|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki FedakarlıkCharles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi, 21  yüzyıla yaklaştığımız şu günlerde bilim dünyasındaki itibarını büyük bir hızla kaybetmiştir  20  yüzyılın başlarında materyalist çevreler tarafından desteklenen ve kitlelere bilimsel bir gerçekmiş gibi telkin edilen bu teorinin geçersizliği artık kesin olarak anlaşıldı  Bunda en büyük etken, yüzyılımızda evrim teorisini yakından ilgilendiren mikrobiyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi bilim dallarında görülen gelişmeler oldu  Bu bilim dallarındaki ilerlemeler sonucunda canlılığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüflerle, birbirlerinden evrimleşerek meydana gelmesinin imkansız olduğu ortaya çıktı   Çöküntüye uğramış bu teori, canlılığın kökeni ile ilgili iddialarına hiçbir bilimsel kanıt getiremediği gibi, canlıların sahip oldukları sayısız olağanüstü özelliğin kökeni hakkındaki soruları da yanıtsız bırakır  İşte evrimcileri çıkmaza sokan bu konulardan biri de Yazının konusu olan "canlılarda görülen fedakarlıklar"dır  Doğada sıkça karşımıza çıkan fedakarlıklar, canlılar arasındaki dayanışma ve işbirliğine dayalı ilişkiler, şefkat dolu davranışlar… Tüm bunların, evrim teorisi için önemli ve çözülemeyen birer sorun olmalarının nedeni nedir? Darwin, evrim teorisini ortaya attığında, iddialarını aslında hiçbir evrimleştirici gücü bulunmayan bir mekanizmaya dayandırmıştı: doğal seleksiyon  Darwin'in tezine göre tüm canlılar ortak bir atadan geliyorlardı ve içinde bulundukları doğa şartlarına uyum sağlamaları sonucunda birbirlerinden farklılaşmışlardı  Bulundukları ortama en iyi uyum sağlayanlar, edindikleri özellikleri sonraki nesillere aktarabiliyordu  Dolayısıyla daha güçlü ve çevre koşullarına daha uyumlu olan bireyler ayıklanmaktan kurtuluyorlardı  Darwin'in bu varsayımları doğada bir "yaşam savaşı" olduğunu, bu savaşta güçlülerin kazanarak, güçsüzlerin ezilip yok olduklarını öne sürüyordu  Darwin'in yakın bir dostu ve evrim teorisinin en ateşli savunucularından biri olan Julian Huxley doğayı şöyle nitelendirmişti: "Bu arenada zayıflarla beceriksizlerin elenmesi, güçlülerle beceriklilerinegemenliği kaçınılmazdır  " Peki doğa gerçekten de evrimcilerin iddia ettikleri gibi sadece güçlülerin üstün geldiği, zayıfların ezilerek yok olduğu, bencilliğin ve kıyasıya yaşam mücadelesinin hakim olduğu bir yer midir? Bu sorunun cevabını doğadaki yaşamı inceleyerek verebiliriz  Doğada elbetteki canlılar beslenebilmek veya güvenliklerini sağlamak için bir çaba içerisindedirler  Her hayvan yaşamını sürdürmek için avlanmak zorundadır veya kendisini korumak için saldırganlaşabilir  Ancak doğa sadece bu görüntülerden ibaret değildir  Doğada canlıların büyük bir çoğunluğu yavruları veya aileleri için, kimi zaman sürülerindeki diğer canlılar hatta diğer türler için benzeri görülmemiş fedakarlıklarda bulunurlar  Fedakarlığın yanı sıra işbirliği, dayanışma, birbirinin çıkarını kollama gibi özellikler canlılar aleminde sıkça karşılaşılan tavırlardır   İşte doğanın yalnızca bir savaş yeri olduğunu iddia eden evrim teorisi canlılar aleminde görülen bu fedakarlık örneklerine hiçbir açıklama getiremez  Doğadaki yaşam evrim teorisinin temel iddiasını açıkça ve kesinlikle geçersiz kılmaktadır  Evrim teorisi, düşmanlarından kaçıp kurtulan bir zebranın, neden geri dönüp düşmanları tarafından kuşatılmış olan diğer zebraları, üstelik de hayatını tehlikeye atarak, kurtardığını kesinlikle açıklayamaz  Veya ilerleyen sayfalarda detaylarını göreceğimiz gibi, yumurtalarını yaşatabilmek için ölümü göze alarak kumsala çıkan aterina balıklarının bu davranışlarının neden doğal seleksiyonla elenmediği sorusunu cevaplayamaz   Canlılardaki fedakar ve işbirlikçi davranışlar evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha ve tüm açıklığıyla ortaya koyarken, önemli bir gerçeğin de delillerini oluşturmaktadır: Tüm evrenin üstün bir Yaratıcı tarafından yaratıldığı ve her bir canlının, Yaratıcısı olan Allah'ın ilhamı ile davrandığı gerçeğinin  İlerleyen bölümlerde, aklı ve bilinci olmayan canlıların hayret ve hayranlık uyandıran davranışlarının bir kısmını okuyacaksınız  Akıl ve vicdan sahibi her insan bu davranışların ancak tüm canlıların hakimi olan Allah'ın gücü ve denetimi altında oluşabileceğini kolaylıkla kavrayacaktır | 
|   | 
|  | 
|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki FedakarlıkEvrim Teorisinin Açmazlarından Biri: Hayvan Davranışlarındaki Bilinç  Yeryüzünde bilinç ve akıl sahibi tek varlık insandır  Fiziksel özelliklerinin yanı sıra, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği, bilincinin ve aklının ona kazandırdığı yeteneklerdir  Bunlar, muhakeme ve yargı yeteneği, düşünme, plan yapabilme, birkaç aşama sonrasını tahmin edebilme, olaylar karşısında tedbir alabilme, kavrama, bir amaç için hareket etme gibi tamamen insana has özelliklerdir  Doğadaki diğer canlılar ise böyle birbilince ve akla sahip değildirler  Dolayısıyla onların plan yapmaları, ileriyi görmeleri, hatta ancak mühendislerin yapabilecekleri hesapları yapıp uygulamaları, herhangi bir konuda karar vermeleri beklenemez  O halde, doğada oldukça sık olarak karşımıza çıkan akıl ve bilinç ürünü davranışları nasıl açıklayabiliriz? Ki bu aklı ve bilinci sergileyen canlıların bazıları bir beyine bile sahip değilken    Bu sorunun cevabını vermeden önce, hayvanlarda görülen bilinç ve akıl ürünü davranışlardan birkaç örnek vermek sorunun öneminin daha iyi anlaşılması açısından faydalı olacaktır   BARAJ MÜHENDİSLERİ KUNDUZLAR Kunduzlar, gerçek birer mühendis gibi hesaplar yapar ve aynı usta bir inşaat işçisi gibi çalışarak olağanüstü tasarıma sahip olan yuvalar inşa ederler  Kunduzlar, gerçek bir mühendis gibi hesaplar yapar ve tıpkı usta bir inşaat işçisi gibi çalışarak, olağanüstü bir tasarıma sahip yuvalar inşa ederler  Ayrıca, aynı akıl almaz ustalıkla, yuvalarını inşa edecekleri akarsuyun hızını kesecek barajlar kurarlar  Bunun için ise oldukça yorucu ve birkaç aşamalı işler yaparlar  Öncelikle, hem beslenebilmek hem de barajın ve yuvanın inşasında kullanabilmek için bol miktarda ağaç kütüğü ve dal elde etmeleri gerekir  Bunun için ağaçları dişleri ile kemirerek yere devirirler  Ancak bu kesme işlemi sırasında önemli bir hesaplama yaptıkları gözlemlenmiştir: Kunduzlar genellikle rüzgarın su kenarına doğru estiği yerlerde çalışmayı tercih ederler  Böylece kunduzların kemirdikleri ağaçlar suyun bulunduğu yöne devrilirler ve bu, kunduzların kütükleri taşımalarında büyük kolaylık sağlar   Kunduz yuvaları oldukça detaylı bir tasarıma sahiptir  Her kunduz yuvasının iki sualtı girişi, su düzeyinin hemen üstünde bir beslenme odası, daha yukarı bir düzeyde kuru bir uyuma odası ve bir havalandırma kanalı bulunur  Kunduzlar, topladıkları malzemeleri üst üste yığarak yuvalarının dış cephesini oluştururlar  Ancak, bu malzeme yığınında hiçbir delik veya yarık kalmamasına büyük özen gösterir, dallarla veya çamurla bunları kapatırlar  Solda bir kunduz, yuvası için gereken barajı inşa ederken görülüyor  Bu yuvayı oluşturan malzeme, yuvayı erozyondan korur ve soğuğu dışarıda tutar  Kış iyi bir kar örtüsü sağladığından, dışarıdaki sıcaklık –35°C'ye bile düşse yuvanın içindeki sıcaklık donma noktasının üstünde kalır  Kunduzlar ayrıca kışın besinsiz kalmamak için yuvalarının yanında gizli bir sualtı yiyecek deposu bulundururlar   Bu arada kunduzlar, birbirlerine ağlarla bağlanmış, genişliği 1 metre kadar olan kanallar açar ve bu kanallar aracılığı ile yüzlerce metre ilerideki kuru ve daha yüksek alanlara çıkabilirler  Bu su kanallarının asıl amacı kunduzların besinlerini sağladıkları ağaçlara ulaşabilmeleridir  Kunduzların inşa ettikleri barajlar da, bitkiler ve taşların yığılmasıyla yuvanın yapılışına benzer bir yöntemle yapılır  Kunduzlar iki kıyı arasında uzun üçgen bir dal yığınıoluşturanakadar dalları birbirine bağlarlar  Malzeme yığmak ve yarıkları doldurmak içinkümeyi tırmanıp aşarak, akıntıya karşı yönde çalışırlar  Suyun barajı aştığı ya da aralarda boşaldığı yerlere çamur veya dal eklerler  Böylelikle baraj, sığ bir akarsuyu derin bir havuza dönüştürür  Bu da kunduzlara kış için yiyeceklerini depolayabilecekleri bir yer sağlar, yüzebilecekleri suyun alanını genişletip, yiyecek ve inşaat malzemesi taşımayı kolaylaştırır  Ayrıca yuvalarının da güvenli birer sığınak olmasını sağlar  Aynı, hendekle çevrili kaleler gibi kunduzların evlerinin de saldırıya uğraması neredeyse imkansızdır    Kunduzun mimari bir başarıyla inşa ettiği yuvasının çizim resmi  Burada kısaca özetlediğimiz kunduzların bu davranışlarının her aşaması akıl, plan, hesap ve bilgi içermektedir  Ancak tüm bu özellikleri kunduzlara ait olarak değerlendirmek elbetteki mantıklı bir çıkarım olmayacaktır  Çünkü kunduz bilinci olmayan, dolayısıyla hiçbir akıl gösterisinde bulunamayacak bir hayvandır  Öyle ise kunduzun bu davranışlarının nereden kaynaklandığı sorusunun bir açıklaması bulunmalıdır  Bu akıl ve plan kunduzun kendisine ait değilse kime aittir? Elbette kunduzların ve ileride sayısız örneğini göreceğimiz tüm canlıların üstün özelliklerini ortaya çıkaran, onlara akılcı planlar yaptıran, onları yaratan ve tüm bunları ilham ile emreden, sonsuz akıl ve kudret sahibi olan Allah'tır  BİRKAÇ AŞAMALI PLAN YAPABİLEN İMPARATOR TIRTILI Elbette ki doğada akılcı davranışlar gösteren, plan ve hesap yapan tek canlı kunduzlar değildir  Bu konuda başarı sağlayan sayısız canlıdan bir diğeri de –kunduzdan çok daha küçük ve kendisinden en küçük bir bilinç ve zeka belirtisi dahi beklenemeyecek olan- bir tırtıl türüdür  Bu, imparator ipeğini üreten tırtıldır  Larva dönemini diğer tırtıllar gibi koza içinde geçiren bu tırtıl, larvadan çıktıktan sonra üzerini bir yaprakla örterek kendini gizler  Tırtılın bu örtünme işini gerçekleştirme tarzı, önceden belirlenmiş son derece akılcı bir plan üzerinedir ve her aşaması beceri gerektirir  Çünkü yeşil, yaş bir yaprak bükülemeyeceği için tırtılın üzerini koruyucu bir kabuk gibi örtemez ve tırtılın bu sorunu bir şekilde çözmesi gerekir  Tırtıl, bu ilk sorunu akla gelebilecek en basit, ama amacına en uygun biçimde çözer  Önce yaprağın sapını ısırarak koparır  (Ancak daha önce yaprak düşmesin diye onu ipeği ile dala sıkıca bağlar  ) Bu girişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak yaprak kurumaya başlar ve bir süre sonra büzülür  Kuruyan bir yaprak aynı zamanda yuvarlaklaşır da  Bu sayede birkaç saat sonra tırtıl, içine girebileceği ideal bir yaprak boru elde etmiştir bile  İlk bakışta bu tırtılın bir seri akıl gösterisinde bulunarak kendisine güvenli bir korunak hazırladığını düşünebilirsiniz  Bu doğrudur, ancak tırtıl kuru bir yaprağın içine saklanarak aynı zamanda kendini kolay bir yem haline de getirmiştir  Çünkü kuru bir yaprak her zaman için farklı renginden dolayı kuşların dikkatini daha çok üzerine çekecektir ve bu da tırtılın sonu demektir   İşte bu noktada tırtıl bir buluş daha yapar ve kendini kuşların dikkatini çekecek bir yem olmaktan kurtarır  Tırtıl bu sorunu bir matematikçi gibi olasılık hesabı yaparak çözer; içine gireceği yaprak dışında beş-altı yaprağa daha aynı işlemleri uygular ve bunları, içine yatacağı yaprağın çevresine yine kendi ipeği ile bağlar  Böylece dalda bir tane değil, altı yedi tane kuru yaprak bulunur ve bunlardan yalnızca bir tanesinin içinde tırtıl saklıdır  Diğerleri boş birer tuzaktırlar  Bir kuş gelip de kuru yapraklara yönelirse, tırtılı avlama olasılığı 1/6 olacaktır   Bütün bunların bilinçli davranışlar olduğu açıkça ortadadır  Ancak, mikroskopik bir beyne ve son derece basit bir sinir sistemine sahip bir tırtılın bu kadar bilinçli, planlı ve akılcı davranışlar sergilemesi mümkün müdür? Bu tırtılın düşünme gibi bir yeteneği yoktur ki, birkaç aşama sonrasını düşünebilsin  Tırtılın bunu bir başka tırtıldan öğrenmiş olmasının da imkanı yoktur  Aslında kendisini bekleyen tehlikeler olduğunun bile farkında değildir  Öyle ise düşmanları yanıltma fikrinin sahibi kimdir? Bu soruları bir evrimci bilim adamına sorarsanız size açık ve kesin bir cevap asla veremeyecektir  Ancak evrimcilerin çok çaresiz kaldıklarında sığındıkları bir kavram vardır: içgüdü  Evrimciler, hayvanların bu davranışları içgüdüleri ile sergilediklerini söylerler  Böyle bir durumda sorulması gereken ilk şey içgüdünün tanımı olmalıdır  Hayvanların bu davranışları içgüdüsel olduğuna göre, örneğin bir tırtılın yaprağı keserek üzerine örtmesi için onu güden bir mekanizma veya bir güç olmalıdır  Veya yine aynı güç kunduzlarıbarajlar ve yuvalar inşa etmesi için "gütmelidir"  Ve bu mekanizmanın veya gücün, isminden de anlaşılacağı gibi canlının içinde bir yerlerde bulunması gereklidir  İÇGÜDÜNÜN KÖKENİ NEDİR? "İçgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır  Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır   Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery isimli kitabında içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir: İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız   Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar  Evrimcilere göre, içgüdüler canlıların genlerine programlanmış olan davranışlardır  Bu açıklamaya göre örneğin bir balarısı son derece muntazam ve bir matematik harikası olan altıgen petekleri içgüdüleri ile yapar  Diğer bir deyişle yeryüzündeki tüm balarılarının genlerinde kusursuz şekilde altıgen petek inşa etme içgüdüsü programlanmıştır   Gordon R  Taylor, bir evrimci olmasına rağmen, evrimin içgüdülerle ilgili tüm soruları cevapsız bıraktığını söylemektedir   Bu durumda akıl ve mantık sahibi her insan şöyle bir soru soracaktır: Eğer canlılar, davranışlarının büyük çoğunluğunu, böyle davranmaya programlandıkları için yapıyorlarsa, onları kim programlamıştır? Hiçbir program kendi kendine oluşamaz  Her programın mutlaka bir programcısı olmalıdır  Evrimciler, bu soruya verebilecek bir yanıt bulamadıkları gibi, konuyla ilgili yayınlarda şöyle bir göz boyama kullanırlar: Tüm canlılara sahip oldukları özellikleri verenin "tabiat ana" olduğunu söylerler  "Tabiat ana" ise bildiğimiz taş, toprak, su, ağaç, bitki, vs  den oluşur  Acaba bunlardan hangisinin, canlılara bilinçli ve akıl yüklü eylemler yaptırması mümkün olabilir? Tabiatın hangi parçası canlıları programlamak için gerekli akla ve yeteneğe sahiptir? Doğada gördüğümüz her şey yaratılmıştır ve dolayısıyla yaratıcı olamaz  Hangi akıl sahibi insan bir yağlı boya tablo gördüğünde "boyalar ne kadar güzel bir tablo yapmışlar" diyebilir? Kuşkusuz bu, son derece akıl dışı bir düşünce olur  Öyle ise kendileri de yaratılmış olan, hiçbir akla ve bilince sahip olmayan varlıkların yaratıcı olduklarını iddia etmek, diğer varlıkların akılla ve bilinçle davranmak üzere programladıklarını söylemek de aynı şekilde akıl dışıdır   Bu noktada karşımıza çok açık bir gerçek çıkmaktadır: Bu canlılar sahip oldukları üstün özellikleri kendi akılları ile bulup yapamadıklarına göre ve bu canlılar bu özellikleri ile doğduklarına göre, öyle ise bu özellikleri onlara veren, onları bu tavırları gösterecek şekilde yaratan üstün bir Akıl ve İlim Sahibi vardır  Tüm doğadagördüğümüz bu aklın ve ilmin sahibi de hiç şüphesiz Allah'tır   Allah, Kuran'da balarısını örnek vererek, gösterdiği akılcı davranışları ona Kendisi'nin ilham ettiğini bildirmektedir  Yani evrimcilerin "içgüdü" dedikleri veya "hayvanlar bunu yapmak için programlanmışlardır" diyerek açıklamaya çalıştıkları şey aslında Allah'ın ilhamıdır  Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir: Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin  Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver  Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır  Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır  (Nahl Suresi, 68-69)  Evrimcilerin "yaratıcı" kabul ettikleri "tabiat ana", göllerden, dağlardan, ağaçlardan vs  oluşur  Bunlardan hangisi bir kunduza "yuva inşa etme içgüdüsü"nü veya herhangi bir canlıya sahip olduğu şaşırtıcı yetenekleri verebilir? Evrimci bilim adamları Allah'ın varlığını inkar etmek amacıyla bu açık gerçeği görmezlikten gelirler  Aslında bu hayvanların davranışlarını bizzat kendileri gözlemlemekte ve bu davranışların açıklamasını aramaktadırlar  Ve hepsi bu davranışların evrim teorisi ile açıklanamayacağının farkındadırlar  Bugün evrimci bilim adamları tarafından hayvan davranışları ile ilgili olarak hazırlanmış hangi kitabı veya yayını okusanız hep benzer cümlelerle karşılaşırsınız: "… Bunu yapmak yüksek seviyeli bir akıl gerektirir  Ancak hayvanlar bu akıldan yoksun olmalarına rağmen bunu nasıl başarmaktadırlar? Bu, bilimin cevaplayamadığı bir sorudur  " Yukarıda örneğini verdiğimiz imparator tırtılının davranışları hakkında ünlü evrimcilerden Hoïmar Von Dithfurth'un yaptığı yorumlar, evrimcilerin hayvan davranışlarındaki bilince getirdikleri yorumların klasik bir örneğidir: Yanıltıcı benzerleri (başka kuru yaprakları) takipçinin önüne koyarak gizlenmenin mümkün olabileceği fikrinin, insanı şaşkınlığa düşüren bu zekice buluşun asıl sahibi kimdir? Kuşların tırtıl arama heveslerini böylelikle kursaklarında bırakabileceği, kuru yapraklar arasında bir şeyler bulabilme şanslarının belli bir oranda azaltılabileceği biçimindeki bu son derece özgün buluş kimin eseridir de, tırtıl bunu doğumuyla birlikte ondan devralmıştır? … Bütün bunların ancak oldukça akıllı bir insanın hayatta kalabilmek için başvurabileceği yollar olduğunu kabul etmemiz gerekiyor  Oysa gerek merkezi sinir sisteminin ilkelliğini gerekse öteki davranışlarını göz önünde bulundurduğumuzda Attacus tırtılının (imparator tırtılı) ne belli bir amacı tasarlayabilmesi ne debu doğrultuda akıl yürütebilmesi söz konusu olabilir  İyi de, tırtıl bütün bu özelliklere karşın nasıl olup da kendini bu yoldan koruyabilmektedir?… Geçmişin doğa bilimcileri bu tür olaylarla karşılaştıkça bir mucizenin varlığına inanmakla kalmamışlar, doğaüstü bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın, kendi yarattıklarını korumak için böyle bir korunmanın gerekli bilgileriyle onu dağıttığını düşünmekten kendilerini alamamışlardı  Oysa bu tarz bir açıklama, doğa bilimci için bir intihardır… Öte yandan modern bilimin bu türden olayları "içgüdü" gerçeğiyle açıklamaya çalışması da pek bir anlam ifade etmemektedir  Çünkü çoğumuzun sandığının tersine, olup biteni içgüdünün marifeti saymak, örneğimizde, tırtılın davranışlarını doğuştan davranış biçimlerinden biri olarak yorumlamak demektir; bu da bizi bulunduğumuz yerden pek öteye götürmez ve sorunun asıl yanıtını bulmamızı engeller… Ne var ki pratikte organik bir beyinden yoksun olan tırtılın akıllılığından söz etmek anlamsızdır  Gene de baştan beri anlatageldiğimiz davranışlarına bakınca, bunların çok özel bir anlamda "akılla düzenlenmiş" olduklarına ilişkin belirli kıstaslar da göze batmaktadır  Belli bir amaca ve hedefe yöneliklik, gelecekteki olayları tahmin etme, kendi dışındaki canlı türlerinin olas (muhtemel) davranışlarını ve tepkilerini hesaba katma, akıllılığın belirtileri değilse nedirler? Yukarıdaki sözler ünlü bir evrimcinin küçük bir tırtılın gösterdiği akılcı, planlı ve bir amaca yönelik davranışlarını açıklama gayretleridir  Bu tür yayın ve kitaplarda bu tarz demagojik cümleler veya cevapsız sorular dışında bir yorum veya açıklama ile karşılaşılması mümkün değildir  Aslında evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş ve bunu "Türlerin Kökeni" isimli kitabında açıkça, hatta birkaç kez itiraf etmişti: İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir  Darwin'in oğlu Francis Darwin ise babasının mektuplarını derlediği "The Life and Letters of Charles Darwin" isimli kitapta Charles Darwin'in içgüdülerle ilgili yaşadığı zorluğu şöyle aktarmıştı: Çalışmanın (Türlerin Kökeni'nin) 3  Bölümü'nde birinci kısım tamamlanıyor ve hayvanların alışkanlıkları ile içgüdülerindeki varyasyonlardan söz ediyor… Bu konunun yazının başlangıç kısmına dahil edilmesinin sebebi, içgüdülerin doğal seleksiyonla gerçekleştiği fikrini imkansız olarak değerlendiren okuyucuların aceleyle teoriyi reddetmemesini sağlamak  Türlerin Kökeni'nde yer alan İçgüdüler Bölümü özellikle "teorinin en ciddi ve en açık zorluklarını içeren" konu   İÇGÜDÜLER EVRİMLE GELİŞEMEZ Evrimciler, hayvanların davranışlarının birçoğunun içgüdüsel olduğunu söylerler, ancak önceki sayfalarda da belirtildiği gibi içgüdülerin kaynağını, içgüdüsel davranışların ilk olarak nasıl oluştuklarını, hayvanların sahip oldukları bilgileri ve davranışları nasıl edindiklerini açıklayamazlar  Ancak çok cevapsız kaldıklarında bazıları ortaya şöyle bir iddia atar: "Hayvanlar tecrübe yoluyla bazı davranışları öğrenirler ve bu davranışların iyi olanları doğal seleksiyon tarafından seçilir  Daha sonra bu iyi olan davranışlar kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılır  " Bu iddiadaki mantık hatalarını ve bilim dışılığı görebilmek için çok fazla düşünmeye gerek yoktur  Şimdi, evrimcilerin bu iddialarındaki yanılgıları sırasıyla inceleyelim  1  "Faydalı davranışların doğal seleksiyon İle seçildiği" İddiasındaki yanılgılar: Darwin'in ortaya attığı evrim teorisinin temel mekanizmalarından biri doğal seleksiyondur  Doğal seleksiyon, "bir canlı için faydalı olan bir değişimin (bu değişim yapısal olabilir veya hayvanın davranışları ile ilgili olabilir) diğerlerinin arasından seçilerek o canlıda kalıcı hale gelmesi ve bu şekilde bir sonraki nesle aktarılması" anlamına gelmektedir   Bir akla veya şuura sahip olmayan canlıların, yavrularına şefkat göstermelerinin, onları koruyup beslemelerinin bir tek açıklaması vardır: Tüm canlılar Allah'ın ilhamıyla hareket ederler  Örneğin bu resimdeki dalgıç kuşu Allah'ın ilhamı ile yavrusunu beslemektedir  Ancak bu iddiada gözden kaçmaması gereken son derece önemli bir nokta bulunmaktadır: Darwin'in bu tezi doğayı, faydalı ve zararlı davranışları ayırt edebilen, bilinçli ve karar verebilen bir güç olarak göstermektedir  Doğada bu ayrımı yapabilecek herhangi bir güç veya bilinç bulunmamaktadır  Ne hayvanın kendisi, ne de doğada bulunan herhangi bir varlık "hangi davranışın yararlı olduğu" kararını verebilecek bir yeteneğe sahip değildir  Bu seçimi sadece, doğayı ve söz konusu canlıyı yaratmış olan bilinç ve akıl sahibi bir Varlık yapabilir   Aslında Darwin'in kendisi de karmaşık ve faydalı davranışların doğal seleksiyon yoluyla kazanılmış olmasının imkansız olduğunu itiraf etmiş, ancak kendi iddiasının hayal gücüne daha uygun olduğunu ve bu nedenle saçma olmasına rağmen bu iddiayı sürdürdüğünü belirtmişti: Sonunda, yavru guguğun üvey kardeşlerini yuvadan atması, karıncaların köleleştirmesi… gibi içgüdüleri, özellikle bağışlanmış ya da yaratılmış içgüdüler olarak değil de bütün organik yaratıkların ilerlemesine yol açan genel bir yasanın, yani çoğalmanın, değişmenin, en güçlülerin yaşamasının ve en zayıfların ölmesinin küçük belirtileri olarak görmek, mantıklı bir sonuç çıkarma olmayabilir, ama benim hayal gücüm için çok daha doyurucudur   Türkiye'nin önde gelen evrimcilerinden Prof  Dr  Cemal Yıldırımise annenin yavru sevgisi gibi davranışların doğal seleksiyon ile açıklanamayacağını şöyle itiraf etmektedir: Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır? Biyologların (bu arada Darwinciler'in) bu tür sorulara doyurucu yanıt verdiklerini söylemek güçtür, kuşkusuz     Cemal Yıldırım bir evrimci olmasına rağmen "annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır?" diyerek teorinin önemli bir çıkmazını dile getirmektedir  Bilinci ve aklı olmayan bu canlılarda birtakım manevi özellikler bulunduğuna ve bu manevi özellikleri kendi iradeleriyle kazanmaları mümkün olmadığına göre bunu onlara veren bir güç olmalıdır  Doğal seleksiyon mekanizması ve doğanın kendisi, ne şuura, ne de bu manevi özelliklere sahip değildirler ve bu nedenle canlıların sahip oldukları bu özelliklerin kaynağı olamazlar  Çok açık olarak görülen gerçek şudur: Tüm canlılar Allah'ın iradesinin ve kontrolünün altında yaşarlar  Bu nedenledir ki, bilinçsiz canlıların yaşadığı doğada sık sık, insanı hayrete düşüren, "bu hayvan bunu nereden biliyor" veya "bu hayvan bunu nasıl düşünebilir?" dedirten hayret ifadelerimize neden olan, son derece bilinçli davranışlar görürüz  2  Doğal Seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarıldığı İddiasındaki yanılgılar: Evrimcilerin iddialarının ikinci aşamasında ise doğal seleksiyon yoluyla kazanılan davranışların kalıtım yoluyla sonraki nesillere aktarılmaları gerekmektedir  Ancak bu iddiaları da bir çok yönden tutarsızlıklarla doludur  Her şeyden önce hayvanlar tecrübe yoluyla bir davranışı öğrenseler bile, sonradan kazanılmış bir davranışın genetik olarak bir sonraki nesle aktarılması imkansızdır  Öğrenilen bir davranış sadece bu tavrı öğrenen canlıya ait olur  Bir davranış şeklinin canlının genlerine aktarılması kesinlikle mümkün değildir   Evrimci Gordon R  Taylor, bazı biyologların, davranışların kalıtımsal olarak sonraki nesillere aktarılabildiği iddiasını, "acınacak" bir iddia olarak değerlendirmektedir: Biyologlar belirli bazı davranış şekillerinin kalıtımının mümkün olduğunu ve aslında bunun gerçekten görüldüğünü kabul ederler  Dobzhansky şunu iddia etmektedir: "Tüm beden yapıları ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevresel zincirler sırasında oluşan kalıtımın ürünleridir  Bu durum, hiçbir istisna olmaksızın tüm davranış şekilleri için de geçerlidir"  Bu doğru değildir ve Dobzhansky gibi saygın birinin bunu dogmatik olarak savunması acınacak bir durumdur  Bazı davranış şekillerinin kalıtımsal olduğu doğrudur; ancak tümünün kalıtımsal olduğunu söylememize imkan yoktur   Açık olan gerçek şudur ki, genetik mekanizma, belirli bazı davranış biçimlerini nesilden nesile aktarabildiğine dair en küçük bir belirti bile göstermemektedir  Genetik mekanizma sadece protein üretir  Belirli hormonlardan daha fazla üreterek, davranışı genel olarak etkileyebilir örneğin bir hayvanı daha agresif veya daha pasif yapabilir veya bir canlıyıannesine daha bağımlı hale getirebilir  Ancak yuva yaparken gereken bir dizi hareket gibi belirli bir davranış programını nesilden nesile aktarabildiğine dair hiçbir delil yoktur    Her canlı türünün, örneğin bir denizatının, bir memelinin veya bir kuşun kendine özgü davranış şekli vardır  Öyle ise evrimcilerin iddia ettiği gibi bir canlı biyolojik olarak evrim geçirmişse, davranışlarının da evrimleşmesi gerekirdi  Oysa bu akla ve mantığa aykırı bir şeydir  Eğer davranış gerçekten kalıtımsal ise, o halde nesilden nesile aktarılan davranışın birimi nedir? Çünkü birimler olduğu varsayılmaktadır  Hiç kimse bu soruya bir cevap verememiştir   Gordon Taylor'ın da belirttiği gibi, karmaşık davranış biçimlerinin kalıtımsal olduklarını iddia etmek bilimsel değildir  Kuşların yuva yapmaları, kunduzun baraj kurması, arıların petek inşa etmeleri gibi seri olarak bilinçli kararlar, tasarım ve ileri görüşlülük gerektiren karmaşık davranışların kalıtımsal olamayacağının çarpıcı delillerinden bir başkası dakısır işçi karıncalardır   Karınca kolonisinde yaşayan kısır işçi karıncaların tamamen kendilerine özgü davranış özellikleri bulunmaktadır ve her özellikleri oldukça geniş bir bilgi birikimi ve hesap yapabilme yeteneği gerektirmektedir  Ancak işçi karıncalar bu davranışlarının hiçbirini kalıtımsal olarak elde edemezler  Çünkü işçi karıncalar kısırdırlar ve kendi özelliklerini diğer nesillere aktaramazlar  Öyle ise evrimcilere öncelikle şu soruyu sormak gerekir: İlk olarak kısır işçi karıncalara özgü davranış biçimini edinen karınca bunu bir sonraki nesle nasıl aktardı? Milyonlarca yıldır, sadece işçi karıncalar değil, aynı durumdaki kısır işçi arılar ve kısır termitler de akıl, yetenek, dayanışma, disiplin, işbölümü ve fedakarlık ürünü tavırlar sergilemektedirler  Fakatilk var oldukları günden bu yana söz konusu canlılar sahip oldukları hiçbir özelliği bir başkasına aktarma yeteneğine sahip değildirler  Ayrıca bu canlıların gösterdikleri olağanüstü davranışları öğrenerek elde ettiklerini de söyleyemeyiz  Çünkü söz konusu canlıların tümü dünyaya geldikleri andan itibaren bu davranışları kusursuz bir şekilde uygulamaya başlarlar  Herhangi bir konuda belirli bir eğitim süresi geçirmezler, tüm davranışları doğuştan sahip oldukları bilgiler doğrultusundadır  Ve bu, dünyanın her köşesinde yaşayan tüm karınca, balarısı, termitler vediğer tüm canlılar için geçerlidir  Öyle ise onlara bu davranışlarını kim öğretmektedir? İşte Charles Darwin'in de 150 yıl önce sorduğu bu soruyu evrimciler hala cevaplayamamışlardır  Darwin bu çelişkiyi şöyle dile getirmiştir: Bir tek kuşakta alışkanlıkla birçok içgüdü edinildiğini ve sonra ardışan kuşaklara soyaçekimle iletildiğini varsaymak ağır bir yanılgı olur  Bildiğimiz en şaşırtıcı içgüdüler, örneğin balarısının ve karıncaların birçoğunun içgüdüleri, alışkanlıkla kazanılmış olamaz   Bir işçi karınca, ya da bir başka eşeysiz böcek, sıradan bir hayvan olsaydı, bütün ıralarının (özelliklerinin) Doğal Seçmeyle yavaş yavaş edinilmiş olduğunu, yani yararlı küçük değişikliklerle doğan ve bunları soyaçekimle döllerine ileten bireylerin varlığını, ve onların döllerinin yeniden değiştiğini ve yeniden seçildiğini vb  hiç duraksamadan kabul ederdim  Ama işçi karınca ana babasından büyük ölçüde farklı bir böcektir, ve üstelik tümüyle kısırdır; bu yüzden art arda edinilmiş yapı ve içgüdü değişikliklerini döllerine iletmesi söz konusu olamaz  Bu durumun Doğal Seçme teorisiyle nasıl uzlaştırılabileceği elbette sorulur   Evrimci Cemal Yıldırım ise aynı konu hakkında evrimcilerin içine düştükleri çıkmazı şöyle ifade etmektedir: Örnek olarak sosyal böceklerden işçi karınca ve işçi arıları alalım  Bunlar üreme bakımından kısırdır; döl vermedikleri için yaşam dönemlerinde edindikleri özellikleri ya da uğradıkları modifikasyonları yeni kuşaklara geçirmelerine olanak yoktur  Oysa bu işçilerin çevreye ve yaşam biçimlerine uyumları son derece ileri birdüzeydedir   Bu itiraflardan da anlaşıldığı gibi canlıların sergiledikleri şaşırtıcı davranışlar ve sahip oldukları içgüdüler evrimsel bir mekanizma ile açıklanamaz  Canlılara ait yetenekler doğal seleksiyon gibi bir mekanizma ile elde edilmiş değildir  Ve kalıtımsal olarak bir nesilden diğerine aktarılmaları da mümkün değildir   3  İçgüdülerin evrimleşerek canlıyla birlikte değiştiği İddiasının geçersizliği: Evrim teorisi tüm canlıların birbirlerinden evrimleşerek türediklerini iddia eder  Bu iddiaya göre örneğin sürüngenler balıklardan, kuşlar da sürüngenlerden evrimleşmişlerdir  Ancak unutmamak gerekir ki, her canlı türünün davranış şekli bambaşkadır  Bir balığın davranışları ile, sürüngeninkiler birbirlerinden tamamen ayrıdır  Öyle ise canlının biyolojik özellikleri değişirken, davranışları da mı uygun şekilde değişime uğramıştır? İşte bu soru evrimcilerin içine düştükleri açmazlardan ve çelişkilerden biridir  Darwin de bu çelişki ve imkansızlığın farkına varmış ve içgüdülerin doğal seçmeyle kazanılıp sonra değişime uğramasını şöyle sorgulamıştı:    İçgüdüler Doğal Seçmeyle kazanılabilir ve değişikliğe uğratılabilir mi? Arıyı büyük matematikçilerin buluşlarını çok önceden uyguladığı petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz? Bu çelişkiyi balıklardan, sürüngenlerden ve kuşlardan çeşitli türdeki canlılardan örnekler vererek daha açık hale getirebiliriz: Balıkların tamamen kendilerine has üreme, avlanma, savunma ve yuva yapma yöntemleri vardır  Bu özellikler, suyun altındaki şartlara göre mükemmel bir şekilde ayarlanmıştır  Bazı balıklar üreme mevsimlerinde yumurtalarını deniz altındaki bir kayaya yapıştırırlar ve yüzgeçlerini sallayarak yumurtaların oksijen almalarını sağlarlar   Kuşlar ise, yumurtalarını özel olarak hazırladıkları çok farklı yapılardaki yuvalarda saklarlar  Ve yumurtalarının gelişimi için de kuluçkaya yatarlar  Bunun tam tersine bir kara hayvanı olan timsahlar ise, yumurtalarını kumun altına gömerek yaklaşık 2 ay boyunca kuluçka devresinde kalmasını sağlarlar  Bazı balıklar yuvalarını denizaltındaki kayaların içlerine yaparken, karada yaşayan birtakım canlı türleri topladıkları ince dallar ve ağaç kabuklarıyla yüksek dallar üzerinde yuvalar hazırlarlar  Kuşlar ise yuvalarını etraftan topladıkları ot ve çalı-çırpıdan inşa ederler  Sürüngenlerden türedikleri iddia edilen memelilerin ise üreme şekli, diğer canlılardan tamamen farklıdır  Diğerleri yumurtlama yoluyla ürerken, memeliler yavrularını aylarca karınlarında taşırlar ve doğumdan sonra yavrularını sütleriyle beslerler  Her bir canlı türününavlanma şekli de çok farklıdır  Kimi uzun süre pusuya yatar, kimi kendini kamufle eder, kimi ise atak ve hızlı olmanın avantajını kullanır  Görüldüğü gibi karadaki hayvanlar ile denizaltında yaşayan canlıların gösterdikleri davranışlar, birbirlerinden çok farklıdır ve bulundukları koşullara göre de değişmektedir   Bu durumda canlılar evrimleşirken, aynı zamanda içlerinden gelen sesin, yani içgüdülerinin de büyük değişikliklere uğraması gerekmektedir  Örneğin, madem bir balık, içinden gelen bir sesle yumurtalarını kayalara yapıştırmakta, sonra bunları özenle havalandırmaktadır, o halde bir kara canlısına dönüşme aşamasında "içinden gelen ses" de değişikliğe uğramalıdır  Üstelik bu ses o kadar değişmelidir ki, bu balık birdenbire yüksek yerlerde mükemmel yuvalar inşa etmeye başlasın, yumurtalarının gelişimi için kuluçkaya yatsın! Elbette böyle bir şey mümkün değildir   Bu konudaki ciddi bir zorluk da şudur: Eğer bir canlının biyolojik yapısı ve dolayısıyla ortamı değişir de davranış şekli değişmezse o canlı yaşamını sürdüremeyecektir  Örneğin denizde kendini kamufle edebilen bir balık karaya çıktıktan sonra kendine yeni savunma sistemleri bulmalıdır  Üstelik bunun için kaybedecek hiç vakti de yoktur  Tüm davranış tarzı, yaşam şekli, vücut sistemleri ani bir kararla ve hızla değişmelidir  Aksi takdirde kısa süre içinde kendisi ölecek ve dolayısıyla soyu da tükenecektir  Hiçbir bilince sahip olmayan bir canlının böylesine stratejik ve akıl gerektiren kararlar veremeyeceği ise açıktır  Öyle ise tüm canlılar nasıl olup da biyolojik yapılarına ve bulundukları ortama en uygun tavrı gösterebilmektedirler? Darwin de Türlerin Kökeni'nde teorisine yöneltilen bu eleştiriye şöyle yer vermiştir: İçgüdülerin kökeni konusundaki bu görüşe şöyle itiraz edildi: "Yapı ve içgüdü değişimlerinin zamandaş olması ve birbirine tümüyle uygun düşmesi zorunludur; çünkü birinin öbüründe uygun bir karşılığı bulunmayan bir değişikliği öldürücü olurdu  " Görüldüğü gibi hayvanlardaki davranışları, içgüdülerin kökenini evrimsel bir süreçle, tesadüflerle veya "tabiat ana" ile açıklamak mümkün değildir  O halde canlılar varlıklarını sürdürebilmelerini sağlayan özellikleri nasıl kazanmışlardır? Bu soruya verilecek cevap aslında oldukça açık ve nettir  Canlılar üzerinde basit bir gözlem yapan her insan, bu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığını ya da ardı ardına gelen tesadüflerin eseri olamayacağını açıkça görebilir  Canlıların gösterdikleri davranışların kaynağı, ne kendi vücutlarında, ne de doğadabulunmaktadır  Açıktır ki gözle görülemeyen bir akıl ve güç, bu canlıların davranışlarını yönetmektedir  Bu akıl ve güç ise, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah'a aittir  SONUÇ: TÜM CANLILAR ALLAH'IN İLHAMIYLA HAREKET EDERLER  Önceki sayfalarda belirtildiği gibi evrimciler hayvan davranışları konusunda önemli sorunlarla karşı karşıyadırlar  Oysa gerçek çok açıktır  Kesinlikle bilinci ve aklı olmayan bir canlı, ince farkları ayırt edebilme, olaylar arasında bağlantı kurabilme, doğru kararlar verebilme, plan yapabilme, birkaç aşama sonrasını hesaplayabilme gibi akıl ve bilinç gerektiren davranışlar sergiliyorsa, bu canlının dışında, bu canlıya hükmeden, ona bu davranışları yaptıran bir güç vardır  Evrimciler, canlıların bu davranışları yapmak üzere programlandıklarını söylerler  Öyle ise bu programı kim oluşturmuştur? Arıları petek inşa etmek üzere programlayan güç nedir? Bu soruya verilecek cevap aslında oldukça açık ve nettir  Canlılar üzerinde basit bir gözlem yapan her insan, bu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığını ya da ardı ardına gelen tesadüflerin eseri olamayacağını açıkça görebilir  Açıktır ki doğada her şeye hakim olan bir akıl ve güç, bu canlıların davranışlarına da etki etmektedir  Bu akıl ve gücün sahibi, her şeyin Yaratıcısı olan Allah'tır   Bir canlının nasıl meydana geldiğini dahi açıklayamayan bir teori elbette ki o canlının davranışlarının nedenini ve kökenini de açıklamaktan yoksundur  Canlıların davranışlarının incelenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır  Çünkü yapılan gözlemler hiçbir canlının başıboş olmadığını göstermektedir  Her canlıyı yoktan var eden, denetleyen, her an gözleyen, ve her canlıya davranışını emreden, yerlerin, göklerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi olan Allah'tır   CANLILARIN FEDAKARLIKLARI DARWİN'İN "SADECE GÜÇLÜ OLAN YAŞAR" İDDİASINI YALANLIYOR Önceki sayfalarda da değindiğimiz gibi, Darwin'in öne sürdüğü doğal seleksiyon mekanizması, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda ve güçlü olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdürebildiklerini, uygun yapıda olmayan ve daha güçsüz olanların ise yok olduklarını öngörür  Darwinizm'in benimsediği doğal seleksiyon mekanizmasına göre doğa, canlıların birbirleriyle "yaşam" için kıyasıya mücadele ettikleri, zayıfların güçlüler tarafından yok edildiği bir yerdir   Dolayısıyla bu iddiaya göre her canlı yaşamını sürdürebilmek için güçlü olmak, diğerlerine her konuda üstün gelmek ve kıyasıya savaşmak zorundadır  Böyle bir ortamda ise fedakarlık, özveri, işbirliği gibi kavramlara yer yoktur; zira bunların her biri canlının aleyhine dönebilir  Bu yüzden her canlı olabildiğince bencil olmalı ve sadece kendi yiyeceğini, kendi yuvasını, kendi korunmasını, kendi güvenliğini düşünmelidir   Peki gerçekten de doğa her canlının birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği, herkesin birbirini yok etmek, saf dışı bırakmak için çaba harcadığı, son derece bencil ve vahşi bireylerden oluşan bir ortam mıdır? Bu konuda şimdiye kadar yapılan tüm gözlemler evrimcileri bir kez daha yalanlamıştır  Çünkü doğa,hiç de evrimcilerin iddia ettiği gibi sadece savaşın hakim olduğu bir yer değildir  Aksine doğa, çoğu kez ölümü göze alan fedakarlıkların, kendi zararına olduğu halde sürü için gösterilen özverilerin, bunun karşılığında hiçbir kazanç sağlamayan canlıların ve akılcı işbirliklerinin sayısız örnekleri ile doludur  Kendisi de bir evrimci olmasına rağmen Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık isimli kitabında, Darwin ve dönemindeki diğer evrimcilerin neden doğanın sadece bir savaş yeri olduğunu zannettiklerini şöyle açıklamıştır: 19  yüzyılda bilim adamları çoğunluk çalışma odalarında ya da laboratuvarda kapalı kaldıkları, doğayı doğrudan tanıma yoluna gitmedikleri için canlıların salt savaşım içinde olduğu tezine kolayca kapılmıştır  Huxley çapında seçkin bir bilim adamı bile kendini bu yanılgıdan kurtaramamıştı   Evrimci Peter Kropotkin ise hayvanların aralarındaki dayanışmayı konu edindiği Mutual Aid: A Factor in Evolution isimli kitabında Darwin ve taraftarlarının içine düştükleri yanılgıyı şöyle dile getirmektedir: Darwin ve onu izleyenler, doğayı canlıların sürekli olarak birbirleriyle savaştıkları bir yer olarak tanımladılar  Huxley'e göre hayvanlar alemi gladyatörlerin şovuna benziyordu  Hayvanlar birbirleriyle savaşmakta, en hızlı ve en kurnaz olanı ertesi gün savaşabilmek için hayatta kalmaktaydı  Ancak ilk bakışta, Huxley'in doğaya bakış açısının bilimsel olmadığı anlaşılmaktadır… 17  Penguenler yavrularını soğuktan korumak için aylarca ayaklarının üzerinde taşırlar  Yavrularını ağzında taşıyarak koruyan dişi timsah  Aslında bu durum evrim teorisinin gerçekçi bilimsel gözlemlere dayanmadığının da bir göstergesidir  Evrimci bilim adamları sırf bağlı bulundukları ideolojiyi destekleyebilmek için doğada açıkça görülen bazı özellikleri kendilerine göre yorumlamışlardır  Darwin'in, doğaya hakim olduğunu hayal ettiği savaş, gerçekte büyük bir "yanılgıdan" ibarettir  Çünkü doğadasadece kendi çıkarları için yaşam savaşı veren canlılar yoktur  Birçok canlı diğer canlılara karşı yardımsever ve bundan daha da önemlisi "özverili"dir  İşte bu yüzden evrimciler doğada rastladıkları özverili tavırları açıklamakta aciz kalmaktadırlar  Bilimsel bir dergide konuyla ilgili olarak yayınlanan bir makalede yazılanlar, bu acizliği gözler önüne sermektedir: Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir  Darwin'in teorisine göre; her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir  Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını bağlı olarak azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi  Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir   Sözgelimi balarıları, kovanlarına saldıran bir hayvanı sokarak öldürürler  Aslında arılar bu şekilde intihar etmiş olurlar  Çünkü sokma sırasında iğnelerini bıraktıkları için, ona bağlı birtakım iç organları da yırtılıp gövdelerinden sökülür  Görüldüğü gibi arı, kovandaki diğer arıların güvenliğini sağlamak uğruna kendi yaşamını harcamaktadır   Erkek ve dişi penguenler, yavrularını adeta "ölümüne" korurlar  Erkek penguen yavrusunu 4 ay ayaklarının arasında hiç ara vermeden tutar  Bu süre içinde yemek de yiyemez  Dişi penguen ise bu sırada denize giderek yavrusu için yemek arar ve topladığı yiyecekleri kursağında taşır  Her ikisi de yavruları için büyük fedakarlıklar gösterirler  Timsah en vahşi hayvanlardan biridir  Ancak yavrularına gösterdiği ihtimam son derece hayret vericidir  Yavruları yumurtadan çıktıktan sonra onları ağzında suya kadar taşır  Bundan sonra yavrular büyüyüp kendi başlarının çaresine bakana kadar timsah onları ağzında veya üzerinde taşıyacaktır  Yavru timsahlar da herhangi bir tehlike sezdiklerinde hemen annelerinin ağzındaki korunaklı barınaklarına kaçarlar  Oysa timsah hem vahşi, hem de bilinci olmayan bir hayvandır; dolayısıyla kendisinden beklenen yavrularını koruması değil aksine onları da beslenmek için ayrım gözetmeden yemesidir   Bazı anneler yavruları sütten kesilene kadar kendi yaşadıkları toplulukları terk etmek zorunda kalırlar ve böylece kendilerini büyük bir riske atarlar  Doğumdan veya yumurtadan çıktıktan sonra birçok hayvan türü yavrularına günlerce, aylarca hatta kimi zaman yıllarca bakar  Onlara yiyecek, yuva, sıcaklık sağlar, yırtıcı hayvanlardan korur  Gün boyunca birçok kuş yavrularını saatte ortalama dört ile yirmi kere arasında besler  Memelilerde ise annelerin daha farklı sorunları olur  Süt verme döneminde daha iyi gıda almalıdırlar ve bunun için daha çok avlanmalıdırlar  Buna rağmen bu süre içerisinde yavru kilo alırken anne sürekli kilo kaybeder  Bilinci olmayan bir hayvandan beklenen yavrusunu doğurduktan sonra bırakıp gitmesidir  Çünkü hayvanlar bu küçük canlıların ne olduklarının bile şuuruna varamazlar  Ancak buna rağmen bu yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar   Canlılar sadece yavrularını tehlikelerden koruyarak özveride bulunmazlar  Birçok durumda kendi toplulukları içinde yaşayan diğer canlılara karşı da son derece "ince düşünceli" ve "çözümcü" davrandıkları gözlemlenmiştir  Bunun bir örneği, çevrede bulunan besin kaynakları azaldığında görülür  Böyle bir durumda güçlü olan hayvanların üstün gelerek diğer hayvanları saf dışı bırakacakları ve tüm kaynaklara el koyacakları düşünülebilir  Ancak olaylar hiç de evrimcilerin hayal ettikleri gibi gelişmez  Ünlü bir evrimci olan Peter Kropotkin kitabında bu konuyla ilgili bazı örnekler verir: Kropotkin bir kıtlık durumuyla karşılaşıldığında karıncaların depoladıkları erzaklarını kullanmaya başladıklarını, kuşların topluca göç ettiklerini; bir ırmakta çok fazla kunduz yaşamaya başladığında genç olanların kuzeye yaşlı olanların güneye doğru gittiklerini anlatır  Yukarıda aktarılan bilgilerden de görüleceği gibi doğadaki canlılar arasında kıyasıya bir yiyecek veya yuva mücadelesi yoktur  Aksine en zorlu koşullarda dahi canlılar arasında çok güzel bir uyum ve dayanışma görülebilmektedir  Sanki her biri koşulları kolaylaştırmak için uğraşıyor gibidir  Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta şudur: Bu canlıların hiçbiri bu kararları alacak ve böyle bir düzeni sağlayacak bir akla ve bilince sahip değildir  Öyle ise biraraya gelip ortak bir hedef belirlemeleri ve bu hedefe hepsinin uyması, hatta bu hedefin tüm toplum bireyleri için en sağlıklı karar olması nasıl açıklanabilir? Kuşkusuz tüm bu canlıları yaratan, onlara kendileri için en yararlı olacak tavrı ilham eden ve onları koruyup esirgeyen alemlerin Rabbi olan Allah'tır  Allah yarattığı tüm varlıklar üzerindeki korumasını şöyle bildirmektedir: Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın  Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir  (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır  (Hud Suresi, 6) Doğadaki bu gerçekler karşısında, evrimcilerin "doğa bir savaşım alanıdır, bencil olan, kendi çıkarlarını koruyan üstün gelir" iddiası tamamen geçersiz kalmaktadır  Ünlü bir evrimci olan John Maynard Smith canlıların bu özellikleri üzerine evrimcilereşöyle bir soru yöneltmektedir: Eğer doğal seleksiyon, bireyin yaşama şansını ve çoğalmasını garanti eden özelliklerinin seçilimi ise, kendini feda eden davranışları nasıl açıklayacağız? NESLİ DEVAM ETTİRME İÇGÜDÜSÜ Daha önceki sayfalarda değinildiği gibi, canlılarda görülen fedakar davranışlar, evrimciler tarafından hiçbir biçimde açıklanamayan önemli bir konudur  Doğada çok sayıda örneği görülen fedakarlıklar evrim teorisinin temel iddialarını geçersiz kılmaktadır  Ünlü evrimci Stephen Jay Gould doğadaki fedakarlığın evrim için "can sıkıcı bir problem" olduğunu ifade ederken, evrimci Gordon R  Taylor ise canlılardaki fedakarlık için "evrim teorisine büyük engel teşkil etmektedir" diyerek evrimcilerin karşı karşıya oldukları çıkmazı dile getirir  Doğanın fedakarlık, şefkat gibi bütünüyle manevi öğeler içermesi, tüm doğayı maddenin rastlantısal etkileşimleri olarak gören materyalist bakış açısına kesin ve net bir darbe vurmaktadır  Ancak, yenilgiyi kabullenmek istemeyen bazı evrimciler ortaya "Bencil Gen Kuramı" diye isimlendirdikleri bir iddia atmışlardır  Öncülüğünü evrim teorisinin günümüzdeki en ateşli savunucularından Richard Dawkins'in yaptığı bu iddiaya göre, canlıların fedakarlık gibi görünen davranışları aslında "bencillik"lerinden kaynaklanmaktadır  Çünkü bu hayvanlar evrimcilere göre fedakarlık yaparken, yardım ettikleri canlı veya canlıları değil, genlerini düşünmektedirler  Yani bir anne yavrusu için canını feda ederken, aslında kendi genlerini korumaktadır  Yavrusu kurtulursa genlerini sonraki nesillere aktarabilme imkanı daha fazla olacaktır  Bu anlayışa göre, insan da dahil olmak üzere, tüm canlılar birer "gen makinası"dır  Ve her canlının en önemli görevi genlerini bir sonraki nesle aktarabilmektir   Evrimciler, canlıların nesillerini devam ettirme, genlerini gelecek nesillere aktarma isteğine programlı olduklarını ve bu nedenle bu programlarına uygun davranışlara sahip olduklarını söylerler  Aşağıdaki alıntı Essentials of Biology isimli evrimci bir biyoloji kitabından yapılmıştır  Bu alıntı, evrimcilerin hayvan davranışları için yaptıkları klasik açıklamaya bir örnek teşkil etmektedir: Kendini tehlikeye atan bir davranışın nedeni ne olabilir? Bazı fedakar davranışlar bencil genlerden kaynaklanırlar  Kendini perişan edene kadar yavruları için yiyecek arayan canlılar büyük bir ihtimalle genetik olarak programlanmış davranışlar sergiliyorlar – bunlar, ebeveynlerin yavrulardabulunan genlerinin bir sonraki nesile aktarılmasını sağlayan davranışlardır  Bu düşmana verilen doğuştan, içgüdüsel karşılıklar araştırmacılara bir amaca yönelik davranışlar gibi görünebilir  Ancak bunlar aslında koku, ses, görüntü ve diğer ipuçları tarafından devreye sokulan davranış programlarıdır   Yukarıdaki alıntıda dikkat edilirse yazar canlıların davranışlarının ilk bakışta maksatlı gibi görünebileceğini ama canlının bunları bilerek, düşünerek bir amaca yönelik olarak değil, programlanmış olarak yaptığını söylemektedir  Bu noktada sorulması gereken önemli soru şudur: Bu programın kaynağı nedir? Gen dediğimiz şey, kodlanmış bir bilgi paketinden ibarettir  Ama bir bilgi paketinin düşünme gibi bir yeteneği olamaz  Genin de zekası, aklı, yargı yeteneği yoktur  Dolayısıyla, eğer bir canlının geninde, onu fedakarlığa yönelten bir komut varsa, bu komutun kaynağı, genin kendisi olamaz   Bir örnekle düşünelim  Bir bilgisayarın kapatma tuşuna bastığınızda bilgisayarınız kapanır  Çünkü bilgisayarınız daha önce bilinçli, akıllı ve bilgi sahibi bir programcı tarafından "kapat" tuşuna bastığınızda kapanmak üzere programlanmıştır  Dikkat edilirse, bilgisayar bunu kendi kendine yapmamaktadır, veya tesadüfen kapat tuşu bilgisayarı kapatmaya yarayan bir tuş haline gelmemiştir  Biri bilinçli olarak bu tuşu programlamıştır   Öyle ise bir canlının genlerinin, neslini devam ettirmek için fedakar davranışlarda bulunmaya programlanmış olması da, bu canlının genlerini bu şekilde programlayan akıl ve bilgi sahibi bir Gücün varlığını açıkça gösterir  Bu Güç, tüm canlıları her an ilhamı ile yönlendiren, her birini denetleyen ve her birine davranış şeklini emreden Allah'tır   CANLILAR SADECE KENDİ GENLERİNİ TAŞIYAN AKRABALARINA DEĞİL, DİĞER CANLILARA DA YARDIM EDERLER Canlılar sadece yavrularına değil diğer yardıma muhtaç canlılara da yardımda bulunurlar  Bu ise evrim teorisinin hiç içinden çıkamadığı bir durumdur, çünkü ortada "geni aktarma" kaygısı da yoktur  Evrimci bir dergi olan 'Scientific American'da evrimin bu çıkmazı şöyle bir örnekle ortaya konmaktadır: "Aralarında genetik bir bağlılık (akrabalık) olmamasına rağmen iki erkek babon davranışlarda işbirliği konusunda iyi bir örnek teşkil ederler  İki erkek babon herhangi bir konuda münakaşaya girdiklerinde, babonlardan birisi üçüncü bir babondan yardım isteyebilmektedir  Yardım isteyen babon, başını sürekli olarak rakibi ve yardım istediği babon arasında öne ve arkaya sallar  Bu yardımlaşmanın en akılcı izahı, yardıma gelen babonun ileride bir güçlükle karşılaştığında yardım ettiği babonun, kendisine yardım edeceğinden emin olması olarak görülür  Ancak evrimin açıklayamadığı konu, bu yardımlaşmada hilenin nasıl engellendiği ve yardım edilen babonun daha sonra yardımı reddetmesine engel olan şeyin ne olduğu  " Kısacası bu canlıların, Allah kendilerine yardım etmelerini, fedakarlıkta bulunmalarını emrettiği için bu şekilde davrandıkları çok açık bir gerçektir   Yazının devamında birçok canlının gösterdiği fedakar, şefkatli ve merhametli davranışlardan örnekler verilecektir  Bu örnekleri okurken, hiç unutulmaması gereken gerçek şudur: tüm bu canlılara fedakarlığı, şefkat ve merhameti ilham eden onları en mükemmel şekilde yaratmış olan Allah'tır   | 
|   | 
|  | 
|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki FedakarlıkCanlıların “Aile” İçindeki Fedakarlıkları  Hayvanların bir kısmı, yaşamları boyunca veya çok uzun bir süre diğer aile üyeleriyle birlikte kalırlar  Örneğin penguenler ve kuğular ölene kadar aynı eşle birlikte yaşayan canlılardandır  Dişi filler ve kaplanlar ise anneleri ve hatta anneanneleri ile birlikte kalırlar   Memelilerde genellikle erkekler kendilerine bir aile kurarlar  Bu ailede dişiler ve yavrular bulunur  Ancak aile sahibi olmak özellikle yetişkin hayvanlara önemli sorumluluklar getirir  Erkek, tek başına yaşayan türdeşlerine kıyasla çok daha fazla avlanmalıdır  Ayrıca kendini kolaylıkla koruyabilecekken, artık koruması ve kollaması gereken başka bireyler de vardır  Üstelik savunmasız yavruları korumak, çoğu zaman önemli fedakarlıklar gerektirir  Hayvanların aile kurabilmek ve sonra da aile bireylerine bakabilmek için büyük çaba harcamaları, hayatlarını tehlikeye atmaları, rahatlarını kaçırmaları üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur  Hayvanlar neden zor olanı seçmektedirler? Hayvanların bu tercihleri Darwin'in "güçlü olan yaşar, zayıf olan ise ezilerek yok olur" tezini tamamen geçersiz kılmaktadır  Çünkü ilerleyen sayfalarda çok fazla örneğini göreceğimiz gibi, doğada zayıflar ezilmemekte, aksine çoğu zaman güçlüler tarafından "ölmek pahasına" korunmaktadırlar  AİLE BİREYLERİNİN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI  Penguenler avlanmaya giderlerken, yavrularını birarada bırakırlar  Böylece yavrular birbirlerine sokularak soğuktan korunurlar  Peki penguenler döndüklerinde yavrularını nasıl tanırlar? Allah, penguenleri birbirlerini seslerinden tanıyabilme yeteneği ile yaratmıştır  Bu sayede birbirinin tıpatıp aynısı olan penguenler, yavrularını ve eşlerini kolaylıkla tanıyabilirler   Toplu olarak yaşayabilmeleri için her şeyden önce, bir aileye mensup canlıların birbirlerini tanıyabilmeleri gereklidir  Nitekim oldukça geniş alanlarda, çok kalabalık koloniler halinde yaşayan canlılar dahi kendi yavrularını, eşlerini, anne-babalarını veya kardeşlerini tanıyabilirler   Her türün birbirini tanıma yöntemi farklıdır  Örneğin yerde yuva yapan kuşlar, yavrularının hem sesini, hem de görüntüsünü tanırlar  Bunlardan biri olan Ringa balığı martıları ise yavrularını çok büyük koloniler içinde yetiştirir  Ancak buna rağmen, yavruları görüş alanlarında olmasa dahi, onların ihtiyaç içindeki seslenişlerine hemen karşılık verebilirler, kesinlikle onların sesini diğerleri ile karıştırmazlar  Yavrularının bulunduğu alana yabancı bir yavru girdiğinde hemen ayırt ederek onu o bölgeden uzaklaştırırlar   Memeliler ise yavrularını genellikle kokularından tanırlar  Yavru doğar doğmaz anne onu koklar ve bundan sonra yavrusunu kesinlikle diğer yavrularla karıştırmaz   Bu konuda en başarılı canlılardan biri penguenlerdir  Birbirlerinin aynısı olan bu canlıların arasında, dikkatli bir gözle bakıldığında dahi, ayırım yapabilmek neredeyse imkansızdır  Bu yüzden penguen ailesinin üyelerinin birbirlerini hiç güçlük çekmeden tanıyabilmeleri oldukça şaşırtıcıdır  Özellikle de dişi penguenin 2-3 ay boyunca eşi ve yavrusu için yiyecek aramaya gidip, dönüşte her ikisini de tanıyabildiği düşünülürse…  Birçok memeli hayvan yavrusunu doğduktan hemen sonra yalayarak temizler ve bu sırada onun kokusunu da tanımış olur  Bu sayede yavrusunu diğer hayvanların arasından rahatlıkla ayırt edebilir   Anne penguen 2 veya 3 ay sonra geri döndüğünde, yüzlerce penguen arasından yavrusunu ve eşini kolaylıkla bulur  Daha da ilginç olanı, yetişkin penguenler denize avlanmaya gitmeden önce kolonideki tüm yavruları toplarlar ve onları sanki bir çocuk yuvasındaymış gibi birarada bırakırlar  Bu davranışları dondurucu soğuğa karşı bir önlemdir  Birarada duran yavrular sıkıca birbirlerine yaklaşırlar ve böylece ısınırlar  Ancak bir sorun vardır? Yetişkin penguenler avlanmadan döndüklerinde yüzlerce yavru arasından kendi yavrularını nasıl bulacaklardır? Bu, penguenler için bir sorun değildir  Her penguen döndüğünde sesinin en yüksek tonuyla bağırmaya başlar ve her yavru annesini veya babasını sesinden tanıyarak onların yanına gider  27 Kuşkusuz binlerce penguen arasında birbirlerini ayırt etmelerini sağlayacak en uygun yöntem seslerinden tanımalarıdır  Peki nasıl olmuş da görünümleri tıpatıp aynı olduğu halde birbirlerini ayırt edebilmek için penguenlerin her biri farklı farklı seslere sahip olmuşlardır? Dahası penguenler birbirlerinin seslerini ayırt etme yeteneğini nereden kazanmışlardır? Hiçbir penguen bu özellikleri ve yetenekleri kendi iradesiyle akletmiş ve kazanmış olamaz  Bunların, penguenlere "verilmiş" olması gereklidir  Peki bu özellik ve yetenekleri onlara veren kimdir? Evrimcilere göre "doğa" vermiştir  Acaba doğanın hangi öğesi hayvanlara böyle bir bilinci kazandırabilir? Kutup bölgesindeki buzlar mı? Kayalıklar mı? Elbette cevap bunların hiçbiri olamaz çünkü evrimcilerin birçok güç ve yetenek atfettikleri doğa taştan, kayalardan, ağaçlardan, buzlardan oluşan, ve kendisi de yaratılmış olan bir varlıklar bütünüdür  O halde yukarıdaki sorunun cevabı açıktır: Penguenlerin her birini farklı bir ses ve diğerlerinin sesini tanıma yeteneği ile yaratan ve böylece yaşantılarını kolaylaştıran, her şeyi "kusursuzca var eden" Allah'tır   YAVRULAR İÇİN İNŞA EDİLEN KONFORLU YUVALAR Hayvanların, özellikle de yavruların korunmasında "yuvalar"ın önemli bir fonksiyonu vardır  Bu nedenle birçok canlı türü şaşırtıcı teknikler kullanarak, çok sayıda mimari detaylara sahip yuvalar inşa ederler  Yuvaların inşasında çok farklı teknikler kullanılır  Hayvanlar çoğu zaman bir mimar gibi plan yapar, gerçek bir duvar ustası gibi çalışır, bir mühendis gibi teknik çözümler getirir, bazen de bir dekoratör gibi yuvalarını dekore eder, süslerler  Çoğu zaman bu usta müteahhitler yuvalarını hazırlayabilmek için gece gündüz hiç durmadan çalışırlar  Eğer eşleri varsa, işbölümü yaparak birbirlerine yardım ederler  En çok özen gösterilen yuvalar ise, yeni dünyaya gelecek yavrular için hazırlanan yuvalardır   Yuvaların hazırlanış teknikleri, bilinci ve zekası olmayan bir canlıdan beklenmeyecek kadar mükemmeldir  İlerleyen sayfalarda örnekleri verilecek olan bu yuvaların, hayvanlarınkendi zekalarıyla tasarlanamayacakları çok açıktır  Çünkü hayvanların bu yuvaları inşa etmeden önce birçok aşamayı planlamış olmaları gerekir  Öncelikle yumurtalarının veya yavrularının güvenliği için bir yuvaya ihtiyaçları olduğunu belirlemeleri gerekir  Daha sonra ise yuva için en uygun yeri tespit etmelidirler, çünkü hiçbir canlı yuvasını rastgele bir yere yapmaz   Çulhakuşları, büyük bir çaba harcayarak, topladıkları çeşitli malzemelerle, bir dala astıkları küre şeklinde yuvalar kurarlar  Yuvanın yapısı ve kullanılan materyaller de bulunulan ortama göre "özel olarak" seçilir  Örneğin deniz kuşları su kenarlarında yaşadıkları için, ani su baskınlarına karşı suya gömülmeyen ve suda yüzebilen otlardan oluşan özel yuvalar kurarlar  Kamışlıkların bulunduğu alanlarda yaşayan kuşlar ise, rüzgarda sallandığında yuvadaki yumurtaların düşmemesi için geniş ve derin yuvalar yaparlar  Bunun yanı sıra çöl kuşları, yuvalarını sıcaklığın çevreye göre en az 10 derece daha düşük olduğu çalılıkların tepesine kurarlar  Çünkü aksi takdirde yer seviyesinde 45 derece olan sıcaklık, yavrular için adeta bir fırın etkisi yaratacak ve kısa sürede ölmelerine sebep olacaktır   Yuvaların inşa edildiği yer konusunda yapılan seçim hem bilgi, hem de zeka gerektirmektedir  Oysa bir hayvanın su baskını ihtimalinden veya yüksek ısının yavrularına vereceği zarardan haberdar olması ve bu tür tehlikelerden nasıl kurtulacağını hesaplaması mümkün değildir  Ortada bilinci, aklı ve bilgisi olmayan canlılar, ama aynı zamanda da bilinçli, akıllı ve bilgiye dayalı davranışlar vardır  Diğer bir deyişle bilincin, aklın ve ilmin sahibi olan Allah'ın kusursuz yaratışı vardır   Canlılar için yavrularının yaşamı çok önemlidir ve yumurtladıktan veya doğum yaptıktan itibaren tek uğraşıları yavrularıdır  Yavruların korunmasına çok büyük bir itina gösterirler  Sözgelimi çulhakuşu, yavrularını korumak için bir tek yuva yapmakla yetinmez, etrafa çok sayıda "sahte yuva" kurar  Bunun sebebi, yavruların büyüdüğü asıl yuvayı, sahte yuvalar arasında gizlemek ve düşmanın dikkatini farklı yuvalara çekmektir  Bu elbette ki çulhakuşunun kendi zekasından kaynaklanması mümkün olmayan son derece ince planlanmış bir yanıltma taktiğidir  Düşmanlardan yuvayı korumak için başvurulan en yaygın yöntemlerden bir diğeri de yuvayı kuru yaprakların ya da dikenli bir ağaçlığın içine gizlemektir  Bazı türler de, bir kovuğun içinde anne ve yumurtaları varken, onları korumak amacıyla ya bu kovukların girişini çamurla kapatır ya da salgılarını ve toprağı karıştırarak oluşturdukları sıvayı kullanıp, girişe kare şeklinde bir duvar örerler  Birçok kuş türü, bitki liflerini, ot ve çalı-çırpı gibi malzemeleri örerek, yavrularının rahat büyümeleri için çok sağlam ve hayli ilginç yuvalar yapar  İlk kez yavrulayacak olan genç bir kuş, bir yuvanın nasıl yapıldığını o güne kadar hiç görmediği halde, daha ilk denemesinde kusursuz bir yuva inşa edebilir   Kuşkusuz tüm bunlar söz konusu canlıların kendi başlarına sahip olabilecekleri yetenekler değildir  Öyle ise kuşlara ve diğer canlılara kusursuz denilebilecek yuvaları inşa ettiren güç nedir? Canlılar sahip oldukları bu yetenekleri nasıl kazanırlar? Canlıların bu yetenekleri hakkında dikkat edilmesi gereken bir detay daha vardır: Her canlı doğduğu andan itibaren kendi türünün kullandığı yuvanın kurulması ile ilgili tüm bilgilere sahiptir  Bir hayvan türü, dünyanın neresinde olursa olsun yuvasını aynı şekilde inşa eder  Bu, canlıların yuvalarını inşa etme yöntemlerini rastgele elde etmediklerinin, bu bilgilerin ve yeteneklerin tümünün hayvanlara tek bir güç tarafından verildiğinin açık delillerindendir  Onlara bu bilgileri ilham eden ve onları üstün yeteneklerle birlikte var eden sonsuz ilim ve güç sahibi Allah'tır   Hayvanların yuvaları incelendiğinde görülen mimari üstünlüklerin yanı sıra, anne ve babanın yuva yapımı için gösterdikleri olağanüstü fedakarlıklar da dikkate değerdir  Örneğin kuşlar yavruları için yuvaları büyük bir özenle hazırlarken, kendilerine daha sıradan yuvalar inşa ederler  Yuvaların yapım aşamaları düşünüldüğünde ise bu hayvanların ne kadar büyük zahmetlerle bu yuvaları inşa ettikleri, ne kadar çok enerji harcadıkları ve nasıl bir özveride bulundukları daha iyi anlaşılacaktır  Bir kuşun, inşa ettiği en sıradan yuva için bile yüzlerce kez uçuş yaparak çalı çırpı toplaması gerekir  Çünkü gagasında her seferinde sadece bir veya iki parça taşıyabilir  Ancak bu durum kuşu yıldırmaz ve büyük bir sabırla gerekli malzemeyi taşımaya devam eder  Bu esnada asla bıkıp usanmaz, malzemeyi yorulduğu için eksik tutmaz, hiçbir detay için üşenmez     Terzi kuşları gagalarını iğne olarak ve yaprak liflerini veya örümcek ağlarını da iplik olarak kullanarak, yaprakları birbirine son derece düzgün bir şekilde dikerler  Böylece konforlu yuvalar oluştururlar  Dikişçi çalıbülbülünün yuvası birbirine diktiği iki büyük yaprağın arasındadır  Terzi kuşları gibi gagasını iğne gibi kullanırken, bitkisel lifleri ve örümcek ağlarını da iplik olarak kullanır  Darwin'in doğal seleksiyon iddiasına göre bu canlıların sadece kendilerini düşünmeleri gerekirdi  Eğer güçlülerin yaşayabildiği, amansız bir mücadelenin sürdürüldüğü bir ortam olsa, bu canlılar güçsüz canlıları yaşatabilmek için kendilerini neredeyse "perişan edecek" kadar çabalarlar mı? Veya daha bu güçsüz canlılar dünyaya gelmeden onlar için en güvenlikli ortamı hazırlamalarının açıklaması ne olabilir? Bu soruların hiçbirine ne Darwin'in doğal seleksiyon tezi, ne evrim teorisi, ne de ateist herhangi bir düşünce cevap veremez  Bu soruların tek ve açık bir cevabı vardır; bu canlılara fedakarlık, sabır, sebat, çalışkanlık, azim gibi özellikleri veren Allah'tır  Allah onlara bu duyguları ilham eder ki, güçsüz olanlar güçlü olanlar tarafından korunsun, doğadaki denge devam etsin, bu canlıların nesilleri kendileri için belirlenen zamana dek yok olmasın ve insanlar için Allah'ın sanatının, gücünün, ilminin, yaratmadaki üstünlüğünün canlı birer delili olsunlar   İlerleyen sayfalarda mimarlık ve dekorasyon yetenekleri ile tanınan bazı canlılardan örnekler verilecektir  Özellikle kuş yumurtaları ve yavruları, bir yuvada korunmaya en çok muhtaç olan canlılardandır  Bu nedenle Allah kuşlara tam ihtiyaçlarına uygun yuvalar yapmalarını ilham eder   KUŞLAR MUHTEŞEM YUVALARINI NASIL YAPARLAR? Kuşlar, yuva yapma konusunda en usta canlılar olarak bilinirler  Kuş türlerinin kendilerine özgü yuva teknikleri vardır ve hiç şaşırmadan bu kusursuz yapıları inşa ederler   Kuşların yuva inşa etmelerinin en önemli nedeni, yumurtalarının ve daha sonra bu yumurtadan çıkan yavruların son derece savunmasız olmalarıdır  Özellikle anne kuş yavruları için avlanmaya gittiğinde yavrular tamamen savunmasız kalırlar  Ancak ağaç tepelerine, ağaçlardaki oyuklara, yamaçlara veya otların arasına büyük bir ustalıkla gizlenen yuvalar, bu yavrular için önemli bir sığınak görevi görürler  Kuş yuvalarının bir özelliği de yavruları soğuktan korumalarıdır  Yavrular tüysüz doğarlar ve aynı zamanda pek hareket edemedikleri için kaslarını hiç çalıştıramazlar  Bu nedenle yavruların donmamaları için soğuktan izole edilmiş yuvalara ihtiyaçları vardır  Özellikle "örgü yuvalar", yapıları itibariyle bu sıcaklığı yavrulara sağlayabilirler  Bu yuvaların yapımı ise oldukça detaylı ve zordur  Dişi kuş yuvayı çok uzun bir sürede büyük bir itinayla örerek oluşturur  Aynı zamanda, yuvanın içini tüy, lif ve kıllarla doldurur, böylece yuvanın izolasyonunu arttırmış olur   Her türden yuva için malzeme temini son derece önemlidir  Kuşlar gün boyunca yapacakları inşaat için gerekli malzemeyi toplarlar  Kuşların gagaları ve ayakları çeşitli malzemeleri taşımak vekullanmak için özel tasarlanmıştır  Yuvanın kuruluşu dişiye aittir ama yuvanın kurulacağı bölgeyi erkek seçer   Kuşlar bu mimari şaheserleri çamur, yaprak, sarmaşık, tüy ve kağıt gibi maddelerden yararlanarak yaparlar  Kuş yuvalarının özellikleri, kullandıkları malzemelere ve yapıcıların uyguladığı tekniklere bağlıdır  Yuvalar, kullanılacak olan malzemenin elastikiyeti, dayanıklılığı ve sertliği göz önünde bulundurularak yapılır  Malzeme, sıkıştırmaya ya da gerilmeye elverişli olmalıdır  Ayrıca değişik türden malzemelerin birlikte kullanılması, yapının sahip olduğu koruyucu özellikleri artırır  Sözgelimi çamurla bitki liflerini karıştırmak yuvadaki çatlakların yayılmasını önler   Kuşlar topladıkları malzemelerle önce inşaatın harcını oluştururlar  Bu şekilde yuva yapan kuşlardan biri uçurum kırlangıçlarıdır  Uçurum kırlangıçları yuvalarını uçurum kenarlarına, bina veya avlu duvarlarına çimento ile yapıştırırlar  Bu çimentoyu elde ediş yöntemleri ise oldukça pratiktir  Gagalarıyla çamur veya kil parçaları toplarlar ve bu malzemeleri inşaat alanına taşırlar  Çamuru yapışkanımsı salyalarıyla karıştırıp, uçurumun yüzeyine sürerler ve üstünde yuvarlak bir açıklık bırakarak düzgün bir çömlek şeklinde biçim verirler  Çömleğin içini çim, yosun ve tüyle doldururlar  Bu yuvaları çoğunlukla sarkan bir kaya çıkıntısının altına inşa ederler ki, yağmur yağdığında çamuru yumuşatmasın ve yuvayı yıkmasın   Bazı Güney Afrika kuşları (Anthoscopus) ise, iki bölüme ayrılmış olan özel yuvalar kurarlar  Bu yuvalarda kuluçka odasının asıl girişi gizlenmiştir  Yuvanın diğer girişi ise ortada bir yerdedir  Bu ayrıntı, avcı hayvanlar için hazırlanmış olan bir aldatmacadır   Bunun yanı sıra Amerikan sarıasmagiller cinsinden bir tür kuş, yuvasını yabanarısı topluluklarının yanına kurar  Çünkü bu arılar, yılanları, maymunları, siyah papağanları ve özellikle de bu kuşlar için ölümcül tehlikesi olan bir tür sineği, kendi yuvalarının yanına yaklaştırmazlar  Sarıasmagil kuşu da bu sayede yavrularını bu tehlikelerekarşı korumuş olur   TERZİ KUŞLARIN 'DİKTİKLERİ' YUVALARI Hindistan terzi kuşunun gagası bir dikiş iğnesi gibidir  İplik olarak kullanmak üzere örümcek ağından ipek, tohumlardan pamuk ve ağaç kabuklarından da lif elde eder  Halen bir ağaca bağlı olup gelişmekte olan yaprakları seçer ve kenarları üstüste gelecek şekilde bu yaprakları çekerek şekle sokar  Bunun ardından sivri gagasıyla her bir yaprağın kenarına bir delik açar  Topladığı örümcek ağı veya bitki liflerini bir terzinin iğne iplik kullanması gibi gagasıyla deliklerden geçirir ve düşmelerini engellemek için her ilmiği düğümler  Aynı işlemi diğer uçta da yaparak iki yaprağı birbirine "dikmiş" olur  Bir çift yaprağı ya da tek bir yaprağı kendi etrafında döndürmek için yarım düzine kadar düğüme ihtiyaç olabilir  Daha sonra kuş bu keseyi çimlerle doldurup döşer  Ayrıca bu yapraklarla kaplı kesenin içinde, dişisinin yumurtalarını koyacağı gizli bir yuva daha diker   DOKUMACI KUŞLAR: Dokumacı kuşların yuvaları, bugün kuş bilimciler ve diğer doğa bilimciler tarafından, kuşların yaptığı en ilginç yapılar olarak gösterilmektedir  Bu kuşlar, doğada buldukları bitki liflerini ve ip olarak kullanabilecekleri her türlü uzun bitki sapını "dokuma" şeklinde örerek kendilerine çok sağlam yuvalar inşa ederler   Dokumacı kuşlar, Allah'ın kendilerine ilham etmesiyle kendilerine muhteşem yuvalar kurarlar  Üstte ve sağda dokumacı kuşun yuvasını kurma aşamaları gösterilmektedir  Kuş önce kendine yapraklardan ince uzun şeritler yapar  Sonra bir ayağı ile şeritin ucunu dalın üzerinde tutarken, diğer ucunu gagasıyla idare ederek yuva inşasına başlar  Resimlerde görüldüğü gibi, gagasını mekik gibi kullanarak yaprak liflerini diğer liflerin üzerinden ve altından sırayla geçirir  Dokumacı kuş ilk iş olarak kullanacağı malzemeyi toplar  Yeşil ve taze yapraklardan kendine ince uzun şeritler keser veya yaprakların orta damarlarını alır  Özellikle taze yaprakları seçmesinin ise bir nedeni vardır: kuru yapraklardan alacağı malzemeyi kontrol edebilmesi ve bunları dokumada kullanması çok zordur, ancak taze yaprak lifleri ile bu işlemler çok kolay gerçekleşir  Kuş öncelikle çatallı bir dala, bir yapraktan kopardığı uzun birlifin ucunu sararak işe başlar  Bir ayağı ile lifin ucunu dalın üzerinde tutarken, diğer ucunu gagasıyla idare eder  Liflerin düşmelerini engellemek için onları düğüm atarak birbirlerine bağlar  İlk olarak bir çember oluşturur; bu yuvasının girişidir  Daha sonra ise gagasını mekik gibi kullanarak yaprak liflerini diğer liflerin üzerinden ve altından sırayla geçirir  Dokuma işlemi sırasında her lifinne kadar çekilmesi gerektiğini de hesaplayabilmelidir  Çünkü eğer dokuması gevşek olursa yuva hemen çöker  Ayrıca yuvanın son halini zihninde canlandırabilmelidir ki, duvarların ne zaman kavisleneceğine veya dışarı doğru çıkıntı verileceğine karar versin    Üst resimde yuvasının yapımını bitirmek üzere olan dokumacı kuş var   Girişi dokuduktan sonra yuvanın duvarlarını dokumaya başlar  Bunun için baş aşağı durur ve içeriden çalışmaya devam eder  Gagasıyla bir lifi diğerinin altına sokar ve sonra hassas bir şekilde dışarıda kalan ucunu tutar ve sıkıca çeker  Böylece son derece muntazam bir dokuma oluşturur   Görüldüğü gibi dokumacı kuş yuvasını yaparken hep birkaç aşama sonrasını hesaplayarak hareket etmektedir  Önce yuvası için en uygun malzemeyi toplar, yuvayı dokumaya rastgele bir yerden başlamaz  Önce girişi oluşturur ve oradan duvarlara devam eder  Nerede kavis vereceğini, nereyi genişleteceğini çok iyi bilir  Üstelik bunları yaparken son derece ustaca, akılcı ve yetenekli tavırlar sergiler, davranışlarındahiçbir acemilik belirtisigörülmez  Aynı anda iki işi yapabilecek kadar (bir yandan ayağı ile düşmemesi için yaprak lifini tutup diğer yandan lifin öbür ucunu gagasıyla idare eder) yeteneklidir  Hiçbir hareketi rastgele değil, aksine oldukça şuurlu ve amaca yöneliktir  Dokumacı kuşların başka bir türü ise, yağmurun etkisini göz önünde bulundurarak "tavanı akmayan" çok sağlam bir yuva inşa eder  Bu kuş, çevreden topladığı bitki liflerini, ağzında bulunan bir salgıyla karıştırarak özel bir harç imal eder  Bu salgı bitki liflerine esneklik ve su geçirmeme özelliği kazandırır ve böylece yuva için mükemmel bir sıva malzemesioluşur   Yuva tamamlanana kadar geçen süre içerisinde bu işlemleri defalarca tekrar eden dokumacı kuşların gösterdikleri bu becerileri, tesadüfen, bilinçsizce kazandıklarını iddia etmek hiç kuşkusuz ki imkansızdır  Bu kuşlar evlerinin yapımında -hiç zorlanmadan- aynı anda bir mimar, bir inşaat mühendisi ve bir şantiye ustası gibi çalışırlar   İlginç yuvalar inşa eden kuşların başka bir örneği de Afrika'da yaşayan dokumacı kuş türlerinden biridir  Bu kuşlar, apartman gibi bölmelere ayrılmış, çok karmaşık yuvalar yaparlar  Bu yuvaların yüksekliği 3 m'yi, genişliği ise 4,5 m  'yi bulur ve içinde yaklaşık 200 çift kuşu barındırabilir   Basit bir yuva yapmak varken, bu kuşlar neden hep zor ve daha zahmetli olanını tercih ederler? Bu kuşların, kendi başlarına, bu derece karmaşık yapılara sahip yuvalar inşa etmeleri tesadüflerle açıklanabilir mi? Elbetteki açıklanamaz  Doğadaki her canlı gibi, bu kuşlar da Allah'ın ilhamı ile hareket ederler   KIRLANGIÇ YUVALARI Bazı kuşlar yuvalarını yerin altına gizlerler  Örneğin kıyı kırlangıçları nehir veya sahil şeridi boyunca, dik toprak setlerinin yanlarında uzun tüneller kazarlar  Tünelleri yukarı eğimli olarak açarlar vebu sayedeyağmur yağdığında yuvalarını sel basmaz  Her tünelin sonunda da çim ve tüylerle kaplanmış küçük birer odacık bulunur   Güney Amerika'da yaşayan bulut kırlangıçları yuvalarını şelalelerin arkasındaki kayalıklarda kurarlar  Ancak şelalenin arkasına geçmek bir kuş için neredeyse imkansızdır  Örneğin yırtıcı kuşlar, balıkçıllar, martı veya karga gibi kuşlar şelaleyi yararak arka tarafına geçemezler  Aslında, hızla akan tonlarca suyun içinden geçmeye çalışan bir kuşun havada parçalanması beklenir  Ancak, bu kırlangıçlar çok küçüktürler ve o kadar hızlı uçarlar ki, şelaleyi bir ok gibi keserek arka tarafına geçebilirler  Burası, bu kuşlar ve yumurtaları için son derece güvenlikli bir yerdir, çünkü onlardan başka hiçbir canlı şelalenin arka tarafına geçmeye çalışmaz  Ancak bu kırlangıçların yuvaları için malzeme toplama konusunda bir sorunları vardır  Ayakları o kadar küçüktür ki, diğer kuşlar gibi yere konup ayakları ile malzemeleri kavrayamazlar  Bunun yerine havada uçan tüy, kuru ot gibi bazı malzemeleri yakalarlar ve bunları yapışkan salyaları ilekayaların üzerine yapıştırırlar   Hint Okyanusu kıyılarında yaşayan bir kırlangıç türünün üyeleri ise yuvalarını mağaralarıniçine yaparlar  Bu mağaraların girişleri her dalga geldiğinde tamamen kapanır  Bu nedenle mağaraya girmeden önce, köpüklü dalgalar üzerinde, dalgaların geri çekilmesini bekleyerek, fazla hareket etmeden uçarlar ve dalga çekilip mağaranın ağzı açıldığında içeri uçarlar  Kırlangıçlar, yuvalarını kurmadan önce, suyun mağara duvarında bıraktığı izlere bakarak, suyun ulaştığı en yüksek seviyeyi tespit ederler  Ve yuvalarını bu seviyenin üstünde bir yere kurarlar  Afrika'da yaşayan uzun bacaklı sekreter kuşları ise yuvalarını yüksek ve dikenli ağaçların ortasına kurarak düşmanlarından korunurlar  Amerika'nın güneybatısında yuva kuran ağaçkakanlar, dev kaktüs bitkilerinin dikenli gövdesinde yuva deliği açarlar  Bataklık çalıkuşları ise tuzak yuvalar hazırlarlar  Dişi çalıkuşu, yavruları için bir yuva hazırlarken, erkek çalıkuşu bataklığın çevresinde hızla koşarak, asıl yuvadan dikkati başka yönlere çekecek çeşitli tuzak yuvalar inşa eder   ALBATROS KUŞLARININ YUVALARI:  Albatroslar, yumurtalarının ve yavrularının korunması için son derece özenli yuvalar kurarlar  Dişi albatroslar çiftleşme yerine gelmeden haftalar önce erkek albatroslar gelerek buradaki yuvaları tamir ederler   Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir  Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır  Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler  Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar  Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar  Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir  Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisindeyumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar  Ancak yavrulara karşı gösterilen özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz  Nitekim albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilometredenfazla yol katedebilirler   BOYNUZLU KUŞLARIN YUVALARI:  Her kuş türünün kendine özgü bir yuva şekli vardır  Flamingolar da kendileri gibi estetik yuvalar inşa ederler  Üreme mevsimi boynuzlu kuşlar için yoğun bir faaliyetin başlangıcıdır  Bu dönemde, yavruların sağlıklı doğup büyümeleri için erkek ve dişi boynuzlu kuşlar, kendilerinden beklenmeyen bir performans gösterirler  Bunun için yapılacak ilk iş, dişiye ve doğacak olan yavrulara güvenli bir yuva kurmaktır   İşe, erkek boynuzlu kuş başlar ve yuva yapmak için ağacın üzerinde bir delik bulur  Dişi olanı bu deliğin içine girer ve erkek de deliğin girişini çamurla kapatır  Yalnız bu yuvanın yapımında çok önemli bir ayrıntı vardır  Erkek boynuzlu kuş, dişi ile yavruların güvenliğini sağlamak ve onları dışarıdan gelebilecek hayati tehlikelere, özellikle yılanlara karşı korumak için çamurla kapadığı bu delikte, küçük bir pencere bırakır   Dişi yumurtaların üzerinde üç ay boyunca yatar ve kapalı olduğu yuvasından bir kez bile çıkmaz  Bu nedenle erkek boynuzlu kuş, eşi için yiyecek bulur ve ona bu delikten yiyecek verir  Yavrular doğduğunda onlarıda yine bu delikten besler     Boynuz gagalı kuş dişisini ve yumurtalarını ağaç deliğine yerleştirir ve onlara bakar  Her iki kuş da yavruları için son derece sabırlı ve özverili davranırlar  Dişi kuş üç ay boyunca ancak kendisinin sığabildiği kadar küçük bir delikte hiç kıpırdamadan yumurtalarının üzerinde otururken, erkek kuş onları asla kendi hallerine bırakmaz  Şimdiye kadar anlatılan örneklerde de görüldüğü gibi her kuş türünün kendine özgü bir yuva inşa etme tekniği vardır  Ve bu tekniklerin her biri bilinci, aklı ve düşünme yeteneği olmayan bir hayvandan beklenemeyecek kadar karmaşıktır; her biri bir tasarım ve plan gerektirir  Bir düşünelim: karşımızda bilinci ve aklı olmayan, şefkat, merhamet veya fedakarlık gibi erdemleri planlı olarak gösterecek akıl ve iradeden yoksun canlılar vardır  Ama aynı zamanda bu canlılarda akıl, bilinç, plan ve tasarım ürünü eserler, son derece şefkatli ve fedakarca davranışlar açıkça görülür  Öyle ise bu davranışların ve eserlerin kaynağı nedir? Bu canlılar bu davranışları kendi iradeleri ile yapma yeteneğinden yoksunsalar, demek ki bunları onlara yaptıran, bunları onlara öğreten bir "güç"olmalıdır  İşte bu güç yerin, göğün ve ikisi arasındakilerin Rabbi olan Allah'a aittir    Çıplak kafalı kaya kuşu çamurdan yapılmış yuvasında otururken görülüyor  (sol üstte) Ebabil kuşunun yavrularını korumak için yaptığı yuva  (sağda üstte) FARKLI CANLILARIN İNŞA ETTİKLERİ YUVALAR: BOMBUS ARILARI Fedakar bombus arısı Bombus arılarının yuva yapımında gösterdikleri fedakarlık da bir hayli ilginçtir  Genç kraliçe arı, yumurtlama işlemine az bir süre kala koloni oluşturmak için uygun bir yer aramaya başlar  Yer bulduktan sonra ise sıra, yuvanın yapımı için gerekli olan tüy, ot ve yaprak gibi malzemelerin bulunmasına gelir  İlk olarak yuvanın ortasına, tenis topu büyüklüğünde bir odacık yapar  Bu odacık, çevreden toplanan malzemelerin birbirine bağlanmasıyla oluşturulur  Sıra, yuvaya besin sağlanmasına gelmiştir  Kraliçe dışarıya çıkar çıkmaz, yuva üzerinde daireler çizerek havada dönmeye başlar  Bu sırada yönü daima yuvasına dönüktür  Böylece yuvasının yerini ezberlemiş olur  Balözü ya da çiçek tozları toplayarak yeteri kadar besini olduğuna inandığında yuvasına geri döner ve bunları odanın ortasına boşaltır   Balözünün besin olarak kullanılmayan kısmını atmaz  Bunları kurutarak odanın yapıldığı malzemenin birbirine yapışmasında ve aynı zamanda buranın izolasyonunda kullanır  Balözüyle beslenen kraliçe bir süre sonra balmumu salgılamaya başlar  Topladığı çiçek tozlarından küçük topakçıklar yapar ve üzerlerine, ilk işçileri oluşturacak bireylerin gelişeceği 8 ya da 16 yumurta bırakır  Yumurtalarının çevresini çiçek tozları ile sıkıca kapatır   Yeni yumurtalar topakçıkların üzerine gelişigüzel değil, son derece itinalı bir şekilde ve belli bir simetri ile bırakılır  Ancak yavruların doğması kadar doğduktan sonra beslenebilmeleri de önemlidir  Bu nedenle genç kraliçe, balmumundan bal çanakları yaparak, bunların içerisini balözleriyle doldurur  Yavrular 4-5 gün süren bir kuluçka döneminden sonra yumurtadan çıktıklarında, kendileri için hazırlanmış olan çiçek tozu ve balözüyle beslenmeye başlarlar  Dikkat edilirse balözlerini aynı bir inşaat işçisi gibi kullanan, aynı zamanda da koloniyi oluşturacak genç bireylerin sağlıklı büyümesini ve yaşamasını sağlayan, akıl ve şuur sahibi bir canlı değildir; boyu birkaç cm  'yi aşmayan küçük bir arıdır  Bu durumda akla ilk gelen soru, kraliçe arının neden böylesine büyük bir fedakarlığa katlandığıdır  Çünkü kraliçe arının, yeni doğan yavruları besledikten sonra kazanacağı herhangi bir şey yoktur  Üstelik yerine yeni bir kraliçe geldiğinde, büyük bir fedakarlığa katlanarak oluşturduğu kolonisinden de ayrılmak zorundadır  O halde bu derece özveri göstermesinin ve yeni nesilleri oluşturmak için hummalı bir çalışma içerisine girmesinin tek bir nedeni vardır: Tüm canlılar gibi bombus arıları da, ancak Allah'ın ilhamı sonucu bu özveriyi göstermekte ve yeni nesiller oluşturmaktadırlar  Yani evrimcilerin iddia ettiği gibi doğadaki canlılar bencilce bir hayatta kalma tutkusuna sahip değiller KUTUP AYILARININ BUZDAN SIĞNAKLARI Antarktika'nın soğuk ikliminde yaşayan dişi kutup ayıları, eğer hamilelerse veya yavruları varsa kendilerine kar yığınlarının altında yuva yaparlar  Aksi takdirde yuvada yaşamazlar  Yavrular genellikle kış ortasında doğarlar  İlk doğduklarında tüysüz, kör ve çok küçüktürler  Kış ortasında doğan bu son derece savunmasız ve bakıma muhtaç yavruların yaşayabilmeleri için bir yuvalarının olması şarttır  Tipik bir yuva, 2 metre uzunluğundaki bir tünelle, çapı yaklaşık yarım metre olan yuvarlak bir alandanoluşur  Yüksekliği de yaklaşık yarım metre kadardır  Ancak burası, sıradan ve basit birkaç işlem ile yapılmış bir barınak değildir  Her yerin kar ve buzla kaplı olduğu böyle bir ortamda kar yığınlarının altı, son derece profesyonel bir şekilde kazılmış ve yavruların yaşamı için gerekli olan önemli detaylar göz önünde bulundurulmuştur   Bu yuvaların genellikle birden fazla odası vardır ve kutup ayıları bu odaları yuvanın girişinden daha yüksek seviyede hazırlarlar  Böylece odalardaki sıcak havanın girişten dışarı çıkması engellenmiş olur  Yuvanın üzerine ve girişine kış boyunca kar yığılır  Kutup ayısı ise bu kar yığınının içinde sadece hava girecek kadar dar bir kanalı açık bırakır   Anne ayı barınağının tavanını kimi zaman 75 cm'den başlamak üzere 2 m'ye kadar varan bir kalınlıkta inşa eder  Tavanın kalınlığı iyi bir yalıtkan görevi görür  Yani yuvadaki mevcut olan ısıyı korur  Yuvadaki sıcaklık da bu sayede sabitlenmiş olur   Norveç Oslo Üniversitesi'nden araştırmacı Paul Watts, bu yuvalardan birinin tavanına bir cihaz yerleştirerek ısıyı dikkatlice ölçmüş ve hayli ilginç bir durumla karşılaşmıştır  Bu uzun çalışma esnasında dışarıdaki ısı -30 dereceye kadar düşerken, yuva içindeki ısı 2 ya da 3 derecenin altına hiç düşmemiştir  Anne ayının karın kalınlığına göre değişen yalıtım özelliğini nasıl bilebildiği ise, bilimadamları tarafından hayli merak konusu olmuştur  Bu ılık ve korumalıortamda anne ayı enerji depolar ve vücudundaki yağ rezervlerini de kış uykusu dönemine göre ayarlar   Ancak bunlardan çok daha ilginç bir durum söz konusudur  Anne ayı kış uykusuna girdiği bu dönemde hiç enerji harcamamak ve yavrularının daha iyi beslenmesini sağlamak için metabolizmasını düşürür  7 ay boyunca metabolizmasındaki yağı, proteine çevirir ve yavrularının beslenmesini sağlar  Bu nedenle 7 ay boyunca kendisi hiç beslenmez  Kalp atışı oranını dakikada 70'den 8'e kadar indirebilir ve metabolizmasını yavaşlatır  Bu dönemde yemek yemediği gibidoğal ihtiyaçlarını da karşılamaz  Böylelikle yavrularını doğuracağı dönemde fazla enerji harcamamış olur   TİMSAHLARIN YUVALARI  Dişi timsahın yumurtaları için inşa ettiği yuvası Florida Everglades'de yaşayan dişi timsah, yumurtaları için çok farklı bir yuva hazırlar  Önce çürümüş bitkileri çamurla karıştırır ve bu bitkilerden yaklaşık 90 cm  yüksekliğinde bir tepecik yapar  Tepeciğin üzerinde bir çukur oluşturur ve bu çukurun içine birkaç düzine olan yumurtalarını yerleştirir  Yumurtaların üzerini ise yine topladığı bitkilerle örter  Sonra yumurtaları için tehlike oluşturabilecek hayvanlara karşı yuvayı gözetlemeye başlar  Yumurtalar çatlamak üzereyken yavrularının seslerini duyan timsah, yuvanın üzerindeki bitkilerden oluşanörtüyü kaldırır  Yavrular hızla yukarı doğru tırmanırlar ve anne timsah yavrularını ağzına alarak onları suya kadar ağzının içindeki kesede taşır   DEMİRCİ KURBAĞASININ YUVASI Amfibiyan ebeveynler arasında en usta yuva kurucularından biri küçük Güney Afrika demirci kurbağasıdır  Yuva, erkek kurbağa tarafından su kenarında inşa edilir  Erkek, çamurda bir delik açana kadar daire şeklinde döner  Deliğin duvarlarını iterek genişletir  İşini tamamladığında sağlam bir çamurdan duvarla çevrili, 10 cm  derinliğinde bir su havuzu inşa etmiş olur   Demirci kurbağası bu havuzda oturur ve bir dişinin ilgisini çekene kadar burada çiftleşme çağrısında bulunur  Bu çağrı üzerine gelen dişi kurbağa, su dolu yuvaya yumurtalarını yerleştirir; yumurtaları erkek döller ve her ikisi de yumurtalar çatlayana kadar onları gözlerler  Yumurtadan çıkan tetarlar duvarla çevrili, balıklardan ve böceklerden korunmuş havuzlarında rahatlıkla yüzerler  Büyüdüklerinde ise özenle hazırlanmış bu "çocuk odasının" duvarından tırmanarak dışarı çıkarlar   DENİZALTININ MİMARLARI Balıkların da yuva yaptıkları pek bilinmez  Ancak şaşırtıcı sayıda çok tatlı su balığı, gölcüklerin, göllerin veya ırmakların dibinde yuvalar kurarlar  Bu yuvalar genellikle çakılların veya kumun içinde açılan bir çukur şeklindedir  Örneğin som balıkları ve alabalıklar yumurtalarını bu açtıkları çukura koyduktan sonra çukuru kapatırlar ve yumurtaları kendi kendilerine çatlamaya bırakırlar  Yumurtalar açık bir yuvada savunmasız kaldıklarında ise, ebeveynlerden biri veya ikisi nöbet tutar  Birçok balık türünde yuvanın yapılmasını ve yumurtaları gözetlemeyi erkek tek başına üstlenir  Balıkların bazılarının yuvaları ise daha kapsamlıdır  Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca gölcük ve nehirlerde bulunan erkek dikenli balıklar, birçok kuşunkinden çok daha özenle hazırlanmış yuvalar yaparlar     Balıkların yuva yaptıkları pek bilinmez  Ancak bir çok balık türü yumurtaları ve larvaları için özenli yuvalar hazırlarlar  Bununla da yetinmeyip yumurtalarının başında nöbet tutarlar  Üstte çakıl taşları ve deniz canlılarının kabukları kullanılarak hazırlanmış bir balık yuvası ve larvalar görülmektedir  Bu balık türü, su bitkilerinin parçalarını toplar, böbreklerinden salgılanan yapışkan bir sıvıyı fışkırtarak bitki parçalarını birbirlerine yapıştırır  Yuvaya uzun düzgün bir yığın biçimi vermek için çevresinde sürtünerek yüzer  Sonra bu yığının ortasından hızla geçerek, ön ve arka girişi olan ve arasından suyun aktığı bir tünel oluşturur  Bir dişi yuva alanına girdiğinde, dikenli balık zikzak şeklinde bir kur dansı yapar  Dişiyi tünel şeklindeki yuvasına götürür ve burnuyla yuvanın girişini işaret eder  Dişi yumurtalarını bıraktıktan sonra erkek yumurtaları döllemek için yuvanın ön girişinden içeri girerken, dişiyi arka çıkıştan dışarı iter  Yuva birkaç dişi tarafından yumurtayla doldurulduğunda erkek nöbet tutar ve tünelin içine tatlı su akışını sağlar  Ayrıca yuvanın kırılıp giden bölümlerini onarır  Yumurtalar çatladıktansonra, birkaç gün daha nöbet tutmaya devam eder  Daha sonraalt kısmını yavru dikenli balıklar için "çocuk odası" olarak bırakarak, yuvanın tepesini koparır   HAYVANLAR BUNLARI NASIL BAŞARIRLAR? Bir düşünün; mimarlık bilgisi olmayan, hayatında hiç inşaat yapımında çalışmamış biri ortada ne malzeme, ne inşaatı nasıl yapacağını anlatan biri, ne de inşaatın planı yokken, kendi kendine kusursuz bir bina inşa edebilir mi? Elbette ki hayır  İnsan bilinçli ve akıl sahibi bir varlık olmasına rağmen ondan böyle bir şeyi beklemek çok zordur   Peki insandan bile beklenmeyen bu zeka ve yetenek gerektiren davranış, hayvanlardan beklenebilir mi? Önceki sayfalarda örnekleri verilen hayvanların birçoğu değil bir beyne, gelişmiş bir sinir sistemine bile sahip değildirler  Ancak yuvalarını inşa ederken plan ve hesaplar yaparlar, fizik kurallarını uygularlar, dokumacılık veya terzilik gibi yetenekgerektiren teknikleri kullanırlar  Üstelik bu hayvanlar kendilerinin ve yavrularının ihtiyaçlarını en pratik şekilde çözümlerler  En doğal ve ulaşılabilir yollardan kendilerine harçhazırlar, yapılarının izolasyonunu yine en kolay malzemelerdensağlarlar  Peki bir kuş veya bir kutup ayısı izolasyonun ne anlama geldiğini bilebilir mi? Veya yuvasını ısıtması gerektiğini akledebilir mi? Bu özelliklerin hiçbirinin bu hayvanlardan kaynaklanmayacağı açıktır  O halde bu canlılar tüm bu yeteneklere nasıl sahip olurlar? Ayrıca bu canlılar yuvaları inşa ederken büyük bir özveri ve sabırla çalışırlar  Çoğu zaman ise bu yuvalarda kendileri değil, sadece yavruları yaşar  Bu canlıların davranışlarında görülen aklın, bilginin ve özverinin kaynağının tek açıklaması vardır; bunların tümü, bu hayvanlara Allah tarafından ilham edilen özelliklerdir  Allah, hayvan türlerinin neslinin devam etmesi için bu canlıları fedakar ve çalışkan olarak yaratmış, onlara korunma, avlanma, beslenme, üreme yöntemlerini ayrı ayrı ilham etmiştir  Onlara yuvalarını inşa ettiren, kusursuz planlar yaptıran, onları koruyan ve barındıran sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah'tır  Evrimcilerin iddia ettiği gibi ne "tabiat ana" ne de tesadüfler bu canlıları son derece karmaşık yuvaları inşa etmeleri için programlayamaz  Tüm canlılar Yaratıcıları'nın ilhamına uydukları için kendilerinden kesinlikle beklenmeyecek davranışlar sergilerler  Allah, Kuran'da "Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin  " (Nahl Suresi, 68) ayeti ile balarısına yuvasının yerini ilham ettiğini bildirmiştir  Balarısında olduğu gibi canlıların tamamına yuvalarının yerini, inşaat tekniğini, kullanacağı malzemeleri Allah ilham etmektedir   SOYUN DEVAMI VE YAVRULARI KORUMAK UĞRUNA GÖSTERİLEN FEDAKARLIKLAR Birçok hayvan türü üreyebilmek, yumurtalarını veya yavrularını koruyabilmek için büyük fedakarlıklarda bulunur ve zorluklara katlanır  Hatta kimi zaman bu uğurda "ölümü göze alan" canlılar vardır  Yumurtlamak için kilometrelerce uzağa göç edenler, çok detaylı ve uğraşılı yuvalar inşa edenler, çiftleşme veya yumurtlama sonrası ölenler, yumurtalarını haftalarca ağızlarında taşıyıp bu esnada beslenemeyenler, yumurtalarının başında haftalarca nöbetbekleyenler… Aslında bu fedakarlıkların her biri önemli bir amaca hizmet etmektedir: Canlı türlerinin soylarının devamı… Zayıf ve güçsüz yavrular ancak yetişkin ve güçlü olanlar tarafından bakılıp korunurlarsa hayatta kalabilirler  Doğduğu anda terk edilen bir ceylanın veya herhangi bir yere bırakılankuş yumurtalarının kuşkusuz kendi başlarına yaşama şansı hemen hemen yok gibidir  Ancak canlılar, hiçbir üşengeçlik, bıkkınlık ya da çekimserlik göstermeden bu güçsüz yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar  Her biri Allah'ın kendilerine ilham ettiği görevlerini eksiksizce yerine getirir  İlginç olan bir diğer nokta da şudur: Yavrularına ve yumurtalarına en itinalı bakımı ve korumayı gösteren canlılar, en az üreyen canlılardır  Örneğin kuşlar her yıl az sayıda yumurta üretirler ve bu yumurtalarını büyük bir titizlikle korurlar  Aynı şekilde memeli hayvanlar da genellikle bir veya iki yavru sahibi olurlar ve çok uzun süre yavrularının bakımını ve korunmasını üstlenirler  Ancak bir kerede binlerce yumurta bırakan bazı balıklar veya böcekler, veya her yıl birkaç kez çok sayıda yavrulayan fareler gibi bazı canlılar ise yumurtalarına veya yavrularına aynı itinayı göstermezler  Ancak çok sayıda oldukları için bunlardan bir bölümünün yaşaması bile neslin devamı için yeterlidir  Aksi takdirde ise, yani çok fazla yavrulayanların her yavruyu büyük özverilerle yaşatması durumunda, dünyanın ekolojik dengesinde önemli bozulmalar olabilirdi   Örneğin çok fazla üreyen çayır fareleri için böyle bir durum söz konusu olsa, çayır fareleri tüm dünyayı istila edecek kadar fazla üreyebilirlerdi  Kuşkusuz ekolojik dengenin korunmasında önemli bir faktör olan üremenin, bu canlılar tarafından denetlenmesi ve bilinçli bir şekilde kontrol altında tutularak dengelenmesi imkansızdır   Bu canlıların hiçbiri bilinçli varlıklar değillerdir  Dolayısıyla ne soylarının devamı için üremeleri gerektiğini hesaplamaları, ne de ürerken doğanın dengesini düşünerek buna uygun davranış belirlemeleri bu canlılardan beklenemez  Doğanın dengesinin bu şekilde korunuyor olması, her bir canlının kendisine yüklenen sorumluluğu eksiksizce ve istisna yapmadan yerine getirmesi, her birinin tek bir İradenin kontrolünde hareket ettiğinin önemli bir göstergesidir  Doğada hiçbir canlı başıboş ve denetimsiz değildir  Hepsikendilerini var eden Allah'a boyun eğmiş olarak hareket ederler   Allah Kuran'da Kendisi'nin izni olmadan hiçbir canlının üreyemeyeceğini, yaşayacak ve ölecek olanı da Kendisi'nin belirlediğinişöyle haber vermektedir: Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir  O'nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir  (Rad Suresi, 8) … O'nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da… (Fussilet Suresi, 47) Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır  Dilediğini yaratır  Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder  Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir  Dilediğini kısır bırakır  Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir  (Şura Suresi, 49-50) YUMURTALARA VE YAVRULARA GÖSTERİLEN OLAĞANÜSTÜ ÖZEN  Her canlının çekindiği piton yılanı yavrularına karşı çok şefkatlidir  Birçok canlı yumurtalarını ve yavrularını koruyabilmek için büyük zahmetlere katlanır; onları gizler, kırılmamaları için özenle bir yere yerleştirir, onları ısıtır veya aşırı sıcaklıktan korur, tehlike anında bütün yumurtalarını başka bir yere götürür, haftalarca başında nöbet bekler, hatta ağzında taşır… Birçok kuş, balık ve sürüngende bu fedakar ve şefkatli davranışlarıgörmek mümkündür   İnsanlar için oldukça tehlikeli olabilen piton yılanı bile yumurtalarına karşı son derece düşkün ve koruyucudur  Dişi piton bir seferde yaklaşık 100 yumurta yumurtlar ve daha sonra kendisini yumurtalarının üzerine sarar  Bu hareketinin amacı hava çok sıcak olduğunda yumurtaların üzerine gölge yaparak onları serinletmek, hava sıcaklığı çok fazla düştüğünde ise vücudunu titreterek onları ısıtmaktır  Yumurtalarına sarılı olduğu sürece onları diğer tehlikelerden de korumuş olur  Böylelikle hayati tehlikeler, dişi pitonun yavrularına olan bu hassasiyetiyle ortadan kalkar   Yumurtalarını ağızlarında taşıyan balıklar ise hayli ilginçtirler  Bu tür balıklar "ağızda kuluçka yapan balıklar" olarak adlandırılırlar  Bunlarınbir kısmı ise yumurtalar çatladıktan sonra da yavrularını ağızlarında taşımaya ve korumaya devam ederler  Örneğin kedibalıkları, küçük bilye büyüklüğündeki yumurtalarıyla ağızları dolu olarak haftalarca yüzerler  Bazen de yumurtaları ağızlarında çalkalar ve böylelikle onlara oksijen sağlamış olurlar  Yumurtalar çatladıktan sonra yavrular birkaç hafta daha erkek kedibalığının ağzının içinde kalırlar  Bu süre içinde erkek kendi vücut yağı ile yaşar ve hemen hemen hiçbir şey yemez   Yumurtalarını ve yavrularını ağzında taşıyan bir diğer canlı türü ise kurbağalardır  Örneğin, Rhinoderma kurbağası yumurtalarını içinde taşır  Çiftleşme döneminde dişiler yumurtalarını yere bırakırlar ve erkek kurbağalar yumurtaları korumak için çevrelerinde kalabalık yaparlar  Yumurtalar çatlamaya hazır olduklarında, içindeki tetarlar kıpırdanmaya ve kıvranmaya başlarlar  Jelatinle-kaplı yumurtalar titredikçe her bir erkek ileri atılır, olabildiğince fazla yumurta kaparak ağzına alır  Bu yumurtaları ağızlarının yanlarında alışılmamış şekilde şişkin duran ses keselerinedoldururlar ve yavrular burada gelişirler  Bir gün erkek kurbağa üst üste birkaç kez hıçkırır ve birdenbire esner  Tümüyle gelişmiş yavru kurbağalar esneyen erkek kurbağanın ağzından dışarı çıkar    Birçok kuş türü kalabalık koloniler halinde yaşar  Örneğin yukarıdaki resimde görülen alanda metrekareye 70 yumurta düşmektedir  Ancak buna rağmen kuşlar yumurtalarını veya yavrularını kaybetmezler ve avlanmaktan döndüklerinde onları hemen bulurlar  Avustralya'da yaşayan bir başka kurbağa cinsi de yumurtalarını yutar ve onları bu kez ayrı bir kesede değil,midesinde saklar  Ancak yavrular dış dünyadan korunurlarken, aynı zamanda mide içerisinde büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar  Çünkü bilindiği gibi mide, içindeki yumurtaları eritebilecek güçte sıvılar salgılar  Dolayısıyla, yavruların mideye girmesiyle mide her zamanki gibi güçlü sıvısını salgılayacak ve yavruları eritecektir  Ancak bu duruma daha en başından tedbir alınmıştır  Dişi kurbağa yavrularını yuttuğunda, mide özsuyunun salgılanması durur ve böylece yavruların sindirilmesi engellenmiş olur   Bazı kurbağa türleri ise yavrularının kurtuluşunu güvence altına almak için farklı yollar kullanırlar  Örneğin Pipa kara kurbağası yumurtladıktan sonraerkek kurbağa perdeli ayaklarıyla yumurtaları toplar ve özenle dişisinin sırtına yerleştirir  Yumurtalar deriye yapışır  Altlarındaki deri şişmeye ve üzerindeki yumurtalar da deriye gömülmeye başlar  Yumurtaların üzerinde ince bir zar oluşur  30 saat içinde yumurtalar gözden kaybolur ve dişi kurbağanın sırtı eskisi gibi dümdüz şekle girer  Derisinin altında yumurtalar gelişir  On beş gün sonra, dişi kurbağanın sırtı tetarların hareketleriyle kıpırdamaya başlar  24  günde, yavru kurbağalar deride delikler açıp dışarı çıkar ve yüzerek, kendilerine suyun içinde gizlenebilecekleri güvenli yerler ararlar   Avrupa'da yaşayan ebe kara kurbağası, yaşamının büyük bölümünü karada, sudan uzakta olmayan toprak oyuklarında geçirir  Karada çiftleşir  Dişi, yumurtalarını yere bırakınca, erkek onları döller  Yarım saat sonra, erkek kurbağa yumurtaları ipe dizer gibi birbirine yapıştırır ve sonra bunları arka ayaklarının üzerine de yapıştırır  Daha sonraki birkaç hafta nereye gitse, seke seke yumurtalarını da yanında taşır  Sonunda yani yavrular yumurtadan çıkacağı zaman suya atlar  Yumurtaların yapışık olduğu arka ayaklarını, tüm tetarlar çıkana kadar suda tutar  Daha sonra karadaki oyuğuna döner   Bu örneklerde gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta bulunmaktadır  Yukarıda söz edilen kurbağaların davranış şekilleri ile fiziksel özellikleri tam bir uyum içindedir  Kurbağalardan birinin içinde yumurtalar için hazırlanmış özel bir kese bulunmaktadır  Kurbağanın, içinde var olan böyle bir özellikten haberdar olması imkansızdır  Ama sanki bu kesenin varlığından haberdarmış gibi yumurtalarını yutar  Diğer kurbağa türü ise mide özsuyunun yumurtalarına zarar vereceğini bilemeyecek ve bu salgıyı durdurmayı düşünemeyecek kadar düşünme ve akıl yeteneğinden yoksun bir canlıdır  Kaldı ki böyle bir şey düşündüğünü farzetsek bile, hiçbir canlı kendi iradesiyle midesindeki bir salgıyı durduramaz  Diğerinin sırtı ise yumurtalarını taşıyabilmesi için benzeri olmayan bir özelliğe sahiptir  Bu canlıların hem fiziksel özellikleri hem de davranış şekilleri tesadüfler sonucu gelişemeyecek kadar karmaşıktır   Bu özelliklerin her birinde bir tasarım ve plan vardır  Çok açıktır ki, bu kurbağaların ve diğer tüm canlıların fiziksel özellikleri ve davranışları birbiriyle son derece uyumlu olarak üstün akıl ve ilim sahibiAllah tarafından yaratılmışlardır  Her yavrunun üzerinde, sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah'ın koruması vardır    Küçük yağmur kuşu, sıcak havalarda yumurtalarını serinletebilmek için göğüs tüylerini suya batırır ve bu ıslak tüylerle yumurtalarının üzerinde kuluçkaya yatar  Böylece yumurtalar için gerekli serinliği elde etmiş olur   Allah'ın koruma ve şefkat duyguları ilham ettiği canlılar şüphesiz burada anlatılanlarla sınırlı değildir  Örneğin karıncalar, termitler veya arılar gibi topluluk halinde yaşayan canlılarda da en büyük ilgi odağı yumurtalar ve larvalardır  Karıncalar, yumurta ve larvalarını yeraltındaki yuvalarında hazırladıkları odalara yerleştirirler  İşçi karıncalar, nem ve ısı değişikliğine göre larvaların ve yumurtaların odalarını sık sık değiştirirler  Bu nedenle işçi karıncalar genellikle ağızlarında taşıdıkları larvalarla odalar arasında mekik dokurlar  Eğer yuvaları başka canlıların saldırısına uğrarsa işçi karıncalar ilk iş olarak bu odaları Kuşların yumurtalarına gösterdikleri ihtimam örnekleri ise son derece çarpıcıdır  Örneğin küçük yağmurkuşu bir yer çukuruna 4 tane yumurta bırakır  Hava sıcaklığı çok yükseldiğinde, göğüs tüylerini suya batırır ve geri geldiğinde ıslak olan tüylerini yumurtalarına değdirerek onları serinletir   Aslında yumurtası olan canlıların çok büyük kısmı yumurtalarının bulunduğu ortamın ısısını uygun şekilde ayarlar  Örneğin suda yüzen yosunlardan yuva yapan dalgıç kuşları, yumurtalarının üzerini yuvayı yaptıkları malzemeyle örterler  Bu şekilde yumurtaların bulunduğu yerde herhangi bir sıcaklık kaybı olmaz   Albatros (solda) ve kırlangıç (sağda) kuşları da kuluçkada yatarken yumurtaların ihtiyacı olan herşeyi yaparlar  Bu örneklerde görüldüğü gibi kuşlar yumurtalarına büyük bir özen gösterirler  Yumurtalarının korunması için yuvalar hazırladıkları gibi bir an bile onları yalnız bırakmazlar  Şüphesiz bu koruma duygusunu onlara ilham eden esirgeyici ve koruyucu olan Allah'tır  Kuğular ise yumurtalarının üzerinde oturarak onları sıcak tutarlar  Dişi kuğu her yumurtanın eşit ısınması için belirli aralıklarla yumurtaların üzerinden kalkarak yerini değiştirir   Kum kuşu ise yumurtalarını ısıtmak için çok farklı bir teknik kullanır  Dişi kum kuşu yuvaya yumurtaları bıraktıktan sonra yumurtaların bakımını erkek kuş üstlenir  Erkek yumurtaların üzerine oturur ve yuvanın üstüne göğüs tüylerini döker  Böylece hayvanın altındaki çıplak deri kanla dolar  Bu kanın sıcaklığı, üç haftadan fazla süre kuluçkaya yatan erkeğin yumurtalarını ısıtması için yeterli olacaktır  Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra, erkek bir buçuk hafta daha yavrularla ilgilenir ve sonra dişiyle görev değişimi yaparlar    ATHENE KUŞU Birçok kuş yumurtalarını tehlikelerden koruyabilmek için farklı yeteneklerini de kullanır  Örneğin Athene cunicularia isimli bir tür gece kuşu, derinliği 3 m  'yi bulan bir yeraltı yuvası yapar ve buraya 6-12 yumurta bırakır  Erkek, dişiye kuluçka döneminde yardımcı olur  Kuşların her ikisi de, gelebilecek tehlikelere karşı, yuvanın girişinde nöbet beklerler  Şayet avcı bir kuş yuvaya girmeye kalkarsa, kuşlardan biri yılanların tıslama sesini mükemmel bir şekilde taklit ederek, saldırganı yuvadan uzaklaştırır  Yuvalarda sıcaklığın ayarlanması yumurtaların gelişimi açısından çok önemlidir ve bu önem tüm canlıların yumurtaları için geçerlidir  Hayvanlarınbu konuda hassas olmaları ve ısı ayarını yapabilmek için çeşitli yöntemler kullanmaları oldukça ilginçtir  Çünkü bir kuşun, bir yılanın veya bir karıncanın sıcaklığın önemi ile ilgili bilgiye sahip olması ve ardından sıcaklığı gerekli ayarda tutmanın yöntemini kendi başına bulması imkansızdır  Bu bilgilerin gerçek sahibi ise bu canlıların dışında bir varlıktır  Her şeyin Yaratıcısı olan Allah, her canlıda sayısız özellik yaratarak sonsuz ilmini "düşünen insanlara" göstermektedir   Allah'ın ilhamı ile hareket eden bu canlılar çoğu zaman yorulmak bilmeyen bir çaba içerisindedirler  Özellikle bazı kuşlar art arda birkaç yuva hazırlamak zorundadırlar ve birinde bakıma muhtaç yavruları varken diğerlerinde de kuluçkada yatmaları gerekir  Örneğin küçük yağmurkuşu ve dalgıç kuşlarında, dişi ve erkek, günlerini ikinci yuvanın kuluçkası ile ilk yuvadaki yavruların bakımı arasında geçirirler  Bundan daha ilginç olanı ise, su tavuğu ve pencere kırlangıcı türlerinde, ilk yuvadaki yavruların, ikinci yuvada yeni doğmuş olanların büyümelerine yardımcı olmalarıdır  Birçok arı kuşu çifti de, başka çiftlere yardım ederler  Bu tür yardımlaşmalar, kuşlar arasında çok sık görülür  Canlıların sadece kendi yavrularına değil, başka yavrulara da yardım etmeleri kuşkusuz evrim teorisi için çok daha zorlu bir engel oluşturur   Hayvanların bu fedakarlıklarının her biri, evrim teorisinin iddiasını temelinden sarsmaktadır  Evrimcilerin öne sürdükleri gibi tesadüfler sonucunda oluşmuş, her canlının sadece kendisini düşündüğü bir doğada böylesine üstün özelliklerin bulunmaması gerekir  Ancak doğada birbirlerine yardım eden kuşlar gibi sayısız fedakarlık, yardımseverlik örnekleri bulunmaktadır  Bu da doğanın tesadüflerin değil, bu özelliklerin sahibi üstün bir gücün eseri olduğunun açık bir delilidir   İMPARATOR PENGUENLERİNİN BENZERSİZ SABRI  İmparator penguenleri her üreme mevsiminde kilometrelerce yol katederek üreme alanlarına göç ederler  Yumurtalarını koruma konusunda büyük bir azim, görülmemiş bir sabır ve şaşırtacak derecede dayanıklılık gösteren diğer canlı türü ise imparator penguenleridir  Antarktika'nın zorlu koşullarında yaşayan İmparator penguenleri, Mart ve Nisan aylarında (bu Antarktika'da kışın başlangıcı demektir) üremek ve yavrularını yetiştirebilmek için uygun olan bölgelere birkaç kilometrelik bir yolculuk yaparlar  25  000 kadar penguen burada biraraya gelir ve çiftleşirler  Mayıs veya Haziran ayında dişi penguenbir yumurta yumurtlar  Çift yumurtaları için yuva yapamaz, çünkü çevrelerinde kardan ve buzdan başka hiçbir şey bulunmamaktadır  Ancak yumurtalarını buzun üzerine de bırakamazlar, çünkü yumurta soğuğa dayanamayarak hemen donar  Bu nedenle imparator penguenleri yumurtalarını ayaklarının üzerinde taşırlar  Yumurtladıktan sonraki birkaç saat içinde, erkek dişinin yanına gelir ve her ikisi göğüs göğüse gelecek şekilde dururlar  Böylece erkek dişiden yumurtayı devralır  Her ikisi de yumurtayı buzun üzerinde tutmamaya özen gösterirler  Erkek önce ayak parmaklarını yumurtanın altına sokar ve sonra parmaklarını kaldırarak yumurtayı ayağının üzerine yuvarlar  Yumurtasını kırmamak için de bu işlemleri son derece dikkatli ve özenli yapmak zorundadır  Bu zorlu işlemin ardından, yumuşak tüyleri ile yumurtanın üzerini örter  Yumurta üretmek dişi penguenin vücudundaki besin deposunun tamamına yakınını tüketmiştir  Bu kaybını telafi etmek için hemen yiyecek bulmaya denize geri dönmelidir  Bu yüzden kuluçkaya erkek penguen yatar   Ancak bu, diğer kuşlarınkinden çok daha zorlu ve sabır gerektiren bir kuluçka dönemidir  Penguenler yumurtalarını bir an bile ayaklarının üzerinden indiremezler  Bu nedenle hareket kabiliyetleri yok gibidir  Sadece ayaklarını sürükleyerek birkaç metre ilerleyebilirler  Küçük kuyruklarını üçüncü ayak gibi kullanır ve topuklarının üzerinde durarak dinlenirler, bu esnada ayak parmaklarını yukarı doğru dikerler ki değerli yumurtaları buza değip donmasın  Penguenin tüyleriyle örttüğü ayakları dışarıdan 80 derece daha sıcaktır ve bu sayede yumurtası dondurucusoğuğu kesinlikle hissetmez  Kış ilerledikçe çok şiddetli tipiler başlar, rüzgar saatte 120-160 km hızla eser  Bu öldürücü kış şartlarında erkek penguenler aylarca hiçbir şey yemeden ve neredeyse hiç kıpırdamadan yavruları için benzersiz bir fedakarlıkta bulunurlar  Bu zor koşullarda donmaktan kurtulmak için önemli bir dayanışma örneği göstererek birbirlerine daha da yaklaşırlar  Aralarına soğuk girmesini engellemek için gagalarını göğüslerine yapıştırırlar, böylece enseleri dümdüz olur ve birbirine yapışan penguenler arada hiç boşluk kalmayacak şekilde tüyden bir tavan luştururlar  Çemberin dışında kalanlar kuzey kutbunun bütün sertliğini göğüslemek zorundadırlar  Ancak bu çok uzun sürmez, çünkü sürekli olarak yer değiştirirler ve dönüşümlü olarak çemberin dışına geçerler  Böylece birbirlerini de kollamış olurlar  Hiçbiri çemberin dış kısmına geçme konusunda çekimser davranmaz  Binlerce penguenin aralarında hiçbir çatışma çıkmadan, aylarca, olabilecek en zor koşullarda bile birlikte yaşamaları ve dayanışma içinde olmaları son derece ilginçtir  Bilinç ve akıl sahibi insanların bile menfaatleriyle çatışabilecek böyle bir ortamda penguenlerin bu kadar uyumlu, ince düşünceli ve fedakar tavırlar göstermeleri çok ender karşılaşılabilecek bir durumdur  Tüm bu güç koşullara rağmen, penguenlerin hayatları pahasına yumurtalarını bırakmamaları ise evrim teorisinin, "zayıfların ezilerek yok olduğu"nu iddia ettiği doğa anlayışını tamamen yıkmaktadır  Çünkü doğa, zayıfların ezilerek yok oldukları bir savaş meydanından çok, zayıfların güçlüler tarafından her türlü zorluğa rağmen korunarak bakıldıkları bir yerdir   Son derece çetin geçen bu 60 günün sonunda yumurtalar çatlar  60 gündür, tek bir şey yemeden soğuğa karşı direnen erkek penguenler, yumurtalar çatladıktan sonra bile kendilerini değil yavrularını düşünürler  Yeni doğan yavrunun besine ihtiyacı vardır  Erkek penguen yutağından az da olsa süt salgılar ve bunu yavrusuna içirir  İşte tam bu kritik günlerde dişiler görünür  Dişiler döndüklerinde seslenmeye başlarlar ve erkekler de onlara karşılık verir  Eşler birbirlerini çiftleşme sırasında öğrendikleri seslerinden tanırlar  3 ay boyunca ayrı kalmalarına rağmen bu sesi hemen tanıyabilmeleri de Allah'ın onlara verdiği özel bir yetenektir    Dişinin kursağı tamamen avladığı yiyeceklerle doludur  Bu depoladığı yiyecekleri yavrusunun önüne boşaltır ve yavru ilk gerçek yemeğini yer  Dişinin geri dönmesiyle erkeğin bir an önce yavruyu terk ederek kendi işine döneceği düşünülebilir  Ancak böyle olmaz, erkek 10 gün kadar daha yavruya bakar  Onu ayağının üzerinde korumaya devam eder  Sonrasında ise, yaklaşık 4 aylık açlık döneminden sonraki ilk yemeğini yemek üzere denize döner   Erkek penguen denizde avlandıktan 3–4 hafta sonra geri döner ve yavruya bakma görevini dişiden devralır  Bu kez dişi tekrar avlanmak için denize geri döner   Yavru penguenler ilk dönemlerinde vücut ısılarını kendileri oluşturamazlar ve yalnız bırakıldıklarında birkaç dakika içinde donarak ölürler  Bu nedenle erkek ve dişi penguen yavruya yiyecek bulma ve onu soğuktan koruma görevlerini gerçek bir işbölümü yaparak dönüşümlü olarak üstlenirler  62Ve görüldüğü gibi bu konuda o kadar hassastırlar ki kendi yaşamlarını bile bu uğurda tehlikeye atmaktan çekinmezler  Dişi ve erkek penguenlerin büyük bir dayanışma ve işbölümü içinde yumurtalarını ve yavrularını, ölümü ve en zor koşulları göze alarak korumaları, her ne pahasına olursa olsun yavrularını bir an bile yalnız bırakmamaları onlara Allah tarafından ilham edilmektedir  Bilinci ve aklı olmayan bir canlıdan beklenen, bu şartlara dayanamayarak yumurtayı birkaç saat içinde terk etmesi ve kendi başının çaresine bakmasıdır  Ancak penguenler Allah'ın onlara ilham ettiği koruma duygusu sayesinde, saatlerce veya günlerce değil, aylarca yumurtalarını korurlar   | 
|   | 
|  | 
|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki FedakarlıkERKEĞİN HAMİLE KALDIĞI TEK CANLI TÜRÜ: DENİZATLARI Erkek denizatları dişilerinden aldıkları yumurtaları saklayabilecekleri bir kuluçka kesesine sahiptirler  Dişi, embriyolarını erkeğin kuluçka kesesinin içine bırakır  Erkek de, bu yumurtalar gelişip minik birer denizatı olana kadar onları kesesinin içindeki plasenta benzeri sıvı ile besler ve kuluçka kesesinin iç dokusunda bulunan kılcal damarlar aracılığıyla yumurtalara oksijen sağlar  Erkeğin hamilelik süresi yaklaşık 10 ile 42 gün arasıdır  Bu süre boyunca dişi her sabah eşini ziyaret eder  Bu ziyaretler ve selamlaşma davranışları, dişiye eşinin doğum zamanı hakkında fikir verir ve bu zaman içinde dişi, yeni yumurtlama için hazırlanır   ATERİNA BALIKLARININ TEHLİKELİ YOLCULUĞU Aterina balıkları diğer balıklardan farklı olarak yumurtalarını karada toprağın içine gömerler, çünkü yumurtaları ancak böyle bir ortamda gelişebilir  Ancak aterinalar için karaya kısa süreliğine bile çıkmak ölüm demektir  Ama bu tehlikeye rağmen bunu yaparlar çünkü eğer yapmazlarsa bu, nesillerinin sonu olacaktır   Allah'ın ilhamı ile hareket eden bu balıklar, en uygun zaman ve en uygun koşullarda karaya çıkarlar  Aterinalar yumurtalarını kuma gömmek için dolunay vaktini beklerler  Çünkü dolunay olduğunda, dalgalar kabararak tüm kumsalı kaplar  Aterina balıkları, yaklaşık üç saat süren denizin kabarma vaktini kollar ve onları kıyıya ulaştıracak olan en yüksek dalganın içine kendilerine atarlar  Karaya bu yolla çıkmayı başaran dişi aterinalar suyun dışında kaldıkları bu kısacık zaman aralığında, ustaca kıvrılıp bükülerek kumun yaklaşık 5 cm derinliğine yumurtalarını bırakırlar  Ancak tehlike bununla bitmez, aterina balıkları denize geri dönebilmek için, deniz geri çekilmeden önce yumurtalarını kuma gömmek zorundadırlar  Geri çekilme vaktini kaçırmaları durumunda ise karada kalıp yaşamlarını kaybedeceklerdir  Görüldüğü gibi bu balıklar yumurtalarının en sağlıklı şekilde gelişebilmesi için büyük bir fedakarlıkta bulunmakta ve kendilerini çok büyük bir riske sokmaktadırlar  Aynı zamanda da son derece akılcı hareket etmektedirler   Bir Aterina balığının yumurtlamak için göze aldığı tehlikeler ve sergilediği akılcı davranışlar üzerinde düşünüldüğünde,bu balığın dışında bir aklın ve şuurun varlığı açıkça görülür  Yumurtlamak için yüzlerce kolay yöntem varken Aterina balığı yumurtalarını kuma gömmeyi tercih eder  Bu balığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi yumurtalarını kuma gömmek şeklinde bir alışkanlığı tesadüfler sonucundaedindiğini varsayalım  Bu durumda ne olur? Balık daha ilk aşamada kuma ulaşarak yumurtalarını gömme çabası sırasında ölür  Deneme yanılma yoluyla en uygun zamanı bulmasına kesinlikle izin vermeyecek koşullarla karşı karşıyadır ve bu durumdabalığın neslinin devam etmesi imkansızdır  Çok açıktır ki, Aterina yumurtalarını kumun içinde yetişebilecek şekilde yaratan Allah, balıklara kuma ulaşacakları en uygun zamanı da ilham etmekte ve böylece onların yaşamalarını ve üremelerini sağlamaktadır   YAY YÜZGEÇ BALIĞININ YUMURTALARI İÇİN HAZIRLADIĞI YOSUNDAN EV Dişi yay yüzgeç balığı, Mayıs'tan Haziran ayına kadar olan dönemde yumurtlar  Bu dönemde, kuyruk dibindeki koyu renkli beneği daha belirgin bir hal alır  Bir göl ya da akarsuyun kenarında yosunlu bir yer seçerek, kendisine daire biçiminde bir yuva yapar  Erkek balık da, yuva yapımı sırasında, döne döne yüzerek bitkileri aşağı doğru bastırır  Dişi, yumurtaları bırakınca yumurtalar bitkilerin saplarına ve yapraklarına yapışırlar  Erkek balık da yumurtaların başında nöbet tutmaya başlar  Daha sonra da yine döne döne yüzerek bir su akımı oluşturur ve böylelikle yumurtaları havalandırır  Ayrıca erkek yay yüzgeç balığı yavrularını, boyları 10 santimetre oluncaya kadar korur    YUMURTALARINI HAVALANDIRAN HOROZBİNA BALIKLARI Dişi horozbina balığı, yumurtalarını kayalardaki yarıkların içine ya da denizin dibinde duran şişelerin iç yüzeylerine yapıştırır  Daha sonra ise erkek balık, bu yumurtaların başında nöbet tutmaya başlar  Balık, kuyruğunu sallayarak yumurtaların etrafında bir su akımı oluşturur ve böylece onların yeterli oksijen almalarını sağlar    AKINTIYA KARŞI GÖÇ EDEN SOM BALIKLARI Som Balıklarının Zorlu Üreme Yolculuğu:Som balıkları hayatlarının ilk beş yılını açık denizlerde geçirirler ve bu süre içerisinde vücut kaslarını geliştirip, yağ depolayarak büyük ve güçlü bir balık olana kadar dolaşırlar  Bu beş yılın sonunda, erginliğe erişen som balıklarının artık vücutlarında depoladıkları her kaloriye ihtiyaçları vardır  Çünkü doğdukları tatlı sulara geri dönmeleri ve orada yumurtlamaları gerekmektedir  Som balıkları, yumurtlama alanına ulaşabilmek için çok uzun bir yol katederler  Ve bu yolculuk sırasında, akıntıya karşı yüzerler, hatta çağlayanlarda yukarı doğru atlayarak ilerlerler  Som balıkları, tuzlu sudan tatlı suya geçtikleri andan itibaren beslenmeyi bırakırlar ve son yolculuklarını, enerjilerinin tamamına yakınını kullanarak tamamlarlar  Sonunda üreme işi gerçekleştikten sonra, çok fazla zarar görmüş bedenlerindeki dokuları tükenmiştir ve hemen ardından ölürler  Som balığının bu, kendini feda eden davranışının tek açıklaması vardır: Bu balık Allah'ın kendisi için düzenlediği sisteme itaat etmektedir  Üremek için doğduğu tatlı sulara dönmesi, bunun için belirlenmiş bir vakti hesaplaması ve çok zorlu koşullara rağmen yolculuğundan vazgeçmemesi… Bunların hiçbirini bu balıklar kendi iradeleri ile gerçekleştiremezler  Ve hiçbir balık kendi kararıyla bu kadar planlı ve üstün bir fedakarlık gösteremez   ÜREMEK İÇİN UZUN YOLLAR KATEDEN BİR DİĞER CANLI: GRİ BALİNA Her yılAralık ve Ocak aylarında gri balina Kuzey Buz Denizi'nden yola çıkar ve Kuzey Amerika'nın güneybatı sahillerinden geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzer  Amacı doğurmak için ılık sulara ulaşmaktır  İlginç olan ise, gri balina bu yolculuğu sırasında hiçbir şey yemez  Ancak önceden tedbirini almış ve uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendine enerji depolamıştır  Gri balina, Batı Meksika'nın tropikal sularına ulaşır ulaşmaz doğum yapar  Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir ve yağ takviyesi yaparlar, böylece diğer gri balinalarla Mart ayında Kuzey Denizi'ne doğru yapacakları göç için güç kazanmış olurlar   SİHLİD BALIKLARININ İTİNALI BAKIMI  Dişi ve erkek sihlid balıkları yumurtaları ve yavrularıyla yakından ilgilenirler  Balıklardan biri, yumurtaların bulunduğu yerin yukarısında durur ve devamlı olarak kuyruk ve yüzgeçleriyle onları yelpazeler  Dişiyle erkek birkaç dakikada bir nöbet değiştirirler  Yelpazelemenin amacı yumurtaların iyi gelişebilmeleri için daha fazla oksijen sağlamaktır  Bu çalışma ayrıca mantar sporlarının yumurtaların üzerine yerleşerek gelişmelerini de önler   Sihlidlerin yumurtalarıyla ilgilenmelerinin temelinde yumurtaların temizliğinin sağlanması vardır  Bunun için döllenmemiş yumurtaları da yiyerek geriye kalan sağlıklı yumurtaların hastalanmasını önlerler  Daha sonraki evrede ise yumurtaları bulundukları yerlerinden alarak kumda kazdıkları oyuklardan birine götürürler  Taşıma işlemini ise her seferinde ağızlarına birkaç yumurta alarak yaparlar  Biri çukura giderken, diğeri nöbet bekler  Daha sonra yine aynı işlem tekrarlanır  Yavrular yumurtadan çıktıkları zaman dişiyle erkek onları dikkatle korur  Genellikle yumurtadan yeni çıkan yavrular hep birarada kalırlar, gruptan biri ayrıldığında dişi ya da erkek bu yavruyu ağzına alarak tekrar diğerlerinin yanına götürür   Temizlik konusunda hassas olan tek canlı, Sihlid balıkları da değildir  Örneğin dişi kırkayak, yumurtalarını herhangi bir mantar tehlikesine karşı korumak için onları sık sık yalar  Daha sonra onların etrafında bükülerek, yavrular yumurtadan çıkana kadar onları düşmanlarından korur   Dişi ahtapot ise yumurtalarını bir kaya oyuğuna koyarak onları sürekli izler  Dokunaçlarıyla da düzenli olarak temizler ve temiz su ile onları durular   DEVEKUŞUNUN FEDAKARLIĞI Afrika kıtasına ulaşan güneş ışınları, kimi zaman canlılar için öldürücü olabilir  Bu nedenle birçok canlı bu öldürücü ışınlardan korunmak için kendisine gölgelik mekanlar arar  Güney Afrika devekuşu ise kendinden çok yumurtalarını ve yavrularını düşünerek onları güneş ışığından korur  Bunun için onların üzerinde durur ve sık sık geniş kanatlarını açarakgüneş ışığının yumurtalarına ve yavrularına gelmesini önler  Ancak dikkat edilirse, bu hayvan güneşin ışınlarına, "kendi vücudunu" maruz bırakmaktadır  Bu da onun fedakarlığının çarpıcı bir delilidir     Bir çok kuş türü yavrularını ve yumurtalarını sıcağın etkisinden korumak için onlara gölge oluştururlar  Bu fedakarca hareketin çeşitli örnekleri resimlerde görülmektedir  Sağda ve en alttaki resimlerde yavrularına ve yumurtalarına gölgelik oluşturan devekuşları görülmektedir  Alttaki resimde ise Zambiya'da yaşayan bir leylek türü yavrusunu sıcaktan korumaya çalışırken görülmektedir  YAVRULARINI BÜYÜK BİR ÖZENLE İPEKTEN KESESİNDE TAŞIYAN KURT ÖRÜMCEĞİ Dişi kurt örümceği yumurtalarını küre ya da mercek biçiminde ipek bir kozanın içine bırakır  Bunu sırf yumurtalarını saklamak amacıyla hazırlamıştır  Dişi bu kozayı karnının arka ucuna yapıştırır ve her yere bununla gider  Koza yerinden koptuğu takdirde dişi dönerek alır, tekrar karnına yapıştırır   Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra bir süre daha kozada kalır; zamanı gelip de koza yarılınca dişinin sırtına tırmanırlar  Dişi onları bu şekilde taşır  Bazı cinslerde yavrular o kadar çoktur ki, küçük örümcekler kat kat yığılarak dişinin sırtını kaplar  Bilindiği kadarıyla yavrular bu sürede besin almazlar   Farklı bir cins olan mucize kurt örümceği ise Haziran ya da Temmuzda yumurtalar çatlayacağı zaman kozayı vücudundan koparır ve üzerine bir çadır örer  Çadırın yanında nöbet bekler  Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra ipek çadırın içinde bir süre kalarak gelişmelerini tamamlarlar  O arada iki defa kabuk döker, sonra dağılırlar      Dişi örümcek yumurtalarını ve yavrularını ipek bir kesenin içinde taşır  Bu kese dişi örümceğin cüssesine göre oldukça büyüktür  Bu nedenle, yumurtalarını özenle koyduğu keseyi tutabilmek için parmak uçlarında durmak zorundadır  Yavrular yumurtadan çıkmak üzereyken, dişi örümcek yavrularını koruyacak yeni bir ipek kılıf daha örer  Yavrular eski keselerinden çıktıklarında, bu koruyucu kılıfa girerler ve orada anneleri tarafından korunurlar   Örümcek gibi bir hayvanın sadakat, ilgi, şefkat ve sabır gibi özellikleriiçeren davranışlar göstermesi elbette ki son derecedüşündürücüdür   BÖCEKLERİN YUMURTA BAKIMI  Avustralya'da yaşayan bu kokulu böcek yumurtalarını büyük bir itinayla korur  Onları bir dalın etrafına birbirlerine yapıştırarak sarar ve kesinlikle başlarından ayrılmaz  Su üstünde yaşayan bazı böceklerin işi oldukça zordur: Yumurtalarını suyun üstüne bırakırlarsa yumurtalar kurur, su altına bırakırlarsa yumurtadan çıkan yavrular boğulurlar  Bu durumda erkek böcekler sorumluluğu üzerlerine alırlar ve su üstüne bıraktıkları yumurtaları sürekli nemli tutarak havalandırırlar  Lethoceruscinsi dev su böceklerinin dişisi yumurtalarını suda yüzen bir dal üzerine bırakır  Erkek böcek sık sık suya dalar ve yüzeye çıkınca dala tırmanarak sularını yumurtaların üzerine damlatır; ayrıca saldırgan böcekleri yumurtalardan uzak tutar  Fakat belostoma cinsi dev su böceklerinin (sıklıkla yüzme havuzlarında görülür) dişisi, yumurtalarını bir çeşit tutkalla erkeğin sırtına yapıştırır  Erkek böcek, su üstünde yüzmek ve bu yumurtaları havalandırmak zorundadır  Arka ayaklarını öne arkaya oynatarak ya da bir dala tutunarak, saatlerce bacakları üzerinde yalanıp yumurtaların üzerine su serper   Benzer olarakbledius türü kınkanatlılar, bembidion türü toprak kınkanatlıları ve heterocerus türü bataklık kınkanatlıları, gelgitlerde yumurtalarını suda boğulmaktan ilginç bir biçimde korurlar: Dar boyunlu bir şişeyi andıran yumurta depolarının ağzını sular yükselirken tıkar ve sular alçalırken açarlar   Arizona Sycamore Kanyonu'nda dev su böceğinin (Abedus berberti) erkeği, döllediği yumurtaları sırtında taşır  Bu yumurtalar onun sırtına dişisi tarafından yapıştırılır  Babanın yavrulara özen gösterdiği böceklerden olan bu erkek, yumurtaları ıslatmak ve havalandırmak için her türlü çabayı gösterir   Böceklerin dahi yumurtaları için bu kadar büyük bir titizlik göstermeleri ve onları akla uygun olarak korumaları çok açık ve kesin olan yaratılış gerçeğini bir kez daha göstermektedir   YABAN ARISININ HİÇGÖRMEYECEĞİ YAVRUSU İÇİN GÖSTERDİĞİ FEDAKARLIKLAR Kazıcı yaban arısı olarak bilinen bir yaban arısı türü, larvası için önce yerde meyilli bir oyuk açar  Burada belirtmeliyiz ki, yaban arısı gibi küçük bir canlının toprağı kazarak bir oyuk açması oldukça zordur  Bunun için önce çenesiyle toprağı kaldırır ve ön ayakları ile çıkardığı toprağı arkasına atar  Bu yaban arısının önemli bir yeteneği daha vardır; açtığı oyuğun çevresinde kesinlikle bir iz bırakmaz, çok usta bir kamuflaj ustasıdır  Bunun için önce kazdığı toprak parçalarını çenesinin altına yerleştirerek parça parça taşır ve yuvanın uzağında bir yere, bir yığın oluşturmayacak şekilde dağıtarak atar  Böylece yuvası için tehlike oluşturan böceklerin dikkatini çekmemiş olur   Açtığı çukur, yaban arısının vücudu kadar olduğunda oyuğun içinde, bir yumurtayı ve yiyeceğini alacak büyüklükte bir çocuk odası oluşturur  Sonra çukuru geçici olarak kapar ve böcek avlamak üzere uçar  Yaban arısının her türü, tırtıl, çekirge veya cırcır böceği gibi bir böceğin avlanmasında uzmanlaşır  Yaban arısının avlanma şekli bilinenden çok farklıdır  Çünkü yaban arısı, yumurtası için avlandığında avını öldürmez, onu iğnesiyle sokarak felç eder ve yuvasına taşır  Daha sonra avının üzerine tek bir yumurta bırakır  Felce uğrayan böcek ise yumurta çatlayıp da larva beslenmek isteyene kadar taze kalır  Yumurtasının yiyeceğini ve kalacağı yerini ayarladıktan sonra yabanarısı için sıra yumurtanın güvenliğini sağlamaya gelmiştir  Bu kez yuvanın girişini büyük bir dikkatle, toprak ve çakıl taşı yığınlarıyla kapatır  Daha sonra çenesiyle bir çakıl taşını alarak bunu çekiç gibi kullanır ve çakılları ufalayarak toprağı düzleştirir  Son olarak dikenli bacaklarıyla toprağı tırmıklar; yuvanın giriş tamamen gizlenene kadar burayı itinayla süpürür  Yuva tamamen gizlenmiştir ancak yine de yaban arısı bununla yetinmez ve ek bir önlem olarak yuvanın yakınlarına iki veya üç tane boş tuzak çukur kazar  Bu kapalı ve korunmuş yuvanın içerisindeki larva kendisi için hazırlanan yiyecekle bir yetişkine dönüşecek ve yuvadan tek başına çıkabilecektir    Yaban arısı için yavrusu hiçbir zaman görmeyeceği bir canlıdır  Ama buna rağmen onun için yorucu ve sabır gerektiren bir hazırlık yapmış ve her türlü ihtiyacını önceden hazırlamıştır  Gösterdiği tüm davranışlar son derece fedakarca, ince düşünceli ve ileri görüşlüdür  Bildiğimiz anlamda bir beyne bile sahip olmayan bir canlının tüm bunları kendinden yapmadığı, ona bunların her birinin akıl ve ilim sahibi bir Güç tarafından yaptırıldığı ise açıktır   Daha önceki konularda da belirtildiği gibi evrimciler canlıların bu şekilde davranmak için programlandıklarını söylemektedirler  Evrim teorisine göre bu programın sahibi, cansız ve şuursuz doğada meydana gelen yine şuursuz tesadüflerdir  Canlıların sahip oldukları son derece karmaşık ve olağanüstü özellikler düşünüldüğünde, bu iddianın ne kadar akıl ve mantık dışı olduğu açıkça görülmektedir  Tüm canlıların Allah'ın ilhamı ile hareket ettikleri, akıl ve vicdan sahibi her insanın kolaylıkla görebileceği apaçık ve kesin bir gerçektir  TÜM CANLILARIN YAVRULARI ŞEFKAT UYANDIRACAK SEVİMLİLİKTE YARATILIRLAR   Doğadaki canlı türlerinin birçoğunun yavrularının görünümü ve davranışları, yetişkinleriyle karşılaştırıldığında son derece sevimlidir   Yavruların genellikle daha yuvarlak olan yüzleri, yüzlerine göre daha iri olan gözleri, dolgun yanakları ve çıkık alınları onlara bu özelliği kazandıran etkenlerden bazılarıdır  Bazı türlerde de yavruların rengi yetişkinlerin renginden daha farklıdır  Örneğin yavru babunların rengi siyah ve pembedir, yetişkinlerin rengi ise koyu yeşildir  Bu yavrular topluluktaki diğer hayvanlara da ilgi çekici görünürler  Hatta bazı dişilerin, yavruları annelerinden kaçırarak onlara bakma eğiliminde oldukları gözlemlenmiştir  Bu davranışları, yavrunun rengi siyah pembe rengini kaybederek, yetişkinlerin rengine benzemeye başladığında yok olur   HERŞEY YAVRULAR İÇİN Yavrular çoğu zaman bakıma ve korunmaya muhtaç olarak doğarlar  Genellikle kör veya tüysüz olan, henüz avlanma yeteneği bulunmayan yavrular eğer ebeveynleri veya sürülerindeki diğer yetişkinler tarafından korunup kollanmazlarsa kısa sürede açlıktan veya soğuktan ölürler  Ancak Allah'ın ilhamı ile hareket eden canlılar, yavrularını canla başla korur ve beslerler   YAVRULARIN TEHLİKELERDEN KORUNMALARI Canlılar, yavrularının korunmaları söz konusu olduğunda oldukça tehlikeli ve yırtıcı olabilirler  Aslında, bir saldırı veya tehlike sezdiklerinde, daha çok yavrularını alıp o bölgeden hızla uzaklaşmayı tercih ederler  Kaçmak için fırsat bulamadıklarında ise, tereddüt etmeden kendilerini saldırganın önüne atarlar  Örneğin yarasalar ve kuşlar, yavrularını yuvalarından alan araştırmacılara saldırmaları ile ünlüdürler   Zebralar gibi iri memeli hayvanlar ise, sürülerinesırtlan gibi düşmanları saldırdığında hemen gruplara ayrılarak tayları ortalarına alırlar ve hızla kaçmaya başlarlar  Yakalandıkları takdirde, sürünün yetişkinleri, bu yırtıcı hayvanlara karşı taylarını cesurca korurlar  Zürafalar ise saldırıya uğradıklarında buzağılarını vücutlarının altına iterler ve ön ayakları iledüşmanlarına sertçe vururlar  Geyikler ve antiloplargenellikle ürkek ve heyecanlı hayvanlardır ve yavruları olmadığı zamanlarda hızla kaçmayı tercih ederler  Ancak, yavrularını tehdit eden tilki ve kurtlara karşı sivri vekeskintoynaklarını kullanmakta tereddütetmezler   Daha küçük ve zayıf memeliler ise genellikle yavrularını korumak için onları gizlerler veya güvenli bir yere taşırlar  Ancak buna fırsatları kalmadığında düşmanlarını yavrularından uzaklaştırmak için saldırganlaşabilirler  Örneğin son derece ürkek bir hayvan olan tavşan, yavrularına saldıran bir düşmanı uzaklaştırmak için büyük riskleri gözealır  Yavrularına bir saldırı olduğunda, hemen yuvasına koşar ve güçlü arka ayaklarıyla düşmanına birkaç çift sert tekme atar  Bu cesareti çoğu zaman yırtıcı bir hayvanı bile geri kaçırmak için yeterli olabilmektedir     Anne babalar yavrularını çeşitli şekillerde korurlar  Kimi onları güvenli bir yere gizlerken, kimi gözdağı vererek düşmanlarını yavrularından uzaklaştırır  Yanda görülen zürafa, yavrusunu yanından hiç ayırmaz  Aşağıdaki resimde görülen yavru karaca ise annesi tarafından otların arasına gizlenir ve kesinlikle yerinden kalkmasına izin verilmez  Üstteki resimlerde ise yine anneleri tarafından özenle korunan baykuş yavruları görülmektedir  Ceylanlar ise, yırtıcı hayvanlar yavrularını kovalamaya başladığında, hemen yavrularının arkasına geçer  Çünkü yırtıcı hayvanlar, avlarını genellikle arkadan yakalar  Anne ceylan mümkün olduğunca yavrusuna yakın hareket eder  Eğer yırtıcı hayvanlar yakınlaşırlarsa, anne onları uzaklaştırır  Yavrusu takip edilen bir ceylan, toynakları ile çakalları tekmeleyebilir  Veya saldırganları yavrularından uzaklaştırmak için kasten hayvanların yakınında koşar   Bazı memeliler ise renkleri nedeniyle doğal olarak kamufle olurlar  Ancak kimi zaman yavruların annelerinin yönlendirmesine ihtiyacı olabilir  Bu hayvanlardan biri de karacalardır  Anne karaca yavrusunun kamuflaj özelliğini onun adına bir avantaj olarak kullanır  Yavrusunu çalılıkların arasında bir yere gizler ve onun kalkmadan oturmasını sağlar  Yavru karacanın kahverengi derisinin üzerindeki beyaz benekler güneş ışığı ile karışır ve uzaktan bakıldığında yavru karaca kesinlikle fark edilemez  Üzerindeki beyaz benekler çalıların arasında yere vuran güneş ışınlarının yansıması gibi algılanır  Birkaç metre öteden geçen bir düşman bile yavru karacayı seçemez  Anne karaca ise yavrunun gizlendiği yerin hemen ilerisinde durarak onu gözler  Ancak kesinlikle dikkatleri yuvaya çekecek bir davranışta bulunmaz, son derece temkinli davranır  Sadece beslemek için yavrusunun bulunduğu yere gelir  Ormana geri dönmeden önce ise, yavrusunu burnu ile iterek tekrar yere oturtur  Yavru ara sıra ayağa kalkacak olsa bile, duyduğu en küçük bir seste hemen geri oturacaktır  Yavru annesinin yanında koşabilecek duruma gelene kadar bu şekilde gizlenir   Bazı hayvanlar ise yavrularını tehdit eden hayvanlara gözdağı vererek onları yuvalarından uzaklaştırma yoluna giderler  Örneğin baykuşlar ve diğer bazı kuşlar yavrularının yanına yaklaşan düşmanlarını korkutup kaçırmak için kanatlarını olabildiğince açarlar ve böylece olduklarından daha iri görünürler  Bazı kuşlar ise yılan tıslamasını taklit ederek saldırganları kaçırırlar  Mavi baştankara kuşu oldukça yüksek bir sesle tıslar ve aynı zamanda kanatlarını açarak yuvanın duvarlarına vurur  Yuvanın içi karanlık olduğu için saldırgan neyle karşı karşıya olduğunu tam olarak kavrayamaz ve hemen uzaklaşır   Kuş sürülerinde de yetişkinler, yavruların tamamını koruma görevini üstlenirler  Özellikle martılar bu kuş sürüleri için tehlike oluştururlar  Yetişkin bir veya iki kuş güç gösterisi yaparak martıları kaçırabilirler  Genellikle yetişkin kuşlar yavru kuşları nöbetleşe olarak korurlar ve görevlerini devrettiklerinde daha uzak sularda beslenmek için o bölgeden ayrılırlar   Geyikler, eğer yavrularına saldırmak üzere olan düşmanları ile baş edemeyeceklerini anlarlarsa, kendilerini hiç çekinmeden düşmanlarının önüne atarlar ve kendilerini av olarak gösterip düşmanın onları kovalamasını sağlarlar  Böylelikle düşmanı yavrularından uzaklaştırırlar  Birçok hayvan aynı taktiği kullanır  Örneğin dişi kaplan kendilerine doğru avcı bir hayvanın yaklaştığını gördüğünde, yavrularının yanından ayrılır ve hemen düşmanının dikkatini kendi üzerine çeker  Rakunlar ise düşmanlarının geldiğini gördüklerinde yavrularını en yakındaki ağacın üzerine taşırlar ve daha sonra hızla ağacın üzerinden aşağı inerek düşmanlarının arasına dalarlar  Onları uzun süre peşlerinden sürükler ve yavrularından yeterince uzaklaştırdıklarına kanaatleri geldiğinde, düşmanlarını atlatarak hemen sessizce yavrularının yanına dönerler  Elbette ki bu davranışları her zaman yüzde yüz başarıyla sonuçlanmayabilir  Yavrular kurtulsa bile, ebeveynler yavruları uğruna ölüme gidebilirler   Bazı kuşlar ise "yaralı taklidi" yaparlar ve böylelikle düşmanlarının dikkatini yavrularının üzerinden dağıtarak kendi üzerlerine çekerler  Bir düşmanın yaklaştığını gören dişi kuş sessizce yuvasından uzaklaşır  Düşmanının önüne geldiğinde yerde çırpınmaya ve bir kanadını yere vurmaya başlar  Bu esnada da acı dolu çığlıklar atar  Kuş yerde çaresizce çırpınıyor gibi görünür  Ancak her zaman tedbirli davranır ve düşmanın erişebileceği mesafenin ilerisinde durur  "Yaralı" kuşu kolay bir av olarak gören yırtıcı hayvan avını yakalamaya çalışırken, yuvadan bir hayli uzaklaştırılmış olur  Hayvan kuşun yuvasından yeterince uzaklaştığında, dişi kuş bir anda taklit yapmayı bırakırve saldırgan hayvan tam kuşa yetişmişken dişi kuş aniden havalanır ve kaçar  Bu "tiyatro gösterisi" genellikle son derece ikna edicidir  Köpekler, kediler, yılanlar ve hatta diğer kuşlar bile bu oyuna kanarlar  Toprağın üzerinde yuva yapan kuşların birçoğu yavrularını düşmanlarından bu şekilde korurlar  Örneğin anne ördek yavrularının yanına bir avcı hayvan yaklaştığında, sudan havalanmayı başaramıyormuş gibi yaralı taklidi yaparak gölün çevresinde kanat çırpar  Ancak daima peşindeki saldırganla arasındaki mesafeyi korur  Saldırganı sahilde gizlenen yavrularından yeteri kadar uzaklaştırdığında da hemen havalanır ve yavrularının yanına döner   Kuşların "yaralı kuş" senaryosuna bugün bile bilim adamları hiçbir açıklama getirememektedirler  Bir kuş böyle bir senaryo hazırlayabilir mi? Bunun için son derece bilinçli bir varlık olması gerekir  Her şeyden önce "taklit", zeka ve yetenek gerektirir  Ayrıca bir hayvanın kendisini tereddütsüzce düşmanının önüne atabilmesi ve kendini kovalatması için son derece cesaretli ve gözü kara olması gerekir  Daha da ilginç olanı bu kuşlar bu davranışı başkalarından görerek yapmazlar  Bu savunma taktiğine ve yeteneğe doğuştan sahiptirler  Kuşkusuz burada anlatılanlar hayvanlar dünyasında yaşanan bilinçli ve fedakarca davranışların yalnızca az bir kısmıdır  Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı, kendine özgü bir koruma sistemine sahiptir  Ancak bu sistemlerden ziyade, bunlardan çıkan sonuç önemlidir  Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir  Burada söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır  Ve bu hayvanların böylesine bilinçli, şefkatli, merhametli hareket etmesini sağlayan, onları bu özellikleri ile yaratan göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır  Allah, bu canlılara ilhamıyla Kendi sonsuz şefkat ve merhametinin örneklerini sergilemektedir  BÖCEKLER DE YAVRULARINI TEHLİKELERDEN KORURLAR Böceklerde de, anne babanın yavruları koruyarak onlara özen gösterdiklerini ilk olarak 1764 yılında İsveçli doğabilimci Adolph Modeer keşfetmişti  Adolph Modeer, Avrupa kalkan böceğinin dişisinin aç ve susuz olarak yumurtalarının üzerine oturduğunu ve düşmanları geldiğinde uçarak kaçmak yerine onlara saldırdığını görmüştü  Ancak birçok bilim adamı ilk başlarda böceklerin yavrularına özen göstermesini kabul etmek istemiyordu  Bunun nedeni ise Delaware Üniversitesi'ndenevrimci böcek bilim uzmanı profesör Douglas W  Tallany tarafından şöyle açıklanmaktadır: Böcekler, yavrularını korurken o derecebüyük tehlikelerle karşı karşıyadırlar kibazı böcek bilim uzmanları bu özelliğin evrim sürecinde nasıl olup da kaybolmadığını merak etmektedirler  Birçok böceğin yaptığı gibi çok fazla sayıda yumurta yapmak bundan çok daha kolay bir strateji olurdu   Douglas W  Tallany bir evrimci olmasına rağmen evrimin çıkmazlarından birini kendisi sorgulamaktadır  Gerçekten de evrim teorisinin iddiasına göre böceklerin kendi hayatlarını tehlikeye atan davranışları elenmiş olmalıydı  Ancak doğada böyle bir eleme gerçekleşmemiştir  Böcekler de dahil olmak üzere canlıların büyük bir kısmı yavruları için, hatta kimi zaman birbirleri için ölümü göze almaktan çekinmezler   Yavruları için ölümü göze alan bu küçük canlılardan biri, ABD'nin güneydoğu kesiminde, at ısırgan otlarının üzerinde yaşayan, dantel böcekleridir  Dişi dantel böceği, yumurtalarını ve yumurtadan çıktıktan sonra larvalarını "ölümü pahasına" korur  Larvaların en önemli düşmanlarından biri kız böcekleridir  Bu böcekler, keskin ve sert gaga benzeri ağızları ile fırsat bulduklarında larvaların tamamını yerler  Dişi dantel böceğinin ise onlara karşı koyabileceği hiçbir silahı yoktur  Tek yapabildiği sürekli kanat çırparak ve sırtlarına tırmanarak kız böceklerini kaçırmaya çalışmaktır   Bu esnada ise larvalar yaprağın orta damarını bir otoyol gibi kullanarak saptan kaçar ve kıvrılmış genç bir yaprağın içine gizlenirler  Eğer anne kurtulabilirse, larvalarını izler ve onların gizlendiği yaprağın sapında bekçilik yapar  Böylece büyük ihtimalle kendisini takip edecek olan düşmanının yolunu kesmiş olur  Bazen anne, kızböceklerini bir süreliğine kovar  Bu durumda larvalarının yanlış bir yaprağa gitmelerini gövdesiyle önlerinde durarak engeller ve onları güvenlikli bir yaprakta gizler  Ancak anneler çoğunlukla böceklerin saldırıları esnasında ölürler  Ama onların bu fedakarlığı larvalara kaçıp saklanmaları için zaman kazandırmıştır   Dantel böceği larvalarını diğer böceklerin saldırılarına karşı korurken  Brezilya'da ve Yeni Gine'de yaşayan bu iki böcek türü yavrularının üzerine yatarak onları düşmanlarından korumaya çalışırlar   Brezilya tosbağa kınkanatlısının (Acromis sparsa) larvaları, annelerinin koruyucu vücudu altında simetrik bir halka oluştururlar  Anne, yavruları yumurtadan çıkmadan evvel onlara bekçilik etmeye başlar ve larvalarına çobanlık ederek onları besin kaynaklarına götürür  Yavrulardan biri uzaklaşsa veya kaçmaya kalksa onu hemen geri getirir   YAVRULARIN BESLENMESİ Korumasız yavruların tehlikelerden korunmalarının yanısıra yaşayabilmek için beslenmelerinin de anne ve babaları tarafından sağlanması gerekmektedir  Yavrularını yırtıcı hayvanlardan korumak için sürekli tetikte bekleyen anne babalar aynı zamanda da yavrularının beslenmesi için her zamankinden çok daha fazla avlanmalıdırlar  Örneğin dişi ve erkek kuş gün boyunca yavrularını ortalama olarak saatte 4-12 kez beslerler  Beslemeleri gereken bir çok yavruları olduğunda yüzlerce kez yuvadan uçarak besin aramaları gerekir  Örneğin yavrusunu gagasında taşıdığı böceklerle besleyen büyük bir baştankara kuşu günde ortalama 900 kez yuvaya yiyecek getirir  Memelilerde ise dişiler ek bir problemle karşı karşıyadırlar; yavrularına gereken enerjiyi sadece sütleriyle verebilirler  Süt verme dönemindeki anneler isenormalde aldıkları gıdadan daha fazlasını almalıdırlar  Örneğin fok, tek yavrusunu doğumundan itibaren yaklaşık 10 ila 18 gün emzirir  Yavru bu süre içerisinde kilo alır  Bu dönem içinde anne ise aldığı gıdanın büyük kısmını yavrusunun sütü için harcadığından beslenemez ve kilosunun büyük kısmını kaybeder   Beslemeleri gereken yavruları olan anne ve babalar, normal zamanda harcadıklarından üç ile dört kat daha fazla enerji harcarlar   Lozan Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada yavruların beslenmesinin ve bakımının anne baba kuşlara nelere mal olduğu saptanmıştır  Lozan Üniversitesi biyologlarından Heinz Richner ve öğrencileri, baştankara kuşları üzerinde bir deney yapmışlar ve "baba" olmanın zorluklarını ortaya koymuşlardır  Deney sırasında Richner, bir yuvadaki yavruları diğer yuvalara taşıyarak babanın beslemek zorunda olduğu yavrularının sayısını sürekli değiştirmiştir  Deney sonucu ise şöyledir: Daha çok yavru beslemek zorunda kalan babalar, iki kat daha fazla çalışıyor ve bu yüzden erken ölüyorlardı  "Çok çocuklu" babalarda asalaklara (parazit) bağlı hastalıkların oranı %76, normal babalardaysa %36 idi    Birçok hayvan türü yavrularını beslemek için büyük fedakarlıkları göze alırlar   Örneğin baştankara kuşu yavrularını beslemek için bir gün içinde yüzlerce kez uçuş yapar   Fok balğı ise yavrusunu beslemek için çok fazla kilo kaybeder  Bu bilgiler, bir kuşun yavrusu için katlandığı zorlukları ve gösterdiği fedakarlığı daha iyi kavrayabilmek açısından önemlidir   DALGIÇ KUŞUNUN YAVRUSUNA YEDİRDİĞİ TÜYLER Dalgıç kuşları yavruları için yüzer yuva görevi görürler  Yavrular anne babalarından birinin sırtına çıkarlar  Ve iyice yerleştikten sonra dalgıç kuşu yavrularının düşmelerini engellemek için kanatlarını hafifçe yana doğru açar  Dalgıç kuşu onları beslemek için gagasındaki yiyeceği başını arkasına döndürerek yavrularının ağzına verir  Ancak onlara yapılan ilk ikram yiyecek değildir  Anne veya baba ilk olarak ya suyun üzerinden topladıkları ya da göğüslerinden kopardıkları tüyleri yavrularına yedirirler  Her yavru oldukça fazla miktarda tüy yutar  Peki bu ilginç ikramın sebebi nedir? Yavruların yedikleri bu tüyler sindirilemez ancak yavrunun midesinde birikirler  Bir kısmı bağırsağa açılan noktada keçeleşir  Balıkların kılçıkları veya diğer besinlerin sindirilemeyen kısımları burada birikir ve böylece bu maddelerin yavrunun midesinin ve bağırsaklarının hassas duvarlarını zedelemesi engellenmiş olur  Kuşların bu tüy yeme alışkanlıkları ömürleri boyunca sürecektir  Ancak ilk yedirilen tüyler kuşkusuz yavruların sağlığı için alınan önemli bir tedbirdir   Bazı kuş türlerinde ise anne kuş, yavrusuna balık avlamak için hızla suya dalar ve balığı kuyruğundan yakalar  Kuşun, balığı kuyruğundan yakalamasının önemli bir sebebi vardır  Çünkü, kuyruğundan yakalanan balık, yavruya kılçıkların diziliş yönünde verilir  Bu da yavru kuşun balığı yutarken kılçıkların yönünde yutmasını ve dolayısıyla kılçıkların hazmının kolaylaşmasını sağlar  Şayet kuş, balığı kuyruğundan değil, herhangi bir yerinden tutarsa bu, balığı kendisinin yiyeceğini gösterir   YAVRUSUNU BESLEYEBİLMEK İÇİN KİLOMETRELERCE YOL KATEDEN GUACHARO KUŞU Bu kuş cinsi, yavrularını yerden 20 m  yükseklikteki bir yuvaya yerleştirir  Her gece yaklaşık 5-6 defa yavrularını besleyeceği meyveleri aramaya çıkar  Bu meyveleri bulduğunda ise, meyvelerin yumuşak iç kısımlarını önce kendisi öğütür, daha sonra öğüttüğü kısmı yavrularına verir   Guacharo Kuşu Gece gruplar halinde besin arayışına çıkan Guacharolar'ın, sırf yavrularına besin bulmak amacıyla katettikleri mesafe ise son derece olağanüstüdür: Bu kuşlar, gecede yaklaşık 25 km  yol katetmektedirler   Guachoralar gibi birçok hayvan yavrularına verecekleri besini önceden hazırlarlar  Örneğin pelikanlar bir çeşit balık çorbası yaparlar  Yelkovangil cinsinin anneleri de yedikleri plankton ve küçük balıkları karıştırarak yavruları için zengin bir yağa dönüştürür  Güvercinler kursaklarında yağ ve protein yönünden çok zengin "güvercin sütü" adı verilen özel bir salgı üretirler  Memelilerin sütünden farklı olarak, bu süt hem anne hem de baba tarafından üretilir  Birçok kuş buna benzer besinleri yavruları için hazırlar   Kuş yavruları, anne babalarına son derece muhtaçtırlar  Tek yapabildikleri gagalarını sonuna kadar açarak anne veya babalarının kendilerine yiyecek getirmesini beklemektir  Örneğin genç ringa balığı martıları ağızlarını annelerinin gagalarındaki kırmızı bir noktaya doğru uzatırlar  Hatta gözleri henüz açılmamış bir ardıç kuşu, anne ya da babasının geldiğini düşündürebilecek en küçük bir titreşimde bile boynunu yukarıya doğru uzatıp ağzını açar  Yaşamlarının bu döneminde yavruların ağızları, parlak sarı renkli şiş kenarları ile yiyeceklerin nereye bırakılması gerektiğine açıkça işaret eder gibidir  Ağız kenarları son derece hassastır; herhangi bir nedenle yavru ağzını açık tutmayı kesecek olsa, gagasının kenarına en ufak bir temas bile onun uyarılıp gagasını açmasına neden olur    Pelikan gibi birçok kuş türü yavruları için kursaklarında hazırlarlar  Daha sonra yavrularının yanına döndüklerinde resimde görüldüğü gibi yavru pelikan annesinin kursağındaki bu besinleri yiyerek yaşamını sürdürür  Yavruların ağızlarının rengi ve hassaslığı, özellikle oyuk içinde yuvaları olan kuşlar açısından son derece önemli bir kolaylıktır  Böylelikle yetişkinlerin, oyuğun karanlık bir köşesinde bulunan yavruların ağızlarını bularak, yiyeceklerini vermeleri kolaylaşır   Gouldian ispinozlarının yuvası böyle karanlık bir oyuğun içindedir  Yavruların ağız köşelerinin her bir tarafında ışığın gelişiyle parlayan, dikkat çekici yeşil ve mavi renklerde, yuvalarının derinliklerine süzülerek ulaşan ışığı yansıtan büyük yumrular vardır  Bu yumrular karanlıkta birer ışık kaynağı gibi parlarlar  Renkli ağızlar bazı kuşlarda annelerine yavruların yerlerini belirtmenin ötesinde anlamlar da taşır  Renkler aynı zamanda yuvadaki yavrulardan hangisinin yakın zamanda beslendiğini, hangisinin beslenmeye ihtiyacı olduğunu da belirtirler  Genç kenevir kuşlarının ağızları, boğazlarının hemen altındaki kan damarlarından ötürü kırmızı renklidir  Yavrulara besin verildiği zaman ise bu kanın büyük kısmı, sindirilen besinleri toplamak üzere mideye gider  Dolayısıyla hala aç olan yavruların ağızları en kırmızı renkli olanlardır  Ve bu konuda yapılan deneylerle ortaya konmuştur ki ebeveyn kuşlar hangi yavruya besin vermeleri gerektiğini belirlemede bu renk farklılığını kullanmaktadırlar   Kuşların fiziksel özellikleri ile davranışlarının ve bulundukları ortamın son derece uyumlu olması tüm canlıların ve içinde yaşadıkları doğanın tek bir Yaratıcı'nın eseri olduğunun açık bir delilidir  Hiçbir tesadüf böyle kusursuz bir uyumu meydana getiremez   YAVRULARINA SU TAŞIYAN ÇÖL TAVUKLARI Doğada, tüm canlıların sahip oldukları fiziksel özellikler, yaşadıkları ortamla son derece uyumludur  Bunun bir örneği de çöl tavuklarıdır  Çöl tavuklarının belli bir yerleşim yerleri yoktur  Yumurtlama zamanı yaklaştığında kumun sığ bir yerine çoğunlukla 3 yumurta bırakırlar  Yavrular yumurtadan çıkar çıkmaz, yuvadan ayrılırlar ve kendileri için yiyecek olarak tohum toplamaya başlarlar  Yiyeceklerini kendi başlarına bulabilirler ancak uçamadıkları için su ihtiyaçlarını gideremezler  Dolayısıyla su onlara getirilmelidir ve bu görevi erkek üstlenir  Bazı kuş türlerinde yetişkinler yavrularına suyu kursaklarında taşıyarak getirirler; fakat erkek çöl tavuğu suyu çok uzak bir mesafeden getirmek zorundadır ve bu nedenle kursağında taşıyabileceği suyun tamamına, yaptığı uzun yolculuk sırasında kendisinin ihtiyacı vardır  Aksi takdirde yaşamını sürdüremez  Ancak su taşımak için eşsiz bir fiziksel özelliğe sahiptir  Kuşun göğsündeki ve alt kısmındaki tüyler, iç yüzeyde ince bir lif katmanıyla kaplıdır  Bir su birikintisine ulaşan kuş, altını kuma ve toza sürter, böylece tüylerini temizlediği sırada kalmış olabilecek suyu tutmayı engelleyici yağlardan kurtulmuş olur  Sonra suyun kenarına gider  Önce kendi susuzluğunu giderir  Sonra suyun içine girer, kanat ve kuyruğunu havaya kaldırarak vücudunu ileri geri hareket ettirir; böylece tüm tüyleri tamamen ıslanmış olur  Tüylerin üstündeki ince lif katmanı bir sünger gibi suyu çeker   Tüyleriyle vücudu arasında taşıdığı sıvı yük, buharlaşmaya karşı sıkı koruma altındadır  Fakat yine de 20 milden fazla uçması gerektiği takdirde, taşıdığı suyun bir kısmı buharlaşır  Kuş nihayet kumda tohum arayan yavrularının yanına ulaştığında, yavrular ona doğru koşarlar  Baba çöl tavuğu vücudunu yukarı kaldırdığında, yavrular da sanki süt emen memeliler gibi suyu babalarının vücudundan içerler  Yavruları tüm suyu emdikten sonra kuş tekrar kumun üzerine sürtünerek kendini kurutur  Erkek kuş bu işi yavruların ilk tüy dökme dönemi tamamlanana ve kendi sularını kendileri temin edene kadar en az iki ay daha her gün sürdürür    (Solda) Çöl tavukları, önce su içip, sonra yavrularına su taşımak için tüylerini suda ıslatıyorlar  (Sağda) Anne leylek yavrularını serinletmek için kursağında onlara su taşıyor   Çöl tavuğunun bu davranışında düşünülmesi gereken birçok nokta bulunmaktadır  Bu kuş yaşadığı ortama en uygun özelliklere sahip olmakla birlikte, ne yapması gerektiğini de çok iyi bilmektedir  Çünkü onu yaratan Allah, ona ne yapması gerektiğini de ilham yoluyla bildirmektedir  Arı kuşları yavrularını kelebek benzeri böceklerle beslerler  Ancak böceklerin yavrularına zarar vermelerini engellemek için, onu önce bir dala hızla çarparak öldürürler   (Yanda üstte) Arı kuşlarının yiyecek bekleyen yavruları  (Yanda altta) Yavrularına yiyecek götüren arı kuşu     Kuşların anne-babaları, hayvanların en çalışkanlarındandır  Yavrularına gerekli besini bulmak için pek çok uçuş yaparlar  Hatta bazen bu uçuşların sayısı 1000'i bulmaktadır   a  b   c  d  e  f  Anne baba kuşlar vakitlerinin büyük kısmını yavruları için avlanmakla geçirirler  Allah hepsini çeşitli yollardan rızıklandırmaktadır  Bu resimlerde yavrularının yumurtadan çıkışına yardım ettikten sonra onlar için suya dalarak balık avlayan Yalıçapkını kuşu görülüyor  a  Yalıçapkını yumurtalarıyla  b  Yalıçapkını yavrularına bakarken  c  Yalıçapkını avlanmak üzere suya dalarken  d  Yalıçapkını avını avlarken  e  Yalıçapkını avını yavrularına götürürken  f  Yalıçapkını yavrularını beslerken  BÖCEKLERİN YAVRULARINI BESLEMELERİ Birçok böcek türü de larvalarını ve yavrularını beslerler  Örneğin, oyucu böcekler, bir çukurda saklı larvaları tohumlarla beslerler  Sıçrayıcı ağaç böcekleri ise ağacın kabuğunda spiral biçimi yarıklar açarak besleyici sıvılar taşıyan borucukları ortaya çıkarır ve miniklarvaları borulardan beslerler  Tahta kurtlarının işi oldukça zordur; sert, sindirilemeyen ve azot miktarı çok az olan odunu yavrularına bir şekilde yedirmeleri gerekir  Odun böcekleri ve odun yiyici kınkanatlılar, bu sorunu şöyle çözmüşlerdir: Odunu önce kendileri kemirerek sindirim sistemlerinde yumuşatırlar; sonra yumuşamış odunu, yine vücutlarındaki selüloz parçalayıcı tek hücreli hayvanlar ve sindirim sularıyla karıştırarak dışarı çıkarır ve yavrularına verirler  Ağaç kabuğu kınkanatlıları ise kabuk altında odun çiğneyerek açtıkları tüneller içine yumurtlarlar ve buralara, selülozu larvaların çiğneyebileceği şekle çeviren mantar türlerini getirirler   Allah her canlıya rızkını farklı şekillerde vermektedir  Yukarıda örnekleri verilen böcekler de Allah'ın izniyle rızıklarını bulan canlılardır  Allah, anne veya babalarını vesile ederek, bu minik canlıları da rızıklandırmaktadır  Allah, Kuran'da her canlının rızkını Kendisi'nin verdiğini şöyle bildirmektedir: Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır  O, işitendir, bilendir  (Ankebut Suresi, 60) YAVRULARIN TAŞINMALARI Genelde güçsüz ve çelimsiz olan yavrular, yer değiştirirken veya tehlike anlarında genellikle anne veya babaları tarafından taşınırlar  Her canlının yavrusunu taşıma yöntemi birbirinden farklıdır; kimi sırtında, kimi ağzında, kimi de kanatlarındaki özel keselerde yavrularını taşır  Yavrular bu taşınma esnasında hiç zarar görmezler ve hemen güvenli bir ortama ulaştırılırlar   Özellikle tehlike anlarında anne babaların yavrularını taşıyarak olay yerinden uzaklaştırmaları önemli bir fedakarlık örneğidir  Çünkü yavrunun herhangi bir şekilde taşınması hayvanın hızını ve hareket kabiliyetini önemli ölçüde azaltır  Ancak canlılar buna rağmen, tehlikeli bir durumda yavrularını asla terk etmezler   Canlılar arasında en yaygın taşıma yöntemi sırtta taşımadır  Örneğin maymunlar yavrularını her yere taşıyabilirler  Anne maymun yavrusuyla çok rahat hareket edebilir çünkü yavru maymun annesinin karnındaki ve arkasındaki tüyleri elleri ve ayaklarıyla sıkıca kavrar  Tehlike anında anne maymun sırtında yavrusunu taşıdığı halde bir ağaca zıplayabilir, bir dal boyunca koşarak diğer bir ağaca atlayabilir   Kangurular ve diğer keseli hayvanlar, yardıma muhtaç yavrularını göbeklerindeki tüyle-kaplı keselerinde taşırlar  Yavru bir kanguru beş ay annesinin kesesinde yaşar  Bu keseden çıktığında bile hep annesinin yakınında durur  Eğer bir tehlike sezerse annesine doğru koşar ve baş aşağı olarak kesenin içine atlar  Anne kanguru güçlü arka bacakları ile yavrusunu da taşıyarak kaçar  YAVRULARINI NASIL TAŞIYORLAR? Bir çok canlı türü yavrularını tehlikelerden "taşıyarak" uzaklaştırır  Her birinin yavrusunu taşıma yöntemi farklıdır  Aslanlar yavrularının canını hiç acıtmadan enselerinden ısırırlar  Yavru kanguru ise tehlike anında başaşağı olarak annesinin kesesine atlar    Kurbağalar, ördekler, akrepler, ayılar ve kunduzlar da yavrularını çoğunlukla üzerlerinde taşırlar   Sincaplar yavrularını sarkık göbeklerinden dişleriyle kaldırırlar  Bir anne sincap yuvası bozulursa, yavrularını oldukça uzun bir mesafe de olsa taşır  Her defasında bir yavrusunu taşır vehepsinin güvenle tahliye olduğuna ikna olana kadar eski yuvasına geri dönüp, bakar   Yavru fareler, yuvalarında annelerinin meme uçlarına sıkı sıkıya yapışırlar ve genellikle saatlerce bırakmazlar  Eğer aile tehdit edilirse, anne yavrularını hemen alarak güvenli bir yere kaçabilir  Yavrular meme uçlarını ağızlarıyla o kadar sıkı kavrarlar ki, anne birini bile kaybetmeden bacakları arasında bütün yavruları sürükleyebilir  Tehlike geçtiğinde anne, arkada kalmış yavru olması ihtimaline karşı, birkaç kez eski yuvasına dönerek kontrol eder  Yarasalar gece boyunca böcek veya meyve aramak için uçarken, yavrularını da taşırlar  Bir yavru yarasa annesinin meme uçlarını süt dişleriyle kavrar ve pençeleriyle tüylerini sıkıca tutar  Bazı yarasalar üç veya dört kadar yavruya sahiptir ve bütün yavrular annenin vücuduna asılıyken bile, yarasalar uçmayı başarırlar  Yavrusunu uçarken taşıyan birçok kuş türü bulunmaktadır  Bir çulluğun yerdeki yuvası tehdit edildiğinde, anne çulluk bacakları arasında sıkı sıkıya tutunan bir yavruyu hızlıca havaya kaldırabilir  Su tavukları, bataklık atmacaları ve baştankaralar güvenli bir ortama doğru yavrularıyla uçarken, onları gagalarında taşırlar  Kırmızı-kuyruklu doğanlar, yavrularını tıpkı yakaladıkları avlarını taşır gibi pençeleriyle kavrayarak havada taşırlar  Dalgıç kuşları ise yavrularını sırtlarında taşırlar ve bir düşman gördüklerinde, hızla suya dalarlar ve yavruları arkalarında asılı dururken, suyun altında yüzerler  Yumurtalarını ve tetarlarını sırtlarında taşıyan tropik kurbağalar ve kara kurbağaları yavrularıyla birlikte güvenli bir ortama zıplayabilirler   Daha da ilginci, bazı balıklar yavrularını güvenli bir yere ağızlarında taşırlar  Bir erkek dikenli balık, su otlarından oluşan yuvasının etrafında devriye gezerken, yumurtadan yeni çıkmış yavrusunu da korur  Eğer bir yavru dikenli balık yuvasından yüzerek uzaklaşırsa, babası da arkasından gider  Yavruyu ağzının içine çeker veyuvaya getirdiğinde geri çıkarır   Karıncalar gelişen yumurta ve larvaları, bir çocuk odasından diğerine ağızlarında taşırlar  Her sabah, bakıcı karıncalar kolonideki larvaları yuvanın yukarısındaki toprak tepede, güneşle ısınan bir çocuk odasına taşırlar  Güneş gökyüzünde hareket ettikçe, larvalar tepenin bir tarafından diğerine gidip gelirler  Bakıcılar akşamları larvaları gün içinde ısının biriktiği yuvanın dibinde bulunan çocuk odalarına götürürler  Çocuk odalarının girişleri, gece serinleyen havayı dışarıda tutmak üzere bloke edilir  Bir sonraki sabah, girişler yeniden açılır ve larvalar yeniden yukarı taşınırlar  Koalalar yavrularını bir yıl gibi bir süre sırtlarında taşırlar  Maymunlar ise sırtlarında yavruları olduğu halde daldan dala atlayabilirler  Ayı yavruları içinse annelerinin sırtı hem korunaklı hem de rahat bir mekandır  Eğer yuvaları istila edilirse, karıncalar her ne pahasına olursa olsun larvaları korumak için harekete geçerler  Bazı karıncalar mücadele bölgesine hücum ederler ve düşmana saldırırlar  Diğerleri yardıma muhtaç larvaların hayatlarını kurtarmak üzere, çocuk odalarının başına giderler  Olgunlaşmamış karıncaları çenelerine alırlar ve onları yuvanın dışına taşıyarak, savaş sona erene ve düşmanlar gidene kadar saklarlar   Görüldüğü gibi böceklerden aslanlara, kurbağalardan kuşlara kadar tüm canlılar yavrularını bir şekilde taşıyarak koruma altına alırlar  Bunların her biri son derece zahmetli ve anne babanın hayatını tehlikeye atan davranışlardır  Bir hayvanın bu kadar güçlü bir koruma duygusunasahip olması nasıl açıklanabilir? Buraya kadar detaylarıyla incelediğimiz gibi, canlıların her biri yavruları yeterli olgunluğa erişene kadar onların her türlü sorumluluğunu üstlenirler  Onların her türlü ihtiyacını hiç eksiksiz olarak karşılarlar  Ve doğadaki tüm canlılarda bu korumanın ve fedakarca davranışların örneklerini görmek mümkündür   Açık olan gerçek bir kez daha karşımıza çıkmaktadır: Bu canlıların her biri Allah'ın koruması altındadırlar  Allah her birine davranışlarını ilham eder ve onlar da buna eksiksiz uyarlar   | 
|   | 
|  | 
|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki FedakarlıkCanlılar Arasındaki Dayanışma ve İşbirliği  Yazının bu bölümüne kadar genellikle canlıların yavrularına karşı gösterdikleri fedakarlıklardan ve şefkatli tavırlardan söz edildi  Ancak doğada, fedakarlık, işbirliği, dayanışma gibi özellikler sadece yavrular söz konusu olduğunda ortaya çıkmaz  Canlıların birçoğu aralarında büyük bir dayanışma içerisindedirler  Hatta, zaman zaman türler arasında dahi dayanışma, işbirliği gibi davranışlar görmek mümkündür  Özellikle sürüler veya koloniler halinde yaşayan canlılar, toplu yaşamanın birçok avantajına sahiptirler  Evrimcilerin, tüm doğanın kıyasıya bir mücadele içinde olduğu, hayatta kalabilmek için tüm canlıların birbirleriyle rekabet etmek zorunda oldukları iddialarını, hayvan topluluklarının yaşantıları kesin olarak geçersiz kılmaktadır  Canlılar, çoğunlukla rekabetin değil, dayanışmanın, işbirliğinin, birbirinin çıkarlarını kollamanın ve fedakarlığın avantajlarını kullanmaktadırlar  Aslında evrimciler de doğada görülen bu açık gerçeğin farkındadırlar ancak bunu evrim teorisi ile bağdaştırmanın yollarını ararlar  Örneğin ünlü evrimci Peter Kropotkin, Doğu Sibirya ve Mançurya'da yaptığı incelemelerde, hayvanlar arasındaki karşılıklı yardımlaşmanın birçok örneğini tespit etmiş ve hatta bu konu üzerine bir kitap yazmıştır  Kropotkin kitabında canlılar arasındaki dayanışma için şunları söylemektedir: Yaşam mücadelesi kavramı üzerinde çalışmaya başladığımızda, bizi ilk şaşırtan karşılıklı yardımlaşma örneklerinin çokluğu oldu  Çoğu evrimci tarafından kabul edildiği gibi sadece nesil yetiştirmek için değil, aynı zamanda bireylerin güvenliği ve yiyecek sağlanması için de bu yardımlaşma örneklerini görmekteyiz  Hayvanlar aleminin büyük bölümünde karşılıklı yardımlaşma bir kuraldır  Karşılıklı yardımlaşma, hayvanlar aleminin en alt kademesindeki hayvanlarda bile görülebilmektedir…  Geyik ve zebra sürüleri genellikle birarada yaşarlar  Birbirlerinin düşmanlarını ise çok iyi tanırlar  Örneğin eğer zebralardan biri geyiklere saldırmak üzere olan bir düşmanı fark ederse geyik sürüsünü hemen tehlikeye karşı uyarır  Bir evrimci olmasına rağmen Kropotkin, doğada gördüğü açık deliller karşısında, evrimin temel iddiasına tamamen ters bir yorumda bulunmuştur  Sonraki sayfalarda anlatılacak olan bazı örneklerde de görüleceği gibi canlılar ve hatta türler arasındaki dayanışma ve işbirliği, bu canlıların güvenlikleri ve besin kaynakları açısından son derece önemlidir  Doğadaki bu denge ve düzen, Allah'ın kusursuz yaratışının açık delillerindendir  Öyle ki doğada gerçekleşen olaylara tanık olanlar, şuursuz canlıların böylesine şuurlu ve akılcı davranışlarda bulunmalarını hayretle ve hayranlıkla karşılamaktadırlar  Bu kişilerden biri olan, fizyoloji ve tıp alanında tanınmış ünlü bilim adamı Kenneth Walker, Doğu Afrika'da çıktığı av sırasındaki gözlemlerini şöyle aktarmaktadır: Yıllarca önce Doğu Afrika'da avlanmaya çıktığımda hayvanlar arasında gözlemlediğim dayanışmanın birçok örneği hala belleğimde canlıdır  Ahti düzlüklerinde değişik zebra ve ceylan sürülerinin tehlikelere karşı birbirlerini uyarmak için belli yerlere nöbetçi koyduklarına tanık oldum  Zebra avlamaya çıkmamıştım; ama ceylan avlamam da hemen hemen olanaksızdı  Çünkü ne zaman birine yaklaşmak istesem, nöbet tutan zebra tehlikeyi fark eder, ceylanları uyarırdı  Gene zürafalarla filleri de çok kez birlikte bulurduk  Fillerin kocaman kulakları, son derece keskin işitme duyuları vardır; ancak görme duyuları zayıftır  Zürafalar ise adeta gözetleme kulelerine yerleştirilmiş bekçiler gibidir     Küçük kuşlar bazı hayvanların üzerinde yaşarlar ve tehlike anında çığlıklar atarak ev sahiplerini uyarırlar  Güçlerini birleştirdiklerinde görünmeden ya da duyulmadan ne fillere ne de zürafalara yaklaşmaya olanak vardır  Daha ilginç (daha doğrusu son derece garip) bir işbirliği gergedanlarla, derilerine gömülen kene türünden parazitleri ayıklamak için sırtlarında tırmanıp oturan kuşlar arasında idi  Bu kuşlar her zaman tetikte bekler, yaklaştığımı çok uzaktan fark eder etmez hırçın çığlık ve gagalamalarla konuğu oldukları hayvanı uyarırlardı  Gergedan kaçmaya koyulduğunda kuşlar bir katardaki yolcular gibi hayvanın sırtına asılıp yerlerinden ayrılmazlardı   Kenneth Walker'ın bu tespitleri aslında her zaman karşılaşabileceğimiz fedakarlık ve işbirliği örneklerinin çok az bir kısmıdır  İnsan etrafında gördüğü tüm canlılarda bunlara benzer davranışlara şahitlik edebilir  Ancak önemli olan insanın gördüğü bu şaşırtıcı örnekler üzerinde düşünmesidir  Tesadüfen meydana gelmiş, doğada "yaşam mücadelesi" veren bir canlının böylesine özverili davranışlar göstermesinin bir anlamı var mıdır? Daha doğrusu böyle bir canlıdan böylesine akılcı ve fedakarca davranışlar beklemek mümkün müdür? Elbette değildir  Tesadüfen oluşmuş, şuursuz bir canlı "akıl" alametleri gösteremez  Başkalarını koruması gerektiğini düşünemez  Bu canlıların tüm özelliklerinin tek açıklaması, onları yönlendiren, onlara bunları ilham eden Allah'ın varlığıdır  İlerleyen sayfalarda daha detaylı olarak inceleyeceğimiz örnekler de, Allah'ın canlılar üzerindeki hakimiyetini açıkça gözler önüne serecektir  CANLILAR TEHLİKELERE KARŞI BİRBİRLERİNİ UYARIRLAR  Doğada evrimcilerin iddia ettikleri gibi sadece yaşamak için savaşan canlılar yoktur  Birçok canlı Allah'ın kendilerine ilhamıyla şefkatli ve fedakar davranışlar sergilerler  Topluluk halinde yaşamanın en büyük avantajlardan biri tehlikelere karşı daha fazla korunma sağlanmasıdır  Çünkü topluluk içinde yaşayan hayvanlardan herhangi biri tehlikeyi sezdiğinde sessizce olay yerinden kaçmak yerine vargücüyle çevresindeki diğer hayvanları da uyarır  Her bir canlı türünün kendine özgü bir uyarı şekli vardır  Örneğin tavşanlar ve bazı geyikler tehlikeyi sezdiklerinde çevrelerindeki hayvanları uyarmak için kuyruklarını dikerler  Ceylanlar ise ilginç bir zıplama dansı yaparlar   Birçok küçük kuş, düşmanlarını fark ettiklerinde hemen öterek alarm verirler  Sarı asma kuşu gibi türler alarm verirlerken dar frekans aralığı olan ve yüksek perdeden bir ses çıkartırlar  İnsan kulağı bunu ince bir ıslık gibi algılar  Bu sesin en önemli özelliği ise kaynağının yönünün anlaşılmamasıdır  Bu, sürüsünü uyaran kuş için önemli bir avantajdır  Çünkü kuş aslında düşmanı gördüğünde çığlık atarak bütün dikkati üzerine çekmeyi göze almaktadır  Ama sesin yönü belli olmadığı için tehlike nispeten azalmaktadır    Koloniler halinde yaşayan böceklerde de, tehlikeyi ilk sezen böcek bütün koloniyi uyarır  Ancak, tehlikeyi haber veren böceğin salgıladığı alarm kokusu düşmanın da dikkatini çeker  Dolayısıyla kolonisini tehlikeye karşı uyaran böcek ölümü de göze almış olur   Çayır köpekleri büyük koloniler şeklinde yaşarlar  Adeta bir kent haline dönüşmüş olan yuvaları, yaklaşık 30 hayvanın yaşadığı bölümlere ayrılmıştır  Bu kentteki hayvanların tümü birbirini tanır  Her zaman tünel dışında ve girişlerde bulunan tepeciklerin üzerinde her yönü görebilecek şekilde arka ayakları üzerinde dikilmiş nöbet tutan hayvanlar bulunur  Nöbetçilerden biri, bir düşman görürse, ıslık şeklinde bir dizi havlama sesi çıkarır  Bu uyarı, diğer nöbetçiler tarafından yinelenir ve uyarı, tüm kent tarafından duyularak alarm haline geçilmesini sağlar   Burada öncelikle dikkat çekilmesi gereken bir nokta vardır  Canlıların birbirlerini fedakarca girişimlerle uyarması elbette düşündürücüdür  Ancak daha da önemlisi bu hayvanların her birinin birbirlerini "anlıyor" olmasıdır  Yukarıda söz ettiğimiz canlılardan biri, örneğin tavşan kuyruğunu havaya kaldırdığı zaman, etrafındaki diğer canlılar onun bir tehlike sinyali verdiğini hemen kavrarlar ve buna göre önlem alırlar  Oradan uzaklaşmaları gerekiyorsa uzaklaşır, saklanmaları gerekiyorsa saklanırlar  Burada düşünülmesi gereken şey şudur: Bu hayvanlar bu işareti gördüklerinde kaçmaları gerektiğini anlıyorlarsa bu hayvanların daha önceden bunu kendi aralarında konuşarak kararlaştırmaları gerekir ki, tek komutta hemen uygulamaya geçirsinler   Bu tabii ki hiçbir akıl sahibi insanın kabul edemeyeceği bir olaydır  Öyleyse kabul edilmesi gereken şey, ki bu gerçek olandır: Bütün bu hayvanlar tek bir Yaratıcı tarafından yaratılmışlardır ve O'nun ilhamı ile hareket etmektedirler  Diğer bir örnek olarak üzerlerinde yaşayan kuşların attığı çığlıkların tehlikeyi haber verdiğini gergedanların anlayıp, buna tepki verdiklerinden söz ettik  Burada gözardı edilemeyecek derecede şuurlu davranışlar söz konusudur  Şüphesiz bir canlının tehlikeye karşı diğer canlıları uyaracak bir hareketi "akletmesi" ve diğerleriyle anlaşıp bunu uygulamaya geçirmesi mümkün değildir  Şu durumda karşımıza çıkan bu şuurlu ve akılcı hareketlerin tek bir açıklaması vardır: Bu canlıların her birinin sahip oldukları yetenekler, sergiledikleri davranışlar kendilerine öğretilmektedir  Tüm bunları söz konusu canlılara öğreten ve uygulatan, herşeyin Yaratıcısı olan, yarattıklarını koruyup kollayan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'tır  CANLILAR TEHLİKELERE BİRLİKTE KARŞI KOYARLAR  Çayır köpekleri daima tetiktedirler ve tehlike anlarında çığlıklar atarak çevrelerindeki tüm hayvanları uyarmalarıyla tanınırlar  Sürü halinde yaşayan hayvanlar tehlike anında birbirlerini uyarmanın yanı sıra tehlikeye de birlikte karşı koyarlar  Örneğin küçük kuşlar, doğan veya baykuş gibi yırtıcı kuşlar bölgelerine girdiklerinde topluca bu hayvanların çevresini sararlar  Bu arada çevredeki diğer kuşları da bölgeye çekmek için özel bir ses çıkartırlar  Küçük kuşların topluca gösterdikleri saldırgan hareketler, yırtıcı kuşları genellikle bölgeden uzaklaştırır   Bir arada uçan bir kuş sürüsü de aynı şekilde tüm sürü üyeleri için bir koruma sağlar  Örneğin sürü halinde uçan sığırcıklar aralarında geniş bir mesafe bırakarak uçarlar  Ancak bir doğan gördüklerinde aralarındaki boşlukları kapatırlar  Böylelikle doğanın sürünün ortasına dalmasını zorlaştırırlar, doğan bunu yapsa bile kanatlarını sakatlar ve avlanamaz   Memeli hayvanlar da sürülerine bir saldırı olduğunda, toplu olarak hareket ederler  Örneğin zebralar düşmanlarından kaçarken yavrularını sürünün ortasına alırlar  Bu konuyla ilgili şöyle bir örnek verebiliriz: İngiliz bilim adamı Jane Goodall Doğu Afrika'daki incelemeleri sırasında, düşmanlarından kaçan bir zebra sürüsünden üç zebranın geride kalarak yırtıcı hayvanlar tarafından çevrelerinin sarıldığını görmüştür  Gruplarından üç üyenin tehlike altında olduğunu fark eden diğer zebralar hemen geri dönerek toynakları ve dişleri ile düşmanlarını kaçırarak diğer zebraları kurtarmışlardır    Ceylan ve geyikler ilginç zıplama dansları ile diğerlerini tehlikelere karşı uyarırlar  Genel olarak bir zebra sürüsü saldırıya uğradığında sürünün lideri olan zebra geride kalır ve dişiler ile taylar önde koşarlar  Erkek zebra arkada zigzaglar çizerek koşar, çifteler atar, hatta geri dönüp saldırgan hayvanları kovaladığı bile olur   Yunuslar da hep grup halinde gezerler ve en büyük düşmanları olan köpekbalıklarına karşı grupça karşı koyarlar  Yunuslar, köpekbalıkları yavrularını tehdit edecek şekilde yaklaştıklarında iki yetişkin yunus gruptan ayrılarak köpekbalığının dikkatini kendi üzerlerine çekerler  Köpekbalığının dikkati başka yöndeyken diğer grup elemanları bir anda köpekbalığının çevresinin sararlar ve hepsi birden köpekbalığına darbeler indirmeye başlarlar   Ama bundan daha ilginç bir başka davranışları daha vardır  Yunus aileleri genellikle ton balığı sürüleriyle birlikte yüzer ve onlarla beslenirler  Bu nedenle ton balığı avcıları da yunus sürülerini takip ederler ve uygun gördükleri yerde ağlarını atarlar  Ancak ton balıkları için atılan ağlara bazen yunuslar da takılırlar  Yunuslar nefes alan canlılar oldukları için ağa takıldıklarında nefes alamadıkları için panik olup şoka girerler ve denizin dibine doğru inmeye başlarlar  Ailelerine olan bağlılıklarından dolayı, diğer yunuslar da hemen ağa takılan yunusun yardımına giderler  Tüm aile üyeleri ağa takılan yunusla birlikte suyun dibine iner ve onu kurtarmak için yukarı doğru itmeye çalışırlar  Ancak bu çabalarının sonucunda genellikle çoğu solunum yapamadıkları için ölürler  Üstelik bu, sadece tek bir yunus ailesine ait bir davranış değildir; tüm yunus aileleri benzer durumlarda aynı özveriyi gösterirler    Her biri 350-400 kg ağırlığındaki yetişkin misk öküzleri omuz omuza vererek yavruları ve düşmanları arasında bir siper oluştururlar  Saldırı anında misk öküzleri geri geri gelerek bir daire oluştururlar ve yanda görüldüğü gibi yavruları ortalarına alırlar  Böylelikle yavrulara kesin bir koruma sağlanır  Gri balinalarda ise bir dişi yaralandığı zaman, bir ya da birden fazla erkek balina ona yardım ederler  Dişiyi solunum yapabilmesi için su yüzeyinde tutar ya da onu katil balinaların saldırısından korurlar   Misk sığırları da bir saldırganla karşılaştıklarında kaçmak yerine kendilerine bir güvenlik çemberi oluştururlar  Tüm grup üyeleri düşmana arkalarını dönmeden geri geri giderek bir daire haline gelirler  Yavrular bu dairenin merkezindedirler ve annelerinin uzun tüylerinin altında saklanırlar  Yetişkinler yavruların çevresini kuşatarak onları tam bir koruma altına alırlar  Saldırganların üzerine atılan bir misk sığırı saldırıdan sonra yavruları koruyan dairenin dağılmaması için yerine geri döner    Sürü halinde yaşamak yavrular için daima bir avantajdır  Örneğin tehlike anlarında sürüdeki yetişkinler yavruları aralarına alarak kesin bir koruma sağlarlar   tehlike durumları dışında, avlanma sırasında gösterdikleri işbirliği konusunda da oldukça çarpıcı örnekler bulunmaktadır  Örneğin pelikanlar balık avlamaya daima kalabalık bir sürü halinde giderler  Uygun bir koy seçtiklerinde ise, sahile karşı yarım bir daire oluştururlar ve sığ suda gezinerek bu daireyi daraltırlar  Bu dairenin içine giren tüm balıkları yakalarlar  Dar nehirlerde ve kanallarda iki gruba bile ayrılırlar  Gece olduğunda da hepsi dinlenme yerlerine çekilirler ve hiç kimse onları körfezdeki pozisyonları ya da dinleme yerleri konusunda kavga ederken göremez   Canlıların birbirleriyle bu derece içiçe yaşam sürmeleri, birbirlerini kollamaları, birlikte hareket etmeleri her insanın üzerinde düşünmesi gereken konulardır  Çünkü başta da belirttiğimiz gibi burada söz konusu olan canlılar, şuurlu, zeki insanlar değil, aklı, bilinci olmayan zebralar, kuşlar, böcekler, yunuslar ve diğerleridir  Elbette canlıların bu işbirliklerini kendi iradeleriyle gerçekleştirdiklerini söylemek akıl sahibi bir insan için mümkün değildir  Akıl sahibi bir insanın bu gerçekler karşısında varması gereken sonuç şudur: Doğadaki herşey sonsuz ilim ve kudret sahibi bir Yaratıcı'nın eseridir  O Yaratıcı tüm canlıları, insanları, hayvanları, böcekleri, bitkileri, canlı cansız tüm varlıkları yaratan Allah'tır  O, üstün kudret, şefkat, merhamet, akıl, ilim ve hikmet sahibidir   BİRBİRLERİNİ KOLLAYAN AFRİKA KUŞLARI Sürüler halinde hareket eden Afrika kuşları da birbirleriyle son derece uyumludurlar ve oldukça çarpıcı bir yardımlaşma örneği gösterirler  Bu kuşların temel besin kaynaklarını, üzerlerine kondukları ağaç dallarında bulunan meyveler oluşturur  Dalların uç kısımlarında bulunan meyvelerden beslenmek ise ilk bakışta bu kuşlar açısından oldukça zordur  Çünkü meyveler, dalların en uç bölümünde yer aldığından, sürünün ancak meyvelere yakın olan kısımlarına konabilen üyeleri bunlardan beslenebilecek, geri kalanları ise, hem dal üzerinde konabilecekleri yeterli yer bulunmadığından hem de meyve sayısının az miktarda olmasından dolayı aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır  Ancak durum hiç de sanıldığı gibi olmaz  Sürü halinde yaşamak yavrular için daima bir avantajdır  Örneğin tehlike anlarında sürüdeki yetişkinler yavruları aralarına alarak kesin bir koruma sağlarlar   Birlikte hareket ederek ağaca yönelen Afrika kuşları, sanki aralarında anlaşma sağlamışlar gibi dalların üzerine sırayla konarak, yanyana gelecek şekilde dizilirler  Dalın ucunda bulunan meyvelere en yakın yere konmuş olan kuşlar, kopardıkları meyveyi sıra ile yanlarındaki diğer koloni üyelerine vererek, meyvenin ağızdan ağıza taşınmasını ve böylece dalın en dip kısmında bulunan diğer Afrika kuşlarına ulaştırılmasını sağlarlar  Bu hayvanların böylesine üstün bir fedakarlığı gösterebilecek bir akla ve iradeye sahip olmadıkları düşünüldüğünde akla ilk gelen, sıranın en başında bulunan kuşun, topladığı meyveyi yalnızca kendisine ayırabileceği ve böylece sürünün tüm beslenme düzeninin de bozulabileceği ihtimalidir  Ancak tüm sürüdeki kuşların buldukları meyveleri öncelikle kendilerine ayırmaları beklenirken, bu hayvanlar hiç görülmedik bir düzen ve disiplin içerisinde, sürünün beslenmesi için olabilecek en uygun yöntemi uygularlar  Dal üzerindeki bu sıralanışta kuşlardan hiçbiri bu düzeni bozacak bir tavır içerisinde bulunmaz  Ancak yapılan bu yardımlaşma, yine de tüm sürünün bir kerede beslenmesine olanak sağlamaz  Çünkü kuşların üzerine kondukları daldaki meyveler, genelde sürünün içerdiği sayıdan çok daha azdır  Bu yüzden kuşlar her ne kadar topladıkları meyveleri ağızdan ağıza geçirmek suretiyle birbirlerine nakletseler de, sürünün bir bölümü yeterli meyve olmadığından aç kalacaktır  Halbuki Afrika Kuşları dala her yeniden konuşlarında,dalların meyvelere yakın olan kısımlarına bu sefer sıranın en sonunda kalmış ve yeterince beslenememiş olanları konar ve dağıtım işine ilk önce onlar başlar   DOĞUM SIRASINDA YARDIMLAŞAN HAYVANLAR Özellikle memeli hayvanlar doğumları esnasında tehlikeye son derece açık bir durumdadırlar  Hem anne hem de yeni doğan yavrular avcı hayvanlar için kolay birer avdırlar  Ancak genellikle bu canlılar doğum yaparlarken yanlarında sürülerinden biri yardımcı olarak bulunur   Örneğin dişi antilop yavrulayacağı zaman, sürünün dışında çalılıkların arasında bir mekanı tercih eder  Doğum esnasında ise yalnız değildir  Yanında sürüde bulunan bir başka dişi ona yardım etmek için hazır bulunmaktadır   Doğum esnasında yardımlaşmalarıyla ünlü olan diğer canlılar ise yunuslardır  Yunus yavrularının doğar doğmaz su yüzeyine çıkmaları gerekir  Bu nedenle dişi yunus doğum esnasında yavruya yardım ederek onu burnuyla su yüzeyine doğru iter  Doğumdan hemen önce, anne yunusun hareketleri ağırlaşır  Bu nedenle doğum anında dişi yunusun yanında, ona doğumda yardımcı olmak üzere topluluktaki iki dişi yunus daha bulunur  Yardımcı yunuslar, doğumdan önce ona bir zarar gelmemesi için anne yunusun iki yanında yüzerler  Görevleri, doğumdan önce hareketleri ağırlaşan ve bu nedenle herhangi bir tehlikeye karşı koyabilecek bir güce sahip olmayan anneyi korumaktır  Özellikle de doğum sırasında akan kanın kokusu yüzünden bulundukları yere gelebilecek köpek balıklarına karşı anneyi büyük bir dikkatle çevrelerler    Yunuslar sürü halinde dolaşırlar ve birbirlerini tehlikelere karşı korurlar  Doğum sırasında ise mutlaka anne yunusa sürüdeki diğer yunuslar yardımcı olurlar  İlk iki hafta yavru annesinin yanından hiç ayrılmaz  Küçük yunus doğduktan kısa bir süre sonra yüzmeyi başarır ve bu süre zarfında da yavaş yavaş annesinden uzaklaşmaya başlar  Ancak yeni doğum yapmış olan anne yunus, yavrunun hızlı ve atak hareketlerine ayak uyduramayacağı ve onu yeterince koruyup gözetemeyeceği için bu durumda yine devreye yardımcı dişi yunus girer ve yavruya mükemmel bir koruma oluşturur    Fil yavrularına genellikle anneleriyle birlikte teyzeleri veya anneanneleri de bakar   Anne file de doğum öncesinde yardımcı olmak üzere her zaman için topluluktaki diğer dişi fillerden biri hazır bulunur  Sık çalılık ve ağaçların arasında ustalıkla saklanan anne ve ona doğumda yardımcı olacak olan dişi fil, yavru fili yıllar boyu korumaya devam ederler  Dişi fil, yanında yavrusu varken çok dahasaldırgan ve tetiktedir   Fillerin ve diğer canlıların doğum öncesinde aralarında nasıl anlaştıkları, yardımcı olacak olan hayvanın doğum vaktinin geldiğini ve arkadaşının yardıma ihtiyacı olacağını nasıl tespit edebildiği elbette ki sorulması gereken sorulardır  Hayvanların hiç birinde bunları kendi akıl ve iradeleriyle başaracak bir yetenek yoktur  Ayrıca dünyanın her yerinde, söz gelimi filler, bu şekilde birbirlerine yardımcı olurlar  Aynı şey yunuslar ve diğerleri için de geçerlidir  Bu, hepsinin tek bir Yaratıcı tarafından yaratıldıklarının ve aynı Yaratıcı'nın her an denetimi altında olduklarının açık bir göstergesidir  BAŞKALARININ ÇOCUKLARINA BAKICILIK YAPANLAR Memeli grupları çoğunlukla yakın aile bağları kurarlar  Örneğin tipik bir kurt sürüsü bir erkek ve bir dişiyi, yeni doğan yavruları ve belki de önceki doğumdan olan bir veya iki genci içerir  Bütün yetişkinler yavruları savunmada yardımcı olurlar  Bazen sürüdeki dişilerdenbiri "bebek-bakıcılığı" için gece boyunca yuvada kalır  Böylelikleyavruların annesine, sürünün geri kalanı ile beraber ava gitmesi içinfırsat tanır   Afrikalı av köpekleri de her biri yaklaşık on hayvandan oluşan benzer sürüler içinde yaşarlar  Erkekler ve dişiler yavruların korunması ve beslenmesi konusunda işbölümü yaparlar  Hatta yavrulara bakmak için adeta yarışırlar  Bir avı öldürdükten sonra, avlarını sırtlanlardan korumak amacıyla yetişkinler, yavruların etrafında daire oluştururlar ve ilk olarak yavruların beslenmesine izin verirler    Çakal yavrularının birçoğu büyüdükten sonra da annelerinin yanından ayrılmazlar  Ve bir sonraki yıl annelerinin yeni yavrularına bakıcılık yaparlar  Yandaki resimde kardeşiyle ilgilenen genç çakal görülüyor  Babun sürüsünde ise genellikle grubun lideri hasta veya yaralı babuna yardım eder  Yetişkin babunlar, anne veya babası olmayan bir yavruyu evlat edinebilirler  Öksüz yavrunun sürünün içinde kendileriyle birlikte yürümesine ve gece yanlarında kalmasına izin verirler  Sürü yer değiştirirken eğer annesinin sırtında taşıyamayacağı kadar küçük bir yavru varsa anne yavrusunu elinden tutarak yürütmek zorunda kalır  Ancak yavru çabuk yorulduğu için sık sık durulması gerekir  Bu da sürüden geri kalmalarına neden olur  Bunu fark eden grup lideri hemen geri döner, anne babunun yanında ilerlemeye ve yavru durdukça onlarla durmaya başlar   Çakallar genellikle sütten kesildikten sonra da anneleriyle kalırlar ve annelerinin kendilerinden sonra doğurduğu yavrulara bakarlar  Yardımcı çakal yavrulara yiyecek getirerek ve vahşi hayvanları yuvadan uzak tutarak yavrulardan birçoğunun hayatta kalmasına yardımcı olur   Kardeşlerine bakan canlıların tek örneği çakallar değildir  Su tavuğu ve pencere kırlangıcı türlerinde de ilk yuvadaki yavrular, ikinci yuvada yeni doğmuş olanların büyümelerine yardımcı olurlar   Birçok arı kuşu çifti ise, başka bir çifte yavrularının bakımında yardımcı olurlar  Bu tür yardımlaşmalar, kuşlar arasında çok sık görülür   Canlıların kendilerine ait olmayan yavrulara bakmaları, onların sorumluluklarını üstlenmeleri evrimcilerin iddialarını tamamen geçersiz kılan delillerden biridir  Daha önce de belirttiğimiz gibi evrimciler fedakarlıkta bulunan hayvanların, genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısıyla hareket ettiklerini, dolayısıyla fedakarlık gibi görünen davranışların aslında bencilliklerinden kaynaklandığını iddia ederler  Ancak bu bölümde de görüldüğü gibi hayvanlar sadece kendi genlerini taşıyan canlılara değil, diğer ihtiyaç içindeki canlılara da yardımda bulunmaktadırlar  Yani daha önce üzerinde durduğumuz evrimcilerin"Bencil Gen" teorisi de diğerleri gibi bilimsel bir değer taşımamaktadır  Akla ve bilince sahip olmayan bir canlının genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısı taşıması zaten imkansızdır  Canlının genlerinin böyle bir kaygı için programlandığını iddia etmek ise, bu programı gerçekleştiren bir aklın ve bilincin varlığını kabul etmektir   Açıktır ki doğada karşımıza çıkan her canlı ve bu canlıların sahip olduğu özellikler üstün bir Yaratıcı'nın varlığını açıkça göstermektedir  İşte o Yaratıcı, üstün şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'tır  KOLONİLERDEKİ FEDAKAR YAŞAM Karıncalar, arılar ve termitler disiplin, itaat, iş bölümü, dayanışma ve fedakarlık üzerine kurulu bir organizasyon içerisinde yaşarlar  Bu minik canlılar, kendi hayatlarını hiçe sayarak, larvadan çıktıkları andan ölene kadar bütün enerjilerini larvalarını ve kolonilerini korumak ve beslemek için kullanırlar  Birbirleriyle yiyeceklerini paylaşırlar, bulundukları ortamı temizlerler ve hatta gerektiğinde diğerleri için canlarını verirler   Herkes ne iş yapması gerektiğini çok iyi bilir ve onu kusursuzca yerine getirir  Her biri için kolonisindeki diğer canlılar ve özellikle savunmasız larvalar birinci plandadır  Arıların, termitlerin ve karıncaların arasında bir tek bencil harekete rastlamak mümkün değildir  Bu yüzden de koloni halinde yaşayan bu canlılar kusursuz bir düzen içinde hayat sürerler ve büyük başarılar elde ederler   Peter Kropotkin, kitabında karıncaların ve termitlerin karşılıklı yardımlaşma sonucunda ne kadar büyük bir başarı kazandıklarıyla ilgili bir tespitini şöyle dile getirmektedir: Termit ve karıncaların muhteşem yuva ve binalarının, şayet insanlarınki ile aynı ölçülerde olsaydı, çok daha üstün olduğu görülecekti  Asfaltlanmış yolları ve yer üstü tonozlanmış galerileri, geniş holleri ve tahıl ambarları, tahıl alanları, hasat etme işlemleri, yumurta ve larvalarının bakımındaki akılcı metodları,    ve son olarak cesaretleri ve üstün akılları, tüm bunlar, yoğun ve yorucu yaşamlarının her aşamasında uyguladıkları karşılıklı yardımlaşmanın doğal bir sonucudur   Bu bölümde karınca kolonilerinde ve arı kovanlarında görülen bazı fedakarlıklara ve işbirliklerine yer verilecektir   KARINCA KOLONİLERİNDE YAŞANAN BAZI FEDAKARLIKLAR 1  Karınca kolonilerinin en önemli özelliklerinden biri karıncaların birbirleriyle yiyeceklerini paylaşmalarıdır  Aynı koloniden iki karınca karşılaştığında eğer biri aç veya susuzsa ve diğerinin kursağında çiğnenmiş ve yarı sindirilmiş yiyecek varsa, ihtiyacı olan karınca yemek talebinde bulunur  Ve kursağı dolu olan karınca bunu hiç bir zaman geri çevirmez, yiyeceğini diğeri ile paylaşır  Karıncalar larvalarını da kursaklarındaki yiyeceklerle beslerler  Hatta çoğu zaman kendilerine diğerlerine ikram ettiklerinden daha az yiyecek ayırırlar     Her karınca türünde farklı bir fedakarlık ve dayanışma örneğine rastlamak mümkündür  Kimi yaprak taşıyan arkadaşını korurken kimi de diğerleri için midesine yiyecek depolar  Üstte: korumaları ile gezen yaprak kesen karıncalar, ortada: balkarıncaları, altta: larvalara özenle bakan bakıcı karıncalar görülmektedir  Çalışkanlıkları ve fedakarlıkları ile tanınan işçi karıncalar yaşamları boyunca durmaksızın çalışırlar ve koloninin diğer bireylerinin yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olurlar  2  Karınca yuvalarında mükemmel bir işbölümü vardır ve her bir karınca üzerine düşen görevi büyük bir özveri ile yerine getirir  Bu karıncalardan biri de kapıcı karıncalardır  Bu karıncalar yuvanın girişlerini korumakla görevlidirler  Yuvaya sadece kendi kolonilerinden olan karıncaları alır ve diğerlerini kabul etmezler  Kapıcı karıncaların başlarının büyüklüğü yuvanın girişi ile aynıdır ve bu özel tasarlanmış kafa yapılarıylayuvanın girişini tıkarlar  Kapıcılar gün boyunca hiç kıpırdamadan kapının girişinde beklerler  132 Dolayısıyla bir tehlike durumunda düşmana ilk karşı koyması gerekenler kapıcı karıncalar olur   3  Karıncalar midelerindeki yiyeceği paylaşmalarının yanısıra, buldukları besin kaynaklarını da mümkün olduğunca çok karıncaya haber vermek için çaba gösterirler  Davranışlarında sadece kendilerini düşünen bir mücadele yoktur  Besin kaynağını ilk keşfeden karınca kursağını doldurarak yuvaya döner  Dönerken karnının ucunu kısa aralıklarla yere sürer ve kimyasal bir işaret bırakır  Bununla da yetinmez, yuvaya döndüğünde kısa süren hızlı bir tur atar  Bunu 3 ila 6 kez yapar  Bu hareket yuva arkadaşlarının onunla bağlantıda olmalarını sağlar  Böylece kaşif karınca besin kaynağına geri dönerken arkadaşları da onu izlerler   4  Yaprak kesici karınca kolonisinin orta boylu işçileri günlerinin tamamını yaprak taşımakla geçirirler  Ancak yaprak taşırken son derece savunmasızdırlar  Özellikle de bir sinek türüne karşı  Bu sinek türü yumurtalarını karıncanın kafasına bırakır  Karıncanın vücudunda zamanla gelişip yumurtadan çıkan sinek larvası hayvanın beynine kadar ilerleyerek ölümüne neden olabilir  İşçi karıncalar yaprak taşıdıkları zamanlarda bu tehlikeli düşmanlarına karşı kendilerini koruyamayacak durumdadırlar  Ancak onların yerine bu görevi üstlenen başkaları vardır  Aynı kolonide yaşayan küçük boylu karıncalar taşınan yaprakların üzerine yerleşirler ve sineğin saldırısı sırasında bu küçük koruyucular yaprağın üzerinden düşmana karşı mücadele verirler   5  Bazı karıncalar, yaprak bitlerinin yüksek oranda şekerli madde içeren sindirim artıkları ile beslenirler ve bu nedenle bu karıncalara bal karıncaları denir  Bal karıncaları yaprak bitinden emdikleri bu şekerli besini yuvalarına taşırlar ve burada son derece ilginç bir yöntemle depolarlar  Genç işçi karıncalardan bazıları "canlı kavanoz" görevi görürler  Balı yutan işçiler yuvaya dönünce, ağızlarından balı geri çıkararak balı saklayacak olan genç işçilerin ağızlarına boşaltırlar  Bal taşıyıcı karıncalar, vücutlarının alt kısmını şişirerek bal kesesi olarak kullanırlar  Bazen büyüklükleri bir üzüm tanesi kadar olabilir  Her odada 25-30 kadarı, ayaklarıyla tavana yapışır ve yer değiştirmezler  Eğer herhangi biri düşecek olursa, işçiler tarafından hemen eski pozisyonuna döndürülür  Canlı kavanozların taşıdıkları bal, karıncanın yaklaşık 8 katı ağırlığındadır  Kışın ya da kurak mevsimlerde, sıradan işçiler bal kavanozlarını ziyaret ederek günlük besin ihtiyaçlarını karşılarlar   İşçi karınca ağzını kavanoz görevi gören karıncanın ağzına yerleştirir ve balı taşıyan karınca bal kesesindeki kaslarını kasarak ufak bir damla bal damlatır  Kuşkusuz karıncaların kendi iradeleriyle böyle bir depolama sistemi geliştirmeleri imkansızdır  Dahası kavanoz görevi gören karınca büyük bir fedakarlıkta bulunmaktadır  Kendi ağırlığının 8 katı ağırlığında bir yük taşıyarak uzun bir süre ters asılı durmak önemli bir fedakarlıktır ve bu karıncaların bundan bekledikleri hiçbir karşılık yoktur  Büyük bir sabırla ters asılı olarak beklerler ve kolonideki karıncaların tek tek beslenmelerine yardımcı olurlar  Bu metodun ve bu metoda uygun vücut yapısının tesadüfler sonucunda oluşamayacağı kesin bir gerçektir  Ve nesiller boyunca her bal karıncası kolonisinde bu görevi gönüllü olarak üstlenen karıncalar bulunmaktadır  Bu, tüm bal karıncalarının Rableri olan Allah'ın ilhamı ile hareket ettiklerinin çok açık bir delilidir   6  Karıncaların zaman zaman uyguladıkları bir savunma metodu da, gerektiğinde kolonilerini korumak uğruna intihar ederek, düşmanlarına zarar vermeye çalışmaktır  Birçok karınca türü bu intihar saldırılarını çeşitli şekillerde gerçekleştirir  Bu karıncaların en ilginç olanlarından biri Malezya'nın yağmur ormanlarında yaşayan karınca türüdür  Bu karıncanın çenesinden vücudunun arkasına doğru uzanan zehirle dolu bir salgı bezi bulunur  Eğer karınca düşmanları tarafından sarılırsa, karın kaslarını şiddetli bir şekilde kasarak salgı bezlerini yırtar ve zehiri düşmanın üzerine püskürtür ve ölür   7  Dişi ve erkek karıncalar üreyebilmek için ayrı ayrı fedakarlıkları göze alırlar  Çiftleşme uçuşundan kısa bir süre sonra kanatlı erkek karınca ölür  Dişi karınca ise kendine uygun bir yuva arar ve bulduğunda buraya girerek ilk iş olarak kanatlarını koparır  Daha sonra girişi kapatarak haftalarca, bazen aylarca yiyeceksiz ve yalnız başına kalıp, kraliçe karınca olarak ilk yumurtalarını bırakır  Bu zaman içinde kanatlarını yiyerek yaşar  İlk yumurtadan çıkan larvaları kendi salyasıyla besler  Bu, kraliçe karıncanın tek başına özveride bulunarak geçirdiği bir dönemdir  Bu şekilde kolonisini kurmaya başlar   8  Eğer yuvaları istila edilirse, karıncalar her ne pahasına olursa olsun yavrularını korumak için harekete geçer  Yuvadaki asker karıncalar hemen saldırının yapıldığı bölgeye hücum eder ve düşmanla savaşır  İşçi karıncalar ise yardıma muhtaç larvaların hayatını kurtarmak üzere, çocuk odalarına koşar  Larvaları ve genç karıncaları çenelerindeyuvanın dışına taşırlar ve düşmanları gidene kadar onları bir yere saklarlar  Böyle bir tehlike anında karınca gibi bir hayvandan beklenen kendi başının çaresine bakması ve kendine gizlenecek bir yer aramasıdır  Ancak ne asker karıncalar, ne kapıda nöbet tutan karıncalar ne de işçi karıncalar kendi hayatlarını düşünmezler  Her biri bir diğeri için kendi hayatını ortaya koyar  Bu, olabilecek en üst seviyede bir fedakarlıktır  Ve milyonlarca yıldır bütün karıncalar bu şekilde davranırlar   Buraya kadar anlattıklarımız kuşkusuz hayvanlar aleminde yaşanan son derece şaşırtıcı davranışlardandır  Ancak önemle dikkat edilmesi gereken, bu şaşırtıcı davranışları gerçekleştiren canlıların son derece küçük karıncalar oluşudur  Karıncalar insanların her gün görmeye alışık oldukları, çok fazla önemsemedikleri canlılardır  Ancak onların farkında olmadığımız bu davranışlarını incelediğimizde karşımıza çıkan akıl, gözardı edilemeyecek derecede büyüktür  Gözle görülemeyecek kadar küçük sinir bağlantılarından oluşan bir beyne sahip olan bu varlıklar, kendilerinden hiç beklenmeyen, adeta şuurlu olaylar gerçekleştirirler  Çünkü bu canlılar milyonlarca yıldır, hiç şaşırmadan, tek bir tanesi dahi disiplini bozmadan kendilerine emredileni kusursuzca uygularlar  Onlar Yaratıcıları olan Allah'a teslim olmuşlardır ve O'nun ilhamı ile hareket ederler   ARI KOVANLARINDAKİ FEDAKARLIKLAR  Kraliçe arıya bakan arılar Karıncalarda görülen uyum ve dayanışmanın bir benzeri de arı kovanlarında yaşanır  Özellikle işçi arıların gösterdikleri fedakarlıklar işçi karıncalarla büyük benzerlikler gösterir  Her iki türün işçileri de yuvalarındaki kraliçe ve kendilerine ait olmayan larvalar için ölene kadar durmaksızın çalışırlar  Bir arı kovanında kraliçe, kraliçeyi döllemekten sorumlu olan erkekler ve işçi arılar bulunur  Kovanın tüm faaliyetleri belirttiğimiz gibi işçi arılara aittir  Peteklerin inşası, kovanın temizliği ve güvenliği, kraliçenin ve erkek arıların beslenmeleri, larvaların bakımı, yumurtaların büyüyeceği odaların yetişecek arıya (işçi, kraliçe, erkek) göre inşası, bu odaların hazırlığı, temizlenmesi, yumurtaların gelişeceği uygun ısının ve nemin sağlanması, arı larvalarının ihtiyaca göre beslenmesi (arı sütü, bal ve polen karışımı), nektar, çiçek tozu, su ve reçinenin toplanması… Bir işçi arının yaşamı boyunca geçirdiği evreleri ve bu dönemlerde sergilediği fedakarca davranışları şöyle sıralayabiliriz: İşçi arılar larvalara bakıyorlar 1  Bir işçi arının ömrü yaklaşık 4-6 haftadır  İşçi pupadan çıktıktan sonra 3 haftadan biraz daha kısa bir süre boyunca kovanın içinde çalışır  İlk işi gelişmekte olan arılara dadılık etmektir  İşçi depolardan aldığı bal ve çiçek tozları ile beslenir ancak aldığı besinin büyük kısmını larvalara yedirir  Bunu kısmen besini geri çıkartarak, kısmen de başındaki belirli bazı salgı bezlerinden salgıladığıpeltemsi maddeyi onlara vererek yapar  Burada bir an durup düşünmek gerekir  Pupadan yeni çıkmış bir canlı yapması gereken görevi nasıl bilir ve bunu neden asla itiraz etmeksizin tüm balarıları uygularlar? Olması gereken, pupadan çıkan bir balarısının hiçbir şuur alameti göstermeden, fedakarlıkta bulunmadan kendi yaşamını sürdürmeye çalışmasıdır  Ama böyle olmaz, arı kendinden beklenmeyecek bir disiplin ve sorumluluk anlayışıyla dadılık görevini yerine getirir  Kanatlarıyla kovanı havalandıran arılar 2  İşçi arı yaklaşık 12 günlük olduğu sırada balmumu bezleri de gelişir  Arı o zaman içinde larvaların büyütüldüğü ve besinin depolandığı, altıgen hücrelerden oluşan kovanı onarma ve eklemeler yapma işine başlar   Petekleri temizleyen arılar 3  İşçi arı 12 günlükten 3 haftalık oluncaya kadar yuvaya dönenlerin getirdikleri balözü ve çiçektozlarını alır  Balözünü bala çevirerek depo eder  Aynı zamanda kovanın temizlenmesi ile ilgilenir  Ölü arıları ve diğer çöpleridışarı taşır  4  3 haftalıkken artık kovan için gerekli olan balözü, çiçektozu, su ve reçineyi toplamaya gidebilecek durumdadır   Yeterli olgunluğa erişmiş olan işçiler balözü veren çiçek aramak için dışarı çıkarlar  Besin sağlamak çok yorucu bir iştir  Bir işçi arı 2-3 hafta çalıştıktan sonrabitkinleşir ve ölür  136 Ancak asıl önemli olan şudur; bir arı kendi ihtiyacının çok üzerinde bal üretir  İşte bu, açıklanması gereken bir durumdur  Yalnızca kendi yaşamını sürdürme mücadelesi içinde olan, şuursuz bir canlının böyle zahmetli bir çalışmayı ısrarla, asla vazgeçmeden sürdürmesi kesinlikle evrimci safsatalarla açıklanamaz  Burada karşımıza çıkan Allah'ın bir başka ayetidir  Daha önce de bildirdiğimiz gibi Allah Nahl Suresi'nde balarısına bal üretmesini "vahyettiğini" bildirir  İşte balarılarının gösterdikleri üstün fedakarlık örneğinin tek sebebi budur  Onlar Rablerinin kendilerine olan emrini yerine getirmektedirler  Bu gerçek karşısında insana düşen ise Nahl Suresi'ndeki ayetin devamında haber verilir; "… Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır  " (Nahl Suresi, 69)  Kovanın kapısında nöbet tutan arılar 5  İşçi arıların besin aramaya çıkmadan önce yaptıkları çok önemli bir görevleri daha bulunmaktadır: Nöbetçilik  Her balarısı kovanının önünde nöbetçi arılar bulunur  Görevleri, kovana girmeye çalışan yabancılara karşı koymak ve onları geri püskürtmektir  Kovanın kokusunu taşımayan herhangi bir canlı, diğer arılar ve larvalar için bir tehlike ve bir düşman olarak kabul edilir   Bir yabancı, kovan girişinde göründüğü zaman, nöbetçi arılar çok sert tepkiler verirler  Kanatlarının hızlı vızıltısı hemen yakındaki diğer arıları uyarır  Nöbetçiler yabancıya karşı zehirli iğnelerini kullanırlar  Bu zehir aynı zamanda kovanda yayılan bir koku içerir ve kuvvetli bir tehlike sinyali olarak etki eder  Bunun üzerine arılar savaşmaya hazır olarak kovanın girişine gelirler   Eğer nöbetçi arı düşmanını sokarsa, yaraladığı yerden zehir enjekte ederek, daha fazla koku salar  Koku ne kadar kuvvetli olursa, arılar da o kadar heyecanlı ve savaşçı olurlar   Bir arı kovanını korumak aslında intihar anlamına gelebilir  Bir balarısının iğnesi, bir kirpinin dikeni gibi küçük oklara sahiptir  İğne birçok hayvanın etinden geri çekilemeyebilir  Arı uçmaya çalışırken iğne deride takılı kalır ve arının karnının arka tarafı yırtılır  Karnın yırtılmış kısmında, zehir salgısı ve onu kontrol eden sinirler vardır  Arı bu yaralanmadan dolayı ölürken, kovanın geri kalanı bundan fayda sağlar  Ölen arıdan kopan salgı bezi, kurbanının yarasına zehir pompalamaya devam eder  Küçücük bir canlının dünyaya geldiği andan itibaren hiç durmadan ve yorulmaksızın başkaları için çalışması, onlara büyük bir itina göstermesi ve hattaonlariçin ölümü göze alması nasıl açıklanabilir? Dahası dünyanın her yerinde ve milyonlarca yıldır tüm balarıları ve karıncalar aynı fedakarlıkları göstermektedirler  Kısacık ömürlerine sayısız fedakarlığı sığdıran bu canlıların üstün bir Yaratıcı olan Allah'ın ilhamı ile hareket ettikleri apaçık bir gerçektir   | 
|   | 
|  | 
|  | Canlılardaki Fedakarlık |  | 
|  08-17-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Canlılardaki Fedakarlık Bu yazıda davranışlarından örnekler verilen canlıların ortak özellikleri fedakar, merhametli ve şefkatli olmalarıdır  Her biri yavrularına, eşlerine veya diğer herhangi bir hayvana karşı son derece koruyucu, düşkün ve merhamet dolu davranışlar gösteren bu canlılar, aynı zamanda birbirlerinin güvenliği için akılcı önlemler alır, birbirlerine zekice yöntemlerle yiyecek sağlar hatta, usta mimarlar ve mühendisler gibi çalışarak mimari harikalar meydana getirirler   Burada unutulmaması gereken söz konusu olan canlılar, kimi zaman küçücük bir böcek, kimi zaman bir kuş veya bir kurbağadır  Çoğunlukla bir beyine bile sahip olduklarını söyleyemeyeceğimiz bu canlılardan böylesine zekice ve bilgi gerektiren buluşlar, davranışlar beklemek doğru olur mu? Veya bir böcek ya da bir kuş şefkati, merhameti ve fedakarlıkta bulunmayı bilir mi?Bir hayvan böylesine üstün manevi değerlere sahip olabilir mi?Bir penguenin, ölümü göze alarak, eşine ve yavrularına sadakatle bağlanmasını nasıl açıklayabiliriz? Kendilerini yavrularıyla düşmanlarının arasına atan ceylanlar veya zebralar, bunu neden yaparlar? Canlılığın tesadüfler sonucunda, cansız maddelerden oluştuğunu ileri süren evrim teorisi için bu soruların her biri büyük bir sorundur  Evrimciler canlıların bunları içgüdüleri ile yaptıklarını ve içgüdülerinin de genlerinde programlı olduğunu iddia ederler ve bu iddiaları onları daha da önemli bir açmaza sokar  Çünkü bu iddianın ardından şöyle bir soru gelmektedir: Bu içgüdüleri, yani fedakarlığı, merhameti, şefkati, yuva inşa etme becerisini ve bilgisini bu canlıların genlerine kim programlamıştır? Birdenbire, fosfat, karbon gibi cansız elementlerden oluşmuş bir gende bu özelliklerin programı nasıl oluşmuştur? Evrimcilerin bu sorular için hiçbir cevapları yoktur  Sadece boşluğu doldurmak ve fazla düşünmeyen insanların gözlerini boyayabilmek için, canlıların genlerine bu özelliklerin "tabiat ana" tarafından kodlandığını söylerler  Sıkça duyduğunuz cümlelerden biridir "doğa canlılara yavrularına bakma içgüdüsünü vermiştir" veya "doğa kuşlara yuva yapma yeteneğini verir"  Peki doğanın böyle bir gücü olabilir mi? Doğa dediğimiz şey kendisi de yaratılmış olan ağaçlardan, taşlardan, nehirlerden, dağlardan, sudan, topraktan oluşan bir bütündür  Acaba doğanın hangi parçası canlılara bu özelliklerini kazandırma gücüne, yeteneğine, bilgi ve bilincine sahiptir? Doğaya yaratma gücü atfeden evrimciler aslında Kuran'da tarif edilen klasik inkarcı mantığından farklı bir tavır göstermez, doğayı "ilah edinirler"  Halbuki doğanın kendisi bu özelliklerin hiçbirine sahip olmayan, kendisi de yaratılmış ve yaratılmakta olan bir varlıklar bütünüdür  Kuran'da aciz varlıklara ilahlık verenler şöyle bildirilir: O'nun (Allah'ın) dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler  (Furkan Suresi, 3) Hiçbir gücü ve bilinci olmayan varlıkların diğer varlıklara şuur, zeka, bilgi, yetenek, manevi kavramlar türünden özellikler kazandırmaları, akıl ve mantıkkuralları açısından, elbette ki mümkün değildir   Gerçek çok açıktır ve gözler önündedir: Bu canlılara şefkatli, merhametli ve fedakar davranışları yaptıran, Kendisi sonsuz merhametli ve şefkatli olan, tüm canlıların Yaratıcısı ve koruyucusu, Rahman ve Rahim olan Allah'tır   Bu yazıda çok sınırlı örneklerini verdiğimiz fedakarlıklar, şefkat ve merhamet örnekleri, bizi ve tüm varlıkları yaratanve her an ayakta tutan Rabbimiz'in sonsuz şefkatinin ve merhametinin göstergeleridir  Bir kuş yavrusunu veya küçük bir ceylanı korumaya, beslemeye, gözlemeye karar veren onların şuursuz ve hiçbir şeye akıl erdiremeyen anneleri değildir  Allah bu canlılara yavrularını korumayı veya beslemeyi ilham ettiği için onlar gece gündüz hayatları pahasına fedakarlıklarda bulunurlar   Rabbimizin sınırsız merhameti ve şefkati sadece bu canlıları değil, insan dahil olmak üzere tüm evreni kuşatır   konu alıntıdır | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |