Büyük Patlama(Big Bang) |
08-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Patlama(Big Bang)BÜYÜK PATLAMANIN(BİG BANG'İN) DOĞUŞU Evrenin yaratılışı, bundan bir asır önce, astronomların önemli bir bölümü tarafından gözardı edilen bir kavramdı Bunun nedeni ise, 19 yüzyıldaki bilim anlayışının, evrenin sonsuzdan beri var olduğu varsayımını benimsemesiydi Evreni inceleyen bilim adamlarının çoğu, zaten sonsuzdan beri var olan bir maddeler bütünüyle karşı karşıya olduklarını sanıyor ve evren için bir "yaratılış", yani başlangıç olduğunu akıllarından bile geçirmiyorlardı Bu "sonsuzdan beri var olan evren" fikri, Batı düşüncesine materyalist felsefe ile birlikte girmişti Eski Yunan'da gelişen bu felsefe, maddeden başka bir varlık olmadığını savunuyor ve evrenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini öne sürüyordu Aslında materyalizm, Ortaçağ'da Kilise'nin hakim olduğu dönemde rafa kaldırılmıştı Ama Rönesans'tan sonra Batılı bilim ve fikir adamlarının yeniden Eski Yunan kaynaklarına merak sarmaları ile birlikte, materyalizm de yeniden kabul görmeye başladı Alman felsefeci Immanuel Kant Materyalist evren anlayışını Yeni Çağ'da ilk kez savunan kişi ise, ünlü Alman düşünür Immanuel Kant oldu Kant, evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve bu sonsuzluk içinde her olasılığın mümkün sayılması gerektiğini öne sürdü Kant'ın yolunu izleyenler, sonsuz evren fikrini materyalizmle birlikte savunmaya devam ettiler 19 yüzyıla gelindiğinde ise, evrenin bir başlangıcı, yani yaratılış anı olmadığı şeklindeki iddia, geniş bir kabul görür hale gelmişti Karl Marx, Friedrich Engels gibi diyalektik materyalistlerin şiddetle sahiplendikleri bu iddia, 20 yüzyıla da taşındı Söz konusu "sonsuz evren" fikri, her zaman için ateizmle içiçe oldu Çünkü evrenin bir başlangıcı olması, Allah tarafından yaratıldığı anlamına geliyordu ve buna karşı çıkmanın tek yolu da, hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı halde, "evren sonsuzdan beri vardır" iddiasını öne sürmekti Alman felsefeci Immanuel Kant “sonsuz evren” iddiasını Yeni Çağ’da ilk kez gündeme getiren kişiydi Ancak bilimsel bulgular Kant’ın bu iddiasını geçersiz kıldı Bu iddiayı ısrarla sahiplenenlerden biri, 20 yüzyılın ilk yarısında yazdığı kitaplarla materyalizmin ve Marksizm'in ünlü bir savunucusu haline gelen Georges Politzer idi Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri adlı kitabında, "sonsuz evren" modelinin geçerliliğine güvenerek yaratılışa şöyle karşı çıkıyordu: Evren yaratılmış bir şey değildir Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan varedilmiş olması gerekirdi Yaratılışı kabul edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gerekir Bu ise bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir Politzer, yaratılışa karşı sonsuz evren fikrini savunurken, bilimin kendi tarafında olduğunu sanıyordu Oysa bilim, çok geçmeden, Politzer'in "eğer öyle olsa, bir Yaratıcı olduğunu kabul etmek gerekir" dediği gerçeği, yani evrenin bir başlangıcı olduğu gerçeğini ispatladı 1920'li yıllar, modern astronominin gelişimi açısından çok önemli yıllardı 1922'de Rus fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein'in genel görecelik kuramına göre evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını ve en ufak bir etkileşimin evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı Friedmann'ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise Belçikalı astronom Georges Lemaitre oldu Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini öngördü Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyonun da saptanabileceğini belirtti Bu bilim adamlarının teorik hesaplamaları o zaman çok ilgi çekmemişti Ancak 1929 yılında gelen gözlemsel bir delil, bilim dünyasına bomba gibi düşecekti O yıl California Mount Wilson gözlemevinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru kayan bir ışık yaydıklarını saptadı Bu buluş, o zamana kadar kabul gören evren anlayışını temelden sarsıyordu Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar (Gözlemciden uzaklaşmakta olan bir trenin düdük sesinin gittikçe incelmesi gibi) Hubble'ın gözlemi ise, bu kanuna göre, gökcisimlerinin bizden uzaklaşmakta olduklarını gösteriyordu Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha buldu; yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç ise, evrenin "genişlemekte" olduğuydu Edwin Hubble, dev teleskobuyla yaptığı gözlemlerde evrenin genişlediğini fark etti Hubble böylece “sonsuz evren” efsanesini yıkacak Big Bang teorisinin de ilk delilini bulmuş oluyordu Kısa bir zaman önce Georges Lemaitre tarafından "kehanet" edilen bu gerçek, aslında yüzyılın en büyük bilimadamı sayılan Albert Einstein tarafından da daha önceden dile getirilmişti Einstein 1915 yılında ortaya koyduğu genel görecelik kuramıyla yaptığı hesaplarda evrenin durağan olamayacağı sonucuna varmıştı Ancak bu buluş karşısında son derece şaşıran Einstein bu "uygunsuz" sonucu ortadan kaldırmak için denklemlerine "kozmolojik sabit" adını verdiği bir faktör ilave etmişti Çünkü o sıralar, astronomlar ona evrenin statik olduğunu söylüyorlardı, o da kuramının bu modele uymasını istemişti Ancak sonradan bu kozmolojik sabiti "kariyerinin en büyük hatası" olarak tanımlayacaktı Hubble'ın ortaya koyduğu evrenin genişlediği gerçeği, kısa bir süre sonra yeni bir evren modelini doğurdu Evren genişlediğine göre, zamanda geriye doğru gidildiğinde çok daha küçük bir evren, daha da geriye gittiğimizde "tek bir nokta" ortaya çıkıyordu Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, korkunç çekim gücü nedeniyle "sıfır hacme" sahip olacağını gösterdi Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı Bu patlamaya "Big Bang" (Büyük Patlama) dendi ve bu teori de aynı isimle bilindi Big Bang'in gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim "yokluk" anlamına geldiğine göre, evren "yok" iken "var" hale gelmişti Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin "evren sonsuzdan beri vardır" varsayımını geçersiz kılıyordu Evrenin oluşumu ve genişlemesi Big Bang modeline göre günümüzdeki evren 13,5 milyar yıldan biraz daha fazla zaman önce son derece yoğun ve sıcak bir halden ortaya çıkmış olup günümüzde genişlemeye devam etmektedir Galaksiler içeren uzayın kendisi genişlemektedir Bilim insanlarından gelen eleştiriler Big Bang teorisini reddeden ve teorinin eleştirilecek çok yanı olduğunu düşünenlerden biri "durağan hal teorisi"nin mimarlarından Fred Hoyle’dür Teoriye bilim dünyasından karşı duranlar arasından şu isimler örnek olarak verilebilir: Hannes Alfvén (1908-1995): Plazma fiziğindeki çalışmalarından ötürü 1970’te Nobel Fizik Ödülü sahibi olmuştur Big Bang’ı tümüyle reddetmiştir Kendi teorisi olan "plazma evren" teorisini savunur Edward Arthur Milne (1896–1950): Newton’cu kozmolojiden hareket ederek, genişlemenin statik bir evrendeki galaksiler hareketinden başka bir şey olmadığını savunmuştur Arno Allan Penzias ve Robert Woodrow Wilson: 1968’de kozmolojik termik ışımayı keşiflerinden ötürü 1978’de Nobel Fizik Ödülü sahibi olmuşlardır Keşfettikleri sonradan « kozmik mikrodalga arkaplan ışıması» olarak adlandırılmıştır Yadsınamaz başarılarına karşın Big Bang’a günümüzde de, bilim dünyasının bir kısmı muhalefet etmektedir Bu muhalefet cephesinde bazı astronomlar da vardır Bu muhaliflere örnek olarak, maddenin yaratılışını esas alan yeni bir "durağan hal" versiyonu geliştirmiş olan Geoffrey Burbidge, Fred Hoyle ve Jayant Narlikar belirtilebilir Big Bang’a son zamanlarda yeniden getirilen bir eleştiri de, Abell 1835 IR1916 ve HUDF-JD2 galaksileri gibi bazı uzak kozmik cisimlerin yaşı ile daha genç kalan evrenin yaşı arasındaki uyumsuzluk konusundadır Fakat çoğu zaman bu tür sorunlar kötü yaş tahminlerinden ileri gelmektedir Güncel durum Big Bang teorisi esasen iki temel fikir üzerine kuruludur: Fiziksel yasaların evrenselliği ve kozmolojik prensip Kozmolojik prensip daha önce değinildiği gibi, evrenin makro ölçeklerde homojen ve izotrop olduğunu varsayar Bu fikirler önceleri birer hipotez konumundaydılar, fakat günümüzde gözlemlerle desteklenmektedirler Gözlemsel kozmoloji alanındaki gözlemsel gelişmeler Big Bang’a kesin bir destek sağlamaktadır, en azından bu alanda çalışan araştırmacılar arasında bu görüş ortaktır Big Bang’ın karşısındaki temel teori olan "durağan hal teorisi" de kozmik arkaplan ışımasına ilişkin gözlemleri, hafif elementlerin salınmasını ve galaksilerin evrimini açıklamakta yetersiz kalışı nedeniyle günümüzde tümüyle marjinal bir duruma gelmiş bulunmaktadır Big Bang aslında, halen gözlemlerin bir yanlışını çıkaramadığı genel göreliliğin bir sonucudurDolayısıyla kimilerine göre Big Bang’ı reddetmek genel göreliliği reddetmek demektir Buna karşılık birçok dönem veya fenomenin halen pek fazla bilinmediği bir gerçektir Örneğin, antimaddeye kıyasla hafif bir madde fazlasının sözkonusu olduğu baryogenez dönemi ve kozmik şişme evresinin sonuna ilişkin ayrıntılar, özellikle ısınma-öncesi ve ısınma evreleri Geliştirilecek yanları olan Big Bang modelleri halen gelişim içinde olmakla birlikte, artık Big Bang’ın genel kavramını tartışmak yeterince güçleşmiş bulunmaktadır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|