yazmaktaydı   Mexico’nun İspanyol tarihçisi Clavigero, Quetzalcoatl’ı Tolteklerin başkenti Tula’nın baş rahibi olarak nitelendirir   Torquemada kitabının, “De la Poblaçon de Tulla y su Senorio” başlıklı bölümünde “Toltekler, Quetzalcoatl liderliğinde karaya ayak basarak, iç taraflarına doğru ilerlediler ve Tullan şehrini kurdular  ” diye yazmaktadır   Toltekler, ülkenin yerlileri ile evlenerek Quetzalcoatl komutanlığında Orta Amerika’nın diğer bölgelerini de kolonize etmişlerdi   Quetzalcoatl ve diğer Atlantisliler ya Hy-Brasil’den ya da Atlantik Okyanusun’daki Atlantis anavatanından gelmişlerdi  “Kara Elbiseli Adamlar”, Atlantis’li veya “Hy-Brasil”li idiler   Eski Meksika tradisyonunda, Mexico ve Orta Amerika’ya ilk yerleşenlerin beyaz tenli insanlar olduğu anlatılır   Guatemala yerlileri, İspanyol fatihleri zamanında onlara şu gelenekleri aktarmışlardı: “Çok açık beyaz tenli Kral Quetzalcoatl, istilacı esmer renkli bir ırka teslim olmayı reddetmişti  Esir olarak yaşayamayacağını söyleyerek, beyaz halkı ile birlikte gemilere binerek, doğan güneşin yönündeki uzak bir ülkeye doğru hareket etti  Oraya vardıktan sonra o ve halkı oraya yerleşerek büyük bir ırk haline geldiler   Beyaz halkın bir kısmı, eski Orta Amerika’daki büyük savaş sırasında ormanlara kaçtı ve bir daha kendilerinden hiçbir haber alınamadı  Geri kalanlar esmer tenli insanlara esir düşerek köleleştirildiler  ” Aztek, “Codex Vaticanus”, Quetzalcoatl’ı Hz  İsa gibi bir bakirenin oğlu olarak tanımlar   Orta Amerika Quiché yerlilerinin İncil’i syılan Popol-Vuh’da “Votan” ve Votanlar’dan bahseder  Eski Brezilya kabileleri İskandinav tanrısı Odin’e(5) yaparlardı  Bu kült uzay güneyden eski Panama’ya kadar bir hayli yaygındı   Güney Amerika’daki, Kolomb öncesi mevcut beyaz ırkın yok edilmesi, ilk “İnka Güneş İmparatorluğu” kurulmadan önce gerçekleşmişti  Bu beyaz imparatorluğun torunlarının bugün hâlâ yaşıyor olması mümkündür  Bunların Brezilya’nın keşfedilmemiş bölgelerinde, And dağları bölgesinde Amazon nehri civarında yaşadıkları sanılmaktadır   Bugün Titikaka gölü civarında yaşayan modern yerli kabileleri olan “Colloan” veya “Aymara” yerlilerinin ataları -Cieza de Leon’un 1535’de tuttuğu kayıtlara baıkılırsa- göl üzerindeki adada yaşayan çok eski, sakallı ve beyaz tenli bir ırkı, İspanyollar gelmeden çok önce yok etmişti   1926 veya 1927 yıllarında Hamburg’dan yola çıkan bir Alman doktor, Brezilya’nın bilinmeyen bir bölgesinde beyaz yerlilerle karşılaşmıştı  Alman doktorun anlattıklarına göre, yerliler eski Grek tipindeydiler  Bunlar kollarında ve boyunlarında altın takılar taşıyorlardı   Unutulmamalıdır ki, ünlü beyaz “Amazon” kadın savaşçılar da bu bölgeden çıkmıştı   Brezilya’nın vahşi ormanlarında ve Amazon nehri civarında, kuruluş tarihleri M  Ö  50  000-60  000 yıl öncesine kadar uzanan pre-historik şehirler bulunmaktadır  Buralarda sakallı, beyaz tenli ve mavi gözlü yerlilere rastlanmaktadır  Bu yerliler Sanskritçe’ye benzer bir lisan kullanmakta ve kuzeyli tanrı Odin’e tapmaktaydılar   Atlantis’in Güney Amerikan kolonilerden birisi muhtemelen bugünkü Brezilya idi  İlginçtir ki, “Brazil” adı eski İrlandalı Kelt’ler(6) tarafından biliniyordu   Efsanelere bakılırsa, Quetzalcoatl’ın, Eski Mexico ve Orta Amerika’nın Hz  İsa’ya benzer bir şahsiyeti olduğu anlaşılmaktadır  Aztekler, İspanyol fatihlere Quetzalcoatl’ın Aziz Thomas olabileceğini söylemişlerdi  İlginçtir ki Aziz Thomas, Quetzalcoatl’dan tam 9000 yıl sonra dünyaya gelmişti   Quetzalcoatl, Mexico körfezindeki Panuco’ya ayak bastığı sıralar, bir diğer beyaz tenli, sakallı bilge adam, bugünkü Kolombiya’nın olduğu yere gelmişti  Yerliler ona “Bochicha” veya “Zuhe” diyorlardı  O, Chingasa’nın doğusundaki bir ülkeden gelerek aniden ortaya çıkmıştı   Efsanelere göre, Bochicha’nın ortaya çıktığı zamanlarda “Ay”(7) dünyamızın uydusu değildi!    İddialara göre, Bochicha tam 2000 yıl yaşamıştı  Şurası da unutulmamalıdır ki, 2000 yıl hesaplanırken 1=365 gün değildi   Başka bir Peru geleneğinde, İnka’ların “Virakoşa” veya “Ayar Manko Kapak” dedikleri beyaz tenli sakallı bir adamın Titikaka gölündeki adanın üzerinde birdenbire ortaya çıktığı anlatılır   Hy-Brasil denilen Atlantis kolonisini, göklerden gelen ateş (Venüs gezegenin yörüngesini değiştirmesi sonucunda) ve depremler yok etmişti   Matto Grosso çevresindeki keşfedilmemiş ölü şehirler, bu pre-historik medeniyetten arka kalan harabelerdir   Richard Oglesby Mars adlı bir Amerikan bilim adamına göre, eski Atlantis kökenli Brezilya medeniyeti, Maya’ların ve İnka’ların kültürlerinin temelini teşkil etmiştir   Güney Amerika devleri: Dominiken misyoner Pedro de los Rios, “Nueva Espana” adlı kitabında (1566) belirttiği bir Aztek geleneğinde, büyük felaketten ve tufandan önce, Anahuac ülkesinde –Eski Mexico- devlerin yaşadığından bahseder   Bu devler, kara elbiseli misyonerlerin doğudaki vatanlarına, yani Atlantis’e veya Hy-Brasil’e dönmelerinden sonra ortaya çıkmışlardı   Eski Meksikalı’lar doğudaki göklerde görünen parlak ışıklı gezegenin Ay değil, Venüs olduğunu söylerler  Acaba bugün dünyanın uydusu olan Ay, 12  000 yıl önce mi dünyanın çekim alanına girmişti? Hiç şüphesiz Ay’ın dünyanın uydusu olma aşamasında, dünya üzerinde bir felaket yaşanmıştı   Eski Peru geleneğinde devlerin denizden gelerek Inca Ayatarco Cuso bölgesine girdikleri anlatılır   Quicha-Peru’lu yerlilerin İspanyol askeri rahibi Don Cieza de Leon’a 1545 yılında anlattıklarına göre, denizden gelen devler o kadar uzun boylu idiler ki, diz çöktükleri zaman bile en uzun boylu insandan daha uzundular   Ülkenin içlerine doğru ilerleyen devlerin bazıları çırılçıplak, bazılarının ise üzerinde ilkel hayvan postundan giysiler vardı  Ülkeyi yağmalayan devler su bulamayınca, dev kayaları kullanarak derin kuyular inşa etmişlerdi   Bugün (1545’de) devlerin yaptıkları kuyular hâlâ kullanılır durumdadır   Devlet zayıf yerli direnişini ezerek bütün Peru’yu ellerine geçirmişler ve yerli kadınları da kendilerine eş olarak almışlardı  Fakat bu kadınların birçoğu devlere dayanamayıp ölmüşlerdi   Cieaza de Leon, 1560 yılında Cuzco2da çok büyük insan kemikleri ihtiva eden bir mezar bulunduğundan söz eder  Buna benzer kemikler Mexico City’de de bulunmuştur   İspanyol misyoneri ve tarihçi Padre Acosta, 160 yılında Manta, Peru’da dev iskeletler bulunduğundan bahseder  1928 yılında Ekvator’da bir mağarada dev insan kemikleri bulunmuştu  Mağarada bulunan eski insanların uzunluğu 2,44 m’yi aşıyordu   Buna benzer dev insan iskeletleri modern Mexico’nun Pasifik kıyılarında da bulunmuştur   Peru’nun efsanevi devleri ülkedeki megalitik yapıların ustalarıydı  Tiahuanaco’nun esrarengiz insanlarının bu devler olduğu sanılmaktadır   Eski Avrupa’nın da devleri vardı  Homer’in Lestrygon’ları devlerdi  Bu devlerin eski Norveç’te yerleştikleri sanılmaktadır  Norveç’teki bazı mağaralarda devasa boyutlarda kol ve bacak kemikleri bulunmuştur   Eupolemus’un da doğruladığı gibi, eski Babilli rahipler, eski Babili büyük tufandan kaçan devlerin kurduğunu söylüyorlardı   “Tanrının çocukları” denilen bu devler, ünlü Babil kulesini inşa eden büyük astrologlardı ve Babilli rahipler bütün gizli bilgileri onlardan almışlardı   Bazı iddialara göre, tufandan önce ve sonra ortaya çıkan bu devler, Atlantis’teki aşağı bir kastın liderleri idiler  Bunlar, Titanlar’ın tanrılara, İblis’in Tanrı’ya isyan etmesi gibi, Atlantis’teki egemen kasta karşı isyan etmişlerdi   Eski İrlanda’nın Fomorian’larına, eski Britanya’nın dev tanrılarına ait efsaneler, bu halkın hatıralarını taşırlar   (1) Orejona efsanesinin kazılı bulunduğu monolit blok üzerinde bir uzay gemisi resmi ve bir de planet şekli belirtilmiştir  Uzay gemisi ile gezegen paralel çizgilerle birbirine bağlanmış haldedir   Halen Peru’da yaşayan kabilelerden biri “OREJONA” adını taşır  Bu kbilenin insanları, tarif edilen Orejona gibi uzun kulaklıdır! (2) Burada nükleer bir savaş mı anlatılıyor? (3) Hiroşima ve Nagazakiye atılan atom bombalarından sonra çekilen fotoğraflarda, yüksek ısı dolayısıyla buharlaşan insanlardan geriye, duvarlarda insan gölgeleri kaldığı görülüyordu!    (4) Atom bombası parçalanması aynen tarif ediliyor   (5) Odin (ya da, “vahşi” veya “öfkeyle kabaran” anlamında Woden): Kuzey mitolojisinde Bor ve Bestla’nın oğlu  Tanrıların en yaşlısı, en büyüğü ve yöneticisi  Ölümlülerin babası, savaş tanrısı   (6) Kuzey batı Arjantin’de bir yerli kabilesi tamamen Gal’ce veya İrlanda lisanına benzer bir lisan konuşmaktaydı  Bu kabilenin modern İrlanda veya İskoçya ile hiçbir ilgileri yoktu, çünkü ataları İspanyol fatihlerden yüzlerce yıl önce oralara yerleşmişlerdi  1910 yılında İrlandalı bir gezgin Arjantin Pampa’da bu yerlilerle karşılamış ve “Indios Patanios” denilen bu yerlilerle İrlanda lisanı ile konuşmuştu!   Daha da ilginci, bu kabile üyelerinden bazıları İrlandalı Kelt’ler gibi mavi gözlü ve kızıl saçlıdır   (7) Bu bize Hörbiger’in teorisini hatırlatıyor   -alıntı- | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |